Dini Islah Beyannamesi

Ahter

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2009
Mesajlar
5,252
Tepkime puanı
186
Puanları
0
Konum
antalya
Dini Islah Beyannamesi: Osmanlıdan Cumhuriyete Türkçe ibadetDini Islah Beyannamesindeki tavsiyeler şunlardı: İbadet biçimi,ibadetin dili ve ibadetin görünüşünün değiştirilmesi, İbadethanelere sıralar konması,giysilikler yapılması ve temiz ayakkabılarla girilmesi, İbadethanelerde çağdaş ve enstürmantal müziğe yer verilmesi..

Ömer Aymalı / Tarih Dosyası / Dünya Bülteni
Tanzimat döneminden itibaren gündeme gelen dinde reform ve ibadet dilinin Türkçeleştirilmesi konusu Türkçülük fikrinin güçlendiği II.Meşrutiyet döneminde daha fazla seslendirilmeye başlanmıştı. Türkçülük fikrinin önde gelen ideologlarından Ziya Gökalp ezanın Türkçeleştirilmesi ve ibadet dilinin Türkçe olması gerektiğini Vatan adlı şiirinde şu dizelerle ifade ediyordu :
Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur,
Köylü anlar mânasını namazdaki duanın...
Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kuran okunur
Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Huda'nın...
Ey Türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın!

İttihat ve Terakki’nin Merkezi Umumi üyesi de olan Ziya Gökalp’in bu fikirleri her ne kadar İttihat ve Terakki döneminde uygulanmasa da bu yönde bazı adımlar atıldı. Kur’an’ın halk Türkçesine çevrilmesi yönündeki ortaya atılan fikirler hayata geçirilmeye çalışıldı. Bazı dergilerde kısa kısa Kur’an çevirileri yer almaya başladı. Daha sonra ise tam metin halinde 1914 yılında kitap olarak basıldı. Bir diğer çalışma ise hutbelerin Türkçe okunması ile ilgiliydi. Bu yönde de bazı denemeler yapılsa da bir sonuca ulaşılamadı. Ezan ve hutbenin haricinde Türkçe namaz için de bazı teşebbüslerde bulunulmuştu. İttihatçılardan Mehmed Ubedydullah Efendi Talat Paşa’dan Türkçe namaz kıldırmak için izin isteyecek ancak Talat Paşa şartların buna elvermediğini söyleyerek bu talebi geri çevirecekti.

Meşrutiyet devrinde gündemde önemli bir yer işgal eden ibadetin Türkçeleştirilmesi ve dinde reform çabaları Cumhuriyet döneminde kaldığı yerden devam etti. Bu yönde ilk adım 1926 yılında Göztepe Camii İmamı Cemalleddin Efendinin Ramazan ayında Türkçe namaz kıldırması oldu. Ancak halktan gelen tepkiler sebebiyle Cemaleddin Efendi görevinden alındı ve başka bir göreve atandı. Döneminin Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi ayrıca Kur'an-ı Kerim'in resmi bir heyet tarafından Türkçeye çevrilmiş olması halinde bile namazın Arapça kılınmak zorunda olduğunu açıklayacaktı.
29izd.jpg
Dini Islah Beyannamesi

Cumhuriyet döneminde dinde reform konusunun kapsamlı bir şekilde gündeme gelişi ise 1928 yılında Darülfünun İlahiyat Fakültesi Müderrisler Meclisi'ne sunulan dinî reform raporu oldu. İsmail Hakkı Baltacığlu,Fuat Köprülü öncülüğünde, Halit Halit, Halil Nimetullah, Mehmet Ali Ayni, Şerafettin Yaltkaya, Arapkirli Hüseyin Avni, Hilmi Ömer, Yusuf Ziya Yörükan, Babanzade Ahmet Naim Efendi ve Ferit Kam'dan oluşan kurulun imzaladığı iddia edilen ve 20 Haziran günü Vakit gazetesinde yayınlanan bildiri ile oldu.

Hazırladığı iddia edilen diyoruz çünkü altında imzası olduğu iddia edilen kişilerden Yusuf Ziya Yörükan sonraları böyle bir konunun kurul gündemine gelmediğini, kendisinin değil hiçbir üyenin bu beyannamenin altında imzası olmadığını ve bir emrivaki karşısında kaldıklarını söyleyecektir.
Müderrisler kurulunun bazı üyelerinin imzamız yok diyerek kabul etmedikleri bir emrivaki olarak ifşa edildiğini ifade ettikleri Dini Islah Beyannamesinde özetle şunlar vardı:

- Din toplumsal bir kurumdur. Bu sebeple diğer kurumlar gibi gelişim içinde olmalıdır. Türkiye’deki gelişime paralel olarak din de gelişim göstermelidir.
- Dini hayat da ahlaki ve iktisadi hayat gibi bilimsel düşünceler ve yöntemlerle düzeltilmelidir.

