Gündelik faşizmin en nankör hali / Merve Şebnem Oruç

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Türkiye 1. Dünya Savaşı'nın en çetin cephelerinden biri olan Çanakkale'yi ve 1915 yılında yaşanan trajedilerin 100. yılını küresel bir barış inisiyatifine çevirmek için gayret sarf ederken, ana muhalefet partisi lideri Kılıçdaroğlu bu hafta Suriye'deki savaştan kaçıp Türkiye'ye sığınanlara bir süre önce verdiği 'müjde'yi yeniledi.

“Sözüm söz, Orta Doğu'ya barışı getireceğiz. Hiçbir ülkenin iç işlerine karışmayacağız. Suriyeli kardeşlerimizi de geri göndereceğiz. Kusura bakmayın. Her insan doğduğu toprakta mutlu olur, her insan ülkesinde mutlu olur.”
Ana muhalefet desteksiz atmaya devam etmekten yorulmuyorsa biz de tekrar tekrar sormaktan yorulmayalım.
100 yıldır huzur yüzü görmeyen Orta Doğu'ya barışı nasıl getireceksiniz sayın Kılıçdaroğlu? Somut bir projeniz var mı?
Yoksa kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmayan çağda, hiçbir ülkenin iç işlerine karışmama sözünüzün barışı getirmeye yeteceğini mi düşünüyorsunuz sayın Kılıçdaroğlu? Hani eğer, kimsenin kimsenin iç işlerine karışmadığı bir düzen vaat ediyorsanız ve bunun için uluslararası girişimlerde bulunduysanız bize de vaatlerinizin ardındaki gizli gerçekleri açıklar mısınız? Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin yapısını mı değiştireceksiniz mesela? Amerika bir daha hiçbir yere 'demokrasi' getiren askerlerini göndermeyecek mi? Enerji havzalarını mı patlatacaksınız yoksa? İran'ı Afganistan'dan Libya'ya tüm coğrafyaya silah göndermekten nasıl alıkoyacaksınız? Suriye'deki işgalci İran ve Hizbullah güçlerine de Suriye'nin içişlerine katılma diyebilecek misiniz? Dediğinizde dinletebilecek misiniz?

Acaba, Türkiye Suriye'nin iç işlerine karıştı da o yüzden mi bütün Orta Doğu'nun ayarları bozuldu demek istiyorsunuz? Tarih hafızanız sadece 2011 yılına kadar mı uzanıyor yoksa sayın Kılıçdaroğlu?
Hani hiçbir ülkenin içişlerine karışmayacaksınız ya, kimse gidip sizin iktidarınızda sizi, sizin yaptığınız gibi Batı'ya şikayet edemeyecek mi mesela?

Suriyeli kardeşlerimizi geriye tam olarak nereye, nasıl bir yere göndereceksiniz Sayın Kılıçdaroğlu? Biraz daha açık olabilir misiniz? Esad rejiminin dümdüz ettiği Suriye'ye mi göndereceksiniz yoksa direkt olarak işkencehanelere mi? Savaşta bombaların ve keskin nişancıların hedefi olup ölmekten kaçtıkları ülkelerine mi yoksa açlıktan kırılsınlar diye kamplara mı? Hani Esad'ın kaçtıkları için vatandaşlıktan çıkarmakla tehdit ettiği, kaçmayanları da 'uslu' durmadıkları için öldürmeye devam ettiği kan gölünün içine mi kardeşlerimizi Sayın Kılıçdaroğlu? Hani diyorum, beş yıl olmuş hala ne İran'a ne Hizbullah'a ne de Esad'a ağzınızı açıp adam gibi tek bir laf etmemişken kimi ne amaçla nereye göndereceksiniz? Düne kadar Şam'a gönderdiğiniz heyetler onların katillerini ziyaret etmekten utanmamışken hem de, canını kurtarmak için evini barkını terk etmek zorunda kalan Suriyelilere “kardeşlerimiz” derken sizce de “kuzu postuna bürünmüş kurt” gibi görünmüyor musunuz?

Her insan kendi evinde, kendi topraklarında mutludur elbette. Ancak mesela, sizin eviniz barkınız yıkılsa, topraklarınızda taş taş üstünde kalmasa, çoluğunuz çocuğunuz tecavüze uğrasa, sakat kalsa, ananız babanız öldürülse, işkenceye uğrasa, yaşadığınız şehirde insanlar açlıktan kırılsa nasıl mutlu olabilirsiniz? Bunun formülünü bize de açıklayabilir misiniz sayın Kılıçdaroğlu?
Şaka gibisiniz desem abartmış olmam herhalde. Siz de şaka gibisiniz, bu mesnetsiz delilsiz açıklamalarınızı duyar duymaz sizi hunharca alkışlayanlar da... Yabancı düşmanlığını, mülteci karşıtlığını, etnik ayrımcılığı gündelik faşizminizin içine sık sık yedirdiğiniz için hiç sırıtmıyor olsa da, biz size bakarken gülsek mi ağlasak mı bilemiyoruz sayın Kılıçdaroğlu.
100 yıl önce Anadolu ne haldeyse bugün o vaziyette olan Suriye'ye karşı bu merhametsizliğiniz sizi hiç utandırmıyor olabilir ama üzerinde faşistlik yapıp bol keseden 'Sizi istemiyoruz' diyebildiğiniz bu topraklar için canını vermiş, bugün Çanakkale'de toprağın altında yatan sadece 500 küsürü Halep'ten gelen yüzlerce Suriyeli'den, binlerce Arap'tan da mı utanmıyorsunuz sayın Kılıçdaroğlu?

Sizin muhalefet anlaşınızın atış hedefindeki lider, Erdoğan, kokuşmuş küresel düzene dünya sahnesinde muhalefet ederken, akan kanı gösterip cesaretle 1. Dünya Savaşı'nın örtülü olarak halen devam ettiğini söyleyebilirken, bizden kilometrelerce uzakta, Akdeniz'de ateşler altındaki evlerinden kaçıp sığınacak bir liman bulmaya çalışırken boğulan mültecileri dahi kimse görmezken görüp haklarını savunmaya çalışırken, siz Çanakkale'yi geçilmez yapanların torunlarına nasıl oluyor da kapıyı gösterebiliyorsunuz sayın Kılıçdaroğlu?

“Kusura bakmayın.” diyorsunuz. Alıştık bu hallerinize, kusura bakmıyoruz ama boyunuzdan büyük vaatlerinizi duyunca haliyle somut birkaç eylem planı bekliyoruz. Görmeyince de şişkin yalanlarınızın farkına varıyoruz. Herkesi idelojinizin kurbanı seçmeniniz gibi aptal mı sanıyorsunuz, yoksa herkesi partiniz gibi nankör, vefasız ve vicdansız mı? Bizim meselemizi dert etmiş kardeşlerimizin derdi bugün bizim meselemiz. Siz herkesi bencil, ırkçı ve faşist mi zannediyorsunuz?
***
Suriye'de Fetih Ordusu'ndan İdlib'de ikinci zafer: Cisr-el Suğur... Cisr-el Suğur'la birlikte başlayan operasyonda İdlib kırsalında birçok noktayı ele geçiren muhalifler, Şam rejiminin İdlib kırsali ile bağlantısını ve Halep-Lazkiye arasındaki ikmal yolunu da tamamen kesmiş oldular. Elhamdülillah...
 
Üst