Açıklamalı İsimler Sözlüğü

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,240
Puanları
113
Konum
bâbil...
GÜLFAM: (Fars.) Ka. 1. Gül renkli. 2. Gül gibi kızıl olan.
GÜLGONCA: (Fars.) Ka. - Açılmamış gül.
GÜLGÜN: (Fars.) Ka. - Gül renkli, gül renginde, pembe.
GÜLHAN: (Fars.) Er. - Gül evi, ateşhane.
GÜLHANIM: (Tür.) Ka. 1. İyi huylu, nazik hanım. 2. Gül yüzlü hanım.
GÜLHAYAT: (Tür.) Ka. 1. Mutlu, huzurlu bir hayat. 2. Gül gibi güzel hayat.
GÜLİBAR: (Tür.) - Gül fırtınası. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÜLİSTAN: (Fars.) Ka. 1. Gül bahçesi, güllük. 2. Azerbaycan'da Karabağ bölgesinde bir mevki.
GÜLİZAR: (Fars.) Ka. 1. Gül yanaklı. 2. Al yanaklı. 3. Türk musikisinde mürekkep bir makam.
GÜLKIZ: (Tür.) Ka. - Güle benzeyen kız.
GÜLLÜ: (Tür.) Ka. 1. Gülü olan. 2. Gül desenli (kumaş). - Daha çok örfte kullanılır.
GÜLNAR: (Fars.) Er. - Hisar, kule.
GÜLNAME: (Fars.) Er. - Sevgiliye yazılan mektup, kaside.
GÜLNAR: (Fars.) Ka. - Nar çiçeği.
GÜLNAZ: (Fars.) Ka. 1. Gül yüzlü kadın. 2. Gül gibi, nazlı narin. - Birleşik isim.
GÜLNİHAL: (Fars.) Ka. 1. Gül fidanı. 2. Gül ağacı. - Birleşik isim.
GÜLNUR: (Tür.) Ka. - Etrafına ışık saçan, aydınlatan gül.
GÜLNÜŞ: (Fars.) Ka. 1. Güliçen. 2. Gülle özdeşleşmiş, gül gibi.
GÜLPERİ: (Fars.) Ka. - Gizli gül.
GÜLRANA: (Fars.) Ka. - Güzel gül, dışı sarı içi kırmızı renkte olan bir çeşit gül.
GÜLRİZ: (Fars.) Ka. 1. Gül saçan, gül serpen. 2. Meşhur bir çeşit lale.
GÜLRUHSAR: (Fars.) Ka. - Gül yanaklı.
GÜLSEREN: (Tür.) Ka. - Gül toplayan, gül dağıtan.
GÜLSEVİM: (Tür.) Ka. - Sevimli, güzel, hoş görünüşlü gül.
GÜLSU: (Tür.) Ka. - Gül renkli su, taze su.
GÜLSUNA: (Tür.) Ka. - Gül gibi çekici kadın. Güzel sevgili.
GÜLSÜM: (Tür.) Ka. - Hz. Peygamber (s.a.s.)'in kızlarından birinin adı.
GÜLŞAH: (Fars.) Ka. 1. Güllerin şahı. 2. Varaka'nın sevgilisi, masal kadın.
GÜLŞEN: (Fars.) Ka. - Gülbahçesi, gülistan, gülizar,
GÜLTANE: (Tür.) Ka. - Yeni açmış gül, gonca.
GÜLTEKİN: (Tür.) Er. - Genç delikanlı, nazik.
GÜLTEN: (Fars.) Ka. - Gül tenli, gül vücutlu.
GÜLZAR: (Fars.) Ka. - Gülbahçesi, gül tarlası.
GÜNAY: (Tür.) Ka. - Gündüz, gün aydınlığında ay.
GÜNEŞ: (Tür.) Ka. - Çevresindeki sisteme ait gezegenlerin etrafında döndüğü, ışık ve ısı yayan büyük gök cismi, şems.
GÜNEY: (Tür.) - Dört ana yönden biri. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÜNSEL: (Tür.) Er. - Hızlı akan sel.
GÜRAY: (Tür.) Er. - Yeni doğan ay.
GÜRBÜZ: (Tür.) Er. 1. İyi, yetişmiş, sağlam ve kuvvetli. 2. Cesur, kuvvetli. 3. Sağlıklı, sıhhatli.
GÜRCÜ: (Tür.) Er. - Gürcistan ahalisinden veya bu ahalinin soyundan olan. Gürcistan ahalisine ait.
GÜRÇINAR: (Tür.) Er. - Çok büyümüş, gelişmiş, serpilmiş.
GÜRDAL: (Tür.) Er. - Güçlü, gelişmiş dal.
GÜREL: (Tür.) Er. - Maiyeti geniş, çevresi güçlü kuvvetli.
GÜRGAN: (Fars.) Er. 1. İran'ın kuzeydoğusunnda bir yer. 2. Aksak Timur'un lakabı.
GÜRHAN: (Tür.) Er. 1. Hanlar hanı. 2. Kara-Hitay prenslerine verilen unvan.
GÜRKAN: (Tür.) Er. 1. Bol kan. Genç, taze, gelişmiş, serpilmiş.
GÜROL: (Tür.) Er. - Büyü, serpil, geliş.
GÜRSU: (Tür.) - Temiz, pak, hızlı su. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÜVEN: (Tür.) 1. Korku ve kuşku duygusundan uzak. 2. İnanma ve bağlanma duygusu. 3. Yüreklilik, cesaret. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÜVENÇ: (Tür.) Er. 1. Güvenme, dayanma, itimat. 2.Övünme, gurur.
GÜZİDE: (Fars.) Ka. - Seçkin, seçilmiş, beğenilmiş.
GÜZİN: (Fars.) Ka. - Seçen, seçilmiş, seçkin, beğenilmiş. - Hz. Muhammed (s.a.s)'in dostu (halifesi) Hz. Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali (r.anhum).
GÜZİR: (Fars.) - Çare, derman. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,240
Puanları
113
Konum
bâbil...
-F Harfi ile başlayan isimler sözlüğü -

FADALE: (Ar.) Er. 1. Faziletli. 2. Rasulullah'a tabi olmuş sahabedendir. Medineli ilk müslümanlardandır. Birçok hadis rivayeti mevcuttur.
FADIL: (Ar.) Er. - (bkz. Fâzıl).
FADİLE: (Ar.) Ka. - (bkz. Fazıl).
FADİME: (Tür.) Ka. - (bkz. Fatma).
FADL: 1. İyilik. 2. Fazilet. 3. Erdemlilik. Fadl b. Abbas b. Abdülmuttalib: Rasulullah'ın amcası Abbas (r.a.)'ın oğludur.
FAHAMET: (Ar.) Ka. 1. Fahimlik, ululuk. 2. İtibar, kıymet, değer.
FAHHAR: (Ar.) Er. 1. Çok övünen, kendini çok metheden. 2. Çanak, çömlek, toprak testi. 3. Saksı.
FAHİM: (Ar.) Er. 1. Akıllı, anlayışlı, kavrayışlı.2. Ulu, büyük, sayan.
FAHİME: (Ar.) Ka. - (bkz. Fahim).
FAHİR: (Ar.) Er. 1. Övünülecek, iftihar edilecek. 2. Şerefli, kıymetli. 3. Parlak, güzel, mükemmel.
FAHİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Fahir).
FAHREDDİN: (Ar.) Er. - Dinin övdüğü, diniyle övünen. Dinin seçkini. Fahreddin Razi: (Rey 1149-Horat 1209). Müfessir, kelamcı. Dilbilimci. Fizikçi. Tıpçı.
FAHRİ: (Ar.) Er. - Bir karşılık beklemeden yalnızca şeref ve iftihar vesilesi olarak kabul edilen iş. (İş, sıfat, unvan). Fahri aza, fahri üye; maaşsız, ücretsiz veya müessese için gurur kaynağı olan kişi.
FAHRİYYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Fahri). İslami edebiyatla, şairlerin kendi vasıflarından, faziletlerinden ve şairlik kuvvetlerinden bahsettikleri şiirler. Daha çok kasidelerin bir bölümü bu şekildedir.
FAHRUNNİSA: (Ar.) Ka. - (bkz. Fahir). - Çok övünen, şanlı, şerefli, onurlu kadın.
FAİK: (Ar.) Er. 1. Üstün, seçkin, yüksek, ileri. 2. Mümtaz, manevi olarak üstün olan.
FAİKA: (Ar.) Ka. - (bkz. Faik).
FAİZ: (Ar.) Er. - Fevz bulan, muradına ulaşan, başarı kazanan. Kur'an'da müslümanları vasfetme sadedinde birçok yerde geçmektedir.
FAİZA: (Ar.) Ka. - (bkz. Faiz).
FAKI: (Tür.) Er. - Fakih'ten bozma kelime. Anadolu'da okuryazar ve bilgili imam, hoca gibi kimselere eskiden verilen unvan.
FAKİH: (Ar.) Er. l. Bir şey bilen yahut anlayan kimse. 2. Fıkıh ilminde üstad. İslam hukuk bilgini.
FALİH: (Ar.) Er. 1. Felaha eren, başarı kazanan, muradına eren. 2. Toprağı süren, eken.
FARABİ: (t.h.i.) Er. - 870-950 yıllan arasında yaşamış ve Aristo felsefesinin İslam aleminde yayılmasına yol açmış Türk filozofudur. Kendisine muallim-i sani (Aristo'dan sonra 2. üstad) unvanı verilmiştir. Eserlerinin İbn-i Sina üzerinde büyük tesiri vardır. Kanun dediğimiz çalgının mucididir. Asıl adı "Ebu Nasır Muhammed'tir.
FARİS: (Ar.) Er. 1. Atlı (süvari). 2. Binici, ata binmekte maharetli. 3. Ferasetli, anlayışlı. 4. İran'ın güneyindeki Şiraz vilayeti.
FARİSE: (Ar.) Ka. - (bkz. Faris).
FARUK: (Ar.) Er. 1. Haklıyı-haksızı ayırmakta güçlü olan. 2. Doğruyu yanlıştan ayıran. 3. Keskin. - Hz. Ömer'in lakabı; haklıyı haksızdan ayırederek adaleti tam yerine getirmekte ün kazandığı için "Faruk" kelimesiyle adlandırılmıştır.
FARÛKİ: (Ar.) Er. - Hz. Ömer'in nesline yahut adaletine mensup.
FARYAB: (Fars.) Er. 1. Dere ve ırmak suyu ile sulanan yer. 2. Eski Horasan'da Delh'e yakın bir şehir.
FATİH: (Ar.) Er. 1. Fetheden, açan. 2. Bir ülkeyi, şehri veya kaleyi zapteden kimse. 3. Hüküm veren anlamında, Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarından biridir. A'raf suresi 89. ayet. - İstanbul'u fetheden yedinci Osmanlı padişahı Sultan Mehmet Han'a bu fethinden ötürü verilen unvan.
FATİN: (Ar.) Er. 1. Zeki, anlayışlı. 2. Zihni açık, kavrayışlı. Uyanık.
FATÎNE: (Ar.) Ka. - ((bkz. Fatin).
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,240
Puanları
113
Konum
bâbil...
FATIMA: (Ar) Ka. 1. Sütten kesilmiş. 2. Kendisi ve zürriyeti cehennemden uzak kılınmış.- Hz. Peygamber'in Hz. Hatice'den dünyaya gelen en küçük kızının adıdır. Hicretten 18 yıl önce 605'te Mekke'de dünyaya gelmiştir. 632 yılında Medine'de vefat etmiştir. 18 yaşında iken Hz. Ali ile evlenmiş, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Hz. Ümmü gülsüm ve Hz. Zeyneb adında dört çocuğu vardır. Rasûlullah (s.a.s)'tan sonra 6 ay yaşamıştır. Lakabı Zehra'dır.
