Nazif Gürdoğan - Değersiz etik etiksiz değer olmaz

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Facebook gençlerinin dünyası

Bilgi toplumlarının bilgelik toplumlarına dönüşemediği bir dünyada, genç ve yaşlı toplumun bütün kesimlerini birbirine bağlayan sosyal medya ağları, ekonomik, siyasal ve kültürel hayatın odak noktasına yerleştiler. Facebook ve Twitter gibi, ulusal ve uluslararası ölçekte iletişim sağlayan ortak medya ağları, İngiltere'den Suriye'ye, bütün ülkelerde haksızlıklara, yolsuzluklara ve dayatmacılara karşı çıkan eylemlerin örgütlenme alanı oldular.
***
Yazılı, sesli ve görüntülü yayınların, harman olduğu internet ortamındaki iletişim ve etkileşim, ekonomiden politikaya her alanda köklü dönüşümlere yol açmaktadır. Gençler okullarında geçirdikleri zamandan kat kat fazlasının bilgisayar ya da televizyon ekranları karşısında geçirmektedirler. Oluşmakta olan Facebook toplumunun simgesi internettir. Bugünün değerlerini yarına taşıyacak olan gençlerin, tutum ve davranışlarını, büyük ölçüde internet belirlemektedir.
***
Maltepe Üniversitesi'nin "İnsan ve Toplum Bilimleri Merkezi", Türkiye'nin önde gelen sosyologlarından, Prof. Dr. Belma T. Akşit ve Prof. Dr. Bahattin Akşit yönetiminde, Sosyoloji Bölümü'nden Esra K. Peker ve Seval Gülen'in yardımlarıyla, "Türkiye'deki sosyal ve Kültürel Değişmeler Hakkında Liseli Gençlerin Düşünceleri"ni araştırdılar. Sosyoloji öğrencilerinin katılımıyla gerçekleştirilen araştırma, gençlerin dünya görüşlerini aydınlatan önemli ipuçları içermektedir.
***
Araştırma İstanbul'un Asya yakasında Düz Devlet, Anadolu, Meslek, İmam Hatip ve Özel 45 lisede, 2356 öğrenciyle yapılmıştır. Öğrenciler dünyadaki gelişmelere ayak uydurmakta ve kendisini yenilemekte zorlanan, eğitim sistemini kıyasıya eleştirmektedirler. Gençler Türkiye'nin dünyadaki yerinin, öncelikle sınırlarının içinde milyonlarca Anadolu insanının yaşadığı AB olduğunu düşünmektedirler. Onlar yurt içinden daha çok yurt dışında yaşamayı düşünüyorlar.
***
Araştırmaya göre, sınırların dışına çıkmak isteyen gençlerin düşünce ve eylem dünyalarında, vazgeçilmez yer tutan değerlerin başında kardeşliğe dönüşen arkadaşlık gelmektedir. Sosyal medya arkadaşlığını, coşkunun simgesi müzik, dünyayla bütünleşme aracı internet, ulusal ve uluslararası alanda, kimliklerinin belirleyicisi dini inançları izlemektedir.
***
Türkiye'de olduğu gibi, bütün dünya'da gençler özgür bırakılsalar, hiçbir korkuya kapılmadan, güzel olanı bulurlar ve doğru olanda birleşirler. Dünyanın hiçbir ülkesinde, gençler çıkar hesabı yapmazlar ve ikiyüzlü davranmazlar, oldukları gibi görünürler, göründükleri gibi olurlar. Çünkü, gençlerin iktidar olma kaygıları yoktur, iktidar olmak için dünyayı ateşe vermezler.
***
Dünyanın her yerinde gençler, kolaylıkla yönlendirilebilen, uyarılara çok açık ve hemen inanmaya hazır en büyük kesimi oluştururlar.
***
Sosyal medya ağları, büyük bir sosyal sorumluluk taşımaktadırlar.
***
Balığın gölüne göre büyüdüğü gibi, bilgelik de ortamına göre büyür.
***
İnternet bilgiden önce bigelik kazandırmalıdır.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
İrrasyonel tüketime dönüşen rasyonel üretim

Yüzyıllarca Avrupa'dan bütün dünyaya ihraç edilen seküler değerlerin, açlığın, yoksulluğun eşitsizliğin üstesinden geleceği savunuldu. Seküler değerlerle inşa edilen ekonomik yapının, gelir dengesizlikleriyle birlikte tüketimdeki eşitsizlikleri de ortadan kaldıracağı bekleniliyordu. Afrika kıtasının açlık, Asya kıtasının da yoksulluk sorunları çözülecekti. Seküler değerlere dayanan altyapı kurumları, kutsal değerlerle yoğrulan üstyapı kurumlarını yok edecekti.
*
Yirmibirinci yüzyılın başından geriye dönülüp bakıldığında, beklenilenin tam tersi bir gelişme oldu. Afrika ülkeleri açlıkla savaşırken, Asya ülkeleri yoksullukla savaşıyor. Buna karşılık, karınların doyuran Avrupalılar, doyması mümkün olmayan gözlerini doyurmak için, Amerikalılarla kıran kırana yarışıyorlar. Açgözlü Avrupa ve Amerika'nın elinde, pazarlardaki rekabet, cephelerde savkaşa dönüştü. Savaşlarla yoksulluk katlanarak arttı.
*
Hafta sonunda, başarılıl televizyon programlarının yapıncısı Ahmet Murat Özel'in TRT Avaz'da sunduğu "İftar Vakti" programına katıldım. Prof. Dr. Reşat Öngören ile birlikte. Dr. Ubeydullah Sezikli ve arkadaşlarının Osmanlı coğrafyasını kucaklayan ilahileri eşliğinde, "Anadolu İnsanının Dünyaya Taşıyan Ekonomik ve Kültürel Dinamikler"i ele aldık. Somali'nin açlıkla kıvrandığı bir dünyada, irrasyonel tüketimin yol açtığı açlık ve yoksulluk sorunlarını tartıştık.
*
Afrika'daki açlık ve yoksulluğun Somali'den dalga dalga bütün dünyaya yapılması, her ülkeye ekonomik görevler ve etik sorumluluklar yüklemektedir. Dünyanın doğal kaynakları üzerinde her ülkenin çocuklarının hakkı vardır. Batılıların rasyonel üretimlerini, irrasyonel tüketime dönüştürme stratejilerine, savaş açılmalıdır. Çünkü, Yirmibirinci yüzyıl, Marx'un maddi değerlerinden daha çok Weber'in manevi değerlerinin yüzyılı olacaktır.
*
Dünyanın kaynaklarıyla yapılan rasyonel üretim, bütün insanların temel ihtiyaçlarını karşılamaya yeter. Ancak rasyonel üretim, Amerika başta olmak üzere, bütün ülkelerde olduğu gibi, irrasyonel tüketime dönüştürülürse, hiçbir ülkenin yoksulluktan kurtulması mümkün değildir. Dünyanın kaynakları, bütün ülkelerdeki insanların, karınlarını doyururur, küçük bir ülkede bile, kimsenin gözünün doyuramaz.
*
Dünyadaki şehirler Manhattan da olduğu gibi, bir gökdelen ormanına dönüşürken, Afrika'da insanlar altına sığınacakları bir kulübe bulmakta zorlanıyorlar. Doğu'dan Batı'ya bütün şehirlerinde, gökdelenler ile gecekondular yanyana paradoksal bir görünüm sergiliyorlar.
*
Amerika ve Avrupa irrasyonel tüketime dönüşen rasyonel üretimlerini Afrika ve Asya ile paylaşmazlarsa, onların yolunda olan Çin ve Hindistan tarafından paylaşılırlar.
*
Gökdelenler irrasyonel tüketimin simgeleri ise, kulübeler de, irrasyonel üretimin simgeleridir. Her ikisine de dünya ölçeğinde savaş açılmalıdır.
*
İnsan aklıyla üretmeli, gönlüyle tüketmelidir.
*
Akıl üreten el, gönül tüketen el olmalıdır.
*
Afrika aklı gönlünde insanlar beklemektedir.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Nazif Gürdoğan - Filistinleşen dünyada savaş içinde savaş

