Hasan El-Benna Kimdir?(Şehadetinin 63. Yıldönümü)

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Üstadın ismini verdiğim kitabın ismini sehven Nazariye olarak yazdım.Doğrusu Nazarı olcaktır.Saniyen üstadın bu kitabın ilk baskısında ismi nazariye olarak geçiyordu.Üstad Hazretleri kim olduğu belli olan bazı kişilerin nazayiye ismine itirazları üzerine şunları söyleyerek ismini tebdil etti:''..Yahud itikad, delil ile hükmetmeye istidlali = nazari iman denilir.Bu itibarla eserin ismini ''Eli Sünnetin Nazariyesi İtikadın Ölçüsü'' koymuştum.Fakat KELAM İLMİNE AŞİNA OLMAYAN, ''NAZARİYE'' SÖZÜNÜN ''TEORİ'' MANASINDA OLDUĞUNA İNANAN BAZI AHBABLARIM ''Ehli sünnetin nazariyesi nasıl olur?' diye sormuşlardı Bunun için:'' Ehli Sünnetin Nazarı İtikadın Ölçüsüdür ' dedim '' demektedir.

Salisen sizin Seyyid Kutub merhum konusunda yaptığınız tenkidlerden beslendiğiniz kaynak, meseleyi ilmi olarak ele almamaktadır.Fakat bu işi güzel yapan yani ilmi olarak ortaya koyan ulema vardır.Bunlardan biride ülkemizin güzide alimlerinden Allame Şeyh İsmail Çetin Hafizahullah tır.Eleştiride insaf elden bırakılmamalıdır.Sizin alıntıladığınız yazılar maatteessüf insaflı eleştiriler değildir.Fakat burada nasılını yazamayacağım.Zira kimsenin ikna olma, faydalanma ihtiyacı bulunmamaktadır.Herkesi bildiğiyle başbaşa bırakmak en doğrusudur.Yani horoz döğüşüne ihtiyaç yoktur.
 
Katılım
14 May 2008
Mesajlar
2,994
Tepkime puanı
93
Puanları
0
Üstadın ismini verdiğim kitabın ismini sehven Nazariye olarak yazdım.Doğrusu Nazarı olcaktır.Saniyen üstadın bu kitabın ilk baskısında ismi nazariye olarak geçiyordu.Üstad Hazretleri kim olduğu belli olan bazı kişilerin nazayiye ismine itirazları üzerine şunları söyleyerek ismini tebdil etti:''..Yahud itikad, delil ile hükmetmeye istidlali = nazari iman denilir.Bu itibarla eserin ismini ''Eli Sünnetin Nazariyesi İtikadın Ölçüsü'' koymuştum.Fakat KELAM İLMİNE AŞİNA OLMAYAN, ''NAZARİYE'' SÖZÜNÜN ''TEORİ'' MANASINDA OLDUĞUNA İNANAN BAZI AHBABLARIM ''Ehli sünnetin nazariyesi nasıl olur?' diye sormuşlardı Bunun için:'' Ehli Sünnetin Nazarı İtikadın Ölçüsüdür ' dedim '' demektedir.

Salisen sizin Seyyid Kutub merhum konusunda yaptığınız tenkidlerden beslendiğiniz kaynak, meseleyi ilmi olarak ele almamaktadır.Fakat bu işi güzel yapan yani ilmi olarak ortaya koyan ulema vardır.Bunlardan biride ülkemizin güzide alimlerinden Allame Şeyh İsmail Çetin Hafizahullah tır.Eleştiride insaf elden bırakılmamalıdır.Sizin alıntıladığınız yazılar maatteessüf insaflı eleştiriler değildir.Fakat burada nasılını yazamayacağım.Zira kimsenin ikna olma, faydalanma ihtiyacı bulunmamaktadır.Herkesi bildiğiyle başbaşa bırakmak en doğrusudur.Yani horoz döğüşüne ihtiyaç yoktur.
Salisen sizin Seyyid Kutub merhum konusunda yaptığınız tenkidlerden beslendiğiniz kaynak, meseleyi ilmi olarak ele almamaktadır.(İlmi olarak ele almıyorda teorik olarakmı ele alıyorlar.)Fakat bu işi güzel yapan yani ilmi olarak ortaya koyan ulema vardır.Bunlardan biride ülkemizin güzide alimlerinden Allame Şeyh İsmail Çetin Hafizahullah tır.(Bu da sizin hipoteziniz.)Eleştiride insaf elden bırakılmamalıdır.Sizin alıntıladığınız yazılar maatteessüf insaflı eleştiriler değildir.(Bir kere sen yazılanı hiç okumamışsın.Orda bir tane eleştiri yoktur.Sadece kendi kitaplarında yazılan kısımları aktardım.)Fakat burada nasılını yazamayacağım.Zira kimsenin ikna olma, faydalanma ihtiyacı bulunmamaktadır.(İyide madem kimse ikna olmayaçak siz neden ısrarla bu adamların savunuculuğuna soyunuyorsunuz.)Herkesi bildiğiyle başbaşa bırakmak en doğrusudur.(Öyleyse ittialar ve ithamlarda bulunmayınız.)Yani horoz döğüşüne ihtiyaç yoktur.(Biz horoz değilizki horoz döğüşü yapalım biz sadece doğruları yazmayı severiz.Yanlışıda ret ederiz.)
 
Katılım
14 May 2008
Mesajlar
2,994
Tepkime puanı
93
Puanları
0
Üstadın ismini verdiğim kitabın ismini sehven Nazariye olarak yazdım.Doğrusu Nazarı olcaktır.Saniyen üstadın bu kitabın ilk baskısında ismi nazariye olarak geçiyordu.Üstad Hazretleri kim olduğu belli olan bazı kişilerin nazayiye ismine itirazları üzerine şunları söyleyerek ismini tebdil etti:''..Yahud itikad, delil ile hükmetmeye istidlali = nazari iman denilir.Bu itibarla eserin ismini ''Eli Sünnetin Nazariyesi İtikadın Ölçüsü'' koymuştum.Fakat KELAM İLMİNE AŞİNA OLMAYAN, ''NAZARİYE'' SÖZÜNÜN ''TEORİ'' MANASINDA OLDUĞUNA İNANAN BAZI AHBABLARIM ''Ehli sünnetin nazariyesi nasıl olur?' diye sormuşlardı Bunun için:'' Ehli Sünnetin Nazarı İtikadın Ölçüsüdür ' dedim '' demektedir.

Salisen sizin Seyyid Kutub merhum konusunda yaptığınız tenkidlerden beslendiğiniz kaynak, meseleyi ilmi olarak ele almamaktadır.Fakat bu işi güzel yapan yani ilmi olarak ortaya koyan ulema vardır.Bunlardan biride ülkemizin güzide alimlerinden Allame Şeyh İsmail Çetin Hafizahullah tır.Eleştiride insaf elden bırakılmamalıdır.Sizin alıntıladığınız yazılar maatteessüf insaflı eleştiriler değildir.Fakat burada nasılını yazamayacağım.Zira kimsenin ikna olma, faydalanma ihtiyacı bulunmamaktadır.Herkesi bildiğiyle başbaşa bırakmak en doğrusudur.Yani horoz döğüşüne ihtiyaç yoktur.
(İNANAN BAZI AHBABLARIM.....) Ahbab demek dost demektir.Eğer üsdadın böyle söyledi ise siz neden bu bazı kimseleri ahbablığa yani dostluğa kabul etmiyorsunuz.Her fırsatta karalamaya çalışıyorsunuz.
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Sağlıkçı kendini yorma horoz döğüşünde kendine başkasını ara..
 
