mevlana haftası ya öğrenin

ömerusta

Kıdemli Üye
Katılım
16 Ocak 2012
Mesajlar
6,913
Tepkime puanı
239
Puanları
0
10343526_717587378300708_5092545503677352661_n.jpg




kimlerin ne olduğu anlaşılır durumda mı? yoksa tevilciler üşüşün
gün büyücülker sihirbazlar günü
 

ömerusta

Kıdemli Üye
Katılım
16 Ocak 2012
Mesajlar
6,913
Tepkime puanı
239
Puanları
0
mevlana diye dönenler buyurun bu yazıyı nasıl döndüreceksiniz
 

dostluk

Kıdemli Üye
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
5,663
Tepkime puanı
304
Puanları
0
Yaş
50
Konum
istanbul
Bir Müslüman tanrı demez bence mevlamayıda mesneviyide bozdular..mevlananın hiç ney üfürmediği söylenir..
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Bir Müslüman tanrı demez bence mevlamayıda mesneviyide bozdular..mevlananın hiç ney üfürmediği söylenir..

Mevlana ve Tebriz her yerde tanrı der, bizim gibi bir Allah ve İslam anlayışları yoktur.
Dur buraya da yapıştıracağım o kadar emek ettim. Varsa şerhedecek bir Mevlana bilgini bize bunlar şöyle şöyle yanlışınız var desin biz de öğrenelim.


Tapatalklandı.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Ben ne Hristiyan, ne Yahudi, ne Zerdüşt, ne de Müslümanım,

Ne doğudan, ne batıdan, ne karadan, ne denizden,

Ne doğanın darphanesinden, ne de göklerin çemberinden,

Ne topraktan, ne sudan; ne havadan, ne de ateştenim,

Ne arşı aladan, ne tozdan, ne varoluştan, ne de varlıktan,

Ne Hintliyim, ne Çinli, ne Bulgar, ne de Saksonum,

Ne Irak krallığı , ne de Horasan ülkesinden,

Ne bu dünyadan, ne öte dünyadan, ne cennet, ne de cehennemdenim / Divan-ı Kebir

“Canım, ey nur, kaçma benden!

Kaçma benden ey parlayan görünüm,

Kaçma benden kaçma benden!

Şu sarığa bak, onu nasıl başıma koydum,

Hatta bileğime taktığım Zerdüşt’ün zünnarına bak!

Zünnarı taşırım, yemliği taşırım.

Belki nuru taşırım, kaçma benden!

Müslümanım ben, ama Hırıstiyanım, Brahmanistim, Zerdüştiyim.

Ey yüce Hakk, sana tevekkül ettim, kaçma benden.

Bir tek tapınağım; mescid, kilise veya puthanem yok benim.

Sonsuz nimetim yüce yüzündedir, kaçma benden kaçma benden!” Divanı Kebir



Sultan Veled’den nakledilmiş tir ki: Bir gün ileri gelen sofiler babam Hudavendigâr’dan: “Abu Yezid (Tanrı rahmet etsin), Ben Tanrı’mı daha sakalı bitmemiş bir genç şeklinde gördüm, buyuruyor. Bu nasıl olur?” diye sordular. Babam:

“Bunda iki hüküm vardır: ya Bayezit Tanrı’yı sakalı bitmemiş genç şeklinde görmüş, yahut Bayezid’in meylinden ötürü Tanrı onun gözüne bir genç çocuk suretinde gözükmüştür “dedi.



Yine buyurdular ki: Mevlânâ Şems-i Tebrizî’nin Kimya adında bir karısı vardı. Bir gün Şems hazretlerine kızıp Meram bağları tarafına gitti. Mevlânâ hazretleri medresenin kadınlarına işaretle: “Haydi gidin Kimya Hatuna buraya getirin; Mevlana, Şemseddin’in gönlü ona çok bağlıdır” buyurdu.

Bunun üzerine kadınlardan bir grup onu aramaya hazırlandıkları sırada Mevlânâ, Şems’in yanına girdi. Şems, şahane bir çadırda oturmuş, Kimya Hatunla konuşup oynaşıyor ve Kimya Hatun da giydiği elbiselerle orada oturuyordu.

Mevlânâ bunu görünce hayrette kaldı. Onu aramağa hazırlanan dostların karılan da henüz gitmemişlerdi. Mevlânâ dışarı çıktı. Bu karı kocanın oynaşmalarına mâni olmamak için medresede aşağı yukarı dolaştı. Sonra Şems “içeri gel” diye bağırdı. Mevlânâ içeri girdiği vakit, Şems’ten başkasını görmedi. Bunun sırrını sordu ve: “Kimya nereye gitti” dedi Mevlânâ.

Şems: “Yüce Tanrı beni o kadar sever ki istediğim şekilde yanıma gelir. Şu anda da Kimya şeklinde geldi” buyurdu, işte Bayezid’in hali de böyle idi. Tanrı ona daha sakalı bitmemiş bir genç şeklinde göründü.





Bu kitap, Mesnevi kitabıdır. Mesnevi, hakikata ulaşma ve yakin sırlarını açma hususunda din asıllarının asıllarının asıllarıdır. Tanrı’nın en büyük fıkhı, Tanrı’nın en aydın yolu, Tanrı ‘nın en açık bürhanıdır. Mesnevi













Porno türevi hikayeleri, eşcinsel eğilimli hikayeleri, tebrize düzdüğü saçma sapan hikayeleri yazmıyorum bile... Sadece itikadı nüanslar içerenleri yazdım, diğerleri toplum içinde yazılacak cinsten bile değil.



