dedekorkut1
Doçent
GENETİK MUTASYONLAR VE EVRİM
SELİM GÜRBÜZER
Canlılarda kromozomlar ve kromozomlar üzerinde ki genlerde olabilecek değişiklerin yanı sıra suni dış faktörlere bağlı olarak ansızın meydana gelebilecek değişmeler de mutasyon kavramıyla tanımlanır. Mutasyon kavramını daha geniş çerçevede tarif edildiğinde genellikle gerek kromozom yapısında, gerek kromozom sayısında, gerekse genlerin yapısında oluşabilecek fiziki ve kimyevi değişmeler için de kullanılan bir kavram olarak karşımıza çıkar. Bunun dışında evrimciler tarafından mutasyona farklı anlamlar da yüklenip güya yeni bir canlı türün oluşumuna kapı aralayacak bir oluşum gözüyle bakılmaktadır. Daha da ilginç olan mutasyon kaynaklı arızi yapılar sanki akil adammış muamelesi yapıp bilgelik anlamı yüklemiş durumdalardır. Oysaki hücre içerisinde zaman zaman mutasyon kaynaklı kromozom ve DNA üzerindeki genler üzerinde bir takım genetik değişmeler yaşansa da bu demek değildir ki her canlı tipinin genetik yapısı topyekûn değişime uğrayıp ortaya yeni bir canlı türü ortaya çıkacaktır. Bikere her şeyden önce her canlı tipinin genetik yapısı kendine özgü olduğundan mutasyona uğramış olsa da o canlının ne orijinal yapısı ortadan kalkar ne de bir başka türden yenisi türer. İlla türemekten bahsedilecekse türeyen canlı değil mutasyon türemekte olup, karşımıza ya gen mutasyonları olarak çıkar ya da kromozom mutasyonları olarak.
KROMOZOM MUTASYONLARI
Malum karşımıza kromozom mutasyonları olarak çıkan bu tip mutasyonlar kendi içinde ise kromozom yapısı mutasyonları ve kromozom sayısı mutasyonları olarak tasnif edilir. Şu bir gerçek kromozom yapısı değişmeleri, X, gama, ultraviyole, radyo ve kozmik ışınlamalara maruz kalmak suretiyle ya da ısıya ve çeşitli kimyasal maddelerin yan etkilerine maruz kalmak suretiyle de oluşabiliyor. Nitekim bu söz konusu dış faktörlerden herhangi birisine maruz kalındığında da kromozomlar üzerinde enine veya boyuna birçok noktalardan kopmaların yaşanması an meselesidir diyebiliriz. Derken bu kopmalar neticesinde doku ve organlar üzerinde bir takım arızi durumlar ortaya çıkabiliyor. Tabii bu arada evrimciler, nadir görülen bu tip değişikliklerden kendilerine vazife çıkarmayı da ihmal etmezler. Ama boşa heveslenmesinler, bikere mutasyon kaynaklı bu tür kopmalar milyonda bir ani değişiklikler olarak ortaya çıktığı içindir buradan evrimcilere asla bir ekmek çıkmaz. Üstelik mutasyonla oluşan bu tür arızi değişiklikler genetik yapıyı bütünüyle değişikliğe uğratamadığı gibi ortaya yeni bir canlı formun türemesine de yol açmamakta. Madem öyle, arızı yapılarda olsa, kromozomlar üzerinde vuku bulan bu tip arızi değişiklikleri ve kopma biçimlerini maddeler halinde şöyle tanımlayabiliriz de:
-Defisiyens ve Delesyon: Her iki kopma hadisesi her ne kadar kromozomlarından parça (segment) kaybetme anlamında kullanılan kavramlar olsa da aralarında ki en belirgin fark herhangi bir nedenle eğer kromozomun ucundan bir parça kopar ve kaybolmuşsa bu olay ‘defisiyens’ olarak karşılık bulur. Yok, eğer aradan bir parça kopar ve kaybolmuşsa bu olay ‘delesyon’ olarak karşılık bulmasıdır. Hakeza diyelim ki defisiyens hadisesiyle mesela tek bir yerden kopan kısım aradan çıkmış olsa bir şekilde yine kromozomun diğer açıkta kalan uç kısımları bir birine kaynaşaraktan nihayetinde birleşilmiş olmakta. Ancak her iki kopma hadisesinde de gözlenen şu ki; eski orijinalliğinden yitirilmişlik durumu söz konusu olup hele bilhassa sentromerden yoksun olan kısımların hücre içerisinde görev yapamaz konumuna düşmeleri kaçınılmaz hal alabiliyor. Bu arada kopan parçalar hücre içerisinde tıpkı üstü başı yırtık bir elbiseyi ya tamir için yama yapmak için kullanılmakta ya da de bir şekilde elimine edilmiş olmakta.
