Ahmet Taşgetiren "Ne Oldu ?"

alanyali07

Kıdemli Üye
Katılım
11 May 2008
Mesajlar
6,968
Tepkime puanı
845
Puanları
0
Ne oldu?



0*zk4Xmj5mEbx0qx05.jpeg

Ahmet Taşgetiren
Mar 3


Altınoluk Dergisinin Mart 2019 sayısının sunuş sayfasında “Teşekkür ve Dua” başlığı altında kutu içerisinde şöyle bir açıklamaya yer verildi:

“Altınoluk dergimizin çocukluk ve gençlik yılları diyebileceğimiz 33 yıllık hizmet yolculuğunda bir nöbet değişimi söz konusu. Yazıişleri Müdürümüz Muhterem Ahmet Taşgetiren Bey, bu aydan itibaren görevini yeni bir kadroya devretmiş bulunuyor. Bir dergi için bereketli bir ömür diyebileceğimiz tam 33 yıl, heyecanından bir şey kaybetmeden, istikametini bozmadan, emaneti yere düşürmeden bugünlere taşımada çok büyük emekleri olan yol refikimiz ve dostumuz Ahmet Bey’e dergi ailesi ve okuyucularımız adına teşekkürlerimizi arz ederiz. Yüce Mevlamızdan bundan sonraki hayatında sıhhat ve afiyet içerisinde daha güzel çalışmalar için fırsatlar ve imkanlar sunmasını niyaz ediyoruz.”

Altınoluk’un geçtiğimiz 396 sayısında sunuşları bendeniz kaleme almıştım. 397'inci sayısında ise böyle bir teşekkür ve dua ile uğurlanışımızın haberi verildi.

Ne oldu, nasıl oldu?

Aslında Altınoluk dünyası için sürpriz bir gelişme olduğu muhakkak. Hadiselerin akışı içinden bu noktaya geliş hem beklenebilirdi hem de ihtimal dışı görülebilirdi. Ama oldu.

Daha bir ay önce Konya ve Karaman’da Altınoluk dergisinin imtiyaz sahibi Abdullah Sert Bey ile birlikte “Altınoluk toplantıları” yapmıştık. Okuyucularımızla tam altı buluşma gerçekleşmişti.

Yazıişlerindeki arkadaşlarla 400'üncü sayıyı konuşuyorduk.

Bir ay önce Osman Nuri Topbaş Hocaefendi ile Hüdayi Vakfı ve “Merhamet ve Müslüman” konusu etrafında yaptığımız mülakat dergide 16 sayfa halinde yer almıştı.

Yakında Murat Karaman ile Afrika’ya, Balkanlara, Azerbaycan’a ve Suriye’ye gitmiş, ardından Hüdayi Vakfı’nın tanıtım filminin metnini kaleme almıştım. Hüdayi Vakfı’nın ilk tanıtım filminin metni de yine Ahmet Taşgetiren imzası taşımaktaydı.

Önemli emek verdiğim son kitabım, “Psikolojik tahlillerle KUR’AN AYNASINDA İNSAN”ın Erkam Yayınevi bünyesinde basıldığı Abdullah Bey ile vedaya gittiğim buluşmada haber verildi. Henüz kitaplarımın tamamı Erkam bünyesinde bulunuyor.

Ve evet, 33 yıl sonra Altınoluk’ta değilim.

33 yıl çocukluk ve gençlik yılları mı idi, bence öyle değil. İlk sayısından itibaren diri, olgun bir yolculuğu oldu Altınoluk’un. 33 yıl, “dergiler mezarlığı”ndan bahsedilen Türkiye’de bir dergi için dolu dolu bir ömür niteliği taşıyor. Bu süreyi muhteva diriliği içinde, insicamını, istikametini kaybetmeden, zikzak çizmeden sürdürmek de Altınoluk’un ayrı bir vasfı. Ben Altınoluk bünyesinde geçirdiğim 33 yılı hayatımın en değerli zamanlarından biri olarak görürüm.

