Bediüzzaman said nursi hazretleri "mehdi" değildir.

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
nurcuların kahir ekserisinin, üstadın mehdii azam olmadığı konusunda, ikna edilmeleri gerekiyor...
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Gerçeği diyeyim, Mehdi benim. Nasıl mı inanacaksınız, açın bakın ihvanforum'u, benim yazdığım yazıda Mehdi olduğum kah gizli kah aşikar. Eğer benim Mehdi olduğuma inanmıyorsanız, sizler meşrebini çok seven, enaniyetini tam öldürememiş, kökü dışarıda şer odaklarının oyunlarına kanmış saf nurcu büyükleri ve saf müslümanlarsınız.

Nurcuların kahir ekseriyetine göre Bediüzzaman hazretleri Mehdi olduğunu böyle ortaya koymuş :)

Neyse, hazret büyük velilerdendir, ruhu incinmesin inşaallah...
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Bediüzzaman hazretleri kendisini Mehdi zanneder miydi ya?

Talebe hatıralarında "Üstadımız büyük Mehdiydi ve kabul etti" manasına çok bahisler var...

Talebeler, muhabbetten büyütmüş, yanlış anlamış, aktaran manayı değiştirmiş vs. denilebilir.

Yazılı Risale eserlerinde de bu anlama gelen, ima eden, altında merhumun bizzat imzası veya dipnotu olan pek çok bahis var.

Şeyh Said Palevi'nin oğullarına merhumun "1950'den beridir yazmadım, talebeler benim adıma çok şeyler yazdılar, birer vekil tayin ederek bunları düzeltelim" dediği rivayet ediliyor, torunlardan. Mülakatlar nette var.

Eğer böyleyse, Nursi merhumu bu Ehli Sünnet dışı davadan tenzih ederiz. Kendisi için zaten Ehli Tarik denilmekte...
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
ibretlik....


ifrat noktasında olmaya güzel bir örnek. ahmet akgündüzün açıklamalarına, ifrat noktasında olması nedeniyle, katılmıyoruz.




Prof. Dr. Ahmet Akgündüz - SIRR - I İNNA A'TAYNA I.DERS




ifrat noktasına bir örnek

18:50 dakikada üstadın "...ahirzaman Deccalinden evvel ona benzer küçük mikyasda müteaddit küçük Deccaller gelir. .." sözü aktarılıyor.

20:07 dakikada aktardığı, üstadın; "...mustafa .... o deccalllerden biridir..." sözünü inanılmaz bir tağyire tabi tutarak, anlam kaymasına sebep olacak şekilde yorumluyor... bu adamdan ve bunun gibi düşünenlerden Allah (cc) a sığınıyorum. bu kadar açık bir cümleyi bile ters yüz edebiliyorlar ve kimse de sesini çıkarmıyor...



merak edenler için ilgili kısım: (parantez içi yorumlara itibar etmeyin lütfen...)



"RİSÂLE-İ SIRR-I İNNA A’TAYNA...
Müellif: SAİD-İ NURSÎ HAZRETLERİ
(1A)
Mahremdir...
Bu, "sırr-ı inna ataynake”dir. Malûm büyüğe karşı birden hiddete geldi, def’aten yazıldı.
"- Ey ahmaklık ve nifak ehli olan muhaddin. Cesedimi parçalasanız haktan vazgeçmem. İmkanım olsa işittiklerimi garb ve şark ehline haykırırdım. Hepsi bilsin ki:
"-Bu Kur’ân haktır, şu Furkan, doğrudur. Şu Allah’ın kelamı haktır. Onda şüphe yoktur.”
"- Allah’ın Resûlü, O’nun hak resûlüdür. Onda şüphe yoktur. Onun şeriatı vahiydir.”
Allah "adil"dir; O’nda zulûm yoktur!.
"- Ey dine karşı zulüm eden dinsiz mulahidler! Zulmünüz arşa saçıldı. Öleceğiniz zamânâ kadar bekleyiniz. Ölmeniz tadacağınız bir kahırla ve şiddetli bir helakla olacaktır.”
Arş’ın Sahibi, alınlarınızdan tutup ferşe çekecek ve size irin gibi zakkumdan tatdıracak. Ağlatıp, inleterek yerin dibine geçirecek.
Bedeninizden çıkan abdest suyunu içeceksiniz. Azabınız ebedidir. Bize, “mürtecî” diyerek atfedilen çirkinlikler, sizlerle gelişir hakikatte.
(1B)
Biz de sizi, "mürtedler!" diye tesmiye ederiz...
Ahbes!..
Vahşinin en vahşisi!..
"Elif" ve "bâ" ile sizin en menfiniz, kötünüz; Deccaller, Süfyaniler ve Zındıkların reisidir. Kötülükte en kötü, yahudilerin en habisi ve zalimlerin en zalimidir.
Tarih: Haram olan "Muharrem" ayı, 1392.
Rûmî, Şubat 1387
1-2-3
Susmak ve açmak; her yaramaz ve fena şey...
(2A)
Besmele...
BU, "SIRR-I İNNA A’TAYNA”DIR, MAHREMDİR.
Sual:
"- Ey Üstad, sen arabî fakrında zındık komutasının bir reisine demişsin: Elif ile ba’i nefi, ismi Deccalın, Süfyani; hem demişsin, (inna a’tayna)da şimdiki münafıklara işâret var. İzahat isteriz...”
El Cevab:
Bir zaman işittim ki, ahirzaman Deccalinden evvel ona benzer küçük mikyasda müteaddit küçük Deccaller gelir. Bir kısmı geçmese-(bu devirde de) yaşasa, dedim. Öyle ise; herhalde Şeriât-ı Ahmediyyenin ve şeâirî İslâmiyyenin tahribine çalışan Mason komitesi reislerinden ve HİÇBİR CİHETLE MÜSTEHAK OLMADIĞI “MUSTAFA KEMAL” İSMİYLE MALUM OLAN ŞAHS-I MENHÛS, O DECCALLER’DEN BİRİSİDİR. Cumhuriyet rejiminin bidayetinde-kuruluş/başlangıcında kalbim öyle hükmetti. Buna bir emare, delil aradım. O zaman kalbime geldi ki, ebced hesabı, ilm-i cifr ve çok ilimde muteber olduğundan ona bakayım, dedim ve hesab ettim.
"Mustafa Kemal" ismine, "Süfyan, Deccal" iki fark ile tevafuk ediyor. Baktım ki, o zat, "Mustafa Kemal" isminin hakiki mânâsına lâyık olmadığı için “mim”in arkasına “nef’i” alameti bir “elif” gelmeli ve madem o zat "Kemal’siz"dir, bunun için de nef’î "kaf"tan evvel bir "ya" zikredilmeli. O vakit "elif", "bâ"ya kalbolur. "Mâ Ustufîye bi kemâlin" ismi, tamı tamına (süfyanî deccâlın) isimlerine tevafuk etmekle beraber, efâliyle aynî Deccal ve Süfyan’ın (2B) efâline muvafakatını gösteriyor ki, kezzab deccallerden birisidir. Bir zamandan sonra Kur’andan bir meseleye dair istihare ettim. [Söze ‘inna a’tayna’] Bana dedi ki:
(Şanieke hüvel ebter) cümlesi o zındık komutasının üç reislerini gösteriyor ve en büyük düşmanı M....... aleyhisselam olan (Gâzi) herif tek başına (şanieke hüvel ebter)dir. Madem üç sırrıyla bir sırrı tevafuk, dinsizce yine amellerine tevafuk ediyor. O tevafuk, ittifakî değil, belki bir işâret-i kur’aniyyedir, der... Ehl-i Kur’an’ı teyakkuza davet eder...
Şöyle ki:
Üç tevafukdan birisi, (şanieke hüvel ebter)in hurufatı binonyedi-1017 adediyle, (Gâzi) harflerinin ebcedi olan "17"ye tevafukla gösteriyor. O, tehdid-i kur’âniyyenin işâreti altındadır. Çünkü, (Sin) 300, (te) 400, (dal) 200, toplamı 100 oldu. Bin (hüve) onbir (11), (şanieke)deki hemze ile beraber oldu 13 oldu. (El-Ebter)deki iki hemze ile beraber oldu onbeş-15; (be), iki, oldu, onyedi-17... Demek ki (şanieke hüvel ebter) 1017 adedini gösteriyor.
(Gazi); (gayn) 1000, (ze) yedi-7, (ya) on-10; 1017...
Elif’i "Mustafa"ya verilmese, bu şahsın fiilleri (şanieke hüvel ebter) mânâsını göstermekle tevafuk ediyor...
Bu meşhur ünvanla o iki kelimenin adedine tevafuku, tesadüfî olmadığı gibi (Mâ Ustufiye bîkemalin), -haşiye- "ismet", "fevzi" namındaki mason reislerinin isimleri aynen o adede tevafuk etmekle ve efâliyle o iki kelimenin mânâsına tevafukî elbette tesadüfî değildir.
(3A)
Evet, "İsmet” lafzi, 600... Çünkü, (te) 400, (ayın) 70, (sad) 90, (mim) 40’ın toplamı 600.... “Fevzi", (fe) 80, (ya) 10, (vav) 6, (ze) 13... İsmet’le beraber Fevzi’nin mecmuu, 703... (Mâ ustufiye bîkemalin) ise (sad) 90, (fe) 80, (mim) 40, (tı) 9, iki “elif” ile beraber, 221... (Lam) 30, (kef) 20, (mim) 40, (bikemalin) üstünde baî nefi, iki, (bîkemalin)deki elif 1; mecmuû 93; 221 ile beraber, 314.
Fevzi ile İsmet’in toplam adedi 703 zammıyla 1017 adediyle (şanieke hüvel ebter) tevafuku ittifakî olmadığına; bu üç herifin adavet-i arabiyye ve Muhammediyye de gösterdikleri efali gösteriyor. (Deccalân-ı Süfyanî haşiye)... Ebcedi adedi bir elif, (1000)e kalbetmek cihetiyle 314 olmakla (maustufiye bikemalin) 314 adedine tevafukî gösteriyor ki, bu komutasındaki iki küçük Deccal bir Süfyan ruhu vardır. Şöyle ki, Süfyan lafzı (sin) 60, (fe) 83, (ya) 30, (nun) 50, (Elif)..

