Mhp'ye Açık Çağrı

Türkay

Doçent
Katılım
2 Ocak 2007
Mesajlar
542
Tepkime puanı
2
Puanları
0
27 Nisan e-muhtırası ile AK Parti'nin kapatılma davasının birbirine benzeyen çok yönleri var.

27 Nisan bildirisinde halk, tercihlerine açıkça müdahale edilmesini doğru bulmadı ve buna cevabı 22 Temmuz'da verdi; beş yıl boyunca iktidarda yıpranmış bir partiyi yüzde 47 ile yeniden iktidara getirdi.

27 Nisan'da siyaset dışı bir yerden, halkın temel değerlerine yönelik müdahale edilmek istenmesi vatandaş nazarında olayı bir anda AK Parti olmaktan çıkarıp kendi varlığıyla ilgili bir konu haline getirmişti.


Doğrusu halk, buna kimsenin beklemediği bir tepki gösterdi. O zamana kadar müspet muhalefet ile AK Parti'nin icraatlarından memnun olmayan kitlelerin önemli adreslerinden biri haline gelen DYP ile ANAP kötü bir oyunun figüranlığını yapmanın cezasını çok ağır ödedi.

27 Nisan'dan önce halkın değerleriyle mücadele etmek yerine iktidarın yanlış icraatlarının üzerinden siyaset yapan Mehmet Ağar yönetimindeki DYP (sonradan DP oldu) anketlerde barajı aşıyor görünüyordu. Ancak, kritik zamandaki yanlış tutumun faturası seçim sandığında ortaya çıktı ve DP yüzde 5,4'te kaldı.

Erkan Mumcu da, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kilit parti olmanın tadını çıkartıyor, o televizyondan bu televizyona koşuyordu. Ancak tarihî bir hata yapan Mumcu, sivil bir cumhurbaşkanının seçilmesini engelleyecek oyunun bir parçası haline gelince, derin Türkiye onu da affetmedi.


AK Parti'nin yönetim biçimini beğenmemek, ekonomik ve sosyal politikalarını eleştirmek, dış politikadaki yaklaşımlarını doğru bulmamak gayet tabii bir davranıştır. İktidarı taşımak çok zordur ve AK Parti kadrolarının iktidardaki tavırları hoşa gitmeyebilir. İktidarı taşıyacak olgunlukta bulunmayabilir de. Ancak toplumun inandığı değerleri desteklediği için onu kapatmaya kalkmak, işi başka bir mecraya sokuyor.

MHP seçimlerden sonra bugüne kadar ülke yararı için ve toplumun değerleriyle barışık hareket etmeye çalıştı. 22 Temmuz seçimlerinden sonra birtakım güç odaklarının bütün beklentilerini boşa çıkarırcasına müspet hareket etti. e-muhtıra sürecinde CHP ile MHP'nin koalisyon kurmaları üzerine kurgulanan oyunu seçimden sonra da gösterdiği yapıcı tavırla bozdu.


Bahçeli, ülkücü gençliğin kavgalara çekilerek kargaşa ortamının oluşturulmasını da engelledi. Onları kavgadan ve sokaktan uzak tuttu. Cumhurbaşkanlığı konusunda gösterdiği müspet davranış bütün hesapları altüst etti ve ülkenin kaotik bir ortama girmesinin önüne geçti.

Dedim ya 27 Nisan e-muhtırası ile AK Parti'nin kapatılmak istenmesi, topluma aynı şeymiş gibi geliyor. Şimdi MHP yine kritik bir eşikte duruyor. Halkın değerlerine muhalefet etmeden, yapıcı bir üslupla siyaset yapmak MHP'yi geliştiriyor ve büyütüyor. MHP'nin, AK Parti'nin yanına eklenmesini beklemek tabii ki son derece yanlış olur.


