Der beyan-ı risale-i Mai Marmara
Mavi Marmara şakirdine risale!
Bülent Akyürek bomba gibi bir kitap yazdı.
Kitabı kimi dağıtımcılar özellikle almıyormuş!
Risale: Arapça ulaştırmak kökünden türemiş mektup, name, duygu düşünce ve bilgi iletimi için kaleme alınmış yazılı şeyler anlamına gelir. Daha sonraları bir nevi anlam daralması yaşayarak bilhassa Türkçede ilim adamlarının bir konuda kaleme aldıkları küçük ebatlı kitapçıkların da genel ismi olmuştur.
Gerçi günümüzde Risale deyince sadece Bediüzzaman Hazretlerinin geçtiğimiz yüzyılda kaleme aldığı Risale-i Nur'dan başkası anlaşılmasa da tarihimizde pek çok değerli risalelerin yazıldığı bir gerçektir.
Aslında yazılı hale getirilen her şey tarihe kayıt düşmektir. Yazar Bülent Akyürek de hem İHH‘nın Gazze’ye yardım amacıyla oluşturduğu Mavi Marmara Seferi günlerindeki halet-i ruhiyesini dile getirmek hem de tarihe iz bırakmak adına Mavi Marmara Risaleleri isimli çeşitli başlıklardan oluşmuş bir eser kaleme almış.
Yedekler her zaman sahaya iner
“
Tek takımı tutuyoruz artık: Mavi Marmara… Dokuz kişiyi oyundan attılar ama milyonlarca taraftarımız oldu çok şükür! Bir daha ki maçta görecekler bizi… Yer, gök mavi olacak, her yer Marmara olacak… Balkonlardan inen yedeklerimizde inecekler sahaya, Allah büyük.”
Böyle diyor o kabına sığmayan, kendi ifadesine göre
sert yaşayan, ulusa Ankara’dan seslenen, Underground roman ve antimodernizm yazarlığı yapıp, bir koltukta pek çok karpuz sığdırarak bizleri keramet bombardımanına tutan, -kendi ifadesine göre bir ayda otuz dört ayrı dergide yazı yazıyor- Bülent Akyürek Mavi Marmara Risaleleri ismini verdiği eserinde.
Gayrı meşhur web sitesi: www.bulentakyurek.org
Biz onu kendi ismini taşıyan sitesinde kaleme aldığı sert yazılarından, (Esra Elönü sert yazılar kaleme alıyor diyenlere duyurulur.) kişisel gelişimcileri ti-ye aldığı (her ne kadar ağır ifadelerle dolu olsa da, hak ediyor haspalar!) “İçinizdeki Öküze Oha deyin”, ‘Sabah Namazına Nasıl Kalkılır’ tipi çok satan kitaplarından, “Öğle Namazına Nasıl Kalkılır’’, Çılgın Türkler'den, Modern birikinti ve bid’atlarına karşı kaleme aldığı “Yılgın Türkler” ve benzeri kitaplarından, konferans ve söyleşilerinden tanıyoruz.
Akyürek, ümmet olmanın şuuru ile bütün samimiyetiyle kalemine sarılmış o Mavi Marmara günlerinde. O gemiye binememenin verdiği elemle bari tarihe kayıt düşebileyim diye yakmış sigarasını ve ciğerlerini.
Kitabın yayınevinin ismi bir patlayıcı ismi: C4 Kitap! Akyürek’in kalemine pek de uygun düşmüş yayınevi adı.
Kitap boyunca ilginç bir aşağılama biçimi olarak “İsrail” kelimesi her geçtiği yerde puntolar daha küçültülerek yazılmış:
“it-rail” denmesi Bülent Akyürek ilginçliklerin biri.
Eski araplar haram aylarda özellikle de Hac mevsiminde yola çıkarlarken savaşmak niyetinde olmadıklarını göstermek için yanlarına sadece ve sadece kurda kuşa karşı kullanabilmek adına yolculuk kılıçlarını alırlarmış. Oysa Mavi Marmara gemisindekilerin yanlarında yolculuk kılıçları bile yoktu. Onlar yola çıkmanın
“Küçük Ölüm” olduğunu bilerek dört kişinin omzunda gidiyormuşçasına, dört tekerleğin üstünde imişçesine bindiler o gemiye. Ve sadece “
Mataralarındaki tuzlu su ile yola çıkmaya hüküm giymiş” hissettiler kendilerini bütün mazlumlar adına.
