Hızır AS ile Görüşen Celali Baba'ya Ne oldu?

CENDEL

Asistan
Katılım
5 Nis 2007
Mesajlar
424
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Web sitesi
www.cendel.blogcu.com
Cendel dikkat et. Bir seyleri ispatlamak adina sordugun sorular senin helakina sebep olabilir. Sen islam aleminde cekilen acilari gostererek Hizir'in a.s. yoklugunu ispat etmeye kalkarsan birileride kalkar ayni sebeple Allah'in c.c. yoklugunu(Hasa) ispat etmeye calisir. Akilli ol..

Neden sizler gibi düşünmeyip buhari, ibn Teyniyye, kadı ebu ya'la veya ibn cevzi gibi düşündüğüm içinmi helak olacağım. Hem benim söylediklerimi anlamak için arif olmaya gerek yok azıcık akıl sahibi olan anlardı.

NOT; Dün gece arkadaşlarla arabayla giderken aracımız çamura saplandı. Arkadaşlara dedim ki; Kardeşler ALLAH yardımcımızdır hadi bismillah diyerek el atalım ve araba ALLAH'ın izniyle düzlüğe çıktı. Sonra Rabbime hamd ederek sen yardım edenlerin en hayırlısısın diyerek şükrettim.

Kabirlere yada falan şahıslara gerek yok. Bize ALLAH yeter o ne güzel yardımcıdır.
 

kebîkec

İhvan Forum Üye
Katılım
21 Eyl 2007
Mesajlar
8,082
Tepkime puanı
1,922
Puanları
113
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]KEHF SURESİ[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]60 - Ey Muhammed! Bir vakit Musa genç adamına demişti ki: "İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim, yahut senelerce gideceğim." [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]61 - Bunun üzerine ikisi de iki denizin birleştiği yere vardıklarında balıklarını unuttular. Bu arada balık, denizde yolunu bulup kaybolmuştu.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]62 - İki denizin birleştiği yeri geçtikleri zaman, Musa genç arkadaşına: "Kuşluk yemeğimizi getir. Gerçekten biz bu yolculuğumuzda epey yorulduk" dedi. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]63 - Adam: "Gördün mü! dedi. Kayaya sığındığımız vakit doğrusu ben balığı unutmuşum. Onu hatırlamamı, muhakkak şeytan bana unutturdu. O denizde garip bir yol tutup gitmişti."[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]64 - Musa da demişti ki: "İşte aradığımız o idi." Bunun üzerine izlerine dönüp gerisin geri gittiler.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]65 - Nihayet kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş ve tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]66 - Musa ona: "Allah'ın sana öğrettiği ilim ve hikmetten bana da öğretmen için sana tabi olabilir miyim?" dedi. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]67 - (Hızır) dedi ki: "Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]68 - "İçyüzünü kavrayamadığın şeye nasıl sabredeceksin?"[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]69 - Musa: "İnşaallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir işine karşı gelmeyeceğim" dedi. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]70 - (Hızır) dedi ki: "O halde bana tabi olacaksın; ben sana sırrını anlatmadıkça, hiçbir şey hakkında bana soru sorma!"[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]71 - Bunun üzerine ikisi beraber yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman, o kul (Hızır) gemiyi deldi. Musa, ona şöyle dedi: "Geminin içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın." [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]72 - (Hızır "Sen benimle asla sabredemezsin, demedim mi?" dedi.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]73 - Musa dedi ki: "Unuttuğum şeyden dolayı beni suçlama ve bu işimden dolayı bana bir güçlük çıkarma." [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]74 - Yine gittiler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında Hızır hemen onu öldürdü. Musa: "Kısas olmadan masum bir cana nasıl kıyarsın? Doğrusu sen çok fena bir şey yaptın" dedi. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]75 - Hızır dedi ki: "Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin demedim mi sana?" [/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]76-Mûsâ, “Eğer bundan sonra sana bir şey hakkında soru sorarsam, artık benimle arkadaşlık etme. Doğrusu, tarafımdan (dilenecek son) özre ulaştın (bu son özür dileyişim)” dedi.[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]77-Yine yola koyuldular. Nihayet bir şehir halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Halk onları konuk etmek istemedi. Derken orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördüler. Adam hemen o duvarı doğrulttu. Mûsâ, “İsteseydin bu iş için bir ücret alırdın” dedi.[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]78-Adam, “İşte bu birbirimizden ayrılmamız demektir” dedi. “Şimdi sana sabredemediğin şeylerin içyüzünü anlatacağım.”[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]79-“O gemi, denizde çalışan bir takım yoksul kimselere ait idi. Onu yaralamak istedim, çünkü onların ilerisinde, her gemiyi zorla ele geçiren bir kral vardı.”[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]80-“Çocuğa gelince, anası babası mü’min insanlardı. Onları azgınlığa ve küfre sürüklemesinden korktuk.”[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]81-“Böylece, Rablerinin onlara, bu çocuğun yerine daha hayırlı ve daha merhametli bir çocuk vermesini diledik.”[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]82-“Duvar ise şehirdeki iki yetim çocuğa ait idi. Altında onlara ait bir define vardı. Babaları da iyi bir insandı. Rabbin, onların olgunluk çağına ulaşmalarını ve Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarmalarını istedi. Bunları ben kendi görüşüme göre yapmadım. İşte senin, sabredemediğin şeylerin içyüzü budur.”[/FONT]


