İki Gün Bir Değil! (Her Güne 1 Ayet, 1 Hadis)

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Bayram Günlerini Değerlendirmek

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

Hep birlikte Allah'ın ipine (İslâm’a) sımsıkı sarılın; parçalanmayın! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O’nun nimeti sâyesinde kardeş olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.” (Âl-i İmrân, 103)

* * *

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyururlar:

Kim, sevabını Allah’tan umarak Ramazan ve Kurban Bayramı gecelerini ibadetle ihyâ ederse, kalplerin öldüğü gün onun kalbi ölmez.” (İbn-i Mâce, Sıyam, 68. Ayrıca bkz. Heysemî, II, 198)

* * *

Yüz dinardan başka bir şeyi olmayan bir adam vardı. Bayram yaklaştığında, dostlarından biri ona mektub yazıp:

“Bayram geldi, ama çocukların ihtiyâcını görecek hiçbir şeyimiz yok” diyerek bir şeyler istedi. Bunun üzerine o zât, yanında bulunan yüz dinarı bir keseye koyup ağzını da mühürleyerek arkadaşına gönderdi. Kese adama ulaştıktan bir müddet sonra, ona da başka bir dostundan yazı geldi. O da elinin daraldığını ifadeyle bayramdaki ihtiyaçları için kendisine yardım etmesini istiyordu. Adam kendisine gelen keseyi olduğu gibi bu arkadaşına gönderdi.

Keseyi ilk gönderen kişi, elinde bir şey kalmadığından, o da başka bir arkadaşına mektup yazdı. Bu zât ise, dinarların ulaştığı üçüncü kişiydi. O da elindeki keseyi mührüyle birlikte dostuna gönderdi. Para kesesini alan adam, bunun kendi gönderdiği kese olduğunu görünce çok şaşırdı. Paraları yanına alarak dostuna gitti:

“–Bana gönderdiğin bu kesenin durumu nedir?” diye sordu.

O da durumu anlattı. Meselenin anlaşılması üzerine adam:

“–Haydi, diğer arkadaşımızın yanına gidiyoruz” dedi.

Keseyi alıp beraberce diğer arkadaşlarının yanına gittiler, aralarında konuştular ve keseyi açarak içindeki parayı paylaştılar. (Hatîb Bağdâdî, Târihu Bağdâd, XIV, 282)


ALTINOLUK.COM Her Gün Bir Hadis Servisinden mail olarak gönderilmiştir.
 

Ya Leyl!

Asistan
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
260
Tepkime puanı
65
Puanları
0
O gün...........tekvir sûresinde...1-13

O güneş dürüldüğünde,
yıldızlar bulandığında,
dağlar yürütüldüğünde,
kıyılmaz mallar bırakıldığında,
vahşi hayvanlar bir araya toplandığında,
denizler ateşlendiğinde,
ruhlar eşleştirildiğinde.
Diri diri gömülen kıza sorulduğunda;
hangi suçtan öldürüldü diye,
defterler açıldığında,
gök yüzü sıyrılıp açıldığında,
cehennem kızıştırıldığında,
cennet yaklaştırıldığında,
bir nefis (herkes) ne hazırladığını anlar.

thumb_kadin.jpg
thumb_insan.jpg
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Zekat


Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

“Allah yolunda infak edin! Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın! Bir de ihsanda bulunun, zira Allah (iyilikte bulunan, işini güzel yapan ve ihsân şuuru ile yaşayan) muhsinleri sever.” (Bakara, 195)

* * *

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyururlar:

Mallarının zekâtını vermekten kaçınan her millet, mutlaka yağmurdan mahrum bırakılır ve hayvanları olmasa, onlara yağmur yağdırılmaz.” (İbn-i Mâce, Fiten, 22; Hâkim, IV, 583/8623)

* * *

İbn-i Abbâs -radıyallahü anh-:

“Kimin hacca gidecek veya zekât farz olacak kadar malı bulunur da bu farzları ifâ etmezse, ölüm sırasında geri dönüş (rec’a) taleb eder” buyurmuş ve şu âyetleri okumuştur:

Ey iman edenler, mallarınız ve evlâtlarınız sizi Allah’ın zikrinden alıkoymasın! Kim bunu yaparsa işte onlar hüsrâna uğrayanların tâ kendileridir. Herhangi birinize ölüm gelip de: «Ey Rabbim, beni yakın bir müddete kadar geciktirsen de sadaka versem ve sâlihlerden olsam» demesinden evvel size rızık olarak verdiğimiz şeylerden infak edin! Allah, eceli geldiğinde hiç kimseyi asla tehir etmez. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Münâfıkûn, 9-11) (Tirmizî, Tefsir, 63/3316)


ALTINOLUK.COM Her Gün Bir Hadis Servisinden mail olarak gönderilmiştir.
 

