Kemalettin Altıntaş Hocaefendi

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
1288780196_1.jpg


Manevi büyüklerden olan Hazretin bir hatırası:

Biz oraya gittiğimiz zaman zannediyoruz ki sadece Beytullah’ı, mukaddes toprakları göreceğiz. Esasında o mübarek beldelerde, Bütün enbiyânın (a.s.); başta Resûl-i Ekrem Efendimiz olmak üzere, âl ve ashâbının ruhaniyetleri, cismaniyetlerinden çok daha güçlü. Dolayısıyla oralarda çok edepli olmak lazım. Başımdan geçen bir hadiseyi anlatayım:

Ben görevli olarak gittiğim için -Ten’im’e de yakınız- cemaatim “Hocam umre yapalım” diyorlar; umreye gidip geliyoruz. Giderken Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in doğduğu evin yanından otobüsler kalkıyor, oradan bindik arabaya, gittik Ten’im’e. Giderken de hep Cennetü’l-Muallâ kabristanlığının yanından geçiyor otobüsümüz. Benim mutadım, otobüs oradan geçerken cemaati, “Hz. Hatice validemizin ruhu için bir Fâtiha üç İhlâs-ı şerif okuyalım” diye ikaz etmek. Bir defasında aynı güzergâhtan giderken Fâtiha’yı okuttum gelirken başka bir otobüse bindik, bindiğimiz otobüs geldiğimiz yoldan değil de başka bir yoldan; Hafair tarafından geldi, ben fark edemedim, Cennetü’l-Muallâ’nın arkasından geçmişiz, Harem-i Şerif’e yaklaşıyoruz. “Arkadaşlar! Cennetü’l-Muallâ’nın yanından geçtik Fâtiha okuyamadık birer Fâtiha okuyalım” dediysem de artık Harem’e gelmiş bulunduk. Herkes inmeye başladı ben de Fâtiha’yı doğru dürüst okuyamadan inmek zorunda kaldım.

Şimdi o gece rüyamda görüyorum; kıyamet kopmuş, mahşer kurulmuş, büyük muhakeme başlamış, insanların hesabı görülüyor. İnsanlar, hep böyle vapur iskelelerindeki turnikeler gibi bir turnikeden geçiyorlar. Hesabı görülüp de turnikeden geçenlerin bir kısmı bir tarafa, diğer kısmı başka bir tarafa ayrılıyorlar. Onların cennetlikler ve cehennemlikler olduklarını düşünüyorum. O esnada sıra bana geldi; ben turnikeden geçerken kimse benden bir hesap sormadı, ben de hemen cennete girecek olanların tarafına geçtim, oraya ayırdılar. Şimdi bu iki grup arasında çok sağlam çelikten bir perde var; o taraf ayrı bu taraf ayrı. Öyle ki o perdeyi ne delmek mümkün ne de aşmak. Bir de baktım ki birisi diğer taraftan yüksek sesle benim ismimi söylüyor, Arapça olarak elinde bir kâğıt onu okuyor: “Kemalettin Altıntaş, turnikeden geçerken gerekli itinayı göstermediğinden dolayı büyük bir ceza ile cezalandırılmıştır.” Hemen ne olduysa, nasıl olduysa ben de bilmiyorum, aslında cennetlikler arasında iken bir anda kendimi cezalıların arasında buldum, o kısma düştüm. Devamında: “Büyük bir ceza ile cezalanmıştır, ceza infaz aleti hazır, şimdi cezası verilecek” deniyor. Baktım ki iki ayaklı yazı tahtası ve arkasında büyük bir televizyon ekranı gibi bir şey var, onu bana doğru getiriyorlar. Ben de herhalde şimdi bu elektrikli bir şey, bunu benim göğsüme tutacaklar ve beni o şekilde cezalandıracaklar diye düşünüyorum. O alet biraz bana yaklaşınca kendi kendime dedim ki “Nasıl olsa öleceğim, bir İsm-i Celâl’e başlayayım.” Başladım “Allah! Allah! Allah! Allah!” demeye, bağırıyorum ama sesimi de kendim duyuyorum. Getirdiler o aleti benim göğsüme dayadılar; baktım ki o İsm-i Celâl’in tesirinden o alet bana işlemiyor. Buradan cesaret alınca bu sefer daha da kuvvetli, var gücümle “Allah! Allah!” diye bağırıyorum. Böyle bağırırken Hacı Teyzeniz’in karyolası hafif ilerde, telaşla yanıma geldi. Meğer odanın ortasında “Allah! Allah!” diye bağırıyor, feryat ediyormuşum. Uyanınca sükûnet buldum. “Yâ Rabbi! Ben ne yaptım? Bir suçum var ama, ne olursun suçumu bileyim de tevbe edeyim” diyorum ağlıyorum. Kalktım, abdest aldım, gittim Harem-i Şerif’e, tavaf ettim, neticede vardım Mültezem’e yapıştım; “Hiç olmazsa suçumu bileyim Yâ Rabbi, bilmiyorum, ne yaptım ben acaba?” derken, sanki birisi kafama vurarak “Sen, bütün her şeyini Resûlullah’a feda eden Hz. Haticetü’l-Kübrâ’nın huzurundan geçerken, cemaatine Fâtiha okut, sen Fâtiha okumadan geç. Bundan daha büyük suç mu arıyorsun?” dedi. Hemen oradan çıktım, doğru Cennetü’l-Muallâ’ya gittim “Ey Vâlide-i Muazzamam bağışla beni, ne olur affet!” diye dua ettim, yalvardım yakardım.
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Varlığı Olanın Darlığı Olur