Tapatalklandı.
 

levent48

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2012
Mesajlar
3,518
Tepkime puanı
142
Puanları
0
Ben ne Hristiyan, ne Yahudi, ne Zerdüşt, ne de Müslümanım,

Ne doğudan, ne batıdan, ne karadan, ne denizden,

Ne doğanın darphanesinden, ne de göklerin çemberinden,

Ne topraktan, ne sudan; ne havadan, ne de ateştenim,

Ne arşı aladan, ne tozdan, ne varoluştan, ne de varlıktan,

Ne Hintliyim, ne Çinli, ne Bulgar, ne de Saksonum,

Ne Irak krallığı , ne de Horasan ülkesinden,

Ne bu dünyadan, ne öte dünyadan, ne cennet, ne de cehennemdenim / Divan-ı Kebir

“Canım, ey nur, kaçma benden!

Kaçma benden ey parlayan görünüm,

Kaçma benden kaçma benden!

Şu sarığa bak, onu nasıl başıma koydum,

Hatta bileğime taktığım Zerdüşt’ün zünnarına bak!

Zünnarı taşırım, yemliği taşırım.

Belki nuru taşırım, kaçma benden!

Müslümanım ben, ama Hırıstiyanım, Brahmanistim, Zerdüştiyim.

Ey yüce Hakk, sana tevekkül ettim, kaçma benden.

Bir tek tapınağım; mescid, kilise veya puthanem yok benim.

Sonsuz nimetim yüce yüzündedir, kaçma benden kaçma benden!” Divanı Kebir



Sultan Veled’den nakledilmiş tir ki: Bir gün ileri gelen sofiler babam Hudavendigâr’dan: “Abu Yezid (Tanrı rahmet etsin), Ben Tanrı’mı daha sakalı bitmemiş bir genç şeklinde gördüm, buyuruyor. Bu nasıl olur?” diye sordular. Babam:

“Bunda iki hüküm vardır: ya Bayezit Tanrı’yı sakalı bitmemiş genç şeklinde görmüş, yahut Bayezid’in meylinden ötürü Tanrı onun gözüne bir genç çocuk suretinde gözükmüştür “dedi.



Yine buyurdular ki: Mevlânâ Şems-i Tebrizî’nin Kimya adında bir karısı vardı. Bir gün Şems hazretlerine kızıp Meram bağları tarafına gitti. Mevlânâ hazretleri medresenin kadınlarına işaretle: “Haydi gidin Kimya Hatuna buraya getirin; Mevlana, Şemseddin’in gönlü ona çok bağlıdır” buyurdu.

Bunun üzerine kadınlardan bir grup onu aramaya hazırlandıkları sırada Mevlânâ, Şems’in yanına girdi. Şems, şahane bir çadırda oturmuş, Kimya Hatunla konuşup oynaşıyor ve Kimya Hatun da giydiği elbiselerle orada oturuyordu.

Mevlânâ bunu görünce hayrette kaldı. Onu aramağa hazırlanan dostların karılan da henüz gitmemişlerdi. Mevlânâ dışarı çıktı. Bu karı kocanın oynaşmalarına mâni olmamak için medresede aşağı yukarı dolaştı. Sonra Şems “içeri gel” diye bağırdı. Mevlânâ içeri girdiği vakit, Şems’ten başkasını görmedi. Bunun sırrını sordu ve: “Kimya nereye gitti” dedi Mevlânâ.

Şems: “Yüce Tanrı beni o kadar sever ki istediğim şekilde yanıma gelir. Şu anda da Kimya şeklinde geldi” buyurdu, işte Bayezid’in hali de böyle idi. Tanrı ona daha sakalı bitmemiş bir genç şeklinde göründü.





Bu kitap, Mesnevi kitabıdır. Mesnevi, hakikata ulaşma ve yakin sırlarını açma hususunda din asıllarının asıllarının asıllarıdır. Tanrı’nın en büyük fıkhı, Tanrı’nın en aydın yolu, Tanrı ‘nın en açık bürhanıdır. Mesnevi













Porno türevi hikayeleri, eşcinsel eğilimli hikayeleri, tebrize düzdüğü saçma sapan hikayeleri yazmıyorum bile... Sadece itikadı nüanslar içerenleri yazdım, diğerleri toplum içinde yazılacak cinsten bile değil.



Tapatalklandı.

http://www.ihvanforum.org/showthrea...-İle-İlgili-Yanılgılar!&p=1522087#post1522087 Aynı mesajının cevabını linkini verdiğim diğer konuda vermiştim...Ama maaşallah dört zamanlı çalışan bio dizel gibisin...Buraya da asmak vacip oldu....

Yanılıyorsun....Bu ifade Mesneviye ait değildir...Mevlanadan yıllarca sonra yaşamış halk dilinden menkıbeler toplayarak eser hazırlayan Ahmet Eflaki'ye aittir...Eser ise "Menakıbul arifin" isimli eserdir...Adı üstünde halk menkıbelerini toplamıştır...
 

levent48

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2012
Mesajlar
3,518
Tepkime puanı
142
Puanları
0
Siz bu tekfirci kafa ile kelimeyi tevhid söyleyen birini görseniz onu da dinden çıkarırsınız deliliniz olarak da" adam LA İLAHE (ilah yoktur)" dedi dersiniz...Adamcağızın peşinden"İLLALLAH (Allahtan başka...) dediğini görmezden gelirsiniz....

