İbni Teymiyyeciye Nasihat

Kurtuluş26

Profesör
Katılım
6 Ocak 2014
Mesajlar
860
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
islamikonular.weebly.com
İbni Tevmiyyeciye Nasihat

Siz bizi ibni tevmiyyenin görüş açısı ile görüyorsunuz bizi mürşidimizi dinlediğimiz için ona tapıyorlar
addediyorsunuz. Peygamber Efendimizi (s.a.v) çok seven ona bağlanan ashabı kiram da size göre şirke mi düşmüş oluyorlar?

Hakiki tarikat ehli de mürşidini seviyor saygı gösteriyor bu sevgiden dolayı şirke düşüyorlar diyorsunuz. Siz de Ahirete göçmüş olmasına rağmen imamlarınızı çok seviyorsunuz. Onların size duyurduklarının en doğru olduğunu savunuyorsunuz. O zaman siz de onlara rabıtalısınız, şirke düşmüş
olmuyor musunuz?

Yani demek istiyorum ki mürşide bağlanmak şirke düşmek ise, sizin de mürşidiniz ibni tevmiyye veya onun vekili( İbn baz). Siz de ona tapıyorsunuz da görmüyorsunuz fakat tasavvuf mürşidlerini görüyorsunuz. O zaman görülen hadise şudur ki sizin imamlarınız zikre karşı, bizim imamlarımız karşı değil.

Ne büyük gaflettir ki, Hz. ALLAH’ın adının fazla anılması ve fazla ibadet, sizleri ve imamlarınızı rahatsız ediyor. Bir gerçek var ki, şeytan boş durmuyor Hz. Allah’a fazla ibadet yapanlardan rahatsızlık duyuyor engel olmak istiyor. Sizi bu işte kullanıyor.

Hz. ALLAH’ın nur depoları olan mürşidi kâmilleri, nur kaynağı Muhammed Mustafa (s.a.v) Efendimizin vekillerine rabıta yapanların itikatlarını bozma işini size yaptırıyor. Siz de buna alet oluyorsunuz.
şeytanın vahhabi tayfası ile işi olmaz. Onlardan rahatsız olmaz sizde biliyorsunuz farzları dahi iki rekâtla savuşturanlar var. Sünnetler, nafileler onlara ağır gelir sabah akşam zikir dersleri ise onlara fuzuli ibadetler olarak gelir.
Oh ne rahat! nefs istirahatte. Herkesin aradığı yol kolay bir sistem.

Az ibadet ne rahat yirmi dört saatinin vakitlerinin çoğunu dünyaya ayırıyorlar yani nefsin emrine.
Tap nefsine bak keyfine. Ahirette görürsün yaptığın ibadetlerin, sevapların yetecek mi günahların kefaretine?

Size tavsiyem vakit geçirmeden arayın hakiki bir tasavvuf yolu yaşayın şeriati, eksiksiz emirlerini
uyun Resulullah(s.a.v) sünnetine, kılın kaza namazlarınızı borçlu gitmeyin. Kılın Resulullah’ın(s.a.v) kendi kıldığı özel nafile namazlarını. Yarın ahirette size sormazlar bunları neden kıldın diye.
Şimdi düşünün şeytan bu rahmet yoluna engel olmaz mı?

kalpten inan ey müslüman
Kaynak:http://kalpteniman.tr.gg/İbni-tevmiyyeciye-nasihat_1.htm
 

Ahi Evran

Profesör
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
1,695
Tepkime puanı
14
Puanları
38
Yaş
45
İbn Teymiyye hakkında atıp, tutmak yerine, O'nun tasavvufa dair görüşlerini öğrenin...
O, Cüneytten, Geylaniden övgü ile bahseder...
 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
İbn Teymiyye hakkında atıp, tutmak yerine, O'nun tasavvufa dair görüşlerini öğrenin...
O, Cüneytten, Geylaniden övgü ile bahseder...

Taha Akyol "Ama Hangi Atatürk?" diye bir kitap yazmış.

Belki günün birinde "Ama Hangi İbni Teymiyye?" diye bir kitap yazılır. :)

Şu bir gerçek ki, İbni Teymiyye'nin kitapları tezadlarla doludur. Bir yerde hakkında icma olduğunu söylediği bir husus hakkında, başka bir yerde "kimseden böyle bir şey duyulmamıştır!" gibi şeyler söyleyebilmektedir.

Nitekim âlimler onun hakkında "ilmi aklından çok olan bir kimsedir" demişlerdir.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Bu kadar basitlik abidesi fikirlerini bile kendi kelimelerinle ifade edemedin, bir zır cahilden referans vererek mi açıklıyorsun.

Kendinden geçerek çok beğenip buraya yapıştırdığın metin de tıpkı senin olana bitene bakış açın gibi, 3.sınıf.

"Size tavsiyem vakit geçirmeden arayın hakiki bir tasavvuf yolu yaşayın şeriati, eksiksiz emirlerini

uyun Resulullah(s.a.v) sünnetine, kılın kaza namazlarınızı borçlu gitmeyin. Kılın Resulullah’ın(s.a.v) kendi kıldığı özel nafile namazlarını. Yarın ahirette size sormazlar bunları neden kıldın diye.

Şimdi düşünün şeytan bu rahmet yoluna engel olmaz mı?"


ifadelerdeki muhakeme noksanlığına, sığlığa bakar mısınız.

O zaman Resulullah'ın iki kaşı arasından Allah'ın nurunun kendine akacağını bilemeyen sahabe,
tarikat, tasavvuf diye bir olgudan hiç haberi olmayan sahabe ve Nebi AS eksik yaşadı, kendi tebliğ ettiği dini siz mi bunları bulup kemale erdirdiniz?

Bir tane sahabe örneği veremezsiniz bu yaptığınız bid'atlere örnek teşkil edecek.
Hadi bunlar fiili Bid'at, Hakikati Muhammeddiye diye iddia bakımından İsevilik ile gram farkı bulunmayan bir akaid tarikatlerin sofrasının ekmeğidir, o olmazsa sofraları kurulmaz.
Neden! Çünkü önce Nebi As , kesinlikle hiçbir beyanı ve Kur'ani delili olmayan yakıştırmalarla İsa gibi kutsanacak, oradan varisiyiz diyip postnişinlere yayılanların alnına kadar indirilecek iş, hatta ete kemiğe bürünecek Allah diye görünecek bu şeyhler, Allah'ın önünden adam alacak, hesap görmeden cennete götürecek yerine bıracak, o kadar yükselecekler ki, bunların makamları zaten hazır, işi garantilemişler.

İkide bir de atıf yaptığın şeytan sanırım sizinle uğraşmaktan ar edip, daha iyisini kendi yapamayacağı için ense yapıyordur.

Bir gram akıl emaresi ya hu, çok değil, itikadını düzelt, gerisini Allah'a bırak.
Ama Allah'a emrolunduğun gibi akledenlerden oldum Allahım, seni tenzih ederim, senden başka veli de dost da edinmiyorum diye kapısına bir var.
Kalbine dolacak bir anlık tevhid lezzeti, 1000 yıl yaptığın o uyduruk virdlerden evladı, emin ol!








Tapatalklandı.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
He ayrıca İbn-i Teymiyye ile ne alacağım var, ne vereceğim. ne önderim, ne liderim, ne bir şeyim, Abdulvehhab'da, Afgani de vs...

Teymiyye'nin hakkını teslim edeceksek Cihad için arazide yaptığı direniş, kılıncını kaldırıp, uyuyan müslümanların kalplerine, saldırıya hazırlanan Moğol küffarına direnmek ne demektir anlatan, örgütleyen, emirleri barıştırıp tek yumruk yapan, mert, kahraman bir İslam Eri.
Arkadaşın dediği gibi sizin postu serio, evdeki çalı süpürgesi ile özel odadından rüyasında cihada katılan (!) veliler, Teymiyyenin o gün o kılıncı kaldıran elindeki serçe parmağının tırnağı olamazlar.


Hele birilerini karalamak için ikide birde hadis münkiri filan yazmıyomusun, tam tımarhane fiili.
Tarikat ekolüne bulaşmadı diye kendi inancınızda insanlara bile anında iftirayı yapıştırıyorsunuz.
Örnek,
Bu adamdan ala hadisçi mi var, bir bakalım, Hadisin Kur'ana arzı diye bir meseleyi bile hıyanet kabul ederim diyen bir hadisçi... önce hadis izahını, sonra teymiyye izahını bir dinle bakalım,
hala aynı tımarhanelik iddalar devam edecek mi?

https://www.youtube.com/watch?v=GU9zkaz5hmM

https://www.youtube.com/watch?v=J3Gl59Qad34





Tapatalklandı.
 

Kurtuluş26

Profesör
Katılım
6 Ocak 2014
Mesajlar
860
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
islamikonular.weebly.com
Bu kadar basitlik abidesi fikirlerini bile kendi kelimelerinle ifade edemedin, bir zır cahilden referans vererek mi açıklıyorsun.

Kendinden geçerek çok beğenip buraya yapıştırdığın metin de tıpkı senin olana bitene bakış açın gibi, 3.sınıf.

"Size tavsiyem vakit geçirmeden arayın hakiki bir tasavvuf yolu yaşayın şeriati, eksiksiz emirlerini

uyun Resulullah(s.a.v) sünnetine, kılın kaza namazlarınızı borçlu gitmeyin. Kılın Resulullah’ın(s.a.v) kendi kıldığı özel nafile namazlarını. Yarın ahirette size sormazlar bunları neden kıldın diye.

Şimdi düşünün şeytan bu rahmet yoluna engel olmaz mı?"


ifadelerdeki muhakeme noksanlığına, sığlığa bakar mısınız.

O zaman Resulullah'ın iki kaşı arasından Allah'ın nurunun kendine akacağını bilemeyen sahabe,
tarikat, tasavvuf diye bir olgudan hiç haberi olmayan sahabe ve Nebi AS eksik yaşadı, kendi tebliğ ettiği dini siz mi bunları bulup kemale erdirdiniz?

Bir tane sahabe örneği veremezsiniz bu yaptığınız bid'atlere örnek teşkil edecek.
Hadi bunlar fiili Bid'at, Hakikati Muhammeddiye diye iddia bakımından İsevilik ile gram farkı bulunmayan bir akaid tarikatlerin sofrasının ekmeğidir, o olmazsa sofraları kurulmaz.
Neden! Çünkü önce Nebi As , kesinlikle hiçbir beyanı ve Kur'ani delili olmayan yakıştırmalarla İsa gibi kutsanacak, oradan varisiyiz diyip postnişinlere yayılanların alnına kadar indirilecek iş, hatta ete kemiğe bürünecek Allah diye görünecek bu şeyhler, Allah'ın önünden adam alacak, hesap görmeden cennete götürecek yerine bıracak, o kadar yükselecekler ki, bunların makamları zaten hazır, işi garantilemişler.

İkide bir de atıf yaptığın şeytan sanırım sizinle uğraşmaktan ar edip, daha iyisini kendi yapamayacağı için ense yapıyordur.

Bir gram akıl emaresi ya hu, çok değil, itikadını düzelt, gerisini Allah'a bırak.
Ama Allah'a emrolunduğun gibi akledenlerden oldum Allahım, seni tenzih ederim, senden başka veli de dost da edinmiyorum diye kapısına bir var.
Kalbine dolacak bir anlık tevhid lezzeti, 1000 yıl yaptığın o uyduruk virdlerden evladı, emin ol!








Tapatalklandı.



"1000 yıl yaptığın o uyduruk virdlerden evladı, emin ol!"demiş.
Şimdi bizim virdimiz "Allah" tespihidir çok kıymetlidir.Dediğini kulağın duymuyor.
Bunların işi gücü hakaret ilimleri yok.Bilgileri hiç yok.Sizin gibilere çok cevap verildi.
 

Kurtuluş26

Profesör
Katılım
6 Ocak 2014
Mesajlar
860
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
islamikonular.weebly.com
He ayrıca İbn-i Teymiyye ile ne alacağım var, ne vereceğim. ne önderim, ne liderim, ne bir şeyim, Abdulvehhab'da, Afgani de vs...