İşte bunca kelamın edildiği olayın Kuranı kerimdeki anlatımı da budur. Bu metinden çıkarılabilecek sonuçları maddeler halinde altına yazabilmek daha isabetli olmaz mı ? Mesela ben çıkarabildiklerimi yazayım.

1- 68 inci ayetten anladığıma göre bu şahıs Hz. Musaya göre olayların iç yüzünü daha iyi biliyor. Olaylardan kasıt ise hayatın işleyişidir.

2- Onun bu bilgisi bir peygamberi kendisine tabi kılmaya sevk etmiştir.

2- Hz Musa peygamberliğinin ilk yıllarında melekut alemi ve sünnetullahla ilgili bilgi sahibi olmak için bu şahısla görüşmüş ve ona öğrenci olmuş olabilir.

4- Bu şahıs sıradan biri olamaz çünkü ğayba ait bilgilere sahip ve kainattaki işleyişe direkt müdahale ediyor. İlginç olan bir şey yaptıkları sebebiyle Hz Musadan başka hiç kimse ona bir şey demiyor. Mesela çocuğu öldürdüğü vakit kimse onu tutuklamıyor , yargılamıyor. (veya bize bahs edilmemiş.)

5- Şahıs olayların arkasında bir yönlendirici olduğunu ve her şeyi onun yönlendirmesi ile yaptığını, sebeplerin görünmeyen tarafında bir takım etkenlerin varlığını vurguluyor.

Ve belkide kıssanın hissesi de budur...
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Cendel sana helak olursun diyen olmadı ki? Sadece yürüttüğün mantığın neticesi böyle olabilir, böyle karşılık bulabilir dendi..

Bir meselenin aydınlanmasında akıl ve mantık önde gitmez; nakledilenlere ve ulemaya bakılır dendi..

Sen inanmışsın inanmamışsın yoksa kimi ilgilendirir.. Kendi meselendir..

Her konuda bir kaç alime dayanmak da doğru değildir.. Özellikle Ehli Sünnet uleması tarafından onlarca meselede Haktan ayrıldığı ispat edilmiş ilim sahiplerini her meselede takip etmek doğru değildir.. Kişinin sapmasına neden olabilir.. Seçici olmak gerekir.. Zira bu din ilmidir ve insanın ebedi hayatını şekillendirecektir.. Kimden öğreneceğimizi iyi ihtiyar etmemiz gerektir..

Alimler yanılmaz değildir.. İsabet edemeyebilirler, bazı nakiller kendilerine ulaşamayabilir.. Mümkündür.. Alim isabet edemeyince azaba müstehak olmayabilir ama, alimleri o yanlışlarda araştırmadan, körü körüne, başkalarına kulak vermeden takip edenler sorumludurlar..

Alimler her ayrı meselede yanılabilir, isabet edemeyebilirler ama "icma", yani yalan söylemeyecek bir topluluğun, bir ulema çoğunluğunun batılda ittifak etmeleri, işte bu mümkün değildir.. Zira Peygamberimiz buyumuştur, Ümmetim batılda ittifak etmez!..

Tasavvuf ilimlerinde ileri gittiği kabul görmüş zatlar Hızır AS. konusunda ittifak etmişlerdir: Allah katından ilme malik bir kuldur.. Musa AS'a ilm-i Ledün öğretmiştir.. Mürşid-i Kamil'e tabiiyetin delillerinden biridir.. Kıyamete kadar sağ kalacaktır.. Bizim anlayamayacağımız bir mertebede hayat sürmektedir.. Maddi alemde insanların hizmetindedir.. Bir takım hizmetlerle muvazzaftır.. En sonunda ikinci bir kez ölümü tadıp o da bu dünyadan ayrılacaktır..
 

kılıçustası

Asistan
Katılım
12 Ocak 2007
Mesajlar
417
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Evet,