Ben ne Hristiyan, ne Yahudi, ne Zerdüşt, ne de Müslümanım,
Ne doğudan, ne batıdan, ne karadan, ne denizden,
Ne doğanın darphanesinden, ne de göklerin çemberinden,
Ne topraktan, ne sudan; ne havadan, ne de ateştenim,
Ne arşı aladan, ne tozdan, ne varoluştan, ne de varlıktan,
Ne Hintliyim, ne Çinli, ne Bulgar, ne de Saksonum,
Ne Irak krallığı , ne de Horasan ülkesinden,
Ne bu dünyadan, ne öte dünyadan, ne cennet, ne de cehennemdenim / Divan-ı Kebir

Mevlana bu şiirinde kısaca Öldüm diyor ve ölünün hangi vasıfları var ise onu sayıyor....

“Canım, ey nur, kaçma benden!
Kaçma benden ey parlayan görünüm,
Kaçma benden kaçma benden!
Şu sarığa bak, onu nasıl başıma koydum,
Hatta bileğime taktığım Zerdüşt’ün zünnarına bak!
Zünnarı taşırım, yemliği taşırım.
Belki nuru taşırım, kaçma benden!
Müslümanım ben, ama Hırıstiyanım, Brahmanistim, Zerdüştiyim.
Ey yüce Hakk, sana tevekkül ettim, kaçma benden.
Bir tek tapınağım; mescid, kilise veya puthanem yok benim.
Sonsuz nimetim yüce yüzündedir, kaçma benden kaçma benden!” Divanı Kebir

Bu şiirinde de başındaki sarığa izafeten müslüman göründüğünü ama bilmeden zerdüşt,hıristiyan gibi şirk içinde olma korkusuyla Allah'a tevekkül ederek Allah'ın c.c. cemalini arzu ettiğini söylüyor....

 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Hmm sahip çıkman güzel.

Peki sen bir mü'min olarak, ben ne müslümanım, ne hristiyan, ne zerdüşt cümlesini,
beyitte olsa kurar mısın kadeş?

Mesela bir cümle içinde kullan bakalım?




Tapatalklandı.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
He ayrıca menakıbül arifte evet, ama nakleden Sultan Veled yani Ruminin oğlu.


Tapatalklandı.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Eflaki peki bu eseri nereden yazdı, uydurdu mu?
Eflaki bu keşfül zununu, arif çelebi ile yazmamışlar mı,
mevleviği kurumsallaştıran bu Mevlananın tourunu Arif Çelebi değil midir?
Torun Arif Çelebi ve Oğul Sultan veled, Eflaki'nin kitabının başkaynağı değil mi?
Tüm İslam kaynaklarında , hatta Türk İslam Ansiklopedisinde, Mevlevi dergahlarında Mevlana'nın başlıca kaynağı Eflaki değil midir?

Orjinal Mesnevinin Mukaddimesinde de bulunan,
"Mesnevi için "Hüve Tenzilümminrabbil rahim?". (Allah katından indirilmiş)
"Mesneviye ancak temiz olanlar dokunabilir"
"Dini anlamada kaynakların aslının, aslın, aslıdır"

demiş midir?

Yine Eflakinin bir nakline göre,
"Mevlana'ya sen kendi kitabına neden vahiy diyorsun diye Sual eden bir müderrise"
"Bre köpek, bre ******nin oğlu neden vahiy değilmiş" diye hiddetlenerek,
"Hem Vallahi, Hem Billahi bu mesnevi Kur'anın üstündedir"

diyor bu nakil de, Ahmed Eflaki de mevcut.

Eflaki dediğin kimdir, bilip konuşmak lazım, sanki sarı çizmeli Mehmed Ağa, Mevlana denince direk eserleri ele alınan adam ve Mevlana'nın torunu gözetiminde yazmış Eflaki, yazdıran bizzat Mevlana'nın torunu.












Tapatalklandı.
 

levent48

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2012
Mesajlar
3,518
Tepkime puanı
142
Puanları
0
Mevlana ve Tebriz her yerde tanrı der, bizim gibi bir Allah ve İslam anlayışları yoktur.
Dur buraya da yapıştıracağım o kadar emek ettim. Varsa şerhedecek bir Mevlana bilgini bize bunlar şöyle şöyle yanlışınız var desin biz de öğrenelim.


Tapatalklandı.

Bir şiirini farsça olarak getiriyorum kırmızı olan ifadelere iyice bak ve iftiradan vazgeç...

هستم به وصال دوست دلشاد امشبوز غصهٔ هجر گشته آزاد امشببا یار بچرخم و دل میگویدیارب که کلید صبح گم باد امشبDosta kavuşmada şenlendim bu gece
Ayrılık derdinden kurtuldum bu gece
Dönerim yâr ile seslenirim gönlüme
Yâ Rab! Kaybolsun sabahın anahtarı bu gece..

.......



 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul


Bir şiirini farsça olarak getiriyorum kırmızı olan ifadelere iyice bak ve iftiradan vazgeç...

هستم به وصال دوست دلشاد امشبوز غصهٔ هجر گشته آزاد امشببا یار بچرخم و دل میگویدیارب که کلید صبح گم باد امشبDosta kavuşmada şenlendim bu gece
Ayrılık derdinden kurtuldum bu gece
Dönerim yâr ile seslenirim gönlüme
Yâ Rab! Kaybolsun sabahın anahtarı bu gece..

.......




Kırmızı bir yer, yok ayrıca benim şahsi olarak kimse ile bir derdim yok.
Çoğu yerde tanrı kavramı kullanmış ne diyelim şimdi, iftira mı bu?
Sen Eflaki'ye gel, yoksa günümüz savunmacıları gibi Eflaki, Mevlanaya hakaret etti miçdiyorsun.
Hadi onu'da dedin, mukaddime de bu kitab Alemlerin rabbinden inmedir, dini öğrenmede en asıl kaynaktır
vs yakıştırmalarına ne diyorsun?