Filistinleşen dünyada savaş içinde savaş
http://www.ihvanforum.org/http://www.ihvanforum.org/http://www.addthis.com/bookmark.php...1&pre=http://www.timeturk.com/tr/makale/&tt=0http://www.addthis.com/bookmark.php...1&pre=http://www.timeturk.com/tr/makale/&tt=0






Filistin dünyanın kanayan yarasıdır. Orta Doğu'nun kalbine bir hançer gibi saplanan İsrail, kurulduğundan bu yana, Filistin topraklarında kan dökmektedir. İsrail uluslararası ilişkilere yeni bir kavram kazandırdı: Filistinleşme. Nasıl Balkanlaşma ülke içinde ülkeyi çağrıştıran bölünme demekse, Filistinleşme de savaş içinde savaş demektir. Filistinleşen ülkelerde insanlar, ölmeye öldürmeye doymazlar.

*

İsraillilerin ve Filistinlilerin elinde, kutsal kültürün anavatanı olan, barış kenti Kudüs, savşa kenti Kudüs'e dönüştü. Kudüs'ü ateş çemberine alan savaş, dalga dalga dünyanın her ülkesine yayılıyor. Irak ve Afganistan başta olmak üzere, bütün çevre ülkeler bir bir Filistinleşiyorlar. Çünkü kutlu kent Kudüs'te kan dökülüyorsa, hiçbir kentte kan dökülmesinin önüne geçilemez.

*

New York'a yapılan saldırıdan sonra Amerika, "bizim yanımızda olmayan bize karşıdır" diyerek, İslam dünyasına savaş açtı. İkinci Dünya Savaşı'nın ardından, Almanya ve Japonya'da demokratik yönetimlere geçilmesinde olduğu gibi, Amerika, Irak ve Afganistan'da da, demokratik yönetimlere geçilebileceğini düşündü. Ancak beklenilenin tam tersi bir gelişme oldu. Irak ve Almanya, Afganistan bir Japonya olmadı.

*

Irak ve Afganistan'da Almanyalaşmaya da Japonyalaşma rüyaları, Filistinleşme karabasanına dönüştü. Aynı hata, Libya'da tekrarlandı. Onların peşinden, hiç ders alınmamış gibi, Suriye ve İran'da tekrarlanılmaya çalışılıyor. Amerika silahlı güçleriyle, İsrail'in silahlı güçlerini silah bırakmaya zorlayamazsa, hiçbir ülkede hiç kimseyi silah bırakmaya zorlayamaz, her ülke Filistinleşir.

*

Dünyanın her yerinde demokrasiler silahlı güçleriyle değil, silahsız güçleriyle demokrasi olurlar. Her ülkenin sihahlı güçlerinin bir başkenti vardır, silahsız güçlerin başkenti ise Kudüs'tür. Demokrasiler Kudüs boyutlarını yitirirlerse, Filistinleşmekten kurtulamazlar. Demokrasileri demokrasi yapan, demokrasilere renk ve tad kazandıran boyut, Kudüs'ten kaynaklanır. Kudüs'te savaşla güzellik olmaz.

*

İbrahimoğullarının başkenti Kudüs'te çoğunluk savaşta birleşmez. Kudüs'te bir kişiyi öldüren bütün insanlığı öldürür. Bu yüzden, Kudüs'te savaşla değil, barışla silahlanılır. Kudüs'ün barışını dinamitleyenler, yalnızca orta Doğu'da değil, bütün dünyada savaşa davetiye çıkarırlar.

*

Kudüs'ten Türklerin ayrılışıyla savaş başladı. İsrail'in kuruluşu savaşı Filistin sınırlarının dışına taşıdı. İsrail ile birlikte Amerika, dünyayı Filistinleştirmek için, İslam dünyasıyla savaşmaktadır.

*

Savaş dünyadaki, bütün sorunların anasıdır. Savaşlar durmazsa, sorunlar çözülmez.

*

Dünya barışının güneşi Kudüs'ten doğar.

