Evrİm bÖlÜmÜ

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
ateistforum'u bilirsiniz, çok ziyaretçisi olan bir sitedir. Ordaki üyelerin başbaşa kaldıklarında dertleştikleri meseleler hakkında biraz yapıştırma yapayım:


Türleşme konusu gerçekten biyolojinin en kritik konusu, birden fazla yöntemle oluyor olması bencede mantıklısı...

Bence,

Sıçramalı evrim açık örneklerle henüz desteklenmemiş olsada ,hiçe sayılması yanlış, bazı türleşmeleri açıklamada ,teorik bir zemin olarak pekala da kullanılabilir.

Yani oda diğeride yanyana dursun.

Olguya göre ona en fazla uyan yöntem üzerinden açıklaması yapılır.

Neden illa hayır olamaz diye karşı çıkılsın?





hacı: Bu biyolojide önemli bir sorun.

Biyologlar evrimle ilgili sorunlara tek bir çözüm bulmaya çalışıyorlar.

Ve her seferinde düş kırıklığına uğruyorlar.

Evrimi yakından inceleyen onun bir çelişkiler yumağı olduğunu gözlemlerler.

O çelişkilerin tek ortak paydası değişimdir.

Bu değişimden çeşitli mekanizmalar sorumludur.

Bazan hızlı koşan hayvan yeğlenir, bazan yavaş hareket eden...

Bazan fizik olarak güçlü olan genlerini yeni nesillere geçirmede başarılıdır, bazan küçük ve güçsüz olan.

Bütün bu çelişkileri açıklayacak tek bir kuram yoktur.


TÜRLEŞME
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
Yaklaşık 3.5 milyar yıl önce başlayan yolculukta canlı organizma rastgele mutasyonlar sonucu değişmesini devam ettirdikçe , bir yandan da kendisini var eden bilgiyi korumaya yönelik özellikler de kazanmıştır. ( ORGANİZMA SANKİ YAPAY ZEKA MUBAREK)

Mesela başlangıçta RNA gibi tek zincir şeklinde bir yapıda bilgisini depolarken ,varoluşunun dayandığı bilgiyi hasardan korumak gayesiyle ,çift sarmallı DNA’ya geçmiştir . ( ALLAH ALLAH BAK ŞU İŞE)

Canlılar bununla da kalmayıp DNA ‘da oluşabilecek hasarları onarmaya yarayan genler de geliştirmişlerdir. (VALLAHA MI?)

Böylece koruma bir kat daha artmıştır.

Bir koruma tedbirini de eşeyli üremeyi keşfederek yapmışlardır. ( BUNLARA GERÇEKTEN İNANIYORLAR)

Böylece genlerde oluşabilecek farklılaşmayı bir ölçüde bastıracak bir mekanizma daha keşfetmişlerdir

Bu sayede varoluşunu borçlu olduğu bilgiyi daha özenli korumaya çalışmıştır.

Bütün bu tedbirlere rağmen canlılar DNA daki mutasyonların önüne geçemeyip milyonlarca türe dönüşmüşlerdir.

Yani canlılar bir yandan varoluş bilgilerini DNA’ larını korumaya çalışırken bir yandan da ,değişen ortam şartlarına uyum sağlayarak hayatta kalıp yeni nesiller üretmek için değişmek zorunda kalmışlardır.

Mevcut tabloya bakınca bu kadar birbirinden farklı özelliklere sahip türün ortaya çıkması şaşırtıcıdır. (BEN ŞAŞIRDIM MI, HAYIR)

Zaten mutasyona uğramak canlı için ne getireceği belirsiz bir şey iken , bir de canlıların genetik bilgilerini koruyabilmek için bu kadar tedbir geliştirmiş olması ,rastgele mutasyonlar sonucu canlıların değişip türleştiği düşüncesini kabul etmek açısından sağduyuyu zorluyor. ( ZORLA GÜZELLİK OLMAZ )

Bu demek değildir ki yaratılışçıların düşüncelerine katılıyorum veya onları tutarlı buluyorum.. Onların görüşleri bence zaten değerlendirmeye bile gerek görülecek bir temele dayanmıyor. ( HE YAW, SİZİNKİLER ÇOK TUTARLI :)

Benim söylemek istediğim,

Nasıl ki canlılar DNA ’larını onarmaya yönelik genler geliştirmişse , evrim geçirtmeye yönelik genler veya buna benzer birşey de geliştirmiş olması bana mantıklı geliyor.. ( MANTIK DA Bİ YERE KADAR Dİ Mİ AMA)
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
HACI: Genlerin nasıl etkinlik gösterdiklerini bilmek mümkün değil.