- İbadet biçimi,ibadetin dili, ibadetin görünüşünde bazı değişiklikler gereklidir. İbadethanelere sıralar konması,giysilikler yapılması ve temiz ayakkabılarla girilmesi
- İbadet dili Türkçe olmalı; surelerin,duaları,hutbelerin Türkçe biçimlerinin kullanılması
- İbadethanelerde çağdaş ve enstürmantal müziğe yer verilmesi, din edebiyatının ve din felsefesinin kurulması için çalışmaların yapılması bunun için bir ilahiyat fakültesinin kurulması.

Kurulun gündeme getirdiği Dini Islah Beyannamesi birkaç aydının, ilahiyatçının talebi miydi yoksa Mustafa Kemal’in bunda bir teşviki, etkisi var mıydı? Buna henüz bir cevap bulunamamış olsa da ortaya atılan reform talepleri dönemin şartlarına uygundu. Devrimler yoluyla ülkeyi Batılılaştırma iddiasındaki Cumhuriyet Halk Fırkası da farklı düşünmüyordu.

İbadet dilinin Türkçeleştirilmesi yönündeki istekler Cumhuriyetin kurucusu tarafından daha 1923 yılından itibaren ifade edilmeye başlanacaktı. Mustafa Kemal Balıkesir Zağanos Paşa Cami’inde 7 Şubat 1923’te yaptığı konuşmada Türkçe ezan ve hutbelerin herkesin anlayabileceği bir dilde olması gerekliliği üzerinde durmuştu. 3 Mart 1924 tarihinde kurulan Diyanet İşleri Başkanlığının görevlerinden biri de buydu. Başkanlık bünyesinde bir kurul oluşturuldu. Bu kurulun görevi ezan ve salatın Türkçeleştirilmesi ile hutbelerin Türkçe olması üzerine çalışmaktı.

'Müslümanlık: Türk'ün Milli Dini'

İbadet dilini Türkçeleştirilmesi projesinin önde gelen savunucularından ve planlayıcılarından biri de Dr. Resit Galip idi. Reşit Galip ‘Müslümanlık: Türk'ün Milli Dini’ isimli eserinde, "Şu halde din, dil vasıtasıyla insanın milliyetine girmektedir. Burada din, milli bir unsur oluyor. Binaenaleyh din, milliyetin birbirinden ayrılmaz bir parçasıdır." diyerek milli bir din inşasının gerektiğini iddia ediyordu.


Dönemin iktidarının anlayışı ile kurulun gazeteye göndererek yayınlattığı beyannamenin arasında aslında herhangi bir fark yoktu. Ancak hükümet Türkiye kamuoyuna mal olan bu beyannamenin arkasında durmadı. Hatta Mustafa Kemal’in “ kime sordunuz ki boyunuzdan büyük işlere kalkıştınız’ şeklinde tepki gösterdiği ifade edilir. Ancak iktidar bu ıslah beyannamesine tepki gösterirken kendi planladığı dinde ıslah programının hazırlıklarını yapmaktaydı. Bir taraftan Türkçe hutbeler hazırlanırken diğer taraftan Sahih- Buhari'yi tercüme işi Ahmed Hamdi Aksekili'ye, Kur’an'ı Kerim'i tercüme görevi ise Mehmet Akif Ersoy'a verilmişti.

1931 yılının Ramazan ayına gelindiğinde Mustafa Kemal Dolmabahçe Sarayında topladığı başta Sadettin Kaynak olmak üzere 9 hafıza ezanın ve hutbenin Türkçeleştirilmesi görevini verdi ve bu yönde çalışmalar hızlandı. Bu çalışmaların ardından şartların yeterince olgunlaştığı düşüncesiyle ibadetin Türkçeleştirilmesi yolunda son düzenlemeler yapıldı. Dolmabahçe Sarayında Mustafa Kemal ile Dr.Reşit Galip şu kararları aldılar:

- Müslümanlığın bir Türk dini olduğunun ispatlanması

- Dinde ibadetin "Allahla kul arasında bir kalp bağlılığı olduğu tezinin yayınlaştırılması
- Kul, tanrısına ibadet ederken söylediklerini kalbinden söylemeli. Bunun ancak anadil ile mümkün olduğu inancının oluşturulması
- Bu fikirler yaygınlatırıldıktan sonra, duaların Türkçeleştirilmesi için iş bölümü yapılması.

