Önemli Osmanlıca-Türkçe Sözlük (A'dan Z'ye)

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
lâ (A.) [ 1 [ لا .hayır. 2.yoktur.
la’l (A.) [ 1 [ لعل .al. 2.lal taşı. 3.kırmızı dudak.
lâakal (A.) [ لااقل ] en azından, hiç olmazsa.
lâbe (F.) [ لابه ] yalvarma.
lâbis (A.) [ لابس ] giyen.
lâbis olmak giymek.
lâbüd (A.) [ لابد ] gerekli, lazım.
lâcerem (A.) [ لاجرم ] kuşkusuz.
lâcverd (F.) [ لاجورد ] lacivert.
lâdînî (A.) [ لادینی ] laik, din dışı.
lâf (F.) [ لاف ] söz.
lafazan (F.) [ لافزن ] geveze.
lafız (A.) [ لفظ ] söz.
lâfügüzâf (F.) [ لاف و گزاف ] boş söz, zırva.
lafz (A.) [ لفظ ] söz, lafız.
lafzî (A.) [ لفظی ] lafız ile ilgili, söz ile ilgili.
lâgar (F.) [ لاغر ] zayıf, cılız.
lağv (A.) [ 1 [ لغو .kaldırma. 2.boşuna.
lağvedilmek (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kılınmak.
lağvetmek (A.-T.) 1.kaldırmak. 2.hükümsüz kılmak.
lağvolmak (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kalmak.
lağvolunmak (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kılınmak.
lağz (A.) [ لغز ] sürçme.
lağziş (F.) [ لغزش ] sürçme, kayma.
lahd (A.) [ لحد ] mezar, lahit.
lahika (A.) [ لاحقه ] ek.
lahm (A.) [ لحم ] et.
lahn (A.) [ 1 [ لحن .uyum. 2.tavır. 3.dil.
laht (F.) [ لخت ] parça.
lâhûtî (A.) [ لاهوتی ] ilahî.
lahza (A.) [ لحظه ] an, lahza.
laîn (A.) [ لعين ] lanetlenmiş.
lakab (A.) [ لقب ] lakap.
lâkayd (A.) [ لاقيد ] kayıtsız.
lâkaydî (A.) [ لاقيدی ] kayıtsızlık.
lâkin (A.) [ لکن ] ancak, ne var ki.
laklâk (A.) [ لقلاق ] leylek.
laklaka (A.) [ لقلقه ] boş laf.
lâl (F.) [ لال ] dilsiz.
lâle (F.) [ لاله ] lale çiçeği.
lâlekâ (F.) [ 1 [ لالکا .pabuç. 2.taç, ibik.
lâlettayin (A.) [ لا علی التعيين ] gelişigüzel.
lâlezar (F.) [ لاله زار ] lale bahçesi.
lâmehâle (A.) [ لامحاله ] ister istemez, çaresiz.
lâmekan (A.) [ لامکان ] mekansızlık.
lâmi’ (A.) [ لامع ] parlayan.
lâmia (A.) [ لامعه ] parlayan.
lâmise (A.) [ لامسه ] dokunma duyusu.
lâne (F.) [ لانه ] yuva.
lanet (A.) [ لعنت ] lanet, beddua.
lâsiyyema (A.) [ لاسيما ] özellikle.
lâşe (F.) [ لاشه ] leş.
lâşehâr (F.) [ لاشه خوار ] leş yiyen.
latif (A.) [ لطيف ] hoş, yumuşak.
latife (A.) [ لطيفه ] şaka.
latife etmek (A.-T.) şaka yapmak.
latifegû (A.-F.) [ لطيفه گو ] şakacı.
latme (A.) [ لطمه ] tokat.
lâubali (A.) [ لاابالی ] kayıtsız, gamsız.
lâubalîlik (A.-T.) kayıