İçi boş âlim müsveddesisinin yetiştirdiği talebeler

elemin

Profesör
Katılım
19 Ağu 2013
Mesajlar
1,657
Tepkime puanı
24
Puanları
0
İçi boş âlim müsveddesisinin yetiştirdiği talebeler


Seminer vermek üzere turistik bir ilimizin turistik bir ilçesinde bulunan özel bir eğitim kurumunun misafiri olmuştum. Akdeniz bölgesinde denizi ve koylarıyla meşhur bu ilçemizde bulunan eğitim kurumunun hemen karşısında buradaki yüksekokulda okuyan ve ilçeye dışarıdan gelmiş öğrencilerin barınabilmesi için özel müteşebbis tarafından yapılmış olan bir öğrenci sitesi mevcuttu. Müteşebbis siteyi yaparken tamamen kar amacı gütmüş, her daireyi dört küçük odadan ve her öğrenciye bir oda düşecek şekilde tanzim etmiş bu şekilde yaptığı daireleri de gruplar halinde öğrencilere kiraya vermişti. Dört öğrenci bir mutfağı, tuvaleti ve banyoyu ortak kullanıyorlar ama kendi odalarında kalıyorlardı. Sitede sadece öğrenciler vardı. Daireler hem kızlar hem de erkekler tarafından kiralanmıştı. Belki dört binada elli, altmış tane böyle daire mevcuttu. Apartman altındaki dükkânlar öğrencilerin alış veriş yapacakları marketlere, yemek yiyecekleri restoranlara ve eğlenebilecekleri eğlence mekanlarına kiraya verilmişti.

Ne Çirkin Yüzler Örtermiş Meğer Bir İncecik Perde

Hava karardıktan sonra seminere gelen diğer arkadaşlarımla misafiri olduğumuz eğitim kurumundan ayrılmış ve bu sitenin önünden geçmek zorunda kalmıştık. Binalardan yüksek sesle dinlenen müzik seslerinin arasında, öğrencilerin kahkahaları ve çığlıkları yükseliyor, balkonlarda öğrenciler kızlı erkekli sigara içiyorlardı. Apartmanların altındaki alkol de satılan eğlence merkezleri vakit hayli ilerlediği halde doluydu. Gençler sarmaş dolaş eğlenmekte uzaktan baktığınızda öğrenciden çok dışarıdan ülkemize gelmiş ve tatil yapmakta olan yabancı turistleri andırmaktaydılar. Misafir olduğum eğitim kurumunda görev yapan arkadaşlarım bazı dairelerin erkek ve kız öğrenciler tarafından beraber kiralanmış olduğunu söylediler. Bakınca perdeleri olmayan dairelerde kız ve erkekleri zaten bir arada görebilmek mümkündü. Ayrı kalanlarda birbirlerinin dairelerinden çıkmamaktaydı. Aile kontrolünden uzak kalan ve yapabileceği yanlışlara çanak tutulan bir ortamda bırakılan bu çocuklar aileleri kendilerini okuyor diye düşünedursun, iffetsizliği irtikâp eden pek çok yanlış davranışı sırf birileri daha çok para kazansın diye arkadaşlarıyla birlikte yapabilmekteydiler. Bu çocuklar okullarını bitirince memleketlerine gidecek iş, güç ve aile sahibi olacaklardı. O an karşımızda kendisini kaybetmişçesine çığlıklar atan, şuh kahkahalarla eğlenen insanlar geleceğin eşleri, anneleri ve babalarıydılar. Her ne kadar henüz evlenmemiş de olsalar bu gençlerin yaptıkları yanlışın bir ismi olmalıydı. Bu yapılan yanlışı tanımlayan en güzel ibare de bence iffet eksikliğiydi.

İffet eksikliği diye nitelendirdiğimiz bu yanlış davranışları gerçekleştirirken gençleri gözlemlediğimde önce neden böyle davranıyorlar diye içimden kendilerini kınamak gelse de sonrasında süreçte en az sorumluluğun onlara ait olduğunu düşünmeye başladım. Zira gençtiler, ailede ve okulda yeterli şuurda kendilerine verilmemişti. Üniversite okudukları şehirde başıboş bırakılmışlardı. Yapılanı çevresindeki insanlar umursamadığı gibi bu yanlıştan da kendilerince rant elde etme telaşesi içerisine düşmüşler ve ona göre imkanda hazırlamışlardı.

Bizlerde genç olmuş bu arkadaşlar gibi üniversite okumuştuk. Ama Allah’a şükür sonrasında hatırladığımızda utanacak yanlışlara hiç düşmemiş iffetli bir gençlik geçirmiştik. Bizim bu tip yanlışlardan uzak durmamızı sağlayan şey şuurumuzdan ziyade kanımızın kaynadığı o dönemde bizlere sahip çıkan ağabeylerimizin oluşturduğu o müspet atmosfer ve özellikle hocamızın telkinleriydi. Zira o “Namus, yiğidin en yüksek yanı ve en önemli sıfatıdır. Yiğidin en alçak ve en sefil vaziyeti ise, namus mevzuundaki laubaliliğidir“ demiş vaaz ve sohbetlerinde sürekli anlattığı Hz Ömer ve iffetli genç kıssasıyla bizleri yetiştirmişti. Bu dersler sözde kalmamış hayatımızın ilerleyen dönemlerinde bizzat rehberimiz olmuş arkadaşlarımızın bakıldığında diğerlerinden ayrıldığı alametifarikası olarak göze çarpmıştı.

Kazakistan’da görev yapmaya başladığımda ilk görev yerim Kazakistan Devlet Üniversitesi’ydi. Sovyetler Birliği döneminde oldukça meşhur olan bu üniversitede Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde verilmekte olan dersleri çalışmış olduğum eğitim vakfı üstlenmişti. Toplamda bölümde sekiz, dokuz öğretmen vardık. Öğretmenlerimizin tamamı erkekti. Bir ikisi müstesna geri kalanı evli arkadaşlardı. Arkadaşların tamamı birkaç yıllık genç öğretmenlerdi. Öğrencilerimizin ise neredeyse tamamına yakını kız öğrencilerdi. Dil öğrenme o dönemde genelde kız öğrencilerin ilgi duyduğu bir etkinlik olarak görülmekteydi. Beraber çalıştığımız bekâr öğretmen arkadaşlardan bir tanesi zamanla kız öğrencilerin ilgisini çekmeye başlamış, bizim bölümümüz dışındaki kız öğrenciler bile gelip uzaktan kendisini takip eder olmuşlardı.