*

Kudüs dünya barışının güvencesidir.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
İnsanlık yaşanabilir bir dünya istiyor

Yıldan yıla, daha karmaşık ve daha sorunlu bir ekonomik yapı kazanan dünyanın, karşı karşıya olduğu sorunların başında, sonu gelmez ihtiyaçlardan kaynaklanan, aşırı tüketim gelmektedir. Hem Kuzey'in zengin, hem de Güney'in yoksul ülkelerinde insanlar, teknolojik yeniliklerle durmadan büyütülen ihtiyaçların baskısı altında ezilmektedirler. Toplumların bütün kesimleri, sürekli yeni boyutlar kazanan ihtiyaçlarını karşılayabilmek için, gecelerini gündüzlerine katmaktadırlar.
*
Ekonomi'den sosyoloji'ye bütün bilimlerin uzmanları, insanlığı tehdit eden, küresel iklim değişiklerine hiç kulak asmadan, Kuzey ülkelerinin gösteriş tüketimlerini karşılamak için, dünya ölçeğinde yarışmaktadırlar. Metafizik dünyayla bağlarını koparan yalnızca fizik dünyaya odaklanan seküler insan, Geothe'nin ünlü Faust'u gibi, sınırsız isteklerini karşılamak için, ruhunu teknolojik yeniliklere sattı. Bilimsel araştırmalarla kan tazeleyen aşırı tüketim, dünyayı krizden krize sürüklemektedir.
*
İhtiyaçların yapısı ve aralarındaki hiyerarşi konusunda, Gazali'den Maslow'a kadar pek çok düşünür, farklı açılardan bakarak, ilginç değerlendirmeler yapmıştır. Belirli aralıklarla tekrarlanan ve etkilerini dünya ölçeğinde gösteren krizler, bir bulaşıcı hastalık gibi, bütün dünyaya yayılan, Yunanistan'dan İrlanda'ya kadar çok sayıda ülkenin ekonomisini yatağa düşüren, aşırı ve ölçüsüz tüketimden kaynaklanmaktadır.
*
Başta Amerika ve Avrupa ülkeleri olmak üzere, bütün ülkeler ölçüsüz ve aşırı tüketimi dizginlemek yerine, sınırlı dünyada gerçekleştirilmesi, hiçbir zaman sözkonusu olmayan ütopik bir bolluğun peşinden koşmaktadırlar. Batı dünyası, dünyanın doğal kaynaklarını sorumsuz bir biçimde tüketmeye devam ederse, Asya ve Latin Amerika'da da açlıkla savaşan yeni Somali'ler birbirini izleyecektir.
*
İnsanlar aşırı tüketimin kamçılayıcıları olan küresel kuruluşlar elinde, satın al denileni satın alan, ve tüket denileni tüketen bir robota dönüştürüldüler. Yaşı ve mesleği ne olursa olsun, her insanın değeri, tükettiği ürünlerle belirleniyor. Aşırı tüketim ortamında, bütün insanlar, lonesco'nun gergedanları gibi yığınlar ya da kafka'nın hamam böcekleri gibi, tek tek gerçek hayata yabancılaşmaktadırlar. Aşırı tüketimin elinde, tabiatla birlikte insan da tüketiliyor.
*
Bütün insanlığın istediği, yaşanabilir bir dünyayı inşa edecekler, aşırı tüketimle kazançlarını katlayarak artıran, çokuluslu ve küresel sermayeyle beslenen, kâr amaçlı kuruluşla olmayacaktır.
*
Aşırı tüketim yüzyılında, insanlık yaşanabilir dünyanın yolunu ve yönünü gösteren pusulayı yitirdi. Ekseni kayan dünyada en ağır bedeli, en yoksul ülkeler ödüyor.
*
Yaşanabilir dünyanın mimarları, aşırı tüketim sarhoşu olmayan gönül zenginleri olacaktır.
*
Tüketimde eşitliği, Amerika'da Anadolu olmasını bilenler sağlayacaktır.
*
Biri üretir, biri tüketirse, Kıyamet çoktan kopmuş demektir.
*
Aşırı tüketimin olduğu yerde, kriz eksik olmaz.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Şehir hayatın sahnesidir

İbn Haldun, şehirleri ekonomik büyümenin sürükleyici gücü olarak görür. Şehirlerde yoksulluk gibi, zenginlik de fırsat ve tehdit kaynağıdır.
http://www.haber7.com/uye-islem.php?cmd=addNews&nID=808980


Tarihin her döneminde şehirlerin kurulması, gelişmesi ve yönetilmesi, bütün insanlığın ortak sorunu olmuştur. Sanayileşmeyle büyük bir hız ve yoğunluk kazanan yatırımlar, şehirlerin ekonomik yapısıyla birlikte kültürel dokusunu da değiştirdiler. Bütün dünyada şehirler, hayatı kolaylaştırmanın olduğu kadar zorlaştırmanın da ana kaynağını oluşturuyorlar. Şehirler toplumları, toplumlar şehirleri zenginleştiriyorlar. Toplumları bilenler, şehirleri bilirler.
*
Yirmibirinci yüzyılın piramitleri olan gökdelenler şehirlerin, şehirler ülkelerin simgeleri haline geldiler. İnsanlar dünyanın hangi büyük şehrinde yaşarsa yaşasınlar, hayatlarının önemli bir kısmını, bütün gün aydınlatılan işyerlerinde ve bir işkenceye dönüşen yollarda tüketiyorlar. Büyük şehirlerde toprağa yakın ve güneş altında geçen günlerin sayısı yıldan yıla azaliyor. Omuz omuza yaşanan şehirlerde, insanlar hayata yabancılaşıyorlar. Bu bağlamda, şehirler sürekli okunması gereken, en gizemli kitaplardır.
Köşe yazısının tamamını okumak için bu linki kullanabilirsiniz
Nazif Gürdoğan - Yeni Şafak
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
İnsan elde ettiğinden daha fazlasını ister

Sanayi işletmeleri üretim maliyetlerini düşürebilmek amacıyla, genellikle şehirlerin çevresinde, su kaynaklarına yakın yerlere kurulur. Bu yüzden, petrol ürünleri, kimyasal maddeler ve kağıt sanayileri, bütün dünyada olduğu gibi, Türkiye'de de deniz kıyılarına kurulmuştur. Türkiye'nin önde gelen sanayi kuruluşları, İzmit Körfezi'nden İzmir Körfezi'ne kadar, başta Marmara ve Ege denizleri olmak üzere, sahillerde yer alırlar.

*

Sanayi işletmelerinin baca gazları, kimyasal ve fiziksel atıkları, canlı hayatın sürmesinde vazgeçilmez bir yere sahip olan havayı, suları ve toprakları kirletiyorlar. Çevre sorunları ulusal sınırları aşarak, uluslararası boyutlar kazandı. Çevrenin korunması, bütün dünyanın karşı karşıya olduğu sorunların başında geliyor. Atmosferdeki karbon gazlarının yol açtığı küresel ısınma, ülkeleri birlikte çalışmaya ve köklü tedbirler almaya zorluyor.

*

Türkiye'de çevre kirlenmesi ve çevre mühendisliği denilince akla Prof. Dr. Nevzat Kor gelir. Hafta sonunda Sultanbeyli Belediye Başkanı Hüseyin Keskin ve yardımcılarının öncülüğünde düzenlenen Kor Hoca'ya sevgi ve saygı toplantısına katıldım. Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, İsmail Kahraman, Prof. Dr. Hizmet Özdemir, Prof. Dr. Adem Baştürk, Prof. Dr. Muzaffer Elmas, Prof. Dr. Lütfi Akça, Prof. Dr. Hasan Sarıkaya, Prof. Dr. İzzet Öztürk, Doç. Dr. Kahraman Emmioğlu, İdris Güllüce ve ben mühendislik hayatının ellinci yılında, değişik yönleriyle Kor Hoca'yı anlattık.

*

Batı dünyasının başını çektiği, "daha büyük daha güzeldir" diyen, sınırsız büyüme stratejisinden kaynaklanan, ölçüsüz ve dengesiz ekonomik büyüme, her alanda etkilerini göstermeye başladı. Büyük ölçekli depremler, nükleer santral kazaları, ölüm saçan kasırgalar, şehirleri yok eden sel baskınları, dizginlenemeyen fiyat artışları ve zincirleme yayılan finansal krizler, bütün ülkelerin yönetimlerini sarsıyorlar.

*

Göz boyacı ve aldatıcı pazarlama yöntemleriyle, dünya ölçeğinde kamçılanan açgözlülük, gelir seviyesi ne kadar yüksek olursa olsun, toplumları büyük bir yoksulluk krizine sürüklüyor. Avrupa'daki her ülke, kendini Amerika ya da Almanya karşısında yoksul hissediyor. Batı ülkeleri, dünyanın, yüz yüze olduğu çevre sorunlarını görmezlikten gelerek, Amerikalıların tüketim seviyesine ulaşmak için yarışıyorlar.

*

Sınırlı dünyada sınırsız büyüme olmaz. Amerika, Japonya ya da Almanya, dünyanın sınırlı kaynaklarından ihtiyacından daha fazlasını alırsa, kendisiyle birlikte bütün dünyayı ölüme götürür. Dünyanın ölümünü geciktirmek için, sürdürülemez sınırsız büyüme modellerinden, sürdürülebilir sınırlı büyüme modellerine geçilmelidir.

*

Sınırsız ekonomik büyüme sanal, sınırlı ekonomik büyüme doğaldır. İnsanlar nasıl büyüyorsa, ekonomileri de öyle büyümelidir. Büyüme sınırsız olsaydı, insanların başları da bulutlarda gezer olurdu.

*

Bulutlardaki insanların ayaklarını yere mühendisler çekecekler.

*

Topraktan uzaklaşan gerçekten uzaklaşır.

*

Topraktan gelen toprağa dönmelidir.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Yol mükemmeli arayanların yoludur

Türkiye'de "medeniyetler savaşı" denildiği zaman, akla Prof. Dr. Samuel Huntington'dan önce düşünür ve şair Sezai Karakoç gelir. Karakoç'a göre, büyük dinlerin ortaya çıktığı, insanlığın dört bin yıllık tarihi, medeniyet savaşlarının tarihidir. İnsanlık tarihi boyunca, dünyada devletlerden daha çok medeniyetler savaşmıştır. Medeniyetler savaşında devletlerin güçleri ordularından kaynaklanmaz.

*

Milletlerin tarihinde, köklü dönüşümlerin yolunu, edebiyat medeniyeti, medeniyetle edebiyatı bütünleştirmesini bilen, düşünür edebiyatılar açmışlardır. Edebiyatlar medeniyetlerin, en etkili, en güçlü silahlarıdır. Yahya Kemal'den Necip Fazıl'a Türk edebiytının kutup yıldızları, edebiyatı medeniyet, medeniyeti edebiyat için bilmişler, edebiyatlarının aynasında, medeniyetlerini yansıtmışlardır.

*

Hafta içinde Mehtap Tv'de uzun zamandan beri, Rıdvan Kızıltepe ile Prof. Dr. Adnan Aslan'ın başarıyla hazırlayıp sundukları, "ufuk ötesi" programına katıldım. Yeni yayınlanan kitabımız "iki Dünyanın Hesaplaşması"ndan yola çıkarak, Cumhuriyet dönemi, Anadolu edebiyatının, önde gelen isimlerinin, edebiyatı iman için bilen, düşünce ve eylem dünyalarını tartıştık.

*

Edebiyatları medeniyetlerin aynaları olarak görenlerin ve görünen dünya ile görünmeyen dünya arasındaki sınırları kaldıranların dünyasında, mükemmeli arayış yolculuğu, beşikten mezara kadar aralıksız devam eder. Medeniyetlerden önce edebiyatların savaştığı düzleşen dünyada, edebiyat ve medeniyet, mükemmeli aramak ve mükemmellik yolunda olmaktır.

*

Edebiyat ve medeniyette mükemmeli aramak ve mükemmel olmak, dünya ölçeğinde uzun ve büyük bir yolculuktur. Mükemmelliği bulmak için, mükemmellik yolunda olmak gerekir. İnsanlık tarihi boyunca, mükemmelliğe ulaşanlar, mükemmellik yolunda olanlar olmuştur. Tarihin her döneminde yol kalabalıkların yolu değil, kalabalıkların izlediği mükemmelliği arayanların yolu olmuştur.

*

Mükemmeli arayan düşünce ve eylem öncülerinin, yollarını izlemeyenler, akmayan suların kirlenmesi gibi kirlenirler. Mükemmeli arayanlar, dünyada bir yolcu gibi olmasını bilirler. Mükemmellik yolunda olanlar, yorulmadıkları gibi, canlılıklarını da yitirmezler, onların gelen günleri, geçen günlerinden daha coşkulu olur.

*

Yolda olanlar, yol açmasını bilenler, mükemmeli aramasını ve mükemmel olmasını bilirler.

*

Mükemmel olanlar, mükemmellerin yollarını izlerler.

*

Mükemmellerin yolu, kalabalıkların yolu değildir.

