AtaTürk'ün İran Şahı ile Konuşması

seyyah_acem

YEŞİL TUAL
Katılım
25 Haz 2007
Mesajlar
766
Tepkime puanı
53
Puanları
0
ses pek anlaşılmıyor. dinleyemedim.
 

ileney

Sözlerim senet değil
Katılım
15 Tem 2007
Mesajlar
522
Tepkime puanı
16
Puanları
0
Yaş
37
Konum
ELM SOKAĞI
Web sitesi
reddiyeler.org
Hoporlörün sesini açmayı dene,işe yaramazsa ben duyduklarımı tek tek yazarım
 
W

Wel-Fecr

Guest
AA iki tane tağut bir araya gelmiş :D

Aralarına geçip dilek falan tutmak lazım :D


 

seyyah_acem

YEŞİL TUAL
Katılım
25 Haz 2007
Mesajlar
766
Tepkime puanı
53
Puanları
0
malesef başını pek anlayamadım yine :(kulaklar sorunlu galiba.
yazar mısınız?
 

ileney

Sözlerim senet değil
Katılım
15 Tem 2007
Mesajlar
522
Tepkime puanı
16
Puanları
0
Yaş
37
Konum
ELM SOKAĞI
Web sitesi
reddiyeler.org
malesef başını pek anlayamadım yine :(kulaklar sorunlu galiba.
yazar mısınız?

Pehlevi : Sizin döneminizde gelemedim ama geleceği Türkiye'ye diyor

Atatürk diyor ki ;

Arkadaşlığımız çok eski zamanlara uzanıyor.

A iki tane tağut bir araya gelmiş

Aralarına geçip dilek falan tutmak lazım
Hangi maske altına girersen gir kendin kabak gibi belli oluyorsun :)

Dikkat et,Milletle konuşurken ayaklarını ayakkabılarından çıkarmıyor Atatürk
 
W

Wel-Fecr

Guest

Atatürk diyor ki ;

Arkadaşlığımız çok eski zamanlara uzanıyor.

Elbette çok eskilere dayanıyor...

Alahın hükmü yerine hüküm koymak, insanlara rablik taslamak yeni bieşy dğeilki..

eskiden de Alaha şerike olanlar dosttu şimdide dosttur...

Küfür tek milletttir...




 

ileney

Sözlerim senet değil
Katılım
15 Tem 2007
Mesajlar
522
Tepkime puanı
16
Puanları
0
Yaş
37
Konum
ELM SOKAĞI
Web sitesi
reddiyeler.org



Elbette çok eskilere dayanıyor...

Alahın hükmü yerine hüküm koymak, insanlara rablik taslamak yeni bieşy dğeilki..

eskiden de Alaha şerike olanlar dosttu şimdide dosttur...

Küfür tek milletttir...





Bu kadar pişkin bir cevap alabileceğimi asla tahmin etmezdim. Dindar olduğu yazılarından belli olan bir kişinin, böyle anarşik bir ifadede bulunması çok çirkin. "Beni sadece Allah(celle celalû)'ın kuralları bağlar." diyip, Allah(celle celalû) yarattığı varlıklar olan insanların koyduğu kuralları kabul etmemek, bir nevi bu düzene karşı gelmek olmuyor mu? Kurallar, hayatın düzenlenmesi için var, değil mi?

Bu forumda kurallar var. İster insanın koyduğu kuralları kabul edin, ister etmeyin. Kabul ettiğiniz sürece kalırsınız, kabul etmesseniz de yolcu edilirsiniz. Gayet açık.
 
W

Wel-Fecr

Guest
Mehmed kardeş Hz Musanın firavunla mücadelesinden sana sadece yılana dönüşen asamı kaldı...

Hayır açıktan açığa tağut deme sakıncalı olur diyen müslümanı gördümde..
Açıkça tağutun kurallarıda olabilri önemli olan düzen diyen müslümanı ilk defa görüyorum...

Selefilerin neden milleti tekfir ettiği belli oluyor..
Bu kadar açk itiqad açığı...

Bence islamda rab ne demektir bi araştı kardeş..

Rab ne demektir...