Bu öğrencilerden bir tanesi bu öğretmenimizi ziyadesiyle rahatsız eder hale gelmişti. Ders anlattığı sınıfın kapısında bekliyor, arkadaşımız sınıftan çıktıktan sonra tebessümle gözlerinin içerisine bakıp selam veriyordu. Dersini sınıfın camından dinliyor, ders dışında üniversite içerisinde sürekli kendisini takip edip kendisiyle bir şekilde konuşmaya çalışıyordu. Öğrenci tam manasıyla kara sevdaya tutulmuş bir aşık gibi davranıyordu. Üniversitede ki öğrenciler bu meseleyi duymuş kısa zamanda bu öğretmenimiz ve öğrenci üniversitede meşhur olmuşlardı. Öğrenci sabah üniversitenin kapısında bekler, arkadaşımız geldiğinde kendisine selam verir, arkadaş hiç oralı olmadığı halde arkasından kendisini gittiği yere kadar takip ederdi. Ders bittikten sonra da üniversiteden ayrılana kadar peşinde dolaşırdı. Yaptığı davranışla kendisini ne kadar küçük düşürüyor olduğunu hiç umursamayan bu öğrenci öğretmen arkadaştan cesaretlenebileceği tek bir karşılılık göremediği halde vazgeçmek nedir bilmiyordu.

Biz Ne İçin Geldik Buralara?

Öğretmenimiz bu kız öğrencinin tavırlarından ziyadesiyle bunalıyor, durumun verdiği mahcubiyeti iliklerine kadar yaşıyordu. Öğrenci oldukça alımlı ve bakımlı bir öğrenciydi. Aristokrat bir ailesi vardı. Öğretmenimizin aşkına birkaç Türkçe kelimeyi de öğrenmiş Rusça ve Türkçe karışık cümlelerle kendisine sürekli ilan-ı aşk etmekteydi. Öyle zannediyorum ki öğretmen arkadaşımızın durumunda olan pek çok insan belki evli bile olsalar bir şekilde kendisine meyledebilirlerdi. Ama arkadaşım ‘Ben buralara ne niyetle geldim. Bu kız beni nelerle uğraştırıyor?’ diye bizlere serzenişte bulunurdu. Kendisiyle durup bir kez bile konuşmadı. Öğrencinin cazibedar ve ısrarcı ilgisine hiç cevap vermedi. Yılsonu geldiğinde başka bir okulda çalışmak üzere üniversiteden ayrıldı. Zoru başarmıştı. Bu yapılan doğru davranışı tanımlayan en güzel ibare bence iffetin ta kendisi olmalıydı...
 

elemin

Profesör
Katılım
19 Ağu 2013
Mesajlar
1,657
Tepkime puanı
24
Puanları
0
bunca hakarete bunca iftiraya bunca yıldırmaya rağmen
hizmetin tabanı dedikleriniz görevlerinin başında
biraz akıl lütfen
bunca insan tane tane değil milyon milyon insan bu hizmeti niye takip ediyor.
 

elemin

Profesör
Katılım
19 Ağu 2013
Mesajlar
1,657
Tepkime puanı
24
Puanları
0
Yaşatmak için yaşayan çiftler
Aile içinde yaşanılan birçok problemin temelinde sorumsuzluk duygusu ana etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Sorumsuzluğun verdiği boşluk aile fertlerini birbirleriyle, bazen kayın peder ve kayın valideleri gelin ve damatlarıyla uğraştırmaktadır. İnsanların takip etmesi gereken sorumluluklarının olmaması yakınlarının hatalarını takip etme sorumsuzluğunu doğurmakta kendisini savcı çevresindeki fertleri suçlu olarak görmektedirler. Buna en güzel örnek eğer hafta sonu eşimizle ve ailemizle geçireceğimiz vakti programlamamışsak yani hafta sonumuz zuhurata tabi ise, hafta içi yaşamadığımız çatışmaları, aslında vaktimizi ailemize ayırmış olduğumuz zaman dilimi olan hafta sonunda eş ve çocuklarımızla yaşamamızdır. Hafta içi bir kısım bireysel sorumluluklarını takip etmek zorunda olan insanlar, aile içi iletişimlerini sıkıntıya sokacak davranışlar sergilemezken, hafta sonu bu bireysel sorumluluklarından uzak olmanın vermiş olduğu boşlukla çatışmalar yaşamaktadırlar.

Osmanlı Devleti tescil edilmiş 26 bin küsur vakıfla ki -bunların içerisine birer sivil toplum örgütü gibi çalışan ve aidiyet duygusuyla kendi mensuplarının maddi ve manevi problemlerine kayıtsız kalamayan dergâh ve tarikatlar dâhil değildir- vakıf anlayışını en önde temsil eden devletlerden bir tanesi olmuştur. Hala bizler, Osmanlı Devleti’nin bir kısım vakıf mirasını yaşatmaya çalışmakta ve vakıf anlayışımız adına çalışmalarını kendimize örnek almaktayız. Ecdadımız kışın aç kalmış kurtları doyurma vakfından tutun da göçmen kuşları tedavi eden vakıf hastanelerine kadar, oradan genç kızlara çeyiz hazırlama derneklerinden cami ve türbelerin bakımlarını yapan bir kısım örgütlere kadar, kadın erkek herkesin kendisini ifade edebileceği ve insanların dertlerine derman olunabileceği müesseseler tesis etmiştir. Böylece hem bir kısım toplumsal yaralara merhem olmuş, hem de kendi insanını bir kısım faydalı ideallerle vazifelendirerek onlara şefkat dolu bir nazar kazandırıp ve kadir kıymet bildirerek ikinci bir fıtrat edindirmiştir.

