Ömer Öngüt Hakkinda Sorular

ALI25

Kıdemli Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
7,509
Tepkime puanı
106
Puanları
0
Konum
Almanya
Yok o anlamda demedim,Ali'mi rahat bırak dedim.Adaşız seninle.Allah seni ihlaslı alimlerden eyslesin.
Tamam anladim suanda vermek istedigin o mesaj da tarafimdan alinmis oldu.

Sen sag ol bu güzel duan icin, ben insallah tek bildiklarimi unutmayim ve de ilmim ile amil olayim baska bir sey yüce rabbim den istemiyorm.
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Ali25, Dut-agaci'nin yazisini da anlamayi dene :)
bi dene
 

adams77

Kanalizasyoncu
Katılım
14 Haz 2013
Mesajlar
25,935
Tepkime puanı
2,067
Puanları
113
Konum
Mars
kaptan ali25 doğru söylüyor muhattabını alaya alan tavırlar sergiliyorsun biraz saygı lütfen
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Ne demistim daha onceki yazimda "bilmeden kimse beni elestirmesin"
Tabiri caizse Ali'nin cigerini bilirim

disardan gazel okumayalim lutfen

yakinda anlayacaksiniz
 

ALI25

Kıdemli Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
7,509
Tepkime puanı
106
Puanları
0
Konum
Almanya
Tabiri caizse Ali'nin cigerini bilirim
disardan gazel okumayalim lutfen yakinda anlayacaksiniz
Bu nasil bir söz bunu benim icin ablam da demis idi ve buna kicik olmustum.

Sen de dokturmusun yada cigercimisin diye adama böyle sorulmaz mi?.

Disari dan gazel okumayalim diyorsun peki ne yapacagiz ve o gazeli veya ona benzer birsey kim okumak ister.

Hayirlisi ile insallah yüce rabbim gösterir diyeyim bu sözünüde ve her sey ona kalmis o istedigini ve istegi sekilde yapar.
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Uslubu düzgünleştirmeden bir de Allah'tan yardım istenmez mi ? peh:crying:
 

Kurtuluş26

Profesör
Katılım
6 Ocak 2014
Mesajlar
860
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
islamikonular.weebly.com
Çoğu zannına uymaktan başka bir şey yapmıyor.
Kuran ve sünnete uyuyoruz diyenlerin nasıl kuran ve sünnete uymadıklarını bu konular ile hatırlatalım.

Organ Nakli Caiz Değildir Tüm Müslümanlara Duyuru

http://www.ihvanforum.org/showthrea...z-Değildir-Tüm-Müslümanlara-Duyuru&highlight=

Zekat ve Namaz Birlikteliği
http://www.ihvanforum.org/showthread.php?146249-Zekat-ve-Namaz-Birlikteliği&highlight=

Hatemi veli konusunu onların işlerini hiç ama hiç gelmez...


Ömer Öngüt (k.s) kimler nerelerde kuran ve sünnet dışına çıkıyor yine kuran ve sünnet ile açıklamıştır.

Bu yüzden Ömer Öngüt(k.s) hiç sevmezler.Ahir zaman alimlerinin iç yüzlerini bir bir ortaya serdi.Okuyanlar bunların iç yüzlerini görüp imanları ve paralarını kurtardılar durum budur.

Kaç yılında görmüş? Bana tarih ver. Ama net tarih. Mesela 1980 veya 1984 veya 1992 gibi.

ondan sonra bakalım o yıllardaki olaylara. Burdan atıp tutmak kolay. Hadi bekliyorum. Tufandaki kardeşim de bilgisi varsa yazsın.
Lafons,
Biz belgeli, ispatlı olarak dediklerimizi her fırsatta ortaya döküyoruz, her ne kadar senin bunları nefsine yediremeyeceğini bilsekte...
Lakin, sabırla önünüze koyuyoruz ki, kulaktan dolma bilgilerle o zat-ı muhterem hakkında iftiralar atıp, helake garkolmayın... Çünkü;
hadis-i şerifte bak ne buyruluyor,
"Velilerimden birisine düşmanlık eden kimseye ben harp ilân ederim." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 2042)

http://www.ihvanforum.org/showthrea...ı-Yıkan-Caps&p=1536952&viewfull=1#post1536952
İSPATA GELİNCE;
1-) Hatem-i Veli Ömer ÖNGÜT -K.S.- Hazretleri, herkesin f.gülen için "bunlar ehl-i sünnet alimdir", "altın nesli yetiştiriyorlar" dediği zamanlarda, bunların icraatlarının kesinlikle islam'da olmadığı, küfrü hoşgören bu tayfanın ileride dinimize, devletimize ve milletimize çok büyük zararlar vereceğini beyan etmiştir. Bu konuda çıkan ilk neşriyat 1995 yılındaki Sözler ve Notlar 5 kitabıdır
.



SÖZLER ve NOTLAR - 5
Yayınevi: HAKİKAT NEŞRİYAT
Yayın Yeri: İSTANBUL
Yayın Yılı: 1995
Sayfa Adedi: 592
....
7. BÖLÜM
FETHULLAH GÜLEN NURCULUK DİNİNİ İLÂN ETTİ
• Tesettür
• Kadın İdareci
• Tarikatlar
• Bunlar hep birer Türemedir

.......



2-)
Daha sonra birçok kez hakikat dergilerinde bunların içyüzleri ortaya dökülmüş (tabii şuan internetten 2000 yılından önceki dergilere ulaşılamıyor), tamamen amerika ve vatikan güdümünde faaliyetler sürdürdükleri, suret-i haktan gözüküp, din-i islam'a en büyük tahribatı yaptıklarını bildirmiştir. Bunlara yardım etmenin ise büyük vebal olduğunu şu hadi-i şerif'le ümmet-i muhammede duyurmuştur!!!!
“Fâsığa ikram eden kimse İslâmiyet'in yıkılmasına yardım etmiş olur.” (Münâvi)



MAYIS 2000 tarihli, HAKİKAT DERGİSİ, 80'nci sayısı:



Dergiden bir sayfa:
“İki Hasım Zümre”:
Küfrü hoş gören narcılar, son dört-beş yıldır hıristiyan papa ve papazlarla, yahudi hahamlarla bir yakınlaşmaya girmişler, İslâm ümmetine küfrü hoş göstermeye çalışıyorlar.
O kadar ileri gittiler ki “Kardeşiz” bile dediler.
Oysa Allah-u Teâlâ iman ile küfrü kesin olarak ayırmıştır. “Hem müslüman olayım, hem kâfir olayım” demek olmaz.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“İki hasım zümre.” (Hacc: 19)
Buyurarak iman ile küfrü birbirinden ayırdığı halde, “Biz hasım değiliz, dostuz.” dediler, bu Âyet-i kerime’yi inkâr ettiler ve küfürlerini alenen ilân ettiler.
Yani: “Biz bu hükmü inkâr ettik, kâfir olduk, kâfirlerle beraber olduk.”

Küfrü hoş gören narcılar kendi menfur emellerine Hazret-i İbrahim Aleyhisselâm’ı da alet etmek istemişler, onun mübarek ism-i şerif’ini kullanarak bu ulûl-azm peygamberimize iftirada bulunmuşlardır.
Şöyle ki: Geçtiğimiz Nisan ayında Urfa’da tertipledikleri bir toplantıda yahudi ve hıristiyanları da yanlarına alarak “İbrahim Halilullah yıllar sonra, ayrı dinlerden insanları birleştirdi.” demişler, kardeşlikten, diyalogtan, işbirliğinden bahsederek küfrü hoş görmüşler, alenen küfre kaymışlardır.
Yahudi ve hıristiyanlarla "kardeş" olduklarını söyleyerek küfürlerini alenen ilân ettiler.​


DERGİNİN DEVAMI:


______________
Al sana 1995 yılında Kadir mısıroğlunun gülen hakkındaki sözleri, öngütü veli sanan aldanmış kardeşler izlesin

http://m.youtube.com/watch?v=TMKlU9MC0xc

Öngüt mısıroğlunu izlemiş de öğrenmiş.

4440773_orig.jpg

7739407_orig.jpg


Gazetenin tamamına bakmak isterseniz.

HAİN TEZGÂH!
www.hakikat.com/hakikat190.pdf




İşte tüm forum görsün bunların durumunu...
Bunlar sözde Ehl-i sünnet müdafii'si...
Fakat Dinimize, vatanımıza her türlü tuzağı kurup, küffarın emrinde çalışanları "EHL-İ SÜNNET ALİM" diye şakşaklıyorlar...
Gerçek Mürşid olsaydı, içyüzünü bilirdi...
Amma o hakikat ile değil, zan ile hareket etti, müridlerine de onu öyle bildirdi...
Halbuki;
Hatem-i veli bunların içyüzlerini hem bildi, hem de ümmet-i muhammede bildirdi!!!!
Neden?
“Fâsığa ikram eden kimse İslâmiyet'in yıkılmasına yardım etmiş olur.” (Münâvi) hadisi- şerifi mucibince ümmeti muhammed haberdar olsun diye...

Bunlar ne yaptılar?
Bu zat'a düşmanlık ettiler..
Allah'ım hidayete erdirsin...
Biz yine hatırlatalım...
"Velilerimden birisine düşmanlık eden kimseye ben harp ilân ederim." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 2042)
 

Kurtuluş26

Profesör
Katılım
6 Ocak 2014
Mesajlar
860
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
islamikonular.weebly.com
konunun iyi niyetli açılmadığını düşünüyorum.zira bahsettiğiniz soruların cevabını google amcaya sorsanız o bile cevaplardı.
ömer efendi nakşibendi mürşidi kamilidir. ömer efendinin şeyhi esad erbili efendinin halifelerinden halil fevzi efendidir. silsile arıyorsan esad erbili hz.lerinin silsilesine bakabilirsin. kendisi gerçek bir velidir. alimmi diye sormuşsun. evet alimdir. amma senin anladığın tarzda medrese alimi değildir. alim ne demek ilim ne demek biraz araştırırsanız ne demek istediğimi anlarsınız. velilik için ilahiyat fakültesi,medrese eğitimi vs gibi şartlar yoktur. zaten medreselilerle tekkeliler geçmişten beri iki zıt kutup sayılır.her neyse.çok bile anlattım.

Allah razı olsun kardeş cevaplama zahmetine girmişsin.
"Ekim 1993'de ilk sayısı yayınlanan Hakikat Aylık İslâm Dergisi o günden beri aynı çizgide yayınına devam etmektedir. Bu çizgi İslâm'dır, Allah ve Resulü'nün yoludur."

20 küsür yıldır yayınlanıyor hiç mi görmemişler Hakikat.comdaki bilgileri?
Herneyse yinede bu bilgileri ekliyelim.
Daha fazla bilgi için siteye bakarsınız.
http://www.hakikat.com/anayay.html

ÖMER ÖNGÜT
VE ESERLERİ


Muhterem müellif 1927 senesinde Yugoslavya'nın Yenipazar şehrinde dünyaya gelmişlerdir.
Babaları Muharrem Efendi, anneleri Çelebiye Hanım'dır. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin neslinden olan Medine-i Münevvere'li Şeyh Ahmed -kuddise sırruh- Hazretlerinin torunudurlar.
Şeyh Ahmed Efendi -kuddise sırruh- Hazretleri bir sebeple geçici olarak Yugoslavya'nın Yenipazar şehrine geldiğinde vefat etmiş, çocukları ise orada kalmışlar, daha sonra torunları Medine-i münevvere'ye değil de 1936 yılında Türkiye'ye gelerek Düzce'ye yerleşmişlerdir.
Müellifimiz, Şeyh Muhammed Es'ad Erbilî -kuddise sırruh- Hazretlerinin hulefasından Şeyh Halil Fevzi -kuddise sirruh- Hazretlerinin hizmetlerinde olmakla kemal bulmuşlar, 1950 senesinde ahirete intikallerinden sonra ise irşada başlamışlardır.
Okur-yazar olmaktan başka herhangi bir zahirî tahsilleri bulunmamaktadır. Mânen yetişmeleri hususunda şöyle buyurmaktadırlar:
"Tarikat-ı aliyye'ye alındığımızda Şeyh Muhammed Es'ad Efendi -kuddise sırruh- Hazretlerimize karşı sonsuz bir muhabbet uyandı. Alındığımızın haftasında tecelli ettiler ve bir daha da bırakmadılar. Geceleri hep onlar meşgul olurlardı. Gündüzleri ise zaten Efendi Hazretlerinin huzur-u saadetlerinde idik. Bu suretle her iki pîrin himmet ve tasarruflarında bulunduk. Bugün dahi her ikisinin himmetleriyle yürüyoruz. Ve gelenleri de onlara havale ediyoruz."
Sohbetleri esnasında bir sual veya rüyâdan mevzu açılmakta; bazen de vakte, zamana, hâle ve istidada göre kendileri mevzu açmaktadırlar
Son derece fasih, az ve öz, içten ve derinden, açık ve külfetsiz söz söylerler; herkesin seviyesine inerek, herkesin rahat anlayabileceği sadelikte konuşurlar. Kendilerine has apayrı bir sohbet üslupları vardır.
Gelenlerle engin bir hoşgörü içerisinde ayrı ayrı ilgilenir, dertlerini dinler, sıkıntılarını giderir, dünyevî ve uhrevî meselelerde yol gösterirler.
Gaye ve hedefleri; Allah ve Resul'ünu sevdirmeye, Allah ve Resul'ünde birleştirmeye, Nûr-i Muhammedî'nin yayılmasına, kalpleri Hakk'tan gayrı her şeyden kurtarmaya ve arındırmaya çalışmaktır.
En büyük iltifatları mahviyet ve istikamettir. Sohbetlerin büyük bir bölümü mahviyetten geçmektedir. Müşâhede mahviyeti içinde nice esrar ve hikmetlerin kapısını açmışlardır.
Sohbetlerinde rüyâlar da ayrıca bir hususiyet arzetmektedir. Anlatılan rüyâlardaki rumuzlara verdikleri cevaplar, her türlü takdirin üstündedir. Soran da dinleyen de alacağını alır, yoluna koyulur.
Kuran-ı Kerim'in ifâdesiyle "Edğâsu ahlâm = karmakarışık rüyalar"a bile kalpleri mutmain eden cevaplar ve öğütler vermektedirler. Bu vesile ile nice ulvî işaretler, kudsi hakikatler, Rabbânî sırlar ortaya çıkmaktadır.
.
Muhterem müellifin, insana yaratılış gayesini öğreten, Yaratan'ını tanıtan, ebedî saâdet ve selâmete yönelten, düşündüren, gönül üzerine, mâneviyat üzerine, iman, İslâm, ilim-irfan, ahlâk-fazilet, aşk-şevk üzerine söylenen sözlerle dolu, bilhassa erbâb-ı sülûkün çok istifade edeceği eserlerinde İslâm hakikatleri, iman letâfetleri, tasavvuf sırları Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'lerin ışığında selis bir üslupla anlatılmaktadır.
Daha geniş kitlelerin istifade edebilmesi için bu eserlerin neşri yanında, bölümleri de kitapçıklar halinde yayınlanmaktadır.
.
Tasavvuf; esrar odasının ilâhi sırlarına insanı mazhar eden bir yoldur, ilim-irfan mektebidir.
Her zamanda olduğu gibi bugün de tasavvuf aynen mevcuttur. Asliyetinden hiç bir şey kaybetmemiştir. Ve bu yol kıyamete kadar bâkidir. Bilhassa Tarikat-ı Nakşibendiyye'de kıyamete kadar pir eksik olmayacaktır. O has oda; odadan odaya, halkadan halkaya geçmiş ve hiç bozulmamıştır. Hazret-i Allah dilediğinin devrini kapatır, dilediğinin devrini açar.
"Aşk ehli gitti, muhabbet şehri boş kaldı deme,
Cihan Şems-i Tebrizî güneşi ile dolu isteklisi nerede!..."

Hazret-i Allah zâhirî ilimlerin öğrenilmesi için yeryüzünden âlimleri eksik etmediği gibi, bâtınî ilimleri öğretmek için de tasavvuf ehlini eksik etmemiştir.
Cenâb-ı Hakk'ın lütuf ve ihsanı, sadece ilk devirlerde bulunan müslümanlara mahsus değildir. Her devirde ilâhî ahkâma tâbi olan bütün müslümanların bu gibi ilâhî inâyetlerden istifade edecekleri açık bir gerçektir.

Hiç şüphe yok ki bu efdâl ümmet içinde, yağmurun toprağa düşmesi ile ölü toprağın nebat fışkırttığı gibi; Hakk'ın izni ile ölmüş kalpleri diriltenler de mevcuttur. Bütün engel ve güçlüklere rağmen, yalnız Allah için mücâhede ve mücâdele etmektedirler.
Dini, bütün tazeliği ile ayakta tutan onlardır. Her devirde etraf ve muhitlerine nur saçmışlar, insan yetiştirmişler, yol gösterici eserler vermişlerdir. Emin adımlarla gayelerine doğru ağır ağır ilerlemektedirler. Hazret-i Allah'ı tercih edenler bunlardır. Hazret-i Allah'ın da tercih ettiği bunlardır.
Onlar ki; kendi mutluluklarını, mutsuz ve umutsuz insanlara umut, huzur ve teselli aşılamakta aramış ve bulmuşlar, mum gibi kendilerini eriterek etraflarını aydınlatmışlardır.
"Ümmetim yağmur gibidir. Evvelkiler mi daha hayırlıdır, yoksa sonrakiler mi daha hayırlıdır bilinmez." (Tirmizi)
Evvelkilerden murad Asr-ı saadet'tir. Bir defa geldi, bir daha da gelmeyecek. Sonra gelenler, Saadet asrındaki müslümanlara çok benzedikleri için Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz onlara teşbih buyurmuştur. Dilerse, dilediği zamanlarda Asr-ı saadet gibi devir yaşatıyor Hazret-i Allah.
Dilerse bütün Kâinatın aradığını bir noktada toplar.
Bir Hadis-i şerif'te de şöyle buyuruluyor:
"Ümmetimden bir taife kıyamet kopuncaya kadar Hakk yolunda muzaffer olmakta devam edecek, muhalefette bulunanlar onlara zarar veremeyecektir." (Buharî)
Bilindiği gibi hakikat, güneş gibi daima zâhir ise de; dünya muhabbeti ve aşırı meşguliyetler sebebi ile, kalp üzerine baskı yapan perdeler insanı hakikatten uzaklaştırıyor, müşâhededen ayırıyor.
Hâtem-ül Enbiyâ -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'den sonra vahiy kesilmiş, ilham kapısı ise açık kalmıştır. Din kıyamete kadar bâkidir. Bu devrin karanlık günlerinde bile İslâm'ın nuru gönüllerde parıldamaktadır. İnsanların yeni bir dine ihtiyaçları yoktur. Fakat zamanla vesveselere dalıp, arzu ve heveslerine kapıldıkları için; hakikatı hatırlatmaya, ruhları kuvvetlendirmeye ihtiyaçları vardır.
.
Ashab-ı Kiram -radiyallahu anhüm- Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in sohbetlerinde yetiştiler. Sohbetten aldıkları feyiz ve bereket sebebiyle onlara Sahabî denilmiştir. Onları Medine'de yetiştiren medrese Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin mescidi idi.
Bir taraftan İslâmiyeti yaymaya ve güçlendirmeye çalışırken, diğer taraftan da müslümanlara dinlerini en ince noktasına varıncaya kadar öğretiyor, maddî-manevi her türlü müşküllerini hallediyordu.
Ashab-ı Kiram -radiyallahu anhüm- ondaki fesahat ve belâgatın hayranı idiler. Sanki başlarında kuşlar varmışçasına, huzur ve huşu içinde dinlerlerdi.
Sohbetin verdiği kemâlât ile, peygamberler hariç bütün insanlardan üstün oldular.
Tasavvuf yolunda da sâlike merhaleler aştıran, onu terakki ettiren en mühim âmil mürşidin sohbetidir.
Onların sohbeti yakınlık makamından doğar ve âlî makamlardan süzülerek gelir. Kalplerinin üzerinde perde yoktur. Allah yolunda köprü mesabesindedirler. Sohbet ve nazarları feyz kaynağıdır, kalp hastalıklarına şifadır. Söylediklerini görerek, bilerek ve yaşayarak söylemişlerdir.
Tereddütlü kalplerin itminan bulması, gizli şeylerin öğrenilmesi ancak muhabbet ve sohbet ile mümkündür. Mutmain olmayan bir kalp yürü demekle yürümez.

Muhabbet ve sohbet ile kazanılan feyiz ve bereketin, vecd ve istiğrakın bir çok şeyle elde edilemeyeceği, ilâhî tecellilerin doğmasına sebep olduğu erbabınca malumdur.
Rabbimiz bu taifenin neşesine ve neşvesine ererek yaşamaya muvaffak buyursun.
.
Muhterem ÖMER ÖNGÜT'ün eserleri:
 

abdullah birisi

Kıdemli Üye
Katılım
12 Mar 2013
Mesajlar
10,357
Tepkime puanı
517
Puanları
0
Konum
istanbul
kusura kalmayın, Allah hidayet versin, sizler yani Öngüt taraftarları, islamdan sapmış diğer batıl fırkalardan farkınız yok.... itikadınızı düzeltiniz...t
 

Kadir Razlık

Kısıtlı Erişim
Katılım
20 Ağu 2014
Mesajlar
2,280
Tepkime puanı
35
Puanları
0
Konum
manisa

Son evliya mı?
Sual: Bazıları, (Bizim hocamız son veli idi, artık bundan sonra evliya da, mürşid de gelmez) diyorlar. Böyle söylemek, evliyanın kökünü kurutmak anlamına gelmez mi?
CEVAP
Bütün dünyada başka hiç veli olmadığını söylemek yanlıştır. Kıyamet kopacağı zaman, evliya değil bir tane mümin bile kalmayacaktır. Günümüzde de evliya zatlar azaldı, görünemez oldular, ama hiç kalmadı denmez. Her asırda üçler, yediler, kırklar gibi evliya zatlar bulunur.

