Bunları Biliyor muydunuz?

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,161
Tepkime puanı
3,186
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::
Sen tüm şeyhlerinden daha mı iyi biliyon :)
Daha geçen konuda dede seni afaroz etmedi mi
Uslanmıyon hea :)
 

Darul_Beka

Profesör
Katılım
17 Kas 2013
Mesajlar
2,220
Tepkime puanı
175
Puanları
63
üçüncü sınıf tarikat eleştirisi
kaptan
kolaycılığa kaçıyorsun
çok önemli
bak aşağıdakileri bir tasavvuf ehli yazmış
oku bakalım islama aykırı tek bir cümle bulabilirmisin
Velayet konusunda zaman zaman ölçüler kaçırılmakta, velinin bir öğretmen olduğu unutulmaktadır. Bu açıdan, kişilerin tasavvuf yoluna girmeden evvel İslâmî ilimlerde olgunlaşmaları gerekir. Konunun önemine binaen Cüneydî Bağdadî (ö. 297): Kim Kur'ân'ı ezberleyip Hadisi yazmazsa bizce, tasavvuf konusunda ona itibar edilmez. Bizim bu bilgilerimiz Kitap ve Sünnetle kayıtlıdır."[99] Binaenaleyh, tasavvufî velayet konusunda ölçüyü kaçırmamak için şu önemli tespitleri hatırda tutmak zorundayız:
1. "Mürşid", velayet sahibi olmak itibarı ile, makamı ne olursa olsun peygamberin mertebesine asla ulaşamaz. Çünkü, Cüneyd'in (k.s) çok güzel bir şekilde ifade ettiği gibi; "Velinin sahip olabileceği yakînin en yüce mertebesi nebilerin mertebelerinin başlangıcıdır."
2. Velayetle nübüvvet makamları arasında sıddıkiyet denen bir makam vardır. Sıddık'lık şöyle tanımlanmıştır: Veliliğin bütün derecelerinden yüce, nübüvvet derecesinden aşağı olan bir mertebedir. Bu mertebeyi elde etmek için peygamberin tebligatını ilim, fiil ve söz yoluyla tasdik etmiş ve peygamberle olan sıkı münasebetinin kazandırdığı imkandan da yararlanarak onun batını dünyasına aşina olmak gerekiyor. Bunun elde eden bir benlik sıddik olur.[100]
3. Mürşid'in aracılık vasfı geçicidir. Öteki sistemlerin, özellikle Hristiyanlığın aksine tasavvufta mürşidin aracılığı geçici bir süre içindir. Bunun bir neticesi olarak müridin atılması söz konusu olmaz. Söylenmek istenen şu; müridin feyzini kesip artık terakkisine yardımcı olmama imkanı varsa da verilen geri alınmaz. Kısacası mürşid bir ışık yakar ve çekilir. Yolu yürüyecek olan müriddir.[101]
Allah'a muhabbet ve velayet iddiasında bulunup da Allah'ın emir ve yasaklarına uymayan kişinin velilik iddiası boşunadır. O, Allah Teala'nın velilerinden değildir.[102] Velayet makamındaki kişi nitelikli olmalıdır. Velî'de bulunması gereken nitelikleri şu şekilde ifade edilebilir:
1. Velî şeriatın zahiri hükümlerine ve şer'i ölçülere saygılıdır. Bunları titizlikle uygular.[103] Bir takım ruhî-manevî makamlara sahip olduğunu öne süren bir zatı dinlemek için önce onun şeriatle ilgisine bakmalıyız. Aksini kabul etmek İslâmî esasların ortadan kalkmasına kadar gider.[104] Ebu Yezid bir gün veli olduğu söylenen birinin mescidden çıkmasını beklerken, o zatın, çıkış kapısının önünde tükürdüğünü görmüş ve hemen oradan ayrılmıştı. Yanındakilere; şeriat adabına riâyet etmeyen bir kimsenin Hakk'ın sırlarını anlamayacağını söylemiştir.[105]
2. Velî, günah üzerine ısrar etmekten korunmuştur. Hak Teâla onları günaha düşmekten değilse bile, düştükleri günahta ısrar etmekten korur. Velî, hasbelbeşer günah işler ama tevbe eder ve günahta ısrar etmez. Hata etmemek ve yanılmamak, velinin şartlarından değildir.[106]
3. Bir silsile ile Hz. Peygamber'e bağlı olmak. Batınî feyz verme iddiasındaki her fert bu feyzi, bir silsile ile Hz. Peygamber'den aldığını ispatlamak zorundadır. Tasavvufî gelenek hüdâi nabit cinsinden bir mürşid anlayışına karşıdır.
4. Mürşid, sülukunu tamamlayarak halk arasına girmiş olmalıdır. Sülukunu tamamlamamış, "temkin" hâline ulaşmamış sâlikler sürekli değişmektedirler. Hâlleri asla birbirini tutmaz. Bunlar bir nevi geçici meczupluk hâli içindedirler. Meczuptan mürşid olmaz.
5. Mürşid nefsi emmaresini tamamen dizginlemiş, saf dışı bırakmıştır. "Ölmeden evvel ölünüz" nüktesi buna işarettir. Bunun için, mürşidde acelecilik, şehvet, öfke, sabırsızlık ve kavgacılık yoktur.
6. Mürşid itmi'nana ermiş olmalıdır. Kur'ân-ı Kerim bu hâli "Allah'tan razı olmak ve Allah'ın razı olması" şeklinde tanımlıyor: "Ey itmi'nana ermiş ruh: Dön Rabb'ine, sen O'ndan O senden razı olarak."[107]
7. Mürşid, muhsin olmalıdır. Allah Resulünün İhsan Hadisi'nde belirttiği gibi murakabeyi makam hâline getirmek sureti ile, her an "Rabbanî gözetim" altında olduğunu bilmelidir.
8. Mürşid, fakih olmalıdır. İrşad edilen insanların her türlü itikâdi, sosyal ve ahlâkî problemleri ancak fakih bir önderin gayreti ile çözülür.
9. Mürşid, insanları Allah yoluna hikmetle çağıran, "hakim" olmalıdır. "Rabb'inin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şüphesiz senin Rabb'in, yolundan sapanı bilendir"[108] âyeti onların bu özelliğine işaret etmektedir.
10. Mürşid, insanlardan alan değil, onlara sürekli olarak veren bir kişi olmalıdır. İnsanları menfaat elde etmek için başına toplamaz. Kur'ân-ı Kerim bu inceliğe şu âyette temas etmektedir: "Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun. Onlar hidâyete ermiş kimselerdir."[109] Seriyyi Sakatı (v.257) yeğeni ve müridi Cüneydi Bağdadî'ye (k.s): "Sana cennete giden çok kısa bir yol göstereceğim; insanlardan bir şey isteme onlara yarayacak şeyleri elinde tutma" demiştir.[110]
 