Şu ihvanforumda adminler Allahu tealanın eşriatine ters bi kural koysunlar bakalım...

Uyana müslüman denirmi...

?????????


 

ileney

Sözlerim senet değil
Katılım
15 Tem 2007
Mesajlar
522
Tepkime puanı
16
Puanları
0
Yaş
37
Konum
ELM SOKAĞI
Web sitesi
reddiyeler.org


Şu ihvanforumda adminler Allahu tealanın eşriatine ters bi kural koysunlar bakalım...



Koyarsa koysunlar sana ne ? Ya da bana ne ? Eden bulur.
Müslüman nerede olursa olsun yaşar onu kalıpların içerisine sokmanın bir manası yok,İster Paris'in ensest ilişkilerle ünlü kentinde olsun isterse Sudan'da kabilelerin içinde.Hiç farketmez.Önemli olan Müslüman ibadetlerini yapıyor mu ,akraba ve komşularını koruyor mu,insanlara faydalı oluyor mu buna bakmak gerek.
 
W

Wel-Fecr

Guest
Koyarsa koysunlar sana ne ? Ya da bana ne ? Eden bulur.
Müslüman nerede olursa olsun yaşar onu kalıpların içerisine sokmanın bir manası yok,İster Paris'in ensest ilişkilerle ünlü kentinde olsun isterse Sudan'da kabilelerin içinde.Hiç farketmez.Önemli olan Müslüman ibadetlerini yapıyor mu ,akraba ve komşularını koruyor mu,insanlara faydalı oluyor mu buna bakmak gerek.



:D

Darul İslam toprağı ile kefere toprağını bir tutamazsın..

Orası onlaron toprağı...

Msülüan toprağında Allahın hülümlerinen bakası işlemez...

Tağuta boyun eğilmez...

Bu mu senin ehli sünnet akiden...
Vah o akideye..

Tevhidsiz akie...

İyide bunda sünnet nerede... Ehli olsun...
 
W

Wel-Fecr

Guest
Allah'ın indirdiği hükümlere muhalif olan ve onların yerine geçmek üzere hükümler icad eden her varlık tağuttur.



Tağut, Allah (c.c)'a karşı isyan etmekle beraber O'nun kullarını kendisine kul edinmek gayretinde olandır. Bu ise şeytan, papaz, dinî veya siyasî lider veyahut da kral olabilir. Bu sebepten dolayı bir insanın müslüman olabilmesi için tağutu reddetmesi gerekmektedir.



Tağut kelimesi aslında çoğul manâsı taşımaktadır. Çünkü Allah (c.c)'ı inkâr eden, bir yerine birçok tağutun kulu olur. Bunlardan bir tanesi insanı çeşitli günahlara yönelten şeytandır. Diğeri, insanı ihtiras ve arzularının esiri kılan kendi nefsidir. Kezâ karısı, çocukları, hısım ve akrabaları, ailesi, arkadaşları ve milleti ile siyasî ve dinî liderleri ve hükümetleri gibi diğerleri de bulunmaktadır. Bütün bunlar o kimse için birer tağut olur ve o kişiyi kendi arzu ve ihtiraslarına esir etmek isterler. Bu pek çok efendilerin kulu olan kimse, tatminine bir türlü imkân olmayan bu tağutlardan her birini ayrı ayrı memnun etmek hayaliyle ömrünü boşa tüketir (Mevdudî, Tefhimu'l-Kur'an, Terc. Heyet, İstanbul 1986, I, 176)



Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerîm'de: "Andolsun ki biz her kavme "Allah'a ibadet edin, tağuta kulluk etmekten kaçının " diye (tebliğ yapması için) bir peygamber göndermişizdir" (en-Nahl, 16/36), "İman edenler Allah yolunda cihad ederler, kâfirler ise tağut yolunda savaşırlar" (en-Nisa, 4/76) ayetleriyle müminlere tağut hakkında bilgi vermekte ve tağuta karşı takınmaları gereken tavrı açıklamaktadır. Alimler de tağut hakkında, ayet ve hadislerden çıkardıkları deliller çerçevesinde yaptıkları yorumlarla bu kavramı tefsir etmektedirler.