İHTAR: (Gazi) lafzında gerçi bir Elif var. Fakat o Elif, “mustafa”daki “mim”e nefi için ilave edilmezse; çünkü, “mustafa” ismine layık olmadığı gibi “Gazi” ismine de layık olmadığından o “elif’i o “ra”ya aldık. Tâ, münasib bulunsun; onun için burada saymadık.
HAŞİYE: Evet Cumhuriyet perdesi altında bu dehşetli istibdadı yapan mason komitası, 314’teki Yunan harbinde fırsat bekleyip, eğer Yunan (3B) galebe etse idi, meydana atılmak emelindeyken, (Vallahu hayrulnasırın-elbette Allah yardımcıların en hayırlısıdır) ayet-i celilesinin hem mânâsıyla hem 1314 aded tevafuku ile Yunan’ın mağlubiyetini ilan edib mason komitesini susturdu. “314”den ta “324” ile “42”ye ve “44”e kadar susturdu. [Haşiyenin haşiyesi] Hayrunnasîrîn: (Hı)602, (Ra) 402), (Nun), (Sad), (ya) 103, (Lam) bir, (ya) 100, (vav), (he) 11, üç Elif toplamı “314”dür.
••• ••• •••
HAŞİYE:1) Evet, küffarı değil belki halis müminleri ve şeyhleri kesen ve asan adamın, Gaziliğin ünvanı altında böyle meş’um bir mânâyı ifade edecek...
HAŞİYE 2) Gariptir ki, mason komutasının üç reisinin derece-i hataları olan cenabetindeki hisseleri, isimlerindeki aded, zahiri olarak gösteriyor.
HAŞİYE 3) "Mustafa"daki "Elif" ve "ba" mechul sigası için “ba”ya kalbolduğu gibi; “Ba”dan Deccalân lafı dahil olmakla “elif”, “ba”ya inkılab eder. Yine tevafukla müsavi olur.
(4A)
Bir toplumu olan 221, aynen (ma ustufiyi)deki 221’ye tevafuk ediyor. Deccalân; (dal) 4, (cim) 6, (nun) 50, (Süfyan) üstündeki (be) 2, (Elif) 1; çünkü diğer “elif”, bin-1000 olmasa mecmuu, 93; 221 ile, 93+221= 314 ediyor.
Bir "elif" farkı var. (haşiye) (Ma ustufiye)deki "elif"i nefi geldi ki, vakit mustafa’daki hemze-î aslı tezahürüyle “ustufiye”deki “elif”, “ba”ya inkılab etmesiyle tamtamına tevafuk ediyor. Madem “ya”, 10 olur... O halde "ma ustufiye bi kemalin", 324 eder... "Süfyani bi deccalin" dahi aynen 324 eder. Ve "elif", alem-i sarfca, "elif" okunduğu kaideye binaen “bin-1000” olmakla 1324’te mason komitesinin Şeriât-i Ahmediyyeye (aleyhisselatı vesselam) tahrib niyetiyle “hürriyet” perdesi altında Hilâfet-i İslâmiyye’ye saldırması tarihine tevafuk (eder); ve şimdi o komitanın başına-reisine geçin...
Bu herif, adavet-i arabiyyeyeye hareketini bina edib, Şeriât-ı İslâmiyye şearininin tahribine hareketiyle tevafuk etmesi altında gösteriyor ki, (inne şanieke hüvel ebter) bunlara dahi kasten işâret ediyor. Evet madem "inna atayna kelkevser" kelimesi altıncı remzde isbat edildiği gibi, İstanbul’un mühim muhasarasını hem fethini işâretle müjde veriyor. Ve madem, (fesalli li rabbike) makam-ı ebcedisi olan 484 adedi işâretiyle o muhteşem merkez-i hilafette 484 sene salat-u kübra İslâmiyet, İmam-ı müslimiyn arkasında kalınması iş'ârî müjdesini veriyor. (1925-1341=584) (484) Dinsizlik mânâsına laik cumhuriyet)
Elbette o müddetin bitmesi olan 1341 tarihinde mason komutasının esasını kabul etmek demek olan DİNSİZLİK MÂNÂSINDAKİ LÂİK CUMHURİYET tarihine tamtamına tevafuk etmekle (şanieke hüvel ebter) elbette onlara remzen işâret ettiğini... Vav, cümlesinin altında Ebu Cehl, Ebu Leheb Ümeyye bin Halef gibi...(4B) dahil olmadığını te’yid eder, bil ki gösterir. Evet, böyle münafık zındıklarının o ayette kasten dahil olduğuna mezkur 5 kavi emâre ittifak ediyor. Beş emare bize delalet-i kat’iyye hükmünde kanaat veriyor.
Bu sırr, aynı Kur’ân muciz’il beyanının ihbarı, gayb nev’indeki Kur’aniyyenin Lemaatındandır.
KUR’AN’IN BİR NOKTA-İ İCAZİYYESİ İÇİN YAZDIM; YOKSA BU HERİFLERİN BAHSİYLE VAKTİMİ ZAYİ’ ETMEZDİM.
HAŞİYE: Bu Süfyan’daki "ba", car’a maa (beraber) mânâsındadır. Eğer “Süfyani bi Deccalin” okunsa, “ma ustufiye”deki “elif” “ba”ya kalb olmazsa “Süfyani”deki şeddeli “ya” bir sayılacak; evet her ikisi 324’DEN 314’DEYİZ; BAŞKA MÜHİM HADİSELERE İŞARET eder.
(5A)
Sabık meselenin hülasasını izah eden bir haşiye malumdur ki; zayıf emareler bir meselede içtima ederse, bir delil kat’i hükmüne geçer! Ve şu üç dört adam ayrı ayrı yollardan gelip, aynı hadiseyi söyleseler tevatür derecesinde yüz adamın ihbarı kadar o hadisenin kat’i olduğunu gösterir. İşte bizim meselemizde, ayrı ayrı yollardan gelip herbiri başka vecihte aynı hakikati gösterdiğinden elbette şu söze o hakikate kasten işâret edip gösterdiğini şüphesiz kabul etmek lazım gelir.

