Çevrecilik

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
İnsanlığın beklediği, ve yakın zamanda kurulacak olan yeni dünya düzeninin lider ülkeleri çevreci bilinç ve çevreci teknolojide kendini geliştirmiş ülkeler olacak, göreceksiniz. Bu, matematikte 2 kere 2'nin 4 etmesi kadar nettir. Bunu gören vizyon sahibi ülkeler bu alana yatırım yapyor. Hatta yetiştirdikleri yeni nesilleri çevreci bilinçle yetiştiriyorlar. Bu yeni çağın zihin kodlarını oluşturarak; mühendisliğini, mimarisini, literatürünü, felsefesini ve sanatını bu alanda geliştirerek bu düzene hazırlanıyorlar. Şehirlerini bu çağa uygun şekle dönüştürüyorlar.

Dünyayı kirleten ve doğayı yok eden ülkeler yakın zamanda piyasada tutunamayacak. Yarının üçüncü dünya ülkeleri bugünün doğayı en çok kirleten, ve çeveci teknolojide geri kalmış ülkeler olacak. Almanya ve birkaç ülke bunu anladı ve son 20 yılda bu alanda büyük adımlar attı, atıyor.

Peki, biz ne yapıyoruz?

Kuru hamaset ve gelişmiş ülkelerin “burdan yürümekle hata ettik” dediği yolları aşındırmak ne kadar doğru? Karar verici mercilerin gelecek okumaları malesef çok zayıf, hem kendilerinin hem danışmanların. Bari muhalefette bunu anlayacak bir beyin olsa, o da yok. Al birini vur ötekine. Bu tür gelecek okumaları başkaları ne yapıyor duygusuyla okunmaz, dünya neye gebe, neye muhtaç ferasetiyle okunur. Tv programlarına bakıyorum uzmanlarda şöyle bir hava var: Kartlar yeniden karılınca bizim yerimiz falan filan. Öyle bir dünya yok arkadaşlar. İşin hakikati şu ki tarih geri zekâlılara her zaman üçün birini göstermiştir. Yeni eğitim bakanı geldi, yeni müfredat, bir umut, oh oh düzelecek diyoruz; takip ettim adamın çevrecilik diye bir derdi yok; tek derdi yazılım çizilim. Tamam yazlım önemli ama her şeyi buna bağlamak nedir? Hindistan yazılım dedi de ne oldu? Dünya çapında matematikçi, yazılımcı yetiştiriyor da noluyor? Yetiştirdiği beyinlerin alayı yurt dışına kapak atıyor, kendi ülkeleri ise bokta boğuluyor. Bunları görün, ve Hindistan gibi ülkelerin yuttuğu dolmayı yutmayın!!!

Önerim, çevre ve doğayı temiz tutma bilincine sahip, doğal işleyişleri anlamış bir nesil yetiştirilmeli. Hatta vatan duygusu bu biliçle örgülenmeli.

Bakın, bundan birkaç ay önce Berlin'de bir eve misafir olmuştum. Ev, kendi enerjisini kendi üretiyor, dışarıdan hiç enerji almadan. Evin kalorifer sistemi sıcak suyu tamamen yerin 70 küsür metre altına saplanmış borulardan su devirdaim ettirerek alıyor. Evin sıcak su ihtiyacı da öyle. Devlet bütün ülkenin yer altı ısı haritasını çıkarmış, nerede kaç metre derinlikte kaç derece ısı mevcut, hepisini haritalandırmışlar. Bir yere ev yaptırmak istediğinizde yer yer altı ısısından istifade etmenizin maliyetini falan bu haritalardan hesaplıyorlar. Evin elektriği güneş panellerinden karşılanıyor. Yanlış hatırlamıyorsam bu yer altı ısısını da bir şekilde elektriğe dönüştüren bir düzenek vardı evde. Evin su ihtiyacının %95'i yağmur suyu toplama deposundan karşılanıyor ki bu yağmur suyunun hattını tuvalet, duş, çamaşır makinesi ve bulaşık makinesine bağlamışlar. Geriye kalan %5'lik çüzzi miktardaki içme/yemek suyunu ise yeraltı su kaynaklarından karşılıyor. Bunun yanı sıra şehrin su şebekesine bağlı hat yedekte duruyor, olası kurakığa karşı. Muhtemelen bu hat küflenmesin diye sisteme az bir takviyede bulunuyordur. Bu ev sahibinin kendisi mimar, ve gelecekte Berlin'de bütün evlerin bu sisteme geçeceğini, devletin bu sistemlere teşvikler yağdırdığını söylüyor.

Aslında düşünecek olursanız en emniyetli ve verimli şehirleşme düzeni bu tür evlerden ve apartmanlardan oluşan bir şehir düzenidir. Hani biz hep bekâ sorunu diyoruz ya! Madem bekâ sorunu diyoruz o halde savunma politikası adına bari bu sisteme geçin, öyle ya, elektriğe, ısıya ve içme suyuna dışarıdan muhtaç olmayan evlerden oluşan bir şehir düşünün, kim bu şehirleri işgal edebilir? Her bir ev kale gibi, dışarıya muhtaç değil. Müthiş bir avantaj. Ama işte bunları anlatamazsınız. Başımızdakiler acaba gerçek anlamda bekâ sorunu nedir, sathı müdafa nedir anlamışlar mı bakalım? Yahu ev musluklarımızdan hâlâ çamur akıtıyoruz; içen hastalanıyor, toplu hastalanmalar oluyor. Büyük şehirlerimiz marketlerden içme suyu almak zorunda; düşünebiliyor musunuz, içme suyumuz motorlu araçlar üzerinden yapılan lojistik dağıtıma muhtaç. Bunun ne demek olduğunu oturun bir düşünün! Bu dağıtım sistemi bir kesilse millet 1 haftada teslim bayrağını çeker. Bütün bunlar bekâ sorunu olmuyor da domates, biber, patlıcan fiyatları bekâ sorunu oluyor iyi mi?

Bu böyle olmaz. İşi ciddiye alıp adam gibi bir sisteme geçilmeli artık. Bu geçişin en büyük ayağı eğitim sistemidir. Var olmak istiyorsak yeni nesillere sağlıklı bir çevreci bilinç vermeliyiz. Ama ezbercilik üzerinden değil. Mantıksal bağlamları anlaşılmış, duygusal boyutu hissedilen bir bilinç olmalı ki ideolojiler gibi donuk kalmasın, her daim kendini olumlu anlamda yenileyebilsin. Bu nokta çok önemli.

Kadir Kurtdemir | 06.03.2019
 
Son düzenleme:
Üst