Bu isyanın cezasız kalacağınımı zannediyordunuz..!
Sen ki Yaratan’a, nimetlerle donatana isyan edeceksin de O seni cezasız bırakacak öylemi..!
Sonrada çıkıp sorumlu arayacaksınız...!
Bütün bunlar,bu günler,başımızdaki idareciler, ekonomik sıkıntılar,Allah'tan değilmidir,kendi yaptıklarımızdan değilmidir peki..?
Nitekim Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime’sinde, kendilerinden çok daha kuvvet ve satvete sahip iken isyanları ve günahları yüzünden helâk olup gitmiş bulunan kavimlerin tarihi hayatlarını hatırlatarak ve ibret almaya teşvik ederek şöyle buyurmaktadır:
“Görmediler mi ki, biz kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettik. Yeryüzünde size vermediğimiz bütün imkânları onlara vermiş, gökten üzerlerine bol yağmurlar indirmiş, altlarından ırmaklar akıtmıştık.
Günahlarından ötürü onları helâk ettik ve arkalarından başka bir nesil vârettik.” (En’âm: 6)
Allah-u Teâlâ sizden önceki Âd, Semûd ve benzeri kavimleri, günahları yüzünden helâk edip ecellerini yetirmeye ve yerlerine başkalarını koyup onlarla yeryüzünü düzeltmeye ve imar etmeye kâdir olduğu gibi, size de böyle yapmaya kâdirdir. Buradan anlaşılıyor ki, ümmetlerin ecellerinin gelmesinde günahlarının ve hatalarının sebep oluşu mühimdir.!
Sende aceba nerede yanlış yapıyoruz,nasıl kendimizi düzeltiriz,kendimizi düzeltirsek toplum düzelir,toplum düzelirse ülke düzelir demeyi bırakıp,kendini düzeltmeden karşındakini düzeltmeye çalışıyorsun..!
Hatayı ,eksiği kendinde değil başkalarında arıyorsun...!
Yok dolarmış,yok ekonomiymiş,bunlar daha başlangıç, Allah'ın vaadi var,Allah vaadinden dönermi hiç..!
Zinâ, fuhuş ve benzeri gayr-i meşru hayasızlıkların yaygınlaştığı bir memleketin ve halkının başına herhangi bir felâket ve musibetin geleceği mukadderdir.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyururlar:
“Bir memlekette zinâ ve fâiz yaygınlaşırsa, o memleket halkı Allah’ın azabını mutlaka helâl kılmış, hak etmişlerdir.” (Taberânî)
Hak etmiş olmuyor muyuz?
İslâm memleketinde Allah-u Teâlâ’nın emirleri terk edildi, yasak ettiği şeyler benimsendi ve alabildiğine işlendi.
Allah-u Teâlâ felâket taşlarının eninde sonunda bütün zâlimlere erişeceğini haber vermektedir.
İbrahim Aleyhisselâm’ın ateşini suya çeviren Allah-u Teâlâ, Sedum topraklarını da göle çevirdi.
Allah-u Teâlâ o kadar gadaba geldi ki, o memleketi kaldırıp yere vurunca o yer göl haline geldi ve o göl “Lut gölü” adıyla hâlâ mevcuttur.
“Tanyeri ağarırken o korkunç çığlık onları yakalayıverdi.
Şehirlerinin üstünü altına getirdik. Üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.” (Hicr: 73-74)
Görülüyor ki gadâb-ı ilâhî’ye sebep olanlar yine insanlar, azgın insanlar, hezeyan savuran insanlar.
Nitekim Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyurmaktadır:
“Âyetlerim size okunuyordu da, siz topuklarınız üzerinde gerisin geri gidiyordunuz.” (Müminûn: 66)
Siz Allah’a ve Resul’üne çağrıldığınız zaman küfürde inat ediyor, uyarıcının dâvetini dinlemiyor, böbürleniyordunuz.
“O’na karşı büyüklük taslıyor, geceleri toplanarak hezeyanlar savuruyordunuz.” (Müminûn: 67)
Hakk ve hakikatı inkâr ediyor, Allah’a inanan müminleri küçük görüyor, aşağılıyordunuz. O’na karşı büyüklenip, Hakk’tan yüz çeviriyordunuz.
Fakat yegâne galip O’dur, herkesi yerlere seriyor, yere sermekle kalmıyor, ahirette de cezalarını veriyor.
Uyan be kardeş! Bu musibetler bizim için bir ihtardır. Yarın ne göndereceğini yine Allah-u Teâlâ bilir.
Ve fakat muhakkak ki isyan cezasız kalmaz, bu kati bir gerçektir. Bunu böyle bilin.
Bir insanın son durağı nihayet ölümdür, kabirdir. Gerçek hayat ölümden sonra başlar. Ya ebedî saâdet, yahut da ebedî felâket.
Bunlar bir hatırlatmadır, uyandırmadır. Nasibi olan hidayete mazhar olur, uyanır, tevbe eder, Hazret-i Allah’a yönelir..!
Nasipsizlerde debelenir durur...!
Vesselam...!