Hazır kopan parçaların yamalı bohça hale düştüklerinden bahsetmişken, bu arada tüm ümitlerini yamalı bohça arızalı ve kopmuş yapılara ümitlerini bağlayan evrimcilere bu hususta bir çift söz söylemekte fayda vardır:
-“Ey Evrimciler! Bakın canlının tüm organizmaları oluşturan en küçük hücre yapıları bile kendi içinde arızalı, kopuşmuş, defolu yapıları tamir etme ya da elimine etmeye çalışırken, siz halen bugün olmuş mutasyon kaynaklı arızalı, kopuşmuş, defolu yapılardan evrimi kurtarmak adına medet ummaktasınız. Yol yakınken, artık böylesi, defolu, yamalı, yıkık dökük, virane olmuş enkaz yığınlara olan sevdanızdan vazgeçin.”
Tabii biz bu satırlar eşliğinde tavsiye babından bir şeyler demesine dedik ama bize kulak asmayacakları malum. Adamlar baksanıza İngiltere kıyılarındaki Man adasında yaşayan kuyruksuz kedi (Manx), evrimcileri pek heveslendirmiş olsa gerek ki kedinin kuyruksuz oluşundan bile medet ummuşlardır. Öyle ya, ne de olsa kedinin kuyruğu birileri tarafından kesilmiş de değildi, o halde bu durumda savundukları evrime delil teşkil edecek örnek olarak gösterebilirlerdi, bu yüzden erken sevindirik olmalarına doğrusu şaşırmıyoruz artık. Ama unuttukları bir şey vardı ki, kedinin kuyruksuz oluşu, evrimleşmeyle uzaktan yakından hiçbir alakası yoktu, belli ki bu tamamen kromozom ve kromozom üzerindeki kuyruğu oluşturan genlerin deforme oluşuyla alakalı bir mutagenik hadisedir. Hele kromozomlar ve kromozomlar üzerinde ki genlerden bir veya birkaç değişiklik ya da birkaç kopuşlar yaşanmaya bir görsün, bu durumda Manx kedisinin kuyruksuz oluşundan daha en tabii durum ne olabilirdi ki. Dedik ya, bikere her şeyden önce ortada mutasyon kaynaklı gen dizilimlerinde arızi değişiklik, kopukluk veya kayba uğramışlık durumlar söz konusudur. Dolayısıyla evrimciler böylesi arızi değişikliklerden kendilerine vazife çıkarıp boşa heveslenmekteler, bikere ortada kuyruklu bir halden kuyruksuz hale giden yolda aşama aşama evrimleşmenin yaşandığına dair zaman çizelgesi veya zaman dilimlerini gösterecek tablo yok ki, böylesi bir arızi durum evrime delil teşkil etsin. Bilakis kedinin kuyruksuz hali tamamen tipik mutasyon hadisesinin ta kendisi arızı bir durumdur. Kaldı ki evrimcilerin bu hususlarda ki erken sevindirdik oluş halleri ne ilk ne de sondur, daha evrim felsefesine inandıkları ilk günden buyana hem insan, hem de kuyruksuz maymunların (apes) bundan takriben 3 milyon önce ortak bir atadan türedikleri masallarıyla oyalanıp durup bugünlere gelmişlerdir hep. Tabir caizse masallarla oyalanmak bakımdan sicilleri bir hayli kabarıktır dersek yeridir. Şayet onların dümen suyuna kapılıp ütopik masallarını kaale almış olsaydık, pekala bizlerde fosil hominoidlerin güya kuyruksuz maymun ve insan olduğuna, hominoidlerin ise yarı insan bir yaratık olduğuna kanmış olacaktık. Ne diyelim, sicilleri evrimle tescillenmiş bu adamlar her defasında evrime adanmışlık rozetleri cüsselerinden büyük olsa gerek ki bu tür hayallere çok kolaylıkla kapılmakla insanı insanlıktan çıkarıp hem kendi