Genç Birikim Dergisi

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Genç Birikim dergisinin Haziran sayısı çıktı. Dergi bu sayısında Mavi Marmara gemisini kapağa çıkartmış.

Genç Birikim dergisi Haziran 2010 sayısında Filistin'e insani yardım için seferber olan Mavi Marmara gemisini kapak yapmış. Genç Birikim bu sayısında şehid Şeyh Ahmet Yasin'in çağrısına bir icabet olarak ele aldığı yardım seferberliğini ve bu uğurda sergilenen cesaret ve şehadetin geniş bir analizine yer veriyor. Derginin sunuş yazısını okuyanlarımızla paylaşmak istedik:

Selam İle…
Yeni bir sayıyla bizleri karşılaştıran Allah'a hamdolsun. Gazze gemisi "bizler ileri atıldık ve kazandık" diyen Şeyh Ahmet Yasin'e icabet etti. Ve "bizler de" dedi. Bu hadise Allah'ın izni ile önemli sonuçlara yol açmıştır ve açacaktır.

19934.jpg


1. Filistin, yalnız orda yaşayan insanların davası değildir. Başta Türkiyeli Müslümanlar ve otuzu aşkın ülkeden ve değişik dinlerden insan davayı sahiplendiklerini göstererek, Filistin'i insanlığın gündemine taşıdılar.


2. 13 Temmuz 2006'da, İsrail Lübnan'a saldırdıktan 2-3 gün sonra, Türkiye'de savaşla ilgili hassas bir kamuoyu oluşmuştu. Tam o günlerde Siirt'ten bir PKK katliamı haberi geldi. Ertesi gün Hürriyet'in manşeti, "LÜBNAN'I BIRAK GÜNEYDOĞU'YA BAK" ve "İSRAİL GİBİ YAPARIZ" oldu. Kısacası İsrail-PKK koalisyonu pası verdi, Ertuğrul Özkök golü attı. Film tekrar İskenderun'da vizyona kondu.

3. Gemiden edindiğimiz ortak kanaat, gönüllülerin zerre kadar korkmadan büyük bir iman, teslimiyet sekineti ve vakarı ile karşı koyarken Siyonistlerin korkudan ne yapacağını şaşırmış bir vaziyette panikledikleri.

4. Bu hadise bölgedeki emperyalistlerin işbirlikçisi yönetimlerin işini bu günden sonra daha da zorlaştıracaktır. Yönetimlerdeki bu işbirlikçilik devam ettikçe bu saldırılar ne ilk ne de son olacaktır.

5. Saldırı, batının yıllardır doğuya açtığı savaşın bir parçası olduğunu batı'dan medet umanlar artık anlamalı.

6. Saldırı aynı zamanda medeniyetler savaşının da bir parçasıdır. Bunun göstergesi, aynı zamanda saldırının devam ettiği coğrafyanın en belirgin vasfı. Ne ilginçtir ki bu coğrafya, Afganistan, Irak, Çeçenistan, Pakistan ve İran'ı kapsıyor.

7. Gönüllü insanların ve kuruluşların donatıp yönettiği yardım gemilerine yapılan bu saldırı, sadece, sözüm ona bir devletin kendi başına tertipleyip gerçekleştirdiği saldırısı değil, kendi aralarındaki Soğuk Savaş'ı sona erdirdikten sonra, düşman ilân ettikleri İslâm'a, Batı'nın açtığı topyekûn savaşın bir gecelik enstantanesi olma özelliğini taşımaktadır.(Sezai Karakoç)

8. Bu, bir zincirin bir halkasıdır. Ve sembolik anlamı itibarı ile önemlidir. Bir taraftan en son modern silâhlarla donanmış bir güç, öbür tarafta, gıda ve ilaç gibi zaruri ihtiyaç maddelerini muhtaç olanlara götüren silâhsız insanlar vardı. Merhamet yüklü bir medeniyete, düşmanlık ve silâh yüklü sözde medeniyet, ölüm kustu.(Sezai Karakoç)

9. Bu, görüldü ki, tesadüfi, öncesiz sonrasız bir olay değil, öteden beri devam eden medeniyetler savaşının – ona "Çatışma" demek onu çok küçültmek olur. – bir anı, bir parçası ve ruhların bir aynası, bir gösterge işaretidir.(Sezai Karakoç)

10. Bir kere daha kafalara dank etmelidir ki, bir Medeniyetler İttifakı ya da Dinler Arası Diyalog yok, maalesef İslâm'ın doğuşundan bugüne kadar, Batı'nın ve Doğu'nun, kesilmeyen ve çağlar ve yüzyıllar boyu süren, tarihi alt üst eden, şehirleri ve medeniyeti yıkıma uğratan saldırısı vardır. (Sezai Karakoç)
11. Afganistan'da, Irak'ta, Kafkasya'da, hatta Afrika'da ve tüm İslam ülkelerinde, açık ya da gizli, dolaylı ya da dolaysız bu istilâ ve saldırı, bu, İslâm'ı yok etme savaşının iz ve eserleri, tesir ve tahribi göz önündedir. Bu istilâ ve saldırının durması için Batı'dan medet umanlar daima hüsrana ve hayal kırıklığına uğrayacaklardır. Batı ile uzlaşma imkânı olduğunu sanan bu kişiler, böylesi tavırlarla sonunda devletin batmasını önleyemeyen son dönem Osmanlı vezirlerinin durumuna düşeceklerdir. (Sezai Karakoç)

12. Fethullah Gülen'in mesajını anlamak için, daha önce İsrail'e scud füzesi gönderen Saddam'a gösterdiği tepkiye ve Beslan'da Çeçen direnişçilerin rehin aldığı bir ilkokulda Putin'in yapıp Mücahidlere mal edilen katliamda gösterdiği tepkiye bakıp öyle karar vermek lazım.
Önümüzdeki sayıda yeniden buluşmak dileği ile Allah'a emanet olun.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
GencBirikim.jpg


Genç Birikim Dergisi’nin Temmuz Sayısı Okurlarının Elinde,
Yıllardır söylenmesi gerekenleri cesurca gündeme taşıyan, ilkeli duruşu ve Kur’ani bakışıyla Müslüman kamuoyunda saygın bir yer edinen Genç Birikim Dergisi’nin yeni sayısını ilgiyle okuyacağınızı umuyoruz. Derginin bu ayki yazılarında Gazze ve bununla ilintili konulara ağırlıklı olarak yer verilmiş.
Genç Birikim Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ali Kaçar “PKK Terörü ve Derin Devlet” başlıklı yazısında PKK’nın varlığının gerçekte neye bağlı olduğu irdelemiş ve PKK terörünün bazen durması bazen de azgınlaşmasının arkasında Siyonist ve sömürgeci ülkelerin menfaatlerinin yattığını ifade etmiş. PKK’nın emperyal amaçlı bir oyunda basit bir figüran olduğu belirtilen yazıda PKK’nın ırkçı, Marksist, Leninist; içinde yaşadığımız rejim gibi laik, baskıcı, totaliter ve tek tipçi bir zihniyete sahip olduğu, PKK hareketinin sadece PKK’lıların kendi gayretleriyle geliştiğini ve 25 yıla yakın bir süre düzenli bir orduya karşı savaşı devam ettirebilecek güce geldiğini söylemenin elbette mümkün olmadığı, PKK’nın bu gücünü, hem ülke içinde ve hem de ülke dışında, çeşitli karanlık ve sömürgeci güçlerce sağlanan silah, para, eğitim, barınma ve himaye etme yani hem askerî hem de lojistik destekle devam ettirdiği ortaya konmuştur. Kuzey Irak ve Güneydoğu Anadolunun, petrol ve doğal gaz boru hatlarının kesişme noktası olacağı bu nedenle İsrail’in bölgede Kürtlere karşı özel bir ilgisinin ve bağının olduğu yazıda irdelenmiştir.
İsrail’in kuşatması altında bulunan, ekmek, ilaç, su ve diğer insani ihtiyaçlarına dahi ambargo konulan Filistinlilere yardım amacıyla yola çıkan ancak Gazze’ye varamadan Siyonist Katil İsrail’in saldırısına uğrayan Mavi Marmara gemisinde bulunanlardan M. Şerif Niziplioğlu’nun bu kutlu yolculuğunu Genç Birikim Dergisi Konferans Salonunda Ankaralı Müslümanlara anlattığı programın çözümünü de dergide bulabilirsiniz. M. Şerif Niziplioğlu konuşmasında şöyle diyor: Biz onun dinine sımsıkı sarılırsak, biz onun davası uğrunda mücadele edenlere, ezilenlere sahip çıkarsak Rabbimizin de bunun karşılığında bize bunun karşılığını ve bereketini vereceğini bu olayla birlikte hepimiz müşahede ettik. Bunun için Allah’a çok hamdetmek zorundayız.
Celal Sancar’ın “Gazze Şeridi’ne Ablukanın, Tarihi Arka Planı” isimli BBC’den aktardığı yazısında, Gazze’ye uygulanan ambargonun tarihi ve tanıkların yaşadığı olaylar da bizzat kendileri tarafından anlatılmış.
Mahmut Celal Özmen de “Gazze’de Bir İşgal Yaşanıyor!” başlıklı yazısında Gazze’yi ve son zamanlarda yaşananları konu edinmiş ve gelişmeleri irdelemiş.
Bünyamin Ateş “AÇILIM BAŞARISIZLIĞA MAHKUM (DU)!..” isimli yazısında Kürt meselesi, Türkiye’deki değişimin sınırları, PKK Terör Örgütünün mahiyeti ve gelecekle ilgili planları, açılım politikalarının tahlili, Güneydoğu Bölgesi’nin sosyolojik tahlilini incelemeye çalışacağını ifade ettikten sonra yazı dizisinin ilki olan bu yazısında kavramsal çerçeve elde etmek amacıyla farklılıklarla bir arada yaşamak konusu açıklanmaya çalışılmış.
Asr-ı saadetin ilk mücahid/medrese talebeleri demek olan Ashâbu’s-Suffe, Muhammed Mahi Münir tarafından yazısında anlatılmış.
“Irkçılığa Karşı İslam Kardeşliği” başlıklı yazısında İdris Gökalp dinimizin ırkçılığa nasıl baktığını anlatmış. Yazar konu ile ilgili olarak yazısında şunları dile getirmiş: “Ümmet ırkçılık belası ile bir çıkmaza sokulmaktadır. Çare bellidir: İçi vahiyle doldurulmuş, kuşatıcı, adil, her türlü zulme ve şirke “La” diyen, şefkat ve merhamet temelli bir “İslam kardeşliği.”
Sümeyra Arslan’ın “İnsan”; Fatih Pala’nın “Gemi Yarenleri Ve Bahaddin Yıldız Özelinde Kadir – Kıymet Bilmek…”; Ayşe Merve Adanur’un, Muhammed Esed’in hayatının konu edinildiği “Rüya İle Gelen Hidayet” Leyla Özcan’ın “Fıkhî Mezhepler” isimli yazıları da ilgiyle okuyacağınızı umduğumuz diğer yazılar.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
22805.jpg


Genç Birikim Dergisinin Ekim Sayısı Çıktı


Genç Birikim dergisinin bu sayısında, gündemden düşmeyen Ergenekon soruşturması ve Kürt sorununu değerlendiren yazılar ön planda.