*

Yolda olan yolu bulur.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Teknolojinin ötesi hem aydınlık hem karanlıktır

Sanayi yüzyılında, ölümden sonra kalkışa inanmayan insan, ölümsüzlüğü dünyada yakalamak için, Goethe'nin Faust'una benzer bir biçimde, ruhunu teknolojiye teslim etti. Kutsal kültürden daha çok seküler kültürden beslenen teknoloji, insana ruhun ölümsüzlüğünü unutturdu. "İnsan ölür, teknoloji ölmez" diyen sanayi toplumu, teknolojiyi bütün sorunların üstesinden gelecek, bir kurtarıcı olarak görmeye başladı.
*
Bütün insanların gözlerini kamaştıran teknolojinin ötesinin, aydınlık mı, yoksa karanlık mı olduğu, dünyanın her yerinde tartışılıyor. İnsanların büyük bir tutkuyla bağlandıkları ve sürekli peşinden koştukları teknolojinin, dünyayı nereye götürdüğü konusunda farklı görüşler var. Teknolojinin insanlığa neler kazandırdığı ve neler kaybettirdiği, bütün ülkelerin kurum ve kuruluşlarının gündeminde, az da olsa yer alıyor.
*
Gercekleştirdiği "Düşünce Fırtınası" toplantılarıyla, Anadolu girişimcilerine küresel bir vizyon kazandıran UTESAV, yöneticileri İsrafil Kurulay, Sami Yılmaz, Hasan Büyükdede ve Şükrullah Dolu'nun öncülüğünde, "Teknoloji, Medeniyet ve Değerler" toplantısı düzenledi. Prof. Dr. Zekai Şen, Prof. Dr. Mehmet Erkal, Prof. Dr. Bedri Gencer, Prof. Dr. Şükrü Yıldız, Dr. Kerim Buladı, Halil Kulluk, Ö.Serdar Yeşil ve diğer katılımcılarla, teknolojinin ötesini tartıştık.
*
Dördüncü baskısı yapılan "Teknolojinin Ötesi" isimli kitabımızda vurguladığımız gibi: "İnsansız teknoloji, teknolojisiz insan olmaz. Her kültürün kendine özgü bir teknolojisi vardır. Teknoloji, en geniş anlamıyla, bir kültürün değerlerinin ekonomik, sosyal ve siyasal alanlardaki yansımasıdır." Teknoloji yüzyılların içinde nasıl gelişirse gelişsin, arka planında, bilimiyle, sanatıyla ve değerleriyle, mutlaka insan vardır.
*
Tarihin her döneminde, aynı hız ve aynı yoğunlukta gelişmeyen teknoloji, her iki yanı da keskin bir kılıç gibi olmuştur. Ancak teknolojinin hayatı kolaylaştıran olumlu yanları gibi, hayatı zorlaştıran olumsuz yanları da, teknolojiyi elinde tutan insandan kaynaklanır. İnsanları öldürenler silahlardan önce, silahları ellerinde tutan insanlardır. Anadolu'da denildiği gibi: "Bıçağı yapan değil, kullanan katildir."
*
Teknolojinin ötesi, teknolojiyi kullanan insana göre aydınlık ya da karanlık olur. Teknoloji iyilik peşinde koşan insanın olduğu kadar kötülük peşinde koşan insanın da, elindeki en güçlü ve en etkili silahtır. Nükleer teknolojiden hem barışta, hem de savaşta yararlanılır. Savaşta ölüm saçan nükleer teknoloji, barışta hayat kurtarır. Uçaklar yolcu taşıdıkları gibi, bomba da taşırlar.
*
Bütün dünyanın karşı karşıya olduğu ana sorun, denetimden çıkan teknolojinin, denetim altına alınmasıdır. Teknolojiyi denetmek için, önce insanı denetmek gerekir.
*
İnsanları denetemeyenler, teknolojiyi denetemezler.
*
İnsanlar değerlerle denetilirler.
*
Teknoloji insanın gölgesidir.
*
Gölgeyle savaşılmaz.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Eğitim yararlı bilgi peşinden koşmaktır

Türkiye'nin kültürel dokusu ve ekonomik yapısına yeni açılımlar kazandıracak olanlar, öğretmekte olduğu kadar öğrenmekte de uzmanlaşan eğitim kurumlarıdır. Öğrenme ve öğretmeyi, eğitim kurumlarının dışına taşıyarak, çevresiyle alışveriş içinde olan, öğrenmesini ve öğretmesini öğrenen eğitim kurumları, ülkeleriyle birlikte bütün dünyanın bilgi birikimine katkıda bulunurlar. Onlar bilgiyi zenginleştirirken, toplumları da zenginleştirirler.
*
Türkiye'de, ilk, orta ve lise öğretimi gibi, üniversite ve üniversite sonrası eğitim de yeniden yapılandırılmalıdır. Düzleşen dünyadaki gelişmeler ışığında, öğretim programlarını, öğrenme ve öğretme yöntemlerini, sürekli yenilemeyen eğitim kurumları, dünya sıralamalarının önlerinde yer alamazlar. Artık bütün eğitim kurumları, binalarınındışına çıkarak, toplumla, ailelerle, kuruluşlarla iletişim ve etkileşim içinde bütünleşmelidirler.
*
Sınırların önemini yitirdiği bir dünyada, sınırlarının dışına çıkmayan üniversiteler, dünyanın her yerinde arana, girişimci gençler yetiştiremezler. Bu yüzden, bütün dünyadaki eğitim kurumları, eğitimin her kademesinde, yerel yönetici nitelikli gençlerden daha çok küresel girişimci nitelikli gençler yetiştirmeye büyük önem veriyorlar. Çünkü, başta Harvard Üniversitesi olmak üzere, pekçok dünya üniversitesi, başarısını mezunlarının verdikleri desteklere borçludur.
*
Dünyanın bir numaralı teknoloji üniversitesi MIT'nin mezunları, bugüne kadar 50 bine yakın şirket kurmuşlar. Bu şirketlerde 4 milyona yaklaşan çalışana iş vermişler ve ekonomiye de 2 trilyon doların üzerinde katkıda bulunmuşlar. Benzer bir çalışma da, uzun bir geçmişe sahip olan İTÜ için yapılabilir. İTÜ mezunları, Türkiye'nin ekonomik, siyasal ve kültürel yapısını dönüştürmede önemli görevler yüklendiler. Her üniversite İTÜ ve MIT örneğinde olduğu gibi, hem ülkesine hem de dünyaya katkıda bulunur.
*
Üniversitelerin amacı, sürekli değişen ve zenginleşen dünyanın bilgi ve bilgelik birikimini, toplumun bütün kesimlerine aktarmaktır. Öğrenme ve öğretmede zaman ve yer farkı ortadan kalktı. Üniversiteler günün 24 saati, haftanın 7 günü ve yılın 12 ayı hem öğretirler, hem de öğrenirler. Eğitimin her kademesinde önemli olan öğrenmesini öğretmektir. Dünyadaki bütün üniversiteler birbirleriyle yoğunbir yardımlaşma içinde oldukları ölçüde öncü olurlar.
*
Eğitim kurumları çevrelerinde, öğreten ve öğrenenleriyle birlikte toplumun bütün kesimlerinden girişimcilerin toplandığı ne kadar geniş bir çekim alanı oluştururlarsa, o kadar güçlü ve o kadar etkili olurlar. Çünkü hem öğretme, hem de öğrenme merkezden çevreye, çevreden merkeze devam eden, çift yönlü kesintisiz bir süreçtir. Herkes her zaman başarılı olabilir. Toplumlarda başarılı olanlar, eğitimli olanlardır.
*
Çölde yolculuk yapmanın ilk kuralı, nasıl yükler arasından en gerekli olanı taşımaksa, eğitimin ilk kuralı da, bilgi yığınları arasındaki en yararlı bilgiyi bulmaktır.
*
Eğitim yararlı bilgiyi, yararsız bilgiden ayırmasını öğrenmektir.
*
Yararlı işler yararlı bilgilerle yapılır.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
İsrafın ve yoksulluğun olmadığı yalın bir dünya