ihvanistanbul

AkhenAton
Katılım
4 Eki 2009
Mesajlar
7,662
Tepkime puanı
2,338
Puanları
113
Konum
istanbul
Cevap versek israf, vermesek aveller haklıyız sanacak. En güzeli basitleşerek anlayacakları düzeyden konuşmak:
Resme bakıp 1. maddeyi gördükten sonra bunu sanki bir bilgiymiş gibi paylaşmak için ebleh olmak lazım. Hadi o kısmı geçip yeterince eblehlik yaptık diyelim bu yazıya katılmak için islamdan bi haber olmak lazım.

Evliyalar günahsız olur diyen yok aksine tövbe edip evliyalık mertebesine erişen çok kişi vardır. Bişri hafi mesela? he kasıt evliyanın günahı olmayabilir gibi bir söz ise günahından tövbe eden hiç günah işlememiş gibidir hadisini hatırlatırım. Ayrıca peygamberlerin günahı olmaz. onlar ismet sıfatına sahiptirler. Onların zelleleri olur. Adem as bir peygamberdir. Dikkatli konuşmak lazım.

Hz. yusuf as. da bir peygamberdir. Bu durumda Allah peygamberini hapisten kurtaramamış mı diyeceğiz bu ne salaklıktır ya rabbi?!

Hz. Musa as. ve tüm peygamberler ve tüm mahlukat Allahın bildirdiğini kadarını, bildirdiği zaman bilirler. firavundan kaçarken son dakika da aaa durun firavun orduyu toplamış peşimizde hadi kaçalım demedi değil mi?

Hz. Musa as'ın asasını vurmasıyla deniz yarılmıştır. Bunu normal kabul eden akıl bir kulun suyun üstünde yürüyebileceğini nasıl inkar eder ?

...
 

