erozyon batıla uyum süreci

ebumusab

Üye
Katılım
9 Eki 2006
Mesajlar
252
Tepkime puanı
90
Puanları
28
,,Seni, sana vahyettiğimizden ayırıp başka bir şeyi Bize’e karşı uydurman için uğraşırlar.

O zaman seni dost edinirler.

Eğer sana direnme gücü vermeseydik, onlara azıcık yanaşmak üzereydin.

O zamanı hiç şüphesiz sana hayatın ve ölümün sıkıntılarını kat kat tattırırdık; sonra bize karşı kendin için bir yardımcı da bulamazdın.

İsra, 73-75

Adem aleyhisselamdan beri İslam, bugünkü kadar toplu saldırıya maruz kalmamıştır. İslam topraklarında Haçlı saldırılarını bile aratacak bir vahşet sergilenmektedir.

İlk defa askeri ve ekonomik saldırının yanında İslam’ın akidesi, Kur’an’ı ve Peygamberi saldırıya direkt hedef seçikmiş, Kur’an ayetlerinden günümüze uygun olanlar ve olmayanlar gibi sapık fikirler ortaya atılmış, müslümanlara dayatılmıştır.

En hazin olay, bu tür saldırılara içerden çanak tutanların varlığıdır. Bundan da vahimi Allah’ın onlara belirlemiş olduğu “Mümin” adını haykıramadıkları gibi Allah’ın kendisine inanmayanlara uygun bulduğu “kafir” adını bile kullanamayıp onun yerine “gayr-ı müslim” demeyi tercih etmeleridir.

Allah’a dinini öğretmek şeklinde ifade edilebilecek, masa başında tezgahlanmış dine karşı, - en iyimser deyimiyle – kükremeyen “müminler”in varlığı ne acı bir gerçektir. Müminlere dinlerinden utanmalarını aşılamaya çalışanlar, müminlerin aralarında ellerini kollarını sallayarak dolaşmaktadırlar.

Bir senaryo hazırlamışlardır. Ve bu senaryonun aktörlerini de müslümanlardan seçmişlerdir.

Bu dinin koruyucusu bütün müminlerdir. Her mümin dininin hizmetkarıdır. Her mümin bir boşluk doldurmakta ve bir kalenin bekçisi olmaktadır. İman ettiğini iddia ettiği ve karşılığında Allah’tan cennetini beklediği sürece kimse sorumluluğunu başkalarına havale edemez.

Aslı eski olan ama bu asırda yeni bir şekil alan
Oyun türleri:

• Müminlerin kulağına hoş gelecek, “İbrahimi Dinler, Semavi Dinler” gibi kimi sinsi tuzaklar kurularak, İslam’ı, geçerliliği kaldırılmış dinlerle aynı masaya oturtma oyunu.

• Hürriyet ve insan hakları gibi bir maskenin altınsan, dinden dönmeyi, dini içinden kemirmeyi normal bir davranışa çevirme oyunu.

• Müminlerin en temel akidevi özelliğini oluşturan, muhalefet etmesi halinde mümini imanıyla çelişkiye düşüren esasları sarsma, yeniden şekillendirme oyunu.

• Ulemanın müminler üzerindeki saygınlığını kullanarak, Müslümanların içinden kafirlere beyaz bayrak sallayanlara karşı alkış tutma oyunu.

• Cihadı İslam’ın gündeminden kaldırmak, onun yerine değişik isimler kullanmak ve geçmişte cihat hareketlerini ar duyulacak hale dönüştürme oyunu.

• Damardaki imanı gevşetecek müzik, faiz vb. menhiyata esneklik getirme, tüketim çılgınlığını teşvik etme oyunu.

• Bid’atlere sempati toplayarak asil İslam’ı soğuk ve zor yaşanır gösterme oyunu.

• Müslümanların kendi dinlerinden olmayanlara karşı onca esnek ve müsamahalı davranmaları telkin edilirken, kendi aralarındaki ayrılıkları, zamanı geçmiş kim olayları tekrar sahneye koyma oyunu.