turkcekuran.jpg
“Müşfik ve Rahim olan Allahın ismiyle’

Hhazırlıkların tamamlanmasının ardından 22 Ocak 1932 tarihinde Yerebatan Camiinde Hafız Yaşar Okur Yasin suresinin Türkçesini rast makamıyla okudu. “Müşfik ve rahim olan Allahın ismiyle’ diyerek başladığı Yasin suresinin ardından bir de şöyle bir Türkçe dua okudu; "Türkiye Cumhuriyeti'ni ilelebed payidar kıl. Türk milletini sen muhafaza eyle! Şanlı Türk ordusunu ve onun değerli kahraman kumandan ve erlerini karada, denizde, havada her vechile muzaffer kıl yarabbi!"

Hafız Yaşar'ı dinleyen Mustafa Kemal, hafızdan İstanbul'un musikiye aşina meşhur hafızlarının listesini hazırlamasını emretti ve bir sonraki Cuma günü yani 29 ocak 1932 tarihinde de Sultanahmet Camii'nde aynı uygulamanın yapılacağını söyledi.

Ertesi akşam İstanbul'un meşhur hafızları Dolmabahçe Sarayına davet edildi. 9 kişiden oluşan heyet Reşit Galip tarafından karşılandı. Reşit Galip hafızlara; "Camilerde Türkçe Kur’an okuyacaksınız.. İşte birer tane veriyoruz.. Evet bu tercüme belki iyi değildir, çünkü Arapça'dan Fransızcaya ondan da Türkçe'ye tercüme edilmiştir.. Bununla beraber Ankara'da bir heyet tarafından Türkçe bir Kur’an hazırlanmaktadır, bundan sonra camilerde ve namazlarda onlar okunacaktır.’ diyecekti.Reşit Galip'in, hafızlara dağıttığı Türkçe Kur’an, Albay Cemil Said'in daha önce Fransızca’ya, sonra da Türkçeye çevrilmiş eseridir.. Ankara'da hazırlandığı ifade edilen Kur’an ise Mehmet Akif'in hazırladığı ancak sonradan vazgeçtiği çeviriydi.
Fraklı ve başı açık olarak minberde bir hafız

Dolmabahçe Sarayındaki toplantıda alınan kararlar ertesi ünden itibaren uygulanmaya başlandı. İstanbul’un tüm camilerinde Kur’an Türkçe okunmaya başlandı. 29 Ocak günü Sultanahmet camiinde ve 3 Şubatta Kadir gecesinde ise Ayasofya camiinde Kur’an Türkçe okundu ve Türkçe tekbir getirildi. Ayasofya’daki program o gece radyodan da yayınlandı. Ramazan ayının son cuması ise Türkçe hutbenin okunacağı gün olarak belirlendi.

Süleymaniye camiinde kılınan Cuma namazında Hutbeyi okuyacak kişi ise Hafız Sadettin Kaynak seçilmişti. 5 Şubat Cuma günü Süleymaniye camii ramazanın son cuması da olması sebebiyle tamamen doluydu. O gün Mustafa Kemal Sadettin Kaynak’a "Haydi bakalım, Türkçe hutbeyi de Süleymaniye camiinde mukabele ile oku! Amma okuyacağını evvela tertib et, bir göreyim" der. Hafız Sadettin Kaynak, minbere çıkmadan önce de Mustafa Kemal'e, "sarık saracakmıyım" diye sorduğunda ise şu karşılığı alır: "Kat'iyyen sarık istemem. Sarığı bırak, işte bu gece giymiş olduğun elbise ile başı açık ve fraklı olarak git..fakat hava soğuktur palto giyebilirsin".

Hafız Sadettin Kaynak fraklı, başı açık o
larak çıktığı minberde, Mustafa Kemal tarafından da onaylanan hutbeyi, "ey ulu tanrı.." ifadesiyle okumaya başladı. Böylece Osmanlının son dönemlerinde gündeme gelen ibadet dilinin Türkçeleştirilmesi Cumhuriyet döneminde uygulamaya geçmiş oldu.
Kaynaklar:
Dücane Cündioğlu, Bir siyasi proje olarak Türkçe ibadet : Türkçe namaz (1923-1950)
Dr. Seçil Akgün, Türkçe Ezan
 

