aHuZaR
Can kayıp can firarda
ANLIMDAKI I$IK
DEVAMI
DEVAMI
Bütün gücümü toplayarak ayağa kalktım ve güç bela yatağa attım kendimi. "Beyinsiz yaşanır mı?" sorusunu düşünüyordum!.
İnsanları getirdim gözümün önüne!. Beyinsizce yaşa*yan çoktu, çoktu ama yine de hepsinin beyinleri vardı. Hiç kullanılmamış, gıcır gıcır beyinleri!. Saçmalamaya başlamıştım. Uyumalıydım artık!..
(belden gündüz onbir civarlarında ayrıldım. Önce eve gitmeyi, çocukları görmeyi düşündüm. Her nedense içim burkuldu, hüzünlendim. Böyle bir durumla çocukların karşısına çıkmak istemedim. önce doktora gittim.
Düne nazaran daha sakin, daha makul bir durumday*dım. Nitekim doktorun anlattıklarını daha bir ince, daha bir detaylı dinledim. Beynimdeki tümör, alın bölgemdey-miş. Çevreye yayılım yapmış olan tümör konum ve seyir itibariyle malin yani kötü huylu olup, hiçbir operasyona açık değilmiş. Avrupa'ya veya Amerika'ya da gitsem, bu gibi vakalara herhangi bir müdahale yokmuş!.
Avrupa'ya veya Amerika'ya gitmedim.
Önce İstanbul'a ve oradan da Ankara'ya geçtim. Bir hafta içinde konunun uzmanları eşliğinde bir sürü tomog*rafi çektirdim. Bütün otoritelerin ortak görüşü, doktor Ze-kai'nin söylediklerinden farklı değildi.
Bu bir haftalık koşuşturmamın neticesi, altı aylık öm*rümden bir haftanın eksilmiş olmasıydı!.
İzmir'e döndükten sonra traş olup, bir demet gül yap*tırarak eve döndüm. Evdekilere hiçbir şeyi belli etmek istemiyordum. Zaten doktor Zekai'ye de bu hususu tenbih et*miştim. Kapının önüne geldiğimde yine de heyecanlandığımı, telaşlandığımı hissettim. Bir süre bekle*dikten sonra zile bastım. Kapıyı Şirin açtı.
Selamünaleyküm
Aslan oğlum Kutsal'ı ise bilgili, kültürlü tam bir işada*mı olarak yetiştirecektim. Bütün işlerin idaresini ona dev*rettikten sonra büyük bir yat yaptırıp, iki-üç yıllık bir dün*ya turuna çıkacaktım!.
Fakat bitmişti, herşey bitmişti artık!.
Çocuklarıma baktığım zaman altı aydan ilerisini göremiyordum artık!.
Altı ay sonrasındaki görüntü ise beni bir anda allak bullak etmişti!. "Yüreğim parça parça oldu" derken kastettikleri şey bu olsa gerekti. Yüreğim gerçekten parça parça olmuştu. Karşımda yemek yiyen iki çocuğu değil, defneden sekiz ve onbir yaşlarında iki yetimi görüyor*dum! .
Tuhaflaştım!.
Gırtlağımın hemen altından yüzüme doğru sıcak bir ürpertinin yükseldiğini hissettim. Bu ürperti bir anda gözlerime dayanmış, an be an artan bir baskıyla gözlerimi, göz-damarlarımı zorlamaya başlamıştı. Hafif hafif kanncalaşan, hafif hafif titreyen burnuma dokundum.
Ağlayacaktım!.
Ağzımı tutarak hemen sofradan kalktım.
"Galiba kusacağım" diyerek kendimi güç bela banyo*ya attım. Banyonun kapısını sürerken gözlerimden yaşlar boşanıvermişti. Yıllardır ağlamayan ve ağlamasını unutan ben, doiu dolu ağlamaya başlamıştım. yeni fabrikaya gidiyordum. Ne yapacağıma, ne yap*mam gerektiğine hiçbir karar verememiştim. Bu kararı ve*rinceye kadar hiçbir şey olmamış gibi eski yaşantımı, mutad olan işlerimi devam ettirmeliydim. Tabi ki dış görüntümdü bu!.
İç dünyamda ise kıyamet çoktan kopmuş, kıyamet sonrası sessizliği yaşanıyordu!.
İstesem de, istemesem de devamlı ölümü ve öleceğimi düşünüyordum! Her şeye bu ölüm düşüncesiyle bakıyor, her şeyi bu ölüm düşüncesiyle yeniden tanımlıyordum.
Fabrikaya girdiğimde, kendimdeki tuhaflığı kendim de farkettim. Sanki baş*kasının fabrikasına girmiş gibiydim!. Etrafıma bakarken, iş konusunda hiç bu kadar gamsız, hiç bu kadar endişesiz ol*duğumu hatırlamıyorum. Hiçbir şey umurumda değildi. Yedîbinbeşyüz takımlık Belçika siparişi iki gün geçmesine rağmen henüz hazırlanmamış. Nedenini bile sormadan "Olsun" dedim.
Tabi ki şaşırmışlardı!. Çünkü böylesi aksiliklerde, ma*kul nedenleri olsa bile oldukça ağır konuşurdum.
Fabrikayı uzun uzun gezdim.
Daha önceleri işçilerden ziyade yapılan işlere dikkat ederdim. Şimdi ise işlere değil, işçilere dikkat ediyor, işçileri tanımaya çalışıyordum. Hiçbiri diğerine benzemiyordu. Her biri ayrı bir insan, her biri ayn bif1 dünyadı. Son on yıldır, insanlardan ve insan tanımından uzaklaştığımı his*settim.
"Elli işçi, yüz işçi alın" derdim personel müdürüne. Bunu söylerken kafamda tek bir canlı tipi, tek bir canlı tanımı, tek bir canlı kimliği olurdu.
"Benim için çalışacak ve bu sayede kendileri de nzık-lanacak olan insanlar!."
Oysa herbiri farklı insan, herbiri farklı alemdi!.
İşçileri birer kemiyet olarak değil birer keyfiyet olarak gözlemlerken, zihnimin değişik İnsan tipleriyle dolmaya başladığını hissettim. Bir yandan geziyor ve bir yandan da kendi kendime "Amma çok işçi varmış ha!. diyordum.
Çalışmakta olan bir işçiye sordum.,
Kimin için çalışıyorsun?
Şaşırdı, heyecanlandı. Sonra yılışık yılışık gülerek "Si*zin için beyefendi!." dedi.
Namussuz yalancı!. Söylediği söz doğruydu ama ken*disi yalan söylüyordu. Onun cevabını duyan birçok işçi gülümsemişti. Gülmeyen, asık suratla çalışmasına devam eden birisi vardı.
Arkasi yarin