Birinci veche: İstanbul’un fethinden 484 sene kadar hilafet-i İslâmiyye o şehirde baki kalıp, salat-ü kübranın bir camii hükmünde olarak o müddetten sonra hilafet başka bir şekil olacak olan hakikati sarahatle (fesalli li rabbike) gösteriyor ki; 1341 senesine kadar devam edip ondan sonra hilafet kalkacak. İşte cumhuriyet’in takriri ve hilafetin ref’i (kaldılması) aynı tarihi de (şanieke hüvel ebter) hükme bağlıyor.

İkinci veche: Mason komutasının reisinin sabıken mezkur tahlile
binaen "süfyani bi deccalin" mânâsını ve adedi olan 324 adedini
göstermekle beraber, 324’de mason komutasının hürriyet perdesi altında
Hilâfet-İ İslâmiyyeyi kaldırmak teşebbüsünün tarihini göstermekle,
birinci vechin gösterdiği aynı meseleyi gösteriyor. (Şanieke hüvel
ebter) işâretine işâret ediyor.

Üçüncü veche: Şimdiye kadar
işitilmediği aynı meseleyi bir tarzda (5B) ve hiçbir siyasetin ve
diplomatlığın tarzına benzemeyecek bir şekilde iki samimi ve ebedi
kardeşe, evvelen Türk ve Arabın mâ beyninde olan rasih uhuvvet-i
islâmiyyeye bedel ebedi bir düşmanlık ve arabiyyete karşı bir bazı ve
adavet perdesi altında Hazret-i Peygambere adavet niyetiyle şeair-i
islâmiyyeyi tahrif ve tahrip eden şu kerre malum. (Şanieke hüvel ebter)
mânâsını zahir göstermekle şu cümlenin işâretini kuvvetli te’yid eder.
İki veche evvelin hükmünü kuvvetleştirir.

Dördüncü veche:
Sabıken tafsilen beyan edildiği gibi, mason reisinin münasebetsiz bir
şurette güya kendine layık ve eskiden beri lakabı olmuşcasına kendine
takılan meşhur lakabı (GAZİ), (Şanieke hüvel ebter)in 1017 adedine
tamtamına tevafukî ve efaliyle o cümlenin mânâsını göstermesiyle üç
veche evvelin işâret ettiğini, meseleyi adeta tasrih edip ;armak
basıyor.

Beşinci veche: Şu şenaatkarane ve adavet pirurane ve
süfyankarane siyasetini çeviren o komutanın üç reisinin mecmuu olan
1017 adedi (şanieke hüvel ebter)in 1017 adedini göstermesiyle dört
veche evvelen gösterdiği hakikati hareket derecesinde gösterir. İşte
bundan 1350 sene evvel kıyasa bir sûrenin (6A) bin esrarından bu bir
tek sırra “ba”, her bir mucize, gaybiyye hükmünde olarak, başka vadiye
de İcaz-ı Kur’aniyyenin ervaına bir nev’i daha ilave ediyor.


"Geçen meseleyi te’yid eden bir sır da şudur.”
Nasıl
ki, "inna a’tayna kelkevser" aynı İstanbul’un fethini gösterir, "fe
salli lirabbike" cümlesi de aynı 484 senesine kadar merkez-i hilafet
olacağını gösteriyor. Öyle de "Venhar"ın cümlesi dahi İstanbul’un feth
tarihine ilaveyle binikiyüzyirmiiki-1222’ye kadar mütecavizane küffarı
boğazlamak suretinde mücahidat-ı kur’aniyyenin devamına, Fatiha,
el-Alak, İnna fetahna leke fethan mübiyna ile müttefekan işâret etmekle
beraber, şimdi ki "şanieke hüvel ebter”in mânâsını gösteren komutanın
selefleri hükmünde olan yeniçerinin değil, belki yeniçerinin içine
karışan fesat komutası, hilafete karşı isyanlarının başlangıcı olan
1222 ve 24’te aynen mason komutasının hürriyet perdesi altnda mebde-i
isyanı olan 1324 tarihine bu cihetle tevafukle beraber, o eski
komutanın 1341’de mahvıyla başlayan dehşetli vak’ayı remzen gösteren şu
(Venhar)ın cümlesi cümlesiyle mâkablinde bulunan cümledeki “Kaf”ın
(Haşiyesi) inzimamıyla 1242 olup 1241’den 42’ye kadar vuk’u bulan feci
hadiselerin tarihini aynen şimdiki onların haleflerinin cumhuriyet
tarihini olan 41 ve 42 içinde vuk’u bulmasiyle hem 24 hem de 41’de
tevafuklari ise, yüz senenin iki başında iki komtanın hilafet (6B)
alehinde ittifakına şu sure işâret ederek ve oların mahvellerini
göstermekle geçen meseleyi teyid ediyor. Hem gösteriyor ki, BU ESRARLI
SÛRE çok esrariyle beraber devlet-i Osmaniyyenin dahi edvar ve etvarına
bakıyor ve baktırıyor.

HAŞİYE: Çünkü o mahzi yapan Halifedir. Vekil ne boydur! Failini göstermen lazım gelir. Öyle ise 22’ye 42’ye döndürülecektir.
•••
[29. Mektub’un 8. kısmının 4. remzinin daha ziyade mahrem küçük bir zeyli.]
Allah’ın adıyla...
Gaybı ancak Allah bilir. Ne yaşlık ne de kuruluk yoktur. Ancak herşey apaçık Kur’andadır.
Ümmetin
lisan-ı hali her vakit olduğu gibi mükerreran hararetle hamiyeti
islâmiyyeyi taşıyan zatlar bundan sual ediyorlar ki: Bu istibdadı
askeriyye-i keyfiyye-i küfriyyenin tecebburi ne kadar devam edecek?.

EL
CEVAB: Benim gibi bir değersiz adama böyle şeyler sorulmaz diyorum. Sen
Kur’anın (7A) Dellalısın diyorlar. Biz senden Kur’ân namına istiyoruz.
Ben de bu meseleyi Ku’rân’dan sordum. O beni kısa bir sure olan Sûre-i
Kevser’e havale etti. Bu sûre dahi beni ahirindeki âyet olan "inne
şanieke hüvel ebter”e havale etti. Ben ona müracaat ettim.

Dedi
ki: "Benim hurufatımı-harflerimi say!” Saydım, “hüvel ebter”deki
hemze-i vasıl ile 13, hemzesiz 12’dir. “İnne” şeddeli sayılırsa 14
olur. “Nun” ile hemze-i vasıl da sayılırsa 16 olur. Öyle ise bunların
ömrü ve zulmün devamı, 12, 13, 14 veya 16 senedir...

Delil istedim: Lisan-ı mânâ ile âyet bana dedi ki, “tevafuk sırasıyla bak, beş emareyi göreceksin!”
Birinci
emare: Bu istibdat reislerinin üçünün mecmuu isimleri 13 olarak, benim
mecmuu hurufatıma tevafuk etmekle beraber, ef’alleriyle mânâca tevafuk
ediyor. Demek umum ömürleri de bu kadardır.