Teymiyye'nin hakkını teslim edeceksek Cihad için arazide yaptığı direniş, kılıncını kaldırıp, uyuyan müslümanların kalplerine, saldırıya hazırlanan Moğol küffarına direnmek ne demektir anlatan, örgütleyen, emirleri barıştırıp tek yumruk yapan, mert, kahraman bir İslam Eri.
Arkadaşın dediği gibi sizin postu serio, evdeki çalı süpürgesi ile özel odadından rüyasında cihada katılan (!) veliler, Teymiyyenin o gün o kılıncı kaldıran elindeki serçe parmağının tırnağı olamazlar.


Hele birilerini karalamak için ikide birde hadis münkiri filan yazmıyomusun, tam tımarhane fiili.
Tarikat ekolüne bulaşmadı diye kendi inancınızda insanlara bile anında iftirayı yapıştırıyorsunuz.
Örnek,
Bu adamdan ala hadisçi mi var, bir bakalım, Hadisin Kur'ana arzı diye bir meseleyi bile hıyanet kabul ederim diyen bir hadisçi... önce hadis izahını, sonra teymiyye izahını bir dinle bakalım,
hala aynı tımarhanelik iddalar devam edecek mi?

https://www.youtube.com/watch?v=GU9zkaz5hmM

https://www.youtube.com/watch?v=J3Gl59Qad34





Tapatalklandı.
İftira atıyor diyorlar,yalan söylüyor diyorlar.Tamamda dediklermizi hep kanıtladık.Zaten ilimide ekliyoruzda sizin kafanız almıyor biz ne yapalım?
Burada cevap verdikya sizlere.
Kuraniyyuncu hadis munkirleri müslüman değildir !
http://www.ihvanforum.org/showthrea...slüman-değildir-!/page31&highlight=kuraniyyun
 

bi husben

Kıdemli Üye
Katılım
7 Mar 2007
Mesajlar
5,664
Tepkime puanı
322
Puanları
83
İbni Tevmiyyeciye Nasihat

Siz bizi ibni tevmiyyenin görüş açısı ile görüyorsunuz bizi mürşidimizi dinlediğimiz için ona tapıyorlar
addediyorsunuz. Peygamber Efendimizi (s.a.v) çok seven ona bağlanan ashabı kiram da size göre şirke mi düşmüş oluyorlar?

Hakiki tarikat ehli de mürşidini seviyor saygı gösteriyor bu sevgiden dolayı şirke düşüyorlar diyorsunuz. Siz de Ahirete göçmüş olmasına rağmen imamlarınızı çok seviyorsunuz. Onların size duyurduklarının en doğru olduğunu savunuyorsunuz. O zaman siz de onlara rabıtalısınız, şirke düşmüş
olmuyor musunuz?

Yani demek istiyorum ki mürşide bağlanmak şirke düşmek ise, sizin de mürşidiniz ibni tevmiyye veya onun vekili( İbn baz). Siz de ona tapıyorsunuz da görmüyorsunuz fakat tasavvuf mürşidlerini görüyorsunuz. O zaman görülen hadise şudur ki sizin imamlarınız zikre karşı, bizim imamlarımız karşı değil.

Ne büyük gaflettir ki, Hz. ALLAH’ın adının fazla anılması ve fazla ibadet, sizleri ve imamlarınızı rahatsız ediyor. Bir gerçek var ki, şeytan boş durmuyor Hz. Allah’a fazla ibadet yapanlardan rahatsızlık duyuyor engel olmak istiyor. Sizi bu işte kullanıyor.

Hz. ALLAH’ın nur depoları olan mürşidi kâmilleri, nur kaynağı Muhammed Mustafa (s.a.v) Efendimizin vekillerine rabıta yapanların itikatlarını bozma işini size yaptırıyor. Siz de buna alet oluyorsunuz.
şeytanın vahhabi tayfası ile işi olmaz. Onlardan rahatsız olmaz sizde biliyorsunuz farzları dahi iki rekâtla savuşturanlar var. Sünnetler, nafileler onlara ağır gelir sabah akşam zikir dersleri ise onlara fuzuli ibadetler olarak gelir.
Oh ne rahat! nefs istirahatte. Herkesin aradığı yol kolay bir sistem.

Az ibadet ne rahat yirmi dört saatinin vakitlerinin çoğunu dünyaya ayırıyorlar yani nefsin emrine.
Tap nefsine bak keyfine. Ahirette görürsün yaptığın ibadetlerin, sevapların yetecek mi günahların kefaretine?

Size tavsiyem vakit geçirmeden arayın hakiki bir tasavvuf yolu yaşayın şeriati, eksiksiz emirlerini
uyun Resulullah(s.a.v) sünnetine, kılın kaza namazlarınızı borçlu gitmeyin. Kılın Resulullah’ın(s.a.v) kendi kıldığı özel nafile namazlarını. Yarın ahirette size sormazlar bunları neden kıldın diye.
Şimdi düşünün şeytan bu rahmet yoluna engel olmaz mı?

kalpten inan ey müslüman
Kaynak:http://kalpteniman.tr.gg/İbni-tevmiyyeciye-nasihat_1.htm

sizin en büyük eksiğiniz yanlışa yanlış diyememinizdir toptan sahiplenmenizdir
büyük olarak adlettininiz kişi adete saçmalamış küfretmiş siz bunu görmüyyorsunuz aaa büyüktür bir bildiği vardır
biz teymiyenin yanlışına yanlıştır deriz kıstas kuran ve sünnet
 

Ahi Evran

Profesör
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
1,695
Tepkime puanı
14
Puanları
38
Yaş
45
İşin enteresan yanı Şeyhul İslam İbn Teymiyye'nin görüşerini tenkit eden namususuzların, iş Şeyh-i Ekber Muhyiddin İbn Arabi'nin ehl-i sünnete (eşarilik-maturidilik) aykırı görüşlerini hasır altı etmeleri gerçek yüzlerini göstermesi açısından yeterlidir...

İbn Arabi, Eşarilerin saldırdığı İslam filozoflarının görüşlerinden istifade eder, onları geliştiri, tenkit ettiği yerlerde, ya tasavvuftan, ya mutezileden, ya eşarilikten farklı görüşler alır, bunları da geliştirir, hepsini cem eder...Onu Şeyh-i Ekber yapan özelliklerden biri budur...
 

Kurtuluş26

Profesör
Katılım
6 Ocak 2014
Mesajlar
860
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
islamikonular.weebly.com
İşin enteresan yanı Şeyhul İslam İbn Teymiyye'nin görüşerini tenkit eden namususuzların, iş Şeyh-i Ekber Muhyiddin İbn Arabi'nin ehl-i sünnete (eşarilik-maturidilik) aykırı görüşlerini hasır altı etmeleri gerçek yüzlerini göstermesi açısından yeterlidir...

İbn Arabi, Eşarilerin saldırdığı İslam filozoflarının görüşlerinden istifade eder, onları geliştiri, tenkit ettiği yerlerde, ya tasavvuftan, ya mutezileden, ya eşarilikten farklı görüşler alır, bunları da geliştirir, hepsini cem eder...Onu Şeyh-i Ekber yapan özelliklerden biri budur...
Müslümanları helal sayıp öldüren vehhabiler.Aşağıdaki konuda tonla cevap yazıldı.İbni Teymiyenizin bir öyle bir böyle saçmadılığını yazdık.Eserlerinden örnek verdik.Hani onlara cevabınız.Açıkcası sen daha vehhabiliği bilmiyorsun Ahi Evran kim zorladıda vehhabi oldunuz.Biliyorsunuz ki vehhabiler sürekli zorluyarak zalimlik ederek öldürerek bu kadar yayıldılar.Tüm alimlerinizin ne yaptıklarını biliyoruz.Fakat siz yazdığımız bir tek islam alimini tanımıyorsunuz.Bilmiyorsunuz ki zaten.Sırf islamı siz biliyorsunuzda,sırf siz doğruyu biliyorsunuzda binlerce islam alimi yanlış mı biliyor?Ona uyan milyonlar şirke mi düştü.Hadi oradan...Tasavvuf hep vardıda bunu dahi bilmeyecek kadar cahilsiniz.Neyi açıklasak inkar ediceksiniz zaten...
VEHHABİLİK DİNİ
http://www.ihvanforum.org/showthread.php?134631-VEHHABİLİK-DİNİ
 

Kurtuluş26

Profesör
Katılım
6 Ocak 2014
Mesajlar
860
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
islamikonular.weebly.com
" Başlangıçta İslâm şeriatını ihyâ ve İslâm’a karışan hurafeleri temizlemek gayesiyle ortaya çıkmıştı. Şu kadar var ki bazı itikadî ve amelî meselelerde cumhûr-u ulemâya, büyük müçtehidlere muhalefet etti. Salâhiyeti umumiyetle kabul edilmiş bulunan nüfuzlu şahsiyetleri çürütmeye çalıştı. Cami minberinde: Ömer bin Hattab bir çok hatalar yapmıştır.” dediği gibi, Muhyiddin İbn-ül Arabî -kuddise sırruh- ve İmam-ı Gazâlî -kuddise sırruh- gibi büyük zâtlara şiddetli hücumlarda bulunmuştur.

İmam-ı Süyutî onun hakkında:
İbn-i Teymiyye kibirli bir adamdı. Kendini beğenirdi. Herkesten üstün görünmek, karşısındakini küçümsemek ve büyüklerle alay etmek âdeti idi.demiştir.

Allah-u Teâlâ’nın dinini kendisinin düzelttiğini, Kur’an-ı kerim’in mânâsını sadece kendisinin anlamış olduğunu söyleyen İbn-i Teymiyye; ehl-i sünnet âlimlerinin Kur’an-ı kerim’i ve Hadis-i şerif’leri yanlış anladıklarını iddiâ edecek kadar ileri gitmişti.

Sâlih kullar ve evliyâullah vasıtasıyla Allah-u Teâlâ’ya yaklaşmanın İslâm’da yeri olmadığını iddiâ etmiş, eserlerinde şiddetle tenkit etmiştir. Yaşayan kullar vasıtasıyla da Allah-u Teâlâ’ya yakın olunamayacağı, onlardan yardım istenemeyeceği gibi, kim olursa olsun, ölenlerin de vasıta olunamayacaklarını ve kendilerinden yardım istenemeyeceğini söylemiştir.
İbn-i Teymiyye sâlih kulların ve peygamberlerin kabirlerini, Allah-u Teâlâ’ya yaklaştıracaklarını ümit ederek ziyaret etmenin câiz olmadığını iddiâ ettiği gibi; “Resulullah Aleyhisselâm’ın kabrini teberrüken ziyaret etmek caiz değildir.” demiştir.
Allah-u Teâlâ’nın bir cihette bulunduğuna, Arş-ı âlâ’nın kadim olduğuna kaniydi. Derinleştirdikçe isabetsizliği meydana çıkan bazı içtihatları da vardı.
Sapık fikirleri haddi aşınca Mısır’da iki defa hapse atıldı. Görüşlerinde isabet edemediği, bir çok âlimlerin tenkitleriyle sübut bulmuş, dalâlete düştüğü vesikalarla ispat edilmiştir.
Yaşadığı devirde büyük bir fikir hareketi meydana getirmiş, etrafında büyük bir çevre edinmiş, etkisini kendisinden sonraki nesillerde de devam ettirmiştir.
Hakiki âlimler tarafından “Beynel-ulemâ muallâk adam” diye anılan İbn-i Teymiyye, 1328 yılında ölmüştür."


Ehl-i sünnet âlimleri sürekli İbn-i Teymiyye nin cahilce sapıkça görüşlerine cevaplar vermiştir.İbn-i Teymiyye sadece cahil halkı kandırabilirdi fakat günümüzdede cahillik çok fazla bu sebeble sizleride kandırabiliyor.

Örneğin vehhabiliği hak yolu diyen,mezhep diyen cahiller çıktı.