Ezrak Yektâ'

NisyanDireniŞ
Katılım
21 Nis 2008
Mesajlar
629
Tepkime puanı
84
Puanları
0
Peygamberimiz (as) buyurmuşlardır ki:

"Kazançların en helal ve temiz olanı; öyle bir tüccarın kazancıdır ki konuştuğunda yalan konuşmaz. Bir şey emanet edildiğinde ona hıyanet etmez. Söz verdiğinde sözünden dönmez. Satın alırken ( Daha ucuz almak için ) aldığı malı kötülemez. Bir şey satarken, malını aşırı övüp yalancı reklama girmez. Borç aldığında ödemeyi geciktirmez. Alacağı olduğunda borçluyu sık boğaz etmez. "

hadis-i şerif ( Beyhaki )

 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Ölünceye Kadar İbadete Devâm


Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

Yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet (kulluk) et!” (Hicr, 99)

* * *

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyururlar:

Ramazan orucunu tutan ve buna Şevval ayında altı gün daha ekleyen kişi, bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi olur.” (Müslim, Sıyâm, 204)

Bire on sevap verildiği için 36 günlük oruç 360 güne eşit olur. 1 gün Ramazan Bayramı’nda, 4 gün de Kurban Bayramı’nda oruç tutmak yasaktır. Böylece bütün sene oruçla geçirilmiş olur.

* * *

Ebû Hüreyre -radıyallahü anh- anlatıyor:

“Peygamber Efendimiz’in sağlığında Kudâa kabilesinin Beliyy boyuna mensup iki zât birlikte İslâm’a girmişlerdi. Bilâhare birisi şehid düşmüş, diğeri de bir sene daha yaşayıp öyle ölmüştü. Talha bin Ubeydullah, «Rüyamda, bir sene sonra vefât edenin şehid düşenden daha önce cennete girdiğini gördüm ve hayret ettim!» diye anlattı. Sabah olunca Talhâ’nın bu rüyâsı Efendimiz’e anlatıldı. Rüyâyı dinleyen Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-, başta namaz olmak üzere, bütün ibâdetlerin mükâfatını gösteren şu cevâbı verdi:

«–O, şehid olan kardeşinden sonra Ramazan orucunu tutmadı mı, bir senede altı bin şu kadar rekât namaz kılmadı mı? (O halde ikisi arasında bu kadar fark tabiî ki olacak!)»” (Ahmed, II, 333)


ALTINOLUK.COM Her Gün Bir Hadis Servisinden mail olarak gönderilmiştir.
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Allah’a Yaklaşma Vesileleri

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

Ey îman edenler! Allah’tan ittikâ edin. O’na yaklaşmak için sebepler araştırın ve O’nun yolunda cihâd edin ki felâha eresiniz.” (Mâide, 35)

* * *

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyururlar:

İnsanın her ameline kat kat sevap verilir. Bir iyilik, on mislinden yedi yüz misline kadar katlanır. Allah Teâlâ, «Ancak oruç başka! O benim içindir, mükâfatını da ben veririm. Oruçlu, şehvetini ve yemesini benim için bırakır» buyurmuştur.” (Müslim, Sıyâm, 164)

* * *

Katâde şöyle der:

Büyük zâtlardan Âmir bin Abdikays, ölümü yaklaşınca ağlamaya başladı. Kendisine:

“–Niçin ağlıyorsun?” diye sordular.