İkinci emare: O
istibdadın büyük reisi, lakabıyle ismi tek başına yine efaliyle mânâma
tevafuk etmekle beraber aded-i hurufatı 13 olup, benim 10 harfime
tevafuk ediyor. Demek cabbarane ömür de kadardır.

Üçüncü emare:
"Mustafa Kemal" ismine layık (7B) OLmadığı için mânâsı (maustufiye
bikemalin) oluyor; o halde tek ismiyle 12 oluyor. Bir cihetle mecmu-u
hurufum olan 12’ye tevafuk etmekle efaliyle mânâmı göstermekle beraber,
ebcedî makamı, Lakabıyle 1341 aded edib, dinsiz cumhuriyetin mebdeini
gösteriyor. İsbat ediyor ki, irtidadkarane siyasetin müddeti 12 senedir.

Dördüncü
emare: (Maustufiye bi kemalin) lakabı olan Gazi’yle beraber 16 adediyle
(inne şanieke hüvel ebter)le beraber 16 harfine tevafuk ediyor ve yine,
müsemması dahi şeneatkarane siyasetiyle mânâma tevafuk ediyor. Demek
müddet-i firavniyeti 10 senedir. 2 senesi mason komitesinin tehyic ve
tedbiriyle meşgul ve bir iki senede nifak perdesi altında zahiri
müslüman ve İslâmiyet lehinde çalıştığından bilhisab, evvelki hesabtaki
emarelerden neticesiyle yine 12 seneye tevafuk ediyor.

Beşinci
emara: Peygamber aleyhisselam, "el-Ebter" deyip adavetini bi’setin 2.
senesinde başlayan ve veledinin vefatiyle şenaatkarane izhar eden
Kureyş’in hakkında nazil olan (inne şanieke hüvel ebter) ayetinin
hurufatiyle hicretin 2. senesinde vukubulan gaza-i Bedir’de onların
mahremlerini bi’setin 13, 14 sene zarfında olduğunu gösterdiği gibi o
heriflerin bu nevi, halefleri olan bu romanın münafıkını “şanieke” o
müddet içinde adavetine hatime işâret bu beş emare bir delil-i kat’i
hükmündedir.

Gaybı ancak Allah bilir.
(8A)
(Bir Hatime)
Gariptir
ki; bu istibdad-ı askeriyye-yi keyfiyye-yi küfriyyenin başına geçen
mason komutasının üç reisinin derece hata ve şeriat hakkında olan
cinayette hisseleri, kendi isimlerindeki adedi zahir gösteriyor.

Şöyle ki:
1017
hisseyi hatadan icraatsız olmak cürmetiyle en büyük hisse sahibi olmak
lazım kılan İSMET 600, en büyük reisiyle, şeytaniyle yalnız... Tedbir
gördüğünden ötekine nisbeten ikinci derecede kaldığından 321 hisse
alır. Üçüncüsü zahiren İslâmiyyete taraftar ve bir derece iman sahibi
olmak kendini gösteriyor. Fakat ehl-i iman onun suret-i diyanetine
aldanıp dizginleri öteki nemmadarlarıyle ellerine verdiğinden o FEVZİ
dahi ümmi inayette hissede İsmet’e nisbet sudus (6’da 1), reise nisbet
sülüs (3’de 1) hükmünde kendi isminin miktarınca 103 hisse alır. Fakat
asıl reisi, bizzatihi İsmet’in yarısıdır. Reis olduğu cihetle öteki iki
arkadaşının hatası kadar hata onun defterine ilave olunduğundan kat’i
delil tek başiyle yani ismiyle Lakabiyle hem (İnne şanieke hüvel ebter)
makam-ı ebcedisi 1017 adedi gösteriyor. Hem aded-i hurufuyla (inne
şanieke hüvvel ebter) bir cihette 12, bir cihette 13, bir cihette 16
hurufuna tevafuk ediyor.

Gaybi ancak Allah bilir.
•••
Mu’terdane
ve tenkidkarane mühim bir sual bana varid oluyor. Diyorlar ki, nasıl bu
cumhuriyet-i islâmiyyenin birakam reislerine küçük (8B) Deccal namı
veriyorsun. Halbuki diyanet-i riyasetteki mühim ulemalar misali, çok
ulemalar onlara tabidir. Onlara duacı sayılır.

EL CEVAB: 1350
sene evvel Hazreti Peygamberin bir şakirdi ve esrar-ı kur’âniyyeninin
dersini bizzat Peygamber aleyhisselâmdan alan Hazret-i Ali kerremallahü
veche, meşhur ve metbu’ kabidesinde demiş ki, işte bu kasidede
Peygamber’den aldığı dersine binaen diyor ki, “huruf-u arabiyye, acemî
yani frengi (acemce) hurufuna tebdil edildiği zaman Deccal’i intizar
ediniz-bekleyiniz.

« Acem harfleri tamamen satırlandı.
Emir ve fakir onlarla geceledi.
Bil ki, şüphesiz vakit yaklaştı.
Bekleyin Deccal’i, yalancıların en körü
Sonra biliniz ki, ey ihvan...
Şüphesiz ahir zamanın gavatını
Onlar ulemadır, onların ağızlarını zevklendirdi de,
Sonra yetiştiler ve heveslerine uydular.»
(9A)

Evet o işi yapan ise, küçük Deccallerdir ki, büyük Deccal’in karakoludur. Hem de o zamanın en fenası, ulemanın fenasıdır. Yani dalaletin en fenası ulema su-i name altındaki birakam bedbaht ku-i ulemada dini dünyaya satmış adamlardan gelir. Ben de bu noktaya binaen derim ki: Hangi ulema vardır ki, ezan-ı muhammediyyeyi beğenmeyip, yerine bir şarkıyı kabul etsin!. Öyleleri alim değil belki, “meselehüm ke mesel himarî yahmilû esfara-onlar yük taşıyan eşekler misalidir”in altında oluyor.

(İnne şanieke hüvel ebter), "inne" ile 1118 olmakla bu küçük deccallerden 100 sene sonra büyük Deccal’e işâret vardır. Nasıl ki, bu geçmiş yüzün iki başında mason komutasının ve onun bir mukaddimesi olan yeniçeri içerisine giren fesat komutası öteki başında büyük Deccal’in komutası bulunduğundan, (inne şanieke hüvel ebter) işâret ediyor; bunun kuvvetli delillerini daha bulamadım... Bu işâretle şimdilik iktifa ediyorum.
"- Rabbimiz! Unuttuklarımızdan ve hatalarımızdan bizi mesul tutma; nefsin ve şeytanın şerrinden ve sapıklık ve isyanlık şerrinden bizi koru.” Amin...
Bi ismihi subhanehu ve in min şey’in illa yedeh bihamdihi esselamü aleyküm ve rahmetllahi ve berakatühü. Ebeden ve daimen aziz sadık ve fedakar, gayyur ve vefadar kardeşim Kürt Bekir Bey... Maatteessüf bil mecburiyyeti nahusa ve malayani sayılacak bir bahis söyliyeceğim. Fakat bu bahsim, hakiki hamiyetpirûz Türkçe bilenlere (9B) karşı değil belki frengilerin hesabına sahtekar (okunamadı/yyn.) kendine perde edib mütecavizlere (okunamadı/yyn.) Şöyle ki: Mülhıd münafıkların en son ve alçakça ve vicdansızca aleyhimizde istimal ettikleri silahı sordum ki, dediler: Said, Kürttür!. Bir kürdün arkasından bu kadar koşmak hamiyet-i milliyeye yakışmaz!
Ben bu münafıkların vicdansızca size desiselerine karşı değil, belki, bazı safdillerin temiz kalpleri bunların sözleri ile bulanmamak için diyorum ki: Evet ben başka memlekette dünyaya gelmişem. Fakat Cenab-ı Hak, beni bu memleketin evladına hizmetkar etmiş ki, 9 sene mütemadiyen bu memleketteki milletin (ondan) dokuz kısmının saadetine kendi dilleriyle hizmet ettiğimi bu havalideki insanlara malumdur. Hem ben bu memleketin de, HULUSİ, SABRİ, HAFIZ ALİ HARUN, RAFET, ASIM, MUSTAFA ÇAVUŞ, SÜLEYLAN, LÜTFİ, RÜŞDİ, MUSTAFA ZEKAÎ, ABDULLAH gibi 20-30 müslüman türk gençlerini adeta 20-30 bin milletdaşlarıma tercih ettiğimi ve onları 30 bin adam yerine kabul ettiğimi bu 9 senedeki türkçe asarıyle ve hizmet göstermişim.
Evet ben, 1000 gafil ve amî kürdü, bir türk olan haruyi bin ami kürde değişmediğimi ve 1000 cahil kürdü bir türk olan Asım’a ve Rafet’e karşı mukabil görmediğimi ehl-i dikkat ve benim ahvalime muttali olanlar tasdik ettikleri halde, frenkliğin namına, velhaddi hesabına türkçe bilen (10A) seminekar (okunamadı/yyn.) ve hudfiruşluk cihetinde bana tecavüz edenler ve Türk milletini ve milliyetini zehirleyen mülhidler bilsinler ki:
Ben millet-i İslâmiyyenin en mühim ve mücahit ve muazzam bir ordusu olan türk milletine bekler, türk kadar hizmet ettiğimi bilirler. Türk şahittir!. İşte bana “Kürt!” diyen ve itham eden zahiri hamiyet pirurelik gösteren sahtekarlar bu millete ne gibi hizmet edeceklerini göstersinler. Cenab-ı Hakk’ın affına sığınarak, bu sebeble bazı hizmetlerimi izhar ettim.
El bâkî, hüvel bâkî