Müslümanları alimleri öldürmeseydiniz hiç yayılamazdı.Müslümanları yağmalamasaydınız hiç yayılamazdı.İlginçtir ki hala vehhabiliği bilmeyip destekleyen var.Bunlar zaten islamdan uzak olanlar bir sapık fırkaya batmış olanlar.

Kabul etmek için ilk önce ne olduğunu bilmek gerek.Kuran ve sünnete aykırı tüm görüşlerini red ediyoruz alim olarak görmüyoruz.Zaten ne olduğuda bellidir.

1000 vehhabi arasından belki 1 kişi kurtulacak bu vehhabilik saçmalığının yanlış olduğunu anlayacaktır.Müslüman müslümanı öldürebilir mi?Bunların görüşlerinde öldürebilirler.O zaman sapkınlarında sapkınlarıdırlar.
 

bi husben

Kıdemli Üye
Katılım
7 Mar 2007
Mesajlar
5,664
Tepkime puanı
322
Puanları
83
Müslümanları helal sayıp öldüren vehhabiler.Aşağıdaki konuda tonla cevap yazıldı.İbni Teymiyenizin bir öyle bir böyle saçmadılığını yazdık.Eserlerinden örnek verdik.Hani onlara cevabınız.Açıkcası sen daha vehhabiliği bilmiyorsun Ahi Evran kim zorladıda vehhabi oldunuz.Biliyorsunuz ki vehhabiler sürekli zorluyarak zalimlik ederek öldürerek bu kadar yayıldılar.Tüm alimlerinizin ne yaptıklarını biliyoruz.Fakat siz yazdığımız bir tek islam alimini tanımıyorsunuz.Bilmiyorsunuz ki zaten.İbni Teymiye cahili size yetiyor.Sırf islamı siz biliyorsunuzda,sırf siz doğruyu biliyorsunuzda binlerce islam alimi yanlış mı biliyor?Ona uyan milyonlar şirke mi düştü.Hadi oradan...Tasavvuf hep vardıda bunu dahi bilmeyecek kadar cahilsiniz.Neyi açıklasak inkar ediceksiniz zaten...
VEHHABİLİK DİNİ
http://www.ihvanforum.org/showthread.php?134631-VEHHAB%C4%B0L%C4%B0K-D%C4%B0N%C4%B0

insan ilim ve irfandan uzak oldumu senin gibi yobazlaşabiliyor normaldır aklınızı arabiniz ve mirasçılarına kiraya verdiğiniz için öğrenmek adına yaptığınız tek şey Rab edindiğiniz şehlerinizin iki dudağı arasından çıkan kelimelerdir.o KELİMELERİDE KUTSALLAŞTIRIP DİN DİYE YAŞIYORSUNUZ mubarekle kalkıp mübarekle yatıyorsunuz Allah kitap peygamberden uzak .Bunlardan uzaka derken Allahın kıtabındaki mesajlarından peygamberin vahyi yaşayış nizamından uzak bir şekilde hayatınızı şehlerin ayaklarının altında ikame ediyorsunuz
İbni teymiye hakkındaki görüşlerini sorsam 2 kelimeyi bir araya getiremıyecek sürüyle akılsız fehımsız insan düşman ibni teymiye
neden?şeyhim buyuklerim boyle söyledi
ya şeyhin büyüğün yalancının tekiyse araştırma zahmetine girip okudunmu araştırdın mı hayır

tutturmuşsunuz vahhabi dini eee vallahide billahide vahhabiler sizden daha kitaba sünnete bağlı müslümanlardır
sizin gibi icad edilen yeni uygulamaları yaşamazlar kuran sünnet nasıl emrettıyse oyle yaparlar

tepinerek raks ederek mevlahuke celalleddının takıpcılerı gibi etrafında donerek şbadet yaptığınızımı zannediyorsunuz

bre ALLLAHTAN korkmazlar Peygamber ve ashabı ne zaman raks semah tepınerek ibadet etmiştir

bılınki bu yapılanların islamda zerrece degeri yok red edılmış uygulamalardır

eğer tepınmek raks etmek ibadetse olımpıyatlarda sırıkla atlayanlar ibadetın zırvesınde olmaları lazım
 

Ahi Evran

Profesör
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
1,695
Tepkime puanı
14
Puanları
38
Yaş
45
Müslümanları helal sayıp öldüren vehhabiler.Aşağıdaki konuda tonla cevap yazıldı.İbni Teymiyenizin bir öyle bir böyle saçmadılığını yazdık.Eserlerinden örnek verdik.Hani onlara cevabınız.Açıkcası sen daha vehhabiliği bilmiyorsun Ahi Evran kim zorladıda vehhabi oldunuz.Biliyorsunuz ki vehhabiler sürekli zorluyarak zalimlik ederek öldürerek bu kadar yayıldılar.Tüm alimlerinizin ne yaptıklarını biliyoruz.Fakat siz yazdığımız bir tek islam alimini tanımıyorsunuz.Bilmiyorsunuz ki zaten.İbni Teymiye cahili size yetiyor.Sırf islamı siz biliyorsunuzda,sırf siz doğruyu biliyorsunuzda binlerce islam alimi yanlış mı biliyor?Ona uyan milyonlar şirke mi düştü.Hadi oradan...Tasavvuf hep vardıda bunu dahi bilmeyecek kadar cahilsiniz.Neyi açıklasak inkar ediceksiniz zaten...
VEHHABİLİK DİNİ

Vehhabiler, ehl-i hadisin aşırılarıdır, tekfire yakındır, kelam melam tanımazlar, hadis ne derse O'dur, özellikle Buhari'de, Müslim'de bir hadis ne derse O'dur, aşırılıkları birazdan bundan kaynaklanır!...

Said Nursi'nin vehhabilerle ilgili mutedil tesbitlerini okuyunuz...

İbn Teymiyye ile ne mezhep olarak, ne meşreb olarak, ne mektep olarak hiç bir alakam yoktur...
Allah için severim, okurum, Mutezile'ye, Hanefi Zemahşeri'ye daha yakınım ancak aynı zamanda bir Tasavvuf okuruyum, son zamanlarda seri halde Dücane Cündioğlu, Necdet Tosun, Ekrem Demirli, Mahmut Erol Kılıç okuyorum, kitaplığımın yarısından fazlası Tasavvuf kalsikleridir ve bunları okurken teberrüken de okuyorum...

Sen ne okuduğunu anlıyorsun, ne anladığını anlıyorsun!...

İbn Teymiyye için Hanefi alimlerinden Buhari şarihi Bedruddin El Ayni'nin şehadeti ve yine Buhari şarihi İbn Hacer El Sakalani'nin şehadet herkese yeter...

Sadece o mu? Daha yeni okuyorum, Muhammed Nurullah Seyda El Cezeri bile Tasavvufun Sırlarında İbn Teymiyye'den müsbet bahseder...

Hindistandaki sufi meşreb alimlerin çoğu İbn Teymiyye denildiğinde bir dururlar...

İbn Teymiyye düşmanlığı üç, beş cahilin zırvaları...
 

Kurtuluş26

Profesör
Katılım
6 Ocak 2014
Mesajlar
860
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
islamikonular.weebly.com
insan ilim ve irfandan uzak oldumu senin gibi yobazlaşabiliyor normaldır aklınızı arabiniz ve mirasçılarına kiraya verdiğiniz için öğrenmek adına yaptığınız tek şey Rab edindiğiniz şehlerinizin iki dudağı arasından çıkan kelimelerdir.o KELİMELERİDE KUTSALLAŞTIRIP DİN DİYE YAŞIYORSUNUZ mubarekle kalkıp mübarekle yatıyorsunuz Allah kitap peygamberden uzak .Bunlardan uzaka derken Allahın kıtabındaki mesajlarından peygamberin vahyi yaşayış nizamından uzak bir şekilde hayatınızı şehlerin ayaklarının altında ikame ediyorsunuz
İbni teymiye hakkındaki görüşlerini sorsam 2 kelimeyi bir araya getiremıyecek sürüyle akılsız fehımsız insan düşman ibni teymiye
neden?şeyhim buyuklerim boyle söyledi
ya şeyhin büyüğün yalancının tekiyse araştırma zahmetine girip okudunmu araştırdın mı hayır

tutturmuşsunuz vahhabi dini eee vallahide billahide vahhabiler sizden daha kitaba sünnete bağlı müslümanlardır
sizin gibi icad edilen yeni uygulamaları yaşamazlar kuran sünnet nasıl emrettıyse oyle yaparlar

tepinerek raks ederek mevlahuke celalleddının takıpcılerı gibi etrafında donerek şbadet yaptığınızımı zannediyorsunuz

bre ALLLAHTAN korkmazlar Peygamber ve ashabı ne zaman raks semah tepınerek ibadet etmiştir

bılınki bu yapılanların islamda zerrece degeri yok red edılmış uygulamalardır

eğer tepınmek raks etmek ibadetse olımpıyatlarda sırıkla atlayanlar ibadetın zırvesınde olmaları lazım

Tasavvufu yaşamamış,tarikata girememiş,Allahın veli kullarının dahi yanına yaklaşamamış uzaktan dahi göremiş,ne hayatlarını ne isimlerini ne eserlerini bilmeyen senin gibi cahiller elbette böyle cümleler kurar.Kuran ve sünneti bilmiyorsun ki Allahın veli kullarının islamı yaşayıp yaşamadığını bileceksin?

İbni teymiyenin saçma görüşlerine binlerce kez cevap verildi.Hatta sırf kendi saçma görüşleri kendi görüşlerini çürütüyor.O kadar ne söylediğini bilmez cahil biri.Onların peşinden giden dahada cahil.
http://www.youtube.com/watch?v=qCj_8VtT52M
Vahhabileri şok eden kendi alimlerinin sözleri


selamun aleykum güzel insanlar Şimdi size kendlerine vahhabi denilen şimdiki yeni adları
selefilerin görüşlerinin kaynağı olan kendi alimlerinin sözleri ile KENDİ FİKİRLERİYLE ÇELİŞEN[/COLOR] onları şok eden kendi alimlerinin sözlerini ayrı ayrı yazıcam.


onlar bunları görmezden geliyorlar. GURUR VE NEFİSLERİNE NASIL YENİLDİKLERİNİ GÖRECEKSİNİZ ...ne kadar samimi olup olmadıkları belli olacak

.....ibn Teymiyye Ölü İşitir Diyor:

İbn Teymiyye, sorulan bir soruya “Ölünün Kur’ân okumak zikir ve duâ seslerini işitebildiği doğrudur.” demektedir.[1]

İbn Teymiyye, Ölülerin kabirlerde konuştuğunu ve kendisine yapılan konuşmaları işittiklerini, söylüyor.[2..


.............SELEFİLERİN ŞİRK DEDİĞİ TEVESSÜLÜ ŞEKLİNİ İBN TEYMİYYENİN KABUL EDİŞİ

....İBN TEYMİYYE Devletin atadığı kadı ve alimlerin huzurunda mahkemede istiğasenin haram olduğu görüşünde ısrar ediyor fakat bir insan dua ederken peygamberinin hürmetine, hatrına. şeklinde dua da aracı kılarak Alaha dua etmesini caiz olduğunu yani eski görüşünü deyiştirdiğini talebesi ibn kesir yazıyor
....el-Bidâye ve’n-Nihaye107 ini sene başlığının Altan 4 satırında c: 14/47, Daru’l-kütübi’l-ilmiyye. 3. baskı Beyrut 1407/1987

İbn Teymiyye (ö.728/1328)’yi görüşlerinin kaynağı olarak kabul edenler, İbn Teymiyye’nin bu sözü korkusundan dolayı söylemiş olabilir derlerse; biz de deriz ki: Siz insanların sözlerinin zâhirine göre hüküm vermiyor muydunuz?
Ayrıca İbn Teymiyye korksaydı istiğase’nin haram olduğunu söylemez ve görüşünde ısrar etmezdi. itibar edilmesi gereken İbn Teymiyye son görüşüdür .. ŞİMDİYE KADAR BEN GÖRMEDİM BEN OKUMADIM LAFLARI BOŞ

Görüşlerinin kaynağı olan

........Muhammed bin Abdulvahhâb’ın zat ile tevessülü kabul ediş şekli

Bizim inkâr ettiğimiz şey, bir mahlûka hem de ’a edildiğinden daha fazla duâ ediliyor olması, şeyh Abdulkadîr ya da bir başkasının kabrine yönelip
sıkıntıların giderilmesi ve isteklerinin verilmesi için saygı ile .....ondan istekte bulunulmasıdır. ......Burada nerededir sırf ’a duâ etmek?
Nerededir beraber hiç kimseye duâ etmemek?