Tapatalklandı.
 

levent48

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2012
Mesajlar
3,518
Tepkime puanı
142
Puanları
0
Eflaki peki bu eseri nereden yazdı, uydurdu mu?
Eflaki bu keşfül zununu, arif çelebi ile yazmamışlar mı,
mevleviği kurumsallaştıran bu Mevlananın tourunu Arif Çelebi değil midir?
Torun Arif Çelebi ve Oğul Sultan veled, Eflaki'nin kitabının başkaynağı değil mi?
Tüm İslam kaynaklarında , hatta Türk İslam Ansiklopedisinde, Mevlevi dergahlarında Mevlana'nın başlıca kaynağı Eflaki değil midir?

Orjinal Mesnevinin Mukaddimesinde de bulunan,
"Mesnevi için "Hüve Tenzilümminrabbil rahim?". (Allah katından indirilmiş)
"Mesneviye ancak temiz olanlar dokunabilir"
"Dini anlamada kaynakların aslının, aslın, aslıdır"

demiş midir?

Yine Eflakinin bir nakline göre,
"Mevlana'ya sen kendi kitabına neden vahiy diyorsun diye Sual eden bir müderrise"
"Bre köpek, bre ******nin oğlu neden vahiy değilmiş" diye hiddetlenerek,
"Hem Vallahi, Hem Billahi bu mesnevi Kur'anın üstündedir"

diyor bu nakil de, Ahmed Eflaki de mevcut.

Eflaki dediğin kimdir, bilip konuşmak lazım, sanki sarı çizmeli Mehmed Ağa, Mevlana denince direk eserleri ele alınan adam ve Mevlana'nın torunu gözetiminde yazmış Eflaki, yazdıran bizzat Mevlana'nın torunu.












Tapatalklandı.

Sen de çelişkiler yumağı içinde yüzüyorsun....Hazreti Peygamberle hem hal olmuş şunca sahabenin rivayeti olan Hadis-i şerifleri uydurma diyerek reddediyorsun...Mevlana'nın halkın ağzından toplanan menkıbelerini işine geldiği için kabul ediyorsun...

Önce mesneviden dedin...Olmadığını ispat ettik...Şimdi o yazdırdı bu yazdırdı diyerek çürük davana devam ediyorsun...İnsana önce insaf lazım...
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Selam

Eflaki bu eserini Ulu Arif Çelebi zamanında ve onun isteği üzerine üzerine hazırlamış ve Kendisi Mevlana Celaleddin Rumi'yi hiç görmemiştir.Eflaki Kendisi bu eserini Mevlana'nın ölümünden 80 yıl sonra yazmıştır.Bu eseri Türkçeye çeviren Tahsin Yazıcının şu ifadesi kitabı tanımamız adına önemli bir cümledir.

Kendisi eser hakkında bilgi verdikten sonra şu ifade ifadeyi kullanır:

''...sonradan özellikle İran'da Farsça olarak bu vadide yazılan kitaplarda bu velilerin hayat hikayelerinin,kısmen halk arasında teşkil eden rivayetlerin,kısmende müelliflerin ilaveleriyle mübalağa edildiği görülmektedir...''

Şimdi ilavelerin ve mübalağaların karıştığı ve sonrasında Hemadanlı Abdülvahâb B. Mehmed Dede tarafından kısaltılarak ve esere Sevab-ı Menakıb adı verilen bir eserden ''net''lik ifade ettiği söylenilerek ''kişi''nin sahsına yönelik eleştiriler yapmak ne kadar sağlıklı olabilir?...Veya o kitabta yazan hr şeyi Mevlana'ya ait! olduğu inancına sahip olarak körü körüne savunmak ne kadar sağlıklıdır?

Selametle....

Ulu Arif Çelebi Mevlana'nın torunu, torunun nakillerinin önemli bir kısmı oğul Sultan Veled'e ait.
Şimdi bir benzetme yapacağım, en eski nüshaları 500 yıllık, neşredildiği orjinallerinin ise 1000 olduğu bilinen hadis külliyatından, onlarca ravi zinciri ile nakledilen bir sözü, kafasına göre de değil, Kur'an, tevhid ışığında tenkid edildiği diye zındık, münkir etiketi yapıştıran zihniyetler, naklin sahibinden 50 yıl gibi kısa bir zaman sonra yazılmış, ve bizzat kaynak kişinin oğlu ve torunundan nakledilmiş hadiselerde hemen, bozulmuş, tahrif edilmiş, yalan üretilmiş, abartılmış savunma piskolojisine yapışma iki yüzlülüğü gösterecekler mi?

Cümle biraz uzun oldu, ama anlaşıldığını umuyorum, bu konu dışı, ama anektod olarak paylaşsyım dedim.
Eğer oğlu ve torunu, babaları, dedeleri hakkında yalanlar düzdü diyor isek, tamam Eflaki'yi Oğul Veledin ve torun Çelebi'nin dedesine attığı iftira diyelim, cevabı bu olsun, tamam. He Eflaki uydurdu diyorsanız bu mümkün değil, torun Çelebi ile çağdaş ve bizzat Eflakinin eserlerini kurumsal yspılarının baştacı yapan torun Çelebi, nakilleri Eflakiye veren de o...

Diğer yazıda da söyledim, "Ben Allah'ım" diyeni bile Te'vil edebilecek tasavvuf yapısının Te'vil edip hak gösteremeyeceği söz yoktur, ötesi yoktur.