Katılım
14 May 2008
Mesajlar
2,994
Tepkime puanı
93
Puanları
0
Sağlıkçı kendini yorma horoz döğüşünde kendine başkasını ara..
Hadi öyle olsun.Senin yöntemini kullanmayacağım.Keşke şu sadırlarımızda gizlediğimiz enaniyeti kaldırıb yere vurma babayiğitliğini gösterebilsek.Ah keşke.
Kal selametle.(Sevdiklerime iftira ve dil uzatma yapmadığın müddetce ki o zaman cevabını veririm.)Bir daha yazışmamak üzere ebediyyen elveda.Görüşmemek üzere.
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Bir, Sevdiklerine dil uzatılmamasını isteyenler , başkalarının sevdiklerinede dil uzatmazlar.Bir müslüman ebediyyen elvada demez, buda iki.İslam kimsenin inhisarında değildir, buda üç.Vesselam.
 
Katılım
14 May 2008
Mesajlar
2,994
Tepkime puanı
93
Puanları
0
Sanal kimlikler birer zat değildir.Adını sanını bilmedğin kimselerle dostlukta olmaz,küstlükte.Sanal isimler ölür dirilir.Bu gün saglıkcı olan yarın hasta linkli olur.Yani saglıkcı linki size veda etti.
Hem Kast şu değildir.Siz şuraya ben buraya değildir.Cennette de insan görüşmek istediği ile görüşür.Her kesle görüşeçekdiye bir kuralda yoktur.Misal dünyada iki hanımı olan ahirette istediğini kendine eş secer.
 

hacifersat

Doçent
Katılım
11 Nis 2010
Mesajlar
717
Tepkime puanı
59
Puanları
0
selam. Allah c.c. ondan razı olsun. şunu açıkça ifade edeyim ki Üstad Hasan el- Benna ve Üstad Seyyid Kutubun bazı eserlerini okudum. gerek şehadetleri ve gerekse ondan önceki dönemleri şöyle bir gözden geçirdiğimizde ortaya acip tatblolar çıkacak . bu tabloların en ilginci ise onların şehadetlerine en çok kimlerin sevindiklerini öğrenirseniz , kimin kime hizmet ettiği aşikar olacaktır. ben diyorum ki onlar Allah c.c. hem alim hem mücahid askerleridir. Allah c.c. isyanda idareciye itaat etmedikleri için , müslümanın kanını hiçe sayan keferelerle mücadele ettikleri için , akibetleri inş. şehadet olmuştur. onlar zamanının İmam Azamları (r.a), İmam Ahmed (r.a)'leri gibidir. selam ve dua ile.
 
Katılım
14 May 2008
Mesajlar
2,994
Tepkime puanı
93
Puanları
0
onlar zamanının İmam Azamları (r.a), İmam Ahmed (r.a)'leri gibidir.
Sen kimi seversin kimi başına taç edersin.Hangi fetvayı kendine rehber edersin.Bu seni ilgilendirir.
Fakat yukardaki ifaden ki bu ifadeyi kullanmağı sana hiç birşey hak vermez.Böyle bir şey söylemen olsa olsa abesle iştigal olur.Yoksa cümlesinin hocası zatı alinizmi idi.?
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Şehid İmam , ilimde İmamı Azam ve İmam Ahmed Bin Hanbeliyle mukayese edilemezse de İslamı yaşayışta ve tebliğde hiçbir farkı yoktur...Hepiside Allahın veli kullarıdır.Radıyallahı Teala aleyhim ecmain...
 

hacifersat

Doçent
Katılım
11 Nis 2010
Mesajlar
717
Tepkime puanı
59
Puanları
0
selam. teşbihimiz ilim cihetinde değil muhterem akibet cihetindedir. yoksa ne haddimize İmam Azam(r.a) ile İmam Ahmed (r.a) hakkını Şehid Hasan el -Bennaya vermek veya onlar ile ilim cihetinde bir tutmak ... elhamdülillah haddimizi bilenlerdeniz.

hem sorarım muhterem sağlıkçı ahiret kardeşim. Gerek Hasan el- Benna gerekse Seyyid Kutubun şehadetine kimler sevinmiş kimler bayram yapmıştır ?
 
Katılım
14 May 2008
Mesajlar
2,994
Tepkime puanı
93
Puanları
0
selam. teşbihimiz ilim cihetinde değil muhterem akibet cihetindedir. yoksa ne haddimize İmam Azam(r.a) ile İmam Ahmed (r.a) hakkını Şehid Hasan el -Bennaya vermek veya onlar ile ilim cihetinde bir tutmak ... elhamdülillah haddimizi bilenlerdeniz.

hem sorarım muhterem sağlıkçı ahiret kardeşim. Gerek Hasan el- Benna gerekse Seyyid Kutubun şehadetine kimler sevinmiş kimler bayram yapmıştır ?
elhamdülillah haddimizi bilenlerdeniz.
Hadi öyle olsun.
Gerek Hasan el- Benna gerekse Seyyid Kutubun şehadetine kimler sevinmiş kimler bayram yapmıştır ?
Diyelim zalimler..Ne olaçak şimdi.?Bu onların bozuk işlerini ve bozuk yazılarını doğrulturmu.?Bakın mesle şudur.Bazı mihvallerden bu gibi isimler empoze edilerek bunların açtığı çığıır doğru gösterilmeye çalışılıyor.Biz ançak bu çığırın doğru olmadığını söylüyoruz.Yoksa bu zatların şahsiyetlerini tahkir etmiyoruz.Daha özü fikirlerini tenkit ediyoruz.Yoksa bizim kendileri ile ne alıp veremediğimiz olabilirki.(zaten bizim cağdaşımız değil,yani aynı zaman diliminde yaşamıyoruz ki bize şahsiyetleri ile doğrudan bir zarar ve fayda vermiyorlar.)


 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
hacıfersat kardeş haklı, dostunu öğrenmenin yollarından biride, düşmanının şehadetidir.<İsrailin en sevmediği kuruluş, cemaat, ihvanı müslimindir...İsrail gazetelerine bakılırsa şimdi onları , ihvan korkusu almıştır..Zaten dedeleri veya babaları, Arab-İsrail savaşında, ihvanın verdiği mücadeleyi iyi bilirler.Torunlarıda bunları dedelerinden öğrenmişlerdir.İhvanı Müslimin, üstadlarının çizdiği yoldan mücadelelerine devam ediyorlar..
 

hacifersat

Doçent
Katılım
11 Nis 2010
Mesajlar
717
Tepkime puanı
59
Puanları
0
selam. saglıkci ahiret kardesim fikirlerinde sıkıntı olabilir, amellerinde sıkıntı olabilir. lakin ben umumi noktada İslam oldukları için İslam kardeşi görüyorum. hem kendisi dava adamıdır. şu zamanda ittifaka çokça muhtaç iken neden ihtilaf edelim. hem ehl-i sünnet dairesi geniştir. sizinde söylediğiniz gibi çağdaşımız değil. siz kendinize klavuzda yapmayabilirsiniz, lakin islam için canını ve kanını feda etmiş bir alim için hayır konuşmak evladır. şu zamanın dinsiz, haçlı ,siyonist düşmanlarına karşı belki ehl-i şia ile bile birlikte hareket etmek lazım gelir.

ban üstad ne diyor " ittifak ettiğimiz noktalarda berbaer hareket edelim , ihtilaf ettiğimiz noktalarda ise birbirimize mazur görelim " ...
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
İSLAMIN cihad hükmünü en güzel biçimde yerine getiryorsa o kişi ehli sünnettir..


cihad derken silahli mücadeleyi ve islam dininin yayilmasi icin verilen mücadeleyi kastediyorsaniz bu elbet farz ve gerekli bir ameldir fakat nefis ile cihad bundan daha gerekli ve daha önemlidir,cihad edebiyati yaparken sürekli kücük cihada vurgu yapip dudrsunuzda neden herkese farz olan ve onsuz kücük cihadinda faydasi olmayan asil BÜYÜK CIHADI ihmal ediyorswunuz?

