Her Kapıya Her Oluşuma Girenler Dikkat Edin...

amca

Profesör
Katılım
13 Ara 2006
Mesajlar
751
Tepkime puanı
33
Puanları
0
Konum
İstanbul
EMİR SULTAN BUHARİ (K.S.)

Buharalı Muhammed Şemseddin Hazretleri seyyid olduğu için "Emir", sarayın damadı olduğu için "Sultan" lakabı ile anılmıştır. 17-18 yaşlarında Medine-i Münewere'y,e gelmiş ve burada ikamet etmek istemiştir. Ancak gördüğü bir rüya üzerine Bursa'ya gelmiş ve zamanın Osmanlı padişa­hı Yıldırım Bayezid'e damat olmuştur. Emir Sultan 1430 (H. 833) senesinde, Bursa'da, veba hastalığından 63 yaşında iken vefat etmiştir. Sekerat-ı mevt halinde iken, Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri'nin cenazesini yıkayıp, namazını kıldırmasını vasiyet etti. Vefat günü Hacı Bayram-ı Veli, manevi bir tevafukla Bursa'ya geldi. Gasil ve tekfin işlerini yaptı ve cenaze namazını kıldırdı. Bursa'nın doğusunda, günümüzde kendi ismiyle anılan semte defnedildi.

EMİR SULTAN DAN BİR ANI . ( …..DİKKATLİ OKUYALIM LÜTFEN….. )

Şeyhülislam Molla Fenari, Emir Sultan'dan icazet aldıktan sonra, Bursa Ulu Camii'nde vaaz etmeye başlamıştı.
Emir Sultan Hazretleri bir gün talebelerinden birisini çarşıya gönderdi. Bu talebe, Şeyhülislam Molla Fenari'nin vaaz edeceğini duyunca, kendi kendine; gidip vaazı dinleyeyim, şeyhülislamın hayır duasını alayım, diye düşünerek Ulu Cami ye gitti. Sohbet esnasında zelzele olmaya başladı. Cemaatin bir kısmı dışarıya kaçtı. Fakat, dışarıda zelzele olmadığı görüldü. Bu durumdan haberdar olan Molla Fenari, Cemaate dönüp; "İçinizde Emir Sultan'ın hizmeti ile emrolunan kim ise, hemen dışarı çıkıp vazifesini yerine getirsin." dedi.
Talebe hemen dışarı çıktı, caminin sallanması da durdu. Dergaha döndüğünde, Emir Sultan başını kaldırıp talebesine nazar etti. Talebesi, hocasının heybetinden düşüp bayıldı.

Ayılınca, Emir Sultan "Ey oğlum Dünyevi ve uhrevi ihtiyaçlarınız karşılanmadı mı ki başkalarından yardım beklersiniz. Bir kimsenin, feyz aldığı hocası varken gidip başkasın dan yardım istemesi, ilim öğrenmesi, ona sual sorması hem ayıp hem gevşekliktir." buyurdu.
 
U

ummuhan

Guest
"Ey oğlum Dünyevi ve uhrevi ihtiyaçlarınız karşılanmadı mı ki başkalarından yardım beklersiniz. Bir kimsenin, feyz aldığı hocası varken gidip başkasın dan yardım istemesi, ilim öğrenmesi, ona sual sorması hem ayıp hem gevşekliktir."[/B][/COLOR] buyurdu.[/SIZE][/FONT][/COLOR][/FONT][/QUOTE]


Ben de bir yol'un terbiyesine girenin orada mutlaka terbiye edileceğini okumuş idim... yeter ki mürşidinin peşinde ola -elbette bu şimdilerde çokca türeyen sahtelerinden değil gerçek Mürşid dir- Tıpkı Yunus Emre nin sebat ve boyun eğmişliği gibi..... önce yıllarca odunun dahi eğrisi olmayanı arayı bulup taşımayı bileceğiz.....
 

amca

Profesör
Katılım
13 Ara 2006
Mesajlar
751
Tepkime puanı
33
Puanları
0
Konum
İstanbul
Demek ya gerçek Mürşidi bulmayı beceremiyoruz...