Mevlanın açıkca bakış açısından, anladığımız manada şerri bir din algısı olmadığı, dinler üstü bir bakış açısı olduğunu, kendini bir bakış açısı, bir harman olarak görülmesi gerektiğini kendisi söylüyor, kendi söylediğini biz dile getirince neden iftira oluyor, gel bunu taassub ehli bağnaz zihinlere anlat...


Tapatalklandı.
 

levent48

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2012
Mesajlar
3,518
Tepkime puanı
142
Puanları
0
Neyse biz son görüşlerimizi yazıp konuya şimdilik veda edelim...

Mevlevilik özellikle İspanya Yahudilerinin sürgün edilmesinden sonra içerisine yapılan sızmalarla dejenere edilerek günümüze kadar evrim geçirerek gelmiştir...Günümüzdeki uygulamalara sözlere bakılarak doğrudan Hazreti Mevlana'yı töhmet altında bırakmak insaf işi değildir...

Tekke ve zaviyelerin kapatılmasında kayırılmış olması,En şiddetli darbe dönemlerinde dahi TSK bünyesinde Semazen grubu istihdam edilerek ayinlerin devam ettirilmesi manidardır...Her ne kadar bünyesinde Dede efendi,Şeyh Galip efendi,Nurettin Cerrahi,Muzaffer Özak gibi salih zatları yetiştirse de genel durumu budur...
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul


Sen de çelişkiler yumağı içinde yüzüyorsun....Hazreti Peygamberle hem hal olmuş şunca sahabenin rivayeti olan Hadis-i şerifleri uydurma diyerek reddediyorsun...Mevlana'nın halkın ağzından toplanan menkıbelerini işine geldiği için kabul ediyorsun...

Önce mesneviden dedin...Olmadığını ispat ettik...Şimdi o yazdırdı bu yazdırdı diyerek çürük davana devam ediyorsun...İnsana önce insaf lazım...

hiç bir yerde mesnevi demedim iftira atma bu bir, orda sultan veled naklettiki diye başlıyor, eser eflakiye ait, eflakinin kim olduğunu yazdık
anlama problemin varsa bile hiç olmazsa iftira atmama ve çarpıtmama erdemine sahip ol mesnevi ve yine Mevlanaya ait olan Divan'ı kebir ait olanlar bunlar...



Ben ne Hristiyan, ne Yahudi, ne Zerdüşt, ne de Müslümanım,



Ne doğudan, ne batıdan, ne karadan, ne denizden,



Ne doğanın darphanesinden, ne de göklerin çemberinden,



Ne topraktan, ne sudan; ne havadan, ne de ateştenim,



Ne arşı aladan, ne tozdan, ne varoluştan, ne de varlıktan,



Ne Hintliyim, ne Çinli, ne Bulgar, ne de Saksonum,



Ne Irak krallığı , ne de Horasan ülkesinden,



Ne bu dünyadan, ne öte dünyadan, ne cennet, ne de cehennemdenim / Divan-ı Kebir



“Canım, ey nur, kaçma benden!



Kaçma benden ey parlayan görünüm,



Kaçma benden kaçma benden!



Şu sarığa bak, onu nasıl başıma koydum,



Hatta bileğime taktığım Zerdüşt’ün zünnarına bak!



Zünnarı taşırım, yemliği taşırım.



Belki nuru taşırım, kaçma benden!



Müslümanım ben, ama Hırıstiyanım, Brahmanistim, Zerdüştiyim.



Ey yüce Hakk, sana tevekkül ettim, kaçma benden.



Bir tek tapınağım; mescid, kilise veya puthanem yok benim.



Sonsuz nimetim yüce yüzündedir, kaçma benden kaçma benden!” Divanı Kebir

Alemlerin rabbi rahiminden inme, dini öğrenmede aslının aslının aslı, ' bu na sadece temiz olanlar dokunabilir/ Mesnevi Mukaddime,





Bunlar Mevlanaya ait...

diğer Allah'ın Kimya Hatunun suretine tebriz ile meşk etmesi, Müderrise küfretmesi ve Kur'andan üstün bir vahiydir demesi, Beyazıd hikayesi,

Oğlu Veled'den nakleden torunu Çelebinin yazdırdığı Eflaki'nin eserinde.

Nerede çelişki, ihtilaf var.
ayrıca siz 1000 yıllıktır dediğiniz, hiç bir orjinal nüsahısı bile bulunmayan , onlarca ravinin farklı rivayetleri ile nakledilen külliyattan bir tenkidde bulunanı hemen hadis münkiri ilan ediyosunuzda, işinize gelmeyince bırak 1000 yılı, ölümünden 50 yıl sonra kendi oğlu ve torunu Mevlana hakkında yalan iftira üretti diyebiliyorsunuz, hem de Eflakiye yazdırıp dergaha kitap olarak alan torunu Çelebi iken, bu nasıl ikiyüzlülük.








Tapatalklandı.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Selam

Reenkarnasyon hususunda ise dayandırılan sözü şudur:

''Taş olarak ölmüştüm, bitki oldum.

Bitki olarak öldüm ve hayvan oldum.

Hayvan olarak öldüm, o zaman insan oldum.

Öyleyse ölümden korkmak niye?

Hiçbir sefer kötüye dönüştüğüm,

Ya da alçaldığım görüldü mü?

Bir gün insan olarak ölüp,

ışıktan bir yaratık,

rüyaların meleği olacağım.

Fakat yolum devam edecek,

Allah’tan başka her şey kaybolacak.

Hiç kimsenin görüp duymadığı birşey olacağım.

Yıldızların üstünde bir yıldız olup,

Doğum ve ölüm üzerinde parlayacağım'' sözüdür..

Burada reenkarnasyondan bahsetmemektedir.Bizlerin/bizim türümüzün yaşadığımız süreçten bahsedilmektedir.