Cihad edersen Ehli-Sünnetsin...
Ehli-Sünnet olmak bukadar kolaymi?
istersen iki metre sakal birak,istersen gece gündüz namaz kil,istersen hergün oruc tut...eger itikadda yamuksan bu amellerin faydasi olmaz efendi.
Ihvan öncelikle mezhebsiz olmadigini ve asagdaki isimlerin yolundan yürümedigini aciklamali:
Bunu yapmadigi sürece bana ne ihvandan der geceriz...BiZiM ECDADIMIZ YETER BiZE!

hmet Kadiyani; Behaullah, Beykiyef, C. Efgani, Ebul ala Mevdudi, Hasan el Benna, Hasan Sabbah, İbni Hazm, İbni Kayyimi Cezviyye, İbni Rüşd, İbni Sebe, İbni Teymiye, İzmirli İsmail Hakkı, M. Şevkani, M. Abduh, M. bin Abdülvehhab Necdi, Makdisi, M. Hamidullah, M. Ebu Zehra, M. İkbal, M. Sıddık Hasan Han, N. Elbani, Reşat Halife, Reşit Rıza, S. Kutup, Seyyid Sabık, Şeyh Bedrettin, Yusuf Kandehlevi, Yusuf Kardavi, Zuhayli vs.
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
" ittifak ettiğimiz noktalarda berbaer hareket edelim , ihtilaf ettiğimiz noktalarda ise birbirimize mazur görelim " ...


Bozuk itikadli vahabilerle,siilerle,mezhebsizlerle ittifak ettiğimiz noktalarda isbirligi yapmak onlarin güclenmesine yardimci olmak demektir.
Sen onlarla ittifak et,onlarda gelsin bozuk fikirlerini senin ülkende yaysin,milletini yanlis yollara saptirsin......
 
Katılım
14 May 2008
Mesajlar
2,994
Tepkime puanı
93
Puanları
0
Bozuk itikadli vahabilerle,siilerle,mezhebsizlerle ittifak ettiğimiz noktalarda isbirligi yapmak onlarin güclenmesine yardimci olmak demektir.
Sen onlarla ittifak et,onlarda gelsin bozuk fikirlerini senin ülkende yaysin,milletini yanlis yollara saptirsin......
Teşekkür ederim.Eline sağlık.
Mazur görme:Hiç bir bozuk bilgi mazur görülemez.
İttifak:Elbet her kesle çeşitli ittifaklar (Ticari teknik ve savaş takdiki olarak)
yapılabilir.Fakat asla bunlarla dini ittifak yapılmaz.Böyle yapılırsa hak ile batıl karıştırılmış.Hakkın önü kapatılmış,batıla pirim verilmiş olur.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Hasan el-Benna’nın Siyasi Düşüncesi -1
A. Z. El-Abdin