Ama birisi çıkar duâ ederken Allah’ım! Ben senden Peygamberlerin ya da Salih kullarının vesilesi ile
şunu şunu istiyorum” diye duâ etse, ....sadece ’a duâ ettikten sonra, .....herhangi bir kabrin yanında duâ ediyor olsa bile, BU BİZİM REDDETTİĞİMİZ BİR ŞEY DEĞİLDİR .[6] diyor.


.....Ebu’l Ferec İbnu’l Cevzî’nin Tevessülü Kabulü

Ebu’l Ferec İbnu’l Cevzî: Nefsimi terbiye edemedim bazı salih kişilerin kabrine gidip onları aracı yapıp düzelmem için duâ ettim.............(“Saydul-Hatır müminlere öğüt, Ebul Ferec El-Cevzî (İbn Cevzî), Tevhid yayınları, s.99-100, Baskı, 1998.)


İbn Teymiyye, .....İzzuddîn b. Abdusselâm’ın ...... sadece Peygamber ile tevessülü kabul ettiğini söylüyor. .........(İbn Teymiyye Külliyatı, c.1 s.179, Tevhid Yayınları ,1998.)

.........Hanbelî:
Tevessülü kabul etmeyen müslümanlardan bazıları Hanbelî, bazıları da tüm mezheblerden faydalandıklarını söylüyorlar. Mezheb imâmlarından Ahmed b. Hanbelî tevessülü kabul ediyor; mezhebinin görüşü de bu yöndedir. Ayrıca Elbânî’nin Tevesseül adlı eserinin 62. sayfasında Ahmet b. Hanbel’in tevessülü kabul ettiğini yazıyor.


........Şevkânî:.......... (Celle Celalühü)ü Tealaya fazilet ve ilim sahibi zatlarla tevessül etmek, haki*katte onların salih amelleri, faziletleri ve meziyetleriyle tevessül etmek demek*tir. Zira fâzıl zat ancak yaptığı amellerle faziletli olur...............(Şevkanî, ed-Dürru’n-Nedide, s. 5-6, Ducvi Makâlât fit-Tevessül Kitabu Buğye)



İbn Teymiyye: Peygamberlerin ve örnek davranışları ile tanınmış salih kişilerin mezarlarında zaman zaman görüldüğü söylenen diğer bazı kerâmetler ve olağanüstü tezahürler de böyledir.

Mesela bu mezarlara gökten ışık veya melek inmesi, şeytanların veya hayvanların buralara yanaşmaktan kaçınmaları, bu mezarlardan veya çevrelerindeki diğer mezarlardan ateş fışkırması, bu mezarlarda yatanların bazı komşu ölülere şefaâtçi olmaları, bazı kimselerin ölünce onların yanıbaşında gömülmeyi istemeleri, bazı mezarların yanında insanın içinde huzur ve sükun hissetmesi ve bazı ölülere dil uzatanların çeşitli cezalara çarptırılmaları gibi önemli tezahürler, konumuzun kapsamına girmeyen GERÇEKLERDİR .

Başka bir deyimle gerek Peygamberlerin ve gerekse yaşarken iyi davranışları ile tanınmış salih şahsiyetlerin mezarlarında belirebilecek ’ın kerâmetleri ile buraların (Celle Celalühü) katında taşıdıkları saygınlık ve değer, çoğu kimselerin TASAVVURUN ÜZERİNDEDİR .

Fakat ısrarla söylediğimiz şudur ki, bütün bu tezahürler söz konusu mezarları, namaz yeri edinmeyi veya tercihli duâ ve ziyaret yeri olarak seçmeyi gerektirmez, diyor İbn Teymiyye.[4]

İbn Kayyım el Cevziyye. (Ruh kitabının sayfa 19’)da Hasan b. Sabbah Zaferani der ki:

İmâm Şafi’ye sordum. O da:... “Kabirde Kur’ân okumanın hiçbir sakıncası yoktur”, ....sözünü naklediyor.

......İbn Teymiyye’nin Kerâmetler ile İlgili Görüşleri

dostlarının yaptıkları kerâmeti şeytandan sayanların âlimlerinden .İbn Teymiyye şöyle diyor:[/color]
dostu zannedilen bazı kişiler kendilerinden mukaşefe sadır olur veya çoğunun yapmadığı harikuladelikler gösterirler.

Mesela: İşâretle bir şahsı öldürüvermesi, vasıtasız bir şekilde havalarda uçması, olduğu yerde görülmesine rağmen aynı zamanda
Mekke’de ve benzeri yerlerde görülmesi, su üstünde yürümesi, tasını boşlukta tutarak içine su doldurması, bilinmeyen yerlerden gıda alması,
zaman zaman insanların gözlerinin önünden yok olması, uzaklardan kendisini yardıma çağıranın yardımına,
bulunduğu yerden yardım etmesi, çalınan bir malın nereye saklandığını hiç aramadan haber vermesi gibi harikulade şeyler.
Bütün bu saydığımız şeyleri yapmakta olmaları veli olduğunu göstermez, ispatlamaz.
Gerçek evliyanın kanaati odur ki; bir kimse havada uçsa su, üstünde yürüse gene de aldatıcı olabilir. Ve arkasından kayıtsız şartsız gidilmez.


Fakat bu fevkalâdelikleri göstermenin yanında (Celle Celalühü) Resülüne itaat ettiği de açıkça görünüyorsa,
onun yasak ve emirlerini olduğu gibi yerine getiriyorsa böylesinin bir veli olduğuna inanılabilir ve sözleri yerine getirmeye değer bulunabilir.

Gerçekte velinin kerâmetleri yukarıda saydıklarımızdan daha büyüktür. (Havada uçması, bir anda başka yerde gözükmesi, su üstünde yürümesi, yardım isteyenlerin yardımına uzaktanda olsa yetişmesi gibi.)

Yaptıkları ve söyledikleri Kur’ân ve sünnete uygun düşüyorsa ne kadar güzel. Zira veliler, imânlarının nuruyla bâtınî gerçeklerin yüze vurmasıyla, İslâm şeriatına sımsıkı sarılmalarıyla bilinir ve tanınırlar.[9]

ALLAHu Teâla şöyle buyuruyor:

“Onlar, O’nun velileri değildir. Onun velileri sadece müttakilerdir. Çokları bilmezler.”(Enfal 8/34)

İbn Teymiyye aynı eseri sayfa 96’da şöyle diyor: Kitap ve sünnet ehlinin büyükleri ayân beyân ortadadır.
Ve onları hiç kimse inkar edemez. Onlardan bir kısmı şunlardır:
Fudayl bin İyad, (ö.189/804) İbrahim bin Ethem (ö.161/777), Ebû Süleyman Dârânî, Marufu El-Kerhi, Cüneyd bin Muhammed Bağdâdî (ö.297/909),
Sehl bin Abdullah El-Tüsteri (ö.273/886) ve benzeri büyükler. Yüce bunların hepsinden razı olsun. Diyor ibn teymiyye

...ÖLÜDEN BİR ŞEY İSTEMEK

İbn Teymiyye dedi ki: Bazı kimselerin Peygamber Efendimizden (SallALLAHu Aleyhi ve Sellem)
veya ümmetine mensup salih bir şahsiyetten bir şey dilemeleri ve bu dileklerinin yerine getirilmesi çok görülen bir olaydır.[10]

İbn Teymiyye; Böyle bir dileğin yerine gelmesi yanı başında duâ edilen mezarda yatan ölünün kerâmeti olarak sayılabilir.”[11]demiştir.

İbn Teymiyye böyle bir dilekte bulunmayı doğru bulmamakla beraber, böyle dileklerin ’ın (Celle Celalühü) izniyle kabul olunduğunu, itiraf etmiştir. Şeytandandır, demiyor, Ölünün kerâmetindendir, diyor. İbn Teymiyye’ye tabi olanlar şeytandandır, diyorlar. … Zât ile tevessülü kabul etmeyenlerin itibar ettikleri âlimlerinden
İbn Teymiyye şunları anlatır:

Esvedül-Ansî, peygamberlik iddiasında bulunduğu zaman Ebû Müslim’i çağırtmış ve ona “benim peygamberliğimi tasdik ediyor musun?” diye sormuş. “Hayır tasdik etmiyorum” diye cevaplamış. Bunun üzerine Esved “Peki Muhammed’in (Celle Celalühü)’ın Rasulü olduğunu kabul ediyor musun?” Elbette kabul ediyorum cevabını alan Esved gazaba gelmiş, bir ateş yakılmasını ve Müslimin ateşin içine atılarak yakılmasını emretmiş adamlarına. Bu emri yerine getiren adamları, Müslimi ateşin içinde namaz kılarken gördüler, hiçbir şey olmuyormuş gibi Ebû Müslim, (Celle Celalühü) Rasulunun vefatından sonra Medine’ye gelmişti. Hz. Ömer (RadıyALLAHu Anh) onu kendisiyle Hz. Ebû Bekir arasına oturtmuştu.
Hz. Ebû Bekir (ö.13/634) (RadıyALLAHu Anh) hazır bulunanlara “ (Celle Celalühü)’a hamd olsun ömrüm sona ermeden (Celle Celalühü)’ın Rasulu Muhammedin ümmetinde İbrahim Halilullah gibi ateşe atılıp da kurtulan birini görmeyi bana nasip etti.”[12]

RABITANIN TARİFİ İLE ÖRTÜŞEN SÖZLERİ

İbn Teymiyye şöyle demektedir: “Sen bir şahsı için seversen, doğrudan ’ı sevmiş olursun.
Sen o şahsı ne zaman kalbinde tasavvur etsen, Cenab-ı Hakkın sevgilisi olan birisini tasavvur etmiş olursun ve böylece onu sevmiş olursun.
Böylece senin için ve ALLAHa olan mahabbetin daha fazla artmış olur.
Nitekim sen ne zaman Peygamber (SallALLAHu Aleyhi ve Sellem) ondan önceki Peygamberleri ve onların izinden gidenleri hatırlayıp,
onları kalbinde veya kafanda tasavvur etsen senin bu durumun kalbini onlara her türlü nimetleri veren ı sevmeye çeker götürür.
Sen bu insanları için seversen ’ın sevgilisi olan zatda seni sevgisine çeker götürür.”[13]


.....İbn Teymiyye Sekr yani manevi sarhoşluk hakkında


İbn Teymiyye Sekr yani manevi sarhoşluk hakkında bazı büyüklerin bu halde iken
söyledikleri şeriat dışı sözlerinden bahsediyor günah olmadığını söylüyor.

Diyor ki 'bu kişiler hakkında şöyle hükmedilir kişinin aklı haram olmayan bir şeyden gitti ise o zaman ondan sudur eden yasak sözlerden ve fillerden sorumluluk yoktur. [14]


İbn Teymiyye, El-Kelimu’t Tayyib adlı eserinde s. 109’da bize nerelerde sünnete uygun, nasıl duâ edeceğimizi göstermek için yazdığı eserde
Abdullâh b. Mes’ud’dan rivâyet edilen şu hadis-i şerifi zikretmektedir:
“Sizden birinizin hayvanı çölde ipinden boşalıp, kaybolursa, "Ey Allâh’ın kulları hapsedin, Ey Allâh’ın kulları hapsedin" diye iki defa seslensin.
Zira Allâh’ın yeryüzünde onu hapsedecek olan hâzır kulu vardır.”
Tevessül ve istiğâseyi kabul etmeyenlerin zayıf dediği bu hadisi, itibar ettikleri âlimlerinden İbn Teymiyye bu hadisteki gibi duâ edilmesini sünnete uygun görmüş ki,
el-Kelimu’t Tayyib “Sünnete Uygun Duâ” adlı eserine almıştır.
İtiraz da etmemiştir. Burada hem zayıf hadisle amel var, hem de Allâh’tan değilde bir başkasından yardım isteme var.
İbn Teymiyye insanlardan yardım istemeyi (istigâse) kabul etmezken bu hadisteki gibi
“Ey Allâh’ın kulları!” diye seslenerek yardım istemeyi sünnete uygun görmüştür.

