Mektûbât-ı Rabbânî Köşesi...

TevekkuL

...
Katılım
4 Mar 2007
Mesajlar
1,660
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Konum
İs. / Üs.
Web sitesi
mutevekkil.blogcu.com
32146mf3.jpg

Tasavvuf'un Gâyesi

Bilmiş ol ki,
Tasavvuf mertebelerinde mesafe kat etmekten gaye, nefsin huzur bulmasıyla alakalı olan gerçek imanı yakalamaktır. Nefis, mutmainne (huzura eren) olmadıktan sonra, kurtuluş düşünülemez. Nefsin mutmainn olabilmesi için de, kalbin onu kontrol ve idare etmesi gerek. Kalbin onu kontrol edebilmesi ise, kalbin nefisten gelebilecek bütün her şeyden boş olup Hak Teâlâ'dan gayrı şeylerle alaka kurmaktan kurtulmasıyla mümkündür. Kalbin Hak Teâlâ'dan gayri şeylerle alaka kurmaktan kurtulmasının alameti ise, O'ndan başka her şeyi unutmasıdır. Öyle ki; Allah'dan başka herhangi bir şeyi kıl kadar düşünecek olsa, kurtuluşu elde edememiş demektir.

Öyleyse, kalbini Mevlâsına teslim edenlere ne mutlu!.. Kalp, selamete erene dek çalışmak gerekiyor. Tâ ki iş, nefsin mutmainne (huzura eren) oluşuna varabilsin.

'Bu Allah'ın bir ihsanıdır ki, onu dilediğine verir. Allah (c.c.), büyük ihsan sahibidir.' (Cuma, 4)


(161. Mektup)






[dn]
Değerli Kardeşlerimiz, lütfen paylaşımlarımız çok uzun olmasın, uzun Mektuplarda kısa alıntılar yapıp nasihatlerini paylaşalım inşaAllah... Mektupları paylaşmak dışında 'Allah razı olsun, teşekkürler, sağolun' gibi mesajları, tartışmaları ve fikirleri sileceğiz... Şimdiden bildirelim inşaAllah...
[/dn]
 

TevekkuL

...
Katılım
4 Mar 2007
Mesajlar
1,660
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Konum
İs. / Üs.
Web sitesi
mutevekkil.blogcu.com
Ey Zamane Çocukları!..

Gençlik çağı, heva ve heveslerin bulunduğu anlar olduğu gibi, aynı zamanda ilim tahsil edip amel etme zamanıdır. Şehvete dayalı engellerin, nefsani garazların istila ettiği o anlarda, şeriat-ı garranın mucibince yapılan ameller, o anların dışında yapılan amellerden kat kat daha meziyetlidir, kıymetlidir. Zira meşakkat ve mihnete neden olan engellerin varlığı, o amellerin şanını semaya yükseltir. Sıkıntı ve meşakkatlerin bulunmamasını gerekli kılan manilerin olmayışı, muameleleri yere düşürür.

Dolayısıyla beşerin özelliği, hususiyeti, meleklerin özelliklerinden daha üstündür. Zira beşerin itaat etmesi, engellere takılmaya çok yakındır. Meleklerin ibadetinde ise, engellerin sıkıştırması bulunmaz.

Görülmüyor mu ki, askerlere değer verildiği zamanlar, devlet karşıtı düşmanların istila ettikleri zamanlardır. Askerlerin o anda ki basit bir hareketi, düşman istilasının olmadığı zamanlarda yaptıkları bir çok hareketlerden kat kat daha meziyetli ve kıymetlidir.

Bilinmektedir ki, heva ve heves, yüce Allah'ın düşmanlarından olan nefis ve şeytanın hoşnut olduğu şeylerdir. Şeriat-ı garranın mucibince ilim ve amel yapmak ise, şanı yüce Hazret-i Rahman'ın hoşnut olduğu bir iştir. Nimetlerin sahibi olan Mevlâyı kızdırıp, O'nun düşmanlarını sevindirmek ise... zeka ve ileri görüşlülükten uzak bir iş olur.

Muvaffakiyete erdiren Subhan Allah'tır.