O da şöyle cevap verdi:

“–Ne ölüm korkusuyla ne de dünyaya duyduğum hırs sebebiyle ağlıyorum. Lâkin sıcak günlerde oruç tutmaktan ve geceleri ibadet için kalkmaktan (teheccüdden) mahrûm kalacağım diye ağlıyorum.” (Zehebî, Siyer, IV, 19)


ALTINOLUK.COM Her Gün Bir Hadis Servisinden mail olarak gönderilmiştir.

listemize üye olmak için [email protected] adresine boş bir mail atmanız yeterlidir
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Âhiret Hesâbı Çok İnce ve Hassastır - 1

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür.” (Zilzâl, 7-8)

* * *

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyururlar:

Hiçbir kul, kıyamet günü ömrünü nerede tükettiğinden, ilmiyle ne yaptığından, malını nereden kazanıp nereye harcadığından, vücudunu nerede yıprattığından sorulmadıkça bir adım dahî atamaz.” (Tirmizî, Kıyamet, 1/2417)

* * *

Bir şahıs, Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’e gelmiş ve:

“–Ey Allah’ın Rasûlü, Allah’ın sana öğrettiklerinden bana da öğret!” demişti. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- onu, kendisine Kur’an öğretmesi için ashâbından birine gönderdi. Sahâbî ona Zilzâl sûresini sonuna kadar öğretti. “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür” âyetlerine gelince, bu ifadelerden son derece müteessir olan şahıs, derin düşüncelere daldı ve:

“–Bu bana yeter” dedi. Bu durum Efendimiz’e haber verilince:

“–Onu bırakın! Zira o hakîkati idrak etti, anlayış sahibi oldu” buyurdu. (Suyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, VIII, 597)
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Âhiret Hesâbı Çok İnce ve Hassastır - 2

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

Herkesin, iyilik olarak yaptıklarını da kötülük olarak yaptıklarını da karşısında hazır bulduğu günde (insan) isteyecek ki kötülükleri ile kendisi arasında uzun bir mesafe bulunsun! Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Allah kullarına çok şefkatlidir.” (Âl-i İmrân, 30)

* * *

Bir bedevî Peygamber Efendimiz’in:

Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür” (Zilzâl, 7-8) âyetlerini okuduğunu dinleyince:

“–Ey Allah’ın Rasûlü, zerre ağırlığı kadar mı?” diye sordu. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:

“–Evet” buyurdu. Bir anda hâli değişiveren bedevî:

“–Vay benim kusurlarım!” dedi ve bu sözlerini defalarca tekrarlayıp durdu. Sonra da işittiği âyetleri tekrar ederek kalkıp gitti. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- onun ardından:

“–İman bu bedevînin kalbine girdi” buyurdu. (Suyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, VIII, 595)
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Ölümden Sonra Diriliş - 1

Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmelerde şöyle buyurur:

De ki: «İster taş olun, ister demir. İsterse yeniden dirilmesi aklınıza imkânsız gibi görünen herhangi bir yaratık! Ne olursanız olun, mutlaka diriltilip kaldırılacaksınız.» «O halde kimdir bizi diriltecek olan?» diyecekler. De ki: «Sizi ilk defa yoktan yaratan!» Bu sefer, alay ederek başlarını sallayacaklar da: «Ne zamanmış o?» diyecekler. De ki: «Belki de yakındır.»” (İsrâ, 50-51)

* * *

“İnsan der ki: «Öldüğümde gerçekten diriltilip (kabrimden) çıkarılacak mıyım?» İnsan düşünmez mi ki, daha önce o hiçbir şey olmadığı hâlde biz kendisini yaratmışızdır.” (Meryem, 66-67)

* * *

Ebû Rezin -radıyallahü anh- anlatıyor: Bir gün:

“–Ey Allah’ın Rasûlü! Allah, mahlûkatı yeniden nasıl diriltir? Bunun dünyadaki misali nedir?” diye sordum. Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-:

“–Sen, hiç kavminin yaşadığı vâdiden kurak mevsimde geçmedin mi? Sonra bir kere de her tarafın yemyeşil olduğu bahar mevsiminde oraya uğramadın mı?” buyurdu.