Küresel ölçekte, bütün insanların zorunlu ihtiyaçlarının karşılanmadığı bir dünyada ana sorun, hayatın bütün boyutlarında israfın önlenmesidir. İhtiyaçtan daha fazlasının tüketildiği ve ihtiyaçtan daha fazlasının üretlidiği, her toplumda israf vardır. Sanayi toplumunun simgesi olan motorlu araçların üreticisi Henry Ford'un, vurguladığı gibi: "Bir hammadde ya da ürünün ihtiyaçtan fazla olan kısmı israftır." İhtiyaçtan fazla olan ürün de, hizmet de, bilgi de israftır.
*
Ülkeler arasında israfı önlemede en başarılı ülke Japonya'dır. Dünyada motorlu araçların üretiminde, Amerikalı ve Avrupalı işletmelerin payı küçülürken, Japon işletmelerinin payı büyüdü. Seksenli yıllarda MIT tarafından yapılan bir "kıyaslama" çalışmasında, Japon üreticilerinin verimlilikte, Amerikalı ve Avrupalı üreticilerden önde oldukları görüldü. James Womack ve Daniel Jones, "Dünyayı Değiştiren Makina" isimli kitaplarında, Japonların başarısının yalınlıktan kaynaklandığını ortaya koydular.
*
Yalın üretim, yalın tüketim ve yalın yönetimle, her alanda israfı önleyen "Japon Yaklaşımı", yılların birikimiyle oluşmuş, bir düşünme ve yaşama felsefesidir. Yaklaşımın temelinde, sürekli yalınlaştırılan, israftan arındırılmış, üretim, tüketim ve yönetim süreçleri vardır. Yalın düşüncede amaç, bütün ürün ve hizmetleri, müşterilerin istediği zamanda, istediği yerde ve istediği miktarda karşılamaktır. Hedef hayatın her boyutunda israfı önlemektir.
*
Düz dünyada, hangi ülkede olursa olsun, bir işletmenin uluslalarası pazarlarda rekabet üstünlüğü kazanabilmesi, yönetim fonksiyonlarında olduğu kadar işletme fonksiyonlarında da, sürekli iyileştirmelerle israftan kaçınmasına bağlıdır. İsrafın önlenmesi, her alanda ürün, hizmet ve bilgi üreten, özel, kamu ve gönüllü, bütün kurum ve kuruluşların ana sorunudur. İsrafın önlenmediği bir toplumda, yoksulluğun önüne geçilemez.
*
Savaşlar, eğitimsizlik, ırkçılık, ayrımcılık ve açgözlülük gibi, dünyadaki yoksulluğun pek çok kaynağı vardır. İster Yeni Delhi, ister Kahire, isterse Hakkari, dünyanın neresinde olursa olsun, yoksulluğun en önemli ve en büyük kaynağı, eğitimsizlikle büyüyen israftır. Eğitimsizliğin olduğu yerde israf, israfın olduğu yerde de yoksulluk vardır. Bunun için, İslam kültüründe israfın önlenmesine çok büyük önem verilir.
*
Çocuk felci aşısı zamanla etkisini yitirmez, bir kere uygulanırsa, bulaşıcı hastalıklara aldırmadan, her yaştan insanın mikroplara karşı direncini artırır. Hayatın bütün boyutlarını israftan arındıran yalınlık da, ekonomik ve siyasal krizlerden etkilenmeden, bütün insanlığı yoksulluktan korur.
*
Dünyanın neresinde olursa olsun, bütün kurum ve kuruluşlarla birlikte bütün insanlık, yalınlığın peşinden aslanlar gibi koşmalı, israftan da ceylanlar gibi kaçmalıdır.
*
Yalın düşünmenin, yalın yaşamanın, yalın tüketmenin ve yalın üretmenin ilkeleri evrensel ve dünyanın her yerinde geçerlidir.
*
Yoksulluğun üstesinden yalınlık gelir.
*
Yalın yaşayanlar yoksul düşmezler.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Paranın burnuna halka takmak

İnsanlık tarihi boyunca, para ticareti ürün ticaretini izlemiş. İnsanlara para ticareti, ürün ticaretinden daha çekici gelmiş. Tarihin her döneminde borç alanlar, borç verenlerden daha fazla olmuş. Para ticareti yapanlar, üretim ve ürün ticareti yapanlardan daha çok kazanmış ve daha güçlü olmuşlar. Bu yüzden, her kültürde para ticareti, bütün kötülüklerin anası olarak görülmüştür.
*
Borç alma ve borç verme yöntemleri, Mekke'den New York'a yüzyıllar içinde gelişerek, karmaşık bir yapı kazanmıştır. Para ticaretinin yükselişi, azınlığın zenginliğini büyütürken, çoğunluğun da borç altında ezilmesine yol açmıştır. Paradan para kazanmada hiçbir sınır tanımayan finans kuruluşları, ülkelere büyük bedeller ödeten, çağın ekonomik krizlerinin tetikleyicileri olmuşlardır.
*
Harvard Profesörü Niall Ferguson, "Dünyanın Finansal Tarihi"ni anlatan "Paranın Yükselişi" kitabında, ayrıntılı olarak açıkladığı gibi, komünistler ve anarşistler, paranın olmadığı bir dünyanın rüyasını gördüler. Ancak dünya tarihinde hiçbir ülke, parayı ortadan kaldırmada başarılı olamadı. Aslında ekonomik hayat için, önemli olan, paranın yok edlimesi değil, bir ticari ürün gibi alınıp satılmasının önlenmesidir. Para ticaretin amacı olmaz, aracı olur.
*
Para ticareti yapanlar seküler dünyanın dokunulmazlık kazanmış kurum ve kuruluşlarıdır. Hint dünyasının kutsal inekleri gibi, dünyanın hiçbir ülkesinde, kimse onlara "gözünüzün üzerinde kaşınız var" diyemez. Onlar dünyanın her yerinde, en eğitimli insanları çevrelerinde toplayan, güçlü bir çekim alanı oluştururlar. Çünkü, dünyada paradan para kazananların gelir düzeyine hiçbir kesimin çalışanları ulaşamaz.
*
Bankalar düşük faizle borç aldıkları paraları, yüksek faizle borç vererek, para ticaretinden para kazanırlar. Ancak başkalarının parasından para kazanan bankalar, öz kaynaklarından kat kat fazla kaynakları borç vererek, çok büyük bir riske de girerler. Bütün dünyadaki banka krizlerinde görüldüğü gibi, değişik şekillerde oluşan bir güvensizlik ortamında, herkes parasını almak isteyince, çok büyük zararlarla karşılaşırlar.
*
Dünyanın neresinde olursa olsun bir banka, daha çok kazanmak için, para ticaretini bilgisayar ekranlarının sanal dünyasına taşırsa, er yada geç büyük krizlerin kaynağı olur. Nasıl havada kalan bir uçak yoksa, parlamayacak finansal balon da yoktur. Finansal pazarlarda kazanma ümetileri, kolaylıkla kaybetme korkularına dönüşürler. Milyonlarla para kazananlar, milyarlarla para kaybetmeye başlarlar.
*
Hangi ülkede yaşanılırsa yaşanılsın, paranın burnuna halka takmak, tarihin hiçbir döneminde, bugünkü kadar önemli olmamıştı.
*
Paranın yükselişinin ardından paranın çöküşü gelir.
*
Para hem zenginleştirir, hem de yoksullaştırır.
*
Para ateşten gömlektir.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Kirpi stratejisi tilki stratejisinden üstündür