atasını hem de kendilerini hayvan mertebesine indirgemiş oluyorlar. Üstelik ortada ortak atanın varlığını gösteren herhangi bir fosil kaydı olmamasına rağmen gelinen noktada bugün olmuş halen bu tip hayaller peşinden koşmaya tam gaz devam etmekteler de. Oysaki insanın atası olarak ilan ettikleri maymunların kuyruklarının zamanla körelerek tek atadan günümüzdeki canlı çeşidini, yani insanda kuyruk sokumu halinde oluştuğunu söylemek akla ziyan bir tutumun ötesinde çok uç noktada hayalperestlik bir durumdur. Bikere maymun kuyruğunun boşa yaratılmadığı şundan besbellidir ki fındık tanesinden küçücük yiyecekleri bile icabında kuyruğuyla toplamakta, burada kuyruk bir bakıma parmak görevi yapmaktadır. Sporcular da gayet çok iyi bildikleri bir şey vardır ki, o da malum işlevsel olan herhangi bir organın, değil körelmesi daha da bir dinamizm kazanaraktan enerjik kas yapıyor olmasıdır. Hadi diyelim ki kuyruk olayında anlaşamadık, bir takım maymunların atalarının alt türlerinde apandisitin olmaması da evrimciler açısından handikap teşkil eden tezat bir durumdur. Nitekim bu hususta Biyolog H. Enoch körelmiş organlar fikrine karşı tavır alarak; “İnsanların apandisiti vardır. Ancak daha eski ataları olan alt maymunlarda apandisit bulunmaz. Sürpriz bir biçimde apandisit, daha alt yapılı memelilerde, örneğin opossumlarda tekrar belirir. Öyleyse evrim teorisi bunu nasıl açıklayabilir?” sualini yüzlerine karşı sormaktan kendini alamaz da. Hakeza kendisi de bizatihi evrimci olan S.R. Scadding ‘Evrimsel Teori’ adlı dergide yazdığı bir makalede “(Biyoloji hakkındaki) bilgimiz arttıkça, körelmiş organlar listesi de giderek küçüldü… Bir organın işlevsiz olduğunu tespit etmek imkânı ve ihtimali olmadığına ve zaten körelmiş organlar iddiası bilimsel bir özellik taşımadığına göre, körelmiş organların evrim lehinde herhangi bir kanıt oluşturamayacağı sonucuna varıyorum” itirafında bulunabilmiştir. Öyle anlaşılıyor ki insanın insan olarak yaratıldığına aykırı söylemlerle sözde atalarından miras kalmış herhangi bir körelmiş organ yoktur, şunu iyi bilsinler ki insanlar asla diğer canlılardan tesadüfen türememiştir, bilakis bugünkü haliyle kusursuz ve mükemmel biçimde eşrefi mahlûkat olarak yaratılmış bir varlıktır.
-Inversiyon: Değim yerindeyse jimnastik sporlarında da görüldüğü üzere sportif takla atıp yeniden koptuğu yere dönmesi anlamında; herhangi bir kromozomdan kopan parçanın kopmasıyla birlikte 180 derece bir döngüyle koptuğu yere tutunması veya yapışması demektir. İşte kavramsal tanımından da anlaşıldığı üzere inversiyonun delesyondan farkı kopan segmentin ters takla diyebileceğimiz bir döngüyle eski yerine tutunmasıdır. Diyelim ki, 180 derecelik bir tur döngü tutunmasıyla birlikte orijinal kromozom halkasında yer alan genlerin ara dizilişlerinin ATGSU şeklinde olduğunu varsayalım, bu durumda kromozomdan kopan GS segmentinin inversiyonla 180 derecelik bir döngüyle eski yerine tutunmasıyla birlikte bu kez gen diziliş formatı ATSGU şeklinde bir dizilim vuku bulacak demektir.