Peki ne oldu?

Türkiye uzunca bir süredir sancılı dönemlerden geçiyor. İktidarda dindar bir kadro var. Ahmet Taşgetiren de Altınoluk’taki yazı işleri sorumluluğu dışında gazetelerde köşe yazarlığı yapan bir insan.

Geçtiğimiz 33 yılda Altınoluk yazıişleri sorumluluğu yanında yazarlık da devam etmiş. “İslamcı yazar” tanımı Ahmet Taşgetiren’in köşe yazarlığı için yapılmış. Ne demek bu? İslam’la, Müslümanla ilgili bir derdi var, demek. Bu derdi taşımayı onur olarak gördüm hep. Altınoluk bir alan, yazı hayatı diğer alan, ama islamî sorumluluk cephesinden ikisi birbirini bütünleyen hizmetler. Merhum Musa Topbaş Efendi’nin (rh.a) Yeni Şafak’ta yazdığım yıllarda her karşılaşmamızda “Yaz Ahmet Bey yaz” dediğini en iyi Abdullah Bey bilir.

Sancılı süreç yaşanıyor, dedim.

Yazı hayatımda dindar siyasi kadrolara yönelik yazılar zaman zaman sorun oldu. Bir tabanı var siyasi kadroların, onlar heyecanla desteklenmesini istiyorlar, ama yazar, parti insanı değildir, ondan parti insanı gibi “taraftar”lık yerine doğru gözlemcilik ve sağlıklı değerlendirme beklenir. Yazar dışardan bakar ve yürüyen hareket içinde yer alanların görmediğini görüp, uyarmaya çalışır. “İslamcı yazar” dindar siyasi kadroların yürüyüşü konusunda daha duyarlıdır ve onları uyarmak daha hayati bir sorumluluktur. Çünkü siyasette ayak sürçmelerin İslam varlığına yönelik bedeli daha ağır olur.

Bu sebeple, Refah döneminde de eleştirel görüşlerimiz oldu, Ak Parti iktidarı döneminde de. Her iki dönemde de “Taban”dan tepkiler oldu, Ak Parti döneminde ise hem tabandan hem tavandan tepki aldım.

Ben ise ilişkimi “Destek ve murakabe” ekseninde değerlendirdim. Ve bunun dindar siyasi kadrolar açısından olumlu bir katkı olarak görülmesini arzu ettim. Çalışma masamın arkasında “Kalem suresi”nin ilk harfinin istifi vardır. İlk ayetler yazı disiplinimi oluşturmuştur. “Nûn vel kalemi vemâ yesturûn. — Kalem ve yazdıkları şahit olsun ki.” Kalem ve yazılanlar tanıklık edecek yarın mahşer ikliminde. O bilinçle yazmak başlı başına bir yazı disiplinidir. Bunun böyle görülmesini istedim.

Öyle olmadı.

Tepkiler tabandan ve tavandan Hüdayi Camiası’na kadar ulaştı.

Şunu ifade etmem lazım. Ben hiçbir dönemde ne yazılarımda ne tv konuşmalarımda ne de konferanslarımda “Erenköy Camiasının sözcüsü”olmadım. Evet Camia’nın dergisinin yazıişleri müdürlüğünü yaptım ama, Camia’nın karar merkezinin dergi olmadığını bu işten anlayan herkes bilir.

Ben eminim, Ak Parti iktidarının zirveleri de Ahmet Taşgetiren’in camia için belirleyici olmadığından adı gibi emindir.

Kaldı ki, Camia adına iktidara destek niteliğinde yapılan net açıklamalar vardır.

Camianın tabanına bakıldığında da Ahmet Taşgetiren’in değerlendirmelerinin değil, diyelim Hüdayi Vakfı adına yapılan açıklamaların bağlayıcı olduğu görülür.

Bu süreçte, Star’da yazdığımız bazı yazılar gazete bünyesinde gerilime yol açtı ve Star’dan ayrıldım.