Genç Birikim Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Araştırmacı-Yazar Ali Kaçar "Türkiye Geçmişiyle Yüzleşiyor mu" başlıklı yazısında Türkiye'nin kuruluşundan bu yana karanlık olaylara sahne olduğu ve ülkede işlenen faili meçhul cinayetlerin asıl menşeinin dışarıdan olduğu ifade edilmiş. Yazıda "Tek Parti diktatörlük döneminin bittiği ve çok partili dönemin yaşandığı dönemde ABD'nin rolü bilinmeden ve ABD ile gerçek anlamda yüzleşilmeden, Türkiye'nin kendi geçmişiyle yüzleşiyor iddiaları kuru ve içi boş bir iddia olmaktan öte hiçbir anlam taşımaz." denilmek suretiyle bir gerçeğin altı çizilmiş. Yine yazıda normalleşmenin nasıl olacağına dair de fikirler ileri sürülmüş. Yazara göre normalleşme ancak bu ülkenin kendi geçmişi ile yüzleşmesine bağlıdır. Yazı bu yargıyı dile getiren şu cümlelerle sona erdirilmiş. "Türkiye'nin normalleşmesi, kendi geçmişiyle yüzleşmesine bağlıdır. Bu da, içeride tek parti döneminin batıcı ve İslam düşmanı totaliter, militarist, jakoben anlayışı ile dışarıda ise başta emperyal ABD ve Siyonist İsrail olmak üzere, diğer işgalci ve emperyal ülkelerle hesaplaşılmasına bağlıdır. Bu hesaplaşma gerçekleşmeden, Türkiye'nin kendi geçmişiyle yüzleşmesi mümkün değildir." Ali Kaçar'ın dergide "Namazın Bireysel ve Toplumsal Hayattaki Fonksiyonu" başlıklı bir yazısı daha yer alıyor.
Derginin yazarlarından Süleyman Arslantaş bu ayki yazısında Kürt Sorununu analiz etmiş. Üzerinde yaşadığımız topraklarda tarihin hiçbir döneminde olmayan bir kavgaya şahid olduğumuzu, tarafların ortak bir zeminde ortak bir çözüm aramak yerine "ben" merkezli dayatmaları öne sürmekle de adeta konuyu çözümsüzlüğe ittikleri ifade edilen yazıda sorunun ancak İslami bir bakış açısı ile çözülebileceği belirtilmiş. Ve yazı, sorunu ortaya koyan şu sorularla sonlandırılış:
- Kürt sorunu nedir, tarafları kimlerdir?
- Kürt sorununun tarafları, taraf gibi gözükenleri nasıl ayırt edilir?
- Uluslararası güç odaklarının Kürt sorunu yaklaşımı nasıldır?
- Sorundan sadece dış güçler itibariyle ABD ve İsrail mi sorumlu, Almanya, Fransa, İngiltere ve Rusya'nın dahli nedir?
- Kürt sorununun kangrenleşmesinin Filistin sorununu unutturmak gibi bir boyutu da var mıdır?
- Bu sorun İslam coğrafyasında sadece Türkiye, İran, Irak ve Suriye'yi mi ilgilendiriyor, özellikle Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Körfez Emirlikleri niçin vurdumduymaz bir yaklaşım sergiliyor?
- Ak Parti iktidarı, aydınlar özellikle Kürt aydın ve iş adamları, politikacılar, muhalefet biraz daha risk alamazlar mı?
- Kürt sorunu sadece iktidara ve orduya havale edilecek kadar bir öneme mi haiz?
- Şayet sorunu bugüne kadar olduğu gibi iki ileri bir geri anlayışı ile yaklaşmaya devam edilirse, yarın, zayıf iktidarlar ve güçsüz ekonomiler döneminde kardeş kavgası ve bölünme nasıl bertaraf edilebilinir? V.s.
Erdal Bayraktar da yazısında Kürt sorununa değinmiş. Kemalistlerin bu ülkede yaşayan Müslümanlara Türk-Kürt demeden ne yapmışlarsa PKK-DTP-KCK'nın da aynısını Müslüman Kürt halkına yaptığı, nasıl Ulusalcıların Cumhuriyetin kuruluş ve tek parti yıllarında yapılan zulümleri, kuruluş yıllarında mecburen yapılan şeyler bahanesiyle izah ediyorlarsa, Kürt siyasi hareketi de siyasi strateji bahanesinin arkasına sığınarak zulümlerini izah ettikleri yazıda ifade edilmiş.
Celal Sancar ise bu ayki yazısında AKP'nin referandumdaki rolünü değerlendirmiş. ABD'nin Irak'ta Sünni'lerle Şii'leri karşı karşıya getirmesine aynen benzemese de Türkiye'de de AKP'nin bu süreçte gerek Müslümanlar arasındaki ilişkileri, gerekse Müslümanların sisteme yönelik muhalefetini daha da zayıflatmayı başardığı ifade edilen yazıda Müslümanların sistemle nasıl entegre edilerek "en az zararlı İslam'ın" nasıl toplumda kabul ettirildiği anlatılmış.
Yine Kürt sorunu ile ilgili yazı dizisi olan Bünyamin Ateş'in "Açılım Başarısızlığa Mahkûm(du)!" başlıklı yazısı bu bölümde sona ermiş.
Şahin Özdaş, geçen ayki sayıda işlediği şirk konusuna bu ay da devam ediyor.
Tevfik Uğur'un "İslamsılık ve Ilımlı İslam" başlıklı yazısında Müslümanların nasıl gerçek İslam'dan uzaklaştırıldığı irdeleniyor.
Hayriye Bican'ın "Küresel Özgürlük Projesi", Mahmut Celal Özmen'in "İsrailoğulları ve Ahlâk", Fazlı Bilir'in "Ortadoğu Kavramı" yazıları ve Türkiye-İsrail Arasındaki "İşlek Ticaret"i anlatan tercüme yazı dergide yer alan diğer yazılardan….
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
24269.jpg



Genç Birikim Dergisi Aralık Sayısı Çıktı

font_01.gif
font_02.gif
font_03.gif
font_04.gif

Aylık yayınını sürdüren Genç Birikim Dergisi Aralık 2010 tarihli 139. sayısıyla okurlarının karşısına çıktı.

Genç Birikim Dergisinin aynı zamanda Genel Yayın Yönetmenliğini de yapan araştırmacı-yazar Ali Kaçar, bu ayki yazısında TC'nin kendince takip etiği komşu ve bölge ülkelerle sıfır problem politikasının mümkün olmadığını ve bunun sonunun da yavaş yavaş geldiğini "Sıfır Problem Politikasının Sonu mu?" başlıklı yazısında irdelemiş. NATO'nun yapısı, misyonu ve kuruluş felsefesinin anlatıldığı yazıda Doğu Blokunun yıkılmasıyla NATO'nun kendisine yeni bir düşman tanımladığını bunun da "İslam" olduğu ifade edilmiş. Türkiye'ye kurulması düşünülen Füze Kalkanı ile son yıllarda ABD'nin rakip gördüğü ancak TC'nin çok iyi ilişkiler kurduğu ve siyasi, iktisadi ve askeri ikili birçok antlaşmalar yaptığı ülkelerle ilişkiler sona erdirilmek istenmiştir. Yazının özünü de ifade eden şu paragrafta konu adeta özetlenmiş:

"Türkiye'de, başta Dışişleri Bakanı Davutoğlu olmak üzere birçok yetkili Rusya, Yunanistan da dâhil hiçbir komşu ülkeden bir tehdidin söz konusu olmadığını, tam tersine birçok komşu ülkeyle vizelerin de kaldırılmasıyla dostlukların daha da pekiştirildiğini ifade etmişlerdir. Nitekim Davutoğlu; "Biz çevremizdeki hiçbir komşumuzdan bir tehdit algılaması içinde değiliz. NATO'ya dönük de bir tehdit algılaması veya tehdit oluşturduğu kanaati içinde değiliz" dediğine göre, peki bu füze kalkanı kimin için Türkiye'ye yerleştirilmek istenmektedir. Gerçi uzun zamandan beri ABD'li neo-con'lar ya da Siyonist lobiler yakın tehlike/tehdit olarak İran'ı göstermekteydiler. ABD'li yetkililer de, NATO Genel sekreteri Rasmussen de, tehlike olarak İran'ı hedef tahtasına oturtmuşlardı. Şayet gerçekten İran tehlike olarak görülüyor ise, bu füze kalkanı niçin Türkiye'ye yerleştirilmek isteniyor? Çünkü İran'a karşı gerek işgal altındaki Irak'ta ABD'nin kurduğu birçok askeri üsten ya da Azerbaycan'ın başkenti Bakü'ye 70–80 kilometre uzaklıktaki "Gebele Radar Üssü"nü devreye sokabilirlerdi. Çünkü Gebele Üssü; Balistik ve seyir tipi füzeleri 6.000 km uzaktan bile tespit edebiliyor. Başka bir ifadeyle Gebele Üssü, Kuzey Afrika, İran, Irak, Suudi Arabistan, Hindistan, Pakistan, Çin, Avustralya, Hint ve Atlas Okyanusları ve tabii Türkiye'yi stratejik anlamda izleyebiliyor, özellikle bu bölgelerden atılacak balistik füzeleri hemen tespit edebiliyor. Ayrıca sadece atışları tespit ve izlemekle kalmıyor, füzelerin seyir rotasını da ölçebiliyor, buna göre füze imha edici sistemleri harekete geçirebiliyor. Gebele radarı çok etkin bir radar. Ama niyet sadece İran değil, aynı zamanda Türkiye ile İran'ı karşı karşıya getirerek, belirli bir süredir gelişmekte olan ikili ilişkileri sabote etmektir. Aslında amaç sadece Türkiye-İran ilişkilerini bozmak da değil, Türkiye'nin belirli bir süreden beridir izlemeye çalıştığı komşularla sıfır problem politikasını sona erdirmektir."
Süleyman Arslantaş ise bu ayki yazısında bir önceki ayda (Kasım) yaşanan gelişmeler hakkında kısa değerlendirmelerde bulunmuş. Bunlar; Füze Kalkanı, Güney Kore ile Kuzey Kore arasındaki sürtüşme, Wikileaks olayı, Başbakan Erdoğan'ın Beyrut, Lübnan gezisi ve üç generalin açığa alınması olayları.
Şahin Özdaş "Lâ Hukme İllallah" başlıklı yazısında İslamın temeli olan Allah'tan başka hüküm koyucunun olamayacağını anlatmış. İnsanın maalesef azgınlaşarak (tuğyan ederek) kendisini mutlak karar verici, hüküm koyucu olarak gördüğü dünyamızda yazıda verilen şu anekdot da buna en güzel örnektir herhelde. "İşte bu saltanat dönemlerinin birinde, Emevi emirlerinden Abdulmelik, bir gün hutbeye çıkar ve hutbenin bir bölümünde "Ey iman edenler namazınızı kılın, zekâtınızı verin, çokça hayır ve sadakalarda bulunun ancak şuraya karışmayın!" diyerek bulunduğu makama, saltanatına, idare yapısına, yönetim şekline, sosyal ve siyasi hayat tarzına karışılmayacağına dair "Firavun mantığı" ile işaret etmiştir. Tıpkı bugünkü gibi bir din, bir inanç sistemi olarak kabul edip adına demokrasi dedikleri, cumhuriyet dedikleri, laiklik dedikleri ne menem rejimler gibi. Emevi emirlerinden Beni Ümeyye'nin zulmüne son vermek iddiasıyla ayaklanan kitlelerin desteğiyle iktidara ulaşan Abbasilerin de aynı zulmü sürdürdüğü görülünce, zamanın seçkin Müslümanlarından birisi Abbasi halifesinin de dünyevileşmesine itirazlarını dile getirerek şöyle haykırır: "Her türlü zulme karşı çıkacağımıza dair ahd'u peyman eylediğimiz günleri unuttunuz mu?" der. Abbasi Halifesinin cevabına bakınız: "Bir dünya saltanatı ki, bize de erişmiştir. Bırakınız biraz da biz sefasını sürelim!"
BBC'den çok ilginç ve yararlı haberleri aktaran Celal Sancar bu ayki haberinde de Pakistan'da yakın zamanda yaşanan ve hala etkileri devam eden sel felaketinde yaşanan dramlardan bir örnek aktarıyor.
Dergide her ay yer alan çeviri yazısında bu ay Mısır'daki önemli hareketlerden biri olan Müslüman Kardeşler Hareketi anlatılmış.
Erdal Bayraktar "Merkezin Yeni Sahipleri" başlıklı yazısında dönüşen/dönüştürülen bir kesimden, bir kısım Müslümanlardan bahsediyor. Yazar şu ifadeleri vurgulamış; "Müslümanlıktan, İslamcılıktan, dindar ve muhafazakârlığa terfi eden yapılar hızla "merkezi iktidarı" ele geçiriyorlar. Yeni Dünya Konjonktürüne uyum sorunu yaşayan dinozor laik unsurlar tasfiye olunarak yerine laik, seküler, demokratik değerlerle uyumlu kadrolar ihdas ediliyor. 28 Şubat günlerinde irtica ve gericiliğin sembolü olan, rejimi değiştirecekleri iddia edilen yapılar hızla iktidarı devralıyorlar. Artık "merkez"in yeni sahipleri eski muhalif İslamcı, dindar yapılar oluyor. Türkiye tarihinin önemli anlarına şahit oluyoruz. Dün sistemi, rejimi eleştirenler bugün rejimle bütünleşiyorlar. Ne alâkası var diyenler olabilir. Haklısınız, değer ve ilke merkezli muhalefet yapmazsanız böyle konuşmak hakkınız. 1923'te kurulan rejimin neyi değişti? Batıcı, Laik, Seküler değerlerde bir değişiklik mi var? Onların yerine Tevhidi, Nebevi değerler mi yerleşti? Sizin amacınız "ahiret" merkezli değil, "dünya" merkezli bir iktidar amacıymış. Bunu da ele geçiriyorsunuz, gözünüz aydın."
Dergide ayrıca Ubeydullah Toprak, Hayriye Bican, Kadir Seven, İdris Gökalp, Medeni Hanoğlu ve Yıldız Çınar'ın yazıları yer alıyor
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Resim_1294736706.jpg


Genç Birikim Dergisi’nin Ocak Sayısı Çıktı

Genç Birikim Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Araştırmacı-Yazar Ali Kaçar “Her Kavim Allah’ın Bir Ayetidir” başlıklı yazısında; kavimler de dâhil her şeyi yaratanın Allah olduğunu ve kavimlerin de diğer varlıklar gibi O’nun ayetlerinden olduğunu vurguladıktan sonra Türkiye’deki ırkçılığın İttihat ve Terakki ile nasıl başladığını ve daha sonra Cumhuriyet Türkiye’sinde Kürt meselesiyle birlikte bunun nasıl kökleştiğini gözler önüne seriyor. Yazı; “Her kavim kendi ana dilini, kavmi özelliklerini, bir üstünlük aracı yapmaksızın serbestçe her alanda kullanabilmelidir. Diğer haklar ise, adalet temelinde ortaklaşa ve herkesin kendisini ifade edebilecek ve istişare temelinde belirlenmelidir. Bu, bayrak için de ve diğer semboller için de geçerli olmalıdır. Çünkü hiçbir kavmin, diğer kavimlerden doğuştan gelen bir farklılık ya da üstünlüğü yoktur” tespitiyle son buluyor.


Derginin usta yazarlarından Süleyman Arslantaş, ABD, Petrol ve İsrail adlı yazısında, Ortadoğu’nun ve Türkiye’nin yakın tarihinin petrolsüz değerlendirilemeyeceğini vurguluyor ve yazı; ”Artık Amerika’nın Ortadoğu’da eskisi kadar tetikçi İsrail’e ihtiyacı yok. Çünkü kendisi artık Ortadoğu’da. Bu bağlamda diyorum ki; artık bölge sakinleri olarak Müslüman halklar olarak kiralık katili (İsrail), tetikçiyi fazla dikkate almadan kiralayanla ve yeni komşumuz Amerika ile hesaplaşalım.” şeklinde bir temenniyle sona eriyor.

Erdal Bayraktar “Yazmak Üzerine” adlı yazısında; “Niçin yazmalıyım? İnsanı yazmaya teşvik eden muharrik güç nedir? Her insanın yazma amacı aynı mıdır? Yazar kimdir ve ödevi nedir? sorularına cevap bulmaya çalışmış ve “Yazmak şahit olmak, şahit tutulmaktır, “dilsiz şeytan” olmamaktır, direnmektir, kötülüğe ortak olmamaktır” tespitlerinde bulunmuş.

Mahmut Celal Özmen bu ayki yazısında, gündemden düşmeyen “Füze Kalkanı Meselesi”ni değerlendirmiş. Yazıda NATO`nun tehdit algılamasında artık doğrudan Müslümanların ve İslam âleminin olduğu, NATO üyesi Türkiye’nin bunu kamuoyuna izah etmede zorlanacağı, yöneticilerin bu durumu gizlemek için saptırıcı demeçler verdiği, oysa Mayıs 2010 tarihli stratejik konseptte açıkça İran isminin zikredildiği” ifade edilmektedir.