(447. Mektup)
 

sır

Üye
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
1,002
Tepkime puanı
11
Puanları
0
Yaş
40
Bilesin ki zikir demek kalpten gafletin kovulması demektir.
Başta ve sonda bulunan salikin zahirinin gafletten kurtulması imkansız olunca ,zahirin zorunlu olarak bütün vakitlerde zikre ihtiyacı olur.
Şu kadar var ki bazı vakitlerde en faydalı olan Zat-ı Subhani'nin ismini (Allah Lafzını) zikretmektir.
Bir diğer vakitte de uygun olan ,nefyi ve ispatı zikretmektir.
Bir de batının özel ilişkisi kaldı ki ,burada da gaflet bütünü ile kalkana kadar ,zikre devam etmek gerekir.

Zikrin gerekliliği noktasında başlangıçtaki sâlik ile sondakinin farkı şudur; bu iki zikir başlangıçta mecburidir, ortada ve sonda ise ,gafleti Kuran okumak, namaz kılmakla kovmak mumkun oluyorla bununla yetinmek caizdir.
Şu kadar var ki yolun ortasındakilere Kur'an okumak uyar ,sonundakilere ise nafile namaz kılmak uygun düşer.

Az da olsa sevgiliden ayrılığı basit görme !
Yarım kıl bile olsa gözde zarar verir!

(242.mektub)
 

TevekkuL

...
Katılım
4 Mar 2007
Mesajlar
1,660
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Konum
İs. / Üs.
Web sitesi
mutevekkil.blogcu.com
İnsanların Eziyetlerine Tahammül

İnsanların eziyetlerine tahammül etmek lazım. Yakınların cefalarından kaçmamak gerekiyor. Yüce Allah, Habibine (s.a.v.) emrederek buyurdu ki:

'O halde, azim (büyüklük) sahipleri olan peygamberlerin sabrettiği gibi sabret, ve onlar hakkında acele etme. Onlar, o vaad olundukları acıyı görecekleri gün, sanki gündüzün bir saatinden başka durmamışa döneceklerdir.' (Ahkaf, 35)

Bu makamda oturmanın tuzu, eza ve cefadır. Siz ise, bu tuzdan kaçmak istiyorsunuz. Evet... Şekere alışan, tuza dayanamaz. Ama ne yapalım ki?

Aşıkın doğru değildir nazı,
Olursa eğer bütün insanların mahbubu...

(419. Mektup)
 

TevekkuL

...
Katılım
4 Mar 2007
Mesajlar
1,660
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Konum
İs. / Üs.
Web sitesi
mutevekkil.blogcu.com
Din ve Dünya

Din ile dünyayı bir arada toplamak, birbirine zıt olanları toplamak gibidir. Öyleyse, ahireti isteyenlerin dünyayı terk etmeleri gerekir. Bilhassa dünyanın terk edilmesinin hakikaten zor olduğu böyle bir zamanda, dünyayı terk etmek hükmen zorunludur.

Dünyayı hükmen terk etmek demek; dini hususlarda şeriatın gerektirdiği hükümlere mahkum olmak, yeme, içme, mesken edinme gibi işlerde şeriatın hududuna riayet edip onu aşmamaktır. Değer kazanan malların ve yayılan hayvanların farz kılınan zekatlarını vermektir.

Eğer şeriatın hükümleriyle süslenmek gerçekleşirse, dünyanın zararlarından kurtulma vaki olduğu için, dünya ile din o zaman birleşmiş olurlar.

Dünyayı bu anlatılan şekliyle terk edemeyenlerin kurtuluşu diye bir şeyden bahsetmek imkansızdır. O zaman ona münafık hükmü verilir. Onun görünürde ki imanı, ahirette kendisini kurtarmaz. Ancak canını ve malını korumaya yarar.

Söyledim sana işin özünü,
İster sıkıl ister dinle sözümü...

Dünyanın bunca gösterişli, şaşalı hizmetçileriyle, ihtişamıyla beraber, leziz yemeklerin ve cazibeli elbiselerin karşısında, bu doğru söze kulak verip dinleyen, hangi bahtiyar insandır, hangi babayiğittir?

O kimseki sağırdır duymaz kulağı,
Hoşnut olmaz ağlamamı sızlanmamı...



(72. Mektup)
 

sır

Üye
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
1,002
Tepkime puanı
11
Puanları
0
Yaş
40
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...