FATMAGÜL: (Ar.) Ka. - (bkz. Fatma).
FATMANUR: (Ar.) Ka. - (bkz. Fatma).
FAYİH: (Ar.) Er. - Kendiliğinden dağılan güzel koku.
FAYİHA: (Ar.) Ka. 1. Çiçek veya meyve kokusu. 2. Güzel kokulu nesne.
FAYSAL: (Ar.) Er. 1. Keskin hüküm, karar. 2. Halletme, neticelendirme. 3. Keskin kılıç. 4. Hakim.
FAZIL: (Ar.) Er. 1. Faziletli, fazilet sahibi. 2. Erdemli, faik, üstün. - (bkz. Faik, Fadıl).
FAZILA: (Ar.) Ka. - (bkz. Fazıl).
FAZİLET: (Ar.) Ka. 1. İnsanda iyilik etmeye ve fenalıktan çekinmeye olan devamlı ve değişmez istidat, güzel vasıf. 2. Kişiyi, ahlaklı ve iyi hareket etmeye yönelten manevi kuvvet. 3. İnsanın yaratılışındaki iyilik, iyi huy, erdem. 4. İyi anlak, iffet. - (bkz. Erdem).
FAZLI: (Ar.) Er. 1. Değer, üstünlük, iyilik, fazilet, lütuf. 2. Fazla, ziyade, artık, baki. 3. İki sayının birbirinden olan farkları. 4. İlim ve irfan sahibi. 5. Âli, cenablık, ihsan, cömert. 6. Olgunluk.
FAZLULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın fazlı, erdemi, lütfü.
FECRİ: (Ar.) Er. - Sabaha karşı güneş doğmadan önce ufkun gündoğusu tarafından görülen aydınlığı, tanyerinin ağarması.
FECRİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Fecri).
FEDAİ: (Ar.) Er. l. Canını esirgemeyen, mühim bir maksat uğrunda canını vermeye hazır bulunan. 2. Allah yoluna başkoymuş.
FEDAKÂR: (Fars) Er. - Birleşik isim. Kendini veya şahsi menfaatlerini esirgemeyen.
FEDAYİCAN: (a.f.i.) Er. - Canını vermeye hazır, canını verme.
FEHAMET: (Ar.) Ka. - (bkz. Fahamet).
FEHİM: (Ar.) Er. - Zeki, anlayışlı, pek çok anlayan.
FEHMİ: (Ar.) Er. - Fehme mensup, fehim ile ilgili (bkz. Fehim).
FEHMİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Fehmi).
FELAH: (Ar.) Er. - Kurtuluş, selamet, mutluluk, bahtiyarlık.
FELAK: (Ar.). 1. Gün ağarması. 2. Kur'an-ı Kerim'in 113. suresinin adı. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FELİN: (Ar.) - Mantar. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FENER: (Yun.) Er. - İçinde ışık kaynağı bulunan şeffaf mahfaza.
FERAĞ: (Fars.) Er. - Serin rüzgar.
FERAH: (Ar.) Ka. 1. Gönül açıklığı. 2. Sevinç, scvinme.
FERAHENGİZ: (f.b.i.) Ka. - Ünlü bir çeşit lale.
FERAHET: (Fars.) - Şan ve şeref. -Erkek ve kadın adı.
FERAHFEZA: (a.f.i.) Ka. 1. Ferah artıran. 2. Türk müziğinin mürekkeb makamlarından. 3. Meşhur bir lale türü.
FERAHNA: (Fars.) Ka. 1. Bolluk, genişlik. 2. Geniş yer.
FERAHNAK: (a.f.b.s.) Ka. - Sevinçli. - Türk müziğinin mürekkeb makamlarından.
FERAHNAZ: (Fars.) Ka. - Nazlı kız.
FERAHŞAN: (a.f.b.s.) Ka. 1. Sevinç veren. 2. Ferah saçan.
FERAMUŞ: (Fars.) Er. - Unutma, hatırdan çıkma, nisyan.
FERASET: (Ar.) Ka. - Anlayışlılık, çabuk seziş.
FERAY: (Fars.) Ka. - Aydınlık, parlak ay, canlılık, süs, zinet.
FERDA: (Fars.) Ka. 1. Yarın. 2. Gelecek zaman, ati. 3. Ahiret, öbür dünya.
FERDANE: (Ar.) Ka. - Tekli, yalnız.
FERDİ: (Ar.) Er. - Fertle ilgili, ferde has, tek başına yapılan.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,240
Puanları
113
Konum
bâbil...
FERDİYYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Ferdi).
FEREC: (Ar.) Er. 1. Gam, tasa ve sıkıntıdan kurtulma. 2. Zafer.
FERHAD: (f.h.i.) Er. - Anadolu Anonimi'nde Ferhad ve Şirin adıyla meşhur olan eski bir hikayenin erkek kahramanı olup Şirin'in aşıkıdır. - (bkz. Ferhat).
FERHAL: (Fars.) Ka. Kıvırcık ve dolaşık olmayan uzun saç.
FERHAN: (Ar.) Er. 1. Sevinçli, mesut. 2. Şen, memnun.
FERHAT: (Ar.) Er. - Sevinç, neşe. (bkz. Ferhad).
FERHUNDE: (Fars.) Ka. - Mübarek, mesut, meymenetli, kutlu, uğurlu.
FERİD: (Ar.) Er. - Tek, eşsiz, eşi olmayan, kıyas kabul etmez, ölçüsüz, üstün. - Türk dil kurallarına göre "d/t" olarak kullanılır.
FERİDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Ferid). -Kendi reyiyle hareket eden, kibirli, gururlu kimse.
FERİDUN: (Fars.) Er. 1. Sekizinci gök. 2. Pişdadilerin 6. padişahı olup Cemşid sülalesinden demirci Gave'nin yardımıyla Dahhak-ı Mari'yi öldürmüştür. Lakabı Ferruh'tur.
FERİDÜDDİN: (Ar.) Er. - Dinin feridi, tek, eşsiz, kıyas kabul etmez kimse.
FERİT: (Fars.) Er. 1. Avcı kuş. 2. Donmuş, katılaşmış şey.
FERMA: (Fars.). 1. Emreden, buyuran. 2. Amir. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FERMAN: (Fars.) Er. 1. Emir, buyruk. 2. Padişah tarafından verilen yazılı emir, berat, buyrultu.
FERMEND: (Fars.) Er. - Mevki ve şeref sahibi.
FERRUH: (Fars.) Er. 1. Uğurlu, kutlu. 2. Mübarek. 3. Aydınlık insan. - (bkz. Mübarek).
FERRUHİ: (Fars.) Er. 1. Ferruha ait. 2. Uğurluluk, meymenet. 3. İranlı ünlü şair.
FERZAN: (Fars.) Ka. - İlim ve hikmet.
FERZANE: (Fars.) 1. Alim, bilgin, seçkin. 2. Benzerlerinden, akranlarından ileride. 3. Hakim, feylesof. 4. Tasavvufta, ncfsani bağlantılardan sıyrılmış olan derviş. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FESAHAT: (Ar.) - Açıklık, duruluk. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FETANET: (Ar.) Ka. - Zihin açıklığı, zihnin yaratılıştan bir şeyi çabuk ve iyi kavraması. Peygamberlere mahsus beş sıfattan biridir.
FETHİ: (Ar.) Er. - Fethe mensup. Fetih hakkında yazılan kaside.
FETHİYYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Fethi).
FETHULLAH: (Ar.) Er. - Dinin açılması. Yaşamaya başlamak. Allah'ın nusreti.
FETİH: (Ar.) Er. 1. Açma, açış, açılma. 2. Bir ülkeyi, şehri veya kaleyi ele geçirme. 3. Zafer. 4. Kur'an-ı Kerim'in 48. suresi. 5. Kapalılığı giderme, ihtilafı halletme.
FETTAH: (Ar.) Er. 1. Açan, açıcı, zafer kazanmış, üstün gelmiş. 2. Kullarının kapalı işlerini açan, Cenab-ı Hakk'ın isimlerinden.
FEVZİ: (Ar.) Er. 1. Kurtuluşla ilgili. 2. Zafere ait. 3. Galip gelen, üstün olan.
FEVZİYE: (Ar.) Ka. 1. (bkz. Fevzi). 2. Tarihte, yeniçeri ocağının kaldırılması üzerine 2. Sultan Mahmud tarafından eski adalar mevkiine verilen ad.
FEYHA: (Ar.) - Büyük, geniş, engin.- Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FEYYAZ: (Ar.) Er. 1. Çok faydalı, çok verimli. 2. Feyiz, bereket ve bolluk veren.
FEYZA: (Ar.) Ka. 1. Suyun taşıp akması. 2. Bolluk, çokluk, verimlilik, fazlalık, gürlük, ilerleme, çoğalma. 3. İlim, irfan. 4. Feyz ile dolu olan.
FEYZİ: (Ar.) 1. İlim, irfan. 2. Akma, suyun akıp taşması. 3. Bolluk çokluk, verimlilik. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FEYZULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın feyzi, bolluğu, bereketi.
FEZA: (Ar.) 1. Ucu bucağı bulunmayan boşluk. 2. Dünyanın sonsuz olan genişliği, sema. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FEZZAN: (Ar.) - Büyük Sahra'da, Trablus ülkesinin güneyinde bir ülke.- Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FIRAT: (Ar.) Er. 1. Tatlı su. 2. Türkiye'nin en uzun nehri.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,240
Puanları
113
Konum
bâbil...
FİDAN: (Yun.) Ka. 1. Yeni yetişen körpe ağaç. 2. Fidan boylu: İnce uzun mütenasip.
FİDE: (Yun.) Ka. - Bahçıvanlıkta, yastıklarda tohumdan yetiştirilip başka yerlere dikilmek için hazırlanan sebze veya körpe çiçek.
FİGEN: (Fars.) Ka. - Atıcı, yıkıcı, düşürücü.
FİKRET: (Ar.) Er. 1. Fikir, düşünce. 2. İdrak. 3. Zihin, akıl. 4. Murat, maksat, niyet. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FİKRİ: (Ar.) Er. - Fikre ait, fikirle ilgili, düşünerek meydana getirilen şey.
FİKRİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Fikri).
FİLİZ: (Ar.) Ka. 1. Bitkilerde yeni sürgün, tohumdan çıkan yeni uçlar. 2. Ocaktan çıkarılmış, eritilmemiş ham maden, cevher, gümüş, filiz. 3. Betonarmede demirleri eklemek için bırakılan uzantılar. 4. İnce taze ve güzel vücutlu.
FİRAS: (Ar.) Er. 1. Yiğit, mert. 2. Binici, at yetiştirici.
FİRAZENDE: (Fars.) - Yükselten. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FİRDEVS: (Ar.) Ka. 1. Cennet, 2. Bostan, bahçe. - Firdevsi: İran'ın milli destanı olan "Şeyhname"nin yazarıdır. Adı, Mansur b. Hasan'dır. 934-1020 yıllan arasında yaşadığı tahmin edilmektedir.
FİRUZ: (Ar.) Er. - Mesut, mutlu, sevinçli, ferah, uğurlu, iyi bahtlı.
FİRUZE: (Ar.) Ka. 1. (bkz. Firuz). 2. Nişabur'da çıkan açık mavi renkli ve değerli bir yüzük taşı. 3. Açık yeşil, dağ yeşili ile gök mavisi arasında ve bal mumu parlaklığında maruf kıymetli taş.