Ubeydullah Toprak’ın Sünnet Nedir Ne Değildir? başlıklı yazısı sünnet hakkında ileri geri laflar edenleri temelli susturacak derecede deliller içeriyor.

Muhammed Mahi Münir “Gönül İklimi ve Fırtınalar” başlıklı yazısında manevi gelişim ve önündeki engelleri açıklıyor.

Ali Kaçar’ın “Mustafa Kemal ve Kürtler” başlıklı yazısı yakın tarihte Kürtlerle ilgili gizli kalmış ilginç gerçekleri gün yüzüne çıkartıyor.

İdris Gökalp’in “Aile Kurumu Çöküyor mu?, Fazlı Bilir’in “Kader”, M. Ali Hakbilen’in Mescid-i Aksa’nın İşgali ve Sorumluluklarımız”, Nuray Bilgili’nin “Gösteriş İçin mi, Allah için mi?, Ayfer Toprak’ın “Her Savunma Bir Tohum” başlıklı yazıları ilgiyle okunmaya değer diğer yazılar.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
26817.jpg


14. yilinda 142. sayısıyla okuyucularına merhaba diyen Genç Birikim Dergisi, met sayısında yoğunlukla Ortadoğu ayaklanmalarını Analiz ediyor.

Genç Birikim Dergisi'nin met ayki sayısında dergi yazarları, oğlu zamanların gündemden düşmeyen, hafta önce Tunus'ta meydana Gelen daha Hiçbiri Mısır'a sıçrayan buradan da Ortadoğunun krallık ve diktatörlükle yönetilen ülkelerde meydana Gelen halk ayaklanmalarını yazılarında değerlendirmişler.
Genç Birikim Dergisinin Genel Yayın Yönetmeni, araştırmacı-Yazar Ali Kaçar, "Birinci Dünya Savaşı'ndan Hiçbiri Ortadoğu'nun Şekillenmesi" başlıklı yazısında; halk ayaklanmalarının oldugu ülkelerin I. Dünya Savaşından Hiçbiri Osmanlı'dan, milliyetçilik akımını kullanarak ve bazılarına sahte vaadlerde bulunarak nasil kurdurulduğunu, bazi Arap liderlerinin nasil Osmanlıya Ihanet ederek Batılılarla işbirliği yaptıklarını, ingiliz ve Fransızlar tarafından nasil kandırıldıklarını, günümüzde de bazi Arap diktatörlerinin met işbirliğini sürdürdüklerini, Tarihi Perspektif içerisinde anlatmakta ve yazısını su cümlelerle sonlandırmaktadır: "Bugün, Libya'nın Eli Kanlı katili Kaddafi ' nin döktüğü kanda, met işgalci devletlerin de katkısı oldugu unutulmamalıdır;. Ayşe nedenle bölgenin masum ve Mazlum halklarının asil düşmanı Batılı ve Doğulu işgalci devletlerdir imkb Sadece Birer kukladır. Asil yerel düşman Çok İyi alamiyorum tanınmalı ve Tekrar Yeniden tezgâhlanan Ayni tuzağa düşülmemelidir. yöneticiler Aksi halde, Tarih Yeniden tekerrür edecektir. Eger-Allah korusun-Tekrar met sömürgeci küresel güçlerden onaylı Yeni firavunlar, Yeni diktatörler yönetime gelirse,-bu Tehlike henüz geçmiş degildir-dökülen bunca kana yazık olacaktır. "
Erdal Bayraktar "Yeni Dönem Yeni Zihniyet" yazısında başlıklı, "Tunus ve Mısır` da Batı `nin Modern dönemde oluşturup Batı Dışı dünyaya dayattığı düzenle Birlikte, met düzene karsı Gelişen modern ve Batı karşıtı muhalefet dilinin ve yapılarının da yıkıldığını, met ikisini Birlikte anlamaya çalışmamız gerektiğini, bunu yapmadığımız Zaman geçmişi kaybettiğimiz görmeme geleceği de kaybedebileceğimizi "ifade ettikten ve olayları Tarihi açıdan ele aldıktan Hiçbiri," Yıkılan düzenin Yerine eski düzenin sahiplerinin istediği Bir düzenin mi, yoksa Tahrir Meydanında bağıran Halkın istediği Yeni düzenin mi kurulacağının Ö NEML oldugunu, yıkmanın yetmediğini; asil Ö NEML olanın yıkılanın Yerine neyi kuracağımızın oldugunu, Yerine Hayrın ikame edilmesi oldugunu "belirtmektedir içinde duamızın yıkılan Şerr`.
Süleyman Arslantaş imkb "Savruluyor muyuz?" başlıklı yazısında; saran ve Harbor yönetimlere karsı 'başkaldırı' şeklinde Gelişen olayları farkli Bir ​​açıdan ele alıyor ve Demokrasi bağlamında İnsan hakları Tunus'ta başlayan ve neredeyse Ortadoğu basta Olmak uzere tum İslam dünyasını, hukukun üstünlüğü, özgürlükler ve FIRSAT eşitliği Talep edenlere, tr Ö NEML kimliğimiz Olan İslam'ın, dinin sabitlerine bağlı kalarak özgürce yaşama imkânı verdiğini ifade ediyor.
" Değişen Dünyada İslam'ın Değişmeyenleri "irdeliyor Adlı konferansında Beşir Eryarsoy, günümüz dünyasında İslamın değişmeyen ilkeleri Konusunu.
Tevfik Uğur'un "Kıyamlar ve Devrimler", Ubeydullah Toprak'ın "Sünnet'in İslâm'daki Yeri ve Önemi", Hayriye Bican'ın "Dayanışmanın Kodları", İsa Memişoğlu'nun "Eğitim ve Gençlik" ve İbrahim Hakkı Toprak'ın "Ekini ve Nesli Müşrikler Tarafından Fesad Edilmiş Müslümanlar İsyan Ediyor" yazılar okunmaya value diger yazılar başlıklı.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
genc_birikim_nisan_2011_kapak-1.jpg


Gündemdeki konuları İslami bakış açısıyla ve derinlemesine analiz eden Genç Birikim Dergisinin Nisan sayısı çıktı.
Dergide bu ay Ortadoğuda yaşanan olayları mercek altına alan ve değerlendiren yazılar ön planda.


Genç Birikim Dergisi Genel Yayın Yönetmeni ve Araştırmacı-Yazar Ali Kaçar “Kaynayan Ortadoğu ve Türkiye’nin Modelliği” başlıklı yazısında; Tunus’la başlayan, domino taşı gibi diktatörlükle idare edilen diğer bütün ülkeleri etkilemeye başlayan, Tunus ve Mısır’da hedefine ulaşan, Yemen, Bahreyn, Suriye ve Libya’da ise çok kanlı geçmekte olan halk hareketlerini incelemiş ve uzun yıllardır diktatörlükle idare edilen bu ülkelerde halkın ölümüne, başındaki işbirlikçi, despotik yönetimlere karşı nasıl ayaklanabilmiş olduğu sorusuna cevap aramış. Yazısında bu ayaklanmaların ana nedenini, kaybedecekleri bir şeyleri kalmayan halkların onurlarının çiğnenmiş, namuslarının kirletilmiş ve akıl almaz her türlü insanlık dışı işkencelere maruz bırakılmış olması ve bu suretle halkların korku duvarını aşmaları olarak göstermektedir.
Yazarımız Ortadoğu ülkelerine, Türkiye model olabilir mi? sorusuna da şu cevabı vererek yazısını bitirmiş: “Türkiye bu haliyle mi örnek olacak? Mümkün mü? Elbette ki mümkün değildir. Türkiye’nin model olabilmesi için, öncelikle;
a- ABD ve Siyonist İsrail’e tanıdığı ayrıcalıkları; askeri üsleri, CIA, FBI ve MOSSAD gibi eli kanlı örgütlerin bürolarını kapatmalı ve bu ülkelere tanınan diğer ekonomik, askeri ve siyasi ayrıcalıkları bir an önce sona erdirmelidir.
b- İçeride de azgın azınlığın, bir avuç elitist, ırkçı, şovenist kesimin ayrıcalıklarını sona erdirmeden, Anayasanın değişmez/dogmatik başlangıç ilkelerini ortadan kaldırmadan, halkın inancını, örf ve adetlerini esas alan yeni bir anayasa yapmadan, bırakın Ortadoğu ülkelerine model olmasını, kendi ülkesi içinde bile iç bütünlüğü sağlaması mümkün değildir.”
Derginin usta yazarlarından Süleyman Arslantaş bu ayki yazısında “Erbakan Kim ve RP Gerçeği” başlıklı yazısında; Erbakan’ın hayatını ve mücadelesini ele almış. Yazısında Onun başarılı bir eğitim hayatının olduğunu, Demirel’le olan karşılaşmasını, MSP’yi nasıl kurduğunu, İran Devriminin etkilerini, 12 Eylül Darbesini, meselelerin arka planını da açıklayarak anlatmış.
Erdal BAYRAKTAR “Yeni Dönem Yeni Zihniyet” adlı yazısının ikinci bölümünde; “Tunus’ta başlayan ve Ortadoğu-Afrika merkezli halkları etkisi altına alan siyasi intifada ateşi, yaktığı/yıktığı eski düzenin yerine nasıl bir düzen düşünüyor? sorusuna cevap bulmaya çalışmış. Yazısında; “Modernizm sopasını yiyen Müslüman halklar, kurtuluş için Postmodernizm havucuna teşne haline getiriliyorlar. Tunus`ta İslami Yöneliş Hareketi (Nahda)-Gannuşi, Mısır`da İhvan-ı Müslimin, Türkiye`de Milli Görüş, Ak Parti, Has Parti projeleriyle Müslüman halklar ve İslami oluşumlar Modernizm/Postmodernizm değerleri üzerinden liberal kapitalist demokratik sisteme entegre ediliyorlar.” yargısına ulaşmış ve “1400 yıllık bir mücadele geleneğine yaslanan İslami gayretlerin sonu siyasette liberal demokrasi, ekonomide piyasa ekonomisi, sosyal hayatta çoğulculuk peşinde koşmak mı olmalıydı?” ifadesine yer vermiş.
Muhammed Mahi MÜNİR “Firdevs Cenneti’nin Varisleri” başlıklı yazısında; bizi firdevs Cennetlerine götürecek olan, Mu’minun suresinin ilk on ayetini işlemiş”
Tevfik UĞUR “Devrimler ve Cinler” başlıklı yazısında; “Hıristiyan dünyasının, Buazizi’nin ateşi üzerinden atlayıp sürecin önüne geçme çabalarının devam ettiğini, Muhammed Buazizi’nin eyleminin, Afrika coğrafyasındaki Müslüman halkların daha önce hiç karşılaşmadığı ve zulümden hayatta kalmaya takati kalmamış bir mazlumun sıra dışı bir eylemi olduğunu, Buazizi’nin ateşinin, halk hareketlerinin sönmeyen bir kıvılcımı olacak şekilde çakıldığını, bundan dolayı batılı ülkelerin, bu sürecin yönünü değiştirip onu lehlerine çevirebilmeleri için ateşin önüne geçmeleri gerektiğini, oysa ilahi takdirin, Buazizi’nin ateşiyle çoktan tecelli ettiğini, artık bu takdirin yönünü değiştirmek için işgal, plan ve stratejilerle gaybı inşa etmeye çalışacak her emperyalist girişimin, Buazizi’nin ateşine çarparak sönmeye mahkûm olacağını, ne ABD’nin ne de Avrupa’nın, bu ateşin önüne geçmeye ve geleceği görüp onu değiştirmeye güç yetiremeyeceğini, şu anda haçlı ordularının tek yapabildiğinin, bu ateşin peşinde iştahla sürüklenmek olduğunu ifade etmiş.
Necdet YÜKSEL’in “Okumak, Tevhidi Anlamları Hayata Taşımaktır”, Hayriye BİCAN’ın “İslam’ın Adaleti ve Küresel Hegemonya”, Ahmet TAYYAR’ın “Medine Vesikası”, İdris GÖKALP’in “Dar’ul Erkam’ın Eğitim Metodu”, Medeni HANOĞLU’nun “Kalp Nimetine Şükretmek”, Fazlı BİLİR’in “Kader – 4”, Fatih PALA’nın “Cennetle Yaşamak İçin”, Ayfer TOPRAK’ın “Ya Bir Dua Et Ya Da Eylemine Dua Ettir”, Büşra ALİM’in “Bir Annenin Günlüğünden”, Sümeyye ARSLAN’ın “Ağlamak” başlıklı yazıları ilgiliyle okuyacağınız diğer yazılar arasında.
Ayrıca Dergide Celal SANCAR’ın BBC’den aktardığı “Libyalılar Batı’ya Neden Şüpheyle Bakıyor?” başlıklı bir çevirisi ve Prof. Dr. Mustafa AĞIRMAN’ın Hz. Peygamber (sav)’in İnsan Yetiştirme Metodu” başlıklı bir konferansı da yer almakta.
Sizlere en yakın bayiden bir Genç Birikim Dergisi alarak okumanızı tavsiye ediyor, Genç Birikim Dergisine yayın hayatında başarılar diliyoruz.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
28440.jpg


Genç Birikim Dergisi’nin Mayıs Sayısı Çıktı


font_01.gif
font_02.gif
font_03.gif
font_04.gif



17022.jpg

Genç Birikim Dergisinin Mayıs sayısı çıktı. Dergide bu ay da Ortadoğu coğrafyasında yaşanan son olaylar incelenmiş. İşte bu sayıda yer alan yazılar...



Genç Birikim Dergisinin Genel Yayın Yönetmeni ve Araştırmacı-Yazar Ali KAÇAR "Baas Diktatörlüğü ve Suriye'de Halk Direnişi!" başlıklı yazısında Suriye'deki halk direnişini incelemiş. Bugünkü durumu sağlıklı değerlendirebilmek için bölgenin ve bu bölgede kur(dur)ulan devlet(çik)lerin tarihi sürecini irdelemiş. Suriye'nin işgal edilmesinden şu anki durumuna gelinceye kadarki süreci kronolojik olarak anlatmış; oğul Beşşar Esad'ın zalimlikte Hafız Esad'tan hiç de geri kalmadığını ortaya koymuş ve bu zulmün Allah'ın izniyle mutlaka sona ereceği tespitinde bulunmuş. Yazısında ayrıca İran'ın, Baas diktatörlüğünü desteklemekle anlaşılması zor bir çelişkiye düştüğünü belirtmiş.

Süleyman ARSLANTAŞ "Ortadoğu'ya Bakış" başlıklı yazısında; Ortadoğunun kısa tarihini ve petrolün Batılılar açısından ne kadar önemli olduğunu anlatmış. İslam'ın, belki de siyasal boyutu olmaksızın ve yalnızca ibadi (fıkhi anlamda) boyutu itibariyle Batı tarafından kabul edilebilir, müsamaha edilebilir bir din olabileceği, ancak İslam'ın siyasi boyutu ya da bütüncül İslam'ın, gerek bölgesel faaliyetleri olan emperyal güçler için ve gerekse onların vekilharcı olan despot yerel yöneticiler için kabul edilemez bir olgu olduğu tespitinde bulunduktan sonra yazısını; "Tüm bunlar olup-biterken şüphesiz Müslümanların, Tevhid akidesine iman edenlerin gelişen olaylar ve kendi duruşlarına isabetli bir bakış ve teşhis için yeniden Kur'an aynasında kendilerini gözden geçirmeleri gerekmektedir" tespitiyle sona erdirmiş.

İbrahim Hakkı TOPRAK "Kendilerine: "Yeryüzünde Fesat Çıkarmayın" Denildiğinde: "Biz Sadece Islah Edicileriz" Derler" başlıklı yazısında; "ABD'nin Usame Bin Ladin operasyonu uluslar arası hukukun katli, İslam Dünyasının aşağılanması olduğu halde, özellikle Türkiye'de yapılan açıklamaların adalet ve vicdanla asla bağdaşmayacağını ortaya koymuş.

Bünyamin ATEŞ "İlluminati" başlıklı yazısında; "Türkiye Afganistan ve Lübnan'da ne aramaktadır? Türkiye'nin ekonomik sistemi neden sömürüye dayanmaktadır? Başörtüsü gibi İslami emirler halkı Müslüman bir ülkede nasıl yasaklanmaktadır? sorularına verilecek cevapların İlluminati gerçeğiyle beraber yeniden değerlendirilmesinde fayda olduğunu belirtmektedir.

M. Beşir ERYARSOY'un "Egemenlik ve Kur'ân'da Egemenlik", Celal SANCAR'ın BBC'den aktardığı "Guantanamo Üssü'nde Tutulan 'Masum' Kişiler", Erdal BAYRAKTAR'ın "Tağuti Rejimler Çetesiz Yapamaz", Tevfik UĞUR'un "Allah'ın Halkları Ulusçu Tanrılara Karşı", Mahmut Celal ÖZMEN'in "Maddî Hayattan Yararlanma Gayesi", Ubeydullah TOPRAK'ın "Sünnet'in Kur'an'ın Anlaşılmasındaki Yeri ve Önemi – I", İsmail CEYLAN'ın İngilizce'den Çevirdiği "Üsame Bin Ladin'in İkinci Ölümü", Fatih PALA'nın "Sancı...", Ayfer TOPRAK'ın "Çocuk Eğitiminde Dua'nın Önemi", Ahmet TAYYAR'ın "Medine Vesikası- II" başlıklı yazıları ve Dr. Mustafa AĞIRMAN'ın "Hz. Peygamber (sav)'in İnsan Yetiştirme Metodu – II", Ayten DURMUŞ'un "Aile İçi İletişim – I" başlıklı Konferansları ilgiyle okuyacağınız diğer yazılar…
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
genc-birikim-146.jpg


Genç Birikim Dergisinin 146. Sayısı Çıktı!



Temmuz 2011 tarihli 146. sayısıyla okuyucularına merhaba diyen Genç Birikim Dergisi; “Kur’an Anayasadır!” vurgusunu manşete taşıdı.

Genç Birikim Dergisinin aynı zamanda Genel Yayın Yönetmenliğini de yapan Araştırmacı-Yazar Ali Kaçar, “Biz ve Kur’an” başlıklı yazısında; yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in özelliklerinden bahsettikten sonra gözyaşları içerisinde dinlenen Kur’an’ın, bizzat bireysel, ailevi ve toplumsal hayatı tanzim etme yönünün görmezlikten gelinmesi halinde, Kur’an’ın ‘mehcur’ bırakılmış olacağını, Kur’an-ı Kerim’in, anlamak ve yaşanmak amacıyla gönderilmiş ilahi bir kitap olduğunu, Kur’an-ı Kerim okuyuşumuzun, hayatımızı mutlaka değiştirmesi gerektiğini, yanlış ve hatalarımızı düzelterek, bizi münker ve habaisten uzaklaştırarak mü’mince yaşamamızı sağlayacak tarzda olması gerektiğini ifade etmiş.
Süleyman Arslantaş “Baas Rejimi Suriye’de de Yıkılıyor!.. Ya Sonrası” başlıklı yazısında; Ortadoğudaki Baas rejimlerinin kısa bir tarihini aktarıp Türkiye ile ilgisini kurduktan sonra, Arap dünyasındaki sokağın Türkiye modeli istediğini ancak Türkiye modelinde, Türkiye’de Müslüman ahalinin önce seküler hale getirilmeye çalışıldığını, sonra bunu halk yemeyince laiklik dediklerini, bunun da dozajını ayarlamayınca halkın yine bunu da yemediğini, bu sefer laik demokratik olmak yerine, demokratik laik olma modelini dayattıklarını ve şimdiki Türkiye modeli denilen şeyin demokratik-laik bir model olduğunu, evrensel nitelikli olan dinin bireysel bir anlayış ve yaşayışa indirgendiğini, demokratik-laik sistemin tatbikçilerinin artık namazlı-abdestli Müslümanlardan oluştuğunu, genelde tatbik edilen sistemin, Allah’ı unutturan bir sistem olduğunu, laiklik ve demokrasinin sekülerizmin alt başlıkları olduğunu dile getirdikten sonra yazısını şu sözlerle nihayete erdirmiş: “Baas da ömrünü tamamladı. Irak’da öldü, Suriye’de can çekişiyor. Ne yazık ki yerine gelecek olan İslam olmayacak, muhtemelen demokratik ve fakat devamının ne olacağı bilinmeyen bir yönetime doğru gidiliyor. Bu söyleyeceğim son söz bazıları için ümit mi, ümitsizlik mi olur bilmem ama Baas sonrası Suriye namazlı abdestli Müslümanlara teslim edilecek gibi gözüküyor…Yani “namazlı” demokratlara!..”
Araştırmacı-Yazar Ali Kaçar’ın kaleme aldığı, “Emperyal Kuşatma ve İslam Dünyası”nın giriş kısmını oluşturan yazıda; “terörün insanlık tarihi ile yaşıt olduğunu, terör olayının günümüzde en yaygın olarak bilineninin ise bireyler, örgütler ve devletler tarafından yapılanı olduğunu, ancak bireysel ve örgütsel terörden daha tehlikeli olanının ve daha kalıcı izler bırakanının ise devlet terörü olduğunu, hatta terör olayları incelendiğinde bireysel ve örgütsel anlamda yapılan terörün birçoğunun da yine devletler ya da devletlerin kontrolündeki istihbarat teşkilatları tarafından organize edildiğinin ve desteklendiğinin görüleceğini, yapılan araştırmalarda, Türkiye başta olmak üzere birçok ülkede gerçekleştirilen bireysel suikastlar ya da toplu katliamlara neden olan terör olaylarının, emperyal devletlerin kontrolünde olan gladyo/kontrgerilla tarafından gerçekleştirildiğini ortaya koyduğunu, büyük çaptaki eylemleri örgütlerin, istihbarat teşkilatlarından destek görmeden yapabilmelerinin mümkün olmadığını, bugün, çeşitli coğrafyalarda gerçekleşen terörün tek nedeninin ırkçı Siyonist terör örgütü İsrail, emperyalist ABD ve diğer işbirlikçi ülkeler olduğunu” ifade ettikten sonra yazısını şu sözlerle sona erdirmiş: “Usame bin Ladin’in şehid edilme şekli bile emperyal terörün hukuk tanımazlığının ulaştığı boyutu göstermektedir. Bağımsız olduğu iddia edilen bir ülkenin topraklarına izinsiz olarak düzenlenen bir operasyon neticesinde silahsız bir insanı katletmek, hukuku çiğnemek anlamında, İkiz Kule’lerin bombalanmasından ne farkı vardır? Usame bin Ladin’in şehid edilmesinden “memnun olanların” bu hukuksuzluğu ya da yıllardır bu ülkelerde ABD ve işbirlikçileri tarafından gerçekleştirilen terörü gündeme getirmemeleri mankurtlaşmalarından mı kaynaklanmaktadır? Dünyada en çok Usame bin Ladin’den “nefret ediyorum” diyenlerin, dünyanın en büyük eli kanlı terörist devletin izni çerçevesinde ABD’de kalıyor oluşu da aynı gerekçeden mi kaynaklanmaktadır?”
Necdet Yüksel “Sorumluluklardan Kaçanlarla Tarihe Yön Verilemez” başlıklı “Tunus, Yemen, Mısır, Ürdün, Suriye’deki halk isyanlarına şekil veren referansın ne olduğu, rejimin polisiyle/askeriyle çatışan halkların dillerinde Tekbirin yanında bir de demokratikleşme istemlerinin yer almasının nasıl anlaşılması gerektiği, halkların hedefinin İslami mi yoksa demokratik bir sistemi mi kurmak olduğu” sorularına cavap arayan yazısında şu tespitte bulunuyor: “Söz konusu İslami yapılar asli/özgün tevhidi mihenklerini terk ettikleri an hedeflerinden de anlamlarından da mücadelede Müslüman topluluklara lokomotiflik yapabilme liyakatlerinden de uzaklaşmışlardır. Yaptıkları bu vahim yanlış tercih asla hoş görülemez; asla kabullenilemez ve bir kazanç/zafer babında ele alınamaz. Laiklik yanlıları, totaliter blokları ortadan kaldırmada kullandıkları Müslümanları şimdi bir kenara atmanın peşindeler; çıkarları gerektirdiğinden Müslümanlara sempatik davranan batılılaşma sevdalısı yığınlarla yola çıkmak tam bir akıl tutulmasıdır/değerlerine/kimliğine güvensizliktir de.”

Celal SANCAR’ın BBC’den Aktardığı “ABD’nin Cezayir’den Almadığı Ders”, Hayriye BİCAN’ın “Su Gibi”, Muhammed İMAMOĞLU’nun “Hayatını İslâma Adayan Âlim ve Müfessir: Ebu’l-A’lâ El-Mevdûdî – I”, İsa MEMİŞOĞLU’nun “Eşref’i Mahlûkat Ya Da Allah’ın Halifesi İnsan”, Fazlı BİLİR’in “Yalan Üzerine Bazı Notlar”, Muhammed Zahid RAMAZANOĞLU’nun “Üç Ayları Nasıl İhyâ Etmeli? – II”, İdris GÖKALP’ın “Kur’an Nasıl Bir Kitaptır?”, Şükran SAĞLAM’ın “Rasulullah’ın Neslini Devam Ettiren Nur Yumağı”, Ayfer TOPRAK’ın “Yolda Kalanlar”, Büşra ALİM’in “Bir Annenin Günlüğünden” Necdet YÜKSEL’in “İlahi Vahiy Hayatın Kendisidir/ Özüdür/Gözdesidir” başlıklı yazıları okunmaya değer diğer yazılar.
Dergide ayrıca bu ay Fatih PALA’nın “Yâr Aksa!” başlıklı bir şiiri, Ayten DURMUŞ’un “Aile İçi İletişim” başlıklı Konferansı ve Genç Birikim dergisinin Hatay Mülteci Kampında Bulunan Suriyeli Ebu Enes ile gerçekleştirdiği bir röportaj da yer almış.
İrtibat Tel: 0312 229 67 18
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Bir Annenin günlüğünDen Dizisini acizane ben yazıyorum.Dergi henüz bana geLmeDi,bazen aksakLık oLuyor çıkmıyor yazı.Bu ay çıkmış mı karDeşim.Ben rekLam etmek isterDim ama gayet güzeL takDim etmişsiniz teşekkür eDerim..
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Genç Birikim Dergisinin Ağustos Sayısı Çıktı!


Genç Birikim Dergisi Ağustos 2011 tarihli 147. sayısıyla okuyucularına merhaba dedi.

Genç Birikim Dergisinin aynı zamanda Genel Yayın Yönetmenliğini de yapan Araştırmacı-Yazar Ali Kaçar, “Hama Katliamı ve Türkiye’nin Tavrı!..” başlıklı yazısında Suriye’de de, tıpkı Libya’daki gibi, yıllardır halkın üzerinde baskı kurarak, halkını katlederek diktatörlüğünü devam ettiren totaliter bir yönetimin var olduğunu, bu yönetimin, halkına ve halkın özgürleşmesine 40 yıldan beri düşman olan ve ancak halkın %7’sini temsil eden Nusayri (Alevi) azınlığına dayanan bir yönetim olduğunu, bu nedenledir ki, Suriye’de başlayan ve 5 aydır devam eden olayların kanlı bir şekilde bastırılmakta ve gerçekleştirilen katliamlarla halka yeni Hama’lar yaşatılmakta olduğunu belirttikten sonra Türkiye’nin yapması gerekenleri şu şekilde sıralamış;
“1- Türkiye, gecikmiş olsa da, mutlaka öncelikle İran’la, Hizbullah’la, Hamas’la ve gerekirse Rusya ile gerek Suriye Baas rejimi ve gerekse Suriye’deki muhalif hareketlerle diyaloga geçmek için işbirliği yapmalıdır. Türkiye’nin şimdiye kadar yaptığı telkin ve uyarıları daha ciddi bir şekilde yapmalıdır.
2- Şayet İran başta olmak üzere bölgesel güçlerle Suriye’deki vahşet sona erdirilemiyorsa, Türkiye’nin, halkını katleden, yapıcı telkin ve uyarılara uymayan Suriye’nin Baas rejimi ile stratejik işbirliği konseyi anlaşması dâhil bütün dostluk ilişkilerini askıya almalıdır.
3- Gerek Suriye’ye ve gerekse bölge ülkeleri nezdinde diplomatik atağa geçmelidir. Büyükelçisini hemen geri çağırmalı, Suriye büyükelçisini de ülkesine göndermelidir. Bu çerçevede Arap Birliği Örgütü ile İslam İşbirliği Teşkilatını hemen devreye sokmalıdır.
4- Suriye’deki mevcut rejimin artık bu haliyle devam etmesi sadece Suriye halkı için değil, bütün bölge ülke halkları için bir risktir. Bu risk, sadece Suriye ya da Türkiye için değil, bütün bölge için bir risktir. Eğer bu risk hemen giderilemezse bölgesel bir krize dönüşme ihtimali çok kuvvetlidir.”
Süleyman Arslantaş “Sorumluluklarımız” başlıklı yazısında; “Eğer iyiliği, hakkı, doğruyu, güzeli tavsiye ya da emredecek bir otorite-yönetim yok ise ve keza istikbarın zulmüne ‘dur’ diyecek, kötülüğe karşı koyacak bir cemaat mevcut değilse o zaman yeryüzündeki bütün olumsuzlukların, zulümlerin sorumlularından olduğumuzu aklımızdan çıkarmamamız gerektiğini, başarının ilkeli olmanın sonucunda elde edilmesi halinde rahmet, ilkesizlik sonucu elde edilmesi halinde ise zulum getirdiğini, peygamberlerin hemen hepsinin ilkeli olduklarını, başarılı olanların başarılarının ilkeli olmalarının bir sonucu olduğunu, peygamberlerin izinden giden âlimlerin, önder şahsiyetlerin de tıpkı peygamberlerin ekserisi gibi başarılı olamadılarını ama ilkeli olduklarını ve onların ilkeli oldukları için halen aramızda olduklarını, günlük yaşantımızın düşünce dünyamızın bir parçası olmaya devam ettiklerini, bizlerin her ırk ve inanıştan olan bölge sakinlerinin her zamankinden daha çok suhulete, istikrara ve ilkeli olmaya ihtiyacımız olduğunu, hele hele İslâmi aidiyeti olanların sorumluluklarının daha da çok olduğunu, çünkü onların yeryüzünü ıslah ve imarla yükümlü oldukları gibi namazı dosdoğru kılmak ve zekâtı da hakkıyla vermekle yükümlü olduklarını” ifade etmiş.
Celal Sancar “Ramazan’ı “İdrak” Etmek” başlıklı yazısında; “Diğer aylar gibi Ramazan ayının da bizler için Allah’ı razı etme ayı olduğu bilinciyle davranırsak, hayatımızın daha bir anlam kazanacağını” belirtmiş.
Şahin Özdaş, “Şer’i Şerif”in ne anlama geldiğini ele almış.
İsa MEMİŞOĞLU’nun “Esfele Safilin / Aşağıların Aşağısı Ya Da Rabbini Unutan Kişi”, Hayriye BİCAN’ın “Zamanın Ruhu”, Muhammed İMAMOĞLU’nun “Hayatını İslâma Adayan Âlim ve Müfessir: Ebu’l-A’lâ El-Mevdûdî – II”, Ali KAÇAR’ın “Ramazan Ayı Kur’an Ayıdır!”, Muhammed Zahid RAMAZANOĞLU’nun “Üç Ayları Nasıl İhyâ Etmeli? – III”, Ayşe Merve ADANUR’un “Minik Filistin’im”, İdris GÖKALP’in “Kur’an’da Tebliğ Metodları” M. Ali ÖZÜDOĞRU’nun “İyiliği Emretmek ve Kötülükten Vazgeçirmeye Çalışmak!”, M. Ali FURKAN’ın “Ümmet Olmak Şer’i Bir Sorumluluktur!” başlıklı yazıları ve İsmail CEYLAN’ın Finian CUNNINGHAM’dan çevirisini yaptığı “Obama’nın Norveç Katliamına Tepkisi ve ABD’nin Anti-İslam Politikası” ve Glen FORD’dan çevirisini yaptığı “Somali’deki Açlık: ABD ve Etiyopya’nın Kirli Ortaklığı” başlıklı yazılar okunmaya değer diğer yazılar.
Tel: 0312.229 67 18
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Genç Birikim Dergisinin, Ocak 2012 sayısı bayilerde!
89694.jpg
Genç Birikim Dergisinin, Ocak 2012 sayısı bayilerde!


Ocak/2012 sayısıyla okuyucularına merhaba diyen Genç Birikim Dergisi yine dopdolu.
M. Beşir ERYARSOY “Âhireti Dünya Hayatımızın Merkezine Almak” başlıklı yazısında; “Müslümanların her gün, her hal ve davranışlarında yapacakları her bir işin, her bir değerlendirmenin, kararın ve duruşun, ahirette karşılarına nasıl çıkacağını, Kur’ân ve Sünnetin, diğer bir ifade ile İslam’ın belirlediği esas ve çerçeveler dâhilinde ele alıp değerlendirmeleri ve ona göre hareket etmelerinin bir zorunluluk olduğunu, Âhiretin -iman etmeyenler bir tarafa iman ettiğini söyleyenler tarafından bile çok az hatırlandığını, dünyeviliğin ve dünyevileşmenin büyük bir fitne olarak karşımıza çıktığı “dalgalar halinde fitnelerin geldiği” bir dönemden geçtiğimizi, bunlardan kurtuluşun ise Allah’ın Kitabı ve Rasulü’nün sünneti, onların değer ve yargıları olduğunu, Âhireti yeniden dünya hayatının merkezine koymak için Müslümanların bir seferberlik başlatması gerektiğini” ifade ettikten sonra, “Yol göstericimiz, her konuda olduğu gibi bu alanda da Allah’ın Kitabı ve Rasulü’nün sünneti olsun” temennisinde bulunmuş.
Süleyman ARSLANTAŞ “Hz. Hüseyin’i Anmak ve Anlamak” başlıklı yazısında; “Şia dünyasına, Kerbela’ya, 10 Muharrem etkinliklerine bakıldığında, bunların vahiy gerçeği ile örtüşmediğini, Hz. Peygamber’in sünneti ile uyumlu olmadığını, Şii’lerin Sünni’leri Yezid olarak görmekten vazgeçmeleri gerektiğini, eğer samimi Müslümanlarsa, sorumlu oldukları toplumu Kur’an’la, Hz. Hüseyin’in misyonu ile tanıştırmak durumunda olduklarını, aynı şeylerin Sünniler için, Sünni mollalar için de geçerli olduğunu, artık menkıbe ve Kur’an’dan nasibini almayan hurâfi öğretileri bir yana bırakmaları, Hz. Peygamber’in bu dini algıladığı gibi algılayarak yaşanabilir bir halde takdime çalışmaları gerektiğini, Şia’nın bir taraftan: ‘Şia mezheblerden bir mezheb değil, o bir din’dir” dediğini, Sünnilerin de bir kısmının neredeyse Sünni’liği din olarak algıladığını, ikisinin de yanlış olduğunu, mezheblerin sadece dinin yorumu olduğunu” belirttikten sonra yazısını; “Geliniz Peygamber’i Allah’ın istediği şekilde sevelim. Keza Hz. Hüseyin’i de Peygamberimizin tarif ettiği şekilde sevelim ve Allah’a Müslüman kimliğimizle teslim olalım” temennisiyle sona erdirmiş.
Celal SANCAR’ın “Türkiye Devleti” de Zaten “Şike” Yoluyla Kurulmuştu” başlıklı yazısını Dergi kapağına da taşımış. Yazıda; “Türkiye Devletinin kuruluş aşamasında nasıl “şike”ye tevessül etti ise; toplumdaki farklı inanç gruplarını sisteme “entegre” işlevi için kurulmasına müsaade edilen partilerin ve tabiatıyla birer parti gibi örgütlenen spor kulüplerinin de zaman zaman kazanmak için “şike”ye tevessül etmekten imtina etmediklerini, birbirlerini bir kaşık suda boğacak kadar hasım gözüken üç partinin (AKP, CHP, MHP), spor kulüplerince hazırlandığı gazetelerde ilan edilen “şike yasası”nın kabulüne ilişkin oylamadaki kenetlenmiş halleri ile bu üç partinin “şike yasası” ittifaklarıyla, “yok birbirimizden farkımız” dediklerini, yönetim ve spor kulüplerinin yanı sıra, 13 Aralık 2011 tarihli Taraf gazetesinde sürmanşetten “Karacılar Havacılara şike yaptı” başlığı altında verilen, “Bombalanacak hedefler İkinci ordu tarafından Hava kuvvetlerine tam 18 kez yanlış verildi. Hedefleri vurmaya giden jetler, dağı taşı bombalayarak üslerine döndüler” haberinin de Türkiye Devleti’nin; partileri, spor kulüpleri ve diğer müesseseleriyle, kurulduğundan bu yana “şike malulü” olduğunu gösterdiğini ifade etmektedir.
Ubeydullah TOPRAK “Radikal İslam’ın ve İslamî Terörün Panzehiri: Ilımlı İslam(!)” başlıklı yazı dizisinin dördüncü bölümünde; “Amerika Birleşik Devletleri’ni hedef alan ve 11 Eylül 2001 tarihinde düzenlenen eylemlerin ardından, yayımlanan 17 Eylül 2002 tarihli ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi’nde, “Terörizmin yeşerme imkânı bulduğu hassas bölgelerde, İslam dünyasının modern yönetimlerinin destekleneceği” ifadesinin yer aldığını, belirttikten ve Fethullah Gülen ve misyonu hakkında örnekler sunduktan sonra yazısını, “RAND Raporunun son bölümünde “Derin Strateji” başlığı altında, “Ilımlı İslami bir lider oluşturulması” başlığı altında ifadelendirilen şu cümlelerle nihayetlendirmiş; “Ilımlı İslamcılar’ın cesur sivil liderler olmasına çalışılmalı ve demokrasi, insan hakları, kadın hakları konusunda etkili politikalar geliştirmeleri sağlanmalı. İslam’ın bir üst kimlik olduğundan çok, insanlarının kimliklerinin bir parçası olduğu işlenmeli, sivil toplum örgütleri oluşturarak Ilımlı İslamcı liderlere yardım edilmesine çalışılmalı…”
Necdet YÜKSEL “NATO Küresel Bir Cinayet Şebekesidir” başlıklı yazısında; “Kurucu batılı aklın planları / hamleleri için vücuda getirilen NATO’nun bir barış sağlayıcı değil yeni yeni kaoslara / istilalara zemin hazırlayan büyük bir terörist teşkilatlanma olduğunu” yazısında ifade etmiş.
Genç Birikim Dergisinin kaçırılmamasını ve okunmasını tavsiye ediyor, yayın hayatında başarılar diliyoruz.
www.gencbirikim.net
Genç Birikim Dergisi
İlkiz Sok. 22 Sıhhiye/Ankara
Tel: 0312.229 67 18

Not : Ocak sayısında yazım ve kitabımın reklamı bulunmaktadır,ilgililere duyurulur ...dua ile..
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
ÂHİRETİ DÜNYA HAYATIMIZIN MERKEZİNE ALMAK/Beşir eryarsoy