..Kaynak: selefiler ve tasavvufçuların görüşleri

[1] İbn Teymiyye, İktizâu’s-Sırâti’l Müstekîm, s: 378-379, Dârul Marife, Beyrut, tsz. İbn Teymiyye Sıratı’l-Müstakim, kabir ziyaretleri bölümü, Tercüme Pınar Yayınları, s.499, baskı: 2004

[2] İbn Teymiyye Külliyâtı, c:4, s:240, 8 ciltlik, Tevhid Yayınları. (1998)

[3] İbn Teymiyye, Mecmûu’l-Fetâvâ, 24-362

[4]İbn Teymiyye, İktizâu’s-Sırâti’l Müstekîm, s: 378-379, Dârul Marife, Beyrut, tsz. İbn Teymiyye, Sırâtı’l Müstakîm, Kabir Ziyaretleri bölümü, tercüme Pınar Yayınları, s.494-495

[5] el-Bidâye ve’n-Nihaye c: 14/47, Daru’l-kütübi’l-ilmiyye. Beyrut/1987

[6] Muhammed bin Abdulvahhab tüm eserleri 3.kısım, s:68 Muhammed bin Suud İslâm fakültesinde Muhammed bin Abdulvahhab haftasında neşrolunmuştur.

[7] “Saydul-Hatır müminlere öğüt, Ebul Ferec El-Cevzî (İbn Cevzî), Tevhid yayınları, s.99-100, Baskı, 1998.

[8] İbn Teymiyye Külliyatı, c.1 s.179, Tevhid Yayınları ,1998.

[9] El-Furkan Beyne Evliyâi’r-Rahmâni ve Evliyâi’ş-Şeytâni, s. 61-62, el-Mektebu’l İslâm î, 4.Baskı, Beyrût, 1397. Trc. İbn Teymiyye, (c.c.)’ın velileriyle şeytanın velileri arasındaki fark. S: 73. Pınar Yayınları, 2003.

[10] İbn Teymiyye, İktizâu’s-Sırâti’l Müstekîm, s: 373-374, Dârul Marife, Beyrut, tsz. Trc. İbn Teymiyye Sırat-ı Mustakîm Kabir Ziyaretleri bölümü tercüme Pınar Yay. s.493, bsk 2004.

[11] İbn Teymiyye, İktizâu’s-Sırâti’l Müstekîm, s: 373-374, Dârul Marife, Beyrut, tsz. Trc. İbn Teymiyye, Sırât-ı Mustakîm Kabir Ziyaretleri bölümü, tercüme Pınar Yay. s.494 bsk 2004

[12] İbn Teymiyye, El-Furkan Beyne Evliyâi’r-Rahmâni ve Evliyâi’ş-Şeytâni, el-Mektebu’l İslâm î, 4.Baskı, Beyrût, 1397. Trc. (c.c.)’ın velileri ile şeytanın velileri arasındaki fark / Pınar Yayınları. 162, -2003

[13] Mecmûu’l Fetava, c.10 s.608, birinci baskı, 1381.

[14] Mecmûu'l- Fetâvâ, İbn Teymiyye, c.10 / 340

ALINTI.
 

Ahi Evran

Profesör
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
1,695
Tepkime puanı
14
Puanları
38
Yaş
45
Lan olum, böle saf olman...

İbn Teymiyye hanbeli alimidir, kelam ile iştigal eder...
Vehhabiler kelam ile iştigal etmezler, hadis ne derse odur...

İbn Teymiyye'nin rabıta'ya delalet eden görüşlerinin olması gayet doğal, çünkü rabıta bizatihi doğal bir şey...

Rabıta'da sorun, Halid Bağdadi'nin (rh.a) sistemleştirdiği ve bugün halidilikteki rabıtadır...
 

Kurtuluş26

Profesör
Katılım
6 Ocak 2014
Mesajlar
860
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
islamikonular.weebly.com
Vehhabiler, ehl-i hadisin aşırılarıdır, tekfire yakındır, kelam melam tanımazlar, hadis ne derse O'dur, özellikle Buhari'de, Müslim'de bir hadis ne derse O'dur, aşırılıkları birazdan bundan kaynaklanır!...

Said Nursi'nin vehhabilerle ilgili mutedil tesbitlerini okuyunuz...

İbn Teymiyye ile ne mezhep olarak, ne meşreb olarak, ne mektep olarak hiç bir alakam yoktur...
Allah için severim, okurum, Mutezile'ye, Hanefi Zemahşeri'ye daha yakınım ancak aynı zamanda bir Tasavvuf okuruyum, son zamanlarda seri halde Dücane Cündioğlu, Necdet Tosun, Ekrem Demirli, Mahmut Erol Kılıç okuyorum, kitaplığımın yarısından fazlası Tasavvuf kalsikleridir ve bunları okurken teberrüken de okuyorum...

Sen ne okuduğunu anlıyorsun, ne anladığını anlıyorsun!...

İbn Teymiyye için Hanefi alimlerinden Buhari şarihi Bedruddin El Ayni'nin şehadeti ve yine Buhari şarihi İbn Hacer El Sakalani'nin şehadet herkese yeter...

Sadece o mu? Daha yeni okuyorum, Muhammed Nurullah Seyda El Cezeri bile Tasavvufun Sırlarında İbn Teymiyye'den müsbet bahseder...

Hindistandaki sufi meşreb alimlerin çoğu İbn Teymiyye denildiğinde bir dururlar...

İbn Teymiyye düşmanlığı üç, beş cahilin zırvaları...

İbn Teymiyye düşmanlığı üç, beş cahilin zırvaları...
demişsiniz.
Ayrıca "kitaplığımın yarısından fazlası Tasavvuf kalsikleridir"demişsiniz.

Bir mürşidiniz ,bir şeyhiniz var mı?Yani tarikata girip tasavvufu yaşadınız mı?Sırf okuyarak nefsinin dercelerinimi aşacağını mı sanıyorsun?Yaşamadan tasavvufu anlayabileceğini mi sanıyorsun?
Birde takita girmek var alınmak var.Binler bu yola girirde çoğu dökülür.Nefs derecelerini aşmak kalpten dünya sevgisini çıkarmak herkezin yapacağı şey değil.
İbn Teymiyye ve peşinden gidenler neler yaptı biliyormusun bilmemezlikten mi geliyorsun?

İbn-i Teymiyye (1263-1328):

Vehhâbîlik dininin fikir olarak ortaya çıkması, Hicrî 661, Milâdî 1263 yılında Harran'da doğan İbn-i Teymiyye ile başlamıştır. Asıl adı Ahmed bin Abdülhalim olup, İbn-i Teymiyye lâkabıyla şöhret bulmuştur.
Tatarların zulmünden dolayı âilesiyle birlikte Şam'a geldi. Babası Abdülhalim kısa zamanda Şam'da parmakla gösterilmeye başlandı. Şöhreti her tarafa yayıldı. Şam'ın en büyük camiinde vaaz ve ders kürsüsü vardı.
İbn-i Teymiyye küçük yaşlarda Kur'an-ı kerim'i ezberledi, daha sonra Hadis tahsiline yöneldi. Kısa zamanda tahsilini tamamladı. Henüz yirmi yaşına varmadan geniş mâlumat ile şöhret bularak ders okutmaya ve fetvâ vermeye başladı. Babası ölünce de onun yerine geçti. Bütün gözler kendisine çevrilmişti. Bir çok hayranı ve taraftarı oldu.
Başlangıçta İslâm şeriatını ihyâ ve İslâm'a karışan hurafeleri temizlemek gayesiyle ortaya çıkmıştı. Şu kadar var ki bazı itikadî ve amelî meselelerde cumhûr-u ulemâya, büyük müçtehidlere muhalefet etti. Salâhiyeti umumiyetle kabul edilmiş bulunan nüfuzlu şahsiyetleri çürütmeye çalıştı. Cami minberinde: "Ömer bin Hattab bir çok hatalar yapmıştır." dediği gibi, Muhyiddin İbn-ül Arabî -kuddise sırruh- ve İmam-ı Gazâlî -kuddise sırruh- gibi büyük zâtlara şiddetli hücumlarda bulunmuştur.
İmam-ı Süyutî onun hakkında:
"İbn-i Teymiyye kibirli bir adamdı. Kendini beğenirdi. Herkesten üstün görünmek, karşısındakini küçümsemek ve büyüklerle alay etmek âdeti idi." demiştir.
Allah-u Teâlâ'nın dinini kendisinin düzelttiğini, Kur'an-ı kerim'in mânâsını sadece kendisinin anlamış olduğunu söyleyen İbn-i Teymiyye; ehl-i sünnet âlimlerinin Kur'an-ı kerim'i ve Hadis-i şerif'leri yanlış anladıklarını iddiâ edecek kadar ileri gitmişti.
Sâlih kullar ve evliyâullah vasıtasıyla Allah-u Teâlâ'ya yaklaşmanın İslâm'da yeri olmadığını iddiâ etmiş, eserlerinde şiddetle tenkit etmiştir. Yaşayan kullar vasıtasıyla da Allah-u Teâlâ'ya yakın olunamayacağı, onlardan yardım istenemeyeceği gibi, kim olursa olsun, ölenlerin de vasıta olunamayacaklarını ve kendilerinden yardım istenemeyeceğini söylemiştir.
İbn-i Teymiyye sâlih kulların ve peygamberlerin kabirlerini, Allah-u Teâlâ'ya yaklaştıracaklarını ümit ederek ziyaret etmenin câiz olmadığını iddiâ ettiği gibi; "Resulullah Aleyhisselâm'ın kabrini teberrüken ziyaret etmek caiz değildir." demiştir.
Allah-u Teâlâ'nın bir cihette bulunduğuna, Arş-ı âlâ'nın kadim olduğuna kaniydi. Derinleştirdikçe isabetsizliği meydana çıkan bazı içtihatları da vardı.
Sapık fikirleri haddi aşınca Mısır'da iki defa hapse atıldı. Görüşlerinde isabet edemediği, bir çok âlimlerin tenkitleriyle sübut bulmuş, dalâlete düştüğü vesikalarla ispat edilmiştir.
Yaşadığı devirde büyük bir fikir hareketi meydana getirmiş, etrafında büyük bir çevre edinmiş, etkisini kendisinden sonraki nesillerde de devam ettirmiştir.
Hakiki âlimler tarafından "Beynel-ulemâ muallâk adam" diye anılan İbn-i Teymiyye, 1328 yılında ölmüştür.