KARDEŞİNİZ SAİDİN NURSÎ"





 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
[192] Müslim Gündüz Efendiden; İsa as, Mehdi as, Büyük Deccal Hakkında Müthiş Açıklaması
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Birine göre Mehdi olmayanlar, birine göre de Mehdi olarak ilan edilmişlerdir. Bu da bir gerçek!
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Koca hazreti ve onun gibi nicelerini cemaatleri, talebeleri oyuncak haline ve satılacak bir meta haline getiriyor maalesef; hallerini, ahlakını, faziletlerini...

Neyse ki bunun önüne geçebilecek dirayette insanlar da çıkıyor...
 

OSMAM11

Kısıtlı Erişim
Katılım
23 Haz 2015
Mesajlar
169
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Konum
İSTANBUL
Seyyid bir abimden öğrendim said nursi ermeni mi ermeni olduğuna aid belgem var yakinda yayinlicam diyor
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
[103] Müslim Gündüz Efendiye; Hz.Üstad Mehdi mi? Suali


 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
[192] Müslim Gündüz Efendiden; İsa as, Mehdi as, Büyük Deccal Hakkında Müthiş Açıklaması
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
cevap yazacağın bir şey kalmamış :)

çok daha muhterem şeyh efendilere her şeyin söylenilmesini caiz gören yönetim, burada en ufak bir itirazı saklamaz :)
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
videodaki kişinin (hasan akar) ifrat noktasında olduğu notunu düşerek aşağıdaki videoyu paylaşıyoruz. said nursi hazretleri mehdii azam değildir. tevil yolu ile apaçık gerçekleri örtüyorlar, farkında değil ahmaklar...


Mehdi-i Âli Resul, Mehdi, Süfyan ve Deccal 3 - YOZGATNUR



Mehdi, Deccal, Süfyan - YOZGATNUR





Mehdi, Deccal, Süfyan, Mehdi-i Ali Resul Tabirleri 5 - YOZGATNUR


 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
MEHDİ AS GELMİŞ GEÇMİŞ DİYENLERE CEVAPTIR"


Bazı insanlar var “sadece nefs lerinin arzusu doğrultusunda hareket ederek” Allah’ın nurunu ağızlaryla söndürmek için neredeyse kendilerini helak etmek için büyük bir gayretin sahibi oluyorlar ve bunu “Allah’ın yolunda hizmet için “yaptıklarını zannediyorlar.Ve yetmez “biz nurcuyuz” diyorlar.( Burada bütün nur talebelerini tenzih ederiz onların içinden sadece bir grup bu iddiada bulunanlar) Tabi olduklarını zannettikleri SAİD-İ NURS-İ HAZRETLERİ biz mehdi değiliz bazı talebelerimiz karıştırıyorlar demesine rağmen,






Mehdi a.s Hicri 14.üncü Asırda Gelecektir. ******* ******* ******* ******


Tâ ahir zamanda, hayatın geniş dairesinde asıl sahipleri, yani Mehdi ve şakirtleri, Cenab-ı Hakk'ın izniyle gelir, o daireyi genişlendirir ve o tohumlar sümbüllenir. Bizler de kabrimizde seyredip Allah'a şükrederiz.
(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, S.138-Kastamonu Lahikasy, s. 72)
Çok zaman evvel bir ehl-i velayetten işittim ki; o zat, eski velilerin gaybî işaretlerinden istihrac etmiş ve kanaati gelmiş ki; "şark tarafından bir nur zuhur edecek, bid'atlar zulümatını dağıtacak" Ben, böyle bir nurun zuhurunu umutla bekledim ve bekliyorum.
Fakat çiçekler baharda açar. Öyle kudsi çiçeklere zemin hazır etmek lazım gelir. Ve anladık ki, bu hizmetimizle o nurani zatlara zemin izhar ediyoruz...
(Sikke-i Tasdik-i Gaybi s. 189 Mektubat s. 345)


O ileride gelecek acîb şahsın bir hizmetkarı ve ona yer hazır edecek bir dümdarı ve o büyük kumandanın pişdar bir neferi olduğumu zannediyorum.
(Barla Lahikası, s. 162)


Bediüzzaman Hz.lerinin bu açıklamalarında; yaptığı çalışmalarla hz.Mehdî'ye uygun ortam hazırladığını ve Mehdi (as.) geldiğinde kendisinin vefat etmiş olacağını, hz. Mehdî'nin hizmetlerini kendi kabrinden seyredeceğini ifade etmektedir.
Risale-i Nur Külliyat'ında, hz. Mehdî'nin mücadele ve hakimiyet devreleri ile ilgili verilen ebcedler şu şekildedir:
“ yurîdûne eyyutfiû nûrallâhi bi efvâhihim ve ya’ballâhu illâ eyyutimme nûrahû velev kerihel kâfirûn”


(onlar) ağızları ile Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Ve Allah, kafirler kerih görseler bile nurunu tamamlamaktan başka bir şey istemez. (Tevbe Suresi, 32)


"Allah, nurunu tamamlamaktan başka bir şey istemez"
cümlesi hakkında Bedîüz-zaman hazretleri şöyle demektedir.


”şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli (Arapçada bir harfin iki kez okunması) "lamlar" ve "mimler" ikişer sayılsa bundan bir asır sonra zulümâtı dağıtacak zatlar ise, Hazret-i Mehdi'nin şakirdleri olabilir. (şualar, s. 605)


Bu ayetin ebced değeri ile (1424-Miladi: 2004) Mehdî önderliğinde islam’ın Dünya hakimiyeti devrelerine dikkat çekilmektedir.
“Vellezîne keferû evliyâu humut tâğûtu”


(Kafirlerin dostları tağuttur. (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz.” (Bakara Suresi, 257)


Bediüz -zaman Said Nursi Hz.leri, "hakiki beklenilen ve bir asır sonra gelecek o zat" diyerek Mehdi'nin henüz gelmediğini, Müslümanlar tarafından beklendiğini ve kendi yaşadığı devirden bir asır sonra geleceğini bildirmektedir.
Bediüz-zaman hicri 13.üncü asırda yaşamıştır. Kendisinden sonra gelecek asır Hicri 14.üncü asırdır. Bu asır Mehdi'nin çıkış zamanıdır.


