Ğaşiye Suresi'ndeki İşaretler (1. Bölüm)

ŞAKİROĞLU

Asistan
Katılım
16 Nis 2013
Mesajlar
375
Tepkime puanı
3
Puanları
18
Yaş
73
Konum
İSTANBUL
Web sitesi
www.hikayeler.net
Kur'an'ın 88'nci suresi olan Ğaşiye Suresi'nin o zamanda ne anlattığını geleceğe ne mesaj verdiğini anlamaya çalışalım:

1 - ''Hel etâke hadîsü'l-ğaşiye''. Yani, çıkacak, belirecek, her yanı kaplayacak şeyin haberi sana geldi mi?

Soru sorulan kişi Hz. Muhammed'dir. Çıkacak-belirecek ve her yanı kaplayacak olan şey ise, o zamanın Mekke insanlarının görmediği, bilmediği şeydir. Belki 'ğaşiye' adı verilen oluşum dünyanın herhangi bir yerinde düşünülüyordur ama Mekke bölgesi bundan habersizdir.

Soru: Nasıl bir şeydir 'ğaşiye' denen şey?

Cevap: Şöyle bir şeydir:

2 - ''Vücûhün yevmeizin hâşiatün''. Yani, onun görünüşü (vechi), kendisine hakim olunacak vasıftadır. Yap denince yapar; dur denince durur.

Başka?..

3 - ''Âmiletün nâsıbetün''. Yani 'ğaşiye' denen şey, emri aldığında çalışandır, güç harcayandır. Güç harcadıkça yıpranandır.

Başka?..

4 - ''Teslâ nâran hâmiyeten''. Yani, hareket gücü, harareti artan ateşe (enerjiye) dayanır.

Daha başka?..

5 - ''Tüskâ min aynin âniyetin''. Yani, vaktinde ve gerektikçe kullanılan gözeden sulanır.

Daha başka?..

6 - ''Leyse lehüm taâmün illâ min darîın''. Yani, onların gıdası, beslenmesi acı nesneden başka değildir.

7 - ''Lâ yüsmin ve lâ yü'nî min cûın''. Yani, ğaşiyeye gıda olan o nesne semiz değildir... Lezzetsizdir... İnsanların açlığına çare olmaz. O nesne insan beslenmesi için kullanılmaz.

Şimdi ayetleri oluşturan kelimeleri irdeleyelim, ortaya ne çıkacağını görelim:

Birincisi: 'Ğaşiye' sözcüğü isimdir. Bu sözcük, 'el' takısı aldığından belirli bir isim olsa da dişil 'te' eki alması, onun canlı varlık olmadığının işaretidir. Toplum yaşamını kolaylaştırıp kolaylaştırmayacağı belli değildir. O zamanın insanlarının bunun ne olduğunu anlayamamaları ve değişik tahminler yapmaları normaldir.

'El-ğâşiye' sözcüğü ebced hesabıyla (dişil t) dahil, 1742 ediyor. Yani bu tarihi veriyor. Bu tarih, sureye adı verilen 'ĞAŞİYE'nin belirmeye başladığı tarihtir. 'Hadis'ül-ğâşiye' ise 1869 ettiğinden, 'ğaşiye' denen şeyin bilgisinin ancak bu tarihte Mekke bölgesine ya da Müslümanlara ulaşacağını işaret eder.

İkincisi: 'Vücûh' sözcüğü, genellikle insanların yüzü için kullanılıyor. Lakin 'vücûh' sözcüğü nekre. Yani kimlerin yüzü olduğu belli değil. Bu sözcük görünüş anlamındadır. Nekre olan ve durum bildiren 'hâşiatün' sözcüğü ile beraber olduğundan 'vücuh', insanları değil insanlardan başka şeyleri belirtir. Hâşiatün; boyun eğen, itaat eden demektir.

Ayetteki 'yevme izin hâşiatün' kelimesi ebceden M.1733 tarihini verir.

Üçüncüsü: 'Amiletün nâsıbetün' terkibinde 'âmiletün', bir işin yapılması için hareket edene verilen addır. 'Nasıbetün', hareketin takat oranında yapıldığını belirtir. Dişil t eki aldığından, bu ad insana verilen ad değildir. Bu ad o zamanda ziraatta kullanılan deveye ve öküze verilmiş. Günümüzün modern ziraatında ise deve ve öküz kullanılmıyor. (Peki ne kullanılıyor?)