Evrim gözlemlenen bir olgu değil.

Belki başka işlevleri de vardır bu arada..

Bu teorik bir konu.. Bir sonuç çıkmaz bundan.
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
Türler arası değişimde kromozom sayılarındaki değişim nasıl oluyor,aynı anda 2 kromozom eksik 1 erkek ve 1 dişi oluşup birbirini bulmuyodur heralde... bu konuda bilgisi olan varsa bilgilenmek isterim.(çok ta beleşçi olduk yaa
default_smile.png
) . saygılar, teşekkürler..




Türleşme sırasında kromozom sayısı ve şekli değişiyor. ,

Çoğu kere bu kromozomların bölünmesi veya füzyonu ile sağlanıyor. Başka mekanizmalar da var.

Türleşme ile kromozom anomali veya değişikliklerinin ilgilsi olmadığına inanılıyor. Bu konuda yukarda bir yorum yaptığımı sanıyorum.

Ama güzel bir noktaya değinmişsiniz. Çok mantıklı. Yine de kromozom değişikliklerinin tek başına türleşmeye neden olmaması çok ilginç bir durum.



>>> Türler arası değişimde kromozom sayılarındaki değişim nasıl oluyor,aynı anda 2 kromozom eksik 1 erkek ve 1 dişi oluşup birbirini bulmuyodur heralde..

İyi bir soru..

Fakat, kromozom sayılarının eksik veya fazla olması her zaman ürenemez anlamına gelmez. Hatta bu genel bir çıkarım değildir. Kromozom sayıları eksiklik/fazlalığına eşlik eden başka etmenler mevcutsa, o zaman bu bir sorun olur..

Katırlar bile, çeşitli yollardan üreme yeteneğine sahip olabilmektedir..





HACI:
Katırlar canlı yavru doğuramazlar. Yani hiç bir şekilde üreyemezler.

Üremek yavru doğurmak demek değildir.

Uydurma Anibal. Bunu bizim köylülere bile yutturamazsın.
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
hacı:
Türleşme konusunda yapılan gözlemlere bir göz atalım..

Dünyada bugün milyonlarca canlı türü vardır. Sayısı önemli değil. O sayının çok yüksek olması önemli.

Bilindiği kadarıyla bütün bu türler birbirlerinden türemişlerdir.

Yani bu türlerin bir ilki vardır.

Diğerleri ondan türemişlerdir.

Bunu biliyoruz. Ve bundan eminiz. Bu konuda ayrıntılara girmeyi gereksiz buluyorum..

Türler birbirlerinden türüyorlarsa, bunun da bir kurala uyması gerekmektedir.

Fil, örümcekten türeyemez. Fil ve örümcek yakın ve aynı bir atadan da türeyemez.


Ama geçmişte onların ikisinin de türediği bir canlı yaşamış olmalıdır.

İşte bu bağlamda kambriyan çağı önem kazanmaktadır.

Bu çağda hayvanların aniden ortaya çıkmasndan daha önemli bir sorun vardır.

Hayvanlar ister yavaş, ister hızlı ortaya çıksınlar, fazla önemli değildir.

Herşeyden önce bu çağda hayvanlarla ilgili vücut şekilleri oraya çıkmıştır.

O vücut şekillerinden dolayı filler örümceklerden çıkamazlar.

Onların vücut şekilleri farklıdır. Filler omurgalıdırlar. Ve Kambriyan çağında yaşayan pikaia denen chordat dan çıkmışlardır.

Peki pikaia, örümceğin vücut şeklini aldığı hangi hayvanla birlikte, hangi hayvandan çıkmıştır?

Kambriyan çağının fil ve örümceğin birbirlerine çok yaklaştıkları bir zaman olduğunu söyleyebiliriz.

Kambriyan çağının bütün özelliği budur aslında.

Yoksa yalnız hayvanların aniden ortaya çıktığı değlidir.

Yeni vücut şekillerinin ortaya çıktığı bir çağdır.

Ve bu vücut şekillerinin öncüsü olan şekiller yoktur. Daha doğrusu bilinmemektedir.

Belki gerçekten yokturlar, belki de fosil kayıtlarına göre yokturlar. Aslında yaşamışlardır ama, yumuşak oldukları için fosilleşememişlerdir.

Bu iddiayı Ediacara ve Tomatien faunalar yanlışıyor ama..

Kambriyan çağının öncesi de vardır. Ama ara geçiş şekilleri yoktur. Burada türleşmeden değil, vücut şekillerinden bahsediyorum. Onlara filum deniyor.

Kambriyan çağından sonra eklenen filum sayısı sadece birkaç tanedir.