Muhammed bin Abdülvehhâb (1703-1792):
Muhammed bin Abdülvehhâb 1703 yılında Arabistan'ın Riyad şehrine yetmiş kilometre uzaklıkta bulunan Uyeyne köyünde doğdu. İlk tahsilini kadı olan babasından aldı, daha sonra Mekke ve Medine'de tahsiline devam etti. Bu tahsili esnasında İbn-i Teymiyye'nin akâid ve fıkha dâir eserlerini ciddiyetle incelemiş, onun çarpık görüşlerinin etkisi altında kalmış, katı bir taassupla büyük bir bağlılık göstermiştir. Daha sonra da kendisini müçtehid zannedip çıkmıştır.
Mekke ve Medine'yi merkez edinerek çalışmaya başladığında pek ciddiye alınmadığı için Basra'ya geçti. Babası Abdülvehhâb bin Süleyman iyi bir müslümandı, çevresinde âlim olarak tanınıyordu. Oğlunun bozuk fikirler yaydığını görünce karşı çıktı, peşinden gidilmemesini var kuvvetiyle halka duyurmaya çalıştı.
İbn-i Abdülvehhâb birçok yerler dolaştıktan sonra tekrar doğum yeri olan Uyeyne'ye geldi. Oranın emiri olan Osman bin Hamd ile yakınlık kurdu ve onu kendisine inandırarak görüşlerini kabul ettirdi, altıyüz kişilik gücünden faydalandı. Daha sonra Uyeyne'nin mühim bir ismi haline geldi. Etrafında kendisini dinleyen ve destek veren büyük bir kalabalık çevrelendi.
İbn-i Abdülvehhâb kendi sapık görüşlerini yaymak için "Kitabu'l-Tevhid" adında bir kitap yazmıştır.
Kendine uymayanları kılıçla yola getirmek gerektiği üzerinde duruyordu. Ona göre bu hususta her türlü baskı uygulanabilirdi.
İbn-i Abdülvehhâb sadece sapık fikirlerini yaymakla kalmıyor, bunları zorla kabul ettirmeye çalışıyordu. Bu durum halkı korku ve endişeye sevketti. Bunun üzerine o civarın kuvvetli kabilelerinden biri olan Hâlid oğullarının reisi Süleyman bin Üreyir'e başvurarak yardım istediler. O da Uyeyne emiri Osman'dan İbn-i Abdülvehhâb'ı oradan sürmesini istedi.
İbn-i Abdülvehhâb orada barınamayarak Riyad'a yakın bir yer olan Der'iyye'ye yerleşti. Oranın emiri ve en nüfuzlu adamı Muhammed bin Suûd ile anlaştı ve işbirliği yaptı. Böylece görüşlerine siyasi bir güç kazandırmış oldu. Bu işbirliğinden Vehhâbî isyanları doğdu. İsyancılar Osmanlılar'dan bağımsız olarak kendi inanç ve düşüncelerine göre şekillenen bir devlet kurmak istiyorlardı. İbn-i Abdülvehhâb sapık fikirlerini yaymak için sağlam bir maddî desteğe kavuşurken, Muhammed bin Suûd da kendi nüfuzunu genişleterek Arap yarımadasına sahip olmak için fırsat elde etmiş oldu.
Arabistan topraklarının Osmanlı idaresinde olduğu dönemde bu bölgede Vehhâbî dininin temeli 1744'te işte böyle atıldı. Hicaz bölgesini istilâ ederek, oraları abluka altına aldı.
İbn-i Abdülvehhâb Der'iyye'de sapık fikirlerini yaymaya başladı, orada dersler düzenledi. Komşu kabilelerin emirlerine mektuplar yazarak fikirlerini aktardı.
Bu sapık adam kendisine uyanlara "Muvahhidler" adını veriyor, kendisine uymayanları "Hak dine girmeyenler" olarak görüyordu. Vehhâbîlik dinini resmen bu şekilde yaydı ve bu noktada ilâhlık dâvâsında bulundu.
Halkın dalâlete düştüklerini, tarikata girme ve benzeri şeyler yüzünden tevhidin bozulduğunu, bu gibi kimselerin müşrik olduğunu ileri sürerek kan ve mallarının kendisine inananlara helâl olduğunu, onları kılıçla yola getirmenin gerektiğini ilân etti.
Bölge halkına ganimet vaad eden bu sapık fikirler Necd bölgesinin halkına cazip gelmişti. Bu bölge asırlardır bir çok sapıklıklara sahne olmuştu. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'den sonra peygamberlik iddiâsıyla ortaya çıkan Müseyleme'tül-Kezzab, Secah, Tüleyhâ, Esved'ül-Ansî gibi sahtekârlar bu bölgede ortalığı karıştırmışlar, taraftar bulmuşlardı. Bölge daima isyancı grupların merkezi olmaya devam etmişti. Halk yağmacılığa, talana, isyan etmeye, baş kaldırmaya her zaman için meyilli idiler. Çok yaygın bir cehâlet hüküm sürüyordu.
O bölgede pek çok kanlı baskınlar yapıldı. Vehhâbîliği kabul etmeyenler kılıçtan geçirildi, elde edilen malların beşte biri ganimet olarak hazine adı altında Muhammed bin Suûd ve avânesine ayrıldı, kalanı ise savaşa katılan süvari ve yaya çapulcular arasında ikili-birli bölüştürüldü. Bu durum doğrudan doğruya Hazret-i Allah'a ve Resulullah Aleyhisselâm'a karşı açılan bir başkaldırmadır. Vehhâbilik dinine girenleri himâye etti, İslâm dininde olanların mahvına çalıştı.
İşte bu Vehhâbî bozmalarının bu yaptıklarından bazılarını örnek olarak gösteriyorum, müslüman olan bunu yapar mı?
Dikkat edin, kâfirden almıyorlar, müslümanları öldürüp yağmalıyorlar. Ne acı, ne büyük zulüm, ne büyük cehalet.
Bununla bir kâfirin arasında ne fark görebilirsin? O da kâfir, o da kâfir! Vehhâbîlik dinini savunanların kâfir oldukları buradan da görülebilir.

Abdülaziz bin Muhammed bin Suûd:
İbn-i Abdülvehhâb'ın başlattığı bu hareket, Muhammed bin Suûd vasıtasıyla siyasi bir cephe kazandığı için hızla yayıldı. Muhammed bin Suûd pek çok toprak ele geçirdi. Onun 1766'da ölümünden sonra bu toprak kazanma işi ve Vehhâbî isyanlarının askerî ve siyâsî liderliği oğlu Abdülâziz bin Muhammed bin Suûd tarafından devam ettirildi. Bu adam da babasından daha büyük heyecanla İbn-i Abdülvehhâb'a bağlandı.
Abdülaziz bin Muhammed Vehhabîler'in ikinci reisidir. Başa geçtikten sonra, babasının siyasetini takip ederek Vehhâbîlik dinini yaymak için otuz yıl Orta Arabistan'daki muhtelif kabilelerle mücadele etti, çok büyük katliamlar yaptı, pek çok müslümanın canına kıydı. Sözle, kitapla ve mektuplarla başlayan hareket; kılıçla, silâhla sıcak savaşa dönüştü.
1802 yılında Kerbelâ'yı yağmaladılar, Hazret-i Hüseyin -radiyallahu anh-in türbesinin damını yıktılar, mücevherlerle süslü olan sandukasını alıp götürdüler ve bölge halkını vahşice katlettiler.
O tarihlerde Osmanlı Devleti'nin dış düşmanlarla savaş hâlinde olması ve zayıflamaya başlaması ve İngilizler'in de yardım ve teşvikleriyle bozguncu düşünceler halk arasında yayıldı. Kimileri bulundukları bölgelerde etkili oldular, İslâm'a ve müslümanlara büyük darbeler vurdular.
Vehhâbîler kendi inancında olmayanları küfürle itham ettikleri için Hâricîler'e benzemektedirler. Kendi fikirlerine olan zıt fikirleri İslâm'ın dışında olarak kabul ettiler, o fikirde olmayanları tekfir ettiler. Kanlarının mübah olduğunu, mallarının ganimet olarak alınabileceğini, kâfirlere yapılan muameleyi yapmanın onlar için de bahis mevzuu olduğunu söylediler.

Suûd bin Abdülaziz:
Muhammed bin Abdülvehhâb'ın 1792 yılında ölmesine rağmen Vehhâbî hareketi durmadı, hatta daha da hız kazandı. Osmanlılar'ın devlet otoritesinin zayıflığından istifade eden Vehhâbîler, Basra Körfezi civarında hâkimiyet kurdular.
Abdülaziz bin Suûd bin Muhammed'in ölümüyle onun yerine geçen Suûd bin Abdülaziz, sınırlarını genişletmek için saldırılarını artırdı.
Vehhhâbîler 1803-1806 yılları arasında Tâif, Medine ve Mekke'yi ele geçirdiler.
İlk olarak Tâif'i kuşattılar ve ele geçirdiler, şehir yağmalandı. Burada pek çok müslümanı, kadın çocuk demeden acımasızca şehit ettiler. Tekke, zâviye, türbe nevinden her yeri yıktılar. Ele geçirdikleri Tefsir, Hadis ve diğer ilimlerle ilgili pek çok kitabı parçaladılar. Vehhâbî askerleri çok câhil oldukları için, Kur'an-ı kerim'leri diğer kitaplardan ayırt edemediler ve paramparça yaptılar. Bazı Âyet-i kerime'lerin nakşedilmiş bulunduğu tezhipli Kur'an-ı kerim cilt derilerinden çarıklar yapıp ayaklarına giydiler. Öyle ki koca Tâif şehrinde üç tane Kur'an-ı kerim'le bir takım Buhârî-i şerif kaldı.
Bunu bir müslüman yapabilir mi? Asla bir müslüman bu zulmü yapmaz.
Vehhâbîler Tâif'ten sonra Mekke'yi ele geçirdiler. Resulullah Aleyhisselâm'ın, Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Ömer, Hazret-i Ali, Hazret-i Fâtıma -radiyallahu anhüm- Hazerâtının doğdukları evleri, orada bulunan bütün kubbe ve türbeleri yerle bir ettiler. Ehl-i sünnet âlimlerinden çoğunu sebepsiz yere astılar. Ehl-i sünnet inancında sebât etmek isteyenleri tehdit ettiler.
Suûd bin Abdülaziz Cumâ hutbelerinden halifeye yapılan duâyı kaldırttı.
Tevbe sûre-i şerif'indeki:
"Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktirler. Onun içindir ki bu yıllarından sonra artık Mescid-i haram'a yaklaşmasınlar." (Tevbe: 28)
Âyet-i kerime'sini delil göstererek müslümanları müşrik saydığını ilân etti ve yedi sene Mekke-i mükerreme'ye sokmadı.
Vehhâbîler kalabalık yerlere tellâllar çıkartarak: "Suûd bin Abdülaziz'in dinine girin!" diyerek müslümanları İbn-i Abdülvehhâb'ın görüşlerini kabule zorladılar.
Görülüyor ki doğrudan doğruya İslâm dinine cephe aldı, Vehhâbîliği bir din olarak kabul etti.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"Allah katında din İslâm'dır." (Âl-i imrân: 19)
Buyurduğu halde Hazret-i Allah'a ve Resulullah Aleyhisselâm'a karşı geldi, Kitabullah'ı inkâr etti ve kendi dinini ilân etti.
Ey Vehhâbî bozmaları! Buna bir itirazınız var mı? Bunu hangi Âyet-i kerime ve hangi Hadis-i şerif'le izah edebilirsiniz?
Bütün bu zulümler olurken, Vehhâbîler'e karşı savaşan Şerif Galip, Osmanlı Devleti'nin yardım göndermemesine, Hicaz bölgesinin Vehhâbîler'in eline geçmesine ve Haremeyn halkının eşkiyanın esaretine düşmesine çok üzülüyordu. Bir yandan da hâlâ yardım geleceği ümidini besliyor, hatta Suûd bin Abdülaziz'i tehdit etmekten geri durmuyordu.
Ancak bütün bu tehditler Suûd'un zulmünü azaltmadı, aksine gurur ve kibrini daha da artırdı.
Bundan sonra Vehhâbî ordusu Medine'ye yöneldi. Suûd bin Abdülaziz, Medine halkına bir mektup yazarak, asırlardır hak din üzere olan müslümanları kendi dinine dâvet etti. Medine halkı bu mektup üzerine hayli korktularsa da müsbet veya menfî bir cevap veremediler. Bunun üzerine Vehhâbîler Medine üzerine yürüdüler ve halkı muhasara ederek aç ve susuz bıraktılar. Kendi görüşlerini kabul ederlerse onları affedeceğini söylediler. Onlar da başka çare kalmadığından ve en azından oyalamak için onun bu ağır tekliflerini kabul ettiler.
Vehhâbîler ilk iş olarak Medine'de ne kadar kubbe varsa hepsini yerle bir ettiler. Her türbenin kubbesini de o türbenin türbedârına yıktırdılar. Ancak halkın galeyanı üzerine Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in mübarek mezarı üzerindeki Kubbe-i hadrâ'yı bıraktılar.
Abdülaziz bin Suûd Medine halkına hitaben yaptığı küfür dolu konuşmasının bir noktasında:
"Peygamber'in kabri başında önceleri olduğu gibi durarak, tâzim için salât-ü selâm getirmek çirkin bir davranıştır ve çirkin bid'atlardan olduğu için Vehhâbî diyanetince yasaktır." dedi.
Ben de diyorum ki bunu diyen müşriktir.
Zira Allah-u Teâlâ:
"Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber (Muhammed)e çok salât ve senâ ederler.
Ey iman edenler! Siz de ona salât-ü selâm getirin ve tam bir teslimiyetle gönülden teslim olun." (Ahzâb: 56)
Âyet-i kerime'si ile Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-ine Zât-ı akdes'inin ve meleklerin salât-ü selâm getirdiğini duyuruyor ve ümmet-i Muhammed'e emir buyuruyor. Bu kâfir ise böyle söylüyor, bu Âyet-i kerime'yi inkâr ediyor. Kendi dinini kuvvetlendirmek için Allah-u Teâlâ'nın emrini hiçe sayıyor, hakikatin yerine bid'atları yerleştirmek istiyor. Bundan ötürü şirk koşmuşlardır ve müşrik olmuşlardır.
Medine halkı bu zulümlere sabrediyor, Vehhâbîler'i oyalamaya çalışıyordu. "Hilâfet-i İslâmiye merkezinden elbette asker gönderirler." diye düşünüyorlardı. Tam üç sene sabırla beklediler, asker gelmeyince İstanbul'a bir heyet gönderdiler. Fakat görüştükleri kimseler, durumu padişaha etraflıca bildirmediler. O sıralarda da devletin başında bir hayli gâile vardı, bunun içindir ki bu mühim husus ile ilgilenemediler.
Vehhâbîler 1811 yılında kuzeyde Halep'den Hint okyanusuna, Basra Körfezi ve Irak sınırından doğuda Kızıldeniz'e kadar yayıldılar.
Bu tarihten itibaren Osmanlı Devleti Vehhâbîler'in bir tehlike olmaya başladığını farketti, bunlara bir "Hâricî" hareketi olarak bakıldı. Bastırmak için çabalar gösterildi, Mısır ve Bağdat valilerine emirler verildi.
Osmanlı padişahı İkinci Mahmud, Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'yı bu tehlikeyi bertaraf etmesi için görevlendirdi. Kavalalı, 1812-1813 yılında oğlu Tosun emrinde Vehhâbîler'in üzerine bir ordu gönderdi. Bu ordu Mekke-i mükerreme, Medine-i münevvere ve Tâif'i Vehhhâbîler'in elinden kurtardı.
Daha sonra Kavalalı bizzat kendisi, Abdullah bin Suûd'un üzerine yürüdü. Vehhâbîler her ne kadar direndilerse de, 1814'te Abdülaziz'in âni olarak ölümü üzerine bozguna uğradılar, kuvvetleri dağıldı.
1818'de Kavalalı'nın kumandanı İbrahim Paşa Der'iyye'ye giderek isyancıları bastırdı. Muhammed bin Abdülvahhab'ın oğlu Der'iyye kadısı Süleyman'ı da öldürdü. İbn-i Abdülvehhâb'ın diğer oğlu Ali de Hacc'da yakalanarak öldürüldü. Abdülaziz'in yerine geçen oğlu Abdullah'ı ve çocuklarını yakalayarak İstanbul'a gönderdi. Bunlar 17 Aralık 1819'da burada idam edildiler. Böylece Vehhâbîler'in ilk dönemi kapanmış oldu.
Ancak Vehhâbî hareketi durmadı. Savaştan kaçıp kurtulmayı başaran Suûd hânedânından Türkî bin Abdullah, Vehhâbî kuvvetlerini toplayarak Necd bölgesinde yeniden faaliyete geçti. Riyad'ı başşehir yaparak 1821'de ikinci Vehhâbî devletini kurdu.
Bu yönetim başlangıçta askeri hareketlerle, 1843'ten sonra da Osmanlı Devleti'ne tâbi olmayı kabul ederek 1891'e kadar ayakta kalmayı başardı.