Müslüman, Kur'ân ile birlikte, Kur'ân'a göre yaşayan insandır. Bu, Müslüman'ın, hayatı Kur'ân gözüyle görmesi, Kur'ân gözüyle değerlendirmesi anlamına gelir. Bu sebeple Müslüman eşya ve olaylarla ilgili değer ve hükümleri Kur'ân'a göre ve Kur'ân'dan hareketle belirler. İmanın bir anlamı da budur. Yani Müslüman, eşya ve olayları ele alırken Kur'ân'ın o husustaki değerlendirmelerinden hareketle onlara dair yargılarda bulunur, değerlendirmeler yapar ve o eşya ve olaylarla ilişki ve mesafesini bu değerlendirmelere göre belirler.
Şu iki hadis-i şerif bu hususta maksadımızı daha iyi açıklayıcı mahiyettedir:
Abdullah b. Mes'ud, Peygamber Efendimizin şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "Allah, benden önce ne kadar peygamber gönderdiyse mutlaka o peygamberin kendi ümmeti arasından havarileri (candan dostları) ve yakın arkadaşları olmuştur. Bunlar onun sünnetini alır (uygular, gereğini yerine getirir) emrine uyarlar. Sonra arkalarından yapmadıkları şeyleri söyleyen, emr olunmadıkları şeyleri işleyen kötü halefler gelir. Eliyle onlara karşı cihad eden mü'mindir, diliyle onlara karşı cihad eden mü'mindir. Kalbiyle onlara karşı cihad eden mü'mindir. Bunun ötesinde ise, hardal tanesi kadar dâhi imandan eser yoktur." [1]
Hz. Ömer bir gün huzurundaki sahabilere deniz dalgaları gibi gelecek fitnelere dair kimin Allah Rasûlünden bir şeyler bellediğini sorar. Huzeyfe, ben diyerek, Hz. Ömer'in takdirle isteği üzerine duymuş olduklarını şöylece anlatır:
"Fitneler, hasırın çubukları gibi kalplere birer birer arz edilir. Hangi kalbe bu fitneler içirilecek olursa ona siyah bir nükte konur (kara bir iz bırakır). Hangi kalp bu fitneyi kabul etmeyip red eder ve karşı koyarsa ona da beyaz bir nükte konur (beyaz bir iz bırakır). Sonunda kalpler iki tür olur: Birisi dümdüz bir kaya gibi bembeyaz olur, gökler ve yer kaldıkça hiçbir fitnenin böyle bir kalbe zararı olmaz. Diğeri ise baş aşağı devrilmiş (içinde hiçbir şeyin doğru dürüst duramadığı) kapkara bir testi gibi olur ve hevasından kendisine içirilen (yani nefsi değerlendirmelerine göre kabul ettikleri) dışında ne ma'ruf (iyi) olan bir şeyi ma'ruf olarak bilir/kabul eder; ne de münker (kötü) olan bir şeyi münker olarak görür." [2]
Bu iki hadisin vurgulamak istediğimiz husus açısından önemi büyüktür. Kısaca ilk kayd ettiğimiz hadiste, münkere karşı takınılması gereken fiili tavır[3]; ikincisinde ise maruf ve münkere karşı takınılması gereken kalbî /itikadî tavır ortaya konulmaktadır.
Müslüman'ın takınması gereken fiilî tavır ve tutumun kalbî duruşuyla bağlantılı olduğu açıktır. O halde Müslüman'ın bütün değerlendirmelerini belirleyecek olan Kur'ânî bakıştır ve bu bakışın belirlediği zaviyeden değer yargılarını oluşturup bu değer yargılarıyla olanı biteni ele almaktır.
"Müslüman'ım" diyen kimsenin öncelikli olarak değerini belirlemesi gereken "nesne"lerin başında hiç şüphesiz dünya ve âhiret gelmektedir. Kur'ân'a göre dünya, -bu husustaki ilgili ayetlere tek tek atıfta bulunmaksızın söyleyecek olursak-; faydalanması az oyun ve eğlence kadar sıradan ve geçici, dünyaperestlerin ancak zahirini anladıkları, dolayısıyla Allah'ın belirlediği ölçülere göre onu gerçek mahiyetiyle görenlerin, ahireti kazanmak için bir menzil ve önemli bir fırsat diyarı olarak değerlendirdikleri geçici-zâil olmakla birlikte, ancak Allah rızasına uygun bir hayat ile imar edilebilecek bir yer ve içerisinde herkes için mukadder bir süre kalınacak, sonra da bırakılıp gidilecek bir yerdir.
Âhirete gelince, orası da dünyada yapılıp edilenlerin karşılığının görüleceği ebedi bir adalet, lütuf ve mükâfat yurdudur. Dünyada Kur'ân'ın ve -kayd ettiğimiz örnek- hadislerin belirlediği çerçevede bir duruş ve davranış içerisinde olmayanlar, İlahî adalet gereği cezalarını çekecek, duruş ve tutumlarını doğru bir şekilde belirleyip ona göre bir hayat sürmeye çalışanlar da Allah'ın lütuflarıyla vaad edilen mükâfatlara nail olacaklardır.
Kısaca durumun mahiyeti bu iken; Müslümanların her gün, her hal ve davranışlarında yapacakları her bir işin, her bir değerlendirmenin, kararın ve duruşun, ahirette karşılarına nasıl çıkacağını, Kur'ân ve Sünnetin, diğer bir ifade ile İslam'ın belirlediği esas ve çerçeveler dâhilinde ele alıp değerlendirmeleri ve ona göre hareket etmeleri bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır.
Âhiretin -iman etmeyenler bir tarafa- iman ettiğini söyleyenler tarafından bile çok az hatırlandığı, dünyeviliğin ve dünyevileşmenin büyük bir fitne olarak karşımıza çıktığı "dalgalar halinde fitnelerin geldiği" bir dönemden geçmekteyiz, hepimiz. Bunlardan kurtuluş ise Allah'ın Kitabı ve Rasulünün sünneti, onların değer ve yargılarıdır; yani duruş ve davranışlarımızı bu ilkeler doğrultusunda belirlemektir.
İşte Nebevî dille karşı karşıya bulunduğumuz ve her zaman mü'minlerin karşılaşabileceği her türlü fitneden kurtuluşun nebevî dille reçetesi:
Huzeyfe b. el-Yemân dedi ki: Allah rasûlüne: Ya Rasulallah, bu hayırdan sonra bir şer gelecek mi, dedim. O: "Ey Huzeyfe, Allah'ın Kitabını öğren ve onda ne varsa uy" buyurdu ve bu sözünü üç defa tekrarladı.[4]
Huzeyfe b. el-Yeman, kendisinin de ifade ettiği gibi, özellikle "fitne"ye dair hususlarda Peygamber Efendimize sorular sorardı. Çünkü hayrı gördüğü yerde peşinden gitmekte kararlı idi. Geriye fitnelere karşı alması gereken tedbirlerin ve takınması gereken tutumların ne olması gerektiğini öğrenmek kalıyordu. Bunu da hem kendisi için hem de ümmet adına öğrenmiş ve bizlere aktarılmasına da vesile olmuş oldu.
Âhireti yeniden dünya hayatının merkezine koymak için Müslümanların bir seferberlik başlatması gerektiği inancındayız. Yol göstericimiz, her konuda olduğu gibi bu alanda da Allah'ın Kitabı ve Rasulü'nün sünneti olsun.






[1] Müslim, 71 (Şamile, 2. Sürüm)

[2] Müslim, 207(Şamile, 2. Sürüm)
[3] Burada hadisin fıkhî inceliklerini ele alıp el, dil ve kalp ile münkere karşı çıkmanın mahiyeti, bunun hükümleri ve bunlarla kimlerin yükümlü oldukları gibi hususlar üzerinde durmayacağız. Bu gibi açıklamaların yeri burası değildir. Bunun için ilgili hadislerin şerhlerine bakılabilir.
[4] Müsned, 22195 (Şamile 2. Sürüm)

Genç Birikim Dergisi
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Genç Birikim'in gündeminde Suriye var

genc-birikim.jpg



Gündemdeki konuları ve olayları derinlemesine değerlendiren Genç Birikim dergisinin mart sayısı yine dopdolu.


Gündemdeki konuları İslami bakış açısıyla işleyen, olayları derinlemesine değerlendiren Genç Birikim dergisinin 154’üncü sayısı yine dopdolu.
Genç Birikim Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Araştırmacı-Yazar Ali KaçGenç ar, hâlâ gündemimizden düşmeyen ve her gün katliam haberlerinin geldiği Suriye’nin tarihini gündeme taşımış. 1920’den günümüze kadar Türkiye Suriye ilişkilerine yer verdiği “Tarihî Süreç İçerisinde Türkiye Suriye İlişkileri” başlıklı yazısında; özellikle Hatay’ın Türkiye’ye katılışı, PKK ve Beşşar Esed dönemini incelemiş.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Derginin yazarlarından Süleyman Arslantaş, bürokratlarla seçilmişler arasındaki ilişkilere değindiği “Seçilmişler ve Atanmışlar Neyi İfade Ediyor?” adlı yazısında, “Türkiye’de siyasi partilerin genelde ya sivil toplum örgütlerinin desteğini almaya ya da cemaatlerin desteğini almaya gayret ettiklerini, içlerine sindiremeseler de genelde sol ve liberal partilerin, STK’ların oylarına önem verdiklerini, sağ ve İslâmi eğilimi olan partilerin de cemaatlerin oylarına talip olduklarını, tabii olarak bu beklentilerine karşı da çeşitli taahhütlerinin olduğunu, ihale (seçim) dönemi bittiğinde de kim kimi desteklemişse ona faturayı sunduğunu, esas cingarın da o zaman çıktığını, kim, kimi desteklemişse ondan ekonomik, siyasi ve bürokratik pay istediğini, bu pay verilmez ise çeşitli şekillerde yasama ve yürütme erklerinin (meclis ve hükümet) tehdit edildiğini, bu bazen ‘kol kırılır yen içinde kalır’ şeklinde, bazen de ‘kol kırılır yen’in dışına taşar’ şeklinde olduğunu, kim ne derse desin son MİT-YARGI-EMNİYET fotoğrafında kol kırıldığını ve yen içerisinde kalmadığını” yazısında ifade etmiş.

Ubeydullah TOPRAK, yazı dizisinin 6’ncı ve son bölümünde; “Türkiye’deki cemaat, kurum ve organizasyonları “içerden” kontrol eden ve yönlendiren “derin yapının”, bir parçası olduğu “uluslararası düzen”in de talepleri doğrultusunda, bu oluşumları kendileri açısından mutedil ve ılımlı, İslâmî açıdan ise “ölçüsüzlük ve aşırılık” anlamına gelen bir çizgiye sürüklemiş bulunduğunu, 28 Şubat süreci ile birlikte, İslâmî cemaatlerin laikliği içselleştirmesi operasyonunun büyük ölçüde tamamlanmış bulunduğunu, bu sosyal “tepkime”nin katalizörlüğünü ise AK Partinin üstlendiğini, Türkiye’deki İslâmî hareketi laikleştirme ameliyesini istenen düzeyde bir başarıyla tamamlamış bulunan AK Parti’nin liderine şimdi de Arap toplumların da laikliği içselleştirmesi için sanki bir tür taşeronluk görevi verilmiş gibi, kendisinin Araplara laiklik tavsiyesinde bulunduğunu, böyle bir değişimden Allah’a sığındığımızı” ifade ettikten sonra yazısına şu cümlelerle devam etmiş; “Bugün bâtıl bid’at, hurâfe ve haram olan pek çok şey İslâmî elbise giydirilerek meşrû imiş gibi gösterilmekte ve kimse tarafından, hiçbir engelleme olmadığı için yapılıp gitmekte ve kafalarda meşrû bir iş gibi kalmaktadır.
Kitap ve sünnet gözlüğüyle bakanlar, böyle yapılan pek çok gayrimeşrû işi, bugün İslâmî isimler altında görebilecektir. Gücümüz yettiğince bunlara engel olunmalıdır.
“Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan” durumuna düşmemek için bu gereklidir.”

İsmail CEYLAN’ın Larry EVEREST / www.globalresearch.com’ dan çevirdiği “Ortadoğu’daki Gerçek Nükleer Tehdit Kim?” başlıklı yazıda; gerçek nükleer tehdidin ABD olduğu tüm açıklığı ile ortaya konuyor.

İdris GÖKALP’in “Popüler Kültürün Kıskacında Çocuklarımız”, Ayfer TOPRAK’ın “İlişkiyi Kurban (Karib) Etmek”, Bekir TOK’un “Yeni Bir Fetih”, M. Cihat BATMAZ’ın “Müslüman Gençlik ve Bazı Sorunlarımız”, Zehra ADİLOVİC’in “Angelina Bosna’da Ne Arıyor?” Hacer USLU’nun “Vahşi’den Yahşi’ye” başlıklı yazıları ve M. Beşir ERYARSOY’un “Şehadet” adlı Konferansının çözümü ilgiyle okunmaya değer diğer yazılar.
İletişim: İlkiz Sok. No: 22 Sıhhiye/Ankara
Tel: 229 67 18-19
www.gencbirikim.net
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45

Onlar bunu hep yapıyorlar!

Genç Birikim Dergisinin Nisan sayısı bayilerde!

Genç Birikim Dergisinin Nisan sayısı yine dopdolu.
Genç Birikim Dergisinin Genel Yayın Yönetmeni, yakın tarih uzmanı Araştırmacı-Yazar Ali Kaçar, “Beşşar Esed Döneminde Türkiye Suriye İlişkileri” başlıklı yazısında Hafız el-Esed’in ölümünden sonraki Türkiye ile Suriye arasında başlayan ve bir yıl öncesine kadar devam eden ilişkileri incelemiş.
Derginin yazar kadrosunun güçlü kalemlerinden Süleyman Arslantaş “Onlar Bunu Hep Yapıyorlar, Ya Biz?” başlıklı yazısında; “İran’ın tüm lider ve kurumları ile Esed canisine destek olmaya devam ettiğini, gerekçenin sözüm ona Suriye yönetiminin Siyonist İsrail karşısında duruş sergilemiş olduğunu, Golan tepelerinin işgalinin üzerinden 45 yıl geçtiğini, hiç bir gün Esed zalimlerinin Golan’ı almak için en ufak bir harekette bulunmadıklarını” ifade ettikten sonra yazısını şu çağrıyla nihayetlendirmiş; “İranlı kardeşlerim, lütfen dikkat ediniz, binlerce şehit kanları ile elde edilmiş bir devrimin üzerinde oturuyorsunuz. Sakın ha! Bu ateş bize dokunmaz demeyin, Zulüm ile âbad olunmaz, Esed zulmü bittikten sonra sıranın size gelmeyeceğinin teminatı mı var? Hz. Peygamberin bile hayatında hem Bedir var hem de Uhud! Dikkat edin bu ateş size de, Nuri El-Maliki’ye de benzerlerine de dokunur-dokunabilir. Geliniz Allah’tan razı olmaya çalışalım ki Allah da bizden razı olsun”.
Muhammed İMAMOĞLU “Suriye’de Rabbâni Âlimler İle Belamlaşan Âlimler Karşı Karşıya” başlıklı yazısında; “Sünni bir Arap ile evli olan Beşşar Esed’in, Şam’daki Sünni sermaye çevrelerinin palazlanmasının önünü açtığını, yine Sünni ağırlıklı Halep sermayesinin ülke ekonomisindeki başat rolünü koruyup geliştirmesine izin verdiğini, Sünni din adamları çevreleriyle de ilişkilerini güçlendirdiğini, Vakıflar Bakanlığı ve Cumhuriyet Müftülüğü’ne rejimin meşrulaştırılması noktasında önemli bir rol verdiğini, tüm bu süreçlerde medyanın da üzerine düşen görevi yaptığını, rejimin kontrolü dışında özel medya teşebbüsüne izin verilmeyen ülkede gündemin bizzat devletin kontrolünde şekillendirildiğini, Suriye’nin Esed’i destekleyen ve rejimini meşrulaştıran belam tipli din adamlarının mevcut olduğunu, ancak 1960’lı yıllardan beri Baas Partisi ve azınlık mezhebi Nusayrilerin zulümlerine karşı Suriye Müslüman Kardeşler teşkilâtının lideri olan Mustafa es-Sibâî, Şeyh Muhammed Hamid, Hasan Habenneke ve Saîd Havvâ gibi âlimlerin, Sünni kitleyi yönlendirdiğini, diri tuttuğunu ve onlara şer’i ve siyasi rehberlik yaptıklarını” ifade etmektedir.
Erdal BAYRAKTAR, İslam Dünyasının fiilen ve zihnen işgal edildiğinden ve demokrat bir zeminde kitlelerin buluşturulmaya çalışıldığından bahseden “İade-i İtibar mı Yeni Rejime Kan Pompalamak mı?” başlıklı yazısında şu tespitlerde bulunuyor; “Zalim rejimler zulmettikleri mazlumların itibarını iade edemezler. İtibar iade etmek muteberlere düşer. Zalimler ancak özür ve af dileyebilirler. Zalimlerin mazlumlara iade-i itibar yapması, önceden onlara yapılan zulümden daha büyük bir zulümdür. Davalarından soyutlanıp içi boşaltılarak, yeni rejimin harcı haline getirilen bu mazlumların dirisine yapılan zulmün bir benzerini, belki de daha beterini ölüsüne de yapılmasına sessiz kalmak, zalimlerin yaptığından daha büyük bir zulümdür. Bunun dünyada da ahirette de hesabını veremeyiz”.
Necdet YÜKSEL “İşgallere Sessiz Kalmak İnsanlıkla, Şerefle Bağdaşmaz” başlıklı yazısında; “Batılılara asla güvenilmeyeceğini, her fiillerinin gerisinde kesinlikle menfaatçi bakışları, paketleri, uyutmalarının aranılması gerektiğini, ABD’nin Irak’ı “Irak halkını Saddam’dan kurtarıp demokrasi sayesinde insanca” bir yaşantıya kavuşturma söylemiyle işgal ettiğinin unutulamayacağını, Irak’lıların kahîr ekseriyetinin dar akıllılığının, siyaseti bilmemelerinin oyunun sahnelenmesini kolaylaştırdığını, zalim sömürgecilerin kulağa hoş gelecek vaatlerde bulunduklarını, toplumsal damakları özlemlerle tatlandırdıklarını ve sonrasında da yaktıklarını, vurduklarını ve köleleştirdiklerini” yazısında dile getirmiş.
İsmail CEYLAN’ın “Katil Merah mı?” adlı çevirisi, Fahri HOŞAB’ın “Dünyevîleşme” başlıklı konferansı, Genç Birikim Dergisinden “Uluslararası Hasan El-Benna ve Müslüman Kardeşler Sempozyumu” 5-6 Mayıs’ta Ankara’da Yapılacak” başlıklı açıklama, R. Bülent ERTÜKEL’in Beyazıd Meydanı ve Rüveyda GÖKALP’ın “Zalimler Devrilirken Suriye” başlıklı yazıları ilgiyle okunmaya değer diğer yazılar.
Genç Birikim Dergisinin kaçırılmamasını ve okunmasını tavsiye ediyor, yayın hayatında başarılar diliyoruz.