Darul_Beka

Profesör
Katılım
17 Kas 2013
Mesajlar
2,220
Tepkime puanı
175
Puanları
63
ihvanistanbul sen tarikat ehli isen ben o tarikata da şeyhe de karşı çıkarım
senin gibi laikçi ulusalcı Müslüman dışı herkese yağ çeken bir murid yetişiren tarikat
boştur ve doğru yolda değildir
ben tasavvufa her zaman olumlu bakmışımdır
ancak
senin gibi şahısların onu savunduğunu gördükçe
iğreniyorum seni mensubun olduğun o tarikattan
kusura bakma
demekki bir kısım tarikatlar senin gibi iğrenç düşünceye sahip mürit yetiştiriyor yazık o tarikatlara
 

ilke

Paylaşımcı
Katılım
6 Kas 2017
Mesajlar
875
Tepkime puanı
188
Puanları
0
Ademoğulları iki istidat için elverişli bir yapıya sahiptir... Birincisi Alâ-yi illiyyîn'dir ki, yücelerin en yücesi, en ileri nokta demektir. İkincisi Esfel-i safilin' in demek ise “aşağıların aşağısı, sefillerin en sefili, Cehennemin en derin azap mahalli” gibi tanımları vardır Yâni eşref-i mahlûkât olan insan, hem fıtrî sermayesi ve hem de bu sermayeyi hayra veya şerre kullanmaya medâr olan cüz’î irâdesiyle, “bel hüm edal”, yâni “hayvandan da aşağı” bir mevkî ile “melekten bile üstün” bir nokta arasında yerini alır. Bu ise, kulun gayretine ve fıtratında mevcud olan müsbet ve menfî temâyüller arasındaki mücâdeleden hâsıl edeceği netîceye göre gerçekleşecektir. İşte insanoğlunun birtakım müsbet temâyüllerle techîz edilmiş olmasına mukâbil, bâzı menfî temâyüllerle de mâlul kılınması, bu hikmete mebnîdir.
Şimdi herkes bu iki nokta arasındaki yeri kendisi tayin etsin !.. Acaba nerede görünüyorsunuz ?
 