Dördüncüsü: 'Salâ' fiili yakmak için ateşe atmak demektir. Yani bir şeyi ateşlemek. Ateşlemek için gösterilen ateş ayette, ''nâran hâmiyeten'' terkibiyle belirtilmiş: Gerektiğinde şiddeti artan ateş. Ğaşiye denen nesnenin kuvvet bulduğu, güç aldığı yer orasıdır.

Beşincisi: Sulanması durumu var 'ğaşiye' denen şeyin. Bir gözede bulunan nesneden tabi. Bu, 'âniyetin' sözcüğüyle belirtilen, vakti geldikçe kullanılan gözedir. 'Ayn' sözcüğü nekre olduğundan, hem onun hem içindekinin nasıl bir sulama nesnesi olduğu belli değildir. Sulayacak şeyin su olması şart da değildir. Belki o oluşturulmuş sıvıdır.

Altıncısı: O gözedeki su yada sıvı, acıdır; emilerek çıkarılanlardan bir nesnedir. Yemek olma-yiyecek olma vasfı yoktur. 'Darîa' Sığırların süt emdiren memesine verilen ad imiş. Lakin ğaşiyeyi emdiren organ o değil.

Yedincisi: Yaratılışı semiz değildir; temiz değildir (Lâ yüsmin). Sadece 'ğaşiye' adı verilen nesneye yarayan bir şeydir o. Belki gıdası odur. Hiç bir şekilde, canlı varlıkların beslenmesi için kullanılmaz (Lâ yüğni min cûın).

Ğaşiye denen şeyin tarımda kullanılan motorlu makinalar olduğu fark edildi herhalde. Makina sanayiindeki makina üretiminde kullanılan tüm motorlu makinalar 'ğaşiye' adını alır.

İbrahim Faik Bayav / ŞAKİROĞLU
(19.10.2018 11:10)
 

ilke

Paylaşımcı
Katılım
6 Kas 2017
Mesajlar
875
Tepkime puanı
188
Puanları
0
Bizim bu ülkemizde en kolay ve basit iş Kuran-ı Kerim Ayetlerini tefsir etmek desek yalan söylemiş olmayız diye düşünüyorum! Bu konuda adeta ağzı olan konuşuyor azizim ! Yav. şu hale üstteki GAŞİYE SURESİ' nin ucube tefsirine bir bakın ! Ve bir de gerçek, muteber bir tefsirdeki aşağıdaki açıklamalara göz atın!
Buyrun :
SÛRE-İ GAAŞİYE

Mekke-i Mükerreme'de nazil olan sûrelerdendir. Yirmi altı âyeti camidir.

بِسۡمِ ٱللهِ ٱلرَّحۡمَـٰنِ ٱلرَّحِيمِ
هَلۡ أَتَٮٰكَ حَدِيثُ ٱلۡغَـٰشِيَةِ (1)
Ya Ekrem-er Rusûl ! Muhakkak kıyamet gününün haberi sana geldi ki o günün belâsı cümle nâsı ihata edicidir.]
Fahri Râzi'nin beyanı veçhile kıyamet günü şiddetiyle bağteten nası ihata ve setredeceğine binaen g a a ş i y e denmiştir. Çünkü; her cihetten bir şey i ihata ve setreden şeye g a a ş i denir ki örtücü manâsınadır. Yahut g a a ş i yle murad; Cehennem ateşidir. Zira Cehennem ateşi ehl-i Cehennem'i tamamen ihata edeceğine binaen gaaşiye denmeye sezadır. Ebussuud Efendi'nin beyanı veçhile bu âyette (هل) (قد) manâsınadır. Çünkü; kıyametin haberi muhakkak olarak gelmiştir.

Vâcib Tealâ gaaşiye denilen kıyamet gününde insanlara arız olacak ahvali beyan etmek üzere :

وُجُوهٌ۬ يَوۡمَٮِٕذٍ خَـٰشِعَةٌ (2) عَامِلَةٌ۬ نَّاصِبَةٌ۬ (3) تَصۡلَىٰ نَارًا حَامِيَةً۬ (4) تُسۡقَىٰ
مِنۡ عَيۡنٍ ءَانِيَةٍ۬ (5)
[O günde birçok yüzler zelil ve hakirdir, Cehennem'e yorucu ve üzücü birtakım ameller işlerler.] Zira; onlar boyunlarında ağır zincirler taşıdıkları gibi ateşin aşağısına inerler, yukarısına çıkarlar, aç ve susuz bulunurlar ve oraya nasb-ı nefsetmişlerdir. Çünkü; daima orada bulunurlar. [Ve bu zelil yüzler alevlenici ateşe girer, hararette son dereceye varmış olan pınardan sulanırlar.]