Mısırda 1928 tarihinde Hasan el-Benna tarafından kurulan Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin), 20. yüzyıldaki İslami hareketin yeniden canlanmasında en çok etkili olan ve bu harekette en önemli yeri tutan bir teşkilattır. Richard Mitchell'in çalışmasına göre, 1948'de Müslüman Kardeşler teşkilatının yarım milyon aktif üyesinin yanında, yarım milyon sempatizanı vardı.1 Hatta Hasan el-Benna hayatta iken Müslüman Kardeşler teşkilatının birçok şubesi Suriye, Ürdün, Sudan, Cezayir, Filistin ve Irak'ta açılmıştı. Şu anda İslam dünyasına yayılmış olan ve yeniden İslami bir diriliş için faaliyet gösteren birçok grup, dolaylı veya dolaysız Müslüman Kardeşler teşkilatının düşüncelerinden etkilenmişlerdir. Sudan'daki Milli İslami Cephe, Tunus'daki İslami Yöneliş Hareketi, Mısır'daki çeşitli İslami gruplar -ki burada birkaç tanesi zikredilmiştir- Hasan el-Benna tarafından kurulan Müslüman Kardeşler'in yan teşkilatlarıdır. Şah rejimini yıkılmasındaki inanılmaz başarıyı gerçekleştiren İran'daki İslam devriminin, İslam dünyasında başlangıçta büyük bir rağbet görüp geniş bir yankı uyandırması, Müslüman Kardeşler'in etkisini gölgelememiştir. Irak'taki Şii gruplar hariç Lübnan ve Körfez'de Humeyni'nin İran'daki devriminden sonra kendi kendilerini yönlendiren bazı İslami teşkilatların bulunduğuna dair bazı deliller vardır. İranlılar'ın, özellikle Hasan el-Benna ve Seyyid Kutup tarafından yazılmış olan 50-60 kadar kitabın Farsça'ya çevrilmesinden bu yana, Müslüman Kardeşler'in düşüncelerinden etkilenip etkilenmedikleri tartışılabilir.
Müslüman Kardeşler teşkilatının en önemli karakteristik özelliği İslam'ın, hayatın bütün yönlerini içine alan bir bütün olarak aktarılmasında, faaliyetlerindeki geniş düzenliliğinde ve meşgul oldukları eğitim metodunda yatmaktadır. El-Benna, İslam anlayışını şöyle açıklamaktadır:
"İslam, hayatın bütün yönleriyle ilgilenen kapsamlı bir sistemdir. O, devlet-vatan, hükümet ve millet ilişkisini düzenler. O, ahlaki bir karakter ve güç, rahmet ve adalet; kültür ve kanun, bilim ve hukuktur. Çalışma ve zengin olma, müreffeh bir hayat yaşama durumudur, Cihad ve tebliğdir. Doğru bir akide ve kulluktur."2
Kur'an ve Hadisle delillendirilmesi hiç de güç olmayan İslam'ın bu şümullü anlayışı, İslam dünyasındaki dini düşünceyi geniş çapta etkilemiştir. Şeriatı uygulayan bir İslami devlet kurma yolundaki siyasi düşünce bugünkü İslami dirilişin odak noktasını oluşturmaktadır.3 Müslüman Kardeşler, birçok sahaya dağılarak çeşitli faaliyetlerde bulunmakla İslam'ın bu geniş anlayışını başarılı bir şekilde herkese göstermişlerdir. Dini vaazlar, siyasi faaliyetler, ekonomik çalışmalar, eğitim, vakıf çalışmaları, karakterli insan yetiştirme, askeri eğitim, spor faaliyetleri vs. El-Benna, hareketini insanlara duyururken bir propagandacı gibi olmamıştır. Onun meydana getirmiş olduğu hareket, muhafazakar bir dindarın daveti, sadece sünni metodun takipçisi, sufi tarikat, siyasi teşkilat, spor kulübü, ilmi ve kültürel faaliyet gösteren bir kuruluş, endüstriyel şirket ya da felsefe yapan bir akım değildir.4 Gayet açıktır ki İslam'ın bu yeni yorumu ve teşkilat tarafından ortaya konan faaliyetlerdeki çok çeşitliliğin bulunması, bir çok insan üzerinde özellikle gençler üzerinde çok büyük çekiciliğe sahipti, Müslüman Kardeşler Teşkilatı, doğuşunu ve gelişmesini, kurucusu olan ve 12 Şubat 1949'da suikaste maruz kalan teşkilatın liderliğini sürdüren Şeyh Hasan el-Benna'ya borçludur. Vazife ve sorumluluk duygusu ile dolu çok dindar bir kişi olan Hasan el-Benna, Hanbeli mezhebinin saygın alimlerinden olan babasından etkilenmişti. 13 yaşında ortaokul öğrencisi olduğundan bu yana bir çok dini teşkilata katılmış ve bunların içinde yetişmişti.5 Cesur ve aynı zamanda zeki olan el-Benna kendini tamamıyla İslam davasına adamıştı. Çok yakın arkadaşları onu şöyle tanımlamaktadır:
"Korkunç hafıza, tükenmeyen enerji, belagat dolu hitabe ve çarpıcı kişilik. Gerçekten o lider olarak doğmuştu."6
1940 yılında Hasan el-Benna, Hz. Peygamber'in doğumu münasebetiyle Maadi kışlasında bir konferans vermek için geldiğinde, Enver Sedat onunla ilk defa karşılaştığını söylerken o zamanı şöyle anlatıyordu:
"Konu seçimi mükemmel, dini anlayışı ve yorumlayışı derin ve konuşma tarzı ise çok etkileyici idi. Gerçekten o, her açıdan dini bir lider olarak ehliyetli bir kimseydi."7
Bu arada, 22 yaşında iken el-İsmailiyye'de Müslüman Kardeşler teşkilatını kurduğunu belirtmek önemlidir.
Müslüman Kardeşlerin özellikle 1939 ve 1946 yılları arasındaki hızlı yükselişi, o dönemde Mısır'da mevcut olan sosyal ve siyasi faktörlerin yardımları ile gerçekleşmiştir. II. Dünya Savaşı boyunca yükselen milliyetçi duygular, İngiliz devletinin Süveyş Kanalı'nın kapatılmasına karşı sert tepki gösterilmesi ile zayıflamıştı.8 Kısa ömürlü Mısır hükümetleri zayıf ve yetersiz oldukları gibi iktidarda kalarak İngilizler'le uyum içerisinde olabilmenin yollarını aramakla zihinleri doluydu. Hükümeti atama, anayasayı iptal etme ve meclisi feshetme gücüne sahip olan Kral Faruk'un, parlamentonun çoğunluğu tarafından onaylanan hükümeti nadiren ataması, parlamentonun bütün dönem boyunca çalışmasına hiç izin vermemesi, birçok defa anayasa maddelerini iptal etmesi ile anayasayı gülünç hale getirmişti. 1936 ile 1946 yılları arasında Kahire'de İngilizler'e baş vekilliği yapan Miles Lampson, Kral Faruk'u şöyle anlatmaktadır:
"Kültürsüz, tembel, doğru sözlü olmayan, kaprisli, sorumsuz ve kendini beğenmiş bir kimse."9
Savaştan sonraki ekonominin korkunç durumu, siyasi partiler arasında kavganın sürekli devam etmesi, siyaset adamlarının bozukluğu, nüfusun birçok kesiminde moral çöküntüsüne ve hayal kırıklığına sebep olmuştu. Siyasi arenada, Müslüman Kardeşler gibi karizmatik bir liderlik altında, dini, köktenci ve güven veren bir hareketle doldurulabilecek bir boşluk vardı.
Hasan e!-Benna'nın düşüncesi, Abbasi halifeliğinin yıkılıp İslam ümmetini parçalanmaya götürmesinden, 19. yüzyılda Avrupalılar'ın İslam ülkelerini sömürgeleri altına almalarındaki sebeplerin analizinden çok etkilenmiştir. 1930'lu yılların ortalarında yayınlanan risalelerinin bir tanesinde bunun sebeplerini şöyle zikretmektedir:10
1. Zengin olma ve iktidarı ele geçirme konusunda müslümanlar arasında ortaya çıkan siyasi farklılıklar ve sürtüşmeler.
2. Mezhepler arasındaki fikir çatışmaları. İslam'ın yapılmasını emrettiği tatbikatların terkedilmesi, böylece İslam'ın ruhunun ve hayati bir öneme sahip özünün yok olması.
3. Müslüman İdarecilerin lüks hayata ve kendi arzu ve heveslerine düşkün olması.
4. Siyasi gücün Araplar'dan, İslam'a yeni giren ve Kur'an'ın dilini anlamayan İranlılar'a ve Türkler'e geçmiş olması.
5. Felsefe gibi teorik şeyler ve faydasız çalışmalar için güç ve zaman kaybedilirken evrensel bilginin ve ameli uygulamanın terkedilmesi.
6. Müslümanların, hayal kırıklığına uğrayıncaya kadar, diğer milletlerin sosyal gelişme ve güçlenmelerine aldırış etmemeleri ve müslüman toplumların bir kısmını kendi güçleri altına almak için, kendi kendilerine bir takım düzenler kurmaya çalışmaları ve kendi kendilerini aldatmaları.
7. Müslümanların kendileri için zararlı olan tutum ve davranışlarda, hayatın birtakım yönlerinde gayr-i müslimlere benzemeye çalışmaları.
Oldukça basit bir şekle indirgenmiş olan bu analiz Hasan el-Benna için yeterliydi. O, tarihin karmaşık devirlerinin derinliklerine kadar inen sosyal bir tarihçi değildi. Halkını harekete geçirmek ve birliğe ulaştırmakla kendi kendini görevlendiren bir insandı. Müslümanların kendi kişiliklerinin yok edilmesine sebep olan Batı'nın maddeci kültürü, eğitimi ve ekonomik sisteminin sanat ve eğlence yoluyla İslam dünyasına girmesi el-Benna'yı endişelendirmekteydi. Burada, muhteşem mazisini inkar ederek müslüman bir devlet olmadığını ilan eden Türkiye örneğini vermektedir. Batı'nın maddeci kültürüne adapte olan buna benzer müslüman ülkelerin, medeniyetin güçlenmesinde katkısı olan bilim, endüstri ve diğer sistemler gibi faydalı yönleri alamadıklarından yakınmaktadır.11 Herhangi bir müslümanın kafasında, edebiyat, sanat, kumar oynama, içki içme, dans etme gibi nefse çekici gelen birtakım davranış şekilleri bulunmaktaydı. Oysa bir müslüman bunları ahlaken kötü bulur. El-Benna ahlaki çöküşü, bunun yanı sıra ekonominin iflası ve dine dayalı olmayan eğitimi, Avrupalı güçlerin İslam dünyasını zayıflatmak ve kendi hegemonyaları altına almak için kurdukları bir plan olarak görmekteydi. O şöyle diyor:
"Avrupalılar, müslüman ülkelere borç para vererek, daha sonra ekonomik yardım adı altında bu ülkelere kendi sermaye, banka ve şirketlerini doldurarak tuzak kurmuşlardır. O ülkenin ekonomisini istedikleri gibi biçimlendirmişler ve kendi avantajlarına göre zenginliklerini kullanmışlardır. Onlar aynı zamanda din ve vatan duygusunu hafife alan ve ateizm ve agnostisizm gibi düşünceleri yayan kültür kurumları ve okullar açmışlardır. Çünkü onlar, Batılıların yapmış olduğu şeylere hürmet eden fakat kendi din ve kültürüne yabancı eğitilmiş bir insan tipi istiyorlardı. Bu okulları ileride toplumun idarecileri ve yöneticileri olacak olan zenginler sınıfının çocukları için açmışlardı."12