Veya Bulduğumuz Mürşide Mürid olacak nefse sahip değiliz...

Allah Yar Ve Yardımcımız Olsun
 

Sofuoglu

Ordinaryus
Katılım
29 Tem 2006
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
254
Puanları
83
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurmaktadır:

“Ey iman edenler! Siz kendi nefislerinizi ıslah etmeye bakın. Siz doğru yolda bulundukça yoldan sapanların size zararı olmaz.” (Mâide: 105)

Rivayete göre Ashâb-ı kiram’dan Sâlebetü’l-Haşenî -radiyallahu anh- Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e bu Âyet-i kerime’nin tefsirini sorduğunda şöyle buyurmuştur:

“Yâ Ebu Sâlebe! İyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış. Ne zaman ki aşırı derecede cimrilik hâkim olur, nefislerin arzusu peşinden gidilir, dünya ahiret üzerine tercih edilir, herkes kendi görüşünü beğenir, kimse kimseyi tanımaz bir hâle gelirse, o zaman kendini kurtarmaya bak ve halk tabakasını bırak!

Muhakkak ki sizin arkanızda karanlık gece parçaları gibi fitneler vardır. O fitneler içerisinde, sizin üzerinde bulunduğunuz inancın benzerine sımsıkı yapışan bir kimse için, sizden elli kişinin sevabı kadar sevap vardır.”

Ashâb-ı kiram: “Yâ Resulellah! Onlardan elli kişinin sevabı kadar sevabı vardır değil mi? (Yani ‘Sizden’ kelimesi yanlışlıkla mı kullanıldı?)” diye sorduklarında buyurdu ki:

“Hayır! Sizden elli kişinin sevabı kadar sevap alır. Çünkü siz iyiliklerde yardımcı bulursunuz, fakat onlar bulamazlar.” (Ebu Dâvud - Tirmizî - İbn-i Mâce)
 

DaLokay

уüяєкℓєя∂є
Katılım
13 Tem 2006
Mesajlar
6,392
Tepkime puanı
89
Puanları
0
Konum
Göçebe
Web sitesi
www.youtube.com
"Ey oğlum Dünyevi ve uhrevi ihtiyaçlarınız karşılanmadı mı ki başkalarından yardım beklersiniz. Bir kimsenin, feyz aldığı hocası varken gidip başkasın dan yardım istemesi, ilim öğrenmesi, ona sual sorması hem ayıp hem gevşekliktir."

gevşeklik derken tam olarak ne kastedilmiş biraz açıklayabilirmisiniz...?
yani nasıl bir gevşeklik bu.. anlatırsanız sevinirim...
 

amca

Profesör
Katılım
13 Ara 2006
Mesajlar
751
Tepkime puanı
33
Puanları
0
Konum
İstanbul
gevşeklik derken tam olarak ne kastedilmiş biraz açıklayabilirmisiniz...?
yani nasıl bir gevşeklik bu.. anlatırsanız sevinirim...

Burada bunca Bilgili Arkadaş Varken Emir Sultanın sözünü açıklamak en son bana düşer ama ben anladığımı yazayım Doğrusunu ALLAH bilir...

Eğer Gevşeklik yapılmayıp Mürşidin Verdiği Dersler Hakkı ile yapılmış olsa, Başka kapılarda Aç bi ilaç gezmeye Gerek kalmazdı DİYE DÜŞÜNÜYORUM...Ama Dediğim gibiDoğrusunu ALLAH Bilir...

Diğer Arkadaşlarda ne anladıklarını söylerlerse Eksikliklerimizi tamamlarız İnşAllah...
 