FİTNAT: (Ar.) Ka. - Zihin açıklığı, zeyreklik. Zihnin herşeyi çabuk anlayışı. Türk şairlerinden meşhur bir İslam hanımının adıdır. Asıl adı Zübeyde'dir.
FUAD: (Ar.) Er. - Kalb, yürük, gönül.
FULYA: (İtal.) Ka. - Nergisgillerden, san renkte çiçeği keskin ve güzel kokulu bir bitki, sarı soğançiçcği.
FUNDA: (Tür.) Ka. - Kırcık yerlerde yetişen ve birçok çeşidi olan çalı.
FURAT: (Ar.) Er. - (bkz. Fırat).
FURKAN: (Ar.) Er. - Hakkı, batıldan, doğruyu yanlıştan ayırma, tefrik.
FUZULİ: (Ar.) Er. 1. Boşuna, yersiz, lüzumsuz, haksız. 2. Boşboğaz lüzumsuz işlerle uğraşan. 3. Yetkisi olmadığı halde başkası namına tasarrufta bulunan. - Fuzuli Mehmed: XVI. yy. 'da yaşamış büyük Türk şairlerinden. Çağatay edebiyatı da dahil olmak üzere, Türk edebiyatının birçok sahalarında kuvvetli tesir ve nüfus sahibidir. Türkçe, Arapça, Farsça, manzum, mensur birçok eserleri vardır. Bunlar arasında "Leyla ve Mecnun" mesnevisi çok meşhurdur.
FÜRUZAN: (Fars.). - Parlayıcı, parlayan, parlak. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FÜSUN: (Ar.) Ka. - Büyü sihir. Şaşırtıcı güzelliğe sahip, hayret verici derecede güzel.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,240
Puanları
113
Konum
bâbil...
-E Harfi ile başlayan isimler sözlüğü -

EBAN: (Ar.) Er. - Eban b. Osman b. Affan: Hz. Osman'ın üçüncü oğlu olup valilik etmiştir. Cemel vakasında Hz, Aişe'ye refakat etmiştir.
EBBEDULLAH: (Ar.) Er. - Allah ebedi eylesin, daim eylesin.
EBECEN: (Tür.) Er. - Akıllı çocuk.
EBED: (Ar.). - Sonu olmayan gelecek. - İsim olarak kullanılmaz.
EBER: (Ar.). - Hayırlı, şerefli, faziletli. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EBHER: (Ar.) Er. - En parlak.
EBRA: (Ar.) Er. 1. Ürkme, kaçma. 2. Birden bire ölme.
EBRAR: (Ar.) Er. 1. Hayır sahipleri. 2. İyiler, dindarlar, özü sözü doğru olanlar. Şeş Ebrar: Altı hayır sahibi, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin.
EBRU: (Fars.) Ka. 1. Kaş. 2. Bulut renginde, buluta benzer, bulut gibi dalgalı, bulutlu. 3. Kağıt üzerine kendine has usulle yapılan, mermer, damarları gibi dalgalı şekilli süsleme. Ciltçilikte ve hüsn-ü hat'ta kullanılır.
EBU: (Ar.) Er. - Baba, ata. (bkz. Ebi, peder).
EBU ALİ SİNA: (İbn Sina). Ali Sina'nın babası anlamında. Ünlü Türk bilgini.
EBUBEKİR: (Ar.) Er. - Deve yavrusunun babası. - Hulefa-i Raşidin'in ilkidir. Hz. Ebubekir'in lakabı. Rasûlullah (s.a.s)'ın nübüvvetinden önce de sonra da en yakın arkadaşı olmuştur.
EBU CEHİL: (Ar.) Er. - (Ebu'l-Hakem Amr b. Hişam b. el-Muğire) İs­lam'ın doğuşunda müslümanların en büyük düşmanlarından. Mekkeli müşrik. Müslümanlara en büyük işkeneler onun tarafından yapıldı. Cehalet ve bilgisizliğin babası anlamında Ebu Cehil denildi. Hakkında ayetler indi. Bedir savaşında İslam mücahidi İbn Mes'ud tarafından öldürüldü.
EBU DAVUD: (Ar.) Er. - Süleyman b. el-Eşas es-Sicistani. Kütüb-i Sitte'den birisi olan Sünen-i Ebu Davud'un müellifi. Büyük hadis bilgini. 500.000 hadis arasından seçtiği 4800 hadisten oluşan Sünen'i, ahlak, tarih ve fıkıhla ilgili meseleleri içerir.
EBU EYYUB EL-ENSARİ: (Ar.) Er. - Asıl adı Halid b. Seyd'dir. Sahabedendir. Rasûlullah Medine'ye geldiğinde ilk önce onun evinde misafir oldu. İstanbul'a kadar gelip Bizanslılarla savaştı.
EBU HANİFE: (Ar.). (Nu'man b. Sabit). Hanefi mezhebinin kurucusu. Müetehid, alim. (Küfe 699-Bağdat 787). Kabil'den gelen büyük babası Kufe'ye yerleşti. İslami ilimler sahasında mükemmel bir eğitim gören İmam-ı Azam ictihad edebilecek seviyeye geldi. Devrinin en meşhur bilginidir. Küfe kadılığı teklifini reddedince Halife Mansur onu hapse attırdı. Hapishanede iken vefat etli.
EBU HUREYRE: (Ar.) Er. - Suffe ashabındandır. Birçok hadis rivayet etmiştir.
EBU UBEYDE B. EL-CERRAH: (Ar.) Er. - (571-639) (Amr b. Abdullah). İslami ilk kabul eden sahabelerden biri. Cennetle müjdelenmiştir. Çeşitli cephelerde ordu komutanlığı yaptı. Suriye'de vefat elti.
EBU ZER: (Ar.) Er. - Altın sahibi, servet ve zenginlik sahibi.
EBU ZER EL-GIFARİ: (Ar.) Er. -Sahabedendir.
EBYAR: (Ar.) Er. - Pek ak, pek beyaz. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ECE: (Tür.) Ka. 1. Baş reis. 2. Kraliçe. 3. Ana. 4. Yaşlı kadın.
ECEGÜL: (Tür.) Ka. - (bkz. Ece).
ECEHAN: (Tür.). - (bkz. Ece).
ECEMİŞ: (Tür.) Er. - Çok bilmiş.
ECER: (Tür.) Er. - Yeni, güzel, iyi.
ECHER: (Ar.) Ka. 1. Son derece güzel kadın. 2. Gündüz iyi görmeyen karmaşık gözlü.
ECİR: (Ar.) Er. 1. Bir iş ya da emek karşılığı verilen şey. 2. Sevap. 3. Aziz sevgili.
ECMEL: (Ar.). - En güzel, en yakışıklı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ECVED: (Ar.) Er. 1. En iyi olan. 2. Eli açık cömert. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak okunur.
EDA: (Ar.) Ka. - 1. Naz, cilve. 2. Kurum, caka. 3. Alınan şeyi geri ödeme. 4. Bir vazifeyi yerine getirmek.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,240
Puanları
113
Konum
bâbil...
EDAGÜL: (Tür.) Ka. - (bkz. Eda).
EDEBALİ: (Tür.) Er. - (Öl: 1325). Osman Gazi'nin kayınpederi ve hocası. Osmanlı imparatorluğunun kuruluşunda önemli bir rolü oldu.
EDGÜ: (Tür.) Er. - İyi.
EDGÜALP: (Tür.) Er. - İyi yiğit.
EDGÜER: (Tür.) Er. - (bkz. Edgü).
EDGÜKAN: (Tür.) Er. - (bkz. Edgü).
EDHEM: (Ar.) Er. Karayağız at. -Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır. İbrahim Edhem: İslam tarihinde meşhur sofi
EDİB: (Ar.) Er. 1. Edepli, terbiyeli, zarif, nazik. 2. Edebiyatla uğraşan kimse. - Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır. Edip Ahmet Yükneki: (XII. yy.) Türk şair yazar. Tek ve önemli yapıtı Süleymaniye kütüphaneside mevcut olan Atabetul Hakayık isimli eserdir.
EDİBE: (Ar.) Ka. - (bkz. Edip).
EDİM: (Ar.) Er. - Fiil, amel.
EDİZ: (Tür.) Er. 1. Yüksek, yüksek yer. 2. Ulu, yüce, değerli.
EDRİS: (Ar.) Er. - (bkz. İdris).
EDVİYE: (Ar.) Ka. - Devalar, ilaçlar, çareler.
EFADİL: (Ar.) Er. - Pek mümtaz olanlar, çok bilgililer.
EFAHİM: (Ar.) Er. - En ulu, pek büyük ve saygıya layık kimseler.
EFAZIL: (Ar.) Er. - (bkz. Efadıl).
EFDAL: (Ar.). 1. Çok faziletli, yüksek derecede. 2. Tercihe şayan, müreccah. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EFE: (Tür.) Er. 1. Ağabey, büyük kardeş. 2. Yiğit, cesur. 3. Kabadayı.
EFEKAN: (Tür.) Er. - Efe soyundan gelen.
EFGAN: (Fars.) Er. - Figan, ağlayıp inleme, feryat.
EFGEN: (Fars.) Er. 1. Düşüren, yıkan, yere atan. 2. Alıcı, yakıcı, düşürücü. - (bkz. Figen).
EFHEM: (Ar.) Ka. 1. Çabuk anlayan. 2. Zihni açık olan. 3. Daha ulu, çok büyük şeref sahibi fehametli. - (bkz. Fehamet).
EFİDE: (Ar.) Ka. - Yürekler, kalpler, gönüller.
EFİL: (Tür.) - Rüzgar, dalgalanma. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EFKAR: (Ar.) Er. 1. Düşünceler. 2. İç sıkıntısı, kaygı.
EFKEN: (Fars.) Er. - Düşkün.
EFLAK: (Ar.) Er. 1. Semalar, felekler, yükler, küreler, zamanlar. 2. Bahtlar, talihler, kaderler.
EFLAKİ: (Ar.) Er. - Gökte oturan melek. - Eflaki Şemseddin Ahmet Dede: (1360). Osmanlı sufi ve yazar. Mevlana'ya dair Menakıbü'l-Arifin adlı eserin müellifi.
EFLATUN: (Yun.) Er. 1. Açık mor. 2. Aristo'nun hocası, Sokrat'ın talebesi, ünlü Yunan filozofu.
EFRAHİM: (İbr.) Er. - Hz. Yusuf un ikinci oğlu. Orta Filistin'de yerleşen İsrail kabilesine adını verdiği söylenir. Bu kabile Hz. Süleyman'ın ölümünden sonra asıl İsrail topluluğunun 12 kola ayrılmasında etken oldu.
EFRAS: (Ar.) Er. - Atlar, beygirler, kısraklar.
EFRASİYAP: (Fars.) Er. - Turan Türkleri büyük kahraman kağanının Farsça adı. Alp er Tonga asıl adıdır. Büyük İskender'den evvel yaşamıştır. Kaşgar'daki ilk müslüman Türk sülalesi Karahanlıların Afrasiyab neslinden geldiği söylenmektedir. Alper Tonga Hüsrev tarafıandan öldürülmüştür.
EFRAZ: (Fars.) Ka. - Kaldıran, yükselten. - Firar. Yükselten, mümtaz, büyük, meşhur, maruf.
EFRİDUN: (Fars.). - Cemşid soyundan anlayış ve zekasıyla meşhur bir İran hükümdarı.
EFRUG: (Fars.). 1. Parıltı, ışık. 2. Nur. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,240
Puanları
113
Konum
bâbil...