Bu çalışmalar insanların empati kurma becerisini geliştirdiği gibi aynı zamanda merhamet duygularını da artırmıştır. Devletin en zengin ve güçlü olduğu dönemlerde bile zenginliğin tetiklediği Kaliforniya sendromu ya da benzeri bir kısım problemler yaşanmamış, neredeyse yıkılana kadar sağlam aile yapısıyla dünya devletlerine örnek teşkil etmiştir. Günümüze nispetle boşanmak çok daha kolay olduğu ve çok eşliliğin toplumda belli oranlarda yer bulduğu bir aile yapısına sahip olduğu halde boşanma oranları o dönemlerde günümüz rakamlarının zekâtına bile ulaşmamıştır.

Hayatta idealsiz insan kadar tehlikeli kimse yoktur. İdealsiz insan serseri bir mayına benzer ne zaman, nerede, ne şekilde, kime patlayacağı hiç belli olmaz. Bazen kişinin bizzat kendisine de patlayabilir. Gelişmiş ülkelerin intihar yüzdelerinin çokluğu bu iddianın bir ispatı olabilir.

Kişinin sadece kendisi için yaşaması ise insanı, yalnızlığın ve mutsuzluğun temelini oluşturan bencilliğe itecektir. Yaşadığımız çevrede malımızla, ilmimizle, sevgimizle birilerine bir şeyler takdim edeceğimiz kimseler mutlaka vardır. Belki de aile içerisinde mutlu olmak için önce birilerini mutlu etmeye gerek vardır. Belki de en büyük ihtiyaçlardan birisi olan aile içi mutluluğumuz önce bir şeyler vermeye ve birilerinin mutlu olduğunu görmeye ihtiyaç duymaktadır. Aslında aile içerisindeki birçok önemsiz mesele bir kısım ulvi gayelere kendimizi odaklayamadığımız için bizim gözümüze ve gönlümüze batmaktadır.

İdealist eşlerin aile içi iletişime muhtemel kazanımlarını bir misalle izah etmeye çalışalım. Herhangi bir toplumsal hedefe yönelmiş bir aile düşünelim. Mesela aile fertleri içinde bulunduğumuz coğrafyanın ağaçlandırılmasına yardımcı olalım veya sokak çocuklarını sokaklardan kurtaralım ya da huzurevinde kimsenin ziyaret etmediği yaşlı, kimsesiz insanları bulup onları ziyaret edelim, gönüllerini alalım, onlara özledikleri o sıcak aile ortamını süreli bile olsa yaşatalım demiş olsunlar. Örnekler çoğaltılabilir. Bunların her biri birer idealdir, birer mefkûredir.

Projelerin hayata geçirilmesi gönüllük esasına dayanıyor olması münasebetiyle icra edenden seviyeli bir empati yeteneği istediği gibi zamanla şahsın empati kurabilme becerisini de geliştirir. Bu becerinin gelişmesi kişilerin sahip olduğu sosyal projeye olan adanmışlığını ziyadeleştirmekle birlikte, kişinin sahip olduğu şefkat ve merhamet duygusunun artışına da sebep olur. Bir ideale, bir mefkûreye kilitlenmiş şefkat ve merhamet dolu bir insanın adanmış olduğu bu mefkûreyi hayata geçirirken karşılaşmış olduğu hadiselere bakarak ibret almaması mümkün değildir.

Bu insanların almış oldukları bu ibretle ve sahip oldukları merhametle elbette eşinin, evladının kıymetini daha iyi bilmesi, mensubu olduğu ailenin hakiki mutluluğun kaynağı olduğunu görüp onu muhafaza adına daha verici olması beklenilen bir neticedir. Böyle bir ailede aile fertlerinin oturup beraber içmiş oldukları bir kap çorbanın lezzeti dünyalara değişilmez. Aile bireyleri asıl zenginliğin ve mutluluğun birbirlerine sahip olmaları olduğunu bilirler. Aile içindeki ufak tefek sıkıntıları mesele haline getirmenin lüzumsuz olduğunu anladıkları gibi mefkûrelerine ayırmış oldukları zamanın tesiriyle eve geldiklerinde böyle basit meseleleri problem edecek ne vakitleri, ne de enerjileri kalmamaktadır.
 

elemin

Profesör
Katılım
19 Ağu 2013
Mesajlar
1,657
Tepkime puanı
24
Puanları
0
Misyon sahibi eşler - Mutlu evlilikler
İster batıda isterse bizim ülkemizde aile içerisinde iletişim problemlerinin sürekli artıyor olmasının temel sebebi nedir, niçin insanlar eş olma sorumluluklarını yerine getiremiyorlar, neden evliliklerde bu kadar çok problem yaşanıyor? diye bir soru sorulsa, cevap olarak belki bir değil on tane sebep saymak mümkün olabilirdi.
Çünkü toplumsal problemlerin birden fazla nedeni ve bu nedenlerin oluşturduğu sıkıntının da birden fazla neticesi vardır. Aile kurumunun asrımızda yaşadığı sıkıntılar ister bir kısım sendromlarla isterse bir kısım istatistiki rakamlarla izah edilmeye çalışılsın önemli bir toplumsal problemdir. Toplum dediğimiz yapı aile isimli tuğlalardan örülmüştür. Ailede yaşanan sıkıntılar orman yangınları gibi çok kısa zamanda yayılmakta önce toplumsal daha sonrasında küresel bir hüviyet kazanmaktadır. Akabinde bu hızlı değişimin acı neticesi zamanla karşımıza millet olarak ödenmesi güç bir fatura olarak çıkmaktadır.

Ailenin tükenişinin tek bir sebebinin olmadığını söyledik. Özellikle modern hayatın insanlığa egemen olmasına bağlı olarak gelişen birçok sebebi fikir vermesi açısından şöyle sıralayabiliriz. İnsanların artık hazları için yaşar olması, bencilliğinin artması, sorumsuzluğun ve kontrolsüz öfkenin aile kurumunu sarsması, insanların ruhen bu müessesenin ağırlığını kaldıracak olgunluğa sahip olmaması, ekonomik şartların iyileşmesine bağlı problemler veya kötüleşmesinin getirdiği sıkıntılar, zararlı alışkanlıkların artarak ailenin ruhunda derin yaralar oluşturması gibi eksiklikler akla ilk gelen sebepler olarak söylenebilir.

Bütün bu sebeplerin yanında genel toplamda hesap edilmeyen ama hepsinin oluşturduğu tesire denk tesir oluşturabilecek öyle bir neden daha vardır ki, ehemmiyetine binaen onu bu belki de oluşturduğumuz listede en başa koymamız gerekir: O da eskisi gibi mefkûre sahibi nesiller yetiştiremiyor olmamızdır. Yani aile fertlerinin hiçbir mefkûreye gönül vermeden, ıstırapsız insanlar olarak hayatını devam ettiriyor olmalarıdır. Artık toplum içerisinde maddi hedefler dışında soyut bir kısım manevi hedefleri ve idealleri olan insanların eskisi kadar çokça rastlanmıyor olması maalesef başta aile içi iletişim olmak üzere birçok ailevi problemin oluşumuna zemin oluşturmuştur.

Bir devletin sosyal devlet olup olmaması ve sahip olduğu medeniyet seviyesinin yüksekliği, ortaya koyduğu vakıf anlayışının derinliğiyle ölçülebilir. Milletleri oluşturan fertler başkalarını düşünme adına yapmış olduğu çalışmaların çokluğuyla, devletlerini milletler arası arenada öne çıkarır. Hükümetler çalışma dönemlerinde vakıflara vermiş olduğu destek ölçüsünde halkın nazarında değer kazanırlar. Devletler ve milletler adına geçerli olan bu ince nokta milletlerin yapı taşları olan insanlar içinde geçerlidir. İnsanların kıymetini çevresindeki insanlara göstermiş olduğu yardım ve milletine sağladığı fayda ile ölçmek mümkündür. Fedakâr insanların çalışmaları hem kendi kalitesini hem de milletinin kalitesini yüceltir. Bu anlattığımız hususlara ışık tutması adına Efendimiz'in(sas) 'İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır’ hadisi ne kadar manidardır.

Yaşatma idealiyle yaşayan bireyler sadece kendilerini ve milletlerini yüceltmez, aynı zamanda aile kalitesini de yükseltir. Bir kısım toplumsal hedeflere adanma şahsın elindekinin kıymetini bilmesine, aile içerisinde birlik beraberliği sağlamasına ve fertlerin soyut hedeflere yoğunlaşmasının verdiği tahammülle, evliliğinde küçük meselelerin eşler tarafından gereksiz yere problem edilmemesine de sebep olur ki bütün bunlar mutlu bir aile olma yolunda çok önemli kazanımlardır.
 

elemin

Profesör
Katılım
19 Ağu 2013
Mesajlar
1,657
Tepkime puanı
24
Puanları
0
Türkiye’den gelen kardeşlerimiz ne kadar güzel insan yetiştiriyorlar
Kazakistan’da öğretmenlik yaptığım günlerde sık sık okulumuz öğrencilerinin evlerine veli ziyaretleri yapar, öğrencilerimizi ev ortamlarında gözlemlemek isterdik. Bu ziyaretlerde öğrencilerimizin aile hayatlarını yakından görmüş olur, orada geçirdiğimiz birkaç saat içerisinde öğrencimizi ve velimizi daha iyi tanıyabilecek birçok olaya da şahit olurduk.

Bu ziyaretlerde Kazak velilerimiz bizleri büyük bir özveriyle karşılar, sırf bu ziyaret için hazırlamış oldukları mükellef sofralarda biz öğretmenleri içtenlikle ağırlarlardı. Oldukça misafirperver olan Kazaklar bu birlikteliklerimizde sadece cömert sofralar kurmakla kalmaz, yemek yerken gayet sıcak ve samimi sohbetlerle geceye renk katarlardı.

Yine böyle bir ziyaretimizde yaşamış olduğumuz şehrin devlet hastanesinin baş cerrahının evine misafir olmuştuk. Ev sahibinin kızı yıllardan beri okulumuzda okuyor ve o esnada son sınıfta bulunuyordu. Velimiz çocuğu mezun olmadan önce bir teşekkür mahiyetinde okul öğretmenlerini evinde ağırlamak istemiş ve bu yemeğe akrabalarını da bizleri tanıştırmak düşüncesiyle çağırmıştı.

Misafirlikte velimizin yemeğe katılan bütün akrabaları ile bir bir tanıştık. Her biri temsil noktasında bulunan önemli insanlardı. Bir tanesi “Ben sizi gıyabınızda iyi tanıyorum. Kendim istihbarat albayıyım. Bundan on sene kadar önce okul açmak düşüncesiyle gelen büyüklerinizle tanışmıştım” dedi. Söyledikleri oldukça ilginç şeylerdi. Biz birkaç yıldır o şehirde görev yapıyorduk, ilk defa okul açmak için gelen ağabeyleri duymuştuk ama o dönemde süreç nasıl işlemiş habersizdik ve o günleri kendisine sorup öğrenmek istedik.

Kendisi sanki bu talebimizi bekliyor gibiydi. Sorar sormaz hemen anlatmaya başladı” Türkiye’den üç kişi gelip Milli Eğitim Müdürümüzle görüşmüşler, ortak okul açmak istediklerini söylemişler, açacakları okulda verecekleri kaliteli eğitimden ve yetiştirecekleri vasıflı talebelerden bahsetmişler. Milli Eğitim Müdürümüz bu taleplerini o günlerdeki valimize iletmiş. Valimiz de bizleri bu meseleyi görüşmek için bizleri toplantıya çağırdı. Toplantıya vali yardımcıları, Emniyet ve Milli Eğitim Müdürümüz ve ben katıldım. Valimiz ‘Türkler okul açmak istiyor, ne dersiniz?’ diye sordu. Tek tek herkese söz verdi. Bir tanesi Ruslardan yeni kurtulduk şimdi bir de Türkler mi geldi dedi. Bir diğeri Türkleri uluslararası bilim olimpiyatlarında öyle çok duymuyoruz bize ne verebilecekler ki diye ekledi. Ama bir tanesi de meseleye gelsinler açsınlar ne olacak bir görelim, dedikleri gibi olmazsa biz de orada bırakırız. Ne olacağını görmeden ezbere karşı gelmek doğru olmaz diye diğerlerinden farklı bir yorum getirdi. Valimiz bu söze itibar edip okulun açılmasına karar verdi.”