II. Abdülaziz bin Suûd'dan Bugüne:
1891'de dağılan bu yönetimi uzun bir mücadeleden sonra Suûd hânedânından II. Abdülaziz bin Suûd 1902 yılında yeniden toplayarak Riyad merkezli Vehhâbî yönetiminin kuruluşunu ilân etti.
II. Abdülaziz, Arabistan yarımadasında gücünü artırmak için İngilizler'le işbirliği yaptı. Sonraki yıllarda Arabistan'ın diğer bölgelerini de ele geçirerek topraklarını genişletti. Abdülaziz 26 Aralık 1915'te İngiltere ile özel bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşmaya göre Necd, Hasa, Katif, Cubeyl ve kendisine bağlı olan bölgelerin mutlak hükümdarı olarak tanındı. İngilizler de muazzam paralarla bunlara destek sağladı. Anlaşmaya göre Abdülaziz'in ele geçirdiği toprakların kesin yönetimi ona âit olacak, ondan sonra da yönetim çocuklarına geçecekti. Ancak bu toprakların yöneticileri hiçbir şekilde İngiltere'nin aleyhinde olmayacaklardı.
Birinci Dünya Savaşı'nın Osmanlı Devleti'nin aleyhine sonuçlanması üzerine, İngilizlerin de araya girmesiyle Osmanlı Devleti 1918 yılı sonlarında Medine'den çekildi. Vehhâbîler bundan sonra, Hâşimîler'in elinde kalan Mekke, Medine, Cidde ve Tâif'i ele geçirdiler. Abdülaziz bin Suûd 1926 yılının Ocak ayında "Necd ve Hicaz kralı" olarak kabul edildi. 17 Mayıs 1927'de İngilizler'le yapılan Cidde anlaşmasından sonra tam olarak bağımsız hâle geldi.
18 Eylül 1932'de Abdülaziz bin Suûd, ünvanını "Suûdî Arabistan Kralı" olarak değiştirdi. 4 Kasım 1953'de ölümüne kadar da Arabistan kralı olarak yaşadı. Krallığı boyunca Vehhâbî zihniyetini canlandırmak için çalıştı.
Onun arkasından oğlu Suûd bin Abdülaziz kral oldu. Onun 2 Kasım 1964'te ölümünden sonra yerine kardeşi Faysal bin Abdülaziz geçti. Onun 13 Haziran 1982'de ölümünden sonra da yerine kardeşi Fahd bin Abdülaziz geçti. Fahd, kardeşleri ile arasındaki saltanat rekabetinde Amerika'dan destek gördü ve krallığa geçmesinden sonra bu memleketi tamamen Amerika'nın güdümüne soktu. O'da ölünce yerine kardeşi Abdullah geçti.
Hülasâ-i kelâm; Vehhâbîlik sadece Arap yarımadasında kalmamış, kısa zamanda harice de taşmıştır. Hacc için bu bölgeye gelenler Vehhâbîlik'ten etkilenmişler, memleketlerine dönünce bu sapkın fikirleri yaymaya çalışmışlardır.

Sözümüz Araplar'a Değil;
İslâm Dininden Çıkmış, Dinini Kurmuş Vehhâbîler'edir.

Ulemâ-i kiram'dan Muhammed İbn-i Âbidîn -rahmetullahi aleyh- Hazretleri Vehhâbîler'in hakkında "Reddül-Muhtar" adlı eserinde buyurur ki:
"Zamanımızda Abdülvehhâb'a tâbi olanlar Necid'den çıkarak Harameyn'e musallat olmuş, Hanbeli mezhebinin yanısıra, edindikleri bazı itikatlarla ancak kendilerinin müslüman olduklarını, muhaliflerinin müşrik olduklarını iddia etmiş, ehl-i sünnet ile savaşı ve ehl-i sünnet âlimlerinin öldürülmesini mübah saymışlardır." (Cilt: 4, sh: 262)
Bunu bir müslüman yapar mı? Aslâ yapmaz!
Mâlikî ulemâsından Es-Sâvî -rahmetullahi aleyh- Hazretleri de Celâleyn Tefsiri'ne yaptığı Şerh'in ilgili bölümünde şöyle buyurur:
"İbn-i Abdülvehhâb ve mukallidleri: 'Lâ ilâhe illâllâh, Muhammedün Resulullah' diyen Ehl-i sünnet'i kendi rey ve te'villeriyle tekfir ettiklerinden dolayı Hâricî zihniyetindedirler."
Bunların içyüzlerini öğrenin, müslüman olup olmadıklarının kararını siz verin!
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
"Ümmetim benden sonra yetmiş üç fırkaya ayrılacak, bir fırka müstesna, diğerleri hep ateştedir.
Onlar kimlerdir Yâ Resulellah?
Benim ve Ashab'ımın yolunda olanlardır." (Ebu Dâvud)
Kurtuluş ise tek bir fırkadadır. Onlar da Hazret-i Allah'ın ve Resulullah Aleyhisselâm'ın emrine tâbi olanlardır.
Bu müjde; ona inanmış, onun yolunu seçmiş olanlara, onun izinden ayrılmayanlara âittir. Öyle ki ona kendinden fazla inanmış, onun yolunu beğenmiş, hüve hüve o yoldan gidiyor.
Nitekim bir Âyet-i kerime'de de şöyle buyurulmaktadır:
"Andolsun ki İblis onların aleyhindeki zannını gerçekleştirdi.
Müminlerden bir fırka hariç olmak üzere hepsi ona uydular." (Sebe: 20)
Sayıları az da olsa sapıklığa karşı çıkan, şeytana ve nefsin arzularına muhalefet eden bir zümre her zaman için mevcuttur. İşte bu bir fırkanın mevcut olması sebebiyle bu dalâlet üzerine gidilebiliyor.
Görünüşte bunlar da müslüman. Fakat bunlar Resulullah Aleyhisselâm'ın yolunda değil. Yetmiş üç fırkanın yetmiş ikisi cehennemlik olduğuna göre, Hadis-i şerif aynen tezahür etmiş oluyor.
"Bunlar da müslüman!" demeyin. Hadis-i şerif'e bakın, karar verin.
Onlar zaten ümmet olmayı bile kabul etmiyorlar, Ümmet-i Muhammed fırkasından olmaya bile râzı değiller.
Nitekim Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:
"Daha önce hem kendileri sapmış, hem de birçoklarını saptırarak doğru yoldan ayrılmış bir topluluğun hevâ ve heveslerine uymayın." (Mâide: 77)
İşte iman ile küfrün, hak ile bâtılın ayırım noktası budur.
Onun içindir ki bu hususta sizi uyarıyorum. Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'lerle gerçeği ispat ediyorum.
Bu kadar izah ve ispattan sonra Hakk'tan sapar onlara meylederseniz, ateşin size dokunacağını katiyetle bilin! Şayet imanınız varsa!
Nitekim Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:
"Zulmedenlere meyletmeyin, sonra size de ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra yardım da görmezsiniz." (Hûd: 113)
Kendilerinde zulüm bulunan kimselere meyletmek insanı ateşe götürürse, zulmü kökleşmiş olanlara eğilim duymanın, üstelik tamamen meyletmenin neticesini düşünmek gerekir.
Diğer bir Âyet-i kerime'de ise şöyle buyuruluyor:
"Yoksa siz de onlar gibi olursunuz." (Nisâ: 140)
Onlardan hiçbir farkı kalmaz. Çünkü kişi sevdiği ile beraberdir.
Dünyada hemhâl oldukları gibi, cehennemde de beraber bulunacaklardır.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Allah'ın nimetini nankörlükle karşılayanları ve (peşlerine taktıkları) toplulukları helâk olacakları yere, yaslanacakları cehenneme götürenleri görmedin mi?" (İbrahim: 28)
İnsanları saptırıp yoldan çıkaranların, dinden diyanetten mahrum bırakanların büyük bir azaba uğrayacaklarında şüphe yoktur.
Fakat Allah-u Teâlâ'nın kendilerine verdiği aklı kullanmayıp, dinin ilâhî beyanlarını dinlemeyip, bu gibi saptırıcıların gösterdikleri çıkmaz yollara sapan kimseler de onlar gibi azaba müstehak olmuşlardır.
Kendilerini mazur göstermeye asla salâhiyetleri olamaz.
Bütün bu çalışmalarımız, çabalarımız ehl-i hakikatın dalâlete düşmemesi, sizin tuzağınıza, sizin batağınıza batmaması içindir.
Allah-u Teâlâ diğer bir Âyet-i kerime'sinde şöyle buyuruyor:
"Seni yalanlarlarsa de ki:
Benim yaptığım bana, sizin yaptığınız sizedir. Siz benim yaptığımdan uzaksınız, ben de sizin yaptığınızdan uzağım." (Yunus: 41)
İşte bu Âyet-i kerime size cevap veriyor.
Bizim beyanlarımız aslâ Ehl-i sünnet vel-cemaat olan Araplar'a değildir. Onlara saygı ve sevgimiz sonsuzdur. Zira ben de Arab'ım, Resulullah Aleyhisselâm'ın aslındanım ve onun yolundayım.
Sözümüz Araplar'a değil; İslâm dininden çıkmış, dinini kurmuş vehhâbîleredir.