Ben, “Elbette!” deyince:

“–İşte bu, Allah’ın yeniden yaratmasına delildir. Allah ölüleri de böyle diriltecektir!” buyurdu. (Ahmed, IV, 11)
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Kıyametin Dehşeti

Dünyanın yaratılışından kıyâmetin koptuğu ânâ kadar varlık âlemine gelen bütün insanları ve cinleri nerede ve ne halde olurlarsa olsunlar mahşer meydanında toplayan, (Hicr, 24-25; En’âm, 128; Âl-i İmrân, 9, 25, 55; Nisâ, 87, 172; En’âm, 38; Kehf, 47)işlerinden ve hâllerinden hiçbir şey kendisine gizli kalmayan Allah Teâlâ onlara şöyle hitap eder:

Bugün mülk ve hâkimiyet kimin? (Mahşer halkı şu cevabı verir): Mutlak gâlip, tek hâkim olan Allah’ın!” (Mü’min, 16)

İşte o gün insan hakikati anlar, fakat o zaman anlamanın kendisine ne faydası olacak?” (Fecr, 23)

* * *

Efendimiz’in şu sözleri, o günün dehşetini anlatmaya kâfîdir:

Sırat köprüsünde mü’minlerin şiârı: «Yâ Rabbî, selâmet ver, selâmet ver!» duasıdır.” (Tirmizî, Kıyâmet, 9/2432)

Kıyâmet günü rasûllerin de sözü:

«Allah’ım, selâmet ver, selâmet ver!» olacaktır
.” (Buhârî, Ezân, 129)

* * *

Samanî hükümdarlarından Nâsır bin Ahmed (h. 301-331), Nişabur’u fethettikten sonra meclisin toplanmasını emretmiş ve tahtına çıktıktan sonra, Kur’an okunarak toplantının açılmasını istemişti. Sâlih bir zât öne çıkarak yukarıdaki Mü’min Sûresi’nin 16. âyetini okudu. Nâsır, âyeti dinleyince dehşetle irkildi ve titremeye başladı. Hemen tahttan indi, başından tâcını çıkarıp secdeye kapandı ve:

“–Allah’ım! Hükümranlık bana değil sana aittir” demeye başladı. (Mevdudî, Tefhîm, V, 137, [Mü’min, 16])
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Âlemlere Rahmet

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

“(Ey Muhammed!) Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ, 107)

* * *

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- zaman zaman hitâbelerinde:

Ey insanlar! Ben ancak (âlemlere) hediye edilmiş rahmet peygamberiyim!” buyururdu.” (Dârimî, Mukaddime, 3)

* * *

İbn-i Abbâs -radıyallahü anh- bu âyet-i kerime hakkında şöyle buyurmuştur:

Allah’a ve Rasûlü’ne îman edenler, dünyada ve âhirette tam olarak rahmete nâil olurlar. Allah’a ve Rasûlü’ne îman etmeyenler de sırf Peygamber Efendimiz’in devrinde yaşadıkları ve onun ümmeti oldukları için önceki kavimlerin dünyada uğradığı «yerin dibine geçme», «maymuna çevrilme», «üzerlerine taş yağdırılması» gibi ilâhî azaplardan korunurlar. Bu, onların, Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem- sâyesinde nâil oldukları dünyevî rahmettir.” (Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, V, 486; Heysemî, VII, 69)
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Bize Ne Oluyor ki?

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

Onlar cehennemde, «Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar da dünyada iken yaptıklarımızdan başka ameller işleyelim, çokça sâlih ameller yapalım» diye feryâd ederler. (Onlara şöyle denilir:) «Sizi, düşünüp öğüt alabilecek bir kişinin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Size uyarıcı da gelmişti. Öyle ise tadın azabı! Çünkü zâlimlerin hiçbir yardımcısı yoktur.” (Fâtır, 37)

* * *

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyururlar:

Pişmanlığın en kötüsü, kıyâmet gününde duyulandır.” (Vâkıdî, III, 1016-1017; Kudâî, Müsnedü’ş-şihâb, no: 1337)

* * *

Hasan Basrî Hazretleri bir cenazeye katılmıştı. Defin işlemleri bittikten sonra yanındaki bir zâta sordu:

“–Bu vefât eden zât acaba şu anda dünyaya geri dönüp sâlih amellerini, zikirlerini artırmayı ve günahlarına daha fazla istiğfar etmeyi düşünüyor mudur?” diye sordu. O zât da:

“–Evet, tabiî ki düşünüyordur” dedi. Bunun üzerine Hasan Basrî Hazretleri şöyle buyurdu:

“–O hâlde bize ne oluyor ki bu vefât eden kişi gibi düşünmüyoruz?” (İbnü’l-Cevzî, el-Hasenü’l-Basrî)
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Doğumdan Sonra Hayat Var Mı?

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

De ki: (İnsanı ve onun çürümüş kemiklerini) ilk defa kim yaratmışsa âhirette tekrar diriltecek olan da O’dur. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir.” (Yâ-Sîn, 79)

* * *

Anne rahmine düşen ikiz kardeşler önceleri her şeyden habersizmiş. Haftalar birbirini izledikçe onlar da gelişmişler. Elleri, ayakları, iç organları oluşmaya başlamış. Bu arada, etraflarında olup biteni fark etmeye başlamışlar. Bulundukları rahat ve emniyetli yeri tanıdıkça saâdetleri artmış. Birbirlerine hep aynı şeyi söylüyorlarmış:

“–Anne rahmine düşmemiz, burada yaşamamız ne harika değil mi? Hayat ne güzel şey be kardeşim!”

Büyüdükçe, içinde yaşadıkları dünyayı keşfe koyulmuşlar. Öyle ya, hayatın kaynağı neymiş? İşte bunu araştırırken, anneleriyle onları birbirine bağlayan kordonu fark etmişler. Bu kordon sayesinde hiçbir zahmet çekmeden, emniyet içinde beslenip büyütüldüklerini anlamışlar ve:

“–Annemizin şefkati ne kadar büyük! Bize bu kordonla ihtiyacımız olan her şeyi gönderiyor” demişler.

Aylar birbiri ardınca geçiyor, ikizler hızla büyüyor, diğer bir deyişle “yolun sonu”na yaklaşıyorlarmış. Bu değişiklikleri hayretle temâşâ ederken, bir gün gelip bu güzelim dünyayı terk edeceklerinin işaretlerini almaya, dokuzuncu aya yaklaştıklarında ise alâmetleri daha kuvvetli hissetmeye başlamışlar. Durumdan telaşlanan ikizlerden birisi diğerine sormuş:

“–Neler oluyor? Bütün bunların mânâsı nedir?”

Kardeşi daha sakinmiş, üstelik bulundukları bu dünya çoğu zaman ona yetmiyor; hissiyatıyla daha geniş bir âlemi arzuluyormuş:

“–Tüm bunlar bu dünyada daha fazla kalamayacağız anlamına geliyor. Buradaki hayatımızın sonuna yaklaşıyoruz artık!” demiş. Öteki:

“–Ama ben gitmek istemiyorum, hep burada kalmak istiyorum” diye haykırmış. Kardeşi:

“–Elimizden gelen bir şey yok, hem, belki doğumdan sonra bambaşka bir hayat vardır” demiş. Diğeri:

“–Bize hayat veren o kordon kesildikten sonra bu nasıl mümkün olabilir ki? Buradan ayrılmak zorunda kalırsak nasıl hayatta kalabiliriz, söyler misin bana? Hem, bak bizden önce başkaları da buraya gelmiş ve sonra da gitmişler. Hiçbiri geri gelmemiş ki bize doğumdan sonra hayat olduğunu söyleyebilsinler. Hayır, bu her şeyin sonu olacak” demiş ve karamsarlıkla eklemiş:

“–Hem belki de anne diye bir şey yok!” Kardeşi:

“–Olmak zorunda! Yoksa buraya başka türlü nasıl gelmiş olabiliriz, nasıl hayatta kalabiliriz ki?” diye itiraz etmiş. Öteki:

“–Sen hiç anneni gördün mü? O belki de sadece zihinlerimizde var. Bir annemiz olduğu düşüncesi bizi rahatlattığı için onu belki de biz uydurduk” diye üstelemiş.