EFRUZ: (Fars.) Ka. 1. Şule, parıltı. 2. Aydınlatan, parlatan. 3. Tutuşturan, yakan. Gösterişli güzel.
EFSANE: (Fars.) Ka. 1. Asılsız hikaye. 2. Masal, boş söz, saçma sapan lakırdı. - Dillere düşmüş, maşhur olmuş hadise.
EFSER: (Fars.). 1. Taç. 2. Subay. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır, (bkz. İklil).
EFSUN: (Fars.) Ka. 1. Efsun, büyü, sihir, gözbağcılık, (bkz. Füsun).
EFŞAN: (Fars.) Ka. - Eklendiği kelimelere "saçan, dağıtan, serpen, silken" manası verir.. - Gülefşan: Gül saçan.
EFZA: (Fars.). - Artmak, çoğalmak. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EGE: (Tür.) Ka. 1. Bir çocuğu koruyan, işlerine bakan ve her halinden sorumlu olan. 2. Yaşça büyük, ulu. 3. Sahip.
EGEMEN: (Tür.) Er. - Hakim, hüküm süren karşılığı olarak kullanılan bu kelime, hem kök, hem de ek olarak yanlıştır. Türkçe'de ne "eğe" kökü, ne de "man-men" şeklinde isim yapım eki vardır.
EGENUR: (Tür.) Ka. - (bkz. Ege).
EGESEL: (Tür.) Er. - (bkz. Ege).
EĞİLMEZ: (Tür.) Er. - Başkalarının baskısını ve üstünlüğünü kabul etmeyen, baş eğmeyen.
EĞİN: (Tür.) Er. - sırt, arka.
EHAD: (Ar.). 1. Bir, tek. 2. İlk sayı. 3. Allah'ın isimlerinden, bir ve tek olan Allah. - İsim olarak kullanılmaz.
EHİL: (Ar.) Er. 1. Sahip, malik. 2. Becerikli, yetenekli. 3. Karı-kocadan her biri.
EHLİMEN: (Ar.) Er. - inançlı inanan kimse.
EHLİYET: (Ar.) Ka. 1. İşe yarar halde bulunuş, bir işi hakedebilecek durumda bulunuş, selahiyet, yetki. 2. Mahirlik, iktidar, liyakat, kabiliyet, kifayet, mensubiyet. 3.İktidar, kabiliyet ve liyakat vesikası.
EHLULLAH: (Ar.) Er. 1. Allah'ın adamı, veli, evliya. 2. Allah'a teveccüh etmiş, kulluğunu yanlız ona yöneltmiş. Küfür ehlinden, ve şirkten kaçınan.
EKABİR: (Ar.) Er. - Rütbece, görgü ve faziletçe büyük olanlar, devlet ricali.
EKBER: (Ar.) Er. - Daha büyük, çok büyük, en büyük, pek büyük, azam. -Allah'ın sıfatlanndandır. Kur'an-ı Kerim'de 23 yerde geçer. İsim olarak kullanılması iyi değildir. Hindistan'a hakim olan Türk hükümdarı.
EKE: (Tür.) Er. 1. Bilgili, deneyli, olgun. 2. Kurnaz, açıkgöz. 3. Bilmiş çocuk. 4. Dahi.
EKEMEN: (Tür.) Er. - (bkz. Eke).
EKER: (Tür.) Er. - Toprakla uğraşan.
EKİM: (Tür.) Ka. 1. Toprağa ürün ekme işi. 2. Yılın onuncu ayı.
EKİN: (Tür.) Ka. 1. Ekilmiş tahılın sürmüşü, tarlada bitmiş tahıl. 2. - Kültür.
EKİNER: (Tür.) Er. - (bkz. Ekin).
EKMEL: (Ar.) Er. l. Daha, pek kamil, mükemmel ve kusursuz olan. 2. En uygun, en eksiksiz. 3. Ekmel-i Enbiya: Hz. Rasûlullah (s.a.s). 4. Dinin tamamlanması. Maide suresi ayet, 3.
EKMELEDDİN: (Ar.) Er. 1. Dinin en olgunu, en olgunlaştırdığı isim. 2. Dinin tamamı. - Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır. - (bkz. Ekmelettin).
EKREM: (Ar.) Er. 1. Daha, en kerim. 2. Çok şeref sahibi, pek cömert, çok eli açık. Ekremü'l-Ekremin: Cenab-ı Hak. (Alak suresi: 3 ).
EKVAN: (Ar.) Er. - Varlıklar, alemler, dünyalar. - (bkz. Evren).
ELA: (Ar.) Ka. - Sarıya çalan kestane rengi, göz rengi.
ELANUR: (Ar.) Ka. - (bkz. Ela).
ELBURZ: (Fars.). - 1. Kafkaslarda en yüksek dağ. 2. Uzun boylu yakışıklı kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ELÇİ: (Tür.) Er. 1. Başka bir devlet nezdinde devletini temsil eden kişi. 2. Sefir. 3. Allah'ın gönderdiği rasul ve nebiler.
ELDEMİR: (Tür.) Er. - Demir gibi güçlü el.
ELFAZ: (Ar.) Er. - Sözler, sözcükler.
ELFİDA: (Ar.) Ka. - Feda etme, gözden çıkarma, verme.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,240
Puanları
113
Konum
bâbil...
ELFİYE: (Ar.) Ka. l- 1000 mısralık manzume. 2. Manzum risaleler.
ELGİN: (Tür.) Er. - Garip, yurdundan ayrılmış.
ELHAN: (Ar.). - Nağmeler, ezgiler. -erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ELİF: (Ar.) Ka. 1. İslami alfabenin ilk harfi. Ebccd hesabında değeri birdir. 2. Musikide "la" notasını ifade için kullanılır. 3. Ülfet eden, dost, tanıdık. 4. Alışmış, alışkın, alışık. - İki kelimeli isimler yapılabilir (Elif Beyza, Elif Nur v.s.).
ELİFE: (Ar.) Ka. - (bkz. Elif).
ELMAS: (Yun.i.) Ka. 1. Bilinen kıymetli taş. 2. Pek sevgili ve kıymetli. 3. Billurlaşmış saf ve şeffaf karbon. 4. Ucunda sivri bir elmas parçası bulunan ve cam kesmekte kullanılan alet.
ELVAN: (Ar.) - Levnler, renkler, çok renkli, polikrom. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ELVİDA: (Ar.) - Allah'a ısmarladık. Allah'a emanet olun yollu ayrılık hitabı, (bkz. el-Firak, el-Veda). - Erkek ve kadın ismi olarak kullanılır.
ELYESA: (Ar.) Er. - Kur'an-ı Kerim'de adı geçen bir peygamber.
EMAN: (Ar.) Er. 1. Emniyet. 2. Himaye, masuniyet. Güvence. - Müslüman her ferde eman verebilir.
EMANET: (Ar.) Ka. 1. Emniyet edilen kimseye bırakılan şey, eşya veya kimse. 2. Osmanlı devletinde bazı devlet dairelerine verilen isim.
EMANETULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın emaneti.
EMANULLAH: (Ar.) Er. 1. Allah'ın emaneti. Devletin tebası, halk, millet.
EMEÇ: (Tür.) Er. 1. Hedef. 2. Yamaç. 3. Henüz memeden kesilmemiş buzağı.
EMEK: (Tür.) Er. 1. Uzun, yorucu ve özenli çalışma. 2. Bir işin yapılması için harcanan beden ve kafa gücü.
EMEL: (Ar.) Ka. 1. Ümit. 2. Şiddetli arzu, hırs, tamah. 3. Uzun zamanda gerçekleşebilecek arzu. 4. İnsan ömrünün yetmeyeceği hülyalar, kuruntular.
EMİN: (Ar.) Er. 1. Korkusuz kimse. 2. Emniyette olan. 3. İnanan, güvenen. 4. İnanılır, güvenilir. 5. Şüpheye düşmeyen, kati olarak bilen. 6. Emanet olarak idare edilen dairelerin başı. - 7. (Hz. Muhammed (s.a.s) ve Cebrail'in adı.
EMİNE: (Ar.) Ka. - 1. Arapça'daki Amine kelimesinin Türkçeleştirilmiş şeklidir. 2. Peygamberimizin annesi.
EMİR: (Ar.) Er. 1. Bir kavmin, bir şehrin başı. 2. Büyük bir hanedana mensup kimse. 3. Peygamberimizin soyundan gelen. 4. Kumandan. 5. Abbasi devletinde başkomutan. 6. Osmanlı devletinde beylerbeyi ve Tanzimat'tan sonra sivil paşalığın ilk derecesi.
EMİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Emir).
EMİRHAN: (a.t.i.) Er. - (bkz. Emir). - "Emir" kelimesine "han" eki getirilerek iki isimden meydana gelmiştir.
EMİR SULTAN: (Ar.) Er. I. Beyazıd zamanında Buhara'dan Bursa'ya hicret eden mutasavvıf.
EMRAH: (Tür.) Er. - Anadolu saz şairlerinden.
EMRAN: (Ar.) Er. - Kürkler, hayvan derileri.
EMRE: (Tür.) Er. - Aşık. Mübtela. Vurgun.
EMREDDİN: (Ar.) Er. - Dinin emrettiği. - Türk dil kuralları açısından "d/t" olarak kullanılır.
EMRİ: (Ar.) Er. - Emirle ilgili.
EMRİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Emri).
EMRULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın emri.
EMSAL: (Ar.) Er. 1. Kıssalar, hikayeler, destanlar. 2. Numuneler, örnekler. 3. Eş benzer. 4. Yatış denk. 5. Katsayı.
ENAM: (Ar.) Er. 1. Bütün mahlukat, yaratılmış her şey. 2. Halk, insanlar. Seyyidü'l-Enam: Halkın ulusu Rasûlullah (s.a.s). 3. Kur'an-ı Kerim'in 6. Suresinin adı. 4.Bazı ayet ve duaları içeren dua kitabı.
ENBİYA: (Ar.) Er. - Peygamberler.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,240
Puanları
113
Konum
bâbil...
ENDER: (Ar.) Er. - çok az, çok seyrek, çok az bulunur, pek nadir.
ENER: (Tür.) Er. - En yiğit, en kahraman kişi.
ENERGİN: (Tür.) Er. - En olgun, çok olgun.
ENES: (Ar.) Er. 1. İnsan. 2. Enes b. Malik: (Basra 709). Rasûlullah (s.a.s)'den çok hadis nakleden sahabelerdendir. Hicretten sonra annesi onu, 10 yaşındayken Rasûlullah (s.a.s)'ın hizmetine vermiştir. Rasûlullah (s.a.s)'ın vefatına kadar yanında kalmıştır. 97-107 yaşına kadar yaşadığı rivayet edilmektedir.
ENFA: (Ar.) - Çok yararlı, daha çok faydalı, (bkz. Nafi). - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ENFAL: (Ar.) Er. 1. Ganimet. 2. Kur'an-ı Kerim'in 8 suresinin adı.
ENFES: (Ar.) Ka. - Çok güzel, en güzel.
ENGİN: (Tür.) Er. 1. Ucu, bucağı görünmeyecek kadar çok geniş. 2. Denizin kıyıdan çok uzaklarda bulunan geniş bölümü, açık deniz. 3. Değer ve fiyatı düşük olan. 4. Yüksekte olmayan, alçak yer.
ENGİNALP: (Tür.) Er. - Değerli yiğit.
ENGİ A Y: (Tür.) Er. - (bkz. Engin).
ENGİNER: (Tür.) Er. - İyi, güzel, değerli insan.