Bütün filumlar o çağda saptanmışlardır diyebiliriz...

Bunun nedeni bilinmiyor.


Evrimi bir film olarak düşünün. Ve durdurup yeniden başlatın.

Her seferinde farklı bir sonu olacak olan bir filmdir evrim.

Aynı son tekrarlamayacaktır.

Türleşmenin doğası henüz hemen hiç bilinmemektedir..
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
bugünün favorisi aşağıdaki iletiler:



haci yazdı:
Antiloplarda mutasyonlar oluyor ve onlar birikiyor. Bu genetik değişiklik hayvanın görünüşüne (fenotipik yapısına) yansımıyor.
Evrim temelde biyokimyasal bir süreçtir. Önce bir enzimle ve bir mutasyonla başlar. Bunu bilmek çok önemlidir. Evrimin toplumu tuttuğu ilkesi, mutasyonun bütün toplumda aynı anda, hep birlikte vuku bulduğu anlamına gelmez. Bu absürd bir iddiadır.

Mutasyonlar birikir ve topluma yayılır.

Ve bir gün öyle bir son mutasyon olur ki, ortaya diğerlerinden farklı bir canlı çıkar. Ve o canlı kendisi gibi olan canlılarla çiftleşmeye başlar. Ve bir süre sonra da arık yalnız kendisi gibi canlılarla çiftleşebilir. İçinden çıktığı tür ile çiftleşemez. Kısa diyebileceğimiz bir zaman içinde yeni bir tür ortaya çıkmıştır.

Bu zaman süresi 5 bin yıl ile 50 bin yıl arasındadır ki bu jeolojik olarak ani bir gelişmedir. Bu süre içnde fosilleşme olasılığı çok azdır ve bu yüzden ara geçiş şekilleri olmadan türleşme mümkün olabilmektedir.

Bu yeni türün içinden çıktığı tür varlığını sürdürür. Aralarında rekabet yoksa ikisi de birlikte yaşamaya devam ederler.

Antilop örneğine geri dönelim. Ağaçların çeşitli yüksekliklerdeki dallarına uzanan bu antiloplar birlikte mutlu bir yaşam sürdürürler.

Bunun neresini anlamıyorsun?




Hacı nın bu açıklamasını bazı arkadaşlar mantıklı buluyor ama. Ben bir çelişki gördüm. Acaba yanılıyor muyum?

Bir gün son bir mütasyon diğerlerinden farklı bir canlı ortaya çıkarıyor ise, mevcut popülasyonda bu yeni canlının kendisi gibi olanı yoktur ki. Onunla çiftleşsin. Eğer çifleşebilecek türteş canlılar var ise, son mütasyon mevcut familyada birçok canlıda birden çıkmış olmalı ki, ciftleşecek partnerler bulunabilinsin. Böyle bir olasılık mümkün mü? Son mutasyonun aynı zaman diliminde birden çok bireyde ortaya çıkmış olması olası gibi görünmüyor.



haci: Haklısınız sevgili Drekinci..

Bu çelişkili bir açıklama ve bana ait değil.

Böyle olduğunu düşünenler de var.. Bunun başka açıklamaları da var..

Bu çelişki çözülebilir bile ama, bir zorlama olur tabii.

Big Bang kuramı gibi. Önce gözlemlere uymamıştı, sonra bir ekleme yapıldı ve cük oturdu.

Bu da öyle yapılabilir.

Ama alt tarafı bir kuram. Ve delilsiz olduğu için ona biz bir spekülasyon bile diyebiliriz.

Yine de daha iyisi olmayan bir kuram..

İşte size evrimden bir kesit. Ne kadar ilginç olduğunu görün..
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Bu biyologmuş, bilim adamıymış gibi bilimsel verilerle teyit edilemeyecek bir dünya bilgiyi sakız gibi çiğneyen gevşek tipleri boşver.

Ben sana canlı senin de gözlemleyebileceğin, bilimsel veriye gerek bile duymayacağın bir şey sorayım?

Bana neden bazı insanlarda 20 Lik diş olduğunu bazılarında neden olmadığını,
olanların da aşağı yukarı tamamının aldırmak zorunda olduğunu söyler misin?
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
Bu biyologmuş, bilim adamıymış gibi bilimsel verilerle teyit edilemeyecek bir dünya bilgiyi sakız gibi çiğneyen gevşek tipleri boşver.

Ben sana canlı senin de gözlemleyebileceğin, bilimsel veriye gerek bile duymayacağın bir şey sorayım?

Bana neden bazı insanlarda 20 Lik diş olduğunu bazılarında neden olmadığını,
olanların da aşağı yukarı tamamının aldırmak zorunda olduğunu söyler misin?