İster ekonomik, ister siyasal, isterse kültürel olsun, hayatın her boyutunda, bütün kurum ve kuruluşlarda, iyi daha iyinin yolunu keser. Oysa her alanda, her kurumun, her kuruluşun, gelen yılının geçen yılından daha iyi olmasını sağlayacak stratejiler, izlemesinin önünde hiçbir engel yoktur. Kurum ve kuruluşların ulaştıkları başarı düzeylerinin kalıcı olabilmesi, iki yıllarının birbirinden farklı kılacak stratejiler geliştirmlerine bağlıdır.
*
"Kalıcı Olmak" ve "İyiden Mükemmel Şirkete" kitaplarının yazarı Jim Collins, Prof. Dr. Isiah Berlin'in, "Tilkinin bir sürü numarası vardır, ama kirpinin bir tek büyük numarası vardır" yargısından yola çıkarak, mükemmel şirketlerin tilki değil, kirpi stratejisi uygulamaları gerektiğini vurgular. İyi bir şikretin, mükemmel bir şirkete dönüşmesinde, kurnaz bir tilki olmaktan daha çok kararlı bir kirpi olmak önemlidir. İşletmelerin dünyasında sorunlar, yıldan yıla verimliliği artırarak çözülür.
*
Tilki hayvanlar arasında kurnazlağıyla ünlüdür, tavukların çevresinde sinsice dolaşarak, karmaşık saldırı stratejileri geliştirir ve avının üzerine atlayacağı en uygun zamanı bekler. Tilkiler kirpilerden daha hızlıdırlar. Daha güzel görünürler ve daha yeteneklidirler. Kirpiler her zaman bir tek savunma, tilkiler ise her zaman birçok saldırı stratejisi uygularlar. Herkes tilkilerin kirpilerden daha üstün ve daha güçlü olduklarını düşünür.
*
Kirpiler işlerine odaklanırlar, işlerinden başka iş düşünmezler, kendilerine yapılan saldırılara, başarıyla uyguladıkları savunma stratejisiyle karşı koyarlar. Onlar ne zaman düşmanca bir davranışla karşı karşıya kalırlarsa, hemen içlerine kapanarak, dikenlerinin oklara benzediği ve kimsenin kolay kolay zarar veremeyeceği bir topa dönüşürler. Kirpilerin savunma stratejisi, bütün meydan okumalara çok iyi bildikleri yalın bir yöntemle karşılık vermektir.
*
İnsanlar, kurumlar ve kuruluşlar tilkilere ve kirpilere benzerler. Tilkiler karmaşık dünyada bir çok şeyin peşindedirler. Bu yüzden tilkiler misyonsuz, vizyonsuz ve dağınıktırlar. Kirpiler karmaşık dünyayı, bir tek misyon, bir tek vizyon doğrultusunda, yalınlaştırarak algılarlar. Kirpiler yalın stratejileri, tilkilerin karmaşık stratejilerinden üstündür. Çünkü, tilkiler kurnazlık kirpiler içtenlik stratejisine odaklanırlar.
*
Başarılı kişiler, başarılı kurumlar, başarılı kuruluşlar kirpi, başarısız kişiler, başarısız kurumlar ve başarısız kuruluşlar tilki stratejisi izlerler. Mevlana'nın "yeni şeyler söylemek"i, Yunus'un "sevelim sevilelim"i, Adam Smith'in "görünmeyen el"i ve Weber'in "protestan ahlakı", karmaşık dünyayı algılamayı ve değerlendirmeyi kolaylaştıran, yalın kirpi stratejileridir.
*
Büyük başarılar, derin düşüncelerin yalınlaştırılmasından kaynaklanırlar. Derinliğin olmadığı yerde yalınlık olmaz.
*
Yalınlığın olduğu yerde, dağınıklığa, karmaşıklığa ve tutarsızlığa yer yoktur.
*
Bilenler yalınlaştırırlar yalınlaştıranlar bilirler.
*
Kirpi yalınlığın tilki karmaşıklığın simgesidir.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Değersiz etik etiksiz değer olmaz