Sofuoglu

Ordinaryus
Katılım
29 Tem 2006
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
254
Puanları
83

gevşeklik derken tam olarak ne kastedilmiş biraz açıklayabilirmisiniz...?
yani nasıl bir gevşeklik bu.. anlatırsanız sevinirim...


acizane fazla acamayacagim ama, burdaki gevseklikden murad,
samimiyetsizlikdir,hicbirsey alamadginin,en ufak bir yol dahi katedemediginin gostergesidir diye dusunuyorum(benlikden Allaha siginirim)
 
U

ummuhan

Guest
[COLOR=""]GEVŞEK :(tdk dan)
1 .Sıkı veya gergin olmayan, gevşemiş olan:
"Bizim dost, gevşek kravatıyla, çözük yakasını şöyle bir okşadı."- Ç. Altan.
2 . mecaz Cansız, hareketsiz, iradesiz.
3 . zarf, mecaz İlgisiz, kayıtsız bir biçimde:
"Bu konuda gevşek davranırsanız periler diyarına akla gelmeyecek sevimsiz bir yoldan gitmek de var."- B. R. Eyuboğlu.
[/COLOR]


Gevşeklik göstermeyin, tasalanmayın; eğer iman ediyorsanız üstünsünüz.”
(Âl-i İmrân, 3/139)

Allah’a inancımız tam ise, ümit, azim, kararlılık şiarımız olmalı; millete hizmet de vazifemiz.
Hakk’a o kadar saygı duymalı ve o denli hayatımızı başkalarının mutluluğu içinde görmeliyiz ki, yemeyip yedirdiğimizi, giymeyip giydirdiğimizi ve kendimize rağmen yaşadığımızı görenler, emanette emin bir kısım kimselerle karşılaşmanın mutluluğunu yaşasınlar.
Biz o denli nezih yaşamalıyız ki; haramlar, gayrimeşruluklar değil hayatımızı, ruyalarımızın dahi ufkunu kirletmemeli..Aslında böyle bir kirlenme, kim bilir belki de hiç beklenmedik şekilde ne irtifa kayıplarına sebebiyet veriyordur!.. Konumunun hakkını veremeyip bulunduğu noktadan kayanların iflâh olduğu hiç görülmemiştir.
Dahası biz Cennet’i bile kulluğumuza gaye yapmaktan kaçınmalı hatta bütün gönlümüzü Hak rızasının engin güzelliğine bağlayıp, şahsî isteklerimize karşı kat’î bir tavır alma durumundayız.
Hiçbir zaman almayı düşünmeden hep vermeli, geriye döneceğini beklemeden de sürekli ihsanda bulunmalıyız..
Ve “cânan” diyerek çıktığımız bu sefer de hiç "can" davasına düşmemeliyiz... :)
 
U

ummuhan

Guest
GEVŞEK=(tdk dan)
1 .Sıkı veya gergin olmayan, gevşemiş olan:
"Bizim dost, gevşek kravatıyla, çözük yakasını şöyle bir okşadı."- Ç. Altan.
2 . mecaz Cansız, hareketsiz, iradesiz.
3 . zarf, mecaz İlgisiz, kayıtsız bir biçimde:
"Bu konuda gevşek davranırsanız periler diyarına akla gelmeyecek sevimsiz bir yoldan gitmek de var."- B. R. Eyuboğlu.


Gevşeklik göstermeyin, tasalanmayın; eğer iman ediyorsanız üstünsünüz.”
(Âl-i İmrân, 3/139)

Allah’a inancımız tam ise, ümit, azim, kararlılık şiarımız olmalı; millete hizmet de vazifemiz.
Hakk’a o kadar saygı duymalı ve o denli hayatımızı başkalarının mutluluğu içinde görmeliyiz ki, yemeyip yedirdiğimizi, giymeyip giydirdiğimizi ve kendimize rağmen yaşadığımızı görenler, emanette emin bir kısım kimselerle karşılaşmanın mutluluğunu yaşasınlar.
Biz o denli nezih yaşamalıyız ki; haramlar, gayrimeşruluklar değil hayatımızı, ruyalarımızın dahi ufkunu kirletmemeli..Aslında böyle bir kirlenme, kim bilir belki de hiç beklenmedik şekilde ne irtifa kayıplarına sebebiyet veriyordur!.. Konumunun hakkını veremeyip bulunduğu noktadan kayanların iflâh olduğu hiç görülmemiştir.
Dahası biz Cennet’i bile kulluğumuza gaye yapmaktan kaçınmalı hatta bütün gönlümüzü Hak rızasının engin güzelliğine bağlayıp, şahsî isteklerimize karşı kat’î bir tavır alma durumundayız.
Hiçbir zaman almayı düşünmeden hep vermeli, geriye döneceğini beklemeden de sürekli ihsanda bulunmalıyız..
Ve “cânan” diyerek çıktığımız bu sefer de hiç "can" davasına düşmemeliyiz... :)
 