Bugün yeryüzünde yürürlükte olan rejimlerin hepsi, beşerî rejimlerdir ve hükümlerini kendileri koymaktadırlar. Dolayısıyla da Allah (c.c)'ın hükümlerine muhalefet etmektedirler. O halde bu rejimlerin hepsi "tağut" olarak isimlenir. Hatta kitlelere "en cazip ve hüsn-ü kabul gören bir rejim" olarak tanıtılan demokratik ve lâik rejimler de tağut hükmündedir.



Her ne şekilde olursa olsun, insanlar tarafından konulmuş ve Allah (c.c)'ın hükümlerine muhalefet eden hükümler "tağut" olarak isimlendirilirler.



Allah Teâlâ (c.c) Kur'an-ı Kerîm'de; "Sana indirilen Kur'an'a ve senden önce indirilen kitaplara iman ettik diye boş iddialarda bulunanlara bakmaz mısın? Onlar tağutun huzurunda muhakeme olmak (hükümlerine boyun eğmek) istiyorlar. Halbuki tağutu inkâr etmekle (tekfir etmekle, lânetlemekle) emrolunmuşlardı. Şeytan onları uzak bir sapıklığa saptırmak ister" (en-Nisa, 4/60) buyurmaktadır.



Bir kişi Allah (c.c)'a, peygamberlere, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve inanmakla mükellef olduğu bütün hususlara inandığını açıklasa, fakat demokratik, lâik, sosyalist, kapitalist vb. rejimlerden herhangi birinin hükümlerini kabul edip itaat ederse o kimsenin irtidadına (dinden çıktığına) hükmedilir. Zira insanları yaratan Allah Teâlâ'dan başkası, insanların nasıl idare olunacağı hususunda ve onların sosyal yaşamlarına yönelik hükümler koyma yetkisine sahip değildir. Çünkü hüküm koyan insan, o hükme tâbi olmasını istediği insanlardan üstün ve herhangi bir ayrıcalığa sahip değildir. Allah Teâlâ katında üstünlük, sadece takva iledir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de Allah Teâlâ; "Şüphesiz ki sizin Allah katında en şerefliniz, takvaca en ileri olanınızdır" (el-Hucurat, 49/13) buyurmaktadır.



Kendisinde böyle yetkiler gördükten sonra, Allah Teâlâ'nın indirdikleriyle hükmetmeyip, heva ve hevesleri doğrultusunda hükümler koyanlar aynı zamanda "ilahlık" iddiası içindedirler. Dolayısıyla Allah Teâlâ'nın hükümleri dışında hüküm koyanlar ve o hükümlere tâbi olanlar da, tevhid akîdesinin dışına çıkıp kâfir olurlar. Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de: "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar, kâfirlerdir." (el-Maide, 5/44) buyurmaktadır.

Tağutların hükümlerine göre yönetilen beldeler "Dâr'ul-Harp" durumundadırlar. Tağutun hüküm sürdüğü beldelerde yaşayan bütün müminlerin, din Allah'ın oluncaya, Allah'ın indirdikleriyle hükmedilinceye kadar cihad etmeleri farzdır. Bu cihaddan kaçıp, tağutun hükmüne razı olanlar ise, ister bilerek, ister bilmeyerek yapsın, kâfir olma durumundadırlar. Allah Teâlâ (c.c) bu hususta; "İman edenler Allah yolunda cihad ederler, küfredenler ise tağut yolunda savaşırlar" (en-Nisa, 4/76) buyurmakta ve müminin tağut karşısındaki yerini belirlemektedir.



Allah Teâlâ, Âdem (a.s)'dan, Resulullah'a (s.a.v) kadar bütün peygamberleri, insanları Tevhid'e, yani Allah'ın varlığına ve birliğine, ortağı olmadığına inanmaya; O'nun koyduğu hükümleri kabullenmeyerek kendi heva ve heveslerine göre hüküm koyma isteğinde olan "tağut"a karşı savaşmaya ve tağut kapsamına giren her şeye kulluk etmekten kaçınmaya çağırmaları için göndermiştir.
Nitekim Allah Teâlâ bu hususta; Andolsun ki biz her kavme, "Allah'a ibadet edin, tağuta kulluk etmekten kaçının" diye (tebliğ yapması için) bir peygamber göndermişizdir" (en-Nahl, 16/36) buyurmaktadır.