Madem ki, ömrümüzün değerli bölümü isyanlar, sürçmeler kusurlar ve hatalarla geçirdik,artık bize yakışan tevbeden ,inabeden vera ve takvadan bahsetmektir. Allah teala buyuruyor ki:

''Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe edin ki kurtuluşa eresiniz (nur,31)''

''Ey İman edenler! Nasuh (samimi( bir tevbe ile Allah'a tevbe edin. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi bağışlar ve sizleri altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar (tahrim,8)''

''Günahın açığınıda ,gizlisini de bırakın!'' (en'am,120)

Bu ayetler gösteriyor ki ,günaha tevbe etmek her müslümanın üzerine düşen bir farzdır. Hiç bir beşer bundan müstesna tutulmamıştır. Nasıl olabilir ki, peygamberler bile tevbeden müstağni değildirler. Peygamberin sonuncusu Efendimiz aleyhisselam buyurmuştur ki ;

''Kalbime ağırlık geldiği olur da, birgün ve gecede yetmiş kez Allah'a istiğfar ederim (müslim)''

(66.mektubun sadece ilk sayfası, 5 sayfa)
 

TevekkuL

...
Katılım
4 Mar 2007
Mesajlar
1,660
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Konum
İs. / Üs.
Web sitesi
mutevekkil.blogcu.com
Dünya ve Dünya Ehli

Ey oğul,
Dünya imtihan ve bela yeridir. Görünüşü yalancı yaldızla, çeşitli süslerle süslenmiş kötü kadına benzer. Kaşları çekilmiş, yanakları boyanmıştır. Görünürde tatlıdır. Taze, güzel ve körpe sanılır. Fakat gerçekte ise, üzerine koku sıkılmış bir leş gibidir. Üzerine sinekler, böcekler, kurtlar üşüşmüştür. İçilecek su gibi görünür ama seraptır. Şeker görünümünde zehirdir. İçi harap ve çok kötüdür, lanetlidir.

Dünya kendini sevip peşine takılanlara, bu adiliği ve hayasızlığı ile beraber, söylenenlerin en fenasını, en şerlisini yapar. Ona aşık olan akılsız ve büyülüdür. Ona tutulan delidir, aldatılmıştır. Onun bu süslü görünümüne her kim aldanırsa, sonsuz pişmanlık zehiriyle zehirlenmiş olur. Her kim onun tadına ve tazeliğine bakarsa, nasibi, sonsuza dek pişmanlık olur.

Alemlerin Rabbinin Sevgilisi, kainatın Efendisi (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
'Dünya ve ahiret iki kuma gibidir. Birini razı edersen, diğeri darılır.'

Demek ki, dünyayı razı eden, ahireti kendine kızdırmış olur. O zaman da şüphesiz ahiretten yana bir nasibi olmaz. Allah (c.c.) bizleri ve sizleri, dünya ve dünya ehline tutulmaktan korusun.

...


(73. Mektup)
 

girdap

Ordinaryus
Katılım
8 Şub 2007
Mesajlar
2,541
Tepkime puanı
252
Puanları
0
En Yüce Muhabbet Hakk'a Duyulan Muhabbet

(…) Hakkın dışındakilerin muhabbeti daha ağır bastığı zaman,Yüce Hakkın muhabbeti onun yanında yok olduğu veya mağlup olduğu zaman çirkinliğin ve hayasızlığın en kötüsü gerçekleşmiş olur.Belki de ,sallallâhu aleyhi ve sellem’in “Haya imandandır!” sözünde kastedilen budur.Hadisteki haya bu hayadır.(…)
[109.Mektup’tan…]
 

TevekkuL

...
Katılım
4 Mar 2007
Mesajlar
1,660
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Konum
İs. / Üs.
Web sitesi
mutevekkil.blogcu.com
Ey yavrum!
Dünya nedir biliyor musun? Seni Allahû Teâlâ'dan ayıran kadınlar, evlatlar, makam ve riyasetler, oyun, oyuncak, boş şeylerle meşgul olmak... Bunların hepsi dünyadır. Ahiretle alakası olmayan ilimler de dünyaya dahildir. Eğer astronomi, mantık, mühendislik, matematik ve buna benzer ilimlerde bir fayda olsaydı, felsefeciler kurtulanlardan olurdu.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyorlar:
'Allah'ın kulundan yüz çevirmesinin işareti, kulun boş şeylerle meşgul olmasıdır.'