www.gencbirikim.net
Genç Birikim Dergisi
İlkiz Sok. 22 Sıhhiye/Ankara
Tel: 0312.229 67 18

 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Genç Birikim’de Hasan El Benna var

dergi-hazzz.jpg



Genç Birikim’in bu ayki sayısında ağırlıklı olarak Ankara’da yapılan Uluslararası Hasan El-Benna ve Müslüman Kardeşler Sempozyumuna yer vermiş.

Genç Birikim dergisinin haziran sayısı yine dopdolu. Dergi bu ayki sayısında ağırlıklı olarak Ankara’da 5-6 Mayıs 2012 tarihlerinde yapılan Uluslararası Hasan El-Benna ve Müslüman Kardeşler Sempozyumu’na yer vermiş. Sempozyum değerlendirme yazıları, sempozyum haberleri, sempozyum konuşmaları, röportajlar vb. sempozyum haberleri dergide yoğun bir şekilde verilmiş.
Genç Birikim Dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Araştırmacı-Yazar Ali Kaçar, Hasan El Benna Sempozyum’unu değerlendirdiği “Sempozyumun Ardından!..” başlıklı yazısında; “İslam Dünyasında en etkili hareketin ihvan hareketi olduğunu, İhvan’ın sadece Mısır’da değil, başta Suriye olmak üzere Tunus, Sudan, Libya, Yemen, Irak, Ürdün, Suudi Arabistan ve daha birçok ülkede etkili hale gelerek Müslümanların örgütlenmesini sağladıklarını, nitekim halk ayaklanmalarının olduğu ilk ülke olan Tunus’ta İhvan uzantısı İslami Yönelişler Hareketi’ni kuran Raşid el-Gannuşi’nin 1960’larda, önce Mısır’da, sonra buradan sınır dışı edilmesi üzerine de Suriye’ye gelerek eğitimini burada tamamladığını, Ortadoğu’da, bugün halen faaliyette olan yada kapanmış bulunan bütün İslami hareketlerin ya İhvan’dan ayrılanlar yada İhvan mensupları tarafından kurulmuş hareketler olduğunu, başka bir ifadeyle bu hareketlerin örnek aldığı, beslendiği ana gövdenin Hasan el-Benna tarafından kurulan İhvan’ül Müslimin yani Müslüman Kardeşler Hareketi olduğunu, bu hareketlerin kuruldukları her ülkede, her türlü insanlık dışı baskı ve işkencelere rağmen ayakta kalarak faaliyetlerine devam ettiklerini ve Ortadoğu’daki son halk ayaklanmalarında da en etkin rolü oynayarak diktatörlüklerin bir bir yıkılmalarını sağladıklarını” ifade etmiş.
M. Beşir Eryarsoy “Hasan El-Benna ve Müslüman Kardeşler Sempozyumu’nun Hatırlattıklarından” başlıklı yazısında; “Müslümanların, bütün salih amellerinde, ihlâs, samimiyet ve birlik içerisinde, bir arada bulunup yürümeleri halinde –gerek Allah’a karşı, gerek ümmete karşı- riayet etmeleri gereken ahlâka uygun hareket edecek olurlarsa, Cenab-ı Allah’ın onların çalışmalarına, harcadıkları emeklerin kat kat üstünde, oldukça değerli ve üstün başarılar ihsan edebileceğini, her çağdaki İslamî hareket için geçerli olmak üzere, her alanda Müslümanların ilham kaynağı ve hareketlerinin seyrinin biricik belirleyicisi ve yol göstericisi, doğru anlaşılmış ve doğru yolda gerekçe olarak gösterilip ışığında yol alınacak nur’un, Allah’ın beşeriyete armağan etmiş olduğu Vahiy olduğunu” belirtmiş.
Derginin yazar kadrosunun güçlü kalemlerinden Süleyman Arslantaş “Hasan El-Benna ve Müslüman Kardeşler Sempozyumu’nun Ardından!” başlıklı değerlendirmesinde; “El-Benna merhumun Müslüman Kardeşler Teşkilatını Hilafetin lağvedilmesinden sadece dört yıl sonra kurduğunu, elbette, Hz. Peygamberin (a.s) vefatının hemen akabinde ve yine Hz. Ömer’in daha ölümünden önce ümmeti imamsız-halifesiz bırakmayan bir din ve onun bu anlayışına sahip olan İslâmi önderlere düşen görevin yeniden, sorumluluk bilinci ile yıkılan kurumu inşa etmek olduğunu, Hasan El-Benna’nın Müslüman Kardeşler’i bu gaye uğruna kurduğunu, Sempozyumdaki tebliğcilerin buna sık sık atıfta bulunduklarını, ama en can alıcı vurguyu yapan’ın Prof. Yasin Aktay olduğunu” ifade etmiş.
Derginin devamlı yazarlarından Muhammed İmamoğlu, “Gaybın Bilinebilirliği” başlıklı yazısında: “İnsanlık, kendisi için bir muamma, ulaşmak isteyip de bir türlü ulaşamadığı bir özlem ve ideal olarak gördüğü gayb âlemini, önemli ve güçlü kimselerin aralamasını beklemiş ve kendisinden üstün özelliklere sahip olduklarını kabul ettiği varlıklara gaybı bilme niteliği vermiştir. Başka bir ifade ile kendi yeteneklerine göre daha üstün özellikler taşıdığını var saydığı kimseleri gayb konusunda bilgi sahibi olarak düşünmüştür. Aksini ise bu varlıklar için bir eksiklik saymıştır. Bu uy*gulamaya örnek olarak nebiyi, “gaybtan haber veren insan” olarak kabul eden İsrail oğulları, peygamberimizin nübüvvetinin doğruluğunu, gayb hakkında sordukları sorulara vereceği cevaplarla tesbite çalışan Ehl-i ki*tap gösterilebilir. Gelecekten haber vermeyle ilgili kehânet, ilm-i nücûm, cifr ve ebced, fal, ilmü'l-hurûf gibi sanatlar tarihte olduğu gibi günümüzde de birçok insanın zihnini meşgul etmektedir. ” demiş ve bu husustaki görüşleri yazısında zikretmiştir.
Filistinli Amr Ebu Selam, Uluslararası Hasan El-Benna ve Müslüman Kardeşler Sempozyumu Konuşmasında; “Hasan El Benna’nın 1924’de Hilafet kaldırılınca, hemen doğrudan bir dört yıl içerisinde büyük bir girişimle bu örgütü, bu cemaati kurduğu, kendisinin büyük bir inanç sahibi olduğu, çünkü İslam Hilafetinin yokluğunu zaten bilidiği” tespitinde bulunduktan sonra, “Filistin’e çok özel bir çaba gösterdiğini, Rahmetlinin Filistin davasına son derece önem verdiğini, kendisinin;“Filistin bizim ruhumuzdan kutsal bir bölüm işgal etmektedir. Kudüs’ten hareketle, Filistin gönlümüzde büyük bir taht kurmuştur.” dediğini, ifade etmiş.
Celal Sancar’ın BBC’den aktardığı “Tanrı Misafiri Usame Bin Ladin Olunca...” başlıklı çevirisi, İsmail Ceylan’ın “Birleşmiş Milletler Bir Milyon Somali’liyi Açlığa Terketti” başlıklı çevirisi, Genç Birikim Dergisinin Prof. Dr. Münir Muhammed Gadban ile yaptığı Röportaj, Hayriye Bican’ın “Modernizmin Yıkıcılığına Karşı Mirac Ruhu”, Tevfik Uğur’un “Fıkıh, Riba, Faiz, Değer ve Fazlalık Üzerine”, İsa Memişoğlu’nun “Müslüman Üniversite Gençliğinden Beklentilerimiz Ya Da Ne Yapmalıyız?” başlıklı yazıları okunmaya değer diğer yazılar.
www.gencbirikim.net
Genç Birikim Dergisi
İlkiz Sok. 22 Sıhhiye/Ankara
Tel: 0312.229 67 18

Burak Gültekin haber verdi
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45

Arakan Genç Birikim’de

En yakın bayiden bir Genç Birikim Dergisi alabilirsiniz…

Gündemdeki konuları İslami bakış açısıyla derinlemesine analiz eden Genç Birikim Dergisinin Ağustos sayısı çıktı. Dergide bu ay Suriye ve Arakan’da yaşanan olaylar ön plana çıkmış.
Genç Birikim Dergisi Genel Yayın Yönetmeni ve Araştırmacı-Yazar Ali Kaçar, Suriye kürtlerinin geçmişini ve bu günkü siyasi yapısını değerlendirdiği “Suriye Kürtleri ve PKK!..” başlıklı yazısında; “Türkiye’nin sınırlarının ötesinde bir halk kendi kararı ile yeni bir oluşumun içine gidiyorsa, Türkiye’nin bu konuda yapacağı tek şeyin, bu karara saygı duyması gerektiğini, bunun tamamen onların kararı olduğunu, ister özerk bir Kürt bölgesi, isterse bağımsız bir Kürdistan kurarlar, hiç kimsenin buna bir şey diyemeyeceğini, dememesi gerektiğini, asıl korkulacak olanın kurulacak ya da özerk olacak bu Kürt oluşumunun PKK’nın ve Siyonist İsrail ile ABD’nin güdümünde ya da kontrolünde olması olduğunu, Türkiye’nin de, aklı başında olan ve vicdan sahibi olan her Kürdün de korkması gereken asıl şeyin bu olması gerektiğini, Suriye ve Suriye’de oluşmakta olan Kürt oluşumuna da sonradan pişman olmamak için bu açıdan bakmak gerektiğini, son birkaç gün içinde yapılan açıklamalarda AKP Hükümeti’nin bu yönde olumlu adımlar attığına dair işaretler bulunduğunu” ifade etmiş.
Derginin usta yazarlarından Süleyman Arslantaş “Suriye ve Sokağın Gücü” başlıklı yazısında; “Aslında Amerika’nın ve Avrupa’nın Suriye’deki olaylara mesafeli davranmalarının en önemli nedenlerinden birisinin Esad rejimi sonrası gelecek olan rejim ve yönetime ilişkin olduğunu, Afganistan işgali ve Bosna trajedisinden uzun bir aradan sonra ilk kez CİHAD ruhunun canlanmasının BATI’yı oldukça tedirgin ettiğini, onların tüm başkaldırıların merkezinde kendilerinin istediği kadar demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi kavramların öne çıkmasını istediklerini ve yine başkaldırıların sonrasında da bunları toplumlarına ikâme edecek olanların kendi tezgahlarından geçmiş kimseler olmasını arzuladıklarını, buna rağmen batılı ülkelerin özellikle İran’ın Suriye’deki rejime olan desteğinden fazla rahatsız gözükmediklerini, bununla birlikte Beşşar ve ekibi kendi kararları ile ülkeyi terk etmez iseler, gittikçe Türkiye’nin Suriye’ye müdahale için elinin güçlendiğini, önce RF-4E (Fantom) uçağının düşürülmesinin, artan ve yoğunlaşan mülteci akımının ve son olarak da Kuzey Suriye’deki PKK’nın devamı sayılan PYD’nin bölgesel hâkimiyetinin, Türkiye’nin NATO kapsamında ya da meşru güvenlik gerekçesi ile Suriye’ye Esad rejimini bitirici darbeyi indirmesini meşrulaştırabileceğini” dile getirmiş.
Muhammed İmamoğlu “Ledün İlmine Dayanak Gösterilen İki Kavram: İlham ve Keşif” başlıklı yazısında; İlham ve keşif kavramlarının mâhiyetleri üzerinde durup, keşifle hadis rivayeti hakkında İslâm âlimlerinin görüşlerini serdederek,Türkiye özelinde Risale-i Nur ve Cevşen-i Kebir hakkındaki ilham ve keşf iddialarının hakikatini sorgulamış.
İsmail Ceylan’ın Globalreserch.com’dan (Kourosh Ziabari, 21.07.2012) çevirdiği “Myanmar’da Müslümanların Yokedilmesi ve Medyannın Kasıtlı Duyarsızlığı” başlıklı yazıda; “Dünya genelinde Müslümanlar yaklaşan ramazan ayı için neşeli bir şekilde hazırlık yaparlarken Myanmar’daki Arakan bölgesinde Rohingya Müslümanlarının fanatik budistlerin barbarca zulmüne ve soykırımına maruz kaldığı, karışıklıklar başladığından beri 1.000’in üzerinde Müslüman’ın katledildiği, Batılı medyanın ise Müslümanlar ile ilgili konularda her zaman olduğu gibi Myanmar Müslümanlarının katledilmesinde de sessiz kalmayı tercih ettiği ve manşetleri, gündemi ilgilendirmeyen konularla işgal ettikleri, aslında bu durumun sadece Müslümanlar için değil tüm insanlar için bir sorumluluk gerektirdiği, Batılı ülkelerin ve medyanın kasıtlı sessizliğinin, İslamofobi’nin ne denli yaygınlaştığının da bir belirtisi olduğu” ifade edilmiş.
Ubeydullah Toprak,Seyyid Kutub’un hayatını ve davasını anlattığı “Şehâdetinin 46. Yılında Büyük Dâvâ Adamı: Şehid Seyyid Kutub” başlıklı yazısında; “Şehidin gerçek bir dava adamının nasıl olması gerektiğine dair şehadetinden 14 yıl önce yazdığı “İslâmi Etüdler” isimli eserindeki şu cümlelerine yer vermiş; “Kalem sahibi kimseler birçok büyük işler yapabilirler. Ancak; fikirlerinin yaşaması pahasına kendilerini feda etmeleri şartıyla… Fikirlerinin, kan ve canları karşılığında mânâlanması şartıyla… Hak bildikleri şeyin hak olduğunu fütur etmeden söyleyip, gerekirse bu uğurda başlarını vermeleri şartıyla...”.
Celal Sancar'ın BBC’den Aktardığı “Suriye’nin Kuzeyinde İktidar Kürtlere Geçiyor” ve Abdullah Metin’in Ömer EŞHUR’dan alıntıladığı “Libyanın Yenilen Müslümanları” başlıklı çevirileri, Abdullah Metin’in özetlediği “İHH Arakan Raporu”, Hayriye Bican’ın “Tarz-ı Hayat”, Gülnur Arı’nın “Kitle ve Cemaat” ve Fatih Pala’nın “Kimdir Ramazan?” başlıklı yazıları okunmaya değer diğer yazılar.
Sizlere en yakın bayiden bir Genç Birikim Dergisi alarak okumanızı tavsiye ediyor, Genç Birikim Dergisine yayın hayatında başarılar diliyoruz.
www.gencbirikim.net