Bununla beraber el-Benna'ya göre en önemli problem, Avrupalı sömürgecilerin parça parça yutmasını kolaylaştıran İslam dünyasının yüz kızartıcı zayıflığıydı. Buna misal olarak da Endonezya'dan Sovyetler Birliği'ndeki Türkistan'a ve Batı'da Fas'a kadar sömürge altına alınmış olan müslüman ülkeleri saymaktaydı. Arap milliyetçileri ile aynı tavır içinde olmayan el-Benna, Osmanlı Devleti'nin parçalanmasından derin üzüntü duymaktaydı. Zamanında hiç bir Mısırlı siyaset adamının iştirak etmediği bir tavırla, bütün İslam ülkelerine karşı derin bir ilgi beslemekteydi. Bu ülkelerin bazılarında sömürgeci idareye karşı ayaklanan ve çeşitli yollarla kendi bağımsızlıklarına ulaşmayı başaran hata bağımsızlıklarını sadece milliyetçi temeller üzerinde de olsa elde eden ülkelerden mutluluk duymaktaydı.13 İşte bu sebepten dolayı el-Benna Müslüman Kardeşler teşkilatının temel hedefleri olarak şunları kabul etmektedir:
1. İslam dünyasının bütün yabancıların idaresi altından kurtarılması.
2. İslam dünyasında, İslam kanunlarını ve onun sosyal sistemini tatbik eden ve onun mesajını bütün insanlara tebliğ eden bir İslam devletinin kurulması.14
Hülasa el-Benna müslümanların kendi birliğinin bir sembolü olan ve aynı zamanda dini bir vazife olan halifeliği tekrar kuracaklarına inanmaktaydı. Böylece Müslüman Kardeşler, halifeliği gündemlerinde en üst seviyeye yerleştirmişlerdir. Bununla beraber el-Benna, aşağıdaki gibi bazı hazırlayıcı adımların atılabileceğini kabul etmektedir. Müslüman ülkeler arasında kültürel ve ekonomik birliğin oluşturulması, askeri anlaşmaların olması ve bir çok değişik sahada hem fikirliliğin sağlanması.15 Arkasında İngilizlerin olduğunu bilmesine rağmen Arap Birliği fikrini kabul emesi işte bu sebepten dolayıydı. Arap dünyasının daha sonra da bütün İslam dünyasının birleşmesi için bunun güzel bir başlangıç olduğunu düşünmekteydi.16
El-Benna, siyasi liderlerin ve aydın sınıfın anlayabileceği ve onların dikkatini celbedecek bir tarzda İslam'ın siyasi sisteminin genel özelliklerini açıklamaya çalışmıştı. O, İslam dünyasında sömürgeci güçler tarafından kurulan İslam devletlerindeki laiklik sisteminin İslamlaşma süreci içerisinde gerçek bir engel haline geldiğini farketmekteydi. El-Benna, her ne kadar İslam'ın siyasi sistemini cazip bulsa da onun temel niyeti dini emirlere itaat etmeyi temin etmekti. O, Allah'ın vahyine göre hükmün olması gerektiğini bildiren Kur'an-ı Kerim'de devlet konusundaki çeşitli ayetleri bildirerek yola çıkmıştı.
El-Benna, İslam devletinin dayandığı üç temel düsturu şöyle tayin etmektedir: İdarecinin sorumluluğu, ümmetin birliği ve ümmetin arzusunun gözönüne alınması. İdareci hem Allah'a ve hem de millete karşı sorumludur. O ümmetin hizmetçisidir ve onların isteklerini göz önünde bulundurmalıdır. Vazifesini yerine getirirken takınmış olduğu davranış ve tutuma göre mükafatlandırılabilir veya cezalandırılabilir. Ümmetin birliği, taraftarlığa, çekiş*meye veya rnüslümanların birbirlerine karşı kin beslemelerine izin vermeyen İslam kardeşliği üzerine kurulmuştur. Bununla beraber, bu durum, onların birbirlerine karşı tavsiyelerde bulunmalarına veya fikir hürriyetlerine karşı herhangi bir engel teşkil etmez. Ümmetin iradesinin gözönüne alınması; kamuoyunu ilgilendiren herhangi bir durum olduğu ortaya çıkmaktadır. El-Benna, idarecilerin hükümlerinde faydalı maslahatlar gözetmeleri gerektiğini düşünmektedir. Bununla beraber, bu görüşlerin kabul edilmesini idarecilere dayamamaktadır. Kur'an ve Hadis'de herhangi bir nassa rastlanmadığı konularda, idarecinin vereceği kararın herkes için bağlayıcı olduğunu açıkça söylemektedir.17 Gerçekten de el-Benna, şuranın verdiği kararın idarecileri bağlayıcı olduğunu iddia eden avukat olan arkadaşı Abdulkadir Udeh'den daha az liberaldi.18
El-Benna'ya göre İslam devletinin bu temel esasları ilk dört halife ve Ömer bin Abdülaziz döneminde tam olarak uygulanmıştır. El-Benna, İslam toplumu içinde meydana gelen herhangi bir çekişme veya bölünme konusundaki sorulara karşı çok duyarlıdır. Bu konuda, ümmet içerisinde bölücülük yapanların şiddetli bir şekilde cezaya çarptırılacağını ikaz eden Hz. Peygamber'in birçok hadisini zikretmektedir. El-Benna'nın Mısır'daki siyasi partilere kesin bir şekilde karşı çıkmasının sebebi budur.
El-Benna, yukarıda zikredilen aynı esaslar üzerine kurulduğundan dolayı, İslam'ın getirmiş olduğu sisteme yakın olması sebebiyle, Mısır anayasası tarafından benimsenen milletvekilliği sistemini kabul etmektedir. Fakat bu sistemin temel unsurlarından olan parti taraftarlığını reddetmektedir. Bütün milleti temsil eden tek bir partinin bulunması gerektiğini teyid etmektedir. Buna da siyasi partiler tarafından uydurulan çeşitli entrika ve kavgaların sosyal bozukluklara götürmesi sonucunda Mısır halkının huzursuzluğunu ve bozukluğunu delil göstermekteydi. Partilerin bir amaçları ve programları olmadığı gibi gerçekten bir parti de değillerdi. Onlar, sadece kişisel farklılıklardan meydana gelmiş olan çeşitli gruplardı. Mısır gibi işgal altına alınmış olan ülkelerde bu tür faaliyetlere müsaade edilmemesi gerektiğini düşünmekteydi.19 Üç ana muhalefet patisinin Vefd Partisi'nden ayrılan gruplar olduğu gerçekten doğruydu. Bununla beraber El-Benna Vefd Partisi'ni altı ayrı parlamentonun her birinde % 70'den fazla büyük bir çoğunluğa sahip olmasına rağmen bütün milleti temsil eden bir parti olarak destekleme zorunluluğunu kendisinde hissetmemekteydi.20
El-Benna, prensipte Mısır anayasasını tasvip etmekle birlikte onun bazı maddelerinin müphem olduğu ve temel ilkelerinin açık bir şekilde beyan edilmediği noktasında birçok tenkid yapmıştı. Bundan başka, anayasanın birçok sahada uygulanabilir özelliğinin bulunmaması milletvekilliği sistemini bozmuş ve devamlı değişebilen bir duruma getirmişti. ABD'nin anayasasında olduğu gibi, devlet başkanının selahiyeti altında faaliyet gösteren yetki sahibi başkanlık sisteminin bulunmasını yeğlemekteydi. Bu görüşünü, oldukça suni bir görünüme sahip olan Abbasi halifeliğinin son dönemlerinde yaşamış olan Maverdi'nin eseriyle desteklemeye çalışmaktadır.21 El-Benna, devlet reisinin nasıl seçilmesi gerektiği konusundaki sorudan çekinmektedir. Hulefa-i Raşidin'in uygulamasına ters düşen ve bunun yanı sıra Mısır'da bir çok siyasi partiden daha üstün bir güce sahip olan Kral Faruk'un öfkesini üzerlerine çekmek Müslüman Kardeşler için akıllıca bir yol olmayacağından dolayı, el-Benna'nın babadan oğula geçen krallık sistemini savunması veya açıkça reddetmesi mümkün değildi.
Mısır anayasasının "Devletin dini İslam'dır" diye belirtmesine rağmen, el-Benna ülke kanunlarının bu ifadeyi yansıtmadığını gözlemlemişti. Kumar oynamaya, zinaya, sarhoş edici özelliklere sahip olan şeylerin içilmesine, faizin alıp-verilmesine ve buna benzer şeylere müsaade ettiğinden dolayı kanunlar İslam prensipleri ile bir çelişki içindeydi. Şeriat kanunlarının uygulanması ile ülke kanunları ve anayasa arasında bir uygunluk kurulmasını istemekteydi.22 Bununla beraber, 1923'de yapılan anayasada yer alan bu maddenin şeriat kanunlarının tatbik edilmesini kolaylaştıracağı anlamına gelmesi şüphelidir. İlk parlamentonun sandalye sayısının % 90'ına sahip olan Vefd Partisi anayasaya aynen sadık kalmış (1924) ve sağlam temeller üzerine kurulmuş olan laiklik sistemini devam ettirmiştir.
El-Benna, İslam'ın amaçları belirlediğini ve temel prensipler koyduğunu fakat en ince ayrıntılara kadar inen düzenlemeler getirmediğini ileri sürmektedir. Bu sebepler, İslam'ın sosyal değişikliğe ve gelişmeye açık olması ve aynı zamanda esnek bir yapıya sahip olması sebebiyle onun getirmiş olduğu kanunlardan ve usûllerden korkacak hiç bir sebepleri yoktur.23
Mısır Seçim Kanunu'nun halkı temsil edecek ehil kimselerin çekilmesi bakımından amaçlarını yerine getirmediğinden dolayı, el-Benna tarafından eleştirilmekteydi.24 El-Benna, daha iyi bir delil olarak da Mısır parlamentosunun almış olduğu kararların hiç bir zaman seçmenin % 20'sinden fazlasını temsil etmediği şeklindeki değerlendirmesini yapan anayasa uzmanı Dr. Seyyid Sabri'nin istatistiklerini ileri sürmekteydi. Bununla beraber, seçim kanununu iyileştirmek için El-Benna'nın yapmış olduğu beş maddelik plan, tatbik edilmesi çok zor ve genelde beğeni kazanması ise imkansızdı. Bu plan şunların üzerinde durmaktaydı:25
1. Adaylar için, muayyen bir program ve çalışmak istediği sahada siyaset dersi görmek gibi belirli niteliklerin tayin edilmesi. Bu bütün parti sisteminin ıslahıyla beraber yürütülmelidir.
2. Seçim propagandalarının kişisel durumlara veya aile hayatına dokunmadan, daha çok siyaset ve takip edilecek programlar hakkında olması gerektiği konusunda belirli sınırlamaların getirilmesi.
3. Seçim programını iyileştirmek (mesela seçilmek için ehliyetli olan herkese müsaade etmek) ve kimlik kartı uygulamasını yaygınlaştırmak.
4. Seçim süresi içerisinde meydana gelen her türlü rüşvet ve sahtekarlıklara karşı sert cezaları kanunlaştırmak.
5. Her seçim çevresine göre kişi tayin etme metodu yerine liste sisteminin benimsenmesi.