Böylece, anne rahmindeki son günleri derin muhâsebeler ve tartışmalarla geçmiş. Sonunda doğum anı gelmiş çatmış. İkizler dünyalarını terk ettiklerinde gözlerini başka bir dünyaya açmışlar ve biri sevincinden diğeri de utancından ağlamaya başlamış. Çünkü gördükleri manzara hayallerinin bile ötesindeymiş.
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Her An Dua Hâlinde Olabilmek

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, icâbet edeyim. Çünkü bana ibadet (dua) etmeyi kendilerine yediremeyenler, cehenneme zelîl olmuş bir hâlde gireceklerdir.” (Mü’min, 60)

* * *

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- hadîs-i şeriflerinde şöyle buyururlar:

Allah katında, duadan daha kıymetli bir şey yoktur.” (Tirmizî, Deavât, 1/3370)

“Bütün ihtiyaçlarınızı Allah’tan isteyin, hatta ayakkabı bağınızı bile!.. Çünkü Allah kolaylaştırmazsa, ayakkabı bağını elde etmeniz bile kolay olmaz!” (Beyhakî, Şuab, II, 41/1118)

* * *

Bir defasında Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:

Bir müslüman dua eder de, günah bir şeyi istemez veya akrabası ile alâkasını kesmeyi arzu etmezse, Allah ona şu üç şeyden birini mutlaka lutfeder: Ya dileğini hemen yerine getirir, ya isteğini onun için âhirete saklar veya duası nisbetinde bazı kötülükleri ondan uzaklaştırır” buyurmuştu. Efendimiz’in bu sözü üzerine, orada bulunanlardan biri:

“–O takdirde biz Allah’tan çok şey isteriz” deyince Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-:

“–Allah’ın lûtfu, sizin istediğiniz şeylerden daha çok ve geniştir” buyurdu. (Ahmed, III, 18; Tirmizî, Deavât, 115/3573; 9/3381)
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Ümmet-i Muhammed’e Dua

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler ve onlara verilen ganimetlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

Bunların ardından gelenler şöyle derler: Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz ki sen çok şefkatli, çok merhametlisin!
” (Haşr, 9-10)

* * *

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyururlar:

Kim bütün mü’minlerin affedilmesi için istiğfâr ederse, Allah Teâlâ ona her bir mü’min için bir hasene yazar.” (Heysemî, X, 210)

* * *

Ahmed bin Dahhâk şöyle anlatır: Rüyamda Şurayh bin Yûnus’u gördüm:

“–Rabbimiz sana nasıl muâmele etti?” diye sordum. O da:

“–Beni affetti ve lütuf olarak sarayımı Muhammed bin Beşir’in sarayı yanına yaptı” dedi. Ben hayretle:

“–Ama sen bizim yanımızda ondan daha üstün ve değerliydin?!” dedim.

“–Öyle deme!” dedi. “Allah Teâlâ bütün mü’minlerin amellerinden ona bir nasîb ihsân eyledi. Zira o Allah’a dua ederken:

«Yâ Rabbî, bütün mü’min ve müslüman kullarını ve onlardan meydana gelen nesilleri affeyle!
» derdi.” (Ebû Nuaym, Hilye, X, 113)
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Abdest ve Gusül’deki Nimetler

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerimede şöyle buyrulur:

Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı da (yıkayın)! Eğer cünüp oldunuz ise, boy abdesti alın! Hasta yahut yolculuk hâlinde bulunursanız yahut biriniz tuvaletten gelirse yahut da kadınlara dokunmuşsanız (cinsî münasebette bulunmuşsanız) ve bu hallerde su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü ve (dirseklere kadar) ellerinizi onunla meshedin! Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz.” (Mâide, 6)

Âyet-i kerimeden anladığımıza göre abdest ve guslün insana sağladığı pek çok nimetler ve faydalar mevcuttur. Allah Teâlâ bunları emretmekle kullarına olan nimetlerini tamamlamak istemektedir.

* * *

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuşlardır:

Allah temizdir, temizliği sever.” (Tirmizi, Edeb, 41/2799)

Temizlik imanın yarısıdır.” (Müslim, Tahâret, 1)

* * *

Tâbiînden Ebû Hâzim, Ebû Hüreyre Hazretleri’nin abdest alırken kollarını koltuğunun altına kadar yıkadığını görmüştü.