Bu tağutlar İbrahim (a.s) döneminde Nemrut, Mûsa (a.s) döneminde Firavun, Resulullah (s.a.v) döneminde de Ebu Cehil, Ebu Leheb gibi Daru'n-Nedve'nin ileri gelenleri ve puta tapan şahsiyetleri olduğu gibi, diğer peygamberler döneminde de, kendilerine gönderilen peygamberlerin getirdiği tevhid akidesini inkâr edip, atalarından kalan inançları devam ettirme inatçılığı gösteren puta tapan kavimler olmuşlardır. Günümüzde de heva ve hevesleriyle hükümler koyan ve o hükümleri insanlara dayatan meclisler, hükümetler, devletler vb. gibi kurum ve kuruluşlar da bu tağutlardandır.

Gelen peygamberler, gönderildikleri kavimleri tevhid'e çağırdılar. Tapmaya devam edegeldikleri putlarının kendilerine ne bir fayda, ne de bir zarar veremeyeceklerini açıkladılar. Ancak pek azı müstesna olmak üzere, çoğunluğu peygamberleri yalanladılar, hatta öldürdüler. Allah Teâlâ'ya yönelecekleri yerde, atalarından devraldıklarını ileri sürdükleri tağuta yöneldiler. Allah Teâlâ bu inkârcı kavimler hakkında; "Onlara: «Allah'in indirdiğine uyun.» denildiğinde, «Hayır, atalarımızı neyin üzerinde bulduksa ona uyarız.» dediler. Ya ataları birseye akıl erdirememiş ve doğruyu seçememiş idiyseler? (Bakara 170)" buyurmakta ve nasıl bir çıkmazda olduklarını açıkça gözler önüne sermektedir.



Tağutların devri kapanmış değildir. Peygamber bulunsun veya bulunmasın, her dönemde tağutlar varlıklarını korumuşlardır. Tağut, sadece eski kavimlerde ortaya çıkıp yaşama imkânı bulan bir güç değildir. Tağut, bugün de müslümanın en büyük düşmanıdır. Tağut, devlet sistemlerini, ahlâki değerleri ele geçirmiş ve onları müslümana zarar verecek bir hale dönüştürmüştür. Kısaca tağut, müslümanı dört yanından kuşatmış bulunmakta ve müslümana hayat hakkı tanımamaktadır.



Müslüman Allah'ın hükümleri doğrultusunda yaşamak, O'nun koyduğu hükümler dışında konulan bütün hükümleri reddetmek, İlâhlık taslayan bütün güçleri yok etmek için çalışmakla mükelleftir. Şu bir gerçektir ki, Allah (c.c)'a iman edenler, O'nun yolunda tağutla savaşmak zorundadırlar. Çünkü tağut bir mümin için her şey demek olan imanını çiğnemek, ona hayat hakkı vermemek ve Allah'ın hükümlerini iptal edip, kendi heva ve hevesleri doğrultusunda hükümler koymak amacındadır. Nitekim Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerîm'de; "İman edenler Allah yolunda cihat ederler, küfredenler ise tağut yolunda savaşırlar" (en-Nisa, 4/76)



Resulullah (s.a.v) de tağut hakkında bir hadis-i şerifinde; "Her kim (tağuta karşı) cihad etmeden ve onunla mücadele (ederek Hakk'ı hakim kılma) arzusunu ruhunda duymadan ölürse, nifaktan bir şube üzerinde ölür" buyurmaktadırlar." (Muhtasar Sahih-i Müs-lim, Hafız Münzirî, Hd. No: 103)

Bu ayet ve hadis, bir müminin tağuta karşı takınması gereken tavrı en anlaşılır şekilde ortaya koymaktadır. Bir mümin; camileri-nin ibadete açık olmasına izin veren, insanları dini inançlarında özgür bıraktığını iddia eden rejimlere karşı çok dikkatli olmak zorundadır. Bugün bu rejimler, İslâm dünyası için büyük bir tehlike arzetmektedirler. Bu rejimlerin hepsi tağuttur. Çünkü apaçık ortadadır ki Allah'ın indirdikleriyle hükmetmemektedirler. İnsanları kendi heva ve hevesleri doğrultusunda çıkarmış oldukları hükümlerle idare etmektedirler. Allah'ın hükümlerini, ortaçağ insanına hitab edebilen, sınırlı, bugünün gelişen ve düşünen insanının gerisinde kalmış hükümler olarak kabul etmektedirler.



