Çocuklar için Hikayeler

Ah Min'el AŞK

Kıdemli Üye
Katılım
7 Haz 2008
Mesajlar
5,481
Tepkime puanı
1,108
Puanları
113
Web sitesi
askinelinden.wordpress.com
ÜÇ EVLAT


Üç kadın çeşme başında toplanmış konuşuyorlardı.Az ötede ihtiyarın biri oturmuş, kadınların çocuklarını methetmelerini dinliyordu.

Kadınlardan biri: -Benim oğlum öyle marifetlidir ki, hiç kimse bu konuda onunla boy ölçüşemez...Tam bir cambazdır o! İp üzerinde bir yürüse de görseniz.

Diğer kadın heyecanla atılarak: -Benim oğlumun sesini bilseniz, dedi.Tıpkı bir bülbül gibi şakır.Yeryüzünde hiç kimsenin böyle bir sesi yoktur.Allah vergisi bu...

Üçüncü kadın susup duruyordu.Diğerleri sordular: -Sen çocuğunu niye övmüyorsun? Nesi var ki? -Çocuğumun çok üstün bir tarafı yok ki...Ne diye durup dururken öveyim onu.

Kadınlar kovalarını doldurup yola koyuldular.İhtiyar adam da peşleri sıra yürümeye başladı.Kadınlar ağır kovaları taşımakta güçlük çektikleri için ara sıra duruyor ve dinleniyorlardı.Sırtları ağrı içindeydi. Bu sırada çocukları onları karşılamaya çıktı.

Birinci çocuk hemen elleri üzerinde havaya kalkmış, çeşitli marifetler gösteriyordu.Kadınlar gözleri hayretten büyümüş haykırdılar:

-Aman ne kabiliyetli çocuk!.. İkinci çocuk altın gibi bir sesle öyle güzel şarkılar söyledi ki, kadınlar gözleri yaşlarla dolu hayranlıkla dinlediler onu... Üçüncü çocuk koşarak geldi, annesinin elinden kovayı aldı ve eve kadar taşıdı.

Kadınlar ihtiyara dönüp: -Bizim çocuklarımız hakkında ne diyorsun, dediler. İhtiyar şaşkınlıkla: -Çocuklarınız mı? Dedi. Onları bilmem. Yalnız biri vardı, annesinin elinden kovayı alıp eve taşıdı. Onu çok beğendim...
 

Ah Min'el AŞK

Kıdemli Üye
Katılım
7 Haz 2008
Mesajlar
5,481
Tepkime puanı
1,108
Puanları
113
Web sitesi
askinelinden.wordpress.com
ASLA YALAN SÖYLEME


Eski zamanlarda, insanlar ilim öğrenmek için çok çalışırlar, her türlü güçlüklere katlanırlardı. Küçük yaşlarında köylerinden, ailelerinden ilim öğrenmek için ayrılırlar, yıllarca onlardan uzaklarda zor şartlar altında yaşarlardı.

Seyyid Abdulkadir’in de küçük yaşta içine öğrenme arzusu düşmüş, bunun çarelerini aramaya başlamıştı. Sonunda dayanamadı, annesine gelerek;

-Anneciğim, ilim öğrenmek için Bağdat’a gitmek istiyorum...dedi.

Annesi ise;

-Senden ayrılmaya gönlüm razı olmuyor. Ancak seni de Allah yolundan alıkoymak istemem.

Annesi Abdulkadir için yol hazırlıkları yaptı. En sonunda da oğluna lazım olur diyerek, 40 altını kaybetmemesi için bir kese içinde yeleğinin koltuk altına dikti. Sonra oğlunun gözlerinin içine bakarak şöyle dedi;

-Sana son olarak nasihatim şudur ki, eğer beni ve Allah’ı memnun etmek istiyorsan asla yalan söyleme, doğruluktan ayrılma. Allah her zaman ve her yerde doğruların yardımcısıdır.

Seyyid Abdulkadir annesine söz verdi ve ağlayarak elini öptü. Bağdat’a giden bir kervana katılarak yola çıktı.