Zaten böyle bir şey bekleyen kimse de yok. Hele de MHP gibi dominant karakterli bir partinin kendine has tavırları tabiî ki olacaktır. Ancak AK Parti'yi kapatma davası, tıpkı 27 Nisan e-muhtıra bildirisi gibi partiler üstü bir konu. Buradaki tavır ya da niyet, milletin bizzat kendisini, onun değerlerini kapatmaya yönelik bir girişim. MHP, 22 Temmuz'dan bu yana gösterdiği müspet hareket etme prensibinden asla vazgeçmemelidir. AK Parti'nin kapatılması adımına, toplumun nasıl baktığını çok iyi tahlil etmelidir. Aksi haldeki davranış, AK Parti'yi daha da güçlendirir MHP'yi zayıflatır.

Unutulmamalıdır ki, siyaset dışı oyunları bu toplum hiç sevmiyor.

MEHMET KAMIŞ/ZAMAN


 

Özduygu

Doçent
Katılım
13 Ara 2006
Mesajlar
652
Tepkime puanı
2
Puanları
0
MHP'YE ACI BİR DOST UYARISI

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Hasan Celal Güzel/Radikal

MHP'li dostlar, sakın yanlış yapmayınız!

Yarın Alpaslan Türkeş'in ölümünün 11. yıldönümü. Rahmetli Türkeş dostum ve büyüğümdü. Onunla zaman zaman bir araya gelerek Türkiye'nin meselelerini görüşürdük. Benim hep MHP'de olmamı isterdi. Vefatından kısa bir müddet önce, merhum Osman Bölükbaşı ile birlikte bu teklifini tekrarladı. Ancak, 1997'nin başında 28 Şubat despotizmine karşı mücadele veriyordum. YDP genel başkanlığını bırakıp yanına gidemedim.

Milliyetçi Hareket'in siyasî ve manevî lideri merhum Türkeş'tir. Türkeş, siyasî mücadelesinin haricinde, özellikle dış Türkler konusunda, büyük bir ileri görüşlülükle yaptığı çalışmalar ve teşhisler bakımından Türk tarihinde şerefli bir yere sahip olmuştur. Bugün Türk Dünyası'nda en çok tanınan ve sevilen liderlerimiz, Atatürk, Türkeş ve Özal'dır.

'Türklük Ülküsü'nü ve 'Türk Milliyetçiliği'ni temel ilke olarak benimseyen MHP, siyasî hayatımıza olduğu kadar fikir hayatımıza da damgasını vurmuş bir partidir. Milliyetçilik, hiçbir MHP'li lider ve üye tarafından, ırkçı ve ayırımcı ideolojiler gibi anlaşılmamış; aksine iddialara rağmen MHP, her dönemde birleştirici ve uzlaştırıcı olmaya gayret etmiştir. Bu uyum, özellikle Türkeş ve Bahçeli'de dikkat çekici olmuştur. Soğuk Savaş yıllarında, komünist ve darbeci terör çetelerine karşı millî bir refleks şeklinde gelişen 'Ülkücü Hareket', merkez-sağ iktidarlar ve devlet kuruluşları tarafından bazen istismar edilmiştir. Lâkin yapılacak toplu bir değerlendirmede, Türk Milliyetçiliği'ni siyasî arenada temsil eden MHP'nin ve bize mahsus değerlerin koruyuculuğunu yapan ülkücü gençlerin hakları ödenemez.

Yeri gelmişken, son yılların moda tâbiriyle 'ulusalcılar'ın MHP milliyetçiliği ile en ufak bir benzerliği olmadığını da belirtelim. Şöyle ki;
Milliyetçi dindardır; en azından dine saygılıdır. Ulusalcı, dini irtica olarak görür. Milliyetçi, laik devlete inanır, ancak Müslümandır. Ulusalcı lâikçidir; lâikçilik adına manevî değerleri inkâr eder.
Millîyetçi demokrattır. Ulusalcı, darbeci ve dikta yanlısıdır.
Milliyetçi halk adamıdır; milletin değerlerine önem verir ve halkla iç içedir. Ulusalcı, milleti, halkı, millî ve manevî değerleri hor görür.
Milliyetçi sosyal adalete inanır fakat aslâ solcu ve sosyalist değildir. Ulusalcı, solcu, jakoben ve devletçidir.
Milliyetçi 'Atatürkçü'dür; Atatürk'ün muasır medeniyet görüşü çerçevesinde gelişmeye ve modernleşmeye açıktır. Ulusalcı 'Kemalist'tir; Atatürk istismarı yaparak statükocu, tutucu ve dogmatiktir.