Bir ara Vakıf’tan bir heyet Erkam Radyo’daki çalışma ofisime gelerek “Yazı yazmamam”ı rica etti. Ben o ara Erkam Radyo’da sabahları yaptığım “Medya ve Gündem Analizi” programını bıraktım. Bir süre herhangi bir gazetede yazı yazmadım. Neredeyse bir yıl oldu, yazmıyordum, ama bir yazar olarak sorumluluğum yok muydu, muhalefet insanı değildim, politikacı değildim, bütün yazılarım siyasi yazı niteliğinde değildi, niçin yazmayacaktım? Yazmaya karar verdim ve Karar’ın epeyce bir zamandır yapmakta olduğu teklifi kabul ettim.

3–4 ay mı oldu, evet.

TV-5'teki program… Yine bir toplantı:

-Tepkiler var, ne yapalım?

Dedim ben:

-Ben Altınoluk çıktığından beri gazetelerde yazıyorum. Altınoluk ise siyaset yapmıyor. Altınoluk’ta da siyaset yazısı yazmadım. Ben cemaatin sözcüsü değilim. Benim bütün yazılarım siyasi yazı da değil, muhalif yazı da değil. Bugüne kadar da benden Altınoluk dışında yazmamam, konuşmamam istenmedi. Şimdi neden “Ya Altınoluk ya yazılar?” deniyor?

O ortamda “Cemaatin siyasileşmesini doğru bulmadığımı” söyledim. “Eğer bir tercih yapmam isteniyorsa yazmaya devam etmek isterim. Bu Altınoluk’u bırakmak demekse bırakırım.” dedim. Oradaki kişilerin buna hazır olduğu izlenimini aldım. Ertesi gün de Abdullah Sert Bey ile görüşerek ayrılış sürecini başlattık.

Bu görüşmelerde Osman Nuri Topbaş Hocaefendi’nin “Yazılarınızdan çok istifa ettim. Bu bir iltifat değil, samimi hislerimi söylüyorum. En büyük üzüntüm yazılarınızı okuyamamak ve sizin üzülmüş olmanız” demesi içimde saklı kalacaktır.

Altınoluk bünyesinde 33 yıllık beraberlik demek, Türkiye’nin doğusu batısı, kuzeyi güneyinde yüzbinlerce insanla hukuk paylaşımı demektir. Söz söyledik, sohbet ettik, yedik içtik… Tuz — ekmek hukukumuz var. Herkesten helallik diliyorum.

33 yıl süreyle hizmet zemini açıldı, şükranlarımı sunuyorum.

Siyaset zemini birbirimizi yargılayıp dışladığımız bir zemin olmamalı. İnsanların üstünün çizilmesi kadar büyük zarar yoktur bu tür süreçlerde. Birini vazgeçilmezleştirip, diğerlerini yokluğa mahkum etmek değildir İslam’ın insan ilişkisi. Bu tür olaylara bir de bu açıdan bakıp değerlendirmekte yarar var. Ana dava ne? Kim nereye düşüyor o davadan bakıldığında? Ana mesele bunu doğru görmek…

Kalbi selamlar, dualar…

……..

Burada kayda geçilmesi gereken bir şey daha var.

Tv 5'teki programda şöyle demiştim?

“12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat döneminde yazdım, kendimi bu zamandaki kadar kısıtlı bir duygu içinde görmedim”

Ne dersiniz yanlış mı söylemişim?


Ne oldu? – Ahmet Taşgetiren – Medium
 

tengiz

İhvan Forum Üye
Katılım
16 Ocak 2019
Mesajlar
214
Tepkime puanı
8
Puanları
0

erdemceerdem

Profesör
Katılım
29 Eyl 2006
Mesajlar
2,700
Tepkime puanı
394
Puanları
83
Yaş
41
Konum
Garb'ın Âfâk
Ahmet TAŞGETİREN - Medya

Bir medya sorunumuz var; bilmem iktidar ne kadar ilgileniyor konuyla. 2002’den, hatta 28 Şubat’lı yıllardan bu yana gelen süreçte birliktelikler ayrılışlar ve bugün gelinen nokta açısından, iktidar kendi yapısıyla bir alaka kuruyor mu?