El-Benna, bu teklifleri Müslüman Kardeşler teşkilatına öncülük eden beş arkadaşıyla birlikte girdikleri 1945 seçimlerinde, önce İngilizler'in daha sonra da devletin oyunlarıyla yenilgiye uğratılmasından sonra yapmıştı.26 Muhtemelen El-Benna, seçimde liste sisteminin uygulanması için getirdiği teklifinin, şayet çok partili bir bünyede uygulandığında siyasi partileri güçlendirebileceğinin veya tek partili topluluklarda İslami kurumlardan olan "ehli hal ve'l-akd"ı kurmak için can atıyordu. Mamafih çağdaş milliyetçi bir devlet olan Mısır'da bu sistemin nasıl uygulanacağını bir türlü halledemedi. Öyle gözüküyor ki El-Benna Mısır anayasası hakkında fikir ileri sürmekten daha çok radikal, siyasi reformlar yapmayı tasavvur ediyordu. Ocak 1941 yılında Müslüman Kardeşlerin altıncı genel konferansında, yapmak istemiş olduğu reformun çok geniş ve eksiksiz olduğunu, halen mevcud olan siyasi kurumların tüm özelliklerini değiştirebileceğini ve bütün halk arasında bu ittifakı meydana getirebileceğini söylemişti.27
El-Benna'ya göre çözümlenmesi gereken ilk milli mesele Mısır ve Sudan'ı İngilizler'in kolonisi altında bulunmaktan kurtarmaktı. Resmiyette Mısır bir koloni değildi, fakat İngilizler'in 1882'de bu ülkeyi işgal etmelerinden sonra, Mısır fiilen İngiltere'nin bir parçası haline geldi. Mısırlılar'ın gözünde İngiliz idaresi, kötü ve çirkin bir idareydi.28 Pek çok Mısır siyaset adamı gibi el-Benna da, Sudan'ı tahakkumi veya sömürücü bir ilişki içerisinde olmamak kaydıyla Mısır'ın bir parçası olan bir bütün olarak görmekteydi. El-Benna, İngiltere ile yapılan ve yıllardan beri süregelen müzakerelerin hiç bir yere götürmediğine ve güvenlik konseyi kararlarının da hiç bir olumlu neticeyi çıkarmadığına dikkati çekmekteydi. Bundan dolayı Mısır için yapılacak tek şey, İngiltere'nin düşman olduğunu ilan etmek, onunla olan bütün anlaşmaları feshetmek ve bütün halkı cihad için seferber etmekti.29 El-Benna, Mısır halkının bu kaçınılmaz fedakarlığa hazır olduğunu fakat devletin zayıf ve kararsız olduğunu belirtmekteydi. Mısır'ın özgürlüğüne Kavuşmasını, Sudan, Libya, Filistin, Eritre gibi diğer müslüman ülkelerin takip edeceği bir başlangıç olarak kabul etmekteydi.
Ekonomi konusundaki sistematik düşünce el-Benna'nın siyasi ideolojisinde daha sonra yer almıştı. II. Dünya Savaşı'nın zorlu yıllarında El-Benna ve Müslüman Kardeşler esaslı bir şekilde ekonomik konulara önem vermişlerdi. Bu zaman zarfında halka rehberlik edenler İslam'ın ekonomik teorisi konusunda yedi kitap yazmışlardı.30 El-Benna İslam'ın ekonomik sistemini on prensip içerisinde özetlemişti.31
1. İyi sermaye, insanın geçim vasıtasının temelidir. Bundan dolayı uygun yerlerde yatırım yapılmalı ve iyi gözetilmelidir.
2. Çalışma, gücü yeten herkese imkan temin edilmelidir.
3. Tabii kaynaklar kullanılmalıdır.
4. Kumar oynama, faiz alıp-verme, çeşitli muamelelerde hile yapma vs. yollarla para kazanmak gibi zararlı şeyler yasaklanmalıdır.
5. Sınıflar arasındaki boşluk, refahın yayılmasına ve bu korkunç fakirliğin ortadan kalkmasına kadar kapatılmalıdır.
6. Her vatandaşın özellikle sakatların geçimi garanti altına alınması için sosyal güvenlik kurulmalıdır.
7. Hayır dernekleri (vakıf), sosyal dayanışma ve işbirliği meydana getirilmeli ve teşvik edilmelidir.
8. Malın mukaddesliği ve özel mülkiyetin doğruluğu, amme menfaati ile çelişmediği müddetçe muhafaza edilmelidir.
9. Parayla ilgili muameleler, amme menfaati ve halkın sahip olduğu hakların sınırı içerisinde düzenlenmelidir.
10. Ekonomik durumun muhafaza edilmesi ve bunun yanı sıra halkın parasının akıllıca ve adaletli bir şekilde harcanması devletin sorumluluklarındandır.
El-Benna, Mısır'ın zengin tabii kaynaklarının kullanılmamasından, ülkenin yabancı sömürüsünden büyük bir sıkıntı çekmesinden, gelir dağılımının düzensiz olmasından ve ekonominin bozukluğunun büyük ıstırap duymaktaydı. Çok sayıda yabancı şirketlerin elektrik, su ihtiyacının karşılama ve taşımacılık gibi önemli hizmetlerini tekellerine alarak ve endüstri, ticaret ve parayla ilgili kurumlan da kontrolleri altında bulundurarak korkunç bir kar elde ettiklerini belirtmekteydi. Mısır'da 320 yabancı şirket sadece 1939 yılında 3,5 milyon pound kar elde etmişlerdi. O yıllarda Mısır'ın yerli firmalarının sayısının onbiri aşamadığına istihza ile işaret etmekteydi.32 Bu şirketler de sömürgeci güçler tarafından himaye edilmekte ve sömürgecilerin hakir gördükleri Mısır halkının giderlerinden bir gelir elde etmeye çalışıyorlardı. Bundan dolayı, El-Benna yabancı şirketlerin özellikle onların kontrolleri altında olan kamu hizmetlerinin Mısırlılar'ın eline geçmesini istemekteydi.33 Gelirin adaletsiz bir şekilde dağılımı konusuna, dört milyon köylünün hayvanlardan da daha aşağı bir seviyede yaşadıkları anlamına gelen kişi başına ayda bir pound (cüneyh)dan daha az gelir elde ettiklerini belirtmekteydi.34 Sayıları yarım milyondan daha fazla olan işçiler işsizdi. Aynı zamanda salgın hastalıkların ve ülkenin her tarafına yayılmış olan okuma yazma bilmeyenlerin oranı hakkında da rakamlar vermekteydi. Bu durumun düzeltilmesi için de el-Benna, büyük arazi sahipliğinin küçültülme-sini, sahiplerine onun bedellerinin verilmesini ve gasbedilmiş olan bu arazilerin küçük köylülere dağıtılmasını savunmaktaydı. Fakirlere yardım edilmesi için zekat müessesesinin uygulanmaya başlaması ve zenginlerin daha yüksek derecede ödeme yapmaları için gelişmeye müsait bir vergi sisteminin gerekli olduğunu söylemekteydi. Mısır ekonomisinin korkunç harcamaları durdurmaları gerektiğini savunmaktaydı. Gayret ve çalışmanın, bozuk sosyal sistemin değişmesi için gerekli olduğu inancıyla beraber, El-Benna Arap ve müslüman ülkeler arasında ekonomik ittifakın da gerekli olduğunu bildirmekteydi.35
Söz-davranış uygunluğu içerisinde bir insan olan El-Benna, İslam ekonomisinin başarısını göstermek için bazı teşebbüslere girişmişti. Endüstri, ticaret ve basın sahasında faaliyet gösteren yedi tane şirket kurmuştu. 4.000 ile 60.000 mısır lirası arasında değişen şirketlerin sermayeleri, başlıca Müslüman Kardeşler teşkilatının üyelerinden yatırımda hissedar olmak üzere toplanmıştı.36 Bu şirketlerde çalışan işçiler hissedar olmaya teşvik ediliyorlardı. Şirketler başarı sinyalleri verdiler fakat 1948'de hükümet feshedildiği zaman yeni hükümet çok geçmeden bu şirketleri haczetmiş ve kamulaştırmıştı. El-Benna, üyelerin maaşlı istihdam yerine serbest yatırıma öncelik vermelerini, zengin olma şekli önemli olmaksızın ekonomik sahada yer tutmalarını ve İslam dünyasında üretilmiş olan mamulleri kullanmalarını Müslüman Kardeşler Teşkilatı nizamnamesinin bir düsturu haline getirdi.37
İslam dünyasında birçok fundamentalist (köktenci) grupları büyük zararlara sokan en ciddi problem, siyasi gücü elde etme vasıtaları konusundadır. El-Benna Müslüman Kardeşlerin ülkeyi tek başlarına idare etmeyi arzuladıklarını reddetmekte buna karşılık İslam düzenini uygulamaya hazır olan herhangi bir hükümeti de destekleyebileceklerini belirtmekteydi.38 Bu demek değil midir ki El-Benna kendi hareketini, İslami değişimi, hükümetler üzerine güçlü bir baskı ile gerçekleştiren sadece baskıcı bir grup olarak görmekteydi? El-Benna'nın bu doğrultuda hareket ettiğini gösteren birtakım işaretler bulunmaktadır. Başkanlara ve siyasi liderlere İslami siyasetin benimsenmesinin gerekliliği konusunda mektuplar yazması, 1945 yılına kadar seçimlerde yer almaktan kaçınması, Başbakan el-Nahhas'ın isteği üzerine 1942 seçimlerinde hükümetin sarhoş edici içkileri ve zinayı yasaklaması şartıyla adaylıktan çekilmeyi kabul etmesi örnek olarak verilebilir.39 Ayrıca, el-Benna kendi mesajının amacını gerçekleştirmek için en kısa yol olduğuna inandığı bir tavırla İslam davasına gönlünü celbetmek için Kral Faruk'a nazik jestler yapmıştı.40 Bununla beraber, el-Benna 1938'li yıllarda beşinci büyük konferansta kendi taraftarlarına çağımızdaki hükümet taraftarlarının İslam sistemini uygulamaya hazır olmadıklarını söylemişti. Bu durumda müslüman reformcuların vaaz etme veya öğüt verme ile yetinip siyasi iktidar talebinde bulunmamalarını yanlış bir tavır olarak değerlendirmekteydi.41 O halde El-Benna Mısır'da siyasi güç talebinde bulunurken nasıl hareket etmişti?
Müslüman Kardeşlerin görünen tavrı, siyaseti kendi amaçlarını gerçekleştirmek için bir vasıta kabul ederek herhangi bir siyasi partiymiş gibi hareket etmekti. Bu sebeple el-Benna kendi teşkilatını dini ve sosyal bir kurum olarak kaydettirebilmek için Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na başvurmuştu.42 Fakat bu da Müslüman Kardeşler için özlenen daha iyi bir korumayı sağlayamadı. Aksine, 1948 yılında tam bir çözülme ile sonuçlanan ve çeşitli hükümetler tarafından teşkilatın aktif siyasette bulundukları bahanesiyle haklı çıkartılmaya çalışılan birçok kısıtlayıcı tedbirler, Müslüman Kardeşler teşkilatına karşı uygulanmıştı.43 Müslüman Kardeşler siyasi faaliyetlerini, İslam'ın hayatın bütün yönlerini içine alan bir bütün olduğu ve din ile siyaset arasında bir ikilik tanımadığı temeli üzerinde savunmaktadırlar. Bununla beraber, otuzlu ve kırklı yılların Mısır devleti din ile siyaset arasında açık bir sınır koymuş olan laik bir devletti.

