Enes
İhvan Forum Üye
Bu toplumun sabır sınırlarını zorlayan Sayın İdris Naim Şahin’i kabineye alan Sayın Başbakan’a sesimin ulaşıp ulaşmamasını dert etmeden açıkça seslenmek istiyorum;
Biz bu ülkenin insanlarıyız, bu devletin vatandaşı bu vatanın evlatlarıyız. Türkiye’den başka ne umut bağladığımız bir yer var, ne destek gördüğümüz bir melce var, ne de Allah’tan başka sığındığımız bir kuvvet. Burada doğduk, yaşıyoruz ve burada ölmek istiyoruz. Bayrağımız ile gurur duyuyor, ülkemizin kalkınmasına mutlu oluyor, sırf iktidar yaptı diye kuru kuruya muhalefet etmiyor, doğru gördüklerimizi ayakta alkışlıyoruz. Bendeniz seksen yaşının üzerinde olduğu halde ve son zamanlarında felç olup hem hareket hem de konuşma kabiliyetini kaybettiği halde sizi sevmekten hiç ödün vermeyen bir dedenin torunuyum. O yaşlı adamın yatalak halde dahi sizi dinlediğinde yüzüne aydınlık gelir, gözleri parlardı.
Bunları neden yazıyorum biliyor musunuz? Yandaş yaftasını alnıma çakmayı neden göze aldım?
Sizin Uludere konusunda bağıranların tamamını aynı kefeye koymanız, gördüğü yanlışı dile getiren sıradan masum bir insanı, bu ülkeye çöreklenmeye çalışan kişilerle aynı alanda kategorize etmeniz benim bu itirazı alenen dile getirmeme sebep oldu. Sizi eleştirme hakkının bir ölçüsü olsa belki de en fazlası sizi sevenlere dağıtılması gerekiyorken sizin her eleştiriyi aynı makamdan anlamanız kabul edilebilir değil.
Uludere faciasının üzerinden aylar geçti. Tıpkı Mustafa Muğlalı olayına benzeyen bu faciada bu seferki fark devletin olayı örtbas etmemesi sayılabilir. Her ne kadar ortam yatıştıktan epey bir süre sonra yeniden alevlenen Uludere tartışmalarında “düğmeye basan bir merkez” şüphesi olsa da; devletin “sorun çözme potansiyeli” ve “yanlışın üstüne kararlılıkla gitme enerjisi” epey zayıf hissedildiğinden belki de art niyetli kışkırtıcıların ekmeğine yağ sürülüyor…
Geçmişte bazı derin devlet görevlileri doğu Anadolu bölgesinde halka türlü eziyetler ederek onları PKK’nın kucağına itiyordu. Bu politika uzun bir süre sürdü. OHAL ve benzeri yapılanmalardan beslenen leş kargalarının türlü oyunları ile terör sorunu bu boyutlara ulaştı. Bunların tamamının idrakindeyiz. Bu karanlık dönem geride kaldı ve daha aydınlık bir ülkemiz oldu diye sevinirken maalesef başımıza yıldırım düşer gibi kapkaranlık günlerin habercisi bir içişleri bakanı musallat oldu.
Bu ülkenin İçişleri bakanı, toplumu kışkırtmak isteyen, umutsuzluk ve kaos ortamından faydalanan, militarizmden de ümidini kesmiş, kurtuluşunu (hangi boyutta olursa olsun) çeşitli halk ayaklanmalarında arayan çevrelerin eline koz vermeye devam ettikçe bu “ekmeğe yağ sürme” yanlışı da sürecektir.
Bir devlet adamının ağzından çıkan cümlelere dikkat etmesi iki kere elzemdir. Ağızdan çıkan her cümlen toplumda oluşturacağı etkinin sonucunda zaten kollarını açmış “gel gel” diyen terör örgütüne fayda sağlayabilir.
Suçları sadece kaçakçılık olan ve zaten on yıllardır bu kaçakçılığı sürdüren bir grubun üzerine bomba yağdırmak ne kadar korkunç ise bu insanlara “figüran” nitelemesi yapmak da o kadar dehşet vericidir.
Başarılı bir devlet adamı olmak sadece başarılı operasyonlar yapıp, iyi sonuçlar elde etmekten ibaret değildir. İşin erbabı olurken gönüllerin de erbabı olabilmek, halkın sevgisine de mazhar olabilmektir. Bir taraftan şehre su getirmek için kanal açan bir kimsenin çalıştığı sırada halka okkalı küfürler savurduğunu düşünsenize.
Bütün bunları sizinle hissettiğimiz güven ortamına binaen yazabiliyorum. Bakın bunu da kabul ediyorum. Geçmişte bu denli bir yazıyı yazmak için öncelikle ailelerimizle helalleşmemiz gerekirdi.
Sizin bu ülkenin başına musallat ettiğiniz (bu tabiri kullanmak zorundayım zira ben öyle hissediyorum) Sayın İdris Naim Şahin’in “gönül kıran” söylemlerini hazmetmemiz mümkün değil. Sayın bakan erdemli yönünü icra edip o koltuktan ayrılırsa büyüklük göstermiş olur. Ayrılmazsa sizden başka bir büyüklük talep ediyorum.
Siz postallı medyanın art niyetli çığırtkanlıklarına samimi eleştirileri de feda ederseniz o zaman siz de gönül kırmış olursunuz. Amacı bağcıyı bağından etmek olan ile yere düşen üzümleri toplayıp bağcıya verenleri bir tutarsanız işte o zaman ümidimiz de kırılır.