Derin bir nefes alıp çayından bir yudum aldıktan sonra sözlerine şöyle devam etti. ”Bildiğiniz gibi devlet başkanımız Nur Sultan Nazarbayev yeni neslin bilgili ve terbiyeli yetişmesine çok önem veriyor. Bu bağlamda özellikle zararlı alışkanlıklarla ve suçla mücadele ediyor. Eyalet valileri ile yaptığı mutat toplantılarda o ay içerisinde suça karışan gençlerin istatistiki bilgilerini istiyor. Rakamların yüksek olduğu illerin valilerinden daha çok çalışmalarını isterken rakamları düşük olan valileri taltif ediyor. Dolayısıyla valiler bütün okulları Emniyet ve Milli Eğitim yetkilileri ile beraber bire bir takip ediyorlar. Hangi okulda kaç çocuk ne yapmış, ne yapıyor çok iyi biliyorlar. Dönemsel grafikler çıkarıyorlar. Aynı devlet başkanımız gibi grafiği yüksek olan okul müdürlerini ikaz edip düşük olanları ödüllendiriyorlar. Şu an ki valimiz geçenlerde arabayla sizin okulun önünden geçerken parmağıyla binanızı gösterip ‘Türkiye’den gelen kardeşlerimiz ne kadar güzel insan yetiştiriyorlar. Hem bilimli, hem terbiyeli çocuklar. Şu ana kadar bir tanesinin suç işleyenler listesinin içerisinde yer aldığını görmedim. ’dedi. Onun bu sözlerini duyunca hayalen yıllar önceki toplantıya gittim ve o zaman o ekiple ne kadar doğru bir karar almış olduğumuzun farkına vardım” dedi.
 

Ahter

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2009
Mesajlar
5,252
Tepkime puanı
186
Puanları
0
Konum
antalya
Fethullah Gülenin siz zannediyorsunuz tek hüviyeti var....Gerçek öyle olsaydı, bugün bir çok islami cenahtan bu kadar tepki alırmıydı.

Üstad Kadir Mısıroğlu'nun dediği gibi: "Ben Fethullah'a iki hüviyet tanıyorum ..."İşte Fethullah Gülen'in eski...http://fb.me/10ciF1kM3

İzle bakalım....
 

elemin

Profesör
Katılım
19 Ağu 2013
Mesajlar
1,657
Tepkime puanı
24
Puanları
0
islami cenah dediğin mısırlıoğlu mu
bırak bunları.

milyonlar takip ediyor
sizin gidemediğiniz yerlerde vazifedeler
bunca insan yanılıyor mu
 

Ahter

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2009
Mesajlar
5,252
Tepkime puanı
186
Puanları
0
Konum
antalya
islami cenah dediğin mısırlıoğlu mu
bırak bunları.

milyonlar takip ediyor
sizin gidemediğiniz yerlerde vazifedeler
bunca insan yanılıyor mu


Üstadın talebeleride dahil bütün islami camialar böyle düşünüyor..The cemaat hariç..bir tek pensilvanyadaki siyasetçimi haklı!!! Teessüf ederim..
 

elemin

Profesör
Katılım
19 Ağu 2013
Mesajlar
1,657
Tepkime puanı
24
Puanları
0
neyse yoluna git. yolun bahtın açık olsun. milyonlar hala vazifesinde
Üstadın talebeleride dahil bütün islami camialar böyle düşünüyor..The cemaat hariç..bir tek pensilvanyadaki siyasetçimi haklı!!! Teessüf ederim..
hocam, bu milyonlar içinde kaç tane üstadın talebesi var bilgin var mı?
artı şu sorunun cevabını buluverin
milyonlarca insan hizmetin peşinde hepsi görevinin başında
hala niye duruyor
milyonlarca insan unutma

ilaveten pek çok farklı cenahla iletişimdeyim
ne ala yı tasvip ediyorlar
ne de baş bakan ın diyanet teki konuşması
hepsini rencide etmiş.
kırgınlar
başbakan bu kadar ileri gitmemeliydi diyorlar
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Fethullah Gülenin siz zannediyorsunuz tek hüviyeti var....Gerçek öyle olsaydı, bugün bir çok islami cenahtan bu kadar tepki alırmıydı.

Üstad Kadir Mısıroğlu'nun dediği gibi: "Ben Fethullah'a iki hüviyet tanıyorum ..."İşte Fethullah Gülen'in eski...http://fb.me/10ciF1kM3

İzle bakalım....

kadir amcanın her dediğini inanmıyın kardeş..

bakınız ki tazminat ödediği halde yalan haberleri o da sarılıyor...

Mısıroğlu’na, Hocaefendi’ye hakaretten 18 bin lira ceza
misiroglu.jpg


ORHAN YILDIRIM - HABERLER Gündem ERZURUM 22 Ocak 2014
Fethullah Gülen Hocaefendi’ye ve ailesine, basın-yayın yoluyla hakaretten yargılanan yazar Kadir Mısıroğlu, 18 bin lira tazminat ödemeye mahkûm oldu.

Paylaş


Tweetle




Paylaş


Gönder


Yazdır

A
A







Hocaefendi’nin kardeşleri Seyfullah ve Salih ile amcaları Seyfettin Gülen, Kadir Mısıroğlu tarafından kaleme alınan, ‘Tarihten Günümüze Tahrif Hareketler 3’ isimli kitapta yer verilen mesnetsiz iddiaları yargıya taşıdı.
Erzurum 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde manevi tazminat davası açtı. Aynı sürede Gülen’in avukatı da İstanbul 12. Asliye Ceza Mahkemesi’nde ceza davası açtı. Davalar lehte sonuçlandı. Asliye hukuk mahkemesi, Mısıroğlu’nu ‘hakaret ve iftiradan’ toplam 18 bin lira tazminata çarptırdı. İstanbul’daki dava da para cezasına çevrildi.

http://www.zaman.com.tr/gundem_misirogluna-hocaefendiye-hakaretten-18-bin-lira-ceza_2194886.html

bu da YALAN HABERİ ... KAPAK olsun alıntı yaparak bir de yorum yapan zavallılara

Yeni Akit
Gazetesi
'nin Kadir Mısıroğlu'nunkitabındaki iddialara yer
verdiği ''Şehzade’ye burs oyunu'' başlıklı haberi, gazeteye tekzip gönderdiğini
belirten Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu ve diğer hanedan mensupları tarafından
yalanlandı.