-Translokasyon: Homolog olmayan kromozomlar arasında vuku bulan parça değişimiyle, yani yer değiştirmeyle ortaya çıkan boşluğu bir başka bir kromozomdan gelen parçanın eklemlenerekten doldurması hadisesi olarak tanımlanır. Bu demektir ki translokasyon hadisesiyle birlikte farklı homolog olmayan kromozomların birbirleriyle olan temaslarında ilave eklemlemeler oluşabiliyor. Böylece bu tip eklemlemelerle birlikte gen miktarında artış kayd edilmiş olur. Ancak bu durumda homolog kromozomların birinde ya da ikisinde translokasyon hadisesi vuku bulduğunda canlının üreme kanallarından gelecek olan sperma ve yumurtalarda anomali durum da baş gösterebilir, normal durumda baş gösterebilir. Malum anomali baş gösteren gametlerin ürettiği zigottan meydana gelen embriyoların ölmesi kaçınılmazdır. Normal gametlerin ürettiği oğul döller ise tam kısır döngü olmasa da kısmi kısır döngü olarak hayatlarını devam ettirmiş olacaklardır. Dolayısıyla evrimciler açısından her iki durumda da heveslerini kursaklarında bırakacak şekilde birinde sonu ölümle sonuçlanan ortaya çıkarken diğerinde ise kısır döngü durum olarak karşılarına çıkmış olur. Bakın evrimci Huxley bile mutasyonların öldürücü ve bozucu etken unsurlar olduğunu şu ifadelerle itiraf etmek zorunda kalmıştır: “Bin mutasyondan bir tanesinin faydalı olması nadiren görülür. Fakat bu kadarı bile çok verimlidir. Çünkü mutasyonların birçoğu öldürücü, bir kısmı da bozucudur.”
-Duplikasyon: Tıpkı translokasyonda olduğu gibi kromozomlar arasında parça değişimi hadisesi vuku bulmakla birlikte, translokasyon hadisesinden farklı yanı, homolog kromozomlar arasında gerçekleşiyor olmasıdır. Parça değişiminin akabinde duplike durum ise iki veya daha fazla artış kaydederekten gerçekleşir. Böylece mayoz bölünmeyle birbirleriyle eşleşen homolog kromozomların duplike olmasıyla birlikte birinin bir parçası diğerinin üzerine eklemlenmiş bir yapı olarak ortaya çıkmış olur. Bu demektir ki kromozomların biri parça kaybederken diğeri ise kazanmış olmakta. Dolayısıyla bu açıdan bakıldığında duplikasyon hadisesinin canlılar üzerinde etkisi translokasyon hadisesinde ki gibi ölümcül olmayıp canlının sadece fenotipinde anormalliklere yol açacak boyutta bir etkisi olmaktadır.
SELİM GÜRBÜZER
Canlılarda kromozomlar ve kromozomlar üzerinde ki genlerde olabilecek değişiklerin yanı sıra suni dış faktörlere bağlı olarak ansızın meydana gelebilecek değişmeler de mutasyon kavramıyla tanımlanır. Mutasyon kavramını daha geniş çerçevede tarif edildiğinde genellikle gerek kromozom yapısında, gerek kromozom sayısında, gerekse genlerin yapısında oluşabilecek fiziki ve kimyevi değişmeler için de kullanılan bir kavram olarak karşımıza çıkar. Bunun dışında evrimciler tarafından mutasyona farklı anlamlar da yüklenip güya yeni bir canlı türün oluşumuna kapı aralayacak bir oluşum gözüyle bakılmaktadır. Daha da ilginç olan mutasyon kaynaklı arızi yapılar sanki akil adammış muamelesi yapıp bilgelik anlamı yüklemiş durumdalardır. Oysaki hücre içerisinde zaman zaman mutasyon kaynaklı kromozom ve DNA üzerindeki genler üzerinde bir takım genetik değişmeler yaşansa da bu demek değildir ki her canlı tipinin genetik yapısı topyekûn değişime uğrayıp ortaya yeni bir canlı türü ortaya çıkacaktır. Bikere her şeyden önce her canlı tipinin genetik yapısı kendine özgü olduğundan mutasyona uğramış olsa da o canlının ne orijinal yapısı ortadan kalkar ne de bir başka türden yenisi türer. İlla türemekten bahsedilecekse türeyen canlı değil mutasyon türemekte olup, karşımıza ya gen mutasyonları olarak çıkar ya da kromozom mutasyonları olarak.