Dede Paşa Hazretlerinin halifesi olan Muhterem Abdurrahim Reyhan Hazretlerinden işitmiştim:

"Cenab-ı Hak, ruhları ilm-i ezelisinde, alem-i ervahta halk etmiştir.. Ama ilm-i ezelinin evvelisi ne, nedenisi ne, kimseye bildirmemiştir.. Sordular Ruh'tan Resulullah'a, ruhun esrarını bilmesine rağmen Peygamber Efendimiz de ruhun esrarını kimseye bildirmemiştir.. Yoksa bilmediğinden değildir.. Peygamber Efendimiz ruhları da ruhun sırrı esrarını da bilirdi.."


arkadaşım , ben sana ruh yoktur mu dedim de yukarıdaki cümleleri kurma ihtiyacı hissettin...dede paşa demiş ki "ruh ğayri mahluktur"...yazacaksan bununla alakalı yazmalıydın...doğru mu yanlış mı , hata mı değil mi ?
sen ne yapıyorsun , her zaman ki gibi çevir kazı yanmasın muhabbeti...el-insaf demiyorum...çünkü olmadığını biliyorum...

Kılıçustası,

Hızır AS., Celali Baba ve Muhammed Beşir Efendi Hazretlerinin olayı şahidli bir nakildir.. Olmuştur, yaşanmıştır, geçmiştir.. Tıpkı, Ladikli Ahmed Efendi'nin Hızır AS ile maceralarının nakledildiği gibi.. Daha önce söylemiştim, kabul etmeyebilirsiniz, sizin bileceğiniz iş; ama yaşanmış şahid olunmuş, salih kimselerin bildirdiği bir hadiseyi sorgulamak herhalde sizi aşan bir iştir..

arkadaşım ; ben olaya mı karşı çıkıyorum yoksa dede paşa dan yapılan bazı nakillere mi ? dede paşa bu sözleri söylemiş olabilir..mümkündür..lakin sözlerin doğru olmadığı , ne kadar "hakikat" içerdiği yukarıda izah edildi...anlayana...


Size sormazlar mı sen olay vuku bulurken orada mıydın? Peki, olayın iç yüzüne vakıf mısın da olayın neticesinde verilmiş bir haberi sorguluyorsun? Senin için zor olanı, şahid olmadığın bir olay hakkında kanaate ermektir, görüş izhar etmektir.. Kolay olanı ise, olayı ve neticelerini kabul etmezsin olur biter.. Bu iş benim aklıma ve mantığıma muhalif der geçersin.. Bu kadar..

mugalata yapmayalım..mevzuyu mihenginden uzaklaştırma gayreti içinde olmayalım...ben haberi değil , asıl olarak haberde geçen sözlerin "hakikatini" SORGULUYORUM...sizin bediuzzaman ın sözlerini sorguladığınız gibi...ben olaydan ziyade olayda nakledilen ve bazılarınca "nass" gibi kabul edilip aksi fikirlerin "batıl" olduğunu iddia edenlerin sözlerini sorguluyorum...mesela , hızır kemalat vermez , sözü...mesela , ruh ğayri mahluktur sözü...vs.....vs.......bu kadar büyük hatalar olan sözlerin aslı var mı yok mu , yani olay doğru mu acaba diye sormak İNSAF gereğidir...


Dede Paşa Hazretlerinin Halifesinden de mevzu ettiğin konularda, İrşad, Tarikat, Hakikat, Hızır AS., Tarikatsiz hakikat, Kemalat makamları, Evliyaların mertebeleri, Kırklar, 7'ler, Zamanın Kutbu, Gavs-ı Azam, Kutbul İrşadlar, Üveysilik vs.. vs.. bizzat işittiklerimden, hatta kayıtlı sohbetlerinden ve hatta Paşa Hazretlerinin kasetten yazılmış diğer sohbetlerinden bolca nakiller yapabilecek durumdayım.. Fakat gerek görümüyorum, çünkü sen nakledilene belki de nakledenden dolayı itimad etmiyorsun.. Böyle netice alınması mümkün değildir..

ben nakledilen sözlerin hakikatlerle irtibatı olmadığından dolayı nakleden ve nakledilen hakkında kuşkuluyum...zaten ben bunları sana yazmıyorum...okuyanlara yazıyorum...


...
 

CENDEL

Asistan
Katılım
5 Nis 2007
Mesajlar
424
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Web sitesi
www.cendel.blogcu.com
;441459' Alıntı:
Cendel dikkat et. Bir seyleri ispatlamak adina sordugun sorular senin helakina sebep olabilir.