Bildiğimiz doğumdan öncesini ''Taş'' olarak ifade edip sonrasınada Nuh suresi ayet 17 ye atıfta bulunup sonra bu sürecin yani yaratılma sürecinden sonrasında ''hayvan'' kısmına geçiyor.Bilindiği üzere ''nefs/beden'' tasavvufta hayvan olarak isimlendirilir.Bu sürecin akabinde ise nefsin mertebelerine atıfta bulunup kademeleri geçtiğini ve bunun akabinde ''insan'' olduğunu ''beşer''likten kurtulup zihni kısmı ilgilendiren-ki Kur'an'da bu ayrım rahat bir şekilde görülür-insan olduğundan bahsediyor.Buna ulaşan kişinin artık ''ölümden'' korkmasına gerek yok demektedir..Sonrasında ise ahiret kısmına geçerek temizliği ifade eden durumu yani ''melekleşeceğini'' anlatmaktadır.Ama yazdıklarım söylediklerim devam edecek kıyamete kadar diyor!Ve bil ki Allah'ın zatı dışında her şey yok olacak yani bu süreci yaşasanızda yaşamasanızda ''yok olacaksınız'' diyor...

Selametle...

Ben burada Reenkarnasyon anlamıyorum, avami tabidle söyliyeyim, babasının sulbunde oluşmadan evvel yediği bir ette protein olan devir daim , o protein olmadan o hayvanın yediği bir bitkiydi, bitki ise taşa toprağa serpilmiş bir tohum, toprakla beslendi gibi...
Bunu süslü sözlerle ifade etmiş.

Ben insandım, öldüm başka bir insan olarak zuhur ettim ya da bir aslan olarak dese, iş biraz karışırdı, burada bir sıkıntı, yok tabi insandan sonra söyledikleri hayal dünyasının yansıması onu söylemeden geçemeyeceğim.


Tapatalklandı.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Selam

''Moğol ajanı olup olmaması'' husuusunda ise benim duruşum/yaklaşımım şudur.

Bu konu tek cümle ile ifade edilebilecek bir durum değil,o açıdan biraz uzatabilirim kusura bakmayın...

Öncelikle şunu ayırt ederek başlayalım... Bir kişinin ''ajan''olması ile ''(farkında olmadan) yönlendirilmesi'' bir değildir. Eğer bu ajanlık kişiyi İslam aleyhine taraf anlamında bir durum ise kişiyi dinden çıkarır.Ama bilmeden farkına varmadan iyi niyetle bazı davranışlarda bulunuyorsa bu kişinin niyeti ne ise akıbetide o olur...Aralarında dağlar kadar fark vardır...

Mevlana Celaleddini Rumi/veya başka bir kişi hakkında''ajan'' iddiasında bulunmak için elimizde net delil(ler) olması gerekir.Eğer net bir delil yoksa bu zandan ibaret olur ki zanda hakikati ifade etmez...

Ben hem Mevlana Celaleddini Rumi'yi bu noktada itham edenlerin hem de savunanların bu konuda yazdıkları(ulaşabildiğim kadarıyla) yazıları/makaleleri/ropörtajları/tezleri okudum...Benim bu konudaki kararım elimde onu bu durumla(ajanlıkla) suçlayabilecek netlikte bir delil bulamadım...Sadece bazı davranışlarından ve söylediği yazdığı yazılardan dolayı böyle yorumlayanlar olmuş ama benim bu konudaki duruşum ise biraz (moğollar ile ilgili kısımda)(kendi döneminde başka siyasi taraflarda var o konuyu kastetmiyorum) bunun ajanlık değilde kendi inandığı felsefe/yaklaşım sonucunda böyle davrandığı sonucu bana daha uygun bir karar gibi görmekteyim...

Mevlana Celaleddini Rumi bu konudaki felsefesini zaten kendisi Fi Ma fih adlı eserde tasavvufi bir perspektifle yorumlar ve der ki:Bir medeniyetin! gelişiminde manevi sebep ve ilkelerin esas muharrik güç olduğunu, gücü elinde bulundurmanın bu ilkelere bağlılığıda gerekli kıldığını ifade eder/ima eder.Rumi genel kanının aksine sadece tahakküme dayanan güç ile bir toplumun gerçek kudreti arasında her zaman doğru orantı kurulmasının yanlış olduğunu ifade eder.

Bu anlamda Rumi,Moğolların güçlenip gelişmelerini manevi bir yoruma tabi tuttuğu Fi ma fih adlı eserinin 96 ve 97 sahifelerindeki o ünlü ifadesi bundan kaynaklanmaktadır.Burada Harezm Şah'ın davranışından ve tatar padişahından bahseder ve ilham durumunu dile getirir...

Ayrıca Moğolların Hakk'ın buyruğu ile çıktığına dair Rumi'den nakledildiği ifade edilen rivayet ise Moğolların tüm yeryüzünün Gök Tanrı tarafından kendilerine bağışlandığını dair eski Türklerden aldıkları inançlada parelellik arzetmektedir.Ama bundan biraz farkı Tatarları tam olarak aynı inanışta olduğunu ifade eden kişilere karşı bu durumun kesinlikle böyle olmadığını yalan söylediklerini ifade eder Rumi Fi MA fİH adlı eserinde...