KROMOZOM MUTASYONLARI
Malum karşımıza kromozom mutasyonları olarak çıkan bu tip mutasyonlar kendi içinde ise kromozom yapısı mutasyonları ve kromozom sayısı mutasyonları olarak tasnif edilir. Şu bir gerçek kromozom yapısı değişmeleri, X, gama, ultraviyole, radyo ve kozmik ışınlamalara maruz kalmak suretiyle ya da ısıya ve çeşitli kimyasal maddelerin yan etkilerine maruz kalmak suretiyle de oluşabiliyor. Nitekim bu söz konusu dış faktörlerden herhangi birisine maruz kalındığında da kromozomlar üzerinde enine veya boyuna birçok noktalardan kopmaların yaşanması an meselesidir diyebiliriz. Derken bu kopmalar neticesinde doku ve organlar üzerinde bir takım arızi durumlar ortaya çıkabiliyor. Tabii bu arada evrimciler, nadir görülen bu tip değişikliklerden kendilerine vazife çıkarmayı da ihmal etmezler. Ama boşa heveslenmesinler, bikere mutasyon kaynaklı bu tür kopmalar milyonda bir ani değişiklikler olarak ortaya çıktığı içindir buradan evrimcilere asla bir ekmek çıkmaz. Üstelik mutasyonla oluşan bu tür arızi değişiklikler genetik yapıyı bütünüyle değişikliğe uğratamadığı gibi ortaya yeni bir canlı formun türemesine de yol açmamakta. Madem öyle, arızı yapılarda olsa, kromozomlar üzerinde vuku bulan bu tip arızi değişiklikleri ve kopma biçimlerini maddeler halinde şöyle tanımlayabiliriz de:
-Defisiyens ve Delesyon: Her iki kopma hadisesi her ne kadar kromozomlarından parça (segment) kaybetme anlamında kullanılan kavramlar olsa da aralarında ki en belirgin fark herhangi bir nedenle eğer kromozomun ucundan bir parça kopar ve kaybolmuşsa bu olay ‘defisiyens’ olarak karşılık bulur. Yok, eğer aradan bir parça kopar ve kaybolmuşsa bu olay ‘delesyon’ olarak karşılık bulmasıdır. Hakeza diyelim ki defisiyens hadisesiyle mesela tek bir yerden kopan kısım aradan çıkmış olsa bir şekilde yine kromozomun diğer açıkta kalan uç kısımları bir birine kaynaşaraktan nihayetinde birleşilmiş olmakta. Ancak her iki kopma hadisesinde de gözlenen şu ki; eski orijinalliğinden yitirilmişlik durumu söz konusu olup hele bilhassa sentromerden yoksun olan kısımların hücre içerisinde görev yapamaz konumuna düşmeleri kaçınılmaz hal alabiliyor. Bu arada kopan parçalar hücre içerisinde tıpkı üstü başı yırtık bir elbiseyi ya tamir için yama yapmak için kullanılmakta ya da de bir şekilde elimine edilmiş olmakta.
Hazır kopan parçaların yamalı bohça hale düştüklerinden bahsetmişken, bu arada tüm ümitlerini yamalı bohça arızalı ve kopmuş yapılara ümitlerini bağlayan evrimcilere bu hususta bir çift söz söylemekte fayda vardır:
-“Ey Evrimciler! Bakın canlının tüm organizmaları oluşturan en küçük hücre yapıları bile kendi içinde arızalı, kopuşmuş, defolu yapıları tamir etme ya da elimine etmeye çalışırken, siz halen bugün olmuş mutasyon kaynaklı arızalı, kopuşmuş, defolu yapılardan evrimi kurtarmak adına medet ummaktasınız. Yol yakınken, artık böylesi, defolu, yamalı, yıkık dökük, virane olmuş enkaz yığınlara olan sevdanızdan vazgeçin.”
