İbrahim Suresi'nde 'Kavm' Nedir? 'Resul' Kimdir?

ŞAKİROĞLU

Asistan
Katılım
16 Nis 2013
Mesajlar
375
Tepkime puanı
3
Puanları
18
Yaş
73
Konum
İSTANBUL
Web sitesi
www.hikayeler.net
İbrahim Suresi'nin dördüncü ayetinde, bir topluma, o toplumun dilini konuşan uyarıcılar gönderildiği belirtiliyor. Bu kişiler, yanlışın yanlış olduğunu belirtirler, yanlışların icrasının o topluma kötü sonuç getireceğini beyan etmeye çalışırlar. Anlayanlar olduğu gibi anlamayanlar ya da anlamak istemeyenler belirginleşecektir. Anlayanlara 'hüda' yolu açılacak, anlamayanlar ise ummadıkları olaylarla karşılaştıklarında 'dalal' (şaşırmışlık) içinde kalacaklardır.

Ayet şu: ''Ve ma erselnâ min resûlin illa bilisânin kavmihi liyübeyyine lehüm''

Mealciler ve tefsirciler, ayetteki 'kavm' sözcüğünü Türkçeye -genellikle- kavm olarak çevirmişler. Bir kaç kişi 'millet' veya 'ulus' anlamında çevirmeyi tercih etmiş.

'Kavm' sözcüğü Türkçe lügatte, kişinin içinde yaşadığı topluluk olarak gösteriliyor (D. Mehmet Doğan). Bu topluluk, bir aile olabilir..., bir akraba çevresi olabilir... Herhangi bir kabile olabildiği gibi, bir cemaat, bir kurum, bir vakıf, bir dernek veya bir siyasi parti de olabilir.

'Erselna min resul' kelimesiden anlaşılan şudur: Üstte 'kavm' olarak nitelenen toplulukların içinde 'resul' vasfında birinin veya birilerinin ortaya çıkarılacağıdır.

Bu vasıftaki kişi veya kişiler, yaşantısı bozulmuş bir aile, bir topluluk, bir köy, bir kabile veya cemaat içinde, yaşantının düzelmesini mecbur gören bir veya birkaç ferttir. Kur'an ayetlerinde 'kavm' sözcüğü -geçmişten anlatılanlara bakılırsa- genellikle bu anlamda kullanılmış. 'Bilisanin' kelimesi, ancak kendi içlerinden birinin uyarmasıyla mümkün olabileceğini belirtiyor. Dışarıdan birinin uyarıcı olabilmesi, o toplumun lisanına vakıf olmasıyla mümkün.

Günümüzde, hakkaniyetle oluşturulan cemaatlerde, hukuk çerçevesinde kurulmuş vakıflarda ve siyasi partilerde, bir zaman sonra anlaşılmaz problemler oluşuyor. Bu problemler, istenmese de hukuk dışına çıkmayı netice veriyor. O zaman problemlerin hallini isteyen aklıselim kişiler içlerinden ses yükseltiyorlar. O sesi anlayabilirlerse mesele hall yoluna girebiliyor. Lakin bu çok nadir oluyor. Genellikle bahsedilen kuruluşlar, zayıflama ve dağılma sürecine giriyorlar. Acı çektiren sonuç görülebiliyor.

'Kavm' terimi -bazı mealcilerin tercihindeki- 'millet' ya da 'ulus' anlamında düşünülürse, herhangi bir milletin veya ulusun refah ve eziyet safhalarına bakılmalı. O ulusun içlerinden çıkan birilerinin o ulusu uyarması, yol göstermesi, planlı harekete çağırması, refah dönemine yol açarken, uyarıları önemsemeyenler, hukuksuz olayları normal görüyor ve o ulusu çöküş safhasına götüren yolu açıyor. Burada, millet ya da ulus bazında 'resul' vasfındaki ortaya çıkan kişilerin milletçe tanınması şart değil. Bunu yolun başındakiler bilirler. Uyarıları ya yoldan dönülmesi için kabul ederler ya da 'resul' vasfındaki kişileri içlerinde afaroz ederler. Artık uyarıcı kişilerin kenara çekilip sonucu beklemekten başka yapacakları şey kalmaz.

Ayetteki ''libeyyüne lehüm'' kelimesi, bilinenlerin hatırlatılmasını, tecbübeyle kesinleşmiş yolun usulüyle anlatılmasını belirtir. Günümüzde, anlatımın, Kur'an'daki eski zaman usulü gibi yüz yüze gelerek anlatılması şart değil. Günlük makalelerle, basılan kitaplarla, konferans ve röportajlarla, televizyonlardaki açık oturumlarla uyarı gerçekleştirilebilir. Tecrübi ilimleri ihtiva eden eserler, İbrahim Suresi'nin ilk ayetinde zikredilen 'kitap' olarak gündeme gelecektir.

İbrahim Faik Bayav / ŞAKİROĞLU
(13.08.2021 09:00)
 

ilke

Paylaşımcı
Katılım
6 Kas 2017
Mesajlar
875
Tepkime puanı
188
Puanları
0
İki kulağı da sağır vatandaşa !
Hz. Peygamber’in, Kur’an’ın tefsiri konusunda bilgisizce konuşanların cehennemle cezalandırılacağını ve Kur’an hakkında kendi re’yi ile söz söyleyenlerin isabet etseler bile hatalı yolda bulunduğunu bildirmesi (Tirmizî, “Tefsîr”, 1; Taberî, I, 71-73) sahâbenin ve tâbiîn neslinin tefsir hususunda ihtiyatlı davranmasına yol açmıştır. Nitekim Hz. Ebû Bekir’e Abese sûresinin 31. âyetinin mânasının sorulması üzerine, “Allah’ın kitabına dair bir şeyi kendi fikrime göre tefsir eder veya bilmediğim halde söylersem hangi yer beni üzerinde taşır, hangi sema beni gölgelendirir?” dediği rivayet edilmiştir (a.g.e., I, 72).
 
Üst