Ayrıca her asırda bir, dini kuvvetlendiren, bid’atleri yok eden müceddid zatlar gelir. Bin senede bir gelen müceddidler de vardır. İki hadis-i şerif şöyledir:
(Her yüz yılda bir müceddid gelir, dini kuvvetlendirir.) [Buharî]

(Dünya ebdaller sayesinde ayakta durur. Allahü teâlânın yardımı onların bereketiyle gelir.) [Taberani]

Bu hadis-i şerifleri inkâr etmek tehlikelidir. Tevile yeltenmek de caiz olmaz.

Hazret-i Mehdi de evliya zattır. O da gelecektir. Geldi geçti diyenlere itibar etmemeli.

İmam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki:
Kutb-ül-ebdal veya kutb-i medar her zaman bulunur. Şimdi de vardır. Resulullah efendimiz zamanında da vardı. Bunlara, kutb-ül-aktab da denir; bunları kimse tanımaz. Hatta bazen, kendileri bile kendilerini bilmez. Kutb-i irşad ise, kayyum-i âlemdir. Herkese rüşd ve iman, bunun vasıtasıyla gelir. İslamiyet’i korur. Din-i İslam başıboş kalmaz. Din düşmanları pervasızca, dini yıkmaya, değiştirmeye saldıramaz.(3/3)

Kutb-i ebdal yani kutb-i medar âlemde, dünyada her şeyin var olması ve varlıkta durabilmesi için feyz gelmesine vasıta olur. Kutb-i irşad ise, âlemin irşadı ve hidayeti için feyzlerin gelmesine vasıta olur. Her şeyin yaratılması, rızıkların gönderilmesi, dertlerin, belaların giderilmesi, hastaların iyi olması, bedenlerin afiyette olması, kutb-i ebdalin feyzleriyle olur. İman sahibi olmak, hidayete kavuşmak, ibadet yapabilmek, günahlara tevbe etmek ise, kutb-i irşadın feyzleriyle olur. Her zamanda, her asırda kutb-i ebdal bulunur. Hiçbir zaman, bunsuz olamaz, çünkü âlem bununla nizam bulur. Bunlardan biri ölünce, onun yerine başkası tayin edilir; fakat Kutb-i irşadın her zaman bulunması lazım değildir. Öyle zamanlar olur ki, âlem imandan ve hidayetten büsbütün mahrum kalır. (Mearif-i ledünniyye)
 

Kadir Razlık

Kısıtlı Erişim
Katılım
20 Ağu 2014
Mesajlar
2,280
Tepkime puanı
35
Puanları
0
Konum
manisa
Dünyada evliya vardır

Sual: Seadet-i Ebediyye’de, hicrî 14. asrın yarısından sonra, dünyanın hiçbir yerinde Veli görülemediği bildirilip, (Hiçbir İslam ülkesinde tasavvuf âlimi yok gibidir) yazıyor. Yani, şu anda dünyada Evliya yok mu deniyor?
CEVAP
Hayır, yoktur denmiyor, yok gibidir deniyor. Abdülgani Nablüsihazretleri buyuruyor ki:
Evliyayı inkâr etmek, dinin herhangi bir hükmünü inkâr etmek gibi küfürdür. Allahü teâlâ, Enbiyasını ve Evliyasını başkalarından üstün tutmuş, başkalarına vermediği, keramet ve mucize gibi harikaları, bu zatlara ihsan etmiştir. (Hadika)

Dünyada elbette evliya bulunur. Din kitaplarında birler, üçler, yediler, kırklar, beş yüzler gibi adlandırılan Evliya vardır. Ebdal denilen evliya her zaman bulunur. Üç hadis-i şerif meali şöyledir:
(40 kişi olan ebdallerin bereketiyle düşmana galip gelir, beladan kurtulursunuz.) [İ. Asakir]

(Her asırda salihler bulunur. Bunlar beş yüz kişi olup kırkı ebdaldir.) [Ebu Nuaym]

(Yeryüzünde her zaman [ebdallerden] kırk kişi bulunur. Her biri İbrahim aleyhisselam gibi bereketlidir. Bunların bereketiyle yağmur yağar.) [Taberani]

Bu evliya zatları herkesin tanıması elbette zordur. Zaten ben evliyayım diyen veli değildir. Evliya, kendini gizler. Bunun için evliyayı tanımak zordur. Bugün açıkça ben evliyayım diyen sahtekârlar çoktur. Hatta bazı kimseler, (Bizim hocamız hatem-ül evliyadır, son velidir. Artık başka veli gelmez) diyorlar. Bunlarınki de yanlıştır.

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyurdu ki:
(Bu zamanda, beş vakit namazını kılan, haramlardan sakınan umumi evliya sınıfına dâhil olur. Bir de hususi evliyalık vardır. Bu, tasavvuf yolunda ilerleyenlere Rabbimizin ihsan ettiği derecelerdir. İşte, bu zamanda böyle evliya yok gibidir.)

Hakiki mürşid olan evliya, kıyamete kadar mevcuttur. İlim ve ihlâs sahibi olan taliplere, kendisini tanıtır. Düşmanlardan, ahmaklardan saklanır. Kötü kimseler, kıymetli şeylerin sahtelerini, taklitlerini piyasaya sürerek, insanları aldatır. Böylece, kötü yoldan, menfaat sağlarlar. Bu kimseler, yalanlarla, istidrac göstererek, keramet diye, cahilleri aldatırlar. Müslümanlar için en büyük felaket, bunların tuzaklarına düşmektir. Kendilerinin, dinden, imandan, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından haberleri yoktur. Sözleri ile küfür yayarlar. Hareketleriyle haram işlerler. Cahilleri avlamakla geçinirler. (H. S. Vesikaları)

Eshab-ı kiram ve Tâbiini izam zamanlarında, Evliya çoktu. Herkes bunları ziyaret ederek bereketlenir, dualarını alırlardı. Ahir zaman yaklaştıkça, küfür alametleri, bid’atler çoğaldı. Ulema ve evliya azaldı. Son zamanlarda, hiç görünmez oldu. (F. Bilgiler)

(Görünmez oldular) demek, yok demek değil, herkes göremez, az kişi bilir demektir. Maalesef, (Görülemiyor, yok gibidir) ifadelerini göstererek, (Bakın, tasavvuf ve evliya düşmanlığı yapılıyor.) diyenler çıkıyor. Bu yanlış ve iftiradır. S. Ebediyye, tamamen tasavvuf büyüklerinin, Ehl-i sünnet âlimlerinin ve Evliyaların kitaplarından tercüme olup, onların sözleridir. Hepsi, o mübarek insanların kitaplarından nakildir. Tasavvufa ve Evliyaya düşmanlık iddiası, çok çirkindir.

Bir şeyin sahtesinden kaçın demek, iyisinden de kaçın demek değildir. (Hakiki tereyağı alın, hileli, karışık olanını almayın) demek, tereyağına hakaret olur mu? Bilakis tereyağının önemi bildirilmiş olur. Her şeyin, sahtesi de, hakikisi de vardır.
 

Kurtuluş26

Profesör
Katılım
6 Ocak 2014
Mesajlar
860
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
islamikonular.weebly.com

Son evliya mı?
Sual: Bazıları, (Bizim hocamız son veli idi, artık bundan sonra evliya da, mürşid de gelmez) diyorlar. Böyle söylemek, evliyanın kökünü kurutmak anlamına gelmez mi?



Veli ile hatemi veli arasındaki farkları bilmek gerek.


Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri ne buyuruyor:
"Âhir zamanda Mehdi yokken, henüz yaklaştırılıp seçilmemişken; aradaki boşlukta, Hâtem'ül-velâye'den başka adaleti (hakkaniyeti) ayakta tutacak kimse olmaz." ("Hatmü'l-velâye"; Fâtih no.: 5322, 168[SUP]b[/SUP] yaprağı)

İmâm-ı Rabbânî -kuddise sırruh- Hazretleri
"317. Mektub"unda ise şöyle buyuruyorlar:

"Hidayet eden Sübhan Allah'tır.
Bilesin ki, her yüz başında bir müceddid gelip geçti. Ne var ki, yüz senelerin başında gelen müceddid ile, bin senenin başında gelen müceddid bir değildir. Bunların arasındaki fark, bin ile yüz arasındaki fark gibidir. Hatta daha da fazla..."



Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına
İzah ve Açıklamalar (103)



Şeyhü'l-Ekber Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî -kuddise sırruh- (16)

Eylül 2014
Hakikat Aylık İslâm Dergisi


Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri ifşaatlarının bir bölümünde şöyle buyurmaktadırlar:
"Benim ahdimi taşıyacak bir kimse de yoktur." ("Ankâ-i Muğrib fî Ma'rifeti Hatmü'l-evliyâ"; s. 16)
Ne kadar güzel bir söz.
Yani veli olmadığı gibi, emânât-ı ilâhî'yi ona yüklemiş, ondan başkası bu yükü taşıyamaz. Onun ahdini taşıyan, onun yerine gelecek bir fert de yoktur. Ona ihsan ve ikram edileni başkasına yüklememiştir, ona verilen başkasına verilmemiştir. Başkasına verilmediği için, bu soy ve bu ahlâktan gelecek kimse olmadığı için ve böyle bir zaman da bulunmadığı için, yerine gelecek kimse de yoktur.
Muhyiddin-i İbnü'l-Arabî -kuddise sırruh- Hazretleri "Ankâ-i Muğrib" isimli eserinde şöyle buyururlar:
"Ben gizli bir örtüyle geleceğim. Hiç şüphe yok ki Hatm benim! Benden sonra veli de yoktur." (s. 16)
Bu gizli örtü hamd olsun. Meydanda o kadar iş var ki, fakat hiçbir şey yok. Alem küçücük bir şey yapar. Burada her şey var, hiçbir şey yok, O örtmüş.
Bizden sonra veli gelmeyecek, gelse de kendi çapında... Binaenaleyh yolun esası bize aittir. Yoldan çıkanlar bize ait değildir.

Gönlünü Hazret-i Allah'a ve Resulullah'a ver ki; seni sevsin, zâtına çeksin. Ama bunun şartları var; ihlâs, istikamet, mahviyet olacak ki rızâsına nail olasın.