Tabii biz bu satırlar eşliğinde tavsiye babından bir şeyler demesine dedik ama bize kulak asmayacakları malum. Adamlar baksanıza İngiltere kıyılarındaki Man adasında yaşayan kuyruksuz kedi (Manx), evrimcileri pek heveslendirmiş olsa gerek ki kedinin kuyruksuz oluşundan bile medet ummuşlardır. Öyle ya, ne de olsa kedinin kuyruğu birileri tarafından kesilmiş de değildi, o halde bu durumda savundukları evrime delil teşkil edecek örnek olarak gösterebilirlerdi, bu yüzden erken sevindirik olmalarına doğrusu şaşırmıyoruz artık. Ama unuttukları bir şey vardı ki, kedinin kuyruksuz oluşu, evrimleşmeyle uzaktan yakından hiçbir alakası yoktu, belli ki bu tamamen kromozom ve kromozom üzerindeki kuyruğu oluşturan genlerin deforme oluşuyla alakalı bir mutagenik hadisedir. Hele kromozomlar ve kromozomlar üzerinde ki genlerden bir veya birkaç değişiklik ya da birkaç kopuşlar yaşanmaya bir görsün, bu durumda Manx kedisinin kuyruksuz oluşundan daha en tabii durum ne olabilirdi ki. Dedik ya, bikere her şeyden önce ortada mutasyon kaynaklı gen dizilimlerinde arızi değişiklik, kopukluk veya kayba uğramışlık durumlar söz konusudur. Dolayısıyla evrimciler böylesi arızi değişikliklerden kendilerine vazife çıkarıp boşa heveslenmekteler, bikere ortada kuyruklu bir halden kuyruksuz hale giden yolda aşama aşama evrimleşmenin yaşandığına dair zaman çizelgesi veya zaman dilimlerini gösterecek tablo yok ki, böylesi bir arızi durum evrime delil teşkil etsin. Bilakis kedinin kuyruksuz hali tamamen tipik mutasyon hadisesinin ta kendisi arızı bir durumdur. Kaldı ki evrimcilerin bu hususlarda ki erken sevindirdik oluş halleri ne ilk ne de sondur, daha evrim felsefesine inandıkları ilk günden buyana hem insan, hem de kuyruksuz maymunların (apes) bundan takriben 3 milyon önce ortak bir atadan türedikleri masallarıyla oyalanıp durup bugünlere gelmişlerdir hep. Tabir caizse masallarla oyalanmak bakımdan sicilleri bir hayli kabarıktır dersek yeridir. Şayet onların dümen suyuna kapılıp ütopik masallarını kaale almış olsaydık, pekala bizlerde fosil hominoidlerin güya kuyruksuz maymun ve insan olduğuna, hominoidlerin ise yarı insan bir yaratık olduğuna kanmış olacaktık. Ne diyelim, sicilleri evrimle tescillenmiş bu adamlar her defasında evrime adanmışlık rozetleri cüsselerinden büyük olsa gerek ki bu tür hayallere çok kolaylıkla kapılmakla insanı insanlıktan çıkarıp hem kendi atasını hem de kendilerini hayvan mertebesine indirgemiş oluyorlar. Üstelik ortada ortak atanın varlığını gösteren herhangi bir fosil kaydı olmamasına rağmen gelinen noktada bugün olmuş halen bu tip hayaller peşinden koşmaya tam gaz devam etmekteler de. Oysaki insanın atası olarak ilan ettikleri maymunların kuyruklarının zamanla körelerek tek atadan günümüzdeki canlı çeşidini, yani insanda kuyruk sokumu halinde oluştuğunu söylemek akla ziyan bir tutumun ötesinde çok uç noktada hayalperestlik bir durumdur. Bikere maymun kuyruğunun boşa yaratılmadığı şundan besbellidir ki fındık tanesinden küçücük yiyecekleri bile icabında kuyruğuyla toplamakta, burada kuyruk bir bakıma parmak görevi yapmaktadır. Sporcular da gayet çok iyi bildikleri bir şey vardır ki, o da malum işlevsel olan herhangi bir organın, değil körelmesi daha da bir dinamizm kazanaraktan enerjik kas yapıyor olmasıdır. Hadi diyelim ki kuyruk olayında anlaşamadık, bir takım maymunların atalarının alt türlerinde apandisitin olmaması da evrimciler açısından handikap teşkil eden tezat bir durumdur. Nitekim bu hususta Biyolog H. Enoch körelmiş organlar fikrine karşı tavır alarak; “İnsanların apandisiti vardır. Ancak daha eski ataları olan alt maymunlarda apandisit bulunmaz. Sürpriz bir biçimde apandisit, daha alt yapılı memelilerde, örneğin opossumlarda tekrar belirir. Öyleyse evrim teorisi bunu nasıl açıklayabilir?” sualini yüzlerine karşı sormaktan kendini alamaz da. Hakeza kendisi de bizatihi evrimci olan S.R. Scadding ‘Evrimsel Teori’ adlı dergide yazdığı bir makalede “(Biyoloji hakkındaki) bilgimiz arttıkça, körelmiş organlar listesi de giderek küçüldü… Bir organın işlevsiz olduğunu tespit etmek imkânı ve ihtimali olmadığına ve zaten körelmiş organlar iddiası bilimsel bir özellik taşımadığına göre, körelmiş organların evrim lehinde herhangi bir kanıt oluşturamayacağı sonucuna varıyorum” itirafında bulunabilmiştir. Öyle anlaşılıyor ki insanın insan olarak yaratıldığına aykırı söylemlerle sözde atalarından miras kalmış herhangi bir körelmiş organ yoktur, şunu iyi bilsinler ki insanlar asla diğer canlılardan tesadüfen türememiştir, bilakis bugünkü haliyle kusursuz ve mükemmel biçimde eşrefi mahlûkat olarak yaratılmış bir varlıktır.