ENGİNİZ: (Tür.) Er. - İz bırakacak kadar değerli insan.
ENGİNSOY: (Tür.) Er. - Geniş soydan gelen.
ENGİNSU: (Tür.) Er. - Açık deniz.
ENGİNTALAY: (Tür.) Er. - Büyük deniz, okyanus.
ENGÜR: (Tür.) Er. 1. Çok gür. 2. Bereketli.
ENHAR: (Ar.) - Irmaklar, çaylar. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. Enhar. Kur'an-ı Kerim'de cennetlerin altlarından akan ırmaklar.
ENİS: (Ar.) Er. 1. Dost arkadaş. 2. Yar, sevgili.
ENİSE: (Ar.) Ka. - (bkz. Enis).
ENSAR: (Ar.) Er. 1. Yardımcılar, muavinler, müdafiler, koruyucular. 2. Medine'ye hicretle Mekkeli muhacirlere yardım eden, Medineli müslümanlara verilen ad. Kur'an-ı Kerim'de çok geçen kelimelerden birisidir.
ENSARULLAH: (Ar.) Er. - Allah yolunda Rasûlullah (s.a.s)'a yardım edenler.
ENVAR: (Ar.) Er. - Ziyalar, aydınlıklar, ışıklar, parlaklıklar. - (bkz. Ziya).
ENVER: (Ar.) Er. - Daha nurlu, en nurlu, çok parlak.
ERACAR: (Tür.) Er. - Becerikli erkek.
ERAKALIN: (Tür.) Er. - Alnı ak, dürüst erkek.
ERAKINCI: (Tür.) Er. - Yiğit akıncı.
ERAKSAN: (Tür.) Er. - Temiz adlı yiğit.
ERALKAN: (Tür.) Er. - Al kanlı yiğit.
ERALP: (Tür.) Er. - Yiğit erkek.
ERALTAY: (Tür.) Er. - (bkz. Eralp).
ERANDAÇ: (Tür.) Er. - (bkz. Eraltay).
ERANIL: (Tür.) Er. – Yiğitliğinle anıl, tanın.
ERASLAN: (Tür.) Er. - Aslan gibi, güçlü kuvvetli erkek.
ERAVEND: (Fars.) Er. 1. Şevk, arzu, istek. 2. Şan, şeref.
ERAY: (Tür.) Er. - Erken ay, ilk ay, ayın ilk günlerinde doğan. - (bkz. İlkay).
ERBAŞAT: (Tür.) Er. - (bkz. Eralp).
ERBATUR: (Tür.) Er. - Cesur, yiğit.
ERBAY: (Tür.) Er. - Soylu, ünlü aileye mensup erkek.
ERBELGİN: (Tür.) Er. - Açık yürekli erkek.
ERBEN: (Tür.) Er. - (bkz. Eralp).
ERBERK: (Tür.) Er. - Şimşek gibi yiğit.
ERBOĞA: (Tür.) Er. - Boğa gibi güçlü erkek.
ERBOY: (Tür.) Er. - Yiğit soydan gelen.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,240
Puanları
113
Konum
bâbil...
ERCAN: (Tür.) Er. - Canlı, diri, sıhhatli erkek.
ERCİHAN: (t.f.i.) Er. - Cihanın tanıdığı erkek.
ERCİVAN: (t.f.i.) Er. - Genç erkek.
ERCÜMENT: (Fars.) Er. - Muhterem, şerefli, itibarlı, haysiyetli, seçkin, saygın, değerli.
ERCÜVAN: (f.a.i.) 1. Erguvan çiçeği. 2. Kızıl şey. 3. Kırmızı kadife. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ERÇELİK: (Tür.) Er. - Çelik gibi güçlü erkek.
ERÇETİN: (Tür.) Er. - Sert, güçlü erkek.
ERÇEVİK: (Tür.) Er. - Çevik, hızlı erkek.
ERÇİN: (Fars.) - Merdiven, basamak. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ERDA: (Ar.) Ka. - Beyaz karınca.
ERDAL: (Tür.) Er. - Tek erkek, dal gibi uzun erkek.
ERDEM: (Tür.) Er. 1. Fazilet. 2. Maharet, hüner. 3. Liyakat. 4. Usta gemici. 5. İnsanın ruhsal yetkinliği.
ERDEMALP: (Tür.) Er. – Erdemli yiğit.
ERDEMAY: (Tür.) Ka. - (bkz. Erdem).
ERDEMER: (Tür.) Er. – Erdemli kimse.
ERDEMİR: (Tür.) Er. - Demir gibi güçlü erkek.
ERDEMLİ: (Tür.) Er. - Erdemli, faziletli.
ERDENİZ: (Tür.) Er. - (bkz. Deniz).
ERDEŞİR: (Tür.) Er. - Cesur, kahraman, aslan yürekli.
ERDİ: (Tür.) Er. 1. Amacına ulaşan, erişen. 2. Olgunlaşmış erkek. 3. Ermiş veli.
ERDİBİKE: (Tür.) Ka. - Olgunluğa erişmiş, deneyimli kadın.
ERDİM: (Tür.) Er. - (bkz. Erdem).
ERDİN: (Tür.) Er. - (bkz. Erdi).
ERDİNÇ: (Tür.) Er. - Duru, güçlü kuvvetli erkek.
ERDOĞAN: (Tür.) Er. - Yiğit doğan.
ERDÖNMEZ: (Tür.) Er. - Sözünden dönmeyen, doğru sözlü.
ERDURAN: (Tür.) Er. - (bkz. Erdönmez).
ERDURMUŞ: (Tür.) Er. - (bkz. Erduran).
ERDURSUN: (Tür.) Er. - (bkz. Erdurmuş).
EREK: (Tür.) Er. - Gerçekleştirilmek için tasarlanan ve erişmek istenilen şey, amaç, gaye, hedef.
EREKEN: (Tür.) Er. - (bkz. Erek).
EREL: (Tür.) Er. - Erkek eli, güçlü el.
EREN: (Tür.) Er. 1. Yetişen, ulaşan, vasıl olan. 2. İyi yetişmiş kişi. 3. Cesur, yiğit adam. 4. Ermiş. 5. Koca, zevc. 6. Kişi, şahıs.
ERENALP: (Tür.) Er. - (bkz. Eren).
ERENAY: (Tür.) Er. - (bkz Eren).
ERENCAN: (Tür.) Er. - (bkz. Eren).
ERENDİZ: (Tür.) Er. - Gezegenlerin en büyüğü ve güneşe yakınlık bakımından beşincisi Jüpiter.
ERENGÜÇ: (Tür.) Er. - (bkz. Eren).
ERENGÜL: (Tür.) Ka. - (bkz. Eren). - Eren ve gül isimlerinden birleşik.
ERENÖZ: (Tür.) Er. - (bkz. Eren).
ERENSOY: (Tür.) Er. - (bkz. Eren).
ERENSU: (Tür.) Er. - (bkz. Eren).
ERENTÜRK: (Tür.) Er. - Eren-türk.
ERER: (Tür.) Er. - Ulaşır, kavuşur.
ERETNA: (Tür.) Er. - XIV. yy. Orta Anadolu'da Sivas ve Kayseri'de beylik kuran bir zat. Aslen Uygur Türkleri'nden olup Küçük Asya'da Anadolu Selçuklularına ait yerleri idarelerine almış olan İlhanlıların emirlerinden biri. Adil yönelimi sayesinde halkın övgüsünü almış ve kendisine "köse peygamber" lakabı verilmiştir.
EREZ: (Ar.) Er. - Acıbadem ağacı.
ERGALİP: (t.a.i.) Er. - Üstün, yenen kimse.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,240
Puanları
113
Konum
bâbil...
ERGAZİ: (t.a.i.) Er. - (bkz. Ergalip).
ERGE: (Tür.) Ka. - Şımarık, nazlı.
ERGENÇ: (Tür.) Er. - Genç erkek.
ERGENER: (Tür.) Er. - (bkz. Ergenç).
ERGİ: (Tür.) Er. - İyi, güzel bir şeye erişme.
ERGİN: (Tür.) Er. 1. Olmuş, yetişmiş, kemale ermiş. 2. Haklarını kendi kullanmak için yasanın gösterdiği yaşa gelmiş olan kimse ( bkz. Reşid).
ERGİNAY: (Tür.) Er. - (bkz. Ergin).
ERGİNCAN: (Tür.) Er. - Olgun ruhlu kimse.
ERG İNER: (Tür.) Er. - Olgun erkek.
ERGİNSOY: (Tür.) Er. - Olgun kişilerin soyundan gelen.
ERGİNTUĞ: (Tür.) Er. - (bkz. Ergin).
ERGİNALP: (Tür.) Er. - (bkz. Ergin).
ERGÖK: (Tür.) Er. - (bkz. Ergin).
ERGÖKMEN: (Tür.) Er. - Mavi gözlü, sanşın kimse.
ERGÖNÜL: (Tür.) Er. - Gönül eri, iyi insan.
ERGUN: (Fars.) Er. - Sert başlı, oynak ve hızlı giden at. Ergun Celaleddin Çelebi: Türk sufı. Mevlananın soyundandır. Kütahya mevlevi hanesine de şeyhlik yapmıştır.
ERGUNALP: (f.t.i.) Er. - Hızlı, çevik, yiğit.
ERGUNER: (f.t.i.) Er. - Hızlı, çevik erkek.
ERGUVAN: (Fars.) Er. - Kırmızımtrak bir çiçek.
ERGÜÇ: (Tür.) Er. - Erkek gücü.
ERGÜDEN: (Tür.) Er. 1. Yiğitlik eden erkek. 2. Sevk ve idare kabiliyeti olan, lider.
ERGÜDER: (Tür.) Er. - (bkz. Ergüden).
ERGÜL: (Tür.) - Nadide gül, tek gül. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ERGÜLEÇ: (Tür.) Er. - Güleryüzlü erkek.
ERGÜMEN: (Tür.) Er. - Amacına, isteğine kavuşan.
ERGÜN: (Tür.) Er. 1. Yumuşak uysal kimse. 2. Sulu kar, sulu saf kar.
ERGÜNAY: (Tür.) Er. - (bkz. Ergün).
ERGÜNER: (Tür.) Er. - Yumuşak huylu, uysal erkek.
ERGÜVEN: (Tür.) Er. - Kendine güvenen.
ERGÜVENÇ: (Tür.) Er. - Güven duyulan kimse.
ERHAN: (Tür.) Er. - İyi, adaletli hükümdar.
ERİB: (Ar.) Er. - Akıllı, zeki kimse.
ERİBE: (Ar.) Ka. - (bkz. Erib).
ERİKE: (Ar.) Ka. - Taht.
ERİKER: (Tür.) Er. - Becerikli, yürekli adam.
ERİM: (Tür.) Er. 1. Bir şeyin erebileceği uzaklık. 2. Vakıf olmak, yetmek.
ERİMEL: (Tür.) Er. - (bkz. Erim).
ERİMŞAH: (Tür.) Er. - (bkz. Erim).
ERİNÇ: (Tür.) Er. - Rahat, huzur.
ERİNÇER: (Tür.) Er. - Huzur veren kimse.
ERİPEK: (Tür.) Er. - Yumuşak, uysal erkek.
ERİS: (Fars.) Er. - Zeki, uyanık, azılı.
ERKAL: (Tür.) Er. - Erkek kal, adam olarak kal.
ERKAN: (Ar.) Er. 1. Bir topluluğun ileri gelenleri, büyükler, üstler. 2. General ya da amiral aşamasındaki askerler. 3. Yol, yöntem, adet, usûl. 4. Temel esaslar. Rükünler, direkler.