"İşte bu hakikatı bilmeyen insafsız derler ki: "Ahiretin tafsilatını ders alan müteyakkız (uyanmış, tetikte) kalbli, keskin nazarlı olan sahabelerin fikirleri niçin bin sene hakikattan uzak olarak fikirleri düşmüş gibi, istikbal-i dünyevide bin dört yüz sene sonra gelecek bir hakikatı asırlarında karib (yakın) zannetmişler?" (Sözler, s. 318)


"1400 sene sonra gelecek bir hakikatı"


Burada ne 1373, ne 1378, ne de 1398 denmemiş, tam 1400 denmiştir. Yani Hicri 14.üncü yüzyıl.
Hicri 1400 yılı islam toplumlarının başsız kaldığı, fuhuşun, azgınlığın, inkarın son safhaya ulaştığı, Müslümanların maddi ve manevi büyük kayıplara uğradığı bir yüzyıl başlangıcıdır.
Madem her yüzyıl başında bir müceddid (dini yenileyen, dini bid’atlerden, sapmalardan önleyen bir kişi) gönderilmiş, demek ki bu ümmetin fesadı zamanında da bunu dağıtacak, küfrü yok edecek, Müslümanların birleşmesine sebep olacak bir müceddidin gelmesi gerekmektedir. Bu da Müslümanların 1400 senedir beklediği Hz. Mehdi'dir.


Bediüzzaman Said Nursi'nin şam Hutbesi


Bediüz-zaman Hicri 1327'de Şam'da Emevi Camii'nde on bin kişilik bir cemaate verdiği hutbesinde, 1371'den sonraki islam aleminin geleceğine yönelik izahlar yapmakta, ahir zamandan çeşitli tarihler vererek, beklenen Mehdi'nin mücadele zamanlarına ve sonunda onları yeneceği tarihe dikkat çekmektedir:


Ta 1371 senesinden sonraki alem-i islamın mukadderatına nazar eden Hutbe-i şamiyedeki hakikatlar...


Evet şimdi olmasa da otuz-kırk sene sonra fen ve hakiki marifet ve medeniyetin güzelliklerini o üç kuvveti tam techiz edip, cihazatını verip o dokuz manileri mağlup edip dağıtmak için gerçekleri araştırma isteğini ve insaf ve muhabbet-i insaniyeyi o dokuz düşman taifesinin cephesine göndermiş, inşallah yarım asır (elli yıl) sonra onları darmadağın edecek. Hutbe-i şamiye, s. 25




Yetmiş birde fecr-i sadık başladı veya başlayacak. Eğer bu, fecr-i kazib de olsa, otuz-kırk sene sonra fecr-i sadık çıkacak. (Hutbe-i şamiye, s. 23)


1371 + 30 = 1401 (Miladi 1981)


1371 + 40 = 1411 (Miladi 1991)


1371 + 50 = 1421 (Miladi 2001)


Bediüz-zaman Hicri 1400 yılı başlarında Mehdinin inkarcılarla mücadele zamanına 1401-1411 = 1981 -1991 yılları arası - fen, hüner, sanat ve medeniyetin iyiliklerini birleştirip bunları yeneceği, darmadağın edeceği tarihe (1421=2001) dikkat çekiyor.


Fecir: Tan yerinin ağarması, güneş doğmadan önceki kızıllık, sabah vakti


Fecr-i Kazib: Sabaha karşı doğu ufkunda yayılmaya başlayan birinci kızıllık.


Fecr-i Sadık: Fecr-i Kazib'ten sonra yayılmaya başlayan ikinci aydınlanma,


1371 + 30 = 1401 = 1981


1371 + 40 = 1411 = 1991


Bediüz-zaman islam'ın dünyaya tekrar hakim olmasını güneşin doğuşuna benzetmektedir. Güneşin battıktan sonra ertesi gün yeniden doğması gibi, islam'ın da dünya üzerinde tekrar doğup parlayacağına bu benzetmeyle işaret ediyor olabilir.
Fecr-i Kazib ve Fecr-i Sadık ifadeleriyle bu doğuşun başlangıç yıllarına dikkat çekilmiştir. Buna göre zulmün, karanlığın dağılmaya başlaması 1981-1991 yıllarında, tam anlamıyla susturulup dağıtılması ise 2001 yılında tamamlanacaktır.


Mehdi a.s Liderliğinde islam Ahlakı Dünyaya Hakim Olacaktır


El cevap: Cenab-ı Hakk; kemal-i rahmetinden, şeriat-ı islamiyetin ebediyetine bir eser-i himayet olarak, her bir fesad-ı ümmet zamanında bir muslih veya bir müceddid veya bir halife-i zişan veya bir kutb-u a'zam veya bir mürşid'i ekmel ve yahut bir nevi Mehdi hükmünde mübarek zatları göndermiş; fesadı izale edip, milleti ıslah etmiş; Din-i Ahmediyye' yi muhafaza etmiş.
Madem adeti öyle cereyan ediyor, ahir zamanın en büyük fesadı zamanında, elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem hakim, hem mehdi, hem mürşid, hem kutb-u azam olarak bir zat-ı nuraniyi gönderecek ve o zat da, ehl-i beyt-i Nebeviden olacaktır. Cenab-ı Hakk, bir dakika zarfında beyn-es-sema vel-arz alemini bulutlarla doldurup boşalttığı gibi, bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eder ve bahar içinde bir saatte yaz mevsiminin numunesini ve yazda bir saatte kış fırtınasını icad eden Kadir-i Zülcelal; Mehdi ile de, alem-i islam'ın zulümatını dağıtabilir.
Ve va'detmiştir, va'dini elbette yapacaktır.
Kudret-i ilahiye noktasından bakılsa, gayet kolaydır. Eğer daire-i esbab ve hikmet-i Rabbaniye noktasında düşünülse, yine o kadar makul ve vukua layıktır ki; 'Eğer muhbir-i Sadık'tan rivayet olmazsa dahi, herhalde öyle olmak lazım gelir. Ve olacaktır' diye ehl-i tefekkür hükmeder. (Mektubat, s. 411-412)
Gerçi her asırda hidayet edici, bir nevi Mehdi ve müceddid geliyor ve gelmiş, fakat her biri üç vazifelerden birisini bir cihette yapması itibariyle, ahir zamanın Büyük Mehdi ünvanını almamışlar. (Emirdağ Lahikası, s. 260)
Bediüzzaman'ın Talebesine Müjdesi: ’Ben Mehdi'yi görmeyeceğim ama sen göreceksin’