İŞTE ZAMAN'DAKİ O HABER

Hanedandan Akit'e
yalanlama:

Şehzadeler el üstünde tutuluyor


Yeni Akit,
Hizmet Hareketi'ne yönelik bir çarpıtma habere daha imza attı.

Salı günü
birinci sayfadan verilen 'Şehzadeye burs oyunu' başlıklı haber, bizzat
hanedan üyeleri tarafından yalanlandı: "Kayıhan Efendi, Fatih
Koleji
'nden kendi isteğiyle ayrıldı.

Akşam lisesine geçti.


Burs kesilmesi, okuldan atılma gibi olaylar yaşanmadı.


Çocuklarımıza şehzade gibi bakılıyor."

Hizmet Hareketi'ne
yönelik hemen her gün çarpıtma haberlere yer veren Yeni Akit Gazetesi,
bir yalana daha imza attı.

Gazetenin salı günü birinci sayfadan
verdiği 'Şehzadeye burs oyunu' başlıklı haber, hanedan mensupları
tarafından yalanlandı.

Haberde Sultan II. Abdülhamid'in torunlarından
Harun Efendi'nin küçük oğlu Kayıhan Osmanoğlu'nun, maddi imkânsızlıklar
sebebiyle Fatih Koleji'nden atıldığı iddia edilmişti.

Yazar
Kadir Mısıroğlu tarafından dile getirilen ve Yeni Akit'in
sayfalarına taşıdığı iddiayı, bizzat Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu
yalanladı.

Osmanoğlu, "Hocaefendi'ye saygımız var.


Ağabeyim Orhan Osmanoğlu da Fatih Koleji mezunu.

Haberde iddia
edildiği gibi bir olay yaşanmadı.

Şahsî bir olayın böyle lanse edilmesi
beni üzdü.

O yazar abartmayı sever." dedi.

Osmanoğlu ayrıca
gazeteye tekzip gönderdiklerini söyledi.

Harun Osmanoğlu'nun kızı Nurhan
Osmanoğlu da haberin çarpıtma olduğunu dile getirdi.

İddiaları 'asılsız'
diye nitelendiren Nurhan Sultan, "Kardeşim Kayıhan 1991 yılında Fatih Kolejinde
burslu okuyordu, kendi isteğiyle ayrıldı.

Akşam lisesine
geçti.

Kardeşimle çok ilgilenildi ama durmak istemedi.

Öyle
söylendiği gibi ücret, burs kesilmesi, okuldan atılma gibi olaylar olmadı.


Şu an iki çocuğum, beyzadem de sultanzadem de Fatih Koleji'nde.


Çocuklarımıza şehzade gibi bakılıyor." ifadelerini kullandı.


Nurhan Osmanoğlu, şehzadelerin eğitimiyle Kadir Mısıroğlu'nun
ilgilendiği iddiasına ise şu cevabı verdi: "Abim Orhan Efendi'nin ve kardeşim
Abdülhamid Kayıhan'ın eğitimi ile Prof. Dr. Ahmet Nuri Yüksel ilgilendi.


Okul paralarını Ahmet Bey kendi vermek istedi ancak okul yönetimi 'bizim
vazifemizdir, görevimizdir' dediler.

Ücret kabul etmediler.


Şimdi iki çocuğum da Fatih Koleji'nde.

Aynı muamele onlar
için de geçerli.

Haklarını ödeyemem, Elhamdülillah en iyi şekilde
eğitiliyorlar."

Hanedan mensuplarının mesnetsiz haberlere malzeme
yapılmasından son derece müteessir olduklarını belirten Osmanoğlu, "Biz
vatanımıza ilk gün nasıl geldiysek hâlâ öyle karşılanıyoruz.

Çocuklarımız
el üstünde tutuluyor.

Öğretmenleri çok iyi yetiştiriyor.

Abilerim
de öyle karşılandı, çocukları da öyle.

Böyle bir şey gündeme gelmek için
yazdırılmış olabilir.

Çünkü o zatın ailemle uzaktan yakından ilişkisi
yoktur." diye konuştu.

Akit Gazetesi'nin iddiasına göre Kadir
Mısıroğlu
, Abdülhamid Kayıhan Efendi'nin Fatih Koleji'nde parasız okutulması
için Fethullah Gülen Hocaefendi'ye ulaşmaya çalışmış, başarısız olunca konuyu
Zaman Gazetesi'nin o dönem genel koordinatörü Halit Esendir'e
aktarmıştı.

Esendir de, "Biz şimdi okula telefon eder, ücretin gazetemiz
tarafından ödeneceğini bildiririz." demişti.

Ancak Halit Esendir de
Mısıroğlu'nu doğrulamadı.

İddia edildiği gibi Zaman Gazetesi'nin
yayın yönetmenliğini yapmadığını belirten Esendir şöyle konuştu: "O haberde
anlatılanlardan ne Osmanlı şehzadesini ne de başkasını hatırlıyorum.


Başka birisidir, beni karıştırıyor.

Genel prensibimdir, hiç
kimseye böyle bir işle ilgili aracılık yapmam.

Çok dostum kırılmıştır
bana.

Ne resmî makamlarla ne özel kurumlarla.

Okulu aramadım,
'ücretsiz' demedim."

Harun Osmanoğlu'nun aile dostu Mithat Kara ise
Hizmet Hareketi ile hanedan arasında hiçbir zaman sorun yaşanmadığını söyledi.


Kara, "Hocaefendi ile Harun Osmanoğlu'nu 1993 yılında ben tanıştırdım.


Hâlâ birbirlerine selam gönderirler.

Hocaefendi özellikle bu
aileyle ilgilenilmesini istedi.

Harun Efendi de yanındaydı bu sırada.


Bu durum devam ediyor." şeklinde konuştu.

Yeni Akit
, salı
günü yayımladığı haberinde Sultan II. Abdülhamid'in torunlarından Kayıhan
Osmanoğlu
'nun Fatih Koleji'nden atıldığını öne sürmüştü.


İddiayı ilk ağızdan yalanlayan Kayıhan Osmanoğlu, gazeteye tekzip
gönderdiğini
söyledi.
-----------------------------------------------------------
Akit
Gazetesi ise tarafından 24 Ocak 2014 tarihinde yapılan açıklama ile hanedandan
özür diledi.

İŞTE AKİT'İN O AÇIKLAMASI


Osmanoğlu
hanedanı ve Fatih koleji ile ilgili açıklama


Gazetemizin
18.01.2014 tarihli nüshasında "Abdülhamit'in torununun Fatih Koleji
'nde
okutulmadığı" şeklinde çıkan haberimizle alakalı yapılan açıklamada, haberdeki
olayın çok eski bir olaya yönelik olduğu, haberdeki bazı ifadelerin gerçeği
yansıtmadığı, Fatih Koleji'nde halen Osmanoğlu Hanedanından okuyan
öğrencilerin bulunduğu belirtildi.

Düzeltir, okuyucularımızdan ve
hanedandan özür dileriz.

Akit


http://www.medyatekzip.com/cocuklarimiza-sehzade-gibi-bakiliyor-7094h.htm
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Yaw, işin özünü bir türlü yakalayamadınız gitti halâ !
Ne yani, cemaat
"hizmet" adı altında değil de "Biz sizi yolmak için çalışıyoruz!" diyerek mi hareket edecekti?
Ne düşmez jetonunuz var sizin öyle !..
 

Ahter

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2009
Mesajlar
5,252
Tepkime puanı
186
Puanları
0
Konum
antalya
Başbakana diktatör , karun, firavun...sözleri sizce mutedil sözlermi? ''Wall Street Jurnal ve BBC gibi uluslararası medyaya verdiği demeçler, gerek, Today’s Zaman gibi içerden yayın kuruluşlarının dışarıya taşıdığı Erdoğan’la ilgili negatif mesajlar ve gerekse, Hizmet’in farklı ülkelerdeki bağlılarının yaydığı bayağılaştırma çizgisi, uluslararası planda bir“meşruiyyet krizi” çıkarma hedefini ortaya koy' muyormu?

BBC ye verdiği mulakatta ''yolsuzluk olduğu muhakkak'' demesi, onun artık dini bir figür değil, sıradan bir siyasetçi rölüne soyunduğunu gösteriyor...Ortada daha iddianame yok, mahkeme olmamış insanlar hakkında bu iftira değilmi? Hani beraati zimmet asıldır sözü nerede? Buharlaştımı? Siz kimi savunduğunuzu bilseniz, , bu kadar rahat konuşamazdınız???
 

Ahter

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2009
Mesajlar
5,252
Tepkime puanı
186
Puanları
0
Konum
antalya


kadir amcanın her dediğini inanmıyın kardeş..

bakınız ki tazminat ödediği halde yalan haberleri o da sarılıyor...



bu da YALAN HABERİ ... KAPAK olsun alıntı yaparak bir de yorum yapan zavallılara

r...Kadirmısıroğlu nun para cezası alması kitabdaki söylediklerinin yalan olduğunu gösteriyormu? Emniyetin hakkındaki tutanağına neden itiraz etmediğini sorduğundan dolayı bu ifasde hakaret kapsamına alınmış..Yarın o hakimin kimlerle bağlantılı olduğu ortaya çıkarsa şaşamamak gerek...kitabda hakaret olan husus yok..kitab bende de var..mahkemenin bu tavrı arkasına sığınacağına o kitabdaki fikirler üzerinde düşünsen belki hakikati görürdün...odesalı papazların , odesalı hristiyanlara söyledikleriyle, kendisi nin söyleyecekleri arasında fark bulunmadığını söyleyecek kadar ,islami hakikatlerden uzak düşmüş bir siyasetçinin arkasından giden aklına şaşarım!!!
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
r...Kadirmısıroğlu nun para cezası alması kitabdaki söylediklerinin yalan olduğunu gösteriyormu? Emniyetin hakkındaki tutanağına neden itiraz etmediğini sorduğundan dolayı bu ifasde hakaret kapsamına alınmış..Yarın o hakimin kimlerle bağlantılı olduğu ortaya çıkarsa şaşamamak gerek...kitabda hakaret olan husus yok..kitab bende de var..mahkemenin bu tavrı arkasına sığınacağına o kitabdaki fikirler üzerinde düşünsen belki hakikati görürdün...odesalı papazların , odesalı hristiyanlara söyledikleriyle, kendisi nin söyleyecekleri arasında fark bulunmadığını söyleyecek kadar ,islami hakikatlerden uzak düşmüş bir siyasetçinin arkasından giden aklına şaşarım!!!
odesalı hristiyanların meselesini sayfalarca senin ağabeyin/babalrınla tartıştık müzakere ettik kardeş..

eğer ki anlayamadığın bir yer varsa lutfet ve aşk et de aydınlatalım sizleri..

AKİT ne yaptı tekzibi aynen yayınladı.. mısır amcam ne yaptı yalan haberden 18 000 ceza aldı hepsi bu kadar...

Akit Gazetesi ise tarafından 24 Ocak 2014 tarihinde yapılan açıklama ile
hanedandan özür diledi.

İŞTE AKİT'İN O
AÇIKLAMASI


Osmanoğlu hanedanı ve Fatih koleji ile ilgili açıklama


Gazetemizin 18.01.2014 tarihli nüshasında "Abdülhamit'in
torununun Fatih Koleji
'nde okutulmadığı" şeklinde çıkan haberimizle alakalı
yapılan açıklamada, haberdeki olayın çok eski bir olaya yönelik olduğu,
haberdeki bazı ifadelerin gerçeği yansıtmadığı, Fatih Koleji'nde halen
Osmanoğlu Hanedanından okuyan öğrencilerin bulunduğu belirtildi.


Düzeltir, okuyucularımızdan ve hanedandan özür dileriz.