Bu gerçeği çok iyi bilin ki bizden sonra artık veli gelmeyecek, irşad kapıları kapandı. Veli yok lâkin, onun edebi ve düsturu var. Allah-u Teâlâ bu lütfu ihsan ve ikram etti. Bu karanlık ortam içinde bu nuru O akıttı, bu nuru O yaydı. Bu zülmânât o zaman dağıldı. Bu sözler asırlarca önce söylenmiş. Hâtem-i veli'den sonra niçin veli yoktur? Hâtem olduğu için yoktur. Nasıl ki Hâtem-i enbiyâ'dan sonra enbiyâ gelmeyecekse, Hâtem-i evliyâ'dan sonra da evliyâ gelmeyecek. Gelse de kendi çapında olacak. Yani Resulden sonra gelen nebiler gibi olacak fakat irşada mezun olmayacak.
Ondan çok kısa bir zaman sonra Hazret-i Mehdi ve Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın devri başlayacak.
Binaenaleyh bundan sonra kapılmayın, hiçbir şeye yeltenmeyin. Bizden sonra şeytan sizi dürtmesin, sizi aldatmasın, şirk batağına düşürmesin...
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:
"Sakın aldatıcı şeytan Allah'ın affına güvendirerek sizi yoldan çıkarmasın!" (Lokman: 33)
Bu merdiven üçtür. Allah-u Teâlâ Resulullah Aleyhisselâm'a ihsan ettiği velâyeti Hâtem-i veli'ye düşürmüş, nübüvveti Hazret-i Mehdi'ye, risâleti de İsa Aleyhisselâm'a düşürmüş. Hakikat budur, ötesi zandır. Bir batağa düşersiniz, olmaz bir yere saparsınız, yoldan raydan çıkmış olursunuz.
http://www.hakikat.com/dergi/252/izah252.html

_________________________

"...Zira artık Hatem-i veli'den sonra irşadla vazifeli bir veli gelmeyecek, gelse de kendi çapında olacak. Ondan çok kısa bir zaman sonra Hazret-i Mehdi ve Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın devri başlayacak..."





 

Kurtuluş26

Profesör
Katılım
6 Ocak 2014
Mesajlar
860
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
islamikonular.weebly.com
kusura kalmayın, Allah hidayet versin, sizler yani Öngüt taraftarları, islamdan sapmış diğer batıl fırkalardan farkınız yok.... itikadınızı düzeltiniz...t

Bu kişininde iç yüzünü ortaya dökelim.

kestirmden soralım @Kurtuluş26 ömer öngüt cebrail asm.dan vahiy alıyormuydu...

2 mesaj öncesi bu bilgiyi ekledik hiç mi okumadınız?
Biz zaten öncedende dedik velilerin sözlerine inanıyoruz.Kendimiz birşeyler uydurmuyoruz.Hepsi kaynaklı bilgilerdir.İnanmayan buyursun araştırsın bunuda defalarca söyledik.İyi okuyun ne yazıyor.



Nitekim Muhyiddin İbnül-Arabî -kuddise sırruh- Hazretleri:

O öyle bir kaynaktan alır ki, Peygamber Aleyhisselâm’a vahiy getiren melek de aynı kaynaktan alır.” buyurmuşlardır. (Fusûlü’l-Hikem)
Sadreddin-i Konevî -kuddise sırruh- Hazretleri “Kitâbü’l-Fukûk” isimli eserinde Hâtem’ül-evliyâ ile Hâtem’ül-enbiyâ arasındaki şer’î bağlılığın mâhiyetini beyan etmek üzere şöyle buyurmuşlardır:
“Hâtem’ül-evliyâ, Hâtem’ür-rüsul’ün şeriatına tâbi olduğu için şeriatı zâhirde ondan alır. Bâtında ise vahiy meleğinin Hâtem’ür-Rüsul’e onu aksettirdiği yerde, aynı kaynaktan alarak, şeriat hususunda Hâtem’ür-rüsul ile denkleşir.” (Kitâbü’l-Fukûk fî Müste-nedâti Hikemü’l-Fusûs, sh. 31)
Hakk’tan Alınan İlim:
Bâli-i Sofyavî -kuddise sırruh- Hazretleri Hâtemü’l-enbiyâ’nın vahiy meleği vâsıtasıyla elde ettiği ilmi, Hâtemü’l-evliyâ’nın vâsıtasız olarak Hakk’tan alacağını; fakat bunu sıradan bir kimsenin değil, ancak ilâhî keşfe mazhar olan bir velînin çözebileceğini nazara vererek şöyle buyurmuştur:
"Hâtemü’l-evliyâ (ilmini) öyle bir kaynaktan alır ki, Hakk’ın vahyini alma husûsunda, Resul’e vâsıta olan melek de onu aynı kaynaktan alır. Bu kaynak ise Hakk’tan başkası değildir. Dolayısıyla her iki ilmin kaynağı da bir olunca, bâtın ilmi de şeriat vechinin has bir cihetinden başka bir şey olmaz. Şu kadar var ki, bu ancak velâyet’in tahsilinden sonra hâsıl olan ‘İlâhî keşif’le bilinebilir." (Şerh-i Fusûsu’l-Hikem li’l-Bâlî es-Sofyavî, s. 57)
Hâtemü’l-Enbiyâ ile Hâtemü’l-Evliyâ
Arasındaki Tâbî-Metbû’ İlişkisi:
Hazret, eserinde Şeyhü’l-ekber -kuddise sırruh- Hazretleri’nin beyanları hakkında en çok tartışmalara sebebiyet veren hususlardan biri olan Hâtemü’l-enbiyâ ile Hâtemü’l-evliyâ arasındaki tâbî-metbû’ ilişkisine de dikkati çekerek, bu müphem nokta hakkındaki şüpheleri de şu sözleriyle izâle etmiştir:
“O (Hâtemü’l-evliyâ), meydana gelen tâbîliği ve metbû’luğu (tâbî olunurluğu) biraraya toplayışı yüklenmesi hususunda, ancak vâcipliği gerçekleştiren sırr ile bilmeye me’zundur. ‘Velî vahiy meleğinin aldığı kaynaktan alır, peygamber ise melekten alır.’ diyen kimsenin söylediği sahih olursa, Hâtemü’l-velî’nin Hâteme’n-nebiyyîn’den daha üstün olması lâzım gelir. Hâlbuki bu tâbîliğe aykırıdır. Onun (Hâtemü’l-evliyâ’nın) bu yönden kuşatması altında iken ona (Hâtemü’r-rüsul’e) dâhil olması da böyledir; dolayısıyla Peygamber Aleyhisselâm’ın Hâtemü’l-velî’ye tâbî olması da buna muhâliftir.” (“Kitâbu Nusûsu’l-Kilem fî Şerh-i Fusûsu’l-Hikem”; Hâlet Efendi, nr.: 258, 34a vr.)