Hemedan yakınlarında dar bir geçide girdiklerinde kervanda bir bağrışma koptu. Eşkıyalar kervana saldırmışlardı. Bir anda bütün sandıklar yere yıkıldı, eşyalar yağma edilmeye başlandı. Haydutlar kervandakilerin neyi var neyi yoksa hepsini alıyorlardı. Eşkıyalardan biri de Abdulkadir’in yanına geldi. Onun fakir haline bakarak şaka olsun diye;

-Söyle bakalım senin neyin var fakir çocuk?

Abdulkadir;

-Yalnız 40 altınım var, diye cevap verdi. Haydut önce şaşırdı sonra gülmeye başladı. İnanamadı ve tekrar sordu;

-Doğru mu söylüyorsun?

Abdulkadir:

-Evet, doğru söylüyorum, 40 altınım var.

Eşkıya meraklandı. Abdulkadir’i elinden tutup reislerine götürdü.

Durumu reislerine anlattı. Haydutların başı;

-Senin 40 altının varmış, doğru mu bu?

Abdulkadir;

-Evet doğru.

Reis;

-Söyle bakalım. Onu nereye sakladın?

Abdulkadir;

-Hırkamın içinde koltuğumun altında saklı.

Bunun üzerine haydutlar hırkasının içinde, koltuğunun altında saklı bulunan 40 altını bularak reislerine verdiler. Herkes çok şaşırmıştı.

Reis hayretle sordu;

-Peki evladım, sen niçin üzerinde altın olduğunu söyledin? Eğer bize söylemeseydin onları bulamazdık.

Abdulkadir;

-Ben annemden ayrılırken, asla yalan söylemeyeceğime dair söz vermiştim. Arkadaşınız senin bir şeyin var mı diye sorunca, altınlarım olduğunu söyledim. 40 altın için verdiğim sözden döneceğimi mi zannediyorsunuz?

Bu sözleri duyan haydutların reisi çok şaşırdı ve derin bir düşünceye daldı. Sonra etrafındakilere dönerek;

-Yazıklar olsun bizlere. Bu çocuk kadar olamadık. Bu çocuk annesine verdiği sözünden dönmemek için her şeyini veriyor. Bizler ise Allah’a söz verdiğimiz halde, hiçbir zaman verdiğimiz sözlerde durmadık. O’nun yapma dediklerini yaptık yarın Allah’ın huzuruna çıktığımızda halimiz nice olacak?

Sonra şöyle devam etti:

-Sizler şahit olun. Şuanda bu çocuk benim kötü yoldan dönmeme sebep oldu.Şimdiye kadar yaptığım bütün günahlarım için pişman olup tövbe ediyorum. Bundan sonra iyi bir insan olup, Rabbim’in sevmediği işleri yapmayacağım.

Reislerine çok bağlı olan haydutlar hep bir ağızdan;

-Reisimiz, biz senden ayrılmayız.Sen hangi yolda yürürsen biz de o yolda yürürüz diyerek hepsi birden pişman olup tövbe ettiler.

Kervandaki insanlardan ne aldılarsa hepsini geri verdiler ve bir daha haydutluk yapmayacaklarına söz verdiler.

Seyyid Abdulkadir ise yoluna devam ederek Bağdat’a ulaştı. Orada ilim tahsiliyle meşgul oldu. Kısa bir zaman içinde çok ünlü bir alim oldu. Binlerce insanın

Kötülüklerden vazgeçip iyi birer insan olmalarına vesile oldu
 

Ah Min'el AŞK

Kıdemli Üye
Katılım
7 Haz 2008
Mesajlar
5,481
Tepkime puanı
1,108
Puanları
113
Web sitesi
askinelinden.wordpress.com
ÇOBAN ÇOCUĞU

Bir zamanlar her soruya insanı şaşırtacak cevaplar veren akıllı bir çoban çocuğu varmış. Şöhreti etrafa öyle yayılmış ki, kral da merak edip çocuğu saraya davet etmiş:

“Sana üç soru soracağım.” demiş.

“Birinci sorum şu: Dünyadaki bütün denizlerde kaç damla su vardır?”

“Haşmetli kralım...Yeryüzündeki bütün ırmakların akışını durdurun bir süre...Ben sayarken yanlış olmasın. Sonra ben size denizlerde kaç damla su olduğunu söyleyeceğim...”

Bu akıllıca cevaba hayret eden kral ikinci soruyu sormuş:

“Gökyüzünde kaç yıldız vardır?”