Bir mü'min, tağutu, yani Allah Teâlâ'nın emirleri ve yasakları ile çatışan nefsini, diğer şahısları, önderleri, rejimleri ve ilkeleri red etmedikçe, hakimiyetin yalnız Allah'a ve O'nun düzeni olan İslâm nizamına ait olduğunu kabullenmedikçe imanın sembolü olan tevhid kulpuna yapışamaz. Allah Teâlâ bu konuda da şöyle buyurmaktadır: "Dinde zorlama yoktur. Hakikat, iman ile küfür apaçık meydana çıkmıştır. Artık kim tağutu inkâr edip de Allah'a (O'nun kanunlarına) iman ederse, muhakkak ki kopması (mümkün) olmayan en sağlam kulpa sarılmıştır. Allah işiten ve bilendir." (Bakara, 2/256)



Dolayısıyla insanlar için iki yol vardır. Birincisi: Allahu Teâlâ (c.c)'ya iman etmek ve her türlü ilişkileri (hayatını) İslâm'ın hükümlerine göre değerlendirmek; ikincisi, tağuta kalben teslim olmak (iman etmek) suretiyle hevâ ve heveslerine göre yaşamak!.. Bu iki inanç ve yaşama biçiminin dışında üçüncü bir durumdan söz etmek mümkün değildir. İnsanlar kendi iradeleri ile, bu iki yoldan birisini tercih etmekte serbesttirler. Buna "Kesb" (kendi kazancı) denilir. İmam Taftazânî, "İnsanların sevap ve mükâfat almaya, ceza ve azab görmeye esas teşkil eden ihtiyari fiilleri vardır." (Taftazanî, Şerhu'l Ahaid, İstanbul 1980, s. 196) diyerek, bu konuda herhangi bir zorlamanın olmayacağına işaret etmiştir.



Allahü Teâlâ'nın hükümlerini bir kenara bırakarak, Tağut'un huzurunda muhakeme olmak ve onun hükümlerine boyun eğmek, küfrü tercih etmek demektir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de: "Sana indirilen Kur'an'a ve senden önce indirilen kitaplara iman ettik diye, boş iddialarda bulunanlara bakmaz mısın? Onlar Tagut'un huzurunda muhakeme olmak (hükümlerine boyun eğmek) istiyorlar. Halbuki Tağut'u inkâr etmekle (tekfir etmekle, lânetlemekle) emrolunmuşlardı" (en-Nisa 4/60) buyurulmuştur. Bu ayette Tağut'un hükümlerine boyun eğen ve kalben razı olanların, iman iddialarının boş olduğu ifade edilmektedir. İbn-i Kesir bu ayetin tefsirinde "Allahü Teâlâ Tağut'un hükümlerine kalben teslim olanların iman iddialarını red etmektedir" diyerek, meselenin özüne işaret eder (İbn Kesir, Tefsir, Beyrut 1969, I, 519). Tağutî güçler; Allahu Teâlâ'nın arzında, O'nun hükümlerine karşı tuğyan eden ve insanların üzerinde ilâhlık iddiasında bulunan otoritelerdir. Bunlarla sürekli olarak savaşmak farzdır. Bununla ilgili olarak, "İman edenler; Allah Teâlâ'nın yolunda cihat ederler. Küfredenler ise, Tağut yolunda savaşırlar. Öyle ise; şeytanın dostlarıyla (Tagut güçlerle) savaşınız. Şüphesiz ki, şeytanın hilekârlığı zayıftır" (en-Nisa, 4/76) buyurulmuştur. Bir mümin Tağutî güçlerle savaşmanın farz olan bir ibadet olduğunu bilmek mecburiyetindedir. Bu Kelime-i Tevhid'in tabii bir sonucudur.