İster kültürel, ister siyasal, isterse de ekonomik olsun, toplumun ve hayatın bütün katmanları, değerle örülmüştür. Genç ya da yaşlı, kadın ya da erkek, bütün insanlar, hayatlarının her aşamasında karşılaştırma, değerlendirme ve seçme sorunlarıyla karşı karşıya kalırlar. Hiçbir karşılaştırma, hiçbir değerlendirme ve hiçbir seçme sorunu, değerlerden bağımsız değildir. Hayatın hiçbir boyutu, değerlere duyarsız kalamaz.
*
İnsanların olduğu yerde değerler, değerlerin olduğu yerde de sorunlar vardır. Değerler, iyiliklerle kötülüklerin, doğruluklarla yanlışlıkların ve güzelliklerle çirkinliklerin ayrıştıkları ve örtüştükleri alanların sınırlarını gösterirler. Hayatın hiçbir ayrım gözetmeden toplumun bütün kesimleri için yaşanır kılınması, herkesin değerlerle yoğrulmuş etik ilkeleri içselleştirerek özümsemesine bağlıdır.
*
Maltepe Üniversitesi, Doğa Kolejleri ve Türkiye Felsefe Kurumu'nun birlikte düzenledikleri "Eğitimde etik Değerler Forumu"na katıldım. "Eğitimde etik değerler, insan hakları ekseninde onur, sevgi, saygı, güven, özgürlük, adalet ve eşitlik" olmak üzere temel yedi değerde kendilerini gösterirler diyen, Prof. Dr. Betül Çotuksöken ve Prof. Dr. Sevgi İyi ile birlikte, "kendi doğallığı" içinde "İnsanı İnsan" yapan değerleri, felsefe seven öğrencilerle tartıştık.
*
Hayatın her aşamasında, her boyutunda, insanların doğru düşünmeleri, iyi düşünmeleri, doğruyu aramaları, iyiyi aramaları etik bir sorumluluktur. Çünkü dünyanın neresinde olursa olsun doğru düşünenler, iyi düşünenler, doğruluk bulurlar, iyilik bulurlar. Doğrulukta yarışmanın, iyilikte yarışmanın olmadığı toplumlarda, hayatın hiçbir aşamasında, değerlerin hiçbir alanında hiçbir gelişme sağlanmaz.
*
Değerlerle yoğrulan etik, hayatla bütünleşen eğitimle zenginleşir. Eğitim düzeyini yükseltemeyen toplumlar, hayat standartlarını yükseltemezler. Dünyanın heryerinde, eğitim düzeyiyle üretim düzeyi arasında doğru orantılı bir bağlantı vardır. Eğitim düzeyleri yüksek olan toplumların, üretim düzeyleri yüksek olur. Bu yüzden, temel eğitim hakkı, insan haklarının başında gelir. Bütün ülkelerde, zorunlu olan temel eğitime, büyük önem verilir.
*
Eğitim bütün bilim ve sanatların toprağıdır. Sanat ve bilimlerin binbir çeşit ağacı eğitimin toprağında yetişir. Eğitim dünyasında verimlilik değerlerle artırılır. Verimsiz topraklarda, değerli ağaçlar yetişmez.
*
Ülkelerin çorak toprakları, değerlerle zenginleşen eğitimle, verimli topraklara dönüşürler. Değerli toprakların değerli ürünleri olur. Eğitimin yol haritası değerlerle hazırlanır.
*
Değerle ekilen eğitimle biçilir.
*
Değersiz eğitim yoktur.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Vicdanlarını yitiren canavar ruhlar

Dünyanın her ülkesinde ekonomik krizler, para ticareti yapan bankalarda başlar, domino etkisiyle, reel ekonominin bütün kesimlerine yayılır. Ekonomik krizler etkilerini ilk önce işletmelerin bilançolarında gösterirler. Krizlerde işletmeler küçüldükleri için, işletmeleri yönetmek, aktifleri ve pasifleriyle bilançoları yönetmeye dönüşür. Bilanço yönetiminde, ilk yapılması gereken, işletmelerin bankalara olan borçlarının azaltılmasıdır.
*
Bankalar tasarruf sahiplerinin, işletmeler bankaların parasıyla para kazanırlar. 'Para başkalarının parasıyla kazanılır' diyen bankalar, paradan para kazanmada, en büyük payı alırlar. Bankaların aşırı kazanç peşinde koşmaları, reel ekonomiden, kat kat daha büyük balon ya da gölge bir ekonomi oluşturur. Parayı elden ele dolaştırarak büyütmenin gizemli dünyası, bankaların gözlerini kamaştırır. Krizler finansal kuruluşların büyüttüğü, balon ekonomilerin patlamasından kaynaklanır.
*
Her ekonomide işletmelerin, ürün ve hizmet üretmeleri için, gerekli kaynakların önemli bir kısmı, bankalar tarafından karşılanır. Bankalar tasarruf sahiplerinden düşük faizle topladıkları kaynaklar daha yüksek faizle işletmelere borç olarak verirler. Reel ekonomiyle gölge ekonomi arasında kaynakların akışı, pazar ekonomilerinin en dinamik boyutunu oluşturur. Bankaların ana görevi, reel ekonomiye kısa ve uzun vadeli kaynak sağlamaktır.
*
Bütün ekonomilerde, işletmelerle finansal kuruluşlar arasında kaynak akışındaki aksamalar, her zaman krizlerin habercisi olurlar. Kriz dönemlerinde, işletmelerin kapasite kullanım oranları düşer, satışları azalır, maliyetleri yükselir ve işsizlik artar. Geleceğin kesin olarak bilinmediği ekonomi dünyasında, finansal kuruluşların hem düzenleyici, hem de dengeleyici bir görevleri vardır. Finansal kuruluşlarla işletmeler, üretim teknolojilerine yeni boyutlar kazandırırlar.
*
İşletmelerin üç ana fonksiyonu olan üretim, finansman ve pazarlama birbirini tamamlayan, birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Ekonomilerde üretim değerleri parasal değerlere, parasal değerler üretim değerlerine dönüşürler. Dönüşümdeki hız ve yoğunluğu, ekonomideki karlılık ve faiz oranları belirler. Faiz oranlarıyla yatırımlar arasında ters orantılı bir bağıntı vardır. Sağlıklı bir ekonomide faiz oranları sıfıra yaklaşır, kaynaklar yatırımlara kayar.
*
Keynes'in vurguladığı gibi, ekonomilerde, üretim peşinde koşan 'girişimciler' ile sınırsız kazanç peşinde koşan 'spekülatörler', kaynakların yönlendirilmesinde büyük sorumluluk yüklenirler. Ekonomik krizler, vicdanlarını yitiren, 'canavar ruhlu' spekülatörlerden kaynaklanır.
*
Ne olursa olsun, sürekli kazanmayı düşünen, vicdansız spekülatörlerin elinde, dünya borsaları birer kumarhaneye dönüştüler.
*
Dünyadaki bütün krizlerin odak noktasında, vicdanlarını yitiren, canavarlaşmış finans kuruluşları yer alırlar.
*
Canavar ruhlu spekülatörlerin gözlerini reel ekonomilerin kazançlarıyla doyurmak mümkün değildir.
*
Sanal ekonominin vicdanı olmaz.
 
Üst