-Inversiyon: Değim yerindeyse jimnastik sporlarında da görüldüğü üzere sportif takla atıp yeniden koptuğu yere dönmesi anlamında; herhangi bir kromozomdan kopan parçanın kopmasıyla birlikte 180 derece bir döngüyle koptuğu yere tutunması veya yapışması demektir. İşte kavramsal tanımından da anlaşıldığı üzere inversiyonun delesyondan farkı kopan segmentin ters takla diyebileceğimiz bir döngüyle eski yerine tutunmasıdır. Diyelim ki, 180 derecelik bir tur döngü tutunmasıyla birlikte orijinal kromozom halkasında yer alan genlerin ara dizilişlerinin ATGSU şeklinde olduğunu varsayalım, bu durumda kromozomdan kopan GS segmentinin inversiyonla 180 derecelik bir döngüyle eski yerine tutunmasıyla birlikte bu kez gen diziliş formatı ATSGU şeklinde bir dizilim vuku bulacak demektir.
-Translokasyon: Homolog olmayan kromozomlar arasında vuku bulan parça değişimiyle, yani yer değiştirmeyle ortaya çıkan boşluğu bir başka bir kromozomdan gelen parçanın eklemlenerekten doldurması hadisesi olarak tanımlanır. Bu demektir ki translokasyon hadisesiyle birlikte farklı homolog olmayan kromozomların birbirleriyle olan temaslarında ilave eklemlemeler oluşabiliyor. Böylece bu tip eklemlemelerle birlikte gen miktarında artış kayd edilmiş olur. Ancak bu durumda homolog kromozomların birinde ya da ikisinde translokasyon hadisesi vuku bulduğunda canlının üreme kanallarından gelecek olan sperma ve yumurtalarda anomali durum da baş gösterebilir, normal durumda baş gösterebilir. Malum anomali baş gösteren gametlerin ürettiği zigottan meydana gelen embriyoların ölmesi kaçınılmazdır. Normal gametlerin ürettiği oğul döller ise tam kısır döngü olmasa da kısmi kısır döngü olarak hayatlarını devam ettirmiş olacaklardır. Dolayısıyla evrimciler açısından her iki durumda da heveslerini kursaklarında bırakacak şekilde birinde sonu ölümle sonuçlanan ortaya çıkarken diğerinde ise kısır döngü durum olarak karşılarına çıkmış olur. Bakın evrimci Huxley bile mutasyonların öldürücü ve bozucu etken unsurlar olduğunu şu ifadelerle itiraf etmek zorunda kalmıştır: “Bin mutasyondan bir tanesinin faydalı olması nadiren görülür. Fakat bu kadarı bile çok verimlidir. Çünkü mutasyonların birçoğu öldürücü, bir kısmı da bozucudur.”
-Duplikasyon: Tıpkı translokasyonda olduğu gibi kromozomlar arasında parça değişimi hadisesi vuku bulmakla birlikte, translokasyon hadisesinden farklı yanı, homolog kromozomlar arasında gerçekleşiyor olmasıdır. Parça değişiminin akabinde duplike durum ise iki veya daha fazla artış kaydederekten gerçekleşir. Böylece mayoz bölünmeyle birbirleriyle eşleşen homolog kromozomların duplike olmasıyla birlikte birinin bir parçası diğerinin üzerine eklemlenmiş bir yapı olarak ortaya çıkmış olur. Bu demektir ki kromozomların biri parça kaybederken diğeri ise kazanmış olmakta. Dolayısıyla bu açıdan bakıldığında duplikasyon hadisesinin canlılar üzerinde etkisi translokasyon hadisesinde ki gibi ölümcül olmayıp canlının sadece fenotipinde anormalliklere yol açacak boyutta bir etkisi olmaktadır.