Cendel sana helak olursun diyen olmadı ki? Sadece yürüttüğün mantığın neticesi böyle olabilir, böyle karşılık bulabilir dendi..

Bir meselenin aydınlanmasında akıl ve mantık önde gitmez; nakledilenlere ve ulemaya bakılır dendi..

Tasavvuf ilimlerinde ileri gittiği kabul görmüş zatlar Hızır AS. konusunda ittifak etmişlerdir

Helak konusunda yazılanlar ortada.

Konuyu baştan sona kadar okuyanlar, kimlerin aklı yaklaşımlarla deliller ortaya koyduğunu anlamakta zorlanmaz.

Bir Kur'an ve sünnetten deliller getirdik. Sizlerde delil olarak efendiler, şeyhler diyerek ispatlamaya çalışıyorsunuz. İyide Abdurrahim efendi, celali baba, muhammed beşir efendi vs vs bunlarda kim oluyor ? Biz bunları tanımıyoruz (Sizler gibi bu kişilerin söylediklerini hüccet kabul etmiyoruz)

Bakınız ibn Cevzi bu konuyla ilgili Kur'an, sünnet ve alimlerin görüşlerini aktardıktan sonra yaklaşık 11 tane makul akli yaklaşımlarda bulunuyor. Şimdi kendisidemi helak olacak/oldu ?

Sizin dediğiniz gibi ittifak tasavvuf ehlinde. Bu konuda, kabirden yardım isteme mevzuuna döndü sonuç çıkmayacak.
 

misak

Profesör
Katılım
24 Eyl 2007
Mesajlar
1,691
Tepkime puanı
126
Puanları
0
evt cendel kardeş Allah razı olsun. açıklamalarından dolayı..
şöyle bir göz gezdirdim özellikle ehli tarik kardeşlerin yazdıklarının büyük bir çoğunluğu hikayeden mevcut..ve islamda hikayelerden hüküm çıkarılmaz.. maalesef kaynak olarak önceliklerin değiştiği görülüyor. bizlerin önceliği kur'an,sünnet,ve sonra diğer kaynaklar olmalıyken şöyle bi bakıyorum yok falanca baba yok, filanca derviş .. bırakın Allah aşkına bunları..Allah'ın bu kularıda sizin bizim gibi insandır ve inşaAllah güzel kullardır ama söyledikleri hüküm değildir.ve mutlak doğru kur'andır.bu anlatılanlar bi defa Allah'ın ayetine ters düşüyor...
kur'anda hızır a.s. ile igili hiç bir delil yok kehf suresinde anlatında da ayette hızır geçmez.. önceliklerinizi gözden geçirin.
hüküm ancak Allah'ındır (yusuf :40).başka yerde hüküm aramak çıkarmak kimin haddine.her nefis ölümü tadacaktır buyuruyor Rabbimiz. ama bakıyorum bazılarımız hala birilerini dirilme peşinde koşuyor Allah'ın ayetine rağmen...

bende dahil olmak üzere buradaki herkesi nisa süresi 136 da Rabbimizin buyurduğu gibi iman etmeye çağırıyorum...
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
hızır ile ilgili rivayetleri zikreden alimlerin o ayetlerden gafil kaldığı mı söylenmek isteniyor?

okumamışlar mıdır acaba o ayetleri?

bu kadar insan bir ayetin hükmüne hassaten ilimleriyle nasıl muarız olabilir?

büyük bir ithamda bulunmak zorunluluğu çıkar eğer burdan devam edilirse ve bizce

herşey görüldüğü gibi olmayabilir payı bırakmakta fayda var...

açık kapı bırakmak lazım...

hızır'ın hayattalığının inkar insanı dinden etmez; ama ayetten gafillik müslümanların alimlerine büyük ithamdır.

hızır'ın hayattalığının kabulu ayrıca ilgili ayetlere bir tenakuz teşkil etmemektedir.

bu meselede söylemecek her söz söylenmiş olsa gerek, uzatmanın luzumu olmadığı malum değil mi?

kabul eden etsin etmeyen etmesin...

direnç ithamı beraberinde getiriyor maalesef...
 

grozny

Doçent
Katılım
27 Eyl 2007
Mesajlar
516
Tepkime puanı
2
Puanları
0
hızır ile ilgili rivayetleri zikreden alimlerin o ayetlerden gafil kaldığı mı söylenmek isteniyor?

okumamışlar mıdır acaba o ayetleri?

...
Hızırın varlığını savunan alimlere sormak lazım.Bu ayetleri görmediniz mi diye.

