Burnumuz yere sürtülmesin! / Meryem Nida

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Yine bilbordlar bilindik reklamlarla dolmaya, kanallarda aynı tanıtımlar dönmeye başladı. Mağazalar, alışveriş merkezleri yine “Özel indirim” adıyla insanları tuzağına düşürme derdine girdi. Özellikle mutfak eşyaları, ev gereçleri bir yıldır hiç olmadığı kadar ön plana çıkartıldı, vitrinleri süsledi. Çünkü yaklaşan gün, anneler günüydü...
Bu günü kim uydurdu, ne zamandır bizim için de milli bir gün gibi önemli ve kutlanır oldu hiç birimiz bilmiyoruz doğrusu. Ama her yılın bu günleri yaklaştığı zaman annelerimize sevgimizin daha bir arttığı ya da o sevgiyi gösterme gayretimizin doruğa ulaştığı bir gerçek. Sinsice önemli gün haftalar listemizin baş sıralarına bu günü yerleştirenler biliyorlardı ki söz konusu “Anne” olunca, her durum ve şartta evladının çıkar ve isteklerini kendi isteklerinin önünde tutan şefkat abidesi bir varlık olunca, alınacak hediyelerin, harcanarak paraların hesabı tutulmazdı.
Oysa biz Müslümanlar için 1400 yıl evvel vurgulanmıştı annenin önemi. Hem de öyle bir önem verilmişti ki anne babaya, Rabbimiz kendisine şükürden sonra onlara iyiliği vasiyet etmişti.
Hak Peygamberimiz üç kez vurgulamış ve “Burnu yere sürtülsün” demişti anne babası yanında yaşlandığı halde onları razı etmeyenlere.
Allah’a şirk koşmayı emretmediği takdirde velev ki iyiliğe teşvik etmeyen, umarsız, anlayışsız bir anne baba bile olsa Kutsal Kelamın kaç ayetinde onlara iyi davranmak emredilmişti?
“Onlara öf bile deme” uyarısıyla; maddi bir ödeme yapıp hediyeler alarak bir günün yalnızca birkaç dakikasında yüzlerini güldürmeyi kendine yeterli gören bizlere nasıl bir sınır, hudut çizilmişti?
Günümüzde moda haline gelen, özellikle farklı çevrelere girip çıkmaya başlamasıyla anne babasını “Cahil” diye arkadaşlarının yanına bile çıkarmaya utanan bir evladın aldığı hediye milyonlar değerinde olsa ne kıymeti olur ki?
Bizler elhamdülillah Müslümanız. Müslüman anne ve babaların çocukları olarak dünyaya gelmişiz. Bizler Kur’an ümmetiyiz ve o Kur’an’ı okudukça da vahye şahitlik edenleriz. Kutsal emanetleri vakarla, sabırla omuzlarımızda taşıyanlarız.
Kur’an bir bütündür bizim için. Yahudi ve Hristiyanların yaptığı gibi istediğimize inanıp istemediğimizi arkamıza atma lüksümüz ve serbestimiz yoktur. Ebu Cehil’e inen ayetleri de, ashaba inen ayetleri de kendimize tebliğ ediliyormuş gibi okur, kabul ederiz. Namaz ayetlerini kabul ettiğimiz gibi, orucu, haccı anlatan hükümlere iman ettiğimiz gibi anne baba hakkını anlatan ayetlere de inanır “Amenna saddakna” deriz.
“Ama bu devirde öyle olur muymuş, onlar da çağa ayak uyduramıyormuş, hep kendi dedikleri olsun istiyormuş, hiç hoşgörülü değillermiş, gençleri hiç anlamıyorlarmış...” gibi bahanelerin ve serzenişlerin altına sığınmayız, sığınamayız.
Şeytan kendisi için de çok kârlı olan bu işte bizi aldatmak isteyecektir elbette. O bize anne babamızla ilgili yaklaştıkça, biz Allah Rasulü’nün birçok hadisinde en büyük günahlar arasında Allah’a şirk koşmaktan sonra, anne babaya asi gelmeye karşı uyarıldığımızı hatırlarız.
Nefsimiz bizi eline geçirmeye kalkarsa, biz Veysel Karani’nin sırf annesi izin vermediği için Rasulullah’ı göremeden kapısından geri döndüğünü ve annesini razı etmek adına En Sevgilisiyle buluşmayı mahşere bıraktığını hatırlarız.
Yaptığımız iyiliklere karşılık bulamayıp da isyan etmemize ramak kala, “Ben annemin itaatkâr bir devesiyim” diyerek sırtında taşıdığı annesini tavaf ettiren bir Yemenliye, Abdullah İbni Ömer’in “Bu şekilde yaparak doğum anındaki tek bir inlemesinin karşılığını bile ödeyemedin” deyişini hatırlarız!
Evet, tıpkı çocuk büyütmenin imtihan olduğu gibi, anne baba da evlatları için birer imtihandır ve bizler cenneti kazanmak istiyorsak bu imtihanı da kazanmanın yollarını aramalıyız. Her insanın yaşlandıkça çocuklaştığı bir gerçektir fakat bizim üç beş yaşındaki kendi çocuklarımıza gösterdiğimiz sabır ve tahammülümüzü, bizi olanca zorluğuyla karnında taşıyan annemize ve bütün gücünü bizim için sarf eden babamıza ne kadar gösterebildiğimiz de ayrıca tartışılır.
O halde bırakalım anneler gününde annemize, babalar gününde babamıza hediyeler alıp vicdanımızı rahatlatmayı. Mağazalardan, alışveriş merkezlerinden çıkıp evlerimize dönelim, Kur’an’ımıza dönelim ve anne babamıza bize emredildiği gibi muamele edelim. Bir günü değil, bir ömrü verelim onlara. Bir an olsun incitmeden, gönüllerini her daim hoş ederek hayır dualarını alalım. Göreceğiz ki evladının kendisine köle olduğunu bilen bir anne baba, o evlattan asla maddi karşılığı olan bir şey beklemeyecek, istemeyecektir!
 
Üst