MiHRiMaH

Son gülen... :/
Katılım
6 Ara 2006
Mesajlar
2,752
Tepkime puanı
769
Puanları
0
Konum
İstanbul...
Rabbim edebe riayet ve de güzel ahlak ihsan eylesin... Rabbim, hocamıza uymakta gaflete düşmek ve de onların yanında kalbimizden yanlış şeyler geçirmek nasib etmesin... Çok zor.... Alimin yanında dilini tut, evliyanın yanında kalbini.............

Talebenin edebi
Sual:
Eski talebeler hocalarına yani mürşid-i kâmile karşı edebe nasıl riayet ederlerdi?
CEVAP
Ahmed Yesevî hazretleri buyuruyor ki:
Talebenin hocasına karşı riayet etmesi gerekli şeylerden bazıları şunlardır:
1- Hocanın, talebelerin hepsinden efdal olduğunu bilmek ve ona tam tâbi ve teslim olmak. Ona uyarak, yiyip içmek veya uyumak, ona uymadan gece sabaha kadar namaz kılmaktan ve her gün nafile oruç tutmaktan daha faydalıdır. Zira birincisinde, uymak ve teslimiyet, ikincisinde ise, kendi kafasına göre hareket etmek vardır.

2-
Talebe, uyanık ve dikkatli olmalı, hocasının söz ve işaretlerini anlamalıdır.

3-
Hocasının bütün sözlerinden ve işlerinden razı olmalı ve ona itaat etmeli.

4-
Hocasının özel hizmetinde veya emrettiği bir hizmeti yaparken gayet atik, dikkatli, ağırbaşlı olmalıdır. İsteksizlik, gevşeklik hâli, hocasının rızasızlığına sebep olabilir. Onun rızasızlığı, silsile yoluyla Resulullah efendimize gider. Zira İslam âlimleri Onun vârisleridir.

5-
Sözünde sadık olmalıdır. Hocasının büyüklüğü hususunda hiçbir zaman şüpheye düşmemeli ki, şüphe onun felaketine sebep olabilir.

6-
Hocasına itaatte ve teslimiyette çok titizlik göstermeli.

7-
Hocasının ufak bir işareti ile bütün malını ve mülkünü fedaya hazır olmalı, bunda en ufak bir tereddüt hâli bulunmamalı.

8-
Hocasına ait özel hâl ve sırları gizlemesini bilmelidir.

9-
Hocasının bütün hareket ve sözlerini dikkatle takip edip bunlara uymakta gevşeklik göstermemeli.

10-
Allahü teâlâya kavuşmak yolunda, kendisini vasıta yaptığı hocası için, her fedakârlığa hazır olmalı. Onu sevenlere dost olmalı, sevmeyenlere ve düşmanlarına sevgi göstermeyi öldürücü zehir bilmelidir.


Talebelik kolay mıdır?
Sual
: Eskiden Âlim ve evliya zatlara talebe olunuyormuş. Herkes talebe oluyor muydu? Talebeyi imtihan ediyorlar mıydı? Talebe nelere dikkat ediyordu?
CEVAP
Yunus Emre kırk yıl odun taşır, sırtı yara olur, bir gün kendi kendine (Bu kadar sene çalıştım, fakat hocamız bana bir derece bile vermedi) der.