Hızır islam dışı kültürlerin tanrılarından biridir.
İslama tenzili rütbe ile ölümsüz bir peygamber olarak girmiştir.Hepsi bu.
İslama giren toplumlar islam öncesi inandıkaları tanrıları islama mitolojik kahramanlar olarak taşırlar.

Örnek:
Nûh 23
(Mekkî 71)Ve dediler ki: Sakın ilahlarınızı bırakmayın; hele Ved'den, Suva'dan, Yeğus'tan, Ye'uk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin!

Ved ,Yeğus,Ye'uk ve Nesr adlı Nuh kavminin tanrıları Kafkas Nart destanlarında birer kahramana dönüştürülmüştür.Bu gün bile bunların mitolojik şarkıları okunur.
Bu Hızır meselasi de şaman Türklerin ve anadolunun eski halklarının tanrılarından birininin adıdır.İslamla uzaktan yakından alakası yoktur.
 

elmnightmare

Profesör
Katılım
8 Eyl 2007
Mesajlar
1,734
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Bu kadar yazılan fayda etmemiş demek ki...

Biraz açıklayalım...
1- Hz Hızır'ın melek öldüğünü söyleyen alimler vardır...Bu iddiaya göre senin beşer demen de hava da kalıyor ebediyyet demen de hava da kalıyor...

2- Bizim savunduğumuz görüştür ki Hz Hızır vefat etmiştir ki ruhaniyatı özgürdür...
Ruhaniyatın özgür olabilmesinin işareti Kuran da Hz İsa'nın ölmemesi ile ilgili mevzular da işaret edilmiştir...

Allah'ın nimetine uğramış bir kimsedir ki bu sayede herkesle görüşebilir.
Allah'ın izniyle görevlerini ifa eder...
Bu durumda da senin iddian havada kalıyor...

Ruhaniyat Allah'ın izniyle kılıktan kılığa girer, Allah'ın izniyle her yerde bulunabilir...

Yok böyle bir şey yapamaz diyorsan da bil ki KİMSE YERYÜZÜNDE ALLAHI ACİZ BIRAKAMAZ..

Hızır a.s ile ilgili beyanları belirttik ve de gözden kaçmış...
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
kuru kuruya ilimle bir şey olmaz

illa amel lazım

yalnız amellede olmaz

illa ihlas lazım

bu dediğimiz şeylerde cemaatle yaşamda olur aşk,sevgi,muhabbet derken
arkasından peygamber aşkı ALLAH aşkını getirir.

bu durumlara benim gibi günahkarların aklı yetmez

ALLAHIM bizleri sevdiğin güzellerin hatırına af et akıbetimizi hayır et
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
HIZIR

“Hızır” derler. Vardır. Kimdir?

Musa Peygambere Ledün yani var olan akla zorlanmadan sokulamayan kudret aleminin sırlarının ilmi...

İlim var olan bir şeyin künhüdür esasıdır, vardır demektir. Hakiki inanç alemine kavuşanlar bilirler, sezerler, inkâr edemezler, etmezler.

İmkân aleminde bunalanlara yardıma koşan mübarek bir Zat-ı şerif... “Var mıdır? Yok mudur?” sözleri inanmayanların veya inanamayanların sözleridir bunlar... Halk gönlünde yaşıyor ya, inanıyorlar ya, bu inanana da inanmayana da yeter.

Hızır ab-ı hayat suyu içmistir derler. Devamlı olduğunun güzel inancının delilidir bu... Bizce Hızır Aleyhisselâm vardır. Bunaldığımızda yardıma Hakk nasip etsin diye dua ederiz.

Bir de İlyas vardır. Onun hakkında denizlerde, Hızır karalarda imkân aleminin her yerinde Hak’kın kullarına yardımının mümessilleri... Senede bir defa buluşurlarmış sözü halk arasında yaşar. Bu gönüllerde hürmete bürünmenin timsalidir. (Hızır - İlyas)... Günü diye anarlar, dilekler yaparlar. Gün doğmadan her diyarda Hızır’a rastlamak ümidi vardır.

Bir kul rastlamış Hızır’a konuşmuş. Ondan dinledim ben de. Naklediyorum güzel bir mülâkat...

İster “evet”, ister “hayır” de. Efsane, hurafe menkıbe olamaz. İnananlara inanmayanların saldırışlarından çıkar menkıbe, efsane, hurafe... Biz reddederiz bu lâfları. Efsaneyi hurafeyi araştırın, aslına varın. “Hikâye” diyelim bunlara. Güzellikleri insana hitap eder o kâfi değil midir?

Rüyada gördügünü inkâr edebilir misin? Bu ne demektir? diye sorar durursun.