Kimin kalbinde hardal kadar var,
Allah'dan başka, bil ki hastalık var...

Astronomi ilminin namaz vakitlerinin bilinmesinde lazım olduğunu söyleyenler, bu sözleriyle; namaz vakitlerini bilme, illa da astronomi ilmini bilmeye bağlı değildir, manasını kast etmiyorlar. Bilakis; astronomi ilmi, namaz vakitlerini bilmeye yarayan yollardan biridir, demek istiyorlar. İnsanların bir çoğu, astronomi biliminden haberleri olmadığı halde, namazların vakitlerini biliyorlar. Hatta bu ilmi bilenlerden daha fazlasıyla biliyorlar.

Anlatılan bu hususla ilgili olarak, mantık, matematik ve benzeri ilimlerin öğrenilmesinin, şer'i ilimlerin öğrenilmesinde katkıları olduğunu belirtiyorlar.

Bu gibi ilimleri öğrenmenin caiz olabilmesi için gereken şart, şeriat hükümlerini öğrenme ve kelam ilmindeki delilleri kuvvetlendirme niyetiyle olmalıdır. Yoksa hiçbir şekilde bunlarla meşgul olmak caiz değildir.

İnsaflı olmak lazım! Mübah bir işle meşgul olmak beri taraftan vacip bir işin yapılmasına mani oluyorsa, o zaman mübahlıktan çıkar mı çıkmaz mı? Şüphesiz bu tür ilimlerle meşgul olma, öğrenilmesi zorunlu şeriat ilimleriyle meşgul olmaya engel olur.

...

(73. Mektup)
 

TevekkuL

...
Katılım
4 Mar 2007
Mesajlar
1,660
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Konum
İs. / Üs.
Web sitesi
mutevekkil.blogcu.com
Ey oğul!

Yarın insana faydalı olacak olan şey, şeriatın sahibine uymaktır.
Dualar, selamlar ve saygılar, O'nun (s.a.v.) ve yakınlarının üzerine olsun.

Eğer Peygamber (s.a.v.)'e tabi olmakla birlikte, haller, vecdler, ilimler, marifetler, işaretler ve rumuzlar, bir insanda bir araya gelse ne iyi olur. Aksi halde istidrac ve alçaklıktan başka bir şey ele geçmez.

Bir kişi, büyüklerin efendisi Cüneyd-i Bağdadi'yi vefatından sonra rüyasında görür ve ona ne halde olduğunu sorar. Cüneyd, onun bu sorusuna şu cevabı verir;

- İbareler kayboldu, işaretler yok oldu. Gecelerin derinliğinde kaldığımız birkaç rekatten başka bir şeyin faydasını göremedik.

Öyleyse yapmamız gereken şey, Peygamber (s.a.v.)'e ve Hulefa-i Raşidin'e (r.a.) tabi olmaktır. Aman ha söz, iş ve amellerinizde, şeriata ters düşmekten sakınınız.

Birincisi; yani Resûlullah (s.a.v.)'e ve haliflerine tabi olmak berekettir iyiliktir.
İkincisi; yani Onlara ters düşmek ise helaktir ve uğursuzluktur.


(184. Mektup)
 

benam

Üye
Katılım
14 Şub 2007
Mesajlar
11
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ÜÇÜNCÜ MEKTÛB

Bu mektûb, yine büyük mürşidine yazılmışdır. Sevdiklerinin belli bir makâmda kaldıklarını, birkaçının bu makâmı geçdiklerini ve tecellî-i zâtî makâmlarına kavuşduklarını bildirmekdedir:

Yüksek makâmınıza sunulur ki, buradaki sevdiklerimiz ve oradaki sevdiklerimizden her biri, bir makâmda kalmışlardır. Onları bu makâmlardan kurtarıp çıkarmak güç oluyor. O makâmlara yakışan bir kuvveti kendimde bulamıyorum. Yüksek teveccühleriniz ve merhametleriniz ile Hak teâlâ ilerletiyor. Bu alçağın yakınlarından biri bu makâmdan kurtulup geçdi. Allahü teâlânın zâtının tecellîleri başladı. Çok güzel bir hâldedir. Ayağı, bu aşağı kölenizin ayağı üzerindedir. Başkalarının da ilerlemelerini umuyorum. Oradaki sevdiklerimizden birkaçının yaradılışı mukarreblere uygun değildir. Bunların hâli, ebrârın yoluna uygundur. Hâlleri böyle iken, elde etdikleri yakîn de büyük ni’metdir. Bu yolda olmalarına emr olunmaları uygundur. Fârisî mısra’ tercemesi:

Herkesi bir iş için yaratmışlardır

Bunların ismlerini açıklamıyacağım. Çünki, yüksek varlığınıza gizli değildirler. Çok yazarak saygısızlık etmekden çekiniyorum. Bu kâğıdı doldurduğum gün, Mîr Seyyid Şâh Hüseyn, çalışırken şöyle gördüğünü söyledi: (Büyük bir kapı önüne gelmişim. Bu kapı, hayret, şaşkınlık kapısıdır dediler. İçeri bakdım, o yüksek zâtı ve seni gördüm. Ben de gireyim diye çok uğraşdım ise de, ayaklarımı kaldıramadım.)

 

girdap

Ordinaryus
Katılım
8 Şub 2007
Mesajlar
2,541
Tepkime puanı
252
Puanları
0
(...)Delâlet ehli sapıkların aşırı riyazetleri ve yoğun gayretlerine rağmen hiçbir itibarları yoktur.Tam aksine Yüce Allah katında son derece zelîl,hor ve hâkirdirler.Bunun nedeni yaptıkları amellerin hak şeriata uygun olmamasıdır. Bu zor amellerine şayet bir karşılık varsa, bu sadece bazı dünyevî mmenfaatlerle sınırlıdır.

Dünyanın tamamının ne değeri var ki birazının olsun! Onların misali çöpçülerin misali gibidir.Herkesten çok daha ağır şartlarda çalıştıkları halde,herkesten daha az ücret alırlar.Şeriata uygun amel edenlerin misali ise,kıymetli mücevherler ve nadide elmaslarla çalışanların misali gibidir. Çalışmaları çok az,ücretleri ise son derece yüksektir. Hatta onların bir saatlik kazançları,diğerlerinin yüzbinlerce saatlik çalışmalarından daha yüksektir. Bunun sırrı,yapılan çalışmalar şeriata uygun olarak gerçekleştiği zaman, Şanı Yüca Hakk'ın rızası kazanılmış olur. Fakat şeriata aykırı olursa Yüce Allah'ın rızası kaybedilmiş olur. Yüce Hakkın razı olmadığı bir amel,nasıl mükafat görebilir?Tam aksine cezayı hakeder.Bu geçici dünyada bu manaya şâhid olanlar, birazcık düşündüklerinde bunu açıkça görürler.

(....)

[114. Mektup'tan...]
 

TevekkuL

...
Katılım
4 Mar 2007
Mesajlar
1,660
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Konum
İs. / Üs.
Web sitesi
mutevekkil.blogcu.com
Bilmiş ol ki;
Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
'İnsanın gereksiz işlerden yüz çevirerek lüzumlu işlere yönelmesi, İslâmî güzelliğidir.'

O takdirde gereksiz şeylerin peşinde telef olmaması için, vakitleri korumak gerekiyor. Şiirler okumayı, hikayeler anlatmayı düşmanlara bırakarak, usulca iç alakayı korumakla meşgul olunması gerektiğine inanılmalıdır.

Bu yolda arkadaşların bir araya gelmesi, gönül birliği sağlamak içindir. Gönül birliği yıkmak için değildir. Bundan dolayı bir köşeye çekilmeyip, insanlar arasında dolaşmayı yeğlemişlerdir. Bir araya gelmekten de; gönül birliğini kastetmektedirler. Bir araya toplanmak, her ne zaman ayrılığa sebep olursa, hemen uzaklaşıp kaçınmak gerekir. Bir araya toplanmak, birliğe sebep oluyorsa, mübarektir. Aksi halde bereketsizdir, uğursuzdur.

Öyleyse salik-yolcu öyle yaşamalıdır ki, onun sohbetinden talebeler, gönül birliğine ulaşmalıdır. Yoksa onları ayrılığa ve tefrikaya atmamalıdır. Kendine dönerek toparlanmalı ve susmalıdır. Nutuk çekecek, dedikodu konuşacak bir zaman değil.