ERKAM: (Ar.) Er. - Rakamlar, sayılar, yazılar. Erkam b. Erkam: İlk müslüman olan sahabilerden birinin adı. Peygamberimiz ve müslümanlar Mekke döneminde bir müddet çalışmalarını gizlice Erkam'ın evinden yürüttükleri için, evi İslâm tarihinde meşhur olmuş ve günümüze Daru'l-Erkam olarak ulaşmıştır.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,240
Puanları
113
Konum
bâbil...
ERKE: (Tür.) 1. İş başarma gücü. 2. Nazlı serbest büyütülmüş çocuk. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ERKEL: (Tür.) Er. - Güçlü, kudretli el.
ERKILIÇ: (Tür.) Er. - Kılıç gibi keskin güçlü yiğit.
ERKINAY: (Tür.) Er. - Çalışan erkek.
ERKİN: (Tür.) Er. - Serbest, hür.
ERKİNER: (Tür.) Er. - Bağımsız, özgür insan.
ERKMAN: (Tür.) Er. - Güçlü, etkili, sözü geçen kimse.
ERKOÇ: (Tür.) Er. - Güçlü, iriyan erkek.
ERKOÇAK: (Tür.) Er. - bkz. Koçak.
ERKSAN: (Tür.) Er. - Güçlü, etkili san, tanınmış ad.
ERKSOY: (Tür.) Er. - Güçlü soydan gelen.
ERKSUN: (Tür.) Er. - Gücünü, kudretini göster.
ERKUL: (Tür.) Er. - Erkek kul, güçlü kuvvetli adam, kul.
ERKUT: (Tür.) Er. 1. Güçlü, dayanıklı erkek. 2. Mübarek insan, kutlu insan.
ERKUTAY: (Tür.) Er. - Uğurlu ayda doğan erkek.
ERMA: (Ar.) Ka. - Çok güzel ve cilveli olan.
ERMAN: (Fars.) Er. 1. Arzu, istek. 2. Yerinme, pişman olma.
ERMİN: (Fars.) Er. - Keykubat'm dördüncü oğlu.
ERMİŞ: (Tür.) Er. 1. Allah'a yönelmiş ve bu yolda merhale katetmiş kimse. 2. Veli, aziz.
ERMİYE: (Ar.) Er. - Dolu yağdıran kasırga.
ERNOYAN: (Tür.) Er. - Yiğit başkomutan.
EROĞUZ: (Tür.) Er. - Yiğit kimse.
EROKAY: (Tür.) Er. - Seçkin, beğenilen erkek.
EROL: (Tür.) Er. - Erkek ol. - "Er" ve "ol" kelimelerinden birleşik isim.
ERONAT: (Tür.) Er. - Dürüst, güvenilir, iyi erkek.
EROZAN: (Tür.) Er. - Erkek ozan, şair.
ERÖZ: (Tür.) Er. - Özü erkek, yiğit olan.
ERSAL: (Tür.) Er. - Yiğitliğinle tanın.
ERSALMIŞ: (Tür.) Er. - (bkz. Ersal).
ERSAN: (Tür.) Er. l. Adıyla, sanıyla ünlenmiş erkek. 2. Güzel, güçlü san bırakmak.
ERSAVAŞ: (Tür.) Er. - (bkz. Ersal).
ERSAYIN: (Tür.) Er. - Saygı değer kimse.
ERSEÇ: (Tür.) Er. - Seçkin ol.
ERSEN: (Fars.) Er. - Meclis, kurultay, kongre.
ERSERİM: (Tür.) Er. - (bkz. Serim).
ERSEVEN: (Tür.) Er. - Seven erkek.
ERSEVER: (Tür.) Er. - (bkz. Erseven).
ERSEVİM: (Tür.) Ka. - Sevimli, sempatik erkek.
ERSEZEN: (Tür.) Er. - (bkz. Ersezer).
ERSEZER: (Tür.) Er. - Kavrayışı güçlü erkek.
ERSÖZ: (Tür.) Er. - Yiğit sözlü.
ERSU: (Tür.) Er. - (bkz. Ersöz).
ERSUNAL: (Tür.) Er. - (bkz. Ersu).
ERŞAD: (t.f.i.) Er. - Sevinçli, mutlu erkek.
ERŞAHAN: (Tür.) Er. - Şahin gibi güçlü yiğit.
ERŞAHİN: (Tür.) Er. - Erkek şahin, kuş.
ERŞAN: (Tür.) Er. - Yiğitliğiyle tanınmış, ünlenmiş erkek.
ERŞED: (Ar.) Er. - Er reşid, ergin olan, doğru yola daha yakın, hareket hattı daha iyi olan. (bkz. Reşid).
ERSEN: (Tür.) Er. - Mutlu, neşeli erkek.
ERTAN: (Ar.) Er. - Dericilerin,, yaprağıyla sahtiyan (deri) boyadıkları bir nevi ağaç.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,240
Puanları
113
Konum
bâbil...
ERTAŞ: (Tür.) Er. - Taş gibi erkek. -Er ve taş kelimelerinden birleşik isim.
ERTAYLAR: (Tür.) Er. - Uzun boylu, yakışıklı erkek.
ERTE: (Tür.) Er. 1. Gelecek şafak, şafak sökme zamanı. 2. Yarın. 3. Herhangi bir işte ilk başarı.
ERTEK: (Tür.) Er. - Tek, eşsiz yiğit.
ERTEKİN: (Tür.) Er. - Soylu erkek. - Er ve tekin kelimelerinden birleşik isim.
ERTEN: (Tür.) Er. 1. Sabah güneşin doğduğu zaman. 2. Gün.
ERTİNGÜ: (Tür.) Er. - Olağanüstü görülmemiş.
ERTOK: (Tür.) Er. - Gözü, gönlü tok yiğit.
ERTÖRE: (Tür.) Er. - Töreleri olan yiğit.
ERTUĞ: (Tür.) Er. - Sorguç tutan erkek.
ERTUĞRUL: (Tür.) Er. - Dürüst, doğru, yiğit. - Ertuğrul Gazi: Osmanlı hanedanının kurucusu. Osman Bey'in babası.
ERTUNA: (Tür.) Er. - (bkz.Tuna).
ERTUNÇ: (Tür.) Er. l. Tunç renkli erkek. -2. Tunç madeni gibi güçlü kuvvetli erkek. - Er ve tunç kelimelerinden birleşik isim.
ERTUNGA: (Tür.) Er. 1. Yiğit hakan. 2. Uygur yazıtlarında geçen Türk adı.
ERTÜZE: (Tür.) Er. - (bkz. Tüze).
ERÜSTÜN: (Tür.) Er. - Üstün erkek.
ERVA: (Ar.) Er. 1. Çok güzel genç. 2. Son derece cesur ve yiğit adam.
ERVİN: (Fars.) Ka. 1. Tecrübe, sınama, deneme. 2. Şeref ve itibar.
ERYALÇIN: (Tür.) Er. - Sert, güçlü, boyun eğmez yiğit.
ERYAMAN: (Tür.) Er. - Güçlü, becerikli.
ERYAVUZ: (Tür.) Er. - Yürekli, korkusuz.
ERYETİŞ: (Tür.) Er. - Erken gel.
ERYILDIZ: (Tür.) Er. - Yıldız gibi parlak yiğit.
ERYILMAZ: (Tür.) Er. - (bkz. Yılmaz).
ERZADE: (t.f.i.) Er. - Yiğit oğlu.
ERZAN: (Fars.) Er. 1. Ucuz, bol. 2. Uygun, münasip, layık. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ESAD: (Ar.) Er. 1. Oldukça mutlu, daha saadetli. 2. Çok hayırlı. – Türk dil kurallarına göre "d/t" olarak kullanılır. Esad b. Zürare: Sahabedendir. Künyesi Ebu Umame'dir. Akabe bey'atmdan önce müslüman oldu. 1.2. ve 3. Akabe bey'atlarında hazır bulundu. Medine'ye İslamı ilk tebliğ eden sahabidir. Hicretin II. yılında Şevval ayında (Bedir öncesi) vefat elti.
ESED: (Ar.) Er. - Arslan. Gazanfer. Haydar. Cesur ve kahraman kişi anlamında kullanılmıştır.
ESEDÜ'D-DİN: (Ar.) Er. - Dinin arslara. - Şeref lakabıdır.
ESEDULLAH: (Ar.) Er. - (Allah'ın arslanı) Hz. Ali, Hayber'in fethinde gösterdiği kahramanlıktan dolayı Rasûlullah (s.a.s), Hz. Ali'ye bu ismi vermiştir. Astronomi'de: Güneşin rumi, temmuzun 9'unda ve Efrenci temmuzun 23'ünde içine girdiği ve semanın kuzey yarımküresi eteğinde bulunan birçok parlak yıldızdan müteşekkil 5. burç.
ESEN: (Tür.) Er. - Sağ, salim, sağlıklı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ESENBOĞA: (Tür.) Er. - (bkz. Esen).
ESENDAĞ: (Tür.) Er. - Dağ gibi güven verici ve sağlam yaptı.
ESENER: (Tür.) Er. - Sağlıklı, rahat kimse.
ESENGÜL: (Tür.) Ka. - Canlı, dipdiri, renkleriyle yeni açan güzel gül.
ESENTÜRK: (Tür.) Er. - Güçlü, kuvvetli, sağlıklı Türk.
ESER: (Ar.) Er. 1. Nişan, alamet, iz. 2. Etki, tesir. 3. Yok olmuş bir nesneden kalma parça. 4. Bir kişinin ortaya koyduğu mahsul, telif. 5. Hadis, hadis ilmi. 6. İmal, icat. 7. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ESİN: (Tür.) Ka. -1. Rüzgar, sabah rüzgarı. 2. İlham, çağrışım.
ESLEK: (Tür.) Er. 1. Çalışkan, gayretli. 2. Yumuşak başlı, uysal. 3. Atik, çevik.
EŞLEM: (Ar.) Er. 1. En selamatli, en emin, en doğru yol. 2. Kendisini bütünüyle Allah'ın dinine adamış, Silm'e girmiş mü'min. - Kadın ve erkek adı olarak kullanılır.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,240
Puanları
113
Konum
bâbil...
ESMA: (Ar.) Ka. 1. Adlar. 2. Kulaklar, işitme. - Esmaü'l-Hüsna: Allah'ın güzel isimleri. - Hz. Esma: Hz. Ebu Bekir'in kızı, Hz. Aişe'nin ablasıdır.
ESMAHAN: - (bkz. Esma).
ESMAN: (Ar.) Ka. - Bedeller, kıymetler, değerler.
ESME: (Tür.) Ka. - Esmek fiili.
ESMER: (Ar.) Ka. - (bkz. Esved).
ESMERAY: (a.t.i.) Ka. - Siyah ay, buğday renkli, karayağız.
ESRA: (Ar.) Ka. - Daha hızlı, daha çabuk, en çabuk.
ESVED: (Ar.) Ka. - Siyah, kara.
EŞ'ARİ: (Ar.) Er. - Ebu Musa Abdullah b. Kays el-Eş'ari (Öl. 935). Ünlü kelam alimi, Eş'ari mezhebinin, kurucusudur. 40 yaşına kadar Mutezile görüşü benimsemiş, daha sonra Basra camiinden de herkese ilan ederek Mutezile'yi bıraktığını açıklamıştır.
EŞAY: (Tür.) Er. - Ay kadar güzel.
EŞCA: (Ar.) Er. - En cesur, en yiğit kişi.
EŞFAK: (Ar.) Er. - Daha şefkatli, çok merhametli.
