Hukuk iğdiş edilirse...

cemaliii

Kıdemli Üye
Katılım
24 Ağu 2009
Mesajlar
4,765
Tepkime puanı
984
Puanları
113
İnsan topluluklarının yerleşik hale gelmesi, toplumların oluşmasına meydan vermiş ve bu da en küçüğünden en büyüğüne kadar bir takım kurumların da hayat bulmasına sebep olmuştur. Bir arada yaşamanın getirdiği karşılıklı haklar ve sorumluluklar, gerek şahıslar için gerekse de kurumlar için belli bir çerçeve içerisinde davranmayı, hareket etmeyi zorunlu kılmıştır. İki kimse arasındaki en basit bir ihtilaftan tutun da, bireylerin toplumun idaresinden sorumlu olan devlet karşısındaki haklarının korunmasına kadar çizilen bu çerçeveye de hukuk diyebiliriz kabaca.
Hukuk, öznel kriterler ve değer yargıları yerine nesnel bir ölçüt olarak düşünülmelidir. Toplumdaki gerçek veya tüzel kişi sayısınca değişik ölçütün var olabileceğini düşününce, genel geçer ve objektif bir kriterin içerdiği anlam daha da önem kazanır. Güçlünün egemenliğinin karşısına hak sahibinin de hakkını savunabilmesi argümanını koyar. Adaletin şaşmaz terazisi benzetmesi boşuna değildir. Adaletin karşısında, her kim ve her ne unvana, makama veya servete sahip olursa olsun, terazinin iki eşit kefesi hükmündedir. Tüm fertlerin eşit olduğu bir toplum idealinin en somut gerçeklik alanıdır hukuk.
Bir toplumda, herhangi bir anlaşmazlık, ihtilaf veya hakka tecavüz durumunda bireylerin veya kurumların güvendikleri tek mercii adalet mekanizmasıdır. Böylesi durumlarda araya hatırlı birinin girip sorunu çözmesini bekleyemezsiniz. Kişileştirecek olursak, hukuk, o hatırlı kimse hükmündedir. Bir topluluktan, toplumdan, kurumlardan bahsediliyorsa eğer, o zaman ciddi bir mekanizmaya ihtiyaç olacaktır. Adalet mekanizması budur. Bir devletin, fertlerine ne ölçüde hakkı gözeten bir adalet fonksiyonu sunmasına bağlı olarak, o devletin adil olup olmadığından bahsedilebilir. Bir devletin en önemli fonksiyonlarından birisidir fertleri arasında adil bir hukuku uygulamak.
İnsanların zihinlerinde yer eden devlet olgusu, tanımı gereği içerdiği hakkın yanında olma ve hukuku üstün kılma yetisine bağlı olarak olumlu veya olumsuz bir karşılık bulur. Devletin her ferdine karşı adil olması ve hakkını gözetmesinin sonucudur bu. Terazinin şaşması, toplumun güvenini zedeler. Devleti, halkının gözünde salt bir kaba kuvvet sahibine dönüştürebilir. Bireyi, kontrolsüz olmaya her daim meyyal olan devlet kavramından koruyan hukuktur ve hukukun terazisini bozan devlet, biraz da kontrolsüz güç olmaya doğru giden bir yola girmiş gibidir.
Devlet kavramı da, hukuk kavramı gibi objektif bir kriter ortaya koyar. Farklı görüşte, düşüncede idarelerin yönetime geçmesi demek, her gelenin istediği gibi ve istediği şartlarda eylemlere girişebilmesi demek olmaz. Birbiriyle çelişen bir yapının önüne set çekmek için bu kudret, "devlet" denen çerçeve içinde sınırlandırılmıştır. Misal, Türkiye Cumhuriyeti'nden bahsediyorsanız, iyi-kötü nitelikleri, kurumlarının işleyişi vs. belirlenmiştir. Mesela, bir hükümdar tarafından idare edilmez veya gerekli nitelikleri haiz olmayan kimseler herhangi bir kurumda görev alamaz. Bunlar objektif kriterlerdir. Çizilen çerçeve içinde devletin de yetki ve sorumlulukları belirlidir. İstenmeyen veya aksayan kısımlar elbette vardır ve yasalar eliyle gerekli değişiklikler de yapılabilir. Ama bunları yapmanın yolu, yordamı da kurumları, organları etkisizleştirmek veya iğdiş etmek olmayacaktır haliyle.
Çünkü bir toplumun meydana getirdiği bir sistemin işleyişi kurumlar vasıtasıyla olur. Bir sistem, kişilere veya olaylara göre farklı işlemeye başlarsa, objektif bir kriterden bahsedilemez. Dağdan inen PKK'lıların ayaklarına savcıların gönderilmesi ve görülmedik bir hızla (adeta zorla) işlemlerinin yapılması da böylesi bir durumdu. Siyasi otoriteye yakın duran kimselerin, grupların, mahkemenin aleyhteki kararlarına rağmen kaçak inşaat yapmaları da bir örnek olabilir.
Beğensek de, beğenmesek de, birçok noktada karşı çıksak da, yargıya müdahale ve baskı altına alınmasına yönelik girişimleri de savunmak mümkün olmayacaktır. Ve bunu dillendirenlere karşı hemen bir takım yaftaların takılması, belli kesimlerin dümen suyuna girmekle itham edilmeleri akılla bağdaşır bir durum değildir. Yargı mensuplarının dinlenmesi de görmezden gelinecek bir şey sayılamaz. Eğer ki, hukuka aykırı veya keyfi tutumlar içerisinde yer alan yargı mensupları varsa, bunları da bertaraf etmenin yolu yine hukuktan geçmek zorundadır. Kendinize göre kurumları ve neticesinde de devleti dizayn etmeye kalkarsanız toplumsal huzursuzluklara ve kargaşalara da meydan vermiş olursunuz. Son senelerdeki bu topyekûn huzursuzluk ve her alandaki cepheleşmeler, gerginlikler, aklı başında ve yapıcı söz söylemeyi imkânsız hale getirdi bu yüzden. "Ya onlardansın, ya da bizden" ilkelliğiyle insanlar da baskı altına alınır oldu. Bunları görmezden gelemeyiz.
Polisiye yöntemlerin, türlü çeşitli komploların, ayak oyunlarının makbul sayıldığı bir atmosfer, fertlerin eşit ve özgür olduğu bir devlet yapısından çok bir "Polis devleti" koyacaktır önümüze. Hele ki, birtakım kirli tezgâhların mağduru olduğunu söyleyip de böylesi şeylerden (hem gündem değiştirme, hem de aykırı her türlü sesi kısma anlamında) medet ummak trajik olduğu kadar komiktir de. İğdiş edilmiş bir hukuk ise "terazide hile" gibi olacaktır, adaletsiz ve zalim.


Burak Kıllıoğlu
milli gazete
 
Üst