Rahmetli Erbakan “Üç meselemiz var, derdi, müspet siyaset, müspet ekonomi, müspet medya...”

Medyanın, kılıcının her yanı ile kestiği dönemdi ve medyanın genel misyonu, muhafazakâr siyaset damarını bloke etme üzerine kurulmuştu.

28 Şubat’lı günlerde karşı cenahta bir insaflı ses çıktığında muhafazakâr dünyada büyük sevinç oluşurdu.

Bir ara Yeni Şafak, liberal çerçeve içinden diyelim başörtüsü özgürlüğünü savunduğu için öteki cenahtan atılanlara sığınak olmuştu.

Ak Parti de, o sürecin sonunda bizlerle birlikte liberal yazarların da önünde göğüs gerdiği bir siyasi çıkış hüviyetinde devreye girdi.

Sonra işler değişti, birliktelikler dağıla dağıla bugünlere gelindi.

Taha Akyol yıllarca yazdığı Hürriyet’ten ayrıldı. Şimdi Karar’da.

Ben yazdığım gazeteden ayrıldım, şimdi Karar’dayım.

Yıldıray Oğur uzunca bir süre yazamadı, Karar’a geldi.

Cezaevinde yazarlar var, davaları ağırlaştırılmış müebbetten on yıllar arasında gidip geliyor. Muhafazakâr cenahın kimi Merve Kavakçı olayından kimi Ergenekon davalarındaki duruşlarından tanıdığı isimler. Kimisi yılların “İslamcı yazar”hüviyetinden tanınıyor. Ne oldu, FETÖ oldu, şu bu oldu ve iktidarla aralarına mesafeler girdi. Yazar iseniz iktidarla aranıza mesafe girer mi girer, çünkü medya, demokrasilerde halk adına bir denetim müessesesidir.

***

Şimdi baktığımızda acaba Erbakan Hoca’nın sözlerine yansıyan “Müspet medya” hedefi gerçekleşti mi?

Medyanın artık muhafazakâr bir iktidarı bloke etme mecalinin olmadığı açık. Geçmişte bu işi yapan merkez medya bile artık yazılısı-görseli ile muhafazakâr iktidara “yardımcı” konuma gelmiş bulunuyor.

O zaman sorun bitti!

Pazartesi günü Yeni Şafak okuyanlar, “Müsadenizle...” diye bir başlıkla karşılaştılar. Aydın Ünal’ın yazısının başlığı idi bu. Ve tahmin edileceği gibi bir veda yazısı idi.

Aydın Ünal, uzun süre Tayyip Erdoğan’ın konuşma metinlerini yazan insandı. Son yazısında anlattığı gibi 15 Temmuz gecesi, dört parti adına yayınlanan bildiriyi de o yazmıştı.

Yani bir anlamda bir sürecin ruhunu bilen insandı.

Ama işte tıkanmıştı. “Kaçıyor muyuz?” diye soruyor “Evet kaçıyoruz” diye cevap veriyordu. “Kaçmadık, kaçmadık” diyebileceği birçok olay vardı. “....dün hocaefendisinin dizinin dibindeyken, bugün herkesten çok bağırıp bizi bile FETÖ’cü ilan eden densizlerin ithamı....” gibi durumlarda bile direnmeye çalışmıştı.

Ama işte tıkanmıştı. O tıkanmanın yazısına yansıyan cümleleri şunlardı:

“Lakin kaçışımız çürümeden, seviyenin düşmesinden, tahammülsüzlükten kaçıştır. Kaçışımız düşmandan değil, “dost” görünenden kaçıştır. Kaçışımız korkudan değil, pervasızlıktan; tehditten değil, aldırmazlıktan, gözü dönmüşlükten, hırstan kaçıştır. Kaçışımız, masumane kaygılarla dostça uyarılarımızı sınırsız iştihalarının ve kifayetsiz ihtiraslarının önünde mania olarak görenlerin iftiralarından, ithamlarından kaçıştır.” (Yeni Şafak, 21 ocak 2019)

Yazarın, gazete sahipliğine ve yayın yönetimine teşekkürden başka söylediği yok.