Zaman, ders zamanı değil,
Keşif de keşşafa bağlı değil...


(176. Mektup)
 

girdap

Ordinaryus
Katılım
8 Şub 2007
Mesajlar
2,541
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Sohbete Teşvik-Sohbetlerin En Güzeli

Sohbetin Fazileti

Mir'de bir unutkanlık oluşmuş gibi, öyle ki selamı ve merhabayı dahi hatırlayamıyor. Fırsatlar çok azdır. Fırsatları, önemli işlerin en önemlisinde ve zaruri olanlarında harcamak gerekir. Bu da, cemiyet ehliyle sohbettir. Hiçbirşeyi sohbete denk tutma. Rasûlullah'ın (s.a) sahabelerini görmüyor musun? Sohbetin bereketi ile peygamberler (a.s) hariç herkesten daha üstün oldular. Bunlar Veysel Karani, Ömer b. Abdulaziz el-Merdani gibi en üstün derecelere erişmiş kimseler de olsa, Rasûlullah (s.a) ile sohbetleri olmadığı için sahabe mertebesine ulaşamamışlardır. Rasûlullah'ın sohbeti bereketiyle, Muaviye'nin(r.a) hatası, bunların sevabından daha hayırlıdır. Amr b. Âs'ın (r.a) yanılgısı, bunların doğrusundan daha hayırlıdır. Çünkü bu büyüklerin imanı, Rasûlullah'ı (s.a) ve mucizeleri görmeleri, Meleğin gelişine ve vahyin inişine şahit olmaları nedeniyle 'şuhûdî'dir. Bütün kemâlâtın temeli olan bu kemâlâta onların dışında hiç kimsede toplanmamıştır. Eğer Veysel Karanî, bu sohbetin üstünlüğünü bilseydi, hiçbirşey onu bu sohbetten alıkoymazdı. Bu sohbetin faziletini hiçbir şeye tercih etmezdi. 'Allah, rahmeti dilediğine verir, Allah, büyük lütûf sahibidir'(Bakara,105)

Mal ve kuvvetin kendisiyle ihya olduğu suda
Zulkarneyn zafer bulamadı!

Ey Allah'ım! Her ne kadar, bizleri bu büyüklerin zamanında yaratmadın ise de, âhirette bizi onların topluluğu rasında dirilt! Peygamberlerin efendisi (s.a.v) hürmetine, Ona ve bütün peygamberlere salâtlar ve selamlar olsun. Vesselam.

[120. Mektup]
 

TevekkuL

...
Katılım
4 Mar 2007
Mesajlar
1,660
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Konum
İs. / Üs.
Web sitesi
mutevekkil.blogcu.com
Ey oğul!

Dünya ehli insanlar ve zenginler, büyük bir belâ ile imtihan olunmaktadırlar. Zira dünya, Hakk Teâlâ nazarında kızılmıştır. Onların gözünde, bütün pisliklerin en çirkini, süslü görünmektir. Tıpkı zehirli ve şekerli altın şeklinde kaplanmış pislik gibi..

Bununla beraber, doğruyu gösteren sağduyu akıl, bu dünyanın alçaklığının, kötülüğünün farkındadır. Allah'ın razı olmadığı bu dünyanın çirkinliğini tesbit etmiştir. Bundan dolayı âlimler derler ki;
- Bir şahıs, kendinden sonra malının zamanın en akıllı kişisine verilmesini vasiyet edecek olsa, bu mal, zahidlere -takva ehline- verilmelidir. Çünkü bu insanlar, olgun akla sahip oldukları için, dünyadan yüz çevirirler, ona rağbet etmezler.

Bununla birlikte sonsuz rahmeti sayesinde Cenab-ı Hakk, bu işi sadece akla bırakmamış, ona nakilden de -kitap ve sünnetten de- şahit eklemiştir. Bu değersiz dünya malının hakikatine, âlemlere rahmet olan Peygamberlerin sözleriyle vakıf olabilmeyi ihsan etti. Çirkin dünyanın sevilmesini, ona bağlanılmasını açık bir şekilde yasakladı. Eğer bir kişi, adaletli iki şahidin varlığına rağmen, şeker sanarak zehiri yerse, altın sanarak pisliği tercih ederse, o kişi tam ahmaktır ve akılsızdır. Aslında böyle bir kişi, Peygamberin (s.a.v.) bildirdiği haberleri inkar etmektedir. Böyle bir kişi, göstermelik imanı bulunan münafık hükmündedir. Ki böyle bir iman, ona ahirette fayda sağlamaz. Sadece dünyevi malını ve canını korumuş olur.

