Küfür Ehlinden ve Âdetlerinden Uzak Durmak

Kimya_ı Saadet

Ordinaryus
Katılım
1 Nis 2013
Mesajlar
2,052
Tepkime puanı
219
Puanları
0
Küfür Ehlinden ve Âdetlerinden Uzak Durmak
Prof. Dr. Süleyman Derin
2012 - Eylül, Sayı: 319, Sayfa: 008

Tasavvufi terbiyede sadık ve salihlerle beraber olmak önemli bir prensiptir. Zira insan içinde bulunduğu ortamdan, dostluk yaptığı kişilerin manevi hallerinden çabucak etkilenir. Bu sebeple mürşidler bir yandan saliklerin İslami hayatı özümsemiş örnek insanlarla beraberliğini sağlamaya çalışmış, diğer yandan da onları Allah’ın gazabına uğramış kişi ve topluluklardan korumaya gayret etmişlerdir. Manevi kemâlât için salihlerle beraber olmak ne kadar faydalı ise İslam dışı yabancı kültürlerin temsilcilerine kalbî sevgi duymak da o kadar zararlıdır. Sufiler içinde bu konuda en açık ölçüleri koyanların başında İmam Rabbânî gelir. Zira kendisi müslümanların Hindularla ihtilat ederek onlara sevgi duymalarının ortaya çıkardığı problemleri bizzat yaşamış biridir. Her dönemde ortaya çıkabilecek bu tehlikeli gidişatı önlemek için İmam’ımız küfrün şiarı olan işlerden kaçınmayı iman ile ilişkilendirerek şöyle der:

Öyle ise imanı gerçek anlamda elde edebilmek için küfürden uzak durmak gerekir. Bunun en alt düzeyi kalben uzak durmak, en üst düzeyi de hem kalben hem de bedenen uzak durmaktır. Uzak durmak aynı zamanda Allah Teâlâ’nın düşmanlarına düşmanlık bes*lemeyi de içerirÉ
Zira Allah Teâlâ’yı ve Peygamberini sevmek, O’nun ve Rasulünün hasımlarına düşmanlık beslemeksizin düşünülemez. (II, 266. Mektup)