Ama işte bugün öyle bir iklim var ki, muhafazakâr, iktidara yakın bir gazetede, muhafazakâr ve iktidara yakın bir yazarı bile “dost görününden, gözü dönmüşlükten, iftiralardan, ithamlardan kaçma” noktasına, bir tür boğulma raddesine getirebiliyor.

Karar’ın kurucu kadrosu, yıllarca medya alanında muhafazakâr camianın bayrağı hüviyetinde olan Yeni Şafak’ta çalıştı, yazdı. Star’ı çıkardılar yıllarca. Sonra da başından beri ambargolara maruz kalan Karar’ı çıkardılar.

Medya iyi mi gidiyor?

Sami Selçuk, t24’teki yazısında “Kahraman yargıçların arandığı toplumu” hukuk açısından sorunlu bir toplum olarak niteliyor. (18 ocak 2019)

Alın bu sözü medyaya uyarlayın. Bir çürümeyi dile getirmenin “cesaret meselesi” haline geldiği, işten çıkarılmak ya da kenara çekilmekle sonuçlandığı ortam, düşünce özgürlüğünün olduğu bir ortam değildir.

Bir medya sorunumuz var.
 

erdemceerdem

Profesör
Katılım
29 Eyl 2006
Mesajlar
2,700
Tepkime puanı
394
Puanları
83
Yaş
41
Konum
Garb'ın Âfâk
Menderes dönemine döner incelersen, kısıtlılık ne imiş ne değilmiş görürsün. Kaç gazeteci içeri tıkılmış görürsün.. Sizin derdiniz başka bırakın bu işleri!

Gavur elinde esir kalsan, köle olsan koymaz insana da;
dost elinde yargısız infazla mahkum edilmek koyar insana...


demek istiyor....
 

tengiz

İhvan Forum Üye
Katılım
16 Ocak 2019
Mesajlar
214
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Gavur elinde esir kalsan, köle olsan koymaz insana da;
dost elinde yargısız infazla mahkum edilmek koyar insana...


demek istiyor....

Ben alyından rahatsızım. Şikâyetçiyim. Sağcısı-solcusu ocusu bucusu farkı yok birbirinden. Her kez bir intikam peşinde.. Gücü eline geçiren öcünü alıyor. Keser döner sap döner devran devamlı döner...… Bunun sonu yok!

''
ABD’ye Askeri Müdahale Yetkisi Veren Antlaşma: 5 Mart 1959 Demokrat Parti döneminde imzalanan sayısı ve niteliği bilinmeyen antlaşmalardan en önemlisi, metni tam olarak açıklanmamış olan bu antlaşmada çok ciddi yükümlülükler altına giriliyor, ABD’ye Türkiye’ye askeri müdahale yetkisi veriliyordu.
ABD’ye “Türkiye’nin siyasi bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne karşı yapılacak her türlü tehdidi çok ciddi bir biçimde araştırmak” görevi veriliyor, takip eden altı maddede ise: ABD’nin “doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak; tecavüz, sızma, yıkıcı faaliyet, sivil saldırı, dolaylı saldırı hallerinde” Türkiye’ye müdahale etmesi kabul ediliyordu. Dolaysız saldırı, dolaylı saldırı, tecavüz ve özellikle sivil saldırı gibi kavramların ne anlama geldiği açıkça tanımlanmamış, bunlar ABD’nin yorumuna bırakılmıştı.
Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, 4 Nisan 1960′ta bu gerçeği kabul edecek ve yaptığı açıklamada bu konudaki takdir hakkının Amerikalılara ait olduğunu söyleyecektir.