Birkaç ay önce, Lütfi abimizle birlikte Üsküdar’da yaşayan Kemalettin Altıntaş Hocaefendi’yi kendi evinde ziyaret ettik. Kemalettin amcamız çok muhterem bir zat. Pamuk gibi bir insan. Yanındayken manevi neşve tatmamak neredeyse imkansız. Sanki ötelerden bir koku taşıyor ve nasibi olana bunu sürmek için yaşıyormuş gibi bir hâli var…

Kapıda karşıladı bizi. İçeri buyur etti, geçtik. Küçük ve gayet nezih bir odada selamlaştık. Yüzü çok nurlu ve mütebessim idi. Çok da güzel bir hırka giymişti.

Usulca sohbet etti. Hal hatır sordu. “Nereden geldik, nereye gidiyoruz” dedi sık sık, içli içli… Kudret-i ilahi üzerinde durdu. Varlığı olanın darlığı olur dedi… Bu söz üzerine birkaç nükte anlattı. “Gerçekten tasavvuf erbabı bu işi iyi çözmüş” gibi sözler söyledi. Daha sonra da her türlü sıkıntıya ilaç olabilecek şu özlü sözleri vurguladı: “Allah’ın takdirine razı olamamak… Bütün sıkıntımız bu… Allah’ın takdirine razı olabilsek, teslim olabilsek hiç sıkıntımız kalmayacak…

Hiç bitmesin istedim birlikteliğimiz. Ah keşke bir vesile çıksa da orada kalacağımız zaman dilimi uzasa diye dua ettim. Her şeyin bir sonu var lakin… Görüşmemiz bittikten sonra bizi kapıya kadar uğurladı… Selamlaştık, vedalaştık.. Son duası şu oldu: “Allah hayırlara muvaffak kılsın…

Rabbimizden uzun ve hayırlı bir ömür dileriz kendisine…

http://gencdergisi.com/2851-varligi-olanin-darligi-olur.html

---

Bildiğim kadarı ile Muhterem Hocaefendi'nin Üsküdar'da sohbetleri devam eder. Gençlere yönelik olarak da...
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Kemalettin Efendi'yi bir mürşidi kamil kendi yerine mürşid olarak bırakmak istemişti. Hatta Musa Topbaş Efendi hazretlerine gelip o hazret bunu teklif eyledi. Musa efendi ks. kendisi bilir buyurmuş. Kemalettin Efendi hazretleri, ben Sami efendinin Musa efendinin talebesi olmaktan şeref duyarım onların evlatlıklarını terk edemem demiş kabul etmemiş.

Şeyh makamındaki abilerimizden biridir elhamdülillah.

Herkesin kendini şeyh, mürşid ilan ettiği bir zamanda böylesi abilerle beraber bulunmak... Bu da bu yolun kıymeti, bereketi... Kıyamete kadar... Kıyamet sabahı ihvanın, elhamdülillah, ne güzel bir yerdeymişiz diye uyanışı...
 
Üst