Moğollar tarafından yağmalanan mallar hususunda da bu malların fetvasında ise ajan suçlaması yapanlar halkın isyan etmemesi adına bunu verdiğini söylerken felsefesi içerisinde değerlendirenler ise bu malların Allah'ın hazinesine girmiş! gibi yorumlayarak halkı bu noktada rahatlatmaya çalıştığını ifade eder(ler) ve alınanların zorla alındığı için haram olması ve bunun karşılığının ahirette sahibine verileceğini ifade ederek Rumi'nin bu anlamda bu malların Allah'ın kabzasına ve hazinesine girdiğini ifade ettiğini bu inancı taşıdığın söylerler...

Şunu hatırlatmakda fayda görüyorum.RUMİ, Müineddin Pervane'yi Müslümanların aleyhine Moğollarla yaptığı işbirliğinden dolayı eleştiriyor,Moğollara dayanan siyaseti nedeniyle kınıyor ve bu konuda tevbe edip Allah'tan bu durumu için yardım istediğide bilinen bir gerçektir.

Moğollarla arasının uzak olduğunu gösteren başka bir husus ise Selçuklu yetkililerinden birileri Moğolları kendi ülkelerinde rahat ettirme durumunda kaldığından dolayı kendilerinin vicdanen rahatsız olduğunu itiraf ettiklerinde Rumi bunun bir sapma olduğunu ve bu huzursuzluğu duymalarının sebebinin imanın bir alameti şeklinde değerlendirmesidir...Moğolların saldırılarına karşı endişe etmeyip korkmayıp Allah'a dayanılması gerektiğine dair ifadeleri de mevcut Rumi'nin...

Bu anlamda hayatından bu konuda çok kesitler verilebilir.Bana göre bu ayrışmaların nedeni Bu kesitlere nasıl yaklaşıldığı ile alakalıdır.Kimileri bu enstantaneler için ''Ajan'' damgası vururken kimileri ise ''inandığı felsefe'' sonucunda bunları yaptığını/söylediğini ifade etmişler ve bu sözleri kendi felsefeleri içerisinde yorumlamışlardır.

Eğer bir kişi hakkında karar verilecekse bence o kişinin ne kastettiği anlamak gerekir onun içinde bu kişi bu sözlerin anlamları kendi felsefesinde ne anlama geliyor bakmak gerekir.Bu sözlerin anlamlarının sonucu tam olarak ortaya konulup ne kastettiği net olarak anlaşıldığında o zaman doğru veya yanlış olduğunu tartışmamız gerekir...

Ben kendi felsefesi içerisinde bu sözleri değerlendirmek gerektiği kanısındayım...Bu çerçevede baktığımda gördüğüm ve sahip olduğum kanaat ise şudur:

Rumi'yi ajanlıkla suçlayamam.Ama bazı noktalarda yanlış yaptığını ifade edebilirim...(Stratejik ve bazı yanlış hamleler)(Bu yanlışlıklar kendi şahsının hataları da olabilir bağlı olduğu teşkilatın emri sonucunda yaptığı bir eylemde olabilir.)

Selametle...

Bu konu ile ilgili olarak Hoca Nasreddin hakkında da çok yeni kaynaklar keşfeden Prof. Dr Mikail Bayram'ın araştırmasını okumanız, ya da youtube deki araştırmasını sunduğu konferansını dinlemenizi tavsiye ederim.

Dini bir araştırmadan çok tarihi vesikalara dayalı bir araştırma ve Moğol İstilası sürecinde Ahi Teşkilatının kurulması, tebriz ve Rumi'nin tutumlarının irdelendiği harika bir araştırma ve hatta bence kesinlikle en kapsamlısı.

Mutlaka dinlemenizi tavsiye ederim


Ahi Evren(Nasreddin Hoca)-Mevlana Mücadelesi

https://www.youtube.com/watch?v=z59902DaGug





Tapatalklandı.
 

dostluk

Kıdemli Üye
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
5,663
Tepkime puanı
304
Puanları
0
Yaş
50
Konum
istanbul
Sual: Vehhabiler, Hz. Mevlana'ya çok iftira ediyorlar. Sebebi ne olabilir?


CEVAP
Kişi bilmediğinin düşmanıdır. Batılı yazarlar, hayatlarında evliya olmadığı için, kerametten bahseden hiçbir kitapları yoktur. Çünkü içlerinde bir tek evliya yoktur. Onun için masallar, sihirli lambalar, sihirli aynalar vesaireden bahsederler. Dini mahiyette olan hikayelerinde ise, evliyayı bilmedikleri için melekler hakkında harika uydururlar. Hıristiyan İngiliz ajanlarının kurduğu vehhabilikte de buna benzer mantık vardır. Her kaptan içindeki sızar.


İnsanların üstünlerinin, meleklerin üstünlerinden daha yüksek olduklarını, vehhabi kitapları da yazıyor, buna rağmen meleklerin tasarruf ve tesirlerine inanıyorlar da, Allahü teâlânın Evliyasına keramet olarak, tesir ve tasarruf verdiğine ise inanmıyorlar, bunlara inananlara da müşrik diyorlar. Ehl-i sünnet âlimleri, vehhabilerin ortaya çıkacaklarını, keramet olarak, bilmişler, yıllarca önce bunları kitaplarına yazmışlardır. Bu âlimlerin başında, Muhyiddin-i Arabi ve Sadreddini Konevi ve Celaleddini Rumi ve Seyyid Ahmed Bedevi gibi evliya bulunmaktadır. Vehhabiler, işte bunun için, yani bizi ele verdiler diye bu evliya zatlara düşmanlık ediyorlar.