Rüya kûdret alemine ait olan ruhla imkân aleminde dolaşmaktır. Rüya bu...

“Allah kulunun biri”, günün birinde Hızır’a rastladı senelerce evvel... Sonraları da Hızır ona rastladı. Hızır konuştu “o kul” dinledi.

Hızır’a sordu Hızır söyledi. Günün birinde Hızır o kulu götürdü bir yere... O kul bu tesadüflerden utandı. Kimden utandı: Kendinden..

“Ben kimim ki Hızır bana rastladı” diye...

Başka bir gün de “o kul” ormanda Kırklarla görüştü.

Yaylalarda Yedilerle buluştu. Geceleri On birleri dinledi...

Aradan yine seneler geçti. Bu kul konuşuyordu diğer bir kul ile...

Hızır’ın kendisine söyledigini o rastladığı kula dedi... Ne dedi bilir misin? Kul arkadaş, üçler kalmadı bugün...

Yediler iki kişi kaldı... Kırklar on bir kişiye indi...

Hamd olsun ki On birler baki...

Hızır’ın rastladıgı kula “o kul” sordu, beni bir yere götürdü dedin. Nereye götürdü?... Hemen cevap verdi. “Beni değil. Bizi...” Ben başka, biz başkadır. Malûm ya... Sözlerimi anlayamadın.

Hem bunları sualle uzatma. Anlattığımı anlarsan yeter. 01.06.1982/Salı


Dr. Münir Derman

http://www.islamvetasavvuf.org/?q=node/728
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
bütün bu yazılanlara ilave babında birkaç kelam, müsaadenizle sarfetmek isterim:

hazreti hıdır, özellikle anadolu topraklarında hakikaten büyük imtihanlara vesile oluyor...

halihazırda hıdır ile görüştüğünü, arkadaşlık yaptığını söyleyerek, şeriattan uzak yaşam süren -mesela namazında gevşeklik yapan, abdest adabını bilmeyen- insanları bizzat gördüm.

çevrelerinde yüzlerce kişiden oluşmuş bir hayran kitlesi ile peygamber aleyhisselam'a değil, şahsına sevgiye davet eden bu gibilerin tuzaklarından kurtulabilmenin tek yolu:

şeriata -fıkha- ittibalarının sıkılığını gözlemlemektir.

hangi batın ki, şeriatın zahirine muhaliftir, o batın, batıldır, reddedilir.

bu tespiti aktarmak istedim, afuv oluna...
 

sufi7007

Profesör
Katılım
24 Nis 2007
Mesajlar
1,161
Tepkime puanı
15
Puanları
0
Dr. Münir DERMAN

Yukarıdaki 132. mesajı baştan sondan kesip biçe biçe "Nasreddin Hoca"nın "ya leylek kuşa şimdi benzedin" dediği kadar ...

;)
 

sufi7007

Profesör
Katılım
24 Nis 2007
Mesajlar
1,161
Tepkime puanı
15
Puanları
0
İyi ki bu ayetler var !...