Bugün başta medyanın gayretleri ile müslümanların bu bilinci ellerinden alınmış, Hıristiyan adetleri, gayri İslami yaşam tarzları sosyal hayattan, ticari hayata Müslümanların öz değerlerini büyük bir tahribata uğratmıştır. Bir kısım müslümanlar gayr-i islâmî bir hayat tarzını yaşamak ve batılıların değerlerini benimsemekle neredeyse övünür olmuşlardır. Bu fitnenin en başta gelen sebebi ise Müslümanların sadık ve salihleri bırakıp, kendi kültürlerine yabancı kimseleri, batının film yıldızlarını ve şarkıcılarını dost edinmeleri, onların vasıtası ile de küfrün sembollerine sevgi duymaları, hatta onları putlaştırmalarıdır: Bu fakire göre, Allah Tealâ’nın rızasını elde etme husu*sunda hiçbir amel kâfirlere cephe almadan daha faziletli değildir. Zira Hakk’ın; küfre, kâfirlere, Lât ve Uzza gi*bi uydurulmuş batıl ilahların bizzat kendilerine yönelik düşman*lığı vardır. Bu sahte ilahlara tapanlar da bizzat Allah’ın düşmanlarıdır. Bu çirkin suçun cezası da sonsuza dek cehen*nemde kalmaktır. İmam’a göre Allah dostları yerine başka dinin temsilcilerini örnek alan, onlar gibi yiyip içen, onların müziğini dinleyen ve neredeyse onlar gibi olan kimselerle İslam arasında bir pamuk ipliği kadar bağ kalmıştır. Bu kimselerin İslam ile ilgileri sadece ölünce cenaze namazlarının kılınması ve Müslüman mezarlığına gömülmesidir. İmam’ımız her ne kadar küfür sıfatlarına ve adetlerine büyük bir cephe alsa da bu tür Müslümanlar hakkında şunu der: Şayet bu tür insanlar katıksız kâfir ise onun cezası -Allah korusun- ebedi cehennemdir. An*cak küfür adetlerini yerine getirmesine rağmen zerre miktarı bir imanı varsa cehennem azabına uğrar. Bununla beraber, o zerre miktarı imanı bereketi ile ebedi azaptan kurtulması umulur. İmamımız ayrıca kâfirlere benzeyen ve onların sıfatlarını taşıyan bir müslümanla ilgili şu hatırasını da bizlerle paylaşır: Bir defasında ölüm döşeğinde bir hastayı ziyaret etmiştim, onun durumuna teveccüh ettiğimde kalbinin çok şiddetli zulmet*lerde olduğunu gördüm. O zulmetlerin kalkması için ne kadar teveccüh ettimse de o zulmetler kalkmadı. Birçok tevec*cühten sonra anladım ki, o zulmetler onda gizli olan bir küfür sıfa*tından kaynaklanmıştı. Bu kötülüklerin kaynağı onun kâfirlerle olan dostluğu idi. Nihayet anladım ki, o zulmetleri kaldırmak için teveccüh etmek doğru değildir. Zira onun arınması küfrün cezası olan cehennem azabına bağlıdır. Netice olarak şunu diyebiliriz ki bugün yanlış kimselere duyulan sevdalar yüzünden Müslüman toplulukları hem batıda hem de bizzat İslam ülkelerinde asimile olma ve hatta yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bu sebeple lafı döndürüp dolaştırmadan, kendi değerlerimize dönmeli, küfür şaibesi taşıyan her tür adetlerden, yaşam tarzlarından ve bunları destekleyen şahsiyetlerden uzak durmalıyız. Aksi takdirde “elhamdülillah ben de müslümanım” gibi sözler kuru bir davadan ibaret kalır. Bu konuda İmam şöyle der: Yoksa sadece kelime-i şehadet getirmenin müslüman olmak için yeterli olduğunu mu sanıyorlar? Gerçek iman için dinden olduğu kesin olarak bilenen her şeyin tasdik edilmesi yanında, küfürden ve hatta küfrü çağrıştıran şeylerden uzak kalınması da olmazsa olmaz şarttır. Ancak bu takdirde müslümanlık düşünülebilir. Aksi takdirde boşa kürek çekilmiş olur. Günümüzde bazı insanların sevgi, tolerans gibi bahanelerle tasavvuf hareketinin içini boşaltma gayretlerine karşı İmam’ın bu sözleri çok güzel cevap oluşturmaktadır. Tasavvuf ehli bütün insanlara karşı sevgi duyar, ama onların bu sevgisi İslami yaşantının düşmanlarına taviz vermeyi gerektirmez. İmam bu konuda bizlere Mekke dönemindeki müslümanları örnek gösterir ve şöyle der:

İslam’ın ilk yıllarında Müs*lümanlar o kadar az ve güçsüz olmalarına rağmen bu hal, onları kendi dinlerinden vazgeçiremedi. Yani kâfirler, o kadar güç ve imkânlarına rağmen, Müslümanların her hangi bir şeyini değiştirememiş ve onlar üzerine küfür hükümlerini tatbik etmeye asla muktedir olamamışlardı.
(I, mektup 47)


İmam Rabbani bu uyarılarına rağmen küfür ehli ile beraber olan müslümanların da son tahlilde Müslüman olarak kabul edilmesi gerektiğini düşünür ve bunun aksi mülahazalarla müslümanlar arasında fitneye sebep olunmamasını tavsiye eder. Biraz önce anlattığı ölüm döşeğindeki zatın hikâyesine devamla şöyle der: Kâfirlere sevgi ve yakınlık duymasına rağmen bu zatta, zerre miktarı bir imanın varlığı da müşahede edildi. Onun bu halini görünce aklıma şu soru geldi; acaba bu kimsenin cenazesini kılmak caiz midir değil midir? Bir müddet teveccühten sonra anlaşıldı ki, bu kimsenin cenaze namazının kı*lınması lazımdır. İmanları olmasına rağmen kafirlerin adetlerini uygulayan ve onların dini günlerine saygı gösteren Müslümanla*rın cenazelerinin kılınması, onların kafirlerle bir tutulmamaları gerekir. Zira bunların bir süre azap gördükten sonra cehennemde ebedi kalmaktan kurtulmaları ümit edilir. Allah Teala bizleri kendi dostları ile beraber eylesin, sevmediği insanlardan da uzak eylesin. Amin.
 
Üst