Fahri Râzi'nin beyanı veçhile h â ş i a ; zelil ve hakir olmaktır. Çünkü; ehl-i Cehennem dünyada Rusûl-ü kirama iman ve Allah-u Tealâ'ya ibadetten tekebbür ettiklerine mukabil âhirette zelil, rezil ve rüsvâ olacakları, dünyadaki kibrin eseri yüzlerinde görüldüğü gibi âhirette dahi zillet ve sefaletin eseri yüzlerinde görüleceği beyan olunmuştur. A m i l e ; amel işleyici ve n a s i b e ; o amel yorucu demektir. Bu amel âhirette olduğuna nazaran beyan olunduğu veçhile Cehennem'de birtakım meşakkatli amellerde bulunacaklardır. Amma bu dünyada amel olduğuna nazaran rahiplere ve putlara ibadet edenler birçok yorucu ameller işledilerse de ancak asil itikatlar olmadığı cihetle faydasını görmeyecekleri beyan olunmuştur.
H a m i y e ; çok zaman yakmakla kızdırılmıştır ki onun sıcaklığına m'uâdil bir sıcaklık olmaz demektir. Yani «dünyada imân etmeyen kâfirler zelil ve hakir olarak öyle bir ateşe girerler ki o ateş çok zamandan beri alevlenmiş ve harareti son dereceye varmış» demektir. Onlar yalnız bu ateşle yanmakla da kalmazlar, belki bir pınardan sulanırlar ki o pınarın suyunun harareti nihayete gelmiştir. Hatta o sudan bir damlası bu dünyada bir dağ başına konmuş olsa o dağ tuz gibi erir. Çünkü a n i y e ; harareti son dereceye gelmiş demektir.
Vâcib Tealâ ehl-i Cehennem'in zillet ve sefaletlerini ve alev sahibi Cehennem'e gireceklerini ve içecekleri sularını beyandan sonra yiyeceklerini beyan etmek üzere :
لَّيۡسَ لَهُمۡ طَعَامٌ إِلاًمِن ضَرِيعٍ۬ (6) لاً يُسۡمِنُ وَلاً يُغۡنِى مِن جُوعٍ۬ (7)
buyuruyor.
[Onlar için Cehennem'de yiyecek taam yok, ancak (dari') denilen dikenli ottan hasıl olan taam vardn ki o taam yiyenleri semizlendirmez ve açlıktan da kurtarmaz.]
Fahri Râzi ve Ebuasuud Efendi'nin beyanları veçhile d a r i ' ; bir dikendir ki yaşken deve otlar, kuruduğunda deve de yemez, zehir gibi acıdır, rayihası gayet kerihtir, cifeden kötü ve ateşten daha sıcaktır. Bunların taamı Cehennem'de dari' denilen dikenli ota müşabih bir nevi zehirli şeyden hasıl olacağı beyan olunmuştur. Bu taamı yediklerinde Cenab-ı Hakka tazarru ve niyaz edip halâslarını taleb edeceklerine işaret için bunların taamlarına d a r i ' denmiştir. Bu taam, yiyenleri semizlendirmez. Çünkü; vücuda nâfi değildir, açlığı da def edemez. Çünkü; karnı doyuncaya kadar yemek ihtimali yoktur. Ehl-i Cehennem'in sularını ve taamlarını beyan etmek; sefalet ve zilletlerini ve azaplarının nihayete varacağını beyan etmektir.
Cehennem'in birçok derekât ve tabakatı olup bazı derekede bulunanların taamı (gıslîn) den yani irinden, bazılarının taamı (zakkum) dan, bazılarının taamı (dari') den olduğu cihetle âyetler arasında tef avut yoktur. Çünkü; taamlarının (gıslîn) den olduğunu beyan eden âyet bir tabakada bulunanlara mahsus olduğu gibi (dari') den olduğunu beyan eden âyet de diğer bir tabakaya mahsustur.


Görüldüğü gibi, ayetlerin nasıl çarpıtıldığı apaçık meydanda !.. Kuran-ı jeriğm ayetlerine kendi yanından ve kafasından uyduruk bir şekilde anlam verenlerin elbetteki yeri nar-ı cahim olacaktır. Vesselâm.
 
Son düzenleme:

ilke

Paylaşımcı
Katılım
6 Kas 2017
Mesajlar
875
Tepkime puanı
188
Puanları
0
Yazdığımı anlamayan yorum yapmasın.


Yazdıklarınız, onlara onay verilince mi anlaşılmış oluyor ? Doğrusu çok alâ memleket!
Onay ver anla, onay verme yorum da yapma !
Birlerine papucu ters giydirmek istiyorsunuz herhalde !
 
Üst