Çoban çocuğu:

“Bana büyük bir tabaka kağıt verin.” demiş.

Kağıt getirilince, üzerine sayılamayacak kadar nokta koymuş.Sonra kağıdı krala uzatarak:

“Bu kağıdın üzerinde ne kadar nokta varsa gökyüzünde de o kadar yıldız vardır.Sayın inanmazsanız.” demiş.

Kral son soruyu sormuş:

“Sonsuzluk nedir?”

“Bizim köyde bir dağ vardır. Yüksekliği, genişliği, uzunluğu tam bir saat çeker.Oraya yüzyılda bir kuş gelir ve gagasını bir kayaya sürter. Bütün dağ yok oluncaya kadar, sonsuzluğun yalnız bir saniyesi geçmiş olur.Gerisini siz hesaplayın...”

Çocuğun zekasına hayran kalan kral:

“Sen bütün sorduklarıma bir bilgin gibi cevap verdin.Şimdiden sonra benim sarayımda oturacak ve öz oğlummuş gibi saygı göreceksin.” demiş.
 

Ah Min'el AŞK

Kıdemli Üye
Katılım
7 Haz 2008
Mesajlar
5,481
Tepkime puanı
1,108
Puanları
113
Web sitesi
askinelinden.wordpress.com
Yaşlı Adam ve Yaramaz Çocuklar



Yaşlı bir adam emekliye ayrılır ve kendine bir lisenin yanında küçük bir ev alır. Emekliliğinin ilk birkaç haftasını huzur içinde geçirir, ama sonra ders yılı başlar.

Okulların açıldığı ilk gün, dersten çıkan öğrenciler yollarının üzerindeki her çöp bidonunu tekmelerler, bağırıp çağırarak gürültü çıkarp çevredekileri rahatsız ederler.

Bu çekilmez gürültülü günler sürer ve yaşlı adam bir tedbir almaya karar verir. Ertesi gün çocuklar gürültüyle evine doğru yaklaşırken, kapısının önüne çıkar ve onları durdurarak, “Çok tatlı çocuklarsınız, çok da eğleniyorsunuz. Bu neşenizi sürdürmenizi istiyorum sizden. Ben de sizlerin yaşındayken aynı şekilde gürültüler çıkarmaktan hoşlanırdım. Bana gençliğimi hatırlatıyorsunuz. Ama bakın, bugün yaşlandım ve artık güçten kesildim. Sizin zamanınızdayken üzdüğüm büyüklerimi hatırladıkça üzülüyorum!" der..

Yaramaz çocuklar yaptıkları hatanın farkına varırlar.

Büyüklerine saygılı olmaları gerektiğini birçok kez anne-babalarında duydukları akıllarına gelir.

Yaşlı adamın yanına gider, ondan özür dilerler. Bir daha yaramazlık yapmamaya söz verirler ve yaşlı, sevimli amcanın anlattığı menkıbeleri dinleyerek çook güzel vakitler geçirirler...
 

İBRİN

Doçent
Katılım
1 Mar 2010
Mesajlar
642
Tepkime puanı
64
Puanları
0
Baltayı bilemek

Bir ormanda iki kisi ağaç kesiyormus. Birinci adam sabahlari erkenden kalkiyor, agaç kesmeye basliyormus, bir agaç devrilirken hemen digerine geçiyormus. Gün boyu ne dinleniyor ne ögle yemegi için kendine vakit ayiriyormus. Aksamlari da arkadasindan bir kaç saat sonra agaç kesmeyi birakiyormus.
Ikinci adam ise arada bir dinleniyor ve hava kararmaya basladiginda eve dönüyormus. Bir hafta boyunca bu tempoda çalistiktan sonra ne kadar agaç kestiklerini saymaya baslamislar.
Sonuç: Ikinci adam çok daha fazla agaç kesmis. Birinci adam öfkelenmis: “Bu nasil olabilir? Ben daha çok çalistim. Senden daha erken ise basladim, senden daha geç bitirdim. Ama sen daha fazla agaç kestin. Bu isin sirri ne?”
Ikinci adam yüzünde tebessümle yanıt vermiş: “
Ortada bir sır yok.. Sen durmaksızın çalışırken, ben arada bir dinlenip baltamı biliyordum. Keskin baltayla, daha az çabayla daha çok ağaç kesilir.
“Kendimizi gelistirmek, baltamizi bilemektir. Kendimize zaman ayirip, yasamimizi objektif bir bakisla gözden geçirmektir. Zayif buldugumuz alanlarimizi gelistirmek için caba göstermektir. Bu, zihnimizin, ruhumuzun, karakterimizin güçlenmesi için olmazsa olmaz bir kosuldur. Delhi’deki ünlü tapinakta Sokrat’in su sözü yer alir: “Insan Kendini Tani.” Kendini tanimak, su anda oldugumuz noktayla olmak istedigimiz nokta arasindaki yoldur. Kendini tanimak, kendimizi nasil gördügümüz ile baskalarinin bizi nasil gördügü arasinda fark olmamasi anlamina gelir. Bireysel ve is yasamimizda basarili, mutlu ve doyumlu olmak istiyorsak, baltamizi bilemek için kendimize zaman ayirmaliyiz.
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
VEFALI BİR KIZIN HİKAYESİ

Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN


Kendisine hayran olduğum bir ilkokul öğretmeni vardı. "Keşke bütün öğretmenler onun gibi idealist olsaydı, çocuklarımız ne iyi yetişirlerdi" diye düşünürdüm. Aydın fikirli, görgülü, bilgili, vakur ve sevimli bir hanımefendi idi; dindardı, dini malumatı kuvvetliydi, sağlam mantıklı ve yüksek ikna kabiliyetli idi.

Birgün sınıfta tatlı tatlı dindersi anlatırken sınıfın en çalışkan kızı kalkmış:

-"... yani efendim, şimdi Allahu Teâla bize günde beş vakit namaz kılmamızı mı emrediyor, bunu hepimizin yapması farz ve zorunlu mu oluyor?" Diye sormuş,

Öğretmen sakin sakin:

-"Tabii yavrum, herkesin, bu arada sizin gibi büyümüş çocukların da, beş vakit namazı kılmaları ALLAH'ın kesin emridir, mutlaka sizin de kılmanız gerekir..." diye cevap vermiş.

O zaman o zeki ve terbiyeli kız:

-"O halde size söz veriyorum öğretmenim, ben bu görevlerimi bugünden itibaren düzenli bir şekilde yapacağım..." demiş.

Öğretmen de:

-"Aferin, çok doğru bir iş yapmış olursun yavrum" diye memnunluğunu belirtmiş.

Ama kızın zengin ailesi ve batı kültürü ile yetişmiş mühendis, profesör babası bu işe karşı çıkmışlar: "Sen küçüksün" demişler olmamış, "ALLAH'ın senin ibadetine ihtiyacı yok!? diye kandırmağa çalışmışlar, olmamış. Gelip öğretmenine baskı yapmışlar, olmamış. Sonunda ne yapmışlar biliyor musunuz? Çocuklarını, dindar yetiştirmek isteyen o öğretmenden kurtarmak(!) için o okuldan almışlar, bir başka okula kaydetmişler.

Aradan uzun zaman geçmiş. Öğretmen o çalışkan öğrenciden göz yaşartan yürek buran dokunaklı bir mektup almış, kızcağız diyormuş ki:

-"Sevgili öğretmenim, beni senden haksız yere koparıp ayırdılar, seni çok çok seviyorum... ve sana verdiğim şeref sözümü de hiç unutmadım, dinî görevlerimi hâlâ muntazaman yapmağa devam ettiğimi iftiharla belirtmek isterim..."

Sevgili çocuklar! Tabii siz biliyorsunuz ki güzel alışkanlıklar küçükken kazanılır; "ağaç yaşken eğilir" derler; onun için dinimizde namaza da ergenlik çağından önce siz yaşlarda iken başlamak gerekir.

Yine iyi bilirsiniz ki ALLAH'ın hiç bir şeye elbet ihtiyacı yoktur. Bilakis biz O'nun rahmetine muhtacız. İbadetler bizim menfaatimiz için ruh ve beden sağlığımız için, dünya ve ahiret mutluluğuna ermemiz için şarttır.

O halde şu cici kız gibi sizler de ibadetlerinizi aksatmadan yapınız, sağlam dürüst, düzenli, çalışkan, sözünde duran, ALLAH'a karşı kulluk görevlerinde vefalı kişiler olunuz.
 
Üst