Öyleyse, gaflet pamuğunu kulaktan çıkarmak lazım. Yoksa yarın hasret ve pişmanlıktan başka birşey ele geçmez.

Bu dünya hayatı meta'dır, aldatır,
Kim onu seçerse aldanır.
Geçen geçti, beklenilesi gelmedi,
Öyleyse bulunduğun andır elindeki...

(215. Mektup)
 

TevekkuL

...
Katılım
4 Mar 2007
Mesajlar
1,660
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Konum
İs. / Üs.
Web sitesi
mutevekkil.blogcu.com
Ey evlat!
Fırsat ganimettir. Öyleyse ömrün tamamını, faydasız, gereksiz şeylerin peşinde harcamamak gerekiyor. Bilakis ömrün tamamını yüce Hakk'ın rızası doğrultusunda geçirmek gerekiyor.

Beş vakit namazı cemaatle, gönül birliği ile ve tadil-i erkan ile beraber eda etmek lazımdır.
Teheccüt namazını terk etmemek gerekir.
Seher vakitlerindeki istiğfarları, cömertçe ziyan etmemek lazımdır.
Tavşan uykusuyla aldanılmamalıdır.
Dünyanın peşin zevklerine aldanılmamalıdır.
Ölümü hatırlamayı ve ahiret ahvalini göz önünde tutmak lazımdır.

Vehhasıl,
Dünyadan yüz çevirerek ahirete dönülmesi gerekir. Dünya ile zaruret miktarı kadarınca meşgul olmak, kalan diğer vakitleri, ahiret işleriyle ilgilenerek geçirmek lazım.

Sözün kısası şu ki; Kalp, Allah'dan başkalarıyla ilgilenme -alakalanma- tasmasından kurtulmalı, zahiri de şeriatın hükümleriyle süsleyip bezemelidir.

İşte iş bu, gerisi hayal...

(344. Mektup)
 

girdap

Ordinaryus
Katılım
8 Şub 2007
Mesajlar
2,541
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Fırsatı Ganimet Bilmek, Vakti Zayi Etmemek

Gönderdiğin mektup ulaştı. Fırsatı ganimet bilmek, vakti zayi etmemek gerekir. Merasim ve geleneklerden birşey kazanılmaz. Hile ve bahanelerden sadece hüsran artar. Sâdık haberci -ona eksiksiz salavâtlar ve en mükemmel selâmlar olsun- şöyle buyurmuştur: "Yapacağım-edeceğim deyip erteleyenler helak oldu."

Varlığı kesin olan hayatı, varlığı meçhul olana harcamak ve mechulu/hayali olanı mevcud için korumak gerçekten çirkin bir davranıştır. Hiç şüphesiz vakti en öenmli işlerde harcamak gerekir. Bunu unutmak, aldatıcı, süslü, boş malayaniye neden olur. Şânı Yüce Allah bizi, talep lezzetinin zerresiyle rızıklandırsın. Onun dışındakilere kanmaktan kurtulmamızı kolaylaştırsın. Dedikoduyla hiçbir şey ele geçmez. Yegane istek kalbin selametidir. İşin aslını düşünmek ve malayaniden tamamen yüz çevimek gerek.

Hakkın arzusu dışındaki herşey,
Şeker yemek dahi olsa, öldürücü zehirdir!

'Elçiye düşen yalnızca tebliğ etmektir' (Maide,99)

[133. Mektup]
 

girdap

Ordinaryus
Katılım
8 Şub 2007
Mesajlar
2,541
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Acı ve Sıkıntılar Muhabbetin Gereklerindendir

Ey Sevgili! Acı ve sıkıntılar muhabbetin gereklerindendir. Fakirliği / dervişliği seçenler için acı ve kederler şarttır.

Sana olan aşkımın amacı acı çekmektir!
Aksi halde, mutluluk yolları çoktur!