el_abdul_fakir' Alıntı:
KUR'AN-ı HAKİM'den

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]KEHF SURESİ[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]60 - Ey Muhammed! Bir vakit Musa genç adamına demişti ki: "İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim, yahut senelerce gideceğim." [/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]61 - Bunun üzerine ikisi de iki denizin birleştiği yere vardıklarında balıklarını unuttular. Bu arada balık, denizde yolunu bulup kaybolmuştu.[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]62 - İki denizin birleştiği yeri geçtikleri zaman, Musa genç arkadaşına: "Kuşluk yemeğimizi getir. Gerçekten biz bu yolculuğumuzda epey yorulduk" dedi. [/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]63 - Adam: "Gördün mü! dedi. Kayaya sığındığımız vakit doğrusu ben balığı unutmuşum. Onu hatırlamamı, muhakkak şeytan bana unutturdu. O denizde garip bir yol tutup gitmişti."[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]64 - Musa da demişti ki: "İşte aradığımız o idi." Bunun üzerine izlerine dönüp gerisin geri gittiler.[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]65 - Nihayet kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş ve tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]66 - Musa ona: "Allah'ın sana öğrettiği ilim ve hikmetten bana da öğretmen için sana tabi olabilir miyim?" dedi. [/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]67 - (Hızır) dedi ki: "Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin.[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]68 - "İçyüzünü kavrayamadığın şeye nasıl sabredeceksin?"[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]69 - Musa: "İnşaallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir işine karşı gelmeyeceğim" dedi. [/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]70 - (Hızır) dedi ki: "O halde bana tabi olacaksın; ben sana sırrını anlatmadıkça, hiçbir şey hakkında bana soru sorma!"[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]71 - Bunun üzerine ikisi beraber yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman, o kul (Hızır) gemiyi deldi. Musa, ona şöyle dedi: "Geminin içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın." [/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]72 - (Hızır "Sen benimle asla sabredemezsin, demedim mi?" dedi.[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]73 - Musa dedi ki: "Unuttuğum şeyden dolayı beni suçlama ve bu işimden dolayı bana bir güçlük çıkarma." [/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]74 - Yine gittiler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında Hızır hemen onu öldürdü. Musa: "Kısas olmadan masum bir cana nasıl kıyarsın? Doğrusu sen çok fena bir şey yaptın" dedi. [/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]75 - Hızır dedi ki: "Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin demedim mi sana?" [/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]76-Mûsâ, “Eğer bundan sonra sana bir şey hakkında soru sorarsam, artık benimle arkadaşlık etme. Doğrusu, tarafımdan (dilenecek son) özre ulaştın (bu son özür dileyişim)” dedi.[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]77-Yine yola koyuldular. Nihayet bir şehir halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Halk onları konuk etmek istemedi. Derken orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördüler. Adam hemen o duvarı doğrulttu. Mûsâ, “İsteseydin bu iş için bir ücret alırdın” dedi.[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]78-Adam, “İşte bu birbirimizden ayrılmamız demektir” dedi. “Şimdi sana sabredemediğin şeylerin içyüzünü anlatacağım.”[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]79-“O gemi, denizde çalışan bir takım yoksul kimselere ait idi. Onu yaralamak istedim, çünkü onların ilerisinde, her gemiyi zorla ele geçiren bir kral vardı.”[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]80-“Çocuğa gelince, anası babası mü’min insanlardı. Onları azgınlığa ve küfre sürüklemesinden korktuk.”[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]81-“Böylece, Rablerinin onlara, bu çocuğun yerine daha hayırlı ve daha merhametli bir çocuk vermesini diledik.”[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]82-“Duvar ise şehirdeki iki yetim çocuğa ait idi. Altında onlara ait bir define vardı. Babaları da iyi bir insandı. Rabbin, onların olgunluk çağına ulaşmalarını ve Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarmalarını istedi. Bunları ben kendi görüşüme göre yapmadım. İşte senin, sabredemediğin şeylerin içyüzü budur.”[/FONT]


İşte bunca kelamın edildiği olayın Kuranı kerimdeki anlatımı da budur. Bu metinden çıkarılabilecek sonuçları maddeler halinde altına yazabilmek daha isabetli olmaz mı ?


TEK MADDE:

Zamanımızda bir taife türedi ki müslüman olarak :

Ledunni bir bilgi; gaybe ait vukuattan evliyaullaha tevdi edilen bir DUYURU nakledilse :

* HADİS ise "mevzudur; uydurmadır; senedi çürükdür" vs. der itiraz ederler.

* MENKIBE ise "uydurma"dır külliyyen...

* "Ya HU adam bana anlattı" dese ; "ben Hızır ile konuştum" vb. dese "Hadi oradan palavracı" derler...

Peki ya bu koskoca AYETlere (23 tane) ne derler ?

Biraz ilim bildikleri için SUSARLAR ; GÖRMEZDEN GELİRLER...

Çünkü bilseler ki ; kabul etseler ki ULUL_AZM bir RASUL'un ( MUSA a.s.) üzerinde O'nun bilmediklerine vakıf ALLAH KULLARI vardır ; teorik olarak bugün de vardır (pratikte de vardır) demek zorunda kalacaklardır...

Bu konunun burada münazara ile hitam bulacağı yoktur. Yazmak konuşmak da burada abestir yani...

Ves-Selam ...​




 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
“Allah kulunun biri”, günün birinde Hızır’a rastladı senelerce evvel... Sonraları da Hızır ona rastladı. Hızır konuştu “o kul” dinledi.

Tahmin ederim, üçüncü bir şahsı anlatır gibi, Münir Hoca kendisinden ve Hızır AS. ile görüşmesinden bahsediyor..
 

grozny

Doçent
Katılım
27 Eyl 2007
Mesajlar
516
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Kara da Hıdır,denizlerde İlyas....Hıdırellez....

Gavs,kutup,kırklar,yediler,üçler....