Gelecek kuşak da haberdar olsun
Yarının gençlerine Mavi Marmara’yı, o gemide olanları iyi anlatmak gerek. Gençler eğer odalarının duvarlarına illa bir poster asacaksa buna en çok yakışacak Mavi Marmara gemisi olacaktır.
Modernizmin iliklere kadar işlendiği bu zamanlarda
Ebubekir gibi yola gidilebilecek yol arkadaşlarının da bulunduğunu haykıran insanlık mücahidlerini taşıyordu o gemi.
Akyürek, kitapta ayet ve hadisleri oldukça başarılı kullanmış. Hadis ilmine meraklı biri olarak Enes (r.a.)’ın kardeşinin küçük kuşunun ölümü üzerine yazarın aktardığı hoş anekdotu, daha önce hiç bir hadis kitabında görmemiştim. Sağ olsun Akyürek, hadisi araştırıp bulmama vesile oldu, Şöyle ki :
“
Enes (r.a.)’in kardeşinin bir kuşu varmış. Bu kuş ölmüş. Çocuk kuşun ölmesine çok üzülmüş. Rasulullah (sav) Uhut savaşı günlerinin peşinde, işleri zorda iken bunu duyan Efendimiz (sav) “
Mugayr” isimli kuşun sahibi çocuğun yanına gitmiş.
O çocuğa gider,
Çocuk da olsa gider
Efendimiz gider…
Gitmek gerekir,
Gitmek gerek, gidebilmeyi bilmek gerek. Ne kadar da unuttuk gidebilmeyi. Baba dostlarımıza, mahallemizdeki hacı teyzeye, bizlere emeği geçen güzel insanlara, bizlere emek vermek isteyen güzel insanlara, Yüreklerindeki dert katığı ile sofraya oturanlara. Başkalarının dertlerini dert bilerek gidebilmek, başkalarının dertlerini bizim derdimizden daha büyük bilip gidebilmek gerek.”
Şehit Furkan Doğan Tefsiri
Mavi Marmara Risalelerindeki en vurucu bölüm başlığı bence “
Şehit Furkan Doğan Tefsiri” başlığı olmuş. Bundan sonra yazılacak bir tefsir eserinin bu isimle ya da bu ithaf ile yayımlanması Şehidin Sadaka-i Cariyesi olması açısından ne hoş olurdu değil mi? Yazarın bu bölümde aktardığı Bakara suresi ayet 47'den 54'e kadar Yahudilerin hallerinden bahsedilen ayetlerin sonundaki
“ … ve hidayete eresiniz diye size Musa'ya Kitab’ı ve Furkan’ı verdik.” ibaresi 'Allah u ekber' dedirtiyor.
Küfür sadakası!
Küfretmeyi bilen affetmeyi de bilir, “Küfretmesini bilmeyen insanda tevazu yoktur” hakikatli vecizeleri ile kitap boyunca bol bol küfrederek daha doğrusu sebb- u şetim ederek “Makamına masruf sövmek, sadaka-i cariye vermek gibidir” ibaresini yerde koymayıp bol bol sadaka dağıtmış Akyürekli kardeşimiz. O da sadaka-i cariyesini böyle kullanmayı tercih etmiş, ne diyelim.
Yazar kitap boyunca hemen her risalesinde fanatik bir hayranı olduğunu söylemekten gocunmadığı Hakan Albayrak'ı, Ankara ve İstanbul’dan yakın arkadaş oldukları anlaşılan beş altı güzel ismi sık sık anmış. Yazarın o güzel insanlara duyduğu muhabbetin sınırları hakkında bir fikir veriyor bu bize. Lakin okuyucu Mavi Marmara Seferinin yola çıkmasında sanki İHH'dan çok bu isimler etkili olmuş gibi bir fikre kapılacak nerdeyse.
Kitap boyunca “Onlar karada batan bu ümmete denizde yürümeyi suda koşmayı öğrettiler”gibi enfes cümlelerle karşılaşmakla birlikte tıpkı hikayeci Mustafa Kutlu’nun son hikayelerinde sanki özellikle yapmak zorunda hissedercesine bol bol sigaralı içkili tasvirlere yer vermesi gibi yazarımızın da cigarasına pek fazlaca sarıldığını görüyoruz..
Kaleminin sertliğini yüreğindeki Allah düşmanlarına beslediği öfkeden aldığını biliyoruz Bülent Akyürek'in.
Batı klasiklerinin zaman zaman, tekrar okunmasını tavsiye eden hocalarımıza inat bu kitabı tavsiye ediyorum gençlere.