Peki bunca bilgiye rağmen bu kişi nasıl cevap verdi?

yani bırak Cebrail asmı. direk Allah tan vahiy alıyor du öylemi...aynı, Peygamberler gibi, doğrumu....

Allahın veli kullarının söylediklerine biz inanırız.Yazılanlar onlardır artık ne anlarsanız.

Bu ayetileri,hadisleri hatırlatalım.
“Her şeyden haberdar olan Allah gibi sana hiç kimse haber veremez.” (Fâtır: 14)

“Allah’tan korkar, takvâ sahibi olursanız mualliminiz Allah olur” buyuruluyor. (Bakara: 282)


Allah-u Teâlâ veli kullarını bize tarif ediyor ve Hadis-i kudsî’de buyuruyor ki:
“Kulun benimle meşgul olması, en fazla önem verdiği şey olursa, onun arzu ve lezzetini zikrimde kılarım. Arzu ve lezzetini zikrimde kılarsam da o bana âşık olur, ben de ona âşık olurum. O bana, ben ona âşık olunca da, onunla aramdaki perdeyi kaldırırım. Bu hâli onun umumî hâli kılarım. İnsanlar yanıldığı zaman o yanılmaz. Böylelerinin sözleri peygamberlerin sözleri gibidir. Gerçek kahramanlar onlardır.
Onlar öyle kimselerdir ki yer ehline bir cezâ ve azab vermek istediğim zaman onları hatırlarım da azabdan vazgeçerim.” (Ebû Nuaym, Hilye)


Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bu ilmi tarif ediyor ve Hadis-i şerif’lerinde buyuruyor ki:
“Öyle ilimler vardır ki, gizlenmiş mücevherat gibidir. Onu ancak Ârif billâh olanlar bilirler. Bu ilimden konuştukları vakit, Allah’tan gafil olan kimseler anlamazlar.
Binâenaleyh Allah-u Teâlâ’nın kendi fazlından ilim ihsan ettiği âlimleri sakın tahkir edip küçük görmeyin. Çünkü Azîz ve Celîl olan Allah onlara o ilmi verirken tahkir etmemişti.” (Erbaîn)

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyururlar ki:

“Ümmetimin âlimleri benî İsrail’in Peygamberleri gibidir.”
“Allah-u Teâlâ bu ümmete, her yüz yıl başında dinini yenileyecek bir müceddid gönderir.” (Ebu Dâvud)

Bak burayı iyi okuyun.



Nitekim İmâm-ı Rabbânî -kuddise sırruh- Hazretleri "261. Mektub"unda buyururlar ki:

"Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz onları şu Hadis-i şerif'i ile müjdeli kıldı:

'Müslümanlık garip olarak başladı, başladığı gibi garip olarak avdet edecektir.

Ne mutlu gariplere!' (Müslim)

Bu ümmetin sonu, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in vefatından bin sene sonra, yani ikinci binin başlaması ile başlamıştır. Çünkü aradan bin sene geçmesi ile insanlarda büyük bir değişiklik ve eşyada kuvvetli bir tesir meydana çıkmıştır.

Allah-u Teâlâ bu dini kıyamete kadar değiştirmeyeceği için, ilk zamanda gelenlerin tazelikleri sondakilerde de görülmekte ve böylece ikinci bin yılın başında bu dini kuvvetlendirmektedir.

Bu iddiâyı ispat etmek için iki kuvvetli şâhit olarak İsa Aleyhisselâm ile Mehdi Hazretleri'nin bu bin içinde var oluşlarını gösterebiliriz.

Bir şiir:

'Alsaydı kudsî ruhtan eğer yardımını,

İsa'dan başkası da yapardı onun yaptığını.'

Ey kardeşim! Bugün bu sözler pek çok kimselere ağır gelir, anlayışlarından uzak görülür. Fakat onlar bilgileri, mârifetleri insaf ile ölçerlerse ve İslâmiyet'le karşılaştırırlarsa, İslâmiyet'e hangisinin daha çok tâzim ve hürmet ettiğini görüp kabul ederler." (261. Mektup)

Bu beyanlarından açıkça anlaşılıyor ki, kendisinden sonra ileride gelecek bir zâtı tarif etmektedir.

"317. Mektub"unda ise şöyle buyuruyorlar:

"Hidayet eden Sübhan Allah'tır.

Bilesin ki, her yüz başında bir müceddid gelip geçti. Ne var ki, yüz senelerin başında gelen müceddid ile, bin senenin başında gelen müceddid bir değildir. Bunların arasındaki fark, bin ile yüz arasındaki fark gibidir. Hatta daha da fazla..."
 
Üst