http://www.hakikat.com/dergi/239/bsyz239.html
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
İbni Tevmiyyeciye Nasihat

Bu arkadaşın davranış tarzının başı kesik tavuktan bir farkı, bir umut yine de yazılıyor işte...
@kurt26 , Bak güzel kardeşim şunları bir anla önce

1) Burada konuştuğun kimse vehhabi değil

2) İbn-i Teymiyye'nin vehhabilikle bir alakası yok, vehhabilerin ibn-i Teymiyyeye teveccühü O'nu Vehhabi yapmaz, zaten bu akımla çağdaş ta değiller. Kimse ibn-i Teymiyye sizin şeyhlerimize tabi olduğunuz gibi tabi olmuyor farkındaysan, kimse hatasızlık atfetmiyor, doğrusuna doğru yanlışına yanlış diyor.
.

3) Ahi Evran arkadaşın dediği gibi, madem sen tasavvuçusun, ehl-i sünnet muhalifi avına errafına çıkana kadar içinde bulunduğun akımın temsilcilerine bakmayı düşündün mü hiç?
Şeyhlerinin övmek için kelime bulamadığı, İbn-i Arabiyi, Beyazıd Bestami'yi, Bağdadiyi, Hallacı dilan hiç araştırdın mı? Senin anlattığın manada ehli sünnet mi bu adamlar? İkiyüzlü damgası yemeden kendi kendine özleştiri yap.





Tapatalklandı.
 

Kurtuluş26

Profesör
Katılım
6 Ocak 2014
Mesajlar
860
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
islamikonular.weebly.com
Bu arkadaşın davranış tarzının başı kesik tavuktan bir farkı, bir umut yine de yazılıyor işte...
@kurt26 , Bak güzel kardeşim şunları bir anla önce

1) Burada konuştuğun kimse vehhabi değil

2) İbn-i Teymiyye'nin vehhabilikle bir alakası yok, vehhabilerin ibn-i Teymiyyeye teveccühü O'nu Vehhabi yapmaz, zaten bu akımla çağdaş ta değiller. Kimse ibn-i Teymiyye sizin şeyhlerimize tabi olduğunuz gibi tabi olmuyor farkındaysan, kimse hatasızlık atfetmiyor, doğrusuna doğru yanlışına yanlış diyor.
.

3) Ahi Evran arkadaşın dediği gibi, madem sen tasavvuçusun, ehl-i sünnet muhalifi avına errafına çıkana kadar içinde bulunduğun akımın temsilcilerine bakmayı düşündün mü hiç?
Şeyhlerinin övmek için kelime bulamadığı, İbn-i Arabiyi, Beyazıd Bestami'yi, Bağdadiyi, Hallacı dilan hiç araştırdın mı? Senin anlattığın manada ehli sünnet mi bu adamlar? İkiyüzlü damgası yemeden kendi kendine özleştiri yap.





Tapatalklandı.
@Ahi Evran bir cevaplasın bakalım.
Bir mürşidiniz ,bir şeyhiniz var mı?Yani tarikata girip tasavvufu yaşadınız mı?Sırf okuyarak nefsinin dercelerinimi aşacağını mı sanıyorsun?Yaşamadan tasavvufu anlayabileceğini mi sanıyorsun?

1) "Burada konuştuğun kimse vehhabi değil."demişsiniz.Peki siz kimi ne için savunuyorsunuz?
@Yahayy

Kuraniyyuncu
http://www.ihvanforum.org/showthrea...slüman-değildir-!/page31&highlight=kuraniyyun

Allah’ın kitabını ve Resulullah’ın sünnetlerini bir kenara bıraktıklarında, Allah birbirine düşürür.” (İbn-i Mâce: 4019)
“Garipler o kimselerdir ki, halk tarafından bozulmuş olan sünnetimi ıslah ederler, öldürülmüş olan sünnetimi de ihyâ ederler.” (Tirmizî)


“Ey iman edenler! Siz kendi nefislerinizi ıslah etmeye bakın. Siz doğru yolda bulundukça yoldan sapanların size zararı olmaz.” (Mâide: 105)



2)"İbn-i Teymiyye'nin vehhabilikle bir alakası yok."demiş.

Vehhâbîlik dininin fikir olarak ortaya çıkması, Hicrî 661, Milâdî 1263 yılında Harran'da doğan İbn-i Teymiyye ile başlamıştır. Asıl adı Ahmed bin Abdülhalim olup, İbn-i Teymiyye lâkabıyla şöhret bulmuştur.

Kimle alakası var ben mi kurdum?

"vehhabilerin ibn-i Teymiyyeye teveccühü O'nu Vehhabi yapmaz,"demişsiniz.
ibn-i Teymiyyenin yaptıkları bellidir.İlmide bellidir.Kuran ve sünnete aykırı görüşleride bellidir.
Tüm islam alimleri binlerce kez cevap yazmıştır.Reddiyeler yazmışlardır.Bunların önüne geçmek isteselerde zalimlikler yaparak yayılmışlardır.Ahir zamandada cahillik sürekli artıyor...Bunlar övülecek bir iş yapmadı.Sünneti mahvetmek,müslümanları öldürmek,türbeleri yıkmak,inkarlar etmek ... işte sürekli müslümanlara zararları dokundu.İslam alimlerini değersiz görüp sırf kendi görüşlerini beyendiler.

3)"...Senin anlattığın manada ehli sünnet mi bu adamlar?."demişsiniz.Elbette ehli sünnet tüm gerçek islam alimleri ve müslümanlar bilir.
Size cevaplar yazdık.Kuran ve sünnet dışı birşey yapmadılar fakat bunları açıklasakda sizler sadece istediğinize inanıyorsunuz.

Bâyezid-i Bestâmî -Kuddise Sırruh- (Ö. 848)
Cezbe ve vecd halinde iken söylediği bazı sözlerini muasırları anlayamadılar. “Kendimi tesbih ederim, şanım ne kadar yücedir!”, “Çadırımı arşın hizasına kurdum.” gibi bazı sözleri üzerine çeşitli ithamlarda bulundular. Bu mübarek Allah dostunun şerefine lâyık olmayan sözler sarfettiler. O kadar dikkatleri üzerine çekmişti ki, yedi defa Bestâm’dan ayrılmaya mecbur bıraktılar. Fakat bunlardan hiç birisi başarıya ulaşamadı, başlarına bir çok haller geldi.

Kendisi de onların bu durumundan yakınır ve Bestâm’ın yarı okumuşları saçımı, sakalımı ağarttı.” buyururdu.
İçlerinde daha sonraları hatalarını anlayanlar çıktı, büyüklüğünü görerek saygı göstermeye başladılar.
Şöhreti âfaka ulaşan Bâyezid-i Bestâmî -kuddise sırruh- Hazretlerini nice ârifler, veliler ve âlimler ziyaret etmiş, mübarek lisanından duyduklarını bir kelime olsun ilâve etmeden rivâyete çalışmışlardır.
İlmi ledünüde defalrca kez açıkladık fakat sizler anlamadınız şeyleri direk inkar ediyorsunuz.Sadece yaşayarak anlayabileceğin tasavvufu kitaplardan okusanda çoğu şeyi anlayamacaksın.

Örneğin
Bu kadar basitlik abidesi fikirlerini bile kendi kelimelerinle ifade edemedin, bir zır cahilden referans vererek mi açıklıyorsun.

Kendinden geçerek çok beğenip buraya yapıştırdığın metin de tıpkı senin olana bitene bakış açın gibi, 3.sınıf.

Fakat eklediğim kişinin hayatını hiç bilmiyordunuz.Kaç yaşındaydı kimdi ?Direk hakaret ettiniz cahil diye damgaladınız. Sürekli bunu yapıyorsunuz.Diğer kötülediğiniz islam alimlerini aynı şekilde bilmeden kötülüyorsunuz.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Bak sen daha bunu bile anlamamışsın, seni tenkid eden birinin illa şucuyum, bucuyum demesini bekliyosun Mü'min olması seni inandırmıyor, yeterli gelmiyor, illa mü'min adı dışında bir etiket arıyorsun. Biz kimi savunuyoruz, Safi İslam inancını, Onun bozulmamış yapısını, Kur'anı, dolayısıyla
Resulullah'ın bozulmamış, tahrif edilmemiz gerçek sünnetini, Safi İslamı savunuyoruz, şahıslarla işimiz yok.

Sen Vahdet-i Vücud'un ne olduğunu, kimlerin mucidi olduğunu, kimlerin bu felsefeyi küfürle itham ettiklerini? Hakikat-i Muhammediye felsefesini, Hülul inancını, Karmatiliği vs daha bir çok tasavvuf ile mayalanmış felsefeyi okudun güzelce araştırdın mı?
Yoksa efendi hazretlerin sana ne dedi ise aynen doğru mu kabul ettin,
kendi inandığın insnç unsurlarını Allah dostu dediklerin anlattığı için mi,
kendin tahkik edip doğruluna kani olduktan sonra mı iman ettin?

Tasavvuf büyükleri dediklerinin iki menkıbesini sana okutup işte Allah dostu diyince Allah dostu oluyor senin için. Çünkü şeyin ne derse senşn için mutlak doğru değil mi?

Sen böyle bir akıdeyi kimden öğrendin, hangi sahabede gördün, hangi sahabe sizin anladığınız manada kendine rabıta ettirmiş, itaat etmesini söylemiş başka birine?

İki kelime ile kendi cehaletini gün yüzene seren birine zır cahilden başkası yakışmıyor ondan denilmiştir.



Tapatalklandı.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Cezbe ve Sekr hali İslamda suç isnadını kaldırıyor muymuş, araşrırdınız mı?
tarikatçiler tevil edilemeyecek kadar küfr ve isyan içeren cümleler Allah dostu payesi verdikleri şahıslardan çıkınca, bu sekr halinde der aklamaya çalışırlar.

Bir kişi sekr halinde iken adam öldürse, zina etse, içki içse sekr ya da cezbe hali o suç isnadını o şahıstan kaldırıyor mu, sizin mezhep böyle mi araştırdınız mı?

Yoks sekr hali ile işlenen suçlar da ayıkken işlenmiş gibidir mi diyor.
Allah'ını seversen, Ehl-sünnetten kıl kadar ayrılmayız diyen sizler, bu Allah'ın en yakın dostu ilan ettiğiniz şahısların inançalrından hangisini biliyorsunuz, araştırdınız da Allah dostu ilan ediyorsunuz.
Kabeyi yıkmaya gelen karmatilerin içinde bile bu Allah dostu dediğiniz adamlardan var, başta Hallacı mansur, öldürülmesi enel hak dediği için denir, alakası yok siyasi olarak karmati olduğu için öldürülmüş bir şahıs. Arabiyi ve fikirlerini ne kadar tanıyorsun' mevlanayı, tebrizi ne kadar tanıyorsun...

aman biat et şeyhin ne derse o, Allah sana bir akıl vermiş sakın kullanayım deme, küfre girersin neuzubillah.


Tapatalklandı.
 
Üst