Dergimizin geçen ayki sayısında Bediüzzaman Said Nursi'nin günümüzde yaşayan talebelerinden Mehmet Kırkıncı Hocaefendi'yi sizlere tanıtmy? ve kendisinin Hz. Mehdi ile ilgili izahlarına yer vermiştik. Bu ay ise Bediüzzaman'ın halen yaşamakta olan az sayıdaki talebelerinden bir diğeri olan Salih Özcan Hocaefendi ile gerçekleştirdiğimiz sohbetin bir bölümünü yayınlıyoruz. Kavacık'taki evinde kendisini ziyaret ettiğimiz Salih Özcan Hocaefendi'den Üstad Hazretleri'nin hayatı, mücadelesi ve ahir zamana dair müjdeleriyle ilgili zevk ve heyecan verici birçok bilgiyi öğrenme imkânı bulduk. Bediüzzaman ile bizzat tanışma ve sohbetlerine katılmış olma şerefine mazhar olmuş, tüm hayatını Kuran ahlakını yaşama ve Risaleleri yayma amacıyla geçirmiş? Seyyid Salih Özcan Hoca efendi’nin dilinden Bediüzzaman'y dinlemek, özel sohbetlerinde kendisine bahsetti?i müjdeli olaylary ö?renmek istiyorsanyz, i?te Salih Özcan ile sohbetimizden bir bölüm...
- Siz onunla beraber birçok zamanlar geçirmi?tiniz, çok anylarynyz vardyr; bize anlatyr mysynyz? Üstad Hazretleri nasyl bir insandy?
- Üstad çok zeki bir insandy, çok alim bir insandy. Bana dedi ki; ’Ben yetmi? kitaby ezbere biliyorum, unutmamak için de her sene onlary kafamdan tekrarlyyorum.’ Ben dedim ’nasyl tekrarlyyorsunuz?’ O da dedi ki; ’ mesela Buhari kitaby 4 cilttir, ben onu bir kitap olarak sayyyorum; mesela Müslim kitaby 2 cilttir, ben onu bir kitap sayyyorum, bunun gibi ciltler olan kitaplaryn hepsini birer kitap sayyyorum.’ dedi. Tabii böyle olunca hafyzasyndaki kitaplaryn sayysy 70 de?il belki de 700 oluyor. Ma?aAllah bu derece büyük bir hafyzaya sahipti. Hatta bir gün birisi sohbet için gelmi?ti, Üstad ona, ’nerelisin sen’ diye sordu. O da ’efendim, ben felanca yerdenim, ismim de ?udur’’ dedi. Üstad hemen onu hatyrlady ve ’ Hatyrladym tamam’ dedi, ’sen, birinci Cihan Harbinde, bana bir mektup getirmi?tin de?il mi?’ diye sordu. O da ’evet efendim’ dedi. Aradan yakla?yk 50 sene geçmesine ra?men Üstad hazretleri onu tanymy?ty. Unutmamy?ty.


’Cenab-y Hakk'a hadsiz ?ükrediyorum ki, Seyyid Sâlih gibi gençli?in bir kahramany... Nurlara sahip çykmaya ba?ladylar.’ (Bediüzzaman Said Nursi)


- Ahir zamanı yaşadığımız bu günlerle ilgili olarak Üstad Hazretlerinin müjdeleri var mıydı?
-Tabii ki, 'ihtiyar kadınların dinlerine bağlanması gibi siz de dininize bağlanın hadisini hatırlatırdı hep, çünkü ihtiyar kadınlar dinlerine çok bağlıdırlar ve çok dindar olurlar. Bu zamanda bizim de bu şekilde olmamız gerektiğini söylemişti, bu zamanlara işaret ederek...
Ayrıca bu konuda hiç unutmayacağım bir hatıram da vardır. Üstad Hazretlerini bir ziyaretimde, o dönemin muhterem bir zatının Hz. Mehdi ile ilgili soruların olduğu bir mektup okuyordu, ben de "Hz. Mehdi hakkında çeşitli sorular sordum, Üstad hazretleri bana "Keçeli ben Mehdi'yi görmeyeceğim ama sen göreceksin" dedi. Hatta bu esnada ben Üstad Hazretlerinin dizinin dibinde oturuyordum, tam ’sen göreceksin’ derken kafama dokunarak bu konunun önemini ve unutmamamı tembihledi. ’Onun vazifesi ne olacak’ diye sordum, Risale-i Nur onun (Mehdi'nin) programı olacak diye cevap verdi.
(Bu sohbet, Üstad Hazretleri tarafından ’Seyyid Salih’ olarak adlandırılan Salih Özcan Hocaefendi'nin istanbul Kavacık'taki evinde 13 Nisan 2006 tarihinde gerçekleştirilmiştir.)


ŞİMDİ BUKADAR ELDE MEVCUT DELİLLER VARKEN ORTAYA ATILAN İDDİAYA BAKALIM İNŞAALLAH






SAİD-İ NURS-İ HAZRETLERİNİN TALABELERİNİN HZ.MEHDİ HAKKINDAKİ YANLIŞ GÖRÜŞLERİ
http://www.fikirbahcesi.org/soru-cevap/nur-talebelerinin-mehdi-gorusu-nedir.html


Nur Talebelerinin Mehdi Görüşü Nedir?




Salı, 23 Haziran 2009
Sual: Bediüzzaman’ın yanında kalmış olan bir kısım Nur Talebesi ağabeyler Bediüzzaman’ın “Mehdi-i Azam” olmadığını söylüyorlar. Hulusi Yahyagil Ağabey bunların başında gelmektedir. Ağabeylerden gelen çeşitli hatıralar da bunu göstermektedir. Bediüzzaman bir kısım mektuplarda geçen “Mehdi ifadelerini” tashih eden Bediüzzaman buna rağmen bir kısım talebelerini “Mehdi-i Azam” olmadığına ikna edememiş ve bu ifadeleri onların “hüsn-ü zannına vererek” hizmetteki şevklerini kırmamak için sesini çıkarmamıştır iddiasına ne dersiniz? Salih Özcan üstaddan bu konuyu sorduğunu ama tatmin edici cevap alamadığını söylemektedirler. Bu hususu açıklar mısınız?


Cevap: Hulusi Abi Bediüzzaman’ın Mehdi olmadığını söylemiyor; ancak ihlâsın gereği olarak bu meselenin öne çıkmaması gerektiğini ifade ediyor. Nitekim 1969 yılında İzmir’de Mustafa Birlik abi tarafından kaydedilen Hulusi Yahyagil abi ile Ahmet Feyzi Kul abinin konuşmalarında mesele tavazzuh ediyor. Burada Ahmet Feyzi abi “Risale-i Nur gibi bir eserin bu zattan suduru onun çok büyük bir inayete mazhar olacağını ifade etmektedir. Sonra o zat diyor ki “Biz ileride gelecek olan bir zatın yapacağı vazifeye hazırlık yapıyoruz” demektedir. Sonra da “O zatlar gelecek ve bu eseri program yapacak” diyor. Yani açıkça diyor ki “o gelecek zatlar bu eseri program yaparak tatbikle mükellefler, memurdurlar.” Elbette memur amirden, programı yapan ve yazan tatbik edenden daha üst makamdadır. Hem hizmetin önemi olarak yüce mertebededir. İman en önemli meseledir. Bunun için bu Zât’ın âhir zamanda gelecek ve İslama büyük hizmet edecek, islamı küfürden ve dalaletten kurtarmaya vesile olacak Zât olduğu kanaatindeyiz” demektedir.
Hulusi Ağabey buna cevaben: “Bunu farz-ı âlem metaı gibi herkese inandırmaya çalışmak, davaya sadakat olmaz” der.


Buna mukabil Ahmet Feyzi abi: “Biz inandırmaya çalışmıyoruz. İnandığımızı söylüyoruz. Herkesin bir hiss-i temyizi vardır” cevabını verir.


Hulusi abi der ki: “Ben kendisinden tarikat dersi almaya gittim. O bana dedi ki ben şeyh değilim. Ben imamım. İmam-ı Rabbani ve İmam-ı Gazali gibi imamım” dedi. Yani onlar gibi müceddit. Bunu söylersek yeterlidir. Ama diğer meseleyi yani Mehdi olmasını seninle ben konuşabiliriz; ancak izharını ben iyi bulmuyorum.


Ahmet Feyzi: Güzel.


Hulusi Abi: Madem konu açıldı ben de bir şeyler söyleyeyim. “Ben bir rüya görmüştüm. Peygamberimiz (sav) bir minber üzerinde oturuyor. Bende gittim karşısında diz çöktüm oturdum. Bir de baktım üstat geldi. Başında siyah sarık ve ayağında siyah kundura. Geldi peygamberimizin yanına oturdu. Başladılar konuşmaya. Ben bir şey anlamıyorum. Arada peygamberimiz (sav) buyuruyor. “Öyle değil mi hoca?” Bunu anlıyorum. Bu rüyayı üstada yazdım. Üstat bana cevaben “Kur’ân-ı Kerim Hz. Peygamber suretinde ve Risale-i Nur benim suretimde sana görünmüş” şeklinde yorumladı. Gerçi böyle rüyaları söylemek doğru değildir; başka manaya başka türlü tabir ederler.