Ben hiçbir partiyi tutmuyorum. Lâkin milliyetçiliğe ve MHP'ye daima sempatiyle baktım ve millî değerlerimize, millî birlik ve bütünlüğümüze sahip çıkmak için hayatım boyunca elimden gelen gayreti gösterdim.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'yi seviyorum. Devlet Bahçeli, ismiyle müsemmâ bir 'Devlet adamı'dır. Son derece vatansever, dürüst, namuslu ve ileri görüşlü bir siyasetçidir. Merhum Türkeş'in rahle-i tedrîsinden geçmiştir. Türkiye'nin millî güvenlik sorunlarının bulunduğu bir dönemde O'nun ve MHP'nin TBMM'de bulunması, Türk Milleti için bir şanstır.


Nitekim, MHP'nin ve Bahçeli'nin, Cumhurbaşkanı seçiminde ve başörtüsü yasağının kaldırılması konusunda gösterdiği basiret ve feraset, Türk siyasî tarihine geçmiştir.

Genel seçimlerden önce, 12 Temmuz tarihli 'MHP'li Dostlara Önemli Bir Tavsiye' başlıklı yazımda, CHP'nin ve ulusalcıların MHP'yi nasıl istismar ettiklerini misâlleriyle anlatmış; soldan oy alma fantezisini bırakarak milliyetçi-muhafazakâr tabanın beklentilerine uygun şekilde davranılması gerektiğini vurgulamıştım. Esasen, 2002 Seçimlerinde MHP'nin parlamento dışında kalmasındaki en önemli etken, Ecevit'in başkanlığındaki koalisyondu. Eğer tavsiyelerime dikkat edilseydi, bugün MHP'nin ikinci parti olması, işten bile değildi.

Aynı şekilde, 27 Nisan 2007 tarihli 'ANAP'lı ve DYP'li Dostlara Önemli Bir Tavsiye' başlıklı yazımda da, Cumhurbaşkanı seçiminde ANAP ve DYP'nin, CHP'nin kuyruğuna takılmamalarını, Meclis oturumuna katılmalarını, aksi halde seçimlerde bedelini ödeyeceklerini söylemiştim. Yazdıklarım aynen çıktı.

Başsavcı'nın, AK Parti'nin kapatılması için açtığı dâvaya, ilk ve en sert tepkiyi MHP lideri Bahçeli, 15 Mart'taki açıklamasıyla gösterdi. Anayasal ilkelerin parti kapatmayla korunamayacağını, yargı kararlarının vicdanlarda karşılık bulması gerektiğini ve AKP'nin tasfiyesinin ancak sandıkta olabileceğini söyledi. Fakat, daha sonraki beyanlarında ve 1 Nisan günü MHP Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, bağımsız yargının kuşatma altına alındığını söyleyerek, bir bakıma yargının siyasallaşmasına sahip çıktı. MHP'nin, parti kapatma yerine 'bireysel siyasî yasak' tercihinde bulunması da, demokratik misyonuna uygun düşmemektedir.
MHP'nin, terör ve bölücülük konusundaki endişesini anlıyor ve bu endişeyi paylaşıyoruz. 'Venedik Kriterleri' çerçevesinde getirilecek bir sistem, bu endişeleri bertaraf etmeye yetecektir.

MHP'yi, bir dost gözüyle uyarmak istiyorum. Milliyetçi-muhafazakâr tabanın da içinde bulunduğu halkımız, AK Parti'nin kapatılma dâvasının, kendi iradesine karşı yapılan bir dayatma olduğunu çok iyi anlamış durumdadır. Milletle, halkla inatlaşmanın hiçbir siyasî getirisi olamaz.
Nitekim, DYP'nin ve ANAP'ın durumu ortadadır.
Eğer, bundan sonraki genel seçimde Meclis dışında kalmak istemiyorsanız, millî iradeye bir darbe niteliğindeki AK Parti'nin kapatılma dâvasında yapıcı tutumunuzu devam ettirmek zorundasınız.


[/FONT]
 
Üst