Yer altı kaynaklarımızdan tarım ürünlerimize varıncaya kadar bütün kaynakları, ABD’ye peşkeş çeken...''

Efendi bu vatana(Türkiyede en az 100 senelik kökü olan bireye) ihanettir. Vatana millete ihanet ancak bu şekilde olur. Ve asılması için bu sebep yeterde artar bile. Varmı bir diyeceğin yukarıdaki yasamaya? Bu güne kadar uyuduğunuz yeter gari. Uyanın artık! ''İnsanı yaşat ki devlet yaşasın''
 
Son düzenleme:

alanyali07

Kıdemli Üye
Katılım
11 May 2008
Mesajlar
6,968
Tepkime puanı
845
Puanları
0
Menderes dönemine döner incelersen, kısıtlılık ne imiş ne değilmiş görürsün. Kaç gazeteci içeri tıkılmış görürsün.. Sizin derdiniz başka bırakın bu işleri!

bir cevabını 15 dakika sonra yalanlayabilmek de ayrı maharet istiyor omurga herkese lazım.. !

Ben alyından rahatsızım. Şikâyetçiyim. Sağcısı-solcusu ocusu bucusu farkı yok birbirinden. Her kez bir intikam peşinde.. Gücü eline geçiren öcünü alıyor. Keser döner sap döner devran devamlı döner...… Bunun sonu yok!
'
 

alanyali07

Kıdemli Üye
Katılım
11 May 2008
Mesajlar
6,968
Tepkime puanı
845
Puanları
0

cemaliii

Kıdemli Üye
Katılım
24 Ağu 2009
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
982
Puanları
113
Bu adamlarda nasıl bir ego var merak ediyorum. Kendilerini çok mühim dünya çapında yazar çizer zannediyorlar herhalde.
 

alanyali07

Kıdemli Üye
Katılım
11 May 2008
Mesajlar
6,968
Tepkime puanı
845
Puanları
0
Bu adamlarda nasıl bir ego var merak ediyorum. Kendilerini çok mühim dünya çapında yazar çizer zannediyorlar herhalde.

bu soruyu da sorabiliriz tabiki.. önemsiz deyip geçebiliriz..

bir de tersten sorabiliriz:

bu adamlar mühim değilse yazdıkları önemsiz ise niçin bu engellemeler oluyor ? engelleyenler kimler ?
önemsiz bir yazarla niçin bu kadar uğraşılmış peki ?
veya soruyu daha genişletip
madem bu kadar önemsiz bir yazar ,
bu adamı "akil adam" yapanlar kim ?
 

ilke

Paylaşımcı
Katılım
6 Kas 2017
Mesajlar
875
Tepkime puanı
188
Puanları
0
Bence Ahmet Taşgetiren Bey, bu kararı almakta çok geç bile kaldı !
Çünkü, Türkiye her devirde siyasetin değil, "SİYAHSET" in varlığı sözkonusu !..
 

tengiz

İhvan Forum Üye
Katılım
16 Ocak 2019
Mesajlar
214
Tepkime puanı
8
Puanları
0

bu soruyu da sorabiliriz tabiki.. önemsiz deyip geçebiliriz..

bir de tersten sorabiliriz:

bu adamlar mühim değilse yazdıkları önemsiz ise niçin bu engellemeler oluyor ? engelleyenler kimler ?
önemsiz bir yazarla niçin bu kadar uğraşılmış peki ?
veya soruyu daha genişletip
madem bu kadar önemsiz bir yazar ,
bu adamı "akil adam" yapanlar kim ?


sizsiniz öyle bir şey varsa.. Ki ben inanmıyorum. Gerçekten gerçeği tüm çıplaklığı ile sansürsüz sağcısı-solcusu olsun yazabilecek önemli ve ünlü yazar yoktur.
Nihat Genç şimdi itiraf ediyor. O bile yöneticilik yaptığı devirde bir sürü pisliğe seyirci kalmış. Şimdi veryansın ediyor..
 
Üst