Akit
 

Ahter

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2009
Mesajlar
5,252
Tepkime puanı
186
Puanları
0
Konum
antalya
odesalı hıristiyanlara ne tavsiye ettiği kendi resmi sitesinde hala duruyor!!!!Kendisinden tavsiye isteyen odesalı hıristiyanlara;kendi sitesinden alıntı: ''Bütün dünya insanlığı için faydalı gayretlerde bulunan biri olarak, Odessa'lı Hıristiyanlara ne söylemek ve onlardan ne gibi dileklerde bulunmak istersiniz?Fethullah Gülen: Estağfirullah, bin defa estağfirullah. Yukarıda arz etmeye çalıştığım gibi, kimseye bir şey söyleme, yol gösterme mevkiinde değilim. İnsanlık için faydalı gayretlerde bulunduğum şeklindeki sözünüzü de sadece bir dua ve sizlerin bir teveccühü, hüsnüzannı olarak kabul edebilirim. Odessalı Hıristiyanların ise elbette rehberleri, din büyükleri vardır ve onlara söylenmesi gerekeni söylemektedirler''işte arkasından gittiğiniz siyasetçi bu!!! Onlara papazların söyleyeceğ şeyleri salık veriyor!!! Yuhhhh


www.youtube.com/watch?v=fPjoMuBIDpY
 

bi husben

Kıdemli Üye
Katılım
7 Mar 2007
Mesajlar
5,664
Tepkime puanı
322
Puanları
83
odesalı hıristiyanlara ne tavsiye ettiği kendi resmi sitesinde hala duruyor!!!!Kendisinden tavsiye isteyen odesalı hıristiyanlara;kendi sitesinden alıntı: ''Bütün dünya insanlığı için faydalı gayretlerde bulunan biri olarak, Odessa'lı Hıristiyanlara ne söylemek ve onlardan ne gibi dileklerde bulunmak istersiniz?Fethullah Gülen: Estağfirullah, bin defa estağfirullah. Yukarıda arz etmeye çalıştığım gibi, kimseye bir şey söyleme, yol gösterme mevkiinde değilim. İnsanlık için faydalı gayretlerde bulunduğum şeklindeki sözünüzü de sadece bir dua ve sizlerin bir teveccühü, hüsnüzannı olarak kabul edebilirim. Odessalı Hıristiyanların ise elbette rehberleri, din büyükleri vardır ve onlara söylenmesi gerekeni söylemektedirler''işte arkasından gittiğiniz siyasetçi bu!!! Onlara papazların söyleyeceğ şeyleri salık veriyor!!! Yuhhhh


www.youtube.com/watch?v=fPjoMuBIDpY

şeref yoksunlarının arkasında tarih boyunca kitleler koşmuşlardır neden çünkü onlarda şeref yoksunu olduğu için
firavunun nemrutun azgınların peşinden topluluklar koşmuştur onlara bıat ederek zulümlerine ortak olmuşlardır
dolayısıyla bu örgüt mensuplarınıda bu kategoriye sokabiliriz Başbakan haşhaşi derken elbetteki doğru soylüyordu
çağımızın en buyuk firavununun peşinden koşmaları tıpkı geçmişteki koştukları gibidir
Bunlarde leke olmaz sutte olur bunlarda olmaz.liderlerinizn dediği İlahi kelam gibidir o birilerine beddua edebılır fıravun nemrut dıyebılır ona serbest ona hak verırler ama laf ona döndümü bu azgın topluluk muşrikler in sergilediği tavrı sergılerler ilahlarımıza laf edıldı ilahımıza laf edıldı diye ortalığı velveleye verirler.
eğer ilahlarında Allah korkusu müslümanlıktan haslet olsaydı müslümanların safında olurdu şu an butun müslümanlar ilahlarının hangi safta olduğunu görüyor ve ona gore değerlendiriyor.
onlar bi taraf müslümanlar bi taraf
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
odesalı hıristiyanlara ne tavsiye ettiği kendi resmi sitesinde hala duruyor!!!!Kendisinden tavsiye isteyen odesalı hıristiyanlara;kendi sitesinden alıntı: ''Bütün dünya insanlığı için faydalı gayretlerde bulunan biri olarak, Odessa'lı Hıristiyanlara ne söylemek ve onlardan ne gibi dileklerde bulunmak istersiniz?Fethullah Gülen: Estağfirullah, bin defa estağfirullah. Yukarıda arz etmeye çalıştığım gibi, kimseye bir şey söyleme, yol gösterme mevkiinde değilim. İnsanlık için faydalı gayretlerde bulunduğum şeklindeki sözünüzü de sadece bir dua ve sizlerin bir teveccühü, hüsnüzannı olarak kabul edebilirim. Odessalı Hıristiyanların ise elbette rehberleri, din büyükleri vardır ve onlara söylenmesi gerekeni söylemektedirler''işte arkasından gittiğiniz siyasetçi bu!!! Onlara papazların söyleyeceğ şeyleri salık veriyor!!! Yuhhhh


www.youtube.com/watch?v=fPjoMuBIDpY

O din büyükleri yerindeki kelime ULUL-AZM OLAN Hz. İsa'nın (AS) dinine geri dönün ifadesi var kardeş..

işte böylesinin sivak ve sibakına bakmadan NAMAZA YAKLAŞMA ayetini görür, diğerini görmek istemezsiniz..
 

Ahter

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2009
Mesajlar
5,252
Tepkime puanı
186
Puanları
0
Konum
antalya
Sevsinler senin siyak ve sibakkını!!! Sanki tenkid edenler bilmiyor aptal!! Bir tek siz hariç..Hocaya bir soru soruluyor ve cevabı aynen verdiğimiz gibi..kendi sitesinden..Ama sizde vicdan varmı bilmiyorum...Bu sözü babanız söylese reddetmeniz gereki,r...Ama hocanız hatasız ya, vardır hikmeti...Fakat bu hikmetler yarın sizi nereye götürecek ibretle bakacağız!!
''
O din büyükleri yerindeki kelime ULUL-AZM OLAN Hz. İsa'nın (AS) dinine geri dönün ifadesi var kardeş..''

Ya ne demeli..Siz milleti ahmak yerine koyun bakalım...Gerçek ahmakları bu millet yakında teşhir edecek..Bekleyin görün...Peygamber aleyhisselamın ehli kitab büyüklerine mektubları nette var..bak bakalım, ne demiş resulu ekrem..Sizin din büyükleriniz var onlara uyun mu demiş yoksa allah ve resulune uyun kurtulunmu demiş!!

Diyaloğun acı meyveleri bunlar!!! Ceddimizin ehli küffar bildiği ve öğrettiği bu kafirlere tebliğde bile bulunmayı bırak, onları papazlarına havale eden bu siyasetçiden Allah bu milleti korusun amin.
 
Üst