Bu durum hocasına malum olur. Yunus Emre yine bir gün dağdan odun getirmeye gider. Odunu yükler sırtına, dönüş için koca dağın tepesine çıkar. Burada şehre inmek için dinlenirken, iri yarı genç bir delikanlı yanına gelir. 60 lık ihtiyar olan Yunus Emre'nin odununu alıp tepeden aşağı getirdiği yere yuvarlar. Halbuki Yunus Emre’nin o odunları toplaması birkaç saatini almıştı. Zira eğri odunları almaz, düz odun toplamak için dağ tepe dolaşırdı. Yunus Emre kızar ama sadece “Evladım ben genç olsaydım bu zulmü bana yapamazdın” diye söylenir. Genç delikanlı kerametle hemen şeklini değiştirir, Yunus Emre bakar ki bu genç kendi hocası. Özür dilemeye başlar ama hocası der ki:
Evet kırk yıldır odun taşıyorsun, ama benlikten kurtulamadın, ben genç olsaydım dedin, eğer BEN demeseydin seni çok yüksek makamlara eriştirirdik.

Tevazuu elden bırakmamalı, benlikten uzak kalmalı ki bir şeye kavuşmalı. Tecrübeli Yunus Emre bir şiirinde der ki:
Tevazu ile gelsin, kimde erlik var ise.
Merdivenden iterler, yüksekten bakar ise.
Kim ki yüksekte gezer, er geç yolundan azar
Dış yüzüne o sızar, içinde ne var ise.
Aksakallı bir koca, hiç bilmez ki hal nice
Boşa gitmesin hacca, bir gönül yıkar ise.

Talebeliğe talip olmak sıkıntıya talip olmak demekti. Bunu her babayiğit yapamazdı. Bunun için talebelik zordur, odun taşıtırlar, ciğer sattırırlar, zehir tattırırlar, hepsine katlanmak gerekir.

Hz. Musa Peygamber iken Hızır aleyhisselama talebelik yapmıştır. Onun için âlimler (Talebe, rütbe itibarı ile hocasından üstün olsa da, hocasına tevazu göstermelidir. İlim talebesi, ilme ve ilim öğreten hocasına hürmet etmedikçe, öğrendiği ilmin faydasını göremez) buyurmuşlardır.

Tevazuun aşırı şekline temellük denir. Nefsini zelil etmek demektir. Bunu yapmak caiz olmaz. Temellük, ancak hocaya, üstada, âlime karşı caizdir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Üstad hariç, temellük mümin ahlakından değildir.) [İ. Maverdi]
(Hocaya hürmet eden, Rabbine hürmet etmiş olur.) [İ. Maverdi]
(İlim öğrendiğiniz zata tevazu gösterin!) [Taberani]

Eskiden sadık bir talebe, hocasına hürmet olarak onun kapısını çalmaz, çıkmasını beklerdi. Hocasının hakkının ana-babasının hakkından önce geldiğini bilirdi. Hocasına hürmet göstermedikçe, ilimden fayda görmeyeceğini anlardı. Hocasının yanında izinsiz konuşmaz, konuşmak icap edince de az konuşurdu. Mecbur kalmadıkça sual sormazdı. Hocası, kendisine hitap ederse, ona bakar, başka hiç bir yere bakmazdı. Hocasından hoşuna gitmeyen bir işi görürse, kötü düşünmezdi. Hz. Musa ile Hz. Hızır’ın kıssasını hatırlardı.

Abdullah-ı Ensari Hirevi hazretlerinin (Ya Rabbi! Dostlarını öyle yaptın ki, onları tanıyan sana kavuşuyor, sana kavuşamayan onları tanımıyor) buyurduğu gibi, Hak teâlânın rızasına kavuşmak için hocasının rızasına kavuşmayı, talebe kendine şart bilmeli. Hocasının kıymetini bilmeli, ona tam teslim olmalı. Cenab-ı Hakkın rızasına kavuşmak için hocasının sohbetini büyük nimet bilmeli.
Talebe edeplerden birkaçını yapamadığı için üzülürse ve edepleri yerine getiremezse, yani uğraştığı halde başaramazsa affa uğrayabileceğini, aksi takdirde edepleri gözetmez ve bundan dolayı üzülmezse, hocasının feyz ve bereketlerine kavuşamayıp helak olacağını bilmeli. Talebe bilmeli ki, hocasının her işi, kendisine iyi ve güzel görünmedikçe, onun yüksekliklerinden hiç birine kavuşamaz. Hocasına sevgi ve bağlılığı olmakla beraber, içinde ona karşı kıl kadar bir beğenmemek bulunursa, bunu felaket bilir.
(Mek. Rabbani)