Vehhabilerden hiçbir evliya çıkmamıştır. Çünkü onlar keramete, tasavvufa karşıdır. Elbette Müslüman olmayandan ve keramet düşmanlarından keramet görülmez. İnkâr eden mahrum kalır. Düşmanlıkta o kadar ileri gittiler ki, bir vehhabi, Mevlana'dan tercümeler adı altında dine imana aykırı, ahlaksız yazılar yazıp bakın bunları Mevlana söylüyor diyerek onu kötülerler. Hatta daha da ileri giderek ahlaksızlıkla suçlarlar. Kerametle bunları bilen Hz. Mevlana, yazılarının değiştirileceğini anladığı için, Mesnevisini nazımla yazmıştır. Asıllarını değiştiremeyen düşmanları, tercümesi diyerek ahlaksız hikayeler uydurmuşlardır. İncillerdeki ahlaksız hikayelerin çokluğunu bizzat batılılar söylemektedir. Bu benzerlik, din büyüklerimize kimlerin iftira ettiğini açığa çıkarıyor. İslam düşmanlarının tuzağına düşenler, Evliya zatlara dil uzatmayı marifet gibi göstermişlerdir.


Hazreti Mevlana, Kadiri tarikatında idi. Soyu baba tarafından Hz. Ebu Bekr-i Sıddîk'a, anne tarafından İbrahim Edhem hazretlerine ulaşmaktadır. Babası sultan-ül-Ulema Muhammed Behaeddini Veled büyük âlim ve Veli idi. Daha çocuk iken babasının kalbindeki feyizlere kavuştu. Beş yaşında iken kiramen katibin meleklerini, Evliyanın ruhlarını ve sokaktaki cinleri görürdü. (Nefehat)


Ney ve dümbelek çalmadı. Dönmedi, raks etmedi. Bunları, sonra gelen cahiller uydurdu.


Nakşibendi tarikatının büyüklerinden Abdullah-i Dehlevi hazretleri, (Üç kitabın eşi yoktur. Bunlar, Kur'an-ı kerim, Buhari'yi şerif ve Celaleddin-i Rumi'nin Mesnevi'sidir) buyurdu. Mevlana Celaleddin, Evliyanın büyüklerinden ve Ehl-i sünnet âlimlerinden idi. (Mekatibi şerife m. 107)


Yani, Evliyalık yolunun kemalatını bildiren kitapların en üstünü Mesnevi'dir. Evliyalık ve nübüvvet yollarının kemalatını ve inceliklerini bildirmekte ise, İmam-ı Rabbaninin Mektubat'ının eşi yoktur.


Hazreti Mevlana, yolunu şöyle dile getirmektedir:

Ben sağ olduğum müddetçe Kur'ânın kölesiyim.

Ben Muhammed muhtârın yolunun tozuyum.

Benim sözümden bundan başkasını kim naklederse;

Ben ondan da bîzârım, o sözlerden de bîzârım.


Tasavvuf deryasına dalmış bir Hak âşığıdır. İlmi, teşbihleri, sözleri ve nasihatleri bu deryadan saçılan hikmet damlalarıdır. O, bir tarikat kurucusu değildir. Yeni usûller ve ibadet şekilleri ihdâs etmemiştir. Ney, dümbelek, tambur gibi çeşitli çalgı âletleri çalınarak yapılan törenler ve âyinler, Hz. Mevlana'nın vefatından 3-4 asır sonra meydana çıkmıştır. Halbuki o, ney ve dümbelek çalmadı. Dönmedi, raks etmedi. Bunları sonra gelenler uydurdu. 24 binden ziyade beytiyle dünyaya nûr saçan Mesnevî'sine, her ülkede, birçok dillerde şerhler yapılmıştır. En kıymetlisi Mevlana Câmi'nin kitabı olup, bunun da şerhleri vardır. Türkçe şerhlerinden, Ankara vâlisi Âbidin Paşanın şerhi çok kıymetlidir. Âbidin Paşa bu şerhinde, ney'in, insan-ı kâmil olduğunu ispat etmektedir.


Mevlevîlik, cahillerin eline düştüğünden, bunlar ney'i çalgı sanarak, ney, dümbelek gibi şeyler çalmaya, dönmeye başlamışlar. İbadete İslam dininin yasak ettiği çirkin şeyler karıştırmışlardır. Hz. Mevlana, bırakın ney çalmayı oynayıp dönmeyi, yüksek sesle zikir bile yapmadı. Nitekim Mesnevî'sinde diyor ki:


Pes zî cân kün, vasl-ı Canan-râ taleb


Bî leb-ü gâm mîgû nâm-ı rab.


Manası şudur:


O halde, Canana kavuşmayı, cân-u gönülden iste


Dudağını oynatmadan, Rabbinin ismini söyle.


Bugün, bu tasavvuf üstadının türbesine sonradan konan çalgı âletlerini, işin gerçeğini bilmeyenler, bu zatın çalgı çaldığını bu aletlerin onun olduğunu zannetmektedirler. O hakikat güneşini yakından tanıyanlar, bunlara elbette itibar etmez. Zaten bu büyükler, şüpheli şeylerden kaçtıkları gibi, mubahları bile sınırlı ve ölçülü kullanmışlardır.
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir


http://www.ihvanforum.org/showthrea...-İle-İlgili-Yanılgılar!&p=1522087#post1522087 Aynı mesajının cevabını linkini verdiğim diğer konuda vermiştim...
Ama maaşallah dört zamanlı çalışan bio dizel gibisin...Buraya da asmak vacip oldu....

Yanılıyorsun....Bu ifade Mesneviye ait değildir...Mevlanadan yıllarca sonra yaşamış halk dilinden menkıbeler toplayarak eser hazırlayan Ahmet Eflaki'ye aittir...Eser ise "Menakıbul arifin" isimli eserdir...Adı üstünde halk menkıbelerini toplamıştır...

Hiç güleceğim yoktu. :)
 
Üst