EŞİR: (Ar.) Er. - Çok sevinçli.
EŞRAF: (Ar.) Er. 1. Şerefli, saygın kimseler. 2. Bir yerin zenginleri, sözü geçenler.
EŞREF: (Ar.) Er. - Daha şerefli, çok onurlu, çok aziz, pek muhterem. Eşrefi: Akkoyunlular devrinde kullanılan bir çeşit gümüş para. Yavuz Sultan Selim'in Mısırı fethettikten sonra burada bastırdığı para. Eşrefoğlu Rumi: Kadiri tarikatının bir kolu olan Eşrefîyye adlı ekolün kurucusu.
ETEM: (Ar.) Er. - Daha tam daha noksansız, mükemmel. - (bkz. Ekmel).
ETHEM: (Ar.) Er. - (bkz. Edhem).
EVCAN: (Tür.) Er. - Evdeki insan evcimen.
EVCİMEN: (Tür.) Er. - Evine, ailesine bağlı. Ev işlerinde becerikli.
EVDEGÜL: (Tür.) Ka. - Güzel kız.
EVFA: (Ar.) Er. Daha vefalı, cana yakın, sözünde duran.
EVİN: (Tür.) Ka. - Tohum, tane, öz cevher.
EVİRGEN: (Tür.) Er. - İşini bilen, tedbirli kimse.
EVLA: (Ar.) Ka. - Daha uygun, daha layık, daha iyi üstün. Hayırlı amel.
EVLİYA: (Ar.) 1. Veliler. 2. Allah'ın dostları. 3. İman edip salih amel işleyenler. 4. Allah yolunda mallan ve canlarıyla cihad edenler. 5. Allah'ın emaneti olan dinini ve hükümlerini yeryüzünde tevelli ederek korumaya çalışanlar.
EVNUR: (Tür.) Ka. - (bkz. Evdegül)
EVRA: (Fars.) Ka. - Hisar.
EVREN: (Tür.) Er. 1. Büyük yılan, ejderha. 2. Felek, zaman. 3. Kainat, dünya. 4. Yaşanılan vasat.
EVRENSEL: (Tür.) Er. - "Alemşümül" karşılığı olarak. - Fransızca "Universal'e benzetilerek kullanılır.
EVSAN: (Ar.) - Pullar, harçlar (bkz. Esnam). - İsim olarak kullanılmaz.
EVVAH: (Ar.) Er. 1. Çok ah eden. 2. Çok dua eden. 3. Merhametli. 4. İmanı sağlam. 5. Din bilgisi çok geniş olan kimse. 6. Kur'an-ı Kerimde bu isimle Hz.İbrahim vasıflandırılmıştır.
EVVEL: (Ar.) 1. İlk başlangıç, ilkin. 2. Allah'ın 99 isiminden biri.
EYGÜL: (Tür.) - İyi. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EYLÜL: (Ar.) Ka. - Sonbahar'ın ilk ayı.
EYMEN: (Ar.) Er. 1. Daha uğurlu, çok talihli, hayırlı, kutlu. 2. Sağ taraftaki. Eymen b. Hureym:. Sahabedendir. Mekke'nin alınışı sırasında müslüman oldu. Babası ve amcası Bedir şehitlerindendir. Hadis rivayctiylc ün kazandı.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,240
Puanları
113
Konum
bâbil...
EYÜB: (Ar.) Er. 1. Sabırlı. 2. Dönen, pişman olan, günahlarına tevbe eden demektir. Kur'an'da adı geçen peygamberlerden. Güzel sabır sahibi. Allah'ın imtihanına güzellikle sabredip mükafat ve ihsana ulaşmıştır. -Türk dil kuralı açısından "b/p" olarak okunur.
EZAMET: (Ar.) Ka. - (bkz. Azamet). 1. Büyüklük, ululuk. 2. Çalım, kıvrım.
EZELHAN: (a.t.i.) Er. - (bkz. Ezel).
EZFER: (Ar.) Ka. - Güzel kokulu.
EZGİ: (Tür.) Ka. 1. Belli bir kurala göre yaratılan ve kulakta haz uyandıran şeşname. 2. Makamla söylenen manzum söz. 3. Beste (bkz. Beste).
EZGÜ: (Tür.) - Makam, hava. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EZHAN: (Ar.) - İnsanda akıl, fikir, zeka, hafıza anlayış, kavrayış, kudretleri. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EZHERAN: (Ar.) - Ay ve güneş. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EZNEV: (Fars.) - Yeni baştan, yeniden. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EZRA: (Ar.) Ka. 1. Pek fasih, sözü düzgün adam. 2. Beyaz kulaklı siyah at.
EZRAK: (Ar.) - Mavi gözlü. Gök rengi saf ve temiz su. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,240
Puanları
113
Konum
bâbil...
-D Harfi ile başlayan isimler sözlüğü -

DADAŞ: (Tür.) Er. 1. Erkek kardeş. 2. Delikanlı, babayiğit.
DAFİ: (Ar.) Er. l. Defeden, gideren. 2. Savan, savuşturan, iten.
DAĞAŞAN: (Tür.) Er. - Dağaşan.
DAĞDELEN: (Tür.) Er. - (bkz. Dağaşan).
DAĞHAN: (Tür.). - Eski Türklerde dağ tanrısı. - İsim olarak kullanılmaz.
DAĞTEKİN: (Tür.) Er. - (bkz. Dağaşan).
DAHHAK: (Ar.) Er. - Çok gülen, çok gülücü. - Daha çok lakab olarak kullanılır.
DAHİ: (Ar.) Er. - Üstün zeka sahibi.
DAHİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Dahi).
DAİM: (Ar.) Er. - Devamlı sürekli, her zaman.
DALAN: (Tür.) Er. 1. Biçim, şekil. 2. İnce, narin, zarif.
DALAY: (Tür.) Ka. - Deniz.
DALAYER: (Tür.) Er. - Deniz adamı.
DALDAL: (Tür.) Er. - Kahraman, yiğit-
DALGA: (Tür.). 1. Denizin yel esince oynayıp kabarması. 2. Denizde hareketli su kütlesi. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DALOKAY: (Tür.) Er. - Çok beğenilen.
DALYA: (Tür.) Ka. - Yıldız çiçeği.
DAMAN: (Fars.) Er. 1. Etek. 2. Bir dağ silsilesinin eteğinde uzanan bölge.
DAMLA: (Tür.) Ka. 1. Bir sıvıdan ayrılarak düşen parça halinde, küçük miktar, katre. 2. Belli miktarlarda akıtılarak kullanılan ilaç.
DANA: (Fars.) Er. 1. Bilen, bilici, bilgin.
DANİŞ: (Fars.) Er. 1. Bilim, bilgi, ilim. Ehl-i daniş: Bilgi sahipleri. Daniş-Merd: Bilgili, Tanzimattan önce kadıların yanında stajer olarak çalışan kimse. - Danişmend: Sultan Melikşah'ın alimlerinden emir Danişmend'in kurmuş olduğu bir Türk devlet ve sülalesi.
DANİYAL: (İbr.) Er. - Ben-i İsrail peygamberlerinden biri. "Tanrı benim yargıcımdır" anlamına gelir. İki tane Daniyal vardır: a) Babillilcre esir olmuş genç Daniyal, b) Hz. Nuh ile Hz. İbrahim arasında geçen zamanda yaşayan Daniyal.
DARCAN: (Tür.) Er. 1. Aceleci, sıkıntılı. 2. Serçe.
DAREKUTNİ: (Ar.) Er. - Ebu'l-Hasen Ali b. Ömer. Tanınmış muhaddislerdendir (917-995) yıllan arasında yaşamış 80 yaşında Bağdat'ta vefat etmiştir. Hadis sahasında kıymetli eserleri vardır.
DARGA: (Tür.) Er. - Başkan, lider.
DARİMÎ: (Ar.) Er. - Ebu Muhammed b. Abdurrahman. Hadis bilgini. Müslim ve Ebu İsa hadislerini Darimi'den aldıklarını söylerler. En meşhur eseri Camiu's-Sahih'dir.
DAVUD: (İbr.) Er. Kendisine kitap olarak Zebur'un gönderildiği büyük peygamberlerden biri. Kur'an-ı Kerim'de 16 yerde ismi geçer. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
DEDE: (Tür.). 1. Ana ve babanın babası. 2. Ced, ata. 3. Çok yaşlı kimse. 4. Mevlevilikte çile doldurmuş, dervişlik gayesine erişmiş ve dergahta hücre sahibi olmuş kimse. 5. Bektaşilerde şeyh, baba. - Örfte isim olarak kullanılırken, daha çok lakap olarak kullanılır.
DEFİNE: (Ar.) Ka. 1. Yere gömülmüş, kıymetli eşya. 2. Kıymet ve değeri olan kimse veya mal.
DEFNE: (Yun.) Ka. - Akdeniz ikliminde yetişen, yapraklan sert ve üst yüzleri parlak açık sarı çiçek ve güzel kokan defnegillerden bir ağaç.
DEĞER: (Tür.). 1. Bir şeyin tam karşılığı, kıymet, baha. 2. Layık. 3. Bir şeyin sahip olduğu yüksek vasıf. 4. Ehliyet, kabiliyet. 5. Kadir, itibar. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DEHNA: (Ar.). - Kızıl. Kumun rengi dolayısıyla Arabistan'da ıssız iller adıyla anılan bir çölün adı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DEHRİ: (Ar.). - Dünyanın sonsuzluğuna inanıp öteki dünyayı inkar eden, ruhun da cesetle birlikte öldüğüne inanan. Materyalist. İsim olarak kullanılmaz.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,240
Puanları
113
Konum
bâbil...
DELAL: (Ar.). - İnsana hoş, sevimli görünen hal, naz, işve. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DELFİN: (Yun.). - Yunus balığı. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DELİSTAN: (Tür.) Ka. - İlkbaharda birdenbire kabarmış bahçe. Gelişmiş, içinde her türden bitki bulunan, karışık bahçe.
DEMET: (Tür.) Ka. 1. Bağlanarak, oluşturulan deste. 2. Biçilip bağlanmış ekin. 3. Bir kaynaktan çıkan ışıkların meydana getirdiği ışık destesi, hazne.
DEMİR: (Tür.) Er. - Dayanıklı ve kullanış sahası geniş, mavimsi esmer renkli bir maden.
DEMİRAĞ: (Tür.) Er. – Demirden ağ.
DEMİRALP: (Tür.) Er. - Demir gibi sağlam ve yiğit.
DEMİRAY: (Tür.) Er. - Demir gibi.
DEMİRCAN: - (bkz. Demirağ).
DEMİRDELEN: - (bkz. Demirağ).
DEMİREL: (Tür.) Er. - Demir gibi güçlü eli olan.
DEMİRER: (Tür.) Er. - Demir gibi güçlü kimse.
DEMİRHAN: (Tür.) Er. - Güçlü hükümdar.
DEMİRKAN: (Tür.) Er. - Güçlü soydan gelen.
DEMİRMAN: (Tür.) Er. - Demir gibi güçlü sağlam kimse.
DEMİRÖZ: (Tür.) Er. - Özü demir gibi güçlü olan.
DEMİRŞAH: - (bkz. Demirhan).
DEMİRTEKİN: - (bkz. Demirhan).
DEMİRTUĞ: - (bkz. Demirtekin).
DEMREN: (Tür.) Er. - Okun ucuna geçirilen demir ya da kemik parçası.
DENGİZ: (Tür.) Er. - (bkz. Deniz).
DENGİZER: (Tür.) Er. - Denizci.