MÜTEŞEKKÜR

Kıdemli Üye
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
6,938
Tepkime puanı
198
Puanları
0
Bu çalışmalar ta eskiden beri düşünülüyordu.Lakin halk tarafında hiç de dikiş tutturulmadı.Bunun adına biz "İslam'ı protestanlıştırmak" diyoruz.Yani gavurların dinine benzetmek ve onların rızasına göre İslam'ı düzenlemektir.Allah'a hamdolsun ki biz şuurlu müslümanlar olarak ilelebed bunlara çetin bir cihad edeceğiz.Dinlerarası diyalogçularında hedefi aynen İslam'ın içini boşaltmaktır.Bunlar bu ülkenin münafıklarıdırlar.
 

kilicarslan

Kıdemli Üye
Katılım
14 Mar 2013
Mesajlar
4,054
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Islahla, reformu birbirine karistimamak lazim. Dinin orjinalitesini bozmak islah degil, reformdur. Islah orjinali ortaya cikararak, din disi hurefe, batil inanislari, bidadi seyleri temizlemektir.

Paylasiminiz icin tesekkürler, bir dönem bazi insanlarin neler yaptiklarini görmek adina faydali bir paylasim olmus.
 

MÜTEŞEKKÜR

Kıdemli Üye
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
6,938
Tepkime puanı
198
Puanları
0
Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:

Ortalık karışır, yalanlar yazılır, âdetler ibadetlere karıştırılır ve Ashabıma dil uzatılırsa, doğruyu bilen herkese bildirsin! Doğruyu bilip de gücü yettiği halde bildirmezse, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onların üzerine olsun! (Deylemi)

Bozuk inançları neredeyse kabul edecek duruma gelen Diyalogcular, bütün milletin seyredeceği bir açık oturuma niçin katılmıyorlar?Demek ki cesaretleri yok ve tartışırlarsa bütün foyaları meydana çıkacağı için milletten bazı şeyleri gizliyorlar.İnsan içine çıkmaya yüzleri yok.Bunlar gavur aşıklısı olanlardır.

Atatürk zamanında köklü bir din reformunun çalışmalarının yapıldığı bu yönde tekliflerin bile olduğu ortaya çıktı. Gültekin Avcı yeni kitabında, din reformu için ortaya atılan tekliflere yer verdi. Teklifler arasında, Kuran-ı Kerim’in Atatürk’ün vecizelerine de yer vererek yeniden yazılmasından, namazın 8 rekatı geçmeyecek şekilde yeniden düzenlenmesine kadar çok sayıda teklif bulunuyor.
Gültekin Avcı yeni kitabında Atatürk’ün yeni bir din reformu çalışması içerisinde olduğunu ancak buna ömrünün yetmediğini yazdı. Sisteme yönelik eleştirileriyle tanınan eski Savcı Gültekin Avcı, Metropol Yayınları’ndan çıkan “Resmi İdeoloji Yangınları, Yargılanan Milletin Kabusları” isimli yeni kitabında çok tartışılacak iddialarda bulundu. Atatürk’ü çok iyi tanıyan Falih Rıfkı Atay’ın, “Atatürk sağ kalsaydı ibadet reformu olacağından şüphe yoktu” sözlerini hatırlatan Avcı, kitabında Atatürk döneminde ciddi manada ibadet reformunun planlandığını iddia ediyor.


ATATÜRK NASIL BİR REFORM PLANLIYORDU?

Atatürk’ün ömrü kifayet etmediği için yapılamayan din reformunda ilginç tekliflerin bulunduğunu aktaran Avcı, o teklifleri şu şekilde sıralıyor:
“Yeni bir Kur’an hazırlanacaktı. Türk Ceza Kanununa aykırı hükümlerin hazırlanacak yeni ‘Kur’an’ kitabına konmaması, bu yeni hazırlanacak Kur’an’da Atatürk’ün demeçlerinden bazı pasajlar yer alması, yine bu yeni Kur’an’da ahiret fikri adalet, Cennet fikri bu dünyada huzur ve saadet, cehennem fikri ise vicdan azabı ve ruhi huzursuzluk olarak tavsif edilmesi söz konusuydu.
Yeni Kur’an Türkçe olacak ve TDK tarafından basılacaktı. İbadetlerde bu yeni Kur’an okunmak durumundaydı. Dini ve bilimsel araştırma yapmak isteyenler içinse orijinal Kur’an serbest olacaktı. Farz, vacip ve sünnet tüm namazlar camide imamla beraber Türkçe kılınacaktı. Namaz rekâtları 8’i geçemeyecekti. Camilerde musiki aletleri bulundurulacaktı. Musıki asri ve enstrümantal olacaktı. Böyle devam edip gitmekteydi.”
(kaynak: 8 SÜTUN)


Günümüzde ise dinlerarası diyalog temsilciliğine soyunan malum grup, bu reformist hareketi devam ettirmektedir.Bunlar, asıl dine zararları olanlardır.
 
Üst