Ahmet Feyzi: Öyle ise ben de bazı şeyleri söyleyeyim. Malumunuz “Her yüz senede bir müceddid-i din gelecek”hadisi var. Ayrıca Ramuzu’l-Hadis’te “Benden sonra Kureyş’ten on iki racül gelmeyince kıyamet kopmaz” şeklinde farklı lafızlarla altı veya yedi hadis bulunmaktadır. Bu “Racül” tabiri Yasin Suresinde 20-21 ayette geçmektedir. (Şehrin kenarından koşarak bir adam gelerek ‘Ey kavmim resullere ittiba edin” diye bağırdı. Sizden bu hizmete mukabil ücret istemeyenlere uyun. Hidayete ulşatıracak olan onlardır” (Yasin, 36:20-21)) Buradaki recûl, Allahu âlem, benim anladığımı söylüyorum, büyük ehemmiyetli bir zat. Alelıtlak bir kişi değil. Sonra “İmam” diyorsunuz. Müceddidleri, biz her asrın başında birer imam olarak kabul edersek ve şu beyanını da yani, “Ey muhatablarım, ben çok bağırıyorum, zira asr-ı salisi asrın minaresinin başında durmuşum. Sözde medenî, dinde laûbalî olanları camiye davet ediyorum.” Yani –Ben bir hidayet memuruyum, imamıyım- dediğine göre ve kendisini de on üçüncü asrın vazifedarı olarak ilan ettiğine göre; bu hususun bundan daha açık bir ifadesi olamaz.


Fahr-i Kâinat Efendimiz kendi asrının bilâ şüphe imamıdır. Ondan sonra gelenler de Onun vekili olarak her asrın başında gelecek. Oniki recûl gelmeyince kıyamet kopmaz demek, kendisinden sonra oniki recûl gelecek, oniki asır daha geçecek ki kendisi ile on üç asır yapıyor. Netice itibarı ile, bu Zat da imam olduğuna göre, son asırda geleceği haber verilen Zâtın kendisi olduğunu, bu ilmî ve hadisî hakikatler tayin ediyor. Binaen-aleyh, kendisinin böyle talî derecede bir ihzarat memuru değil, Fahr-i Kâinata vekil olarak Kur’anın esrarını ifşa edecek asil bir zat olduğu, asil bir memur olduğu anlaşılıyor. Şahsiyetine kıymet vermemesi, vazifesine kıymet ve ehemmiyet vermesi hadis-i şeriflerin beyanına tamı tamına uygun geliyor. Sonra, kıyamete kadar aranılan bütün hakikatleri havi olan, hükmünü (vazife-i tenviriyesini) 1506 senesine kadar âşikârâne, belki gâlibane icra edecek bir eserin sahibi olan ve eseri kıyamete kadar bâki kalacak bir Zâtın vazifesi ihzarat memurluğu ve talî bir vazife değildir. (Kastamonu Lâhikası, 2006, s.51-51) O, vazife-i tenviriyenin son halkasını teşkil eden cemaatın hem Reisi, hem mümessilidir. Evet, muvakkat bir zaman için böyle bir devre gelmiş geçmiştir. Ve hasbe’l-vazife kendisini setr ile memur edilmiştir ki, birçok yerlerde kendini gizlemiştir. ....


Sohbetin devamında Ahmet Feyzi abi Emirdağı’na üstadı ziyaret ettiğini ve gece üstadın “Buradan git” dediği halde gidemediğini, akşam Mehmet Çalışkan’ın evinde Emirdağ’ının ileri gelenleri ile üstadın Mehdi olduğuna dair geniş bir sohbet ettiğini, sabah üstadın çağırıp kendisini tekdir edeceği yere tebrik ettiğini, “Kardaşım, bu gece kalman çok isabetli oldu” dediğini söyler.
Sohbet ile ilgili hususlar burada bitti.


Ahmet Feyzi Kul Abinin “Mâidetü’l-Kur’ân” isimli eseri vardır ki bu hususları ayet ve hadislerle izah eder. Üstad onu “Tılsımlar Mecmuası”nın arkasına koymuştur. Artık Bediüzzaman vefat ettiğine göre “Mehdi” olduğu konusundaki ihtiyati hususlar ve mahzurlar ortadan kalkmıştır. O zaman yanlış anlaşılabilen hususlar bu gün yoktur; bilakis ümmetin birliği ve beraberliği için şarttır ve lâzımdır. Çünkü, günümüzde ehl-i dalalet “Mehdilik” konusunu istismar ederek her cemaate ve gruba “Mehdi gelecek ve içinizden çıkacak, herkes mehdiye dolayısıyla size uyacak. Sakın diğer cemaat ve gruplarla istişare etmeyin ve birlik sağlamayın” diye Müslümanların birliğine engel olmaktadır. Hz. İsa meselesini de böyle istismar etmektedir.


Gelelim Seyid Salih (Özcan) ile ilgili hususa: Seyid Salih doğudan “Seyda”dan mektup getirerek üstadın yanına gelir. Ve bu hususu sorar. Seyyid Salih’e üstad kendisinin hem “Hasenî hem Hüseyni” olduğunu söylüyor. “Sen de ben de seyidiz” diyor. Mehdi olduğunu ima ediyor; ama o anlamadığı için ısrar etmiyor. Ama “sen Medhi’yi göreceksin” diyor. Zaten görüyor karşısında ama anlamıyor. Bediüzzaman böyle saf adamalara ve anlayışı kıt olanlara daha ne desin? Dese ki “Ben Mehdi’yim. Adam gidecek “Bediüzzaman Mehdilik iddia ediyor” diye aleyhinde dedikodu yapacak. Ehl-i dalaletin eline koz verecek. Zaten mahkemede “Sen Mehdilik iddia ediyorsun” diye cezalandırmaya çalışıyorlar. Salih Özcan gibiler bunu dillendirmiş ve delillendirmiş olurlar. Ama Bediüzzaman ısrarla “Mehdinin programı Risale-i Nur olacak” buyuruyor. Bizim saflarımız yine anlamıyor.


Bu gercekleri göz ardı etmeyerek akıllarını başlarına alarak “Allah ile mücadeleden “vazgecmelerini kendilerinden rica ediyoruz.Allah hepinizden razı olsun


kaynak:
http://ferhatbastug.com/index.php?o...atid=9:kuranhads-ve-evlya-dvanlariyla-mehd-as
 

efonaltı

Kısıtlı Erişim
Katılım
13 May 2015
Mesajlar
703
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
44
Konum
almanya
Üstad çok zeki bir insandy, çok alim bir insandy. Bana dedi ki; ’Ben yetmi? kitaby ezbere biliyorum, unutmamak için de her sene onlary kafamdan tekrarlyyorum.’ Ben dedim ’nasyl tekrarlyyorsunuz?’ O da dedi ki; ’ mesela Buhari kitaby 4 cilttir, ben onu bir kitap olarak sayyyorum; mesela Müslim kitaby 2 cilttir, ben onu bir kitap sayyyorum, bunun gibi ciltler olan kitaplaryn hepsini birer kitap sayyyorum.’ dedi. Tabii böyle olunca hafyzasyndaki kitaplaryn sayysy 70 de?il belki de 700 oluyor
:):psalla bakalım...maden okadar kitabı ezberlemişte bir kuranı kerimi neden ezberlememiş.


sen risale okumuyorsun ...çaktırmadan mehdiyim diyor...sadece alinin soyundan gelme proplemi var.onuda,h.z alini veledi manevisi olarak deyip işi bitiriyor
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
RİSALE İ NUR - MEHDİ AS VAZİFESİ - BEDİÜZZAMAN MEHDİ Mİ?
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
said nursi hazretlerini "mehdii azam" yapacağım diye yırtınanlardan biri daha: ahmet akgündüz...



 
Üst