Notlar:
1. Mitchell, R. P., The Society of the Müslim Brothers, (Londra: Oxford Univ. Press, 1969), s. 328 bak. Safron, N. Egyt. in search of Political Communitiy (Cambrid-ge, Mass.: Harvard Univ. Press, 1961), s. 202; ve Muh. Şevki Zeki, El-İhvanü'l-Muslimin ve'l-Müçtema el-Mısri, (Kahire: Daru'l-Ensar, 2. baskı, 1980), s. 42.
2. Hasan el-Benna, Risalatu't-Ta'alim, in Mecmuatü't-Rasa'il el-İmam el-Şehid Hasan el-Benna, (MRISH), (Beyrut: Daru'd-Dalam, tarihsiz), s. 7.
3. Bkz.: Esposito, J. L, (der.), Voices of Resurgent İslam (Oxford: Oxford Univ. Press, 1983). [Türkçesi için bkz.: "Güçlenen İslam'ın Yankıları", Yöneliş Yay., İstanbul, 1989.]
4. El-Benna, El-Mutamas el-Hamis, in MRISH, s. 248-249.
5. Zeki, a. g. e., s. 13.
6. Karpat, K. H., (der.), Political and Social Thought in the Contemporary Middle East, (Londra: PalI Mail Press, 1968), s. 115.
7. Envar Sedat, in search of Identity (New York, Harper Colophan Books, 1979), s. 22.
8. Sekiz Hükümet, İngiliz sömürüsüne karşı takındıkları tavırdan dolayı iktidardan düşürülmüşler veya istifa etmeye zorlanmışlardı. Bkz.: Taria el-Bişri, el-Dimuqratiyyah ve Nizam, 23 Temmuz 1952-1970 (Beyrut: Mu'asasatü'l-Abhas el-Arabiyye, 1987) s. 11.
9. Hopwood, D., Egypt, Politics and Society 1945-1984, (Londra: Ailen ve Unwin, 2. Baskı, 1985), s.20.
10. El-Benna, Beyne'l-Ams ve'l-Yevm, in MRISH, s.209-217.
11. A. g. e., s. 220-223.
12. A. g. e., s. 220-221.
13. A. g. e., s. 216.
14. A. g. e., s. 225.
15. El-Benna, El-Mutamar el-Hamis, a. g. e., s. 284-285.
16. Müşkilatuna fi Da'va et-Nizam el-İslami in MRISH, s. 335-336. Mahmud Abdulhalim, El-İhvan el-Muslimun: Abdah Şona'at et-Tarih (İskenderiye: Daru'd-Dava, 1987), C. 1, s. 319.
17. Müşkilatuna..., a. g. e., s. 359-361.
18. Bkz.: El-İslam ve Avdauna es-Siyasiyye.
19. El-Benna, Müşkilatuna, a. g.e., s. 375-376.
20. Bkz.: El-Beşri. a. g. e., s. 16.
21. El-Benna, Müşkilatuna..., a. g.e., s. 368-369.
22. El-Benna, El-Mu'tamar el-Hamis, a. g. e., s. 276-278; Risalet Nahvu'n-Nur. in MRISH, s.192.
23. Müşkilatuna, a. g. e., s., s.342-343.
24. A. g. e., s., 378.
25. A. g. e., s., 379-380.
26. Zeki, a. g. e., s. 28; Abdulhalim, a. g. e., C. I, s. 326-328; Mitchell, a. g. e., s. 33.
27. El-Benna, Hasan el-Benna: Mabadi ve Usul fi Mu'tamarat Haş, (Kahire: El-Bu'assasah el-İslamiyye, 1980), s. 83.
28. Hopwaad, a. g. e., s. 12-13.
29. El-Benna, Muşküatuna, a. g.e., s. 346-349.
30. Zeki, a. g. e., s. 174-177.
31. El-Benna, Müşkilatuna, a. g.e., s. 391-392.
32. A. g. e., s. 388-389; Hasan el-Benna, s. 87.
33. A. g. e., s. 400.
34. Hasan el-Benna, s. 86.
35. El-Benna, Müşkilatuna, a. g.e., s. 408.
36. O dönemde bir Mısır cüneyhi bir sterlin de aynı değerdeydi. Daha fazla ayrıntılar için bkz.: Zekir.a. g. e., s. 208-212.
37. A. g. e., s. 208.
38. El-Benna, El-Mutamar el-Hamis, a. g. e., s. 273; Abdulhalim, a. g. e., C. I, s. 129.
39. Abdulhalirn, a. g. e., C. I, s.297.
40. A. g. e., s. 147-358; Mitchell, a. g. e., s. 41.
41. El-Benna, El-Mutamar el-Hamis, a. g. e., s. 272.
42. Mitchell, a. g. e., s. 36.
43. Salah Sadi, Safahat mine't-Tarih, Haşad el-Umr (Kuveyt Şarikatu'ş-Şua lilneşr, 1981), s. 340.
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
cihad derken silahli mücadeleyi ve islam dininin yayilmasi icin verilen mücadeleyi kastediyorsaniz bu elbet farz ve gerekli bir ameldir fakat nefis ile cihad bundan daha gerekli ve daha önemlidir,cihad edebiyati yaparken sürekli kücük cihada vurgu yapip dudrsunuzda neden herkese farz olan ve onsuz kücük cihadinda faydasi olmayan asil BÜYÜK CIHADI ihmal ediyorswunuz?