Biz bağa girmiş olabiliriz yalnız amacımız üzüm dahi yemek değil, güzelim üzümlerin heba olmamasını istemekten ibarettir.*
Enes Ali
www.twitter.com/coolkul
www.hbrhaber.com
Biz bu ülkenin insanlarıyız, bu devletin vatandaşı bu vatanın evlatlarıyız. Türkiye’den başka ne umut bağladığımız bir yer var, ne destek gördüğümüz bir melce var, ne de Allah’tan başka sığındığımız bir kuvvet. Burada doğduk, yaşıyoruz ve burada ölmek istiyoruz. Bayrağımız ile gurur duyuyor, ülkemizin kalkınmasına mutlu oluyor, sırf iktidar yaptı diye kuru kuruya muhalefet etmiyor, doğru gördüklerimizi ayakta alkışlıyoruz. Bendeniz seksen yaşının üzerinde olduğu halde ve son zamanlarında felç olup hem hareket hem de konuşma kabiliyetini kaybettiği halde sizi sevmekten hiç ödün vermeyen bir dedenin torunuyum. O yaşlı adamın yatalak halde dahi sizi dinlediğinde yüzüne aydınlık gelir, gözleri parlardı.
Bunları neden yazıyorum biliyor musunuz? Yandaş yaftasını alnıma çakmayı neden göze aldım?
Sizin Uludere konusunda bağıranların tamamını aynı kefeye koymanız, gördüğü yanlışı dile getiren sıradan masum bir insanı, bu ülkeye çöreklenmeye çalışan kişilerle aynı alanda kategorize etmeniz benim bu itirazı alenen dile getirmeme sebep oldu. Sizi eleştirme hakkının bir ölçüsü olsa belki de en fazlası sizi sevenlere dağıtılması gerekiyorken sizin her eleştiriyi aynı makamdan anlamanız kabul edilebilir değil.
Uludere faciasının üzerinden aylar geçti. Tıpkı Mustafa Muğlalı olayına benzeyen bu faciada bu seferki fark devletin olayı örtbas etmemesi sayılabilir. Her ne kadar ortam yatıştıktan epey bir süre sonra yeniden alevlenen Uludere tartışmalarında “düğmeye basan bir merkez” şüphesi olsa da; devletin “sorun çözme potansiyeli” ve “yanlışın üstüne kararlılıkla gitme enerjisi” epey zayıf hissedildiğinden belki de art niyetli kışkırtıcıların ekmeğine yağ sürülüyor…
Geçmişte bazı derin devlet görevlileri doğu Anadolu bölgesinde halka türlü eziyetler ederek onları PKK’nın kucağına itiyordu. Bu politika uzun bir süre sürdü. OHAL ve benzeri yapılanmalardan beslenen leş kargalarının türlü oyunları ile terör sorunu bu boyutlara ulaştı. Bunların tamamının idrakindeyiz. Bu karanlık dönem geride kaldı ve daha aydınlık bir ülkemiz oldu diye sevinirken maalesef başımıza yıldırım düşer gibi kapkaranlık günlerin habercisi bir içişleri bakanı musallat oldu.
Bu ülkenin İçişleri bakanı, toplumu kışkırtmak isteyen, umutsuzluk ve kaos ortamından faydalanan, militarizmden de ümidini kesmiş, kurtuluşunu (hangi boyutta olursa olsun) çeşitli halk ayaklanmalarında arayan çevrelerin eline koz vermeye devam ettikçe bu “ekmeğe yağ sürme” yanlışı da sürecektir.
Bir devlet adamının ağzından çıkan cümlelere dikkat etmesi iki kere elzemdir. Ağızdan çıkan her cümlen toplumda oluşturacağı etkinin sonucunda zaten kollarını açmış “gel gel” diyen terör örgütüne fayda sağlayabilir.
Suçları sadece kaçakçılık olan ve zaten on yıllardır bu kaçakçılığı sürdüren bir grubun üzerine bomba yağdırmak ne kadar korkunç ise bu insanlara “figüran” nitelemesi yapmak da o kadar dehşet vericidir.
Başarılı bir devlet adamı olmak sadece başarılı operasyonlar yapıp, iyi sonuçlar elde etmekten ibaret değildir. İşin erbabı olurken gönüllerin de erbabı olabilmek, halkın sevgisine de mazhar olabilmektir. Bir taraftan şehre su getirmek için kanal açan bir kimsenin çalıştığı sırada halka okkalı küfürler savurduğunu düşünsenize.
Bütün bunları sizinle hissettiğimiz güven ortamına binaen yazabiliyorum. Bakın bunu da kabul ediyorum. Geçmişte bu denli bir yazıyı yazmak için öncelikle ailelerimizle helalleşmemiz gerekirdi.
Sizin bu ülkenin başına musallat ettiğiniz (bu tabiri kullanmak zorundayım zira ben öyle hissediyorum) Sayın İdris Naim Şahin’in “gönül kıran” söylemlerini hazmetmemiz mümkün değil. Sayın bakan erdemli yönünü icra edip o koltuktan ayrılırsa büyüklük göstermiş olur. Ayrılmazsa sizden başka bir büyüklük talep ediyorum.
Siz postallı medyanın art niyetli çığırtkanlıklarına samimi eleştirileri de feda ederseniz o zaman siz de gönül kırmış olursunuz. Amacı bağcıyı bağından etmek olan ile yere düşen üzümleri toplayıp bağcıya verenleri bir tutarsanız işte o zaman ümidimiz de kırılır.
Biz bağa girmiş olabiliriz yalnız amacımız üzüm dahi yemek değil, güzelim üzümlerin heba olmamasını istemekten ibarettir.*
Enes Ali
www.twitter.com/coolkul
www.hbrhaber.com