Mustafa Tâki Efendi ve Hasan Basri Çantay

girdap

Ordinaryus
Katılım
8 Şub 2007
Mesajlar
2,541
Tepkime puanı
252
Puanları
0
İKİ BÜYÜK İSMİN HAYRANLIK UYANDIRAN GÖNÜL BAĞI:
MUSTAFA TAKÎ EFENDİ VE HASAN BASRİ ÇANTAY


Milletimizin büyük zorluklarla baş etmeye çalıştığı millî mücadele yılları ve büyük emekler vererek kurduğu cumhuriyet devletinin ilk meclisi maddî ve manevî anlamda donanımlı birçok ismin önderliğinde şekillenmiştir. Bu kanaat önderleri¸ vatan¸ bağımsızlık¸ namus¸ din ve diğer mukaddes değerler uğruna mücadele etmenin önemini topluma ellerinden geldiği kadar anlatmaya gayret etmişler ve kendileri de bizzat bu mücadelenin içerisinde olarak dünyada eşine az rastlanan bir başarın altına imzalarını atmışlardır.

Ülkemizin yoksulluk¸ ekonomik sıkıntı ve düşman istilâları ile uğraşmak zorunda kaldığı bu çalkantılı döneminde varını yoğunu ortaya koyarak mücadeleye girişen iki isimden bahsetmek istiyorum. Onlardan birisi Anadolu'nun ortasından İç Anadolu Bölgesi'nden¸ Sivas'tan¸ Mustafa Takî Efendi (ö.1925)¸ diğeri ise Marmara Bölgesi'nden¸ Balıkesir'den¸ Hasan Basri Çantay Hoca Efendi (ö.1964)'dir. Anadolu'nun bağımsızlık mücadelesini¸ sevgi¸ sabır¸ fedakârlık ve kararlılık ekseninde şekillendirmek için memleketin iki farklı noktasından harekete geçen bu iki ismin yolları ilk mecliste kesişmiştir. Onlar¸ tıpkı Anadolu insanına tavsiye ettikleri gibi¸ öncelikle birbirlerini sevebilme¸ sabırlı ve fedakâr bir şekilde hayatlarına anlam katabilmenin çaba ve gayreti içerisinde olmuşlardır.

Mustafa Takî Efendi Sivas Mebusu olarak ilk mecliste bulunurken Hasan Basri Bey de Balıkesir Mebusu olarak ilk mecliste görev yapmıştır. Takî Efendi ile Çantay Hoca Efendi arasında ilmî bir yakınlaşmanın dışında manen de bir yakınlaşma söz konusu olmuştur. Çantay Hoca Efendi¸ ülkemizde son derece seçkin bir konuma sahip olan Kur'ân-ı Hakîm ve Meâli Kerîm isimli tercümesinde Takî Efendi'den "Büyük sûfî¸ yüksek âlim ve ârif bir zât" olarak bahsetmiştir. Bu ifadesi¸ onun¸ Takî Efendi'ye ilmî ve manevî anlamda bakışını göstermesi yönüyle önemlidir. Takî Efendi ile Çantay Hoca Efendi arasındaki manevî yakınlaşmayı ise Mehmed Emre Bey "Hatıralarım" isimli eserinde şu ifadeleri ile dile getirmiştir:

"Hasan Basri Çantay hocamız çocukluğundan itibaren babasının büyük bir aşk ile okuduğu Evrad-ı Bahâiye'yi can-ı gönülden okumak ister. Ama babası¸ bu virdi okumasının zamanı olduğunu söyler. Hoca Efendi¸ babasının vefatı üzerine kendisine intikal eden kitaplar arasında Evrâd-ı Bahâiye'yi bulur ve her gün düzenli olarak okumaya başlar. Bir gün rüyasında babasının üstadı Melek Hoca Efendi'yi babası ile beraber görür. Babasının elini öpmek için girişimde bulunduğunda babası hocasının elini öpmesi için işaret eder ve Hasan Basri Bey¸ babasının hocası Melek Hoca Efendi'nin elini öper. Melek Hoca Efendi Çantay Hoca Efendi'ye: "Oğlum! Sen Evrâd-ı Bahâiye'yi okuyorsun. Oku¸ biz sana izin verdik. Fakat onda birkaç i'rab -gramer hatası var- onları düzelt." der. Bunun üzerine Hasan Basri Bey¸ uyanır uyanmaz evrâda¸ yanlış okuduğu yerleri tespit etmek için bakar ama bütün dikkatine rağmen yaptığı hataları tespit edemez. Bu durum yıllarca bu şekilde devam eder. Bu arada Çantay Hoca Efendi'nin merakı da artarak devam etmektedir. Hem evrâdı okumaya devam eder hem de yapılan ikaz gereği hatalarını tespit etmeye çalışır. Ama bir türlü nerede¸ nasıl hatalar yaptığını tespit edemez. Hatıranın devamını Hasan Basri Bey'in ağzından dinleyelim:

"Birinci devre Büyük Millet Meclisi'nde Karesi (Balıkesir) Mebusu olarak bulunurken Şair Mehmet Akif Bey ile birlikte Tâcüddin Dergâhı'nın yanında bir evde kalıyorduk. O da Burdur Mebusu idi. Her gün meclise gitmeden önce bahsi geçen evrâdı okuyor ve onu evde bırakarak Meclis'e gidiyordum. Günün birinde her zaman olduğu gibi Evrâd-ı Bahâiye'yi okumuştum. İçimden bir ses onu yanıma almamı ihtar ediyordu. Menşeini bilemediğim bu hisse tâbi olarak bahsi geçen evrâdı cebime soktum ve daha sonra Meclis'e gitmek üzere evden çıktım.

