Bir Nurcu büyüğü anlatıyor:
1888 Konya’nın Sarayönü kazasına bağlı Ladik kasabasında doğup 1969’da yine aynı kasabada vefat eden, yıllardır çobanlık yapan ve kırk yıl Hızır Aleyhisselâm’dan ümmî ve kalbî bir şekilde ders aldığı oraca bilinen Ladikli Ahmet Ağa, Eskişehir Hava Üssü Komutanı Albay Reşat Beye ve arkadaşına şöyle anlatıyor: “Bediüzzaman bizim gibi herhangi bir tarikat silsilesine bağlı değildir. O ne kutbu’l-aktaba, ne de herhangi bir kutba bağlıdır. O doğrudan doğruya Peygamberimiz’den (asm) feyiz alır. Ona göre hareket eder. Onu ben size nasıl anlatayım. Bir gün Hızır Aleyhisselâm gelerek, ‘Eskişehir’de zelzele olacak! Taş üstünde taş kalmayacak! Gel Bediüzzaman’a gidelim. Ve duâ etmesini isteyelim. Ki bu zelzele hafiflesin’ dedi. Beraberce Bediüzzaman’a gittik.
Bediüzzaman: ‘Haberim var! Haberim var!’ dedi.
Hızır Aleyhisselâm: ‘Dağlara gidip duâ edelim!’ dedi. Fakat Bediüzzaman:
‘Ben hastayım! Siz dağlara çıkıp duâ edin. Ben buradan duâ edeceğim’ dedi.
Eğer onun duâsı olmasaydı Eskişehir’de gerçekten taş üstünde taş kalmazdı.”
Bir masum çoban olan ve Hızır’dan aldığı kırk yıllık dersiyle Bediüzzaman’ın Ferid makamını tarif eden Ladikli Çoban Ahmet Ağa nihayet diyor ki:
“Ben Hızır’la yüz sene hizmet etsem, yine Bediüzzaman’ın makamına yetişemem!”
Yeni Asya
---
Bir kere Ladikli Ahmet Ağa hazretleri herhangi bir tarikata mensup değildi. Bunu bildikten sonra yazıyı okumanın bir anlamı kalır mı bilinmez ama bir gerçek olarak şunu da bilmek lazımdır:
Bediüzzaman Hazretleri Emirdağ veya Afyon Hapishanesinde yatarken, bir gece Konya'nın Ladik kasabasına Ahmed Ağa'nın yanına geldi. Ahmed Ağa'nın yanında o anda sadece oğlu Zekeriya vardı.
Bediüzzaman tayy-i mekan ederek gelmişti. Ahmed Ağa'nın odasının eşiğinde, ellerindeki kelepçeyi ve ayaklarındaki zincirleri çözdü, içeri girdi:
"- Bu çıksın!" dedi,
Zekeriya'dan ötürü, "konuşacaklarım var..."
Ahmed Ağa:
"-Mahzuru yok gardaşım, yabancımız değildir, oda duysun ..." dedi.
Bediüzzaman:
"-Ahmed Ağa, üstada - Hızıra Aleyhisselam!a- söyle, tahammülüm kalmadı," dedi. Ahmed Ağa:
"-Olur, söyleyelim gardaşım Said" dedi.
Bediüzzaman tekrar anında kelepçeyi ellerine zincirleri ayaklarına takarak geri döndü.
Bir müddet sonra aynı şekilde Bediüzzaman yine geldi ve:
"-Söyledin mi Ahmed Ağa?... Ne oldu netice?", diye sordu.
Ahmed Ağa:
"- Söğledim gardaşım Said, söğledim" dedi.
Bediüzzaman:
"-Ne dedi Üstad? " diye sordu.
Ahmed Ağa:
"-Sabır!...dedi. Sabır sabır sabır!..."
Bediüzzaman bu cevabı alınca, bu defa kapıdan değil, pencereden çıkıp gitti. Yine elleri kelepçeli, ayakları zincirli idi.
---
Bir ikinci husus Ladikli Ahmet Ağa hazretleri kendisine gelenleri sadece zamanın büyüğü olarak Sami Efendi hazretlerine yönlendirir idi.