Darul_Beka

Profesör
Katılım
17 Kas 2013
Mesajlar
2,220
Tepkime puanı
175
Puanları
63
üçüncü sınıf tarikat eleştirisi
kaptan
kolaycılığa kaçıyorsun
çok önemli
bak aşağıdakileri bir tasavvuf ehli yazmış
oku bakalım islama aykırı tek bir cümle bulabilirmisin
Velayet konusunda zaman zaman ölçüler kaçırılmakta, velinin bir öğretmen olduğu unutulmaktadır. Bu açıdan, kişilerin tasavvuf yoluna girmeden evvel İslâmî ilimlerde olgunlaşmaları gerekir. Konunun önemine binaen Cüneydî Bağdadî (ö. 297): Kim Kur'ân'ı ezberleyip Hadisi yazmazsa bizce, tasavvuf konusunda ona itibar edilmez. Bizim bu bilgilerimiz Kitap ve Sünnetle kayıtlıdır."[99] Binaenaleyh, tasavvufî velayet konusunda ölçüyü kaçırmamak için şu önemli tespitleri hatırda tutmak zorundayız:
1. "Mürşid", velayet sahibi olmak itibarı ile, makamı ne olursa olsun peygamberin mertebesine asla ulaşamaz. Çünkü, Cüneyd'in (k.s) çok güzel bir şekilde ifade ettiği gibi; "Velinin sahip olabileceği yakînin en yüce mertebesi nebilerin mertebelerinin başlangıcıdır."
2. Velayetle nübüvvet makamları arasında sıddıkiyet denen bir makam vardır. Sıddık'lık şöyle tanımlanmıştır: Veliliğin bütün derecelerinden yüce, nübüvvet derecesinden aşağı olan bir mertebedir. Bu mertebeyi elde etmek için peygamberin tebligatını ilim, fiil ve söz yoluyla tasdik etmiş ve peygamberle olan sıkı münasebetinin kazandırdığı imkandan da yararlanarak onun batını dünyasına aşina olmak gerekiyor. Bunun elde eden bir benlik sıddik olur.[100]
3. Mürşid'in aracılık vasfı geçicidir. Öteki sistemlerin, özellikle Hristiyanlığın aksine tasavvufta mürşidin aracılığı geçici bir süre içindir. Bunun bir neticesi olarak müridin atılması söz konusu olmaz. Söylenmek istenen şu; müridin feyzini kesip artık terakkisine yardımcı olmama imkanı varsa da verilen geri alınmaz. Kısacası mürşid bir ışık yakar ve çekilir. Yolu yürüyecek olan müriddir.[101]
Allah'a muhabbet ve velayet iddiasında bulunup da Allah'ın emir ve yasaklarına uymayan kişinin velilik iddiası boşunadır. O, Allah Teala'nın velilerinden değildir.[102] Velayet makamındaki kişi nitelikli olmalıdır. Velî'de bulunması gereken nitelikleri şu şekilde ifade edilebilir:
1. Velî şeriatın zahiri hükümlerine ve şer'i ölçülere saygılıdır. Bunları titizlikle uygular.[103] Bir takım ruhî-manevî makamlara sahip olduğunu öne süren bir zatı dinlemek için önce onun şeriatle ilgisine bakmalıyız. Aksini kabul etmek İslâmî esasların ortadan kalkmasına kadar gider.[104] Ebu Yezid bir gün veli olduğu söylenen birinin mescidden çıkmasını beklerken, o zatın, çıkış kapısının önünde tükürdüğünü görmüş ve hemen oradan ayrılmıştı. Yanındakilere; şeriat adabına riâyet etmeyen bir kimsenin Hakk'ın sırlarını anlamayacağını söylemiştir.[105]
2. Velî, günah üzerine ısrar etmekten korunmuştur. Hak Teâla onları günaha düşmekten değilse bile, düştükleri günahta ısrar etmekten korur. Velî, hasbelbeşer günah işler ama tevbe eder ve günahta ısrar etmez. Hata etmemek ve yanılmamak, velinin şartlarından değildir.[106]
3. Bir silsile ile Hz. Peygamber'e bağlı olmak. Batınî feyz verme iddiasındaki her fert bu feyzi, bir silsile ile Hz. Peygamber'den aldığını ispatlamak zorundadır. Tasavvufî gelenek hüdâi nabit cinsinden bir mürşid anlayışına karşıdır.
4. Mürşid, sülukunu tamamlayarak halk arasına girmiş olmalıdır. Sülukunu tamamlamamış, "temkin" hâline ulaşmamış sâlikler sürekli değişmektedirler. Hâlleri asla birbirini tutmaz. Bunlar bir nevi geçici meczupluk hâli içindedirler. Meczuptan mürşid olmaz.
5. Mürşid nefsi emmaresini tamamen dizginlemiş, saf dışı bırakmıştır. "Ölmeden evvel ölünüz" nüktesi buna işarettir. Bunun için, mürşidde acelecilik, şehvet, öfke, sabırsızlık ve kavgacılık yoktur.
6. Mürşid itmi'nana ermiş olmalıdır. Kur'ân-ı Kerim bu hâli "Allah'tan razı olmak ve Allah'ın razı olması" şeklinde tanımlıyor: "Ey itmi'nana ermiş ruh: Dön Rabb'ine, sen O'ndan O senden razı olarak."[107]
7. Mürşid, muhsin olmalıdır. Allah Resulünün İhsan Hadisi'nde belirttiği gibi murakabeyi makam hâline getirmek sureti ile, her an "Rabbanî gözetim" altında olduğunu bilmelidir.
8. Mürşid, fakih olmalıdır. İrşad edilen insanların her türlü itikâdi, sosyal ve ahlâkî problemleri ancak fakih bir önderin gayreti ile çözülür.
9. Mürşid, insanları Allah yoluna hikmetle çağıran, "hakim" olmalıdır. "Rabb'inin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şüphesiz senin Rabb'in, yolundan sapanı bilendir"[108] âyeti onların bu özelliğine işaret etmektedir.
10. Mürşid, insanlardan alan değil, onlara sürekli olarak veren bir kişi olmalıdır. İnsanları menfaat elde etmek için başına toplamaz. Kur'ân-ı Kerim bu inceliğe şu âyette temas etmektedir: "Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun. Onlar hidâyete ermiş kimselerdir."[109] Seriyyi Sakatı (v.257) yeğeni ve müridi Cüneydi Bağdadî'ye (k.s): "Sana cennete giden çok kısa bir yol göstereceğim; insanlardan bir şey isteme onlara yarayacak şeyleri elinde tutma" demiştir.[110]
İşte böyle
alışmışsınız üçüncü sınıf tasavvuf eleştirisi yapmaya
ilmi bir şey sunulursa
hemen ezberler bozuluyor
tembel bir toplumuz
ezbercilik kolaycılık içimize işlemiş
yeni bir şey öğrenmek zorumuza gidiyor
cübbeliyi kahvedeki Mehmet ağa da eleştirir onu eleştirmek çok kolay
sıkıyorsa böyle ilmi düşüncelere cevap verin
sadece bu forum için söylemiyorum
maalesef türkiyedeki tüm cemaatlerin yada cemaat dışıların problemi bu
paspal ilim den uzak maç tartışması gibi düşünce tartışması yapmak
 
Üst