Sevilen, seven birinin olmasını, kendisinden başkasında sukûnet bulmamasını ve başkalarından tamamen ayrılmasını ister. Burada tatminlik tatmin olmamaktır. Lezzet yanmaktır. Karar kararsızlıktır. Rahat yaralı olmaktır. Bu makamda kurtuluşu istemek, nefsini fitneye atmaktır. Nefsini bütünüyle sevgiliye bırakman gerekir. O'ndan gelecek herşeye razı olman gerekir. O'ndan geleni, yüz çevirmeden, itiraz etmeden kabul etmen gerekir. Bu konumda geçim yolu budur. İsitikamete erişmek için güç ve takatin nisbetinde çalışman gerekir. Aksi halde aksaklıklar peşinden ayrılmaz. Meşguliyetin iyiydi. Ancak kuvvet kazanamadan, zayıf düştün. Fakat endişe etme. Bu üzülecek bir hal değildir. Bu tereddütlerden sonra cemiyet yollarına teşebbüs edersen, öncesinden daha güzel olur. Bu ayrılığın yollarını, cemiyet yollarının aynısı olduğuna inanmalısın. Böylece birşeyler yapmaya güç kazanmış olursun. Vesselam.

[140. Mektup]
 

:)emine:)

Üye
Katılım
3 Ocak 2008
Mesajlar
13
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Seyyidi Mürselin ve Hulefa_i Raşidine mütabaat üzerine teşvik hakkında Hace Cihana gönderilmiştir.
''Hz Allah sizin kalbinize selamet bahş eylesin yani kalbiniz kalbi selim olsun.Sadrınızı şerh eylesin yani feyzi ilahinin gelmesi ile genişletsin.Cildinizi yumuşatsınyani füyuzat_ı ilahinin gelmesi ile cildlerinizi yumuşatsın.Bunların hepsi ruh,sırh,hafi,ahfanın kemalatının cemisi,salavatın ekmeli,teslimatın efdali kendisi ve ali üzerine olan Seyyidi Mürseline mutabaata bağlıdır.Böyle olunca size o Nebi zişana ve o Nebi zişandan sonra hidayet edici ve hidayet olunmuş olanHulefa_i Raşidine mutabaat vaciptir.Çünki muhakkakHulefa hidayet yıldızlarıdır ve velilik güneşleridir.Kimki onlara mutabaat etmekler müşerref olursa tahkik fevzi azim ile kurtulmuş olur.Kimki onlara muhalefet etmekle halk olunmuş ise yani kalpleri tab olunmuş mühürlenmiş ise tahkik haktan çok uzak bir delalet ile sapıtmış olur.Diğer bir maksudum Sultanın 2 oğlunun içinde bulunduğu çaresizlik halini geçim sıkıntısını izhardır.Sizin tarafınızdan istenilen şey onlara imdat ve yardım etmektir.Muhakkak siz meded ve ianeye layıksınız.Muhakkak siz bütün insanların ihtiyacını kaza etmeye muvaffaksınız.Hz. Allah sizin muvaffakiyyetinizi ziyadeleştirsin hayır yoldaşınız kılsın.Allahın selamı sizin ve sair hidayete tabi olan kimseler üzerine olsun.Amin

{1.cilt 25.mektup}
 

girdap

Ordinaryus
Katılım
8 Şub 2007
Mesajlar
2,541
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Hakkın Dışında Matlûb/Arzulanan Olmayı Hak Eden Yoktur.

Kardeşimiz Hâce Muhammed Kâsım'ın mektubu ulaştı. Mutluluk verdi. Dünyalık işlerinin dağınıklığıyla gönlünü daraltma. Bunlar için üzülmeye değmez. Çünkü bunların tamamı yok olmaya mahkumdur. Bilakis, Şânı Yüce Hakkın rızasını kazanmak için koşuşturmalısın. İster darlıkta, ister zenginlikte olsun, Şânı Celil Vâcibu'l-Vücûd Zât'ın dışında matlûbiyeti hak eden hiçbir şey yoktur. Özellikle sizin gibi azizler için böyle olmalıdır. Bununla birlikte hizmet için bir işaret ya da emir olsa, memnuniyetle onu yerine getirmek için gayret ederiz. Vesselam.

[150. Mektup]
 
Üst