Bir Dava Adamının
Uyarıları

“Yüce Allah’ın peygamberini etkisinden kurtardığı bu girişimler, her zaman güç sahiplerinin dava adamlarını, yoldan çıkarmak için başvuracağı girişimlerdir. Az da olsa onları davanın doğru yolundan ve sağlam metodundan saptırma girişimleri sürekli söz konusudur. Dava sahiplerini yoldan saptırma uğruna ufak bir taviz için büyük servetleri feda ederler. Bazı dava sahipleri bu tekliflere kanabilirler. Zira bunun çok basit bir ödün olduğunu zannederler. Yani güç sahipleri dava adamlarının davalarını bütünü ile bırakmasını istemezler. Tüm istedikleri ufak tefek, bir takım değişikliklerdir. Böylece her iki tarafın da yolun ortasında buluşma imkanını sağlarlar. Şeytan dindarlara, bu kanaldan sokularak dinin istikbali için birtakım ödünler verme karşılığında güç sahiplerini de kazanacaklarını düşündürtebilir.

Halbuki yolun başında ufak bir ödün, küçük bir sapma yolun sonuna varıncaya kadar köklü, büyük bir sapmaya yol açar. Küçük de olsa dinin bir parçasından vazgeçmeyi ,basit de olsa davanın bir tarafını gözden çıkarmayı kabul edebilen bir dava adamı daha önce vermiş olduğu bu ödünü durdurma imkanını kaçırmış olur.

Zira bir adım geri çekildikçe teslim olma eğilimi daha da artar. Burada sorun davaya bir bütün olarak inanma sorunudur. Ne kadar küçük de olsa, davanın bir parçasından vazgeçebilen, ne kadar önemsiz de olsa davanın bir tarafını gözden çıkarabilen bir kişinin davasına gerçek anlamda iman ettiği söylenemez. Davanın her tarafı, her yönü inanmış insanın gözünde aynıdır. Bu tarafı da diğer tarafı gibi gerçektir. Davanın içinde “olmasa da olur” diye bir şey yoktur.

Davanın her yönü ile birbirini tamamlayan bir bütündür. Bir parçasını yitirdiğinde tüm özelliklerini yitirmiş olur. Herhangi bir bölümünü yitiren dava, bir elementini yitiren bir bileşim gibi hiçbir özelliğini koruyamaz!

Etkin güçler, dava sahiplerine, dava erlerine yavaş yavaş sokulurlar. Dava erleri herhangi bir noktada ufak bir taviz verdiklerinde saygınlıklarını ve sağlamlıklarını yitirirler. Artık güç sahipleri pazarlığın sürmesi ve fiyatın arttırılmasıyla davanın tamanını teslim alabileceklerini öğrenmiş olurlar!

Basit ve değersiz de olsa davanın herhangi bir tarafını, güç sahiplerini kendi safına çekmek amacı ile gözden çıkarmak, davanın zafere ulaşmasında bu güç sahiplerine dayanma ihtiyacı duymak ruhsal (psikolojik) bir bozgundur/yıkılıştır. Müminler ise davalarında yalnız Allah’a dayanmak durumundadırlar.

Bir kere yıkılış/mağlubiyet gönüllerin derinliklerine kadar indi mi, artık bu yıkılış asla zafere dönüştürülemez!”
alıntı
 

hattap

Paylaşımcı
Katılım
12 Haz 2006
Mesajlar
208
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Allah razı olsun merak ettim acaba yazıyı hazırlayan kim?
 

ebumusab

Üye
Katılım
9 Eki 2006
Mesajlar
252
Tepkime puanı
90
Puanları
28
İlk üye olduğumuz yıllarda Nureddin yıldız hoca efendinin ders notuydu.
Ubeydun’la giremedim bu kullanıcıyı unutmuştum tevafuk oldu. Meğer bu dersi paylaşacakmışım
 
Üst