Cihad edersen Ehli-Sünnetsin...
Ehli-Sünnet olmak bukadar kolaymi?
istersen iki metre sakal birak,istersen gece gündüz namaz kil,istersen hergün oruc tut...eger itikadda yamuksan bu amellerin faydasi olmaz efendi.
Ihvan öncelikle mezhebsiz olmadigini ve asagdaki isimlerin yolundan yürümedigini aciklamali:
Bunu yapmadigi sürece bana ne ihvandan der geceriz...BiZiM ECDADIMIZ YETER BiZE!

hmet Kadiyani; Behaullah, Beykiyef, C. Efgani, Ebul ala Mevdudi, Hasan el Benna, Hasan Sabbah, İbni Hazm, İbni Kayyimi Cezviyye, İbni Rüşd, İbni Sebe, İbni Teymiye, İzmirli İsmail Hakkı, M. Şevkani, M. Abduh, M. bin Abdülvehhab Necdi, Makdisi, M. Hamidullah, M. Ebu Zehra, M. İkbal, M. Sıddık Hasan Han, N. Elbani, Reşat Halife, Reşit Rıza, S. Kutup, Seyyid Sabık, Şeyh Bedrettin, Yusuf Kandehlevi, Yusuf Kardavi, Zuhayli vs.


''İhvan mezhebsiz olmadığını ispatlamak zorunda'' imiş...!!!!!!!!!! Emriniz olur, çay kahvede istermisiniz...?! Siz kendinizi hangi makamda görüyorsunuz??

Hukukta bir kural vardır...:''Müddei iddiasını ispatlamak zorundadır'' Müddei siz olduğunuza göre, buyrun, ispatlayın!!

Kurulmuş kafalar bildik teraneleri tekrarlmaktan bıkmaz...Eser okuma, saldır!! Sevsinler sizin ''ehli sünnet'' anlayışınızı!
 

hacifersat

Doçent
Katılım
11 Nis 2010
Mesajlar
717
Tepkime puanı
59
Puanları
0
Bozuk itikadli vahabilerle,siilerle,mezhebsizlerle ittifak ettiğimiz noktalarda isbirligi yapmak onlarin güclenmesine yardimci olmak demektir.
Sen onlarla ittifak et,onlarda gelsin bozuk fikirlerini senin ülkende yaysin,milletini yanlis yollara saptirsin......

selam muhterem rica etsem bektaşilik yapmadan yorumlarınızı yazarsanız memnun olurum.

şu zamanın dinsiz, haçlı ,siyonist düşmanlarına karşı belki ehl-i şia ile bile birlikte hareket etmek lazım gelir.

ban üstad ne diyor " ittifak ettiğimiz noktalarda berbaer hareket edelim , ihtilaf ettiğimiz noktalarda ise birbirimize mazur görelim " ...

lütfen sapmayalım saptırmayalım! elin gevuruna gösterdiğimiz hoşgörünün zerresini, ben müslümanlara gösterse idik herhalde siyonis ve misyoner katiller islam beldelerine adım dahi atamazdı ...

mevlam hucurat 10 un anlamını idrak edenlerden nasip etsin.
 
Üst