İlim ve sanat öğretenlerin hakkı büyüktür. Ustasına hürmet eden yoksulluk yüzü görmez. Ustasına hürmet etmeyenin de kazancının bereketi olmaz. Hadis-i şerifte, (Babalar üçtür. Bunların en iyisi ilim öğretendir) buyuruluyor. İlim öğreten zat, baba olarak bildirilmiştir. İlim öğreten üstadın duasını almaya çalışmalı! Hadis-i şerifte, (Babanın çocuğuna duası, Peygamberin ümmetine olan duası gibi makbuldür) buyuruluyor. İlim babası olan üstadın duası, elbette daha kıymetlidir. (İmad-ül islâm)

Hz. Ali’nin, (Bana ilimden bir harf öğretenin kölesiyim) buyurması, hocaya hürmetin önemini göstermektedir. Bir harften maksat, ilimden bir meseledir.

İmam-ı Şafii hazretleri, bir çobanı görünce ayağa kalkar. Yanındakiler, (Bu çobana hürmetinizin sebebi nedir?) diye sual edince, (Bu zat, bana kitaplarda bulamadığım ilimden bir meseleyi öğrettiği için, yani benim hocam olduğu için hürmet ediyorum) buyururdu.

Doğru yolu bulmamıza sebep olanlara, bize çok lüzumlu ilimleri öğretenlere, gösterilecek hürmetin önemini idrak etmeye çalışmalıyız!
(R. Nasıhin)

Şihabüddin-i Sühreverdi hazretlerinin vasiyetinde yazılı hadis-i şerif şöyle:
(Üstadına hürmet etmeyen, üç türlü belaya maruz kalır:
1- Kendisine bilgi müyesser olmaz.
2- Bildiklerini de unutur.
3- Ömrünün sonunda fakirliğe duçar olur.)

Hoca hakkı, ana-baba hakkından daha üstündür. Çünkü, ana-baba evladı büyütür, bakar. Kötülükten, haramlardan korur. İbadete alıştırır. Hoca ise, hem dünya ve hem de ahiret hayatını kazandırır, din ve diyanetini, Ehl-i sünnet itikadını, farzları, haramları öğretir. Dinini, imanını öğreten ana-babanın hakkı, hoca hakkından da üstündür.
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
ÜFTADE HZ LERİ İLE AZİZ MAHMUT HÜDAİ HZ.LERİNİN TANIŞMA VE AZİZ MAHMUT HÜDAİ NİN HZ.LERİNİN GELİŞME SÜRECİNİ OKUDUM.

ALLAH CC BİZLERE AZİZ MAHMUT HÜDAİ HZ.LERİNİN NEFSİ İLE MÜCADELE GÜCÜNÜ BİZLERE NASİP ETSİN.
 

amca

Profesör
Katılım
13 Ara 2006
Mesajlar
751
Tepkime puanı
33
Puanları
0
Konum
İstanbul
ÜFTADE HZ LERİ İLE AZİZ MAHMUT HÜDAİ HZ.LERİNİN TANIŞMA VE AZİZ MAHMUT HÜDAİ NİN HZ.LERİNİN GELİŞME SÜRECİNİ OKUDUM.

ALLAH CC BİZLERE AZİZ MAHMUT HÜDAİ HZ.LERİNİN NEFSİ İLE MÜCADELE GÜCÜNÜ BİZLERE NASİP ETSİN.

Amin İnşAllah Ama Çok zor be Agbi....