O tarihte Büyük Millet Meclisi Ulus'ta idi. Zincirli Cami'nin yanından geçerken Mehmed Akif Bey; "Meclis saatine biraz daha zaman var. Cami odasında hoca arkadaşlar sohbet ediyordur¸ dilersen biz de uğrayalım." dedi. Ben de "Hay hay gidelim" dedim. Bir müddet orada oturduk ve sohbette bulunduk. Meclis saati yaklaşırken Akif Bey ayağa kalktı ve "Artık gidelim" dedi. Bu sırada Sivas Mebusu Mustafa Takî Efendi "Akif Bey! Müsaade edersen biz Hasan Basri Bey ile biraz baş başa konuşalım" dedi. O da "Olur Hoca Efendi." cevabını verdi ve çıkıp gitti. Onunla baş başa kalınca "Çıkar cebindeki Evrâd-ı Bahâiye'yi!" dedi. Ben¸ hayret içinde kaldım ve denileni yaptım. Mustafa Takî Efendi "Oku." dedi. Ben de okumaya başladım. Bir noktaya geldiğimde "Dur! Orası şöyle olacak." dedi. Oradaki i'rabı -gramer hatasını- da düzelttikten sonra okumaya devam ettim. Bir müddet okuduktan sonra okumamı keserek¸ diğer bir kelimedeki gramer hatasını tashih ettirdi ve bana hitaben "Sen okumaya mezun oldun¸ biz de tashihe memur olduk. Biz bunu Resûlallah (s.a.v)'dan böyle telakki ettik." dedi."


Takî Efendi ile Çantay Hoca Efendi arasındaki bu olay bize göstermektedir ki sevgi¸ saygı¸ samimiyet¸ fedakârlık ve iyi niyet üzerine kurulan dostluklar mana boyutunda da karşılık bulmaktadır. Ayrıca Çantay Hoca Efendi¸ Takî Efendi ve İstiklal Şairimiz Mehmet Akif Bey'in nezaket dolu hitap cümleleri de bizler için son derece önemlidir.

Ömrünün sonuna kadar talebe yetiştirmeye devam eden Çantay Hoca Efendi¸ Takî Efendi'nin vefatından sonra¸ çeşitli vesilelerle öğrencilerinin kitaplarının köşelerine¸ "Buraya geldiğinizde veya siz de öğrencilerinize bu kısmı okuttuğunuzda Mustafa Takî Efendi'nin ruhuna Fatiha hediye edin." şeklinde bazı notlar aldırırmış ki bu da Çantay Hoca Efendi'nin Takî Efendi'ye gösterdiği büyük bir vefa örneğidir. Gün geçtikçe yalnızlaşan günümüz insanı¸ bu durumun sebeplerini düşünürken dostlarına¸ üstatlarına ve sevdiklerine göstermesi gereken vefa konusunu da bu hatıra vesilesi ile tekrar düşünmelidir.

Sonuç olarak ifade etmemiz gerekirse¸ ülkemizin yakın tarihinde derin izler bırakan Mustafa Takî Efendi ve Hasan Basri Çantay Hoca Efendi arasındaki bu ilişki¸ memleketimizin hangi misyona sahip insanlar tarafından bizlere emanet edildiğini gösteren son derece manidar bir örnektir. Mustafa Takî Efendi¸ medresede ilm-i kelam ve feraiz okumuş¸ tefsir-hadis ve Arapça hocalığı yapmış¸ "Târîh-i Nûr-i Muhammedî¸ Kırk Hadis¸ Ağaç Dikmenin Fazileti ve Mevlid-i Şerif" isimlerini taşıyan birçok eser kaleme almış¸ manevî olarak Tokatlı Mustafa Hâkî Efendi'den (ö.1920) istifade etmiş büyük bir şahsiyettir. Hasan Basri Çantay Hoca Efendi de "Kur'ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm¸ Mektebli Yavrularıma¸ Müslümanlıkta Himâye-i Etfâl¸ Ülkü Edebiyatı¸ Kara Günler ve İbret Levhaları¸ Zekâ Demetleri¸ Babamın Şiirleri¸ Âkifnâme ve Fıkh-ı Ekber Tercümesi" gibi birçok eseri ile ilmî ve manevî şahsiyetini ortaya koyan müstesna bir kişiliktir. Bugün bizlere düşen görev onların sahip olduğu maddî ve manevî birikime sahip olmaya gayret etmek¸ onların topraklarımız için yokluklara rağmen ortaya koydukları kararlı tavra sahip olmak için çalışmak ve aralarında sevgi¸ saygı ve samimiyete dayanan yakın diyalogları elde etmek için çabalamak olmalıdır.

Fatih ÇINAR
Somuncu Baba Dergisi
 
Üst