2015 senesinde, insanların çene yapısının kökenine dair pek çok tartışmayı sonlandırıcı çene ontojenisi üzerine bir araştırma Iowa Üniversitesi tarafından yapıldı. Bu yazıda çenenin evrimine yönelik bilimsel argümanlardan en geçerli olanını bu araştırma ortaya koyuyor diyebiliriz.


Bu araştırma, tarihsel olarak oldukça köklü bir geçmişe sahip olan çenenin evrimi tartışmalarında, uzun yıllar kabul görmüş bir hipotez olan mekanik güçlerin etkisiyle evrim tezini bitirir nitelikteydi. Bu araştırmanın sonuçlarına göre modern insana özgü olan çene yapılarının evrimi, çiğneme gibi yukarıda sözünü ettiğimiz birtakım mekanik süreçlerle oluşmamış, onun yerine yüzümüzün şekli ve büyüklüğünün evrimsel adaptasyonu neticesinde modern şeklini almıştır.[6] Buradaki değişimler ise bizi daha sosyal kılan, yani şu anda içerisinde bulunduğumuz toplumu, kültürü ve sosyal ortamı şekillendirdiğimiz bu uzun süreçte, hormon seviyelerimizdeki değişimler neticesinde ortaya çıkmıştır.

Bu araştırmayı biraz daha ayrıntılı aktarmakta fayda var. Iowa Üniversitesinde bu çalışmanın katılımcılarından olan Nathan Holton’a göre çenenin mekanik olarak evrimleşmesinin tersine, bunun aksi yönde bulgular var. Üniversitenin bir diğer antropoloğu Robert Franciscus ise insan çenesinin, 80000 yıl önce başlayan ve bundan yaklaşık 20000 yıl sonraki Afrika’dan göç ile büyük oranda etkilenen bir süreçten geçtiğini öngörüyor. Bu süreçte neler oldu peki? Modern insanlar, birbirlerinden oldukça izole olan avcı-toplayıcı gruplardan, oldukça artan bir şekilde birbirleriyle sosyal etkileşim kuran, topluluklar hâlinde yaşayan sosyal ve kooperatif gruplara evrimleştiler. Birbiriyle daha etkileşim hâlinde olan gruplar modern topluma ait olan pek çok özelliğin de temelini attılar. Erkekler artık alan ve eşyalar üzerine daha az kavga etmeye ve birbirleriyle daha çok ortaklık kurmaya başladılar. Bu durum, erkeklerde hormon değişimlerini, özellikle testosteron değişimini de beraberinde getirdi. Hormon seviyesindeki değişimler, erkek kraniyofasyal bölgesinde değişiklikler oluşturdu. Bu süreçteki en büyük farklılık, yüzün küçülmesi oldu; bu durum dolaylı olarak mandibulanın daha belirgin olmasına yol açtı.

Peki araştırma süreci nasıl işledi? Mekanik süreçlerin etkili olmadığı nasıl anlaşıldı? Araştırmacılar ilk olarak çenenin çeşitli doğrultularda mekanik etkilere karşı direncini incelediler. Kemik üzerinde yapılan deneyler mekanik hipotezi kanıtlar gibi görünse de çok küçük yaşlardaki katılımcılardan oluşan bir deney grubunda yapılan yeni periyodik ölçümlerde mandibular kemikte çene ucu meydana getirecek şekilde yeni bir kemik formasyonu görülmemiştir. Hatta bunun aksine, mekanik strese maruz kalan çenelerde çene ucunun gelişmediği gözlenmiştir. Buradaki çalışmalardan, mekanik süreçlerin mental prominens oluşturmakta etkisiz olduğu sonucuna varılmıştır.
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
Madde ve enerjinin atomaltı dünyada gözlemlenen davranışları insan sağduyusu ile bağdaşmaz. O davranışlar atomüstü evrende gözlemlenmeyecek kadar gariptirler.

Bu dünyada aynı anda birkaç yerde bulunmak mümkündür.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Yani sonuç olarak çiğneme alışkanlıkları ya da hormonal herneyse bazı nedenlere dayalı olarak biyolojik varlığımızda bir takım değişiklikler olmuş ve daha önce sağlıklı işleyen 20lil diş artık işlevini yitirmiş değil mi
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
Yani sonuç olarak çiğneme alışkanlıkları ya da hormonal herneyse bazı nedenlere dayalı olarak biyolojik varlığımızda bir takım değişiklikler olmuş ve daha önce sağlıklı işleyen 20lil diş artık işlevini yitirmiş değil mi

Öyle tıpkı felç geçiren birinin yürüyememesi gibi.
 
Üst