Allahû Teâlâ'nın hükümlerine karşı tuğyan eden siyasi otoriteler insanları, dalaletin karanlığına doğru çekerler. Hem bu dünyada, hem de Ahirette işkenceye ve azaba uğramalarına sebep olurlar. İslâm dininin hükümlerini inkâr eden bütün ideolojiler Tağut hükmündedir. Kur'an-ı Kerim'de; "Allah, iman edenlerin velisidir (yardımcısıdır). Onları karanlıktan (kurtarıp) nura çıkarır. Küfreden-lerin velisi ise Tağut'tur. O da kendilerini nurdan (ayırıp) karanlıklara çıkarır. Onlar (Tağut ve ona tabi olanlar) Cehennemin arkadaşlarıdır. Onlar orada, bir daha çıkmamak üzere ebedi kalıcıdırlar" (el-Bakara, 2/257) buyurulmuştur.



Günümüzde Allahü Teâlâ'nın indirdiği hükümleri bir kenara bırakarak, "Hakimiyet kayıtsız ve şartsız insanındır" sloganına sarılan ve insanların çoğunun rızasına göre kurulduğu iddia edilen siyasî otoriteler, iktidar haline gelmişlerdir. Bu siyasi otoritelerin Tağut hükmünde olduğu asla unutulmamalıdır. Daha açık bir ifade ile İslâm nizamının dışındaki bütün sistemler "Tağuti" özellikleri taşırlar. Kelime-i Şehadet getiren ve günde beş vakit ezânı dinleyen her mükellef bu mahiyeti asla unutmamalıdır. İnsanları Tağutî güçlere karşı cihada teşvik etmeyen ve bu uğurda gayret sarfetmeyen kimseler ne kadar ilim sahibi olursa olsunlar, kat'iyyen âdil ve müslüman değildirler. Olsa olsa onlar ancak Bel'âm'dırlar. Dolayısıyla onların fetvaları ile amel edilemez.
 

sır

Üye
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
1,002
Tepkime puanı
11
Puanları
0
Yaş
40
Müslüman nerede olursa olsun yaşar onu kalıpların içerisine sokmanın bir manası yok,İster Paris'in ensest ilişkilerle ünlü kentinde olsun isterse Sudan'da kabilelerin içinde.Hiç farketmez.Önemli olan Müslüman ibadetlerini yapıyor mu ,akraba ve komşularını koruyor mu,insanlara faydalı oluyor mu buna bakmak gerek.

Allah Rasulu aleyhisselam müslümanların gayri müslimlerin içinde yaşamasını nehyederken nerde yasarsa yaşasın demek uygun olmuyor kardeşim...
 

GERBERA

Üye
Katılım
5 Nis 2008
Mesajlar
4
Tepkime puanı
0
Puanları
0
vay be tarihe tanıklık ettik.. :)
ne çok görüntüleri varmış, iran şahı ile görüşmesini ilk kez izledim..
atatürk konuşmasının bir yerinde diyor ki iran şahına; dostluğumuz yıllar öncesine dayanıyor..
kim bilir belkide abd de eğitimi beraber almışlardır.. Allahu alem.
 

ileney

Sözlerim senet değil
Katılım
15 Tem 2007
Mesajlar
522
Tepkime puanı
16
Puanları
0
Yaş
37
Konum
ELM SOKAĞI
Web sitesi
reddiyeler.org
Allah Rasulu aleyhisselam müslümanların gayri müslimlerin içinde yaşamasını nehyederken nerde yasarsa yaşasın demek uygun olmuyor kardeşim...

Özür dilerim siz bunu hangi kaynağa dayanarak söylüyorsunuz ? Kaynağını görebilir miyim ? Kafir ülkelerde yaşan müslümanlara hangi hakla cürüm işliyor gözüyle bakıyorsunuz. Bu nasıl bir anlayış nasıl bir mantıktır bu ?
 
Üst