Nefsi O derece Kırmak kolay değil...

Sırmalı kaftanı Köşeye koyup Ciğer satmak kolay değil....

Bizim en fazla yapacağımız Ya yapma O KOCA PEYGAMBER...E be Kardeşim Sen Allahın Velisinden söz ediyorsun...Tamamda canım bu devir farklı yaaa...Diye diye ömrü tüketmekten ibaret....
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
Amin İnşAllah Ama Çok zor be Agbi....

Nefsi O derece Kırmak kolay değil...

Sırmalı kaftanı Köşeye koyup Ciğer satmak kolay değil....

Bizim en fazla yapacağımız Ya yapma O KOCA PEYGAMBER...E be Kardeşim Sen Allahın Velisinden söz ediyorsun...Tamamda canım bu devir farklı yaaa...Diye diye ömrü tüketmekten ibaret....


BİRDE YANLIŞ HATIRLAMIYOSAM AZİZ MAHMUT HÜDAİNİN ÜFTADE HZ.LERİNİN TANIMASINA VESİLE OLAN HACCA GİDEN TERZİ OLAYIDI GALİBA.

DÜŞÜNÜN O DEVRİN AHLAKINI ADAM HACCA GİTTİM DİYOR KARISIDA ÜFTADE KADIYA GİDİYOR KOCAM YALAN SÖYLÜYOR BİZİ BOŞAYIN DİYE.

İKİNDİDEN SONRA CUMA ALLAH CC TÜM MÜSLÜMANLARA CUMA GÜNÜNÜ RUHU İLE YAŞAMAYI NASİP ETSİN.

BANA MÜSADE.ALLAH A EMANET OLUN
 
U

ummuhan

Guest
Amin İnşAllah Ama Çok zor be Agbi....

Nefsi O derece Kırmak kolay değil...

Sırmalı kaftanı Köşeye koyup Ciğer satmak kolay değil....

Bizim en fazla yapacağımız Ya yapma O KOCA PEYGAMBER...E be Kardeşim Sen Allahın Velisinden söz ediyorsun...Tamamda canım bu devir farklı yaaa...Diye diye ömrü tüketmekten ibaret....

Hayırdır amca?
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
üMRANİYEDEKİ üMRANİYE YURDUNA HER GELİŞİMDE üSKÜDARA UĞRARIM BAKARIM O CİĞER ASKILARINA BİRDE KENDİME.

ÇOK AMA ÇOOOK ZOR.

ALLAH CC BİZLERE NEFİS TERBİYESİ VERSİN
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
"Ey oğlum Dünyevi ve uhrevi ihtiyaçlarınız karşılanmadı mı ki başkalarından yardım beklersiniz. Bir kimsenin, feyz aldığı hocası varken gidip başkasın dan yardım istemesi, ilim öğrenmesi, ona sual sorması hem ayıp hem gevşekliktir."[/B][/COLOR] buyurdu.[/SIZE][/FONT][/COLOR][/FONT]


Ben de bir yol'un terbiyesine girenin orada mutlaka terbiye edileceğini okumuş idim... yeter ki mürşidinin peşinde ola -elbette bu şimdilerde çokca türeyen sahtelerinden değil gerçek Mürşid dir- Tıpkı Yunus Emre nin sebat ve boyun eğmişliği gibi..... önce yıllarca odunun dahi eğrisi olmayanı arayı bulup taşımayı bileceğiz.....
[/QUOTE]

Amca Beyin anlatımı ile

Bak Kardeşim EFENDİMİZ SAV Hangi Cemaate Dahilse Hangi Tarikatte ise Bir Çok Müslümanda O Rada...

Ben Kendi Adıma Müslümanın Bir Tarikat Veya Cemaat içinde olmasını Bir Partinin Taraftarı olmasını DOĞRU GÖRMÜYORUM...



Göre bu devirde geçmişte daha doğrusu Peygaberim sav den MÜRŞİT YOKTUR.

Yoksa benmi yanlış anladım?????
 
Üst