 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
gencbirikim161b.jpg


Genç Birikim’in Ekim Sayısı Çıktı


Gündemdeki konuları İslami bakış açısıyla işleyen, olayları derinlemesine değerlendiren Genç Birikim Dergisinin Ekim sayısı çıktı.

Esad Rejimi Siyonist İsrail’in güvencesidir.
Genç Birikim Dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Araştırmacı-Yazar Ali Kaçar, “Suriye, Direniş Cephesinde Mi?” başlıklı yazısında; Hafız Esad’ın Hama Katliamı dışında gerçekleştirdiği ihanet ve zulümlere ilave olarak; Golan Tepelerinin Kaybedilmesi,!.., Kara Eylül Katliamı, Tel Zaatar’daki Katliam! lardan bahsettikten sonra “Esad rejiminin düşmesi durumunda direniş cephesinin çökeceği yönündeki iddiaların doğru olmadığını, tam tersine Ortadoğu’daki direniş cephesinin, Siyonist İsrail’e ve emperyal Batılı ve Doğulu devletlere karşı daha da güçleneceğini, çünkü ilk defa, bu Siyonist ve emperyal işgalci güçlerin karşısında halkın iradesiyle işbaşına gelmiş yeni yönetimlerin olacağını, bu yönetimlerin ise, asla eski diktatörlükler gibi Siyonist İsrail ya da Batı yanlısı politikalar izlemeyeceklerini, üstelik bu yeni yönetimlerin, İslami olmasalar bile, yine de Siyonist İsrail’in ve emperyal işgalci devletlerin uykularını kaçırmaya yeteceğini ifade ettikten sonra yazısını şu cümlelerle nihayetlendirmiş; “Esad rejimini devirmek için Suriye halkı korku duvarını aşmıştır. Bu korkusuzluğunun ve fedakârlık ruhunun ilerde Siyonist İsrail’e ve diğer emperyal işgalci güçlere karşı yönelmesi için hiçbir engel yoktur. Suriye halkı, Esad rejimini devirmek için gösterdiği büyük cesaretin ve ödediği büyük bedelin aynısını pekâlâ hem Siyonist İsrail’e ve hem de diğer işgalci güçlere karşı gösterebilir”.
Sapık film yapımcılarına küfretmekle, sağı-solu yakıp-yıkmakla Hz. Peygamber ve O’nun sünneti anlaşılmaz…
Derginin usta yazarlarından Süleyman Arslantaş “Peygamber’i Anlamak ve Gerçekler!” başlıklı yazısında şu tespitlerde bulunuyor; “Peygamberler geldikleri toplumların öncelikle davranış bozukluklarına bakmazlar. Zira onlar davranış bozukluklarının; insan hayat ve kâinat gerçeğine şaşı baktıklarından kaynaklandığını bilirler. Bu nedenledir ki, o kutlu nebi’ler, resuller önce geldikleri toplumun-toplumların insan, hayat ve kâinat hakkındaki telakkilerini değiştirirler. Zira insanın eşyaya bakışı ve yaşayışı, hayat hakkındaki telakkileri ile şekillenir. Aslında bu günün dünyasında öncelikle; ‘Ben de Müslümanlardanım’ diyenlerin kavramlarını, hayata, eşyaya bakışlarını yeniden gözden geçirmeleri gereklidir. İsmen müslümanlarız, namaz da kılıyoruz. Ama ne Müslümanlığımız ne de namaz ve diğer ibadetlerimiz bizi kötülüklerden ve hatta Allah’ın bazı sıfatlarını inkârdan alıkoymuyor. Allah’ın Rab’lık sıfatı ne manaya geliyor, bunu hiç düşünmüyoruz, Rezzak sıfatından habersiziz. Oysa Hz. Peygamber, geldiği toplumda bilinen ve fakat yanlış değerlendirilen Allah inancını ve O’na kavuşma, O’nu razı etme anlayış, inanış ve eylemini ortaya koymuştu. Sapık film yapımcılarına küfretmekle, sağı-solu yakıp-yıkmakla Hz. Peygamber ve O’nun sünneti anlaşılmaz… “
İran olmasaydı Suriye rejimi aylar öncesinden düşmüş olacaktı.
Genç Birikim Dergisinin 48 topraklarındaki İslami hareketin kurucusu ve lideri olan Raid Salah ile gerçekleştirdiği röportajda Salah; “İran olmasaydı Suriye rejiminin aylar öncesinden düşmüş olacağını, fakat İran’ın hem askerleriyle, hem parasıyla, hem de silahıyla Suriye rejimini desteklediğini, İran’ın, Irak devleti üzerinde de ciddi etkisinin olduğunu, şuanda Irak’ı halkın yönetmediğini, Irak’ı tamamen İran’ın yönettiğini, Irak devlet başkanı Maliki’nin de istediği gibi devlete hakim olamadığını, çünkü İran’ın, Irak’a tamamen müdahil olup istediği gibi yönetmeye çalıştığını, Irak’ta, İran’ın yönlendirdiği Mehdi ordusu ve İran ordusunun bulunduğunu, bu orduları İran’ın, Esad rejimine destek amacıyla Suriye’ye gönderdiğini, sadece Esad’ın ordusunun değil, şuan Suriye halkını İran’ın da katlettiğini,
Irak’taki İran’ı destekleyen grupların da Suriye halkını katlettiğini, bir Müslüman olarak, Keşmir’deki, Arakan’daki ve Suriye’deki Müslümanların bizim kardeşimiz olduğunu, onlara bir şey olursa bize de bir şey olmuş sayılacağını, onun için Suriye meselesinin de bizim meselemiz olduğunu, bundan dolayı İran’ın Suriye konusundaki tavrına razı olmadığımızı, İran’ın bu tavrından tamamen vazgeçmesi gerektiğini ve Suriye halkını katletmeyi terk etmesi gerektiğini” ifade etmiştir.
Şehid Seyyid Kutub’u şeytani odaklar nazarında tehlikeli kılan en önemli husus; onun İslâmî düşünceyi bâtıl ve hurafelerden, tüm cahilî fikir kırıntılarından temizlemek istemesidir.
Ubeydullah TOPRAK “Şehâdetinin 46. Yılında Büyük Dâvâ Adamı: Şehid Seyyid KUTUB” başlıklı yazısında; “Seyyid Kutub’un; “Dinin sadece ibadet
ve merasimlerden ibaret olmadığı; yeryüzünde adaleti tesis etmek ve zulme başkaldırmak esası üzerine kurulu bir yaşam biçimi olduğu, adaletsizliğe ve zulme sebep olanın Suret-i Hak’tan bile görünse tağut olduğu, tağuta itaatin şirk olduğu, onu ortadan kaldırıncaya kadar mücadele vermenin Müslüman olmanın gereği olduğu” söyleminin yeni bir mücadele fıkhı oluşturduğunu vurgulamıştır.
Bu eğitim sistemi anasına babasına yük olmaktan başka hiçbir şeye yaramayan bireyler üretmekten başka bir şey yapmadı.
İsa MEMİŞOĞLU “İslâmi Eğitim Ya Da Yeni Bir Yaşam Tarzı Oluşturma Üzerine” başlıklı yazısında; “Bu derdin dermanının biz Müslümanlarda olduğunu, özellikle İslami camiaların hep beraber hantallaşmış hantallaştıkça çevresine kötü kokular yayan milli eğitim sistemine alternatif oluşturmaları gerektiğini, artık Müslümanların da eğitim kurumları olması gerektiğini ifade ettikten sonra yazısını şu temennilerle nihayete erdirmiş; “Batı’nın vahşi çarkının dönmesine hizmet eden milli eğitime destek veren kurumlar olmamalıyız, her şeyi ile İslam’a hizmet eden eğitim kurumları kurmalıyız, yani 21. yüzyılın Ashab-ı Suffa’sı misali,
İslam’a adam yetiştirecek kurumlar kurmalıyız… Ey Müslüman eğitimciler, öğretmenler, öğrenciler İSLÂM’A ait bir eğitim sistemi oluşturmanın hayalini kurmaya; bunun gerçek olması için çalışmaya var mısınız?”
Biz de sizlere en yakın bayiden bir Genç Birikim Dergisi alarak okumanızı tavsiye ediyor, Genç Birikim Dergisine yayın hayatında başarılar diliyoruz.
İletişim:
İlkiz Sok. No: 22 Sıhhiye/Ankara
Tel: 229 67 18-19
www.gencbirikim.net
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Hangi rejimle yönetilmeliyiz?


genc-birikim.jpg



15 yıldır yayın hayatında önemli bir misyon üstlenen Genç Birikim dergisinin 162. sayısı da yine dopdolu.




Genç Birikim dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Araştırmacı-Yazar Ali Kaçar’ın “Düne kadar laikliği, demokrasiyi ve batıcılığı tu kaka ederek reddedenlerin, bugün ne yazık ki, kitlelere kan ve gözyaşı getirmekten başka bir şeye yaramayan bu kavramlara sarılmaları trajikomik bir olaydır.” dediği “Kemalizm’den PKK’ya Vesayetçi Zihniyet” başlıklı yazısı önemsenmesi gereken bir çalışma.
“Esad rejimi tarihin yok olması için yakıp yıkarken, Türkiye gibi ülkelerde de bazı yerel yönetimler güya yenilik ve imar adına restorasyon çalışmaları-yenileme çalışmaları yapıyorlar.”
şeklinde belirttiği “Karışık Bir Yazı” adlı yazısında Süleyman Arslantaş karışık zihinlere tercümanlık yapıyor.
Ömer Faruk ÇAKICI’nın “Arap Baharı ve Suriye Üzerine Bir Değerlendirme” adını verdiği yazısında “Laikler tabiidir ki laiklik rejimini isteyecekler. Demokratlar tabiidir ki demokrasi rejimini isteyecekler. Fakat bizler Müslüman olduğumuzdandır ki İslam rejimini istemeliyiz.” sözleri dikkat çekici nitelikte.
Ayrıca Celal SANCAR’ın BBC’den Aktardığı “Halep’in Baharat Kokulu Camisi: Emevi Camii”, Abdullah METİN’in Alia BRAHIMI’den çevirdiği “Suriye’de Alacakaranlık”, İsmail CEYLAN’ın Bill QUIGLEY’den çevirdiği “ABD Başkan Adaylarının Görmezden Geldiği 15 Mesele”, Ubeydullah TOPRAK’ın “Cihâd’ın Babası: Şehîd Abdullah Azzam (Rh.A)”, Mehmet SILAY ve Şükrü CAN’ın “Arakan Mültecileriyle On Gün”, Muhammed İMAMOĞLU’nun “Rüya Hakkında Neler Biliyoruz? Rüya İle Amel Edilir Mi?” ve Zehra Göçkün ADİLOVİC’in “Hikâye Diken Kadın” başlıklı yazıları okunmaya değer diğer yazılar.
www.gencbirikim.net
İlkiz Sok. 22 Sıhhiye/Ankara
Tel: 0312.229 67 18
Fatih Pala haber verdi
 
Üst