DENİZ: (Tür.) Ka. 1. Büyük su kütlesi. 2. Büyük su kütlesindeki dalgalanma.
DENİZALP: (Tür.) Er. - Yiğit denizci.
DENİZCAN: (Tür.) Er. - (bkz. Denizalp).
DENİZER: (Tür.) Er. - Deniz adamı, denizci.
DENİZHAN: (Tür.) Er. 1. Denizlerin hakimi, yöneticisi. 2. Eski Türklerde Deniz tanrısı. - İsim olarak kullanılmaz.
DERBEND: (Ar.) Er. - Kapılar kapısı.
DEREM: (Fars.). - Para, akçe. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DEREN: (Tür.) Ka. - Derleyen, toplayan, ekini biçip toplayan.
DERİM: (Tür.). - Çadır. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DERKAVA: (Ar.) Er. - Afrika'nın kuzeybatısında, Fas-Cezayir'i içine alan müslüman tarikatların genel adı.
DERKAVİ: (Ar.) Er. - Derkava'ya mensup. - (bkz. Derkava).
DERMAN: (Fars.) Er. 1. İlaç. Çare. 2. Takat, kuvvet, güç.
DERSU: (Tür.). - Hepsi, kamilen, baştan başa hep. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DERVİŞ: (Fars.) Er. 1. Allah için alçakgönüllülüğü ve fukaralığı kabul eden veya bir tarikata bağlı bulunan kimse. 2. Fakir ve muhtaç kimse. 3. Daha çok lakap olarak kullanılır.
DERYA: (Fars.) Ka. - Deniz, büyük nehir.
DERYAB: (Fars.). - Akıllı, anlayışlı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DERYACE: (Fars.) Ka. 1. Küçük deniz. 2. Göl.
DERYADİL: (Fars.) Ka. - Gönlü geniş, herşeyi hoş gören.
DERYANUR: (f.a.i.) Ka. - Nur denizi, deryası.
DESEN: (Fran.) Ka. 1. Renksiz çizim. 2. Kumaş şekli.
DESTAN: (Fars.) Ka. 1. Hikaye, kıssa. 2. Hile, mekr, tenvir. 3. Rüstem'in babasının lakabı.
DESTE: (Fars.) Ka. 1. Demet, tutam, takım. 2. Kabza, tutacak yer. 3.On yapraklık altın varak defteri.
DESTEGÜL: (Fars.) Ka. - Gül demeti, destesi.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,240
Puanları
113
Konum
bâbil...
DEVA: (Ar.). - İlaç. Çare, tedbir. – Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DEVAN: (Fars.) Er. 1. Koşan, seğirten, hızlı yürüyen. 2. Koşmak. Süratle, hızla gitmek.
DEVLEDDİN: (Ar.) Er. - Dinin mutluluğu, uğuru, büyüklüğü. - Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanı­lır.
DEVLET: (Ar.). - Bir hükümet dairesinde teşkilatlandırılmış olan siyasi topluluk. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. Devlet Giray: Kırım hanı (1530-1577). Mübarek Giray'ın oğlu.
DEVLETŞAH: (Fars.) Er. - XV. yy. yetişen en tanınmış İran edebiyatçısı.
DEVRAN: (Ar.) Er. 1. Dünya, felek. 2. Zaman. 3. Talih, yazgı.
DEVRİM: (Tür.) Er. 1. Hareket halinde bir şeyin bir eğri çizerek dönmesi, devretmesi. 2. Köklü değişiklik, inkılap. 3. Eski olduğu fark edileni yıkıp yerine yeni olduğu farz edileni koymak. 4. İhtilal.
DİBA: (Fars.) Ka. 1. Alacalı ipek kumaş. 2. Atlas.
DİBACE: (Fars.) Ka. 1. Kitabın başlangıç kısmı, önsöz. 2. Kitapların süslü sayfaları.
DİCLE: (Tür.). - Yakındoğu'nun Türkiye'den doğan ve Mezopotamya'dan Basra Körfezine dökülen nehirlerden biri. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DİCLEHAN: (Tür.) Er. - Dicle'nin hükümdarı.
DİDAR: (Fars.) Ka. 1. Yüz, çehre. 2. Görme, görüşme. 3. Görüş kuvveti. 4. Açık meydanda.
DİDE: (Fars.) Ka. 1. Göz. 2. Gözcü. 3. Gözbebeği. 4. Gözucu.
DİDEM: (Fars.) Ka. - Gözüm.
DİHYE: (Ar.) Er. - Dihye b. Halife. Kelbi kavmine ait, Hz. Rasûlullah (s.a.s)'ın ticaret ortağı. Hoş tavırlı, kibar, zengin bir tacir. Cebrail (a.s.)'in bazen Dihyetü'l-Kelbi suretinde vahiy getirdiği rivayet olunur.
DİKÇAM: (Tür.) Er. - Çam gibi uzun. Metanetli.
DİKMEN: (Tür.) Er. 1. Koni biçiminde sivri tepe. 2. Dağların en yüksek yeri. 3. Yayla.
DİLAN: (Fars.). - Gönüller, yürekler. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DİLARA: (Fars.) Ka. 1. Gönül alan, gönül kapan, gönül okşayan, gönlü dinlendiren. 2. Bugün elde örneği olmayan eski Türk mürekkep makamlarından biri.
DİLAVER: (Fars.) Er. - Yiğit, yürekli.
DİLAVİZ: (Fars.) Ka - Gönlün takıldığı, gönüle takılan.
DİLAY: (Fars.) Ka. - Gönlü aydınlatan ay.
DİLAZAD: (Fars.) Er. - Gönlü bir şeyle ilgili olmayan, gönlü rahat. Özgür.
DİLBAZ: (Fars.) Ka. 1. Gönül eğlendiren. 2. Güzel söz söyleyen. 3. Yüze hoş görünen.
DİLBER: (Fars.) Ka. - Gönül alıp götüren, güzel.
DİLBERAN: (Fars.) Ka. - Dilberler, güzeller.
DİLBESTE: (Fars.) Ka. - Gönül bağlamış, aşık.
DİLDAR: (Fars.) Ka. 1. Birinin gönlünü almış, sevgili. 2. Abdülbaki Dede'nin terkib ettiği 7 makamdan biri.
DİLDEREN: (Fars.) Ka. - Sevgi toplayan, gönül alan, beğenilen.
DİLEFRUZ: (Fars.) Ka. - Gönül aydınlatan. - (bkz. Dilfüruz).
DİLEK: (Tür.) Ka. 1. Dilenen şey, arzu, istek. 2. İsteme, arzu etme, dileme.
DİLEM: (Fars.) Ka. - Gönül ilacı.
DİLERCAN: (Fars.) Er. - Dilekte, istekte bulunan.
DİLFERAH: (Fars.) Ka. - Gönlü ferah, sevinçli.
DİLFEZA: (Fars.) Ka. - Gönlü genişleten, gönlü artıran.
DİLFÜRUZ: (Fars.) Ka. - Gönüle ferahlık veren, sevindiren.
DİLGE: (Tür.). - Güzel konuşan kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DİLHAN: (Fars.) Er. - Gönülden söyleyen, içten konuşan.
DİLHUN: (Fars.) Er. - İçi kan ağlayan.
DİLKESTE: (Fars.) Ka. - Gönül çekici.
DİLMAN: - (bkz. Dilmen).
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,240
Puanları
113
Konum
bâbil...
DİLMEN: (Fars.) Ka. 1. Güzel. 2. Güzel dil bilen, konuşan, söz söyleyen.
DİLNUR: (Fars.) Ka. - Gönlü nurlu.
DİLRAH: (Fars.) Ka. - Gönül yolu.
DİLRUBA: (Fars.) Ka. 1. Gönül kapan, gönül alan. 2. Tahminen 2 asırlık bir makam.
DİLSAFA: (Fars.) Er. - Gönlü şen, rahat, dertsiz.
DİLSAZ: (Fars.) Er. - Gönül yapan.
DİLSUZ: (Fars.) Ka. - Gönül yakan, yürek yakıcı.
DİLŞAD: (Fars.) Ka. - Gönlü hoş, sevilmiş.
DİLŞAH: (Fars.) Er. - Gönül hükümdarı, şahı.
DİLŞÜKUFE: (Fars.) Ka. - Gönül çiçeği.
DİNÇ: (Tür.) Er. - Gücü kuvveti yerinde ve sağlıklı.
DİNÇAY: (Tür.) Er. - Kuvvetli ay.
DİNÇER: (Tür.) Er. - Kuvvetli kimse, genç, erkek, yiğit.
DİNDAR: (f.a.i.) Er. - Allah'a inanmış, bağlanmış olan kimse.
DİRAHŞAN: (Fars.) Ka. - Parlak, parlayan.
DİRAYET: (Ar.). - Zeka, bilgi, kavrayış. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DİREM: (Fars.) Er. 1. Akça, para. 2. Gümüş para.
DİRENÇ: (Tür.) Er. - Karşı koyan kuvvet, mukavemet.
DİRİCAN: (Tür.) Er. - Güçlü, canlı kimse.
DİRİĞ: (Fars.) Er. - Esirgeme, acıma.
DİRSEHAN: (Tür.) - Dede Korkut hikayelerinde, çocuğu olmadığı için hor görülen sonra da Boğaç Han adında yiğit bir oğula sahip olan kahramanın adı.
DİZDAR: (Fars.) Er. - Kale muhafızı.
DOĞA: (Tür.) Er. - Tabiat karşılığı olarak kuraldışı uydurulmuş kelime.
DOĞAN: (Tür.) Er. - Kartalgillerden, alıştırılarak kuş avında kullanılan, yırtıcı bir kuş.
DOĞANALP: - (bkz. Doğan).
DOĞANAY: (Tür.) Er. - Ayın ilk günleri.
DOĞANBEY: (Tür.) Er. - Doğan gibi atik ve cesur bey. Doğan bey: Niğbolu kalesini haçlılara karşı koruyan Osmanlı beyi Yıldırım Bayezid dönemi.
DOĞANBİKE: - (bkz. Doğan).
DOĞANER: (Tür.) Er. - Güçlü, kuvvetli, yiğit.
DOĞANGÜN: (Tür.) Er. - Sabahın ilk ışıklan.
DOĞANHAN: - (bkz. Doğanbey).
DOĞANNUR: (Tür.) Ka. - Nurun doğması.
DOĞANTEN: (Tür.) Er. - Şafak vakti.
DOĞAY: (Tür.) Er. - Ayın doğması.
DOĞU: (Tür.) Er. 1. Doğma bölgesi. 2. Güneşin doğduğu yön, şark.
DOĞUHAN: (Tür.) Er. - Doğu ülkesinin hükümdarı, hakimi.
DOĞUKAN: (Tür.) Er. - (bkz.. Doğuhan).
DOLUNAY: (Tür.). - Tam yuvarlak halde görünen ay, bedir, bedr-i tam. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DORUK: (Tür.) Er. - Tepe, ağaç tepesindeki körpe filiz.
DOYUM: (Tür.) Ka. - Ganimet almış.
DÖNDÜ: (Tür.) Ka. 1. Henüz evlenmemiş kız. 2. Örfte devamlı erkek çocuğu olan ailenin son doğan çocuğu kız olursa döndü adını koyarlardı.
DÖNE: (Tür.) Ka. - Karşı ziyarette bulunma. - (bkz. Döndü).
DUCİHAN: (Fars.) Ka. - İki cihan, dünya ve ahirct.
DUDU: (Fars.) Ka. 1. Hanım, küçük kardeş. 2. Papağan, tuti. Bir papağan cinsi. 3. Abla, yaşlı ermeni kadın.
 
Üst