1000 kusur yıldır müslümanız ama şaman inançlarından kurtulamadık.Çok yazık...:(

Siz ehli sünnete,sünniliğe toz kondurmuyorsunuz ama bunlar alevi inançlarıdır.
Tasavvuf,tarikat Ahmet Yesevi,Yunus ,Mevlana,Hacı Bektaş vs...hepsi alevidir bunların.
Türkler de zaten anadoluya alevi olarak girdiler.İran bundan yararlanarak anadoluda yayılma,egemenliğine alma girişiminde bulununca Yavuz babası Bayeziti indirerek yerine geçti.Yavuz bu tehlikeyi kökten idermek ,çin alevilikten sünniliğe geçti.Fakat merkezden uzakta yaşayayan Türkmen göçerleri aleviolarak kaldılar.Aynı şekilde tarikatlerde görüntüde sünnileşip özde (inançlarda) alevi kaldılar.
Dikkat ederseniz aleviler hızır ve ilyas ın buluştukları günü yani hıdırellezi büyük bayram olarak kutlarlar.Kurbanlar keserler.Ben bunu Yalovada balkan göçmeni alevilerde gördüm.
Balkanlara aleviliğin var olması Türklerin önceleri alevi olmasındandır.Devlet doğuda alevilikle mücadele ederken balkanlarda buna gerek görmemiştir.Çünkü Balkanlarda aleviliği kullanarak Osmanlıyı tehdit edecek bir şii devlet yoktur.

Özetle hızır,ilyas hıdırellez,kırklar,yediler,gavs,kutup,üçler vs... gibi inançlar şamanlıktan kalmadır.Şirktir.İslamla hiç bir illişkisi yoktur.
Kendinize ahiretinize yazık etmeyin.Bir an önce karaların ve denizlerin ve bütün kainatın tek hakimi ve bu hakimiyetinde hiç kimseyi ortak etmeyen Yüce Rabbimize tövbe ederek dönün.
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
kardeşler şöyle bir yazıya rastladım çok hoşuma gitti birde siz bakın inşaallah

İlim ikidir: Sadır ilmi, satır ilmi.

Satır ilmi duymakla, okumakla öğrenilir, medreselerde tahsil edilir.

Bu ilim sahipleri şeriatın zâhirine vâristirler.

Şeriat ahkâmını tâlim ederler.

Hakk’a vâsıl olmak bu ahkâmın tatbik edilmesine bağlıdır.

Ahkâma uymayan her türlü çalışma ve ibadet nâkıstır.

Bunun için çok mühimdir.

Sadır ilmi Allah-u Teâlâ’nın kalbe koyduğu ilimdir.

Buna “Marifetullah ilmi” de denir. Marifetullah ehli bu gayeye ulaşmış ve bu faydalı olan marifetullah ilmine vâkıf olmuşlardır.

Hem zâhirî hem bâtınî misal âlemine uçabilmek için çift kanatlı kuş mesabesinde olmuşlardır.

Sadır ilmi bâtınîdir, satır ilmi zâhirîdir.

Sadır ilmi hususidir, satır ilmi umumidir.

Sadır ilmi hallere mahsustur, satır ilmi fiillere mahsustur.

Sadır ilmi murakaba içindir, satır ilmi muamele içindir.

Sadır ilmi burhan ilmidir, satır ilmi beyan ilmidir.

Sadır ilmi hidayet ilmidir, satır ilmi rivayet ilmidir.

Sadır ilmi o bilgiyle hakikatte O’na O’ndan başka bir delil olmadığını bilmektir, satır ilmi ise Allah-u Teâlâ’nın kâinattaki sanatını görmektir.

Zâhir ehli; ilim okur, okutmak için okur. Okudukça büyür, kendisini dev gibi görür.

Bâtın ehli; okur, okudukça küçülür, küçüldükçe küçülür.

Birisi halk için okur, birisi Hakk için okur. Birisi halktan ücret alır, birisi Hakk’tan ücret alır.

Birisi kendini görür Hakk’ı görmez, birisi Hakk’ı görür kendini görmez
.
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
devamı

Zâhirde olanların ilmi satır ilmidir, halktan alır.

Yani satırdan okumakla, bir hoca tarafından öğretilmekle alır.

Nasıl ki bin inşaat mühendisi bir araya gelse, bir doktorun işini yapamaz.

Neden yapamaz? Branşları, tahsilleri ayrı olduğu için, birinin ilmini diğeri bilmez.

Bu da böyledir.

Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

“Onu sizin için bir ibret ve öğüt yapalım ve anlayışlı kulaklar onu anlasın diye.” (Hâkka: 12)

Nice insanlar vardır ki, işitmesi de işitmemesi de birdir.

İşittikleri sadece kulağında kalır, kalbine inmez, bunun için de duymamış gibi olur.

Çünkü duymak başka, işitmek başkadır.

Duyan kalp, işiten kulaktır.
 
Üst