“–Ebû Hüreyre, bu nasıl abdest?” diye sordu. O da:

“–Ey Benî Ferrûh! Siz burada mıydınız? Burada olduğunuzu bilseydim böyle abdest almazdım. Ben, dostum Rasûlullah’ı şöyle buyururken işittim:

Kıyâmet gününde mü’minin nûru, abdest suyunun ulaştığı yere kadar varır.” (Müslim, Tahâret, 40)
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Îsâr: Müslüman Kardeşini Kendine Tercih Etmek-1

Cenâb-ı Hak âyet-i kerimelerde şöyle buyurur:

Kendileri de muhtâc oldukları hâlde yiyeceklerini yoksula, yetime ve esire ikrâm ederler ve: «Biz size, sırf Allah rızâsı için ikrâm ediyoruz. Sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz. Biz, çetin ve belâlı bir günde Rabbimizden (O’nun azâbına uğramaktan) korkuyoruz(derler). Allah da onları, o günün fenâlığından korur, yüzlerine nûr, gönüllerine sürûr bahşeder.” (İnsân, 8-11)

* * *

Câbir -radıyallâhu anh- şöyle anlatır: “Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir gazveye çıkacağı zaman:

«–Ey Muhâcirler ve Ensâr topluluğu! Malı ve akrabası olmayan kardeşleriniz vardır. Her biriniz onlardan iki veya üç kişiyi yanına alsın!» buyururdu.

Aslında bizlerin de ancak bir kişi ile nöbetleşe binebileceğimiz bir devemiz vardı. Ben nöbetleşe binmek üzere iki (veya üç) kişi aldım. Benim de ancak onlardan biri gibi deveme sırayla binme hakkım vardı. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 34/2534)

* * *

Bir talebesi Dâvud-i Tâî Hazretleri’ne et yemeği getirmiş:

“–Hocam siz günlerdir et yemediniz, lütfen bunu buyurun!” diye ısrar etmişti. Üstad bir taraftan îsâr yapmak istiyor, diğer taraftan da talebesini kırmaktan endişe ediyordu. Nihâyet:

“–Evladım, şu iki yetimden ne haber?” buyurdu. O da:

“–Efendim, bildiğiniz gibi!” cevâbını verdi.

Bunun üzerine Hazret, yumuşak bir üslupla:

“–Evladım, bunu ben yersem bir müddet sonra dışarı çıkar. Bu iki yetime gönderirsek Arş-ı A’lâ’ya çıkar!” buyurdu
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Müslümanların Dertleriyle Dertlenmek

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerimede şöyle buyurur:

…Mü’minlere kol kanat ger.” (Hicr, 88)

* * *

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyururlar:

Müslümanların dertleriyle dertlenmeyen onlardan değildir.” (Taberânî, el-Mu’cemu’s-sağîr, II, 131/907; Beyhakî, Şuab, VII, 361)

* * *

Seriyy-i Sa*ka*tî -kud*di*se sir*ruh- Hazretleri şöyle anlatır:

“Bir gün Bağdat çarşısı yanmıştı. Birisi koşarak bana geldi ve:

«–Bütün Bağdat çarşısı yandı, bir tek sizin dükkânınız kurtuldu. Gözünüz aydın!» dedi.

Ben de diğer dükkânı yanan kardeşlerimi düşünmeden kendi nefsim adına:

«–Elhamdülillah!» dedim.

Ancak otuz yıldan beri bu gaflet ânım için istiğfar ederim. (İbn-i Hallikan, Vefeyât, II, 357; Hatîb el-Bağdâdî, Târih, IX, 188; Zehebî, Siyer, XII, 185, 186)
 

emustafa

Profesör
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
1,782
Tepkime puanı
428
Puanları
0
Allah razı olsun kardeşim,
istifade edilecek bir çalışma olmuş.
 

emustafa

Profesör
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
1,782
Tepkime puanı
428
Puanları
0

1. Hamd olsun Allah'a ki kulu (Muhammed'e), Kitab 'ı indirdi ve ona hiçbir eğrilik koymadı.
2. Onu dosdoğru (bir Kitab)olarak indirdi ki katından gelecek şiddetli azaba karşı (insanları)uyarmak ve yararlı işler yapan müminlere kendileri için güzel mükafat bulunduğunu müjdelemek için.
(Kehf suresi)
........ ........ ...........
Şu üç kimse, imanın tadını alır:
1- Allah ve Resulünü her şeyden çok seven,
2- Sevdiğini, yalnız Allah için seven,
3- İmana kavuştuktan sonra, küfre düşmeyi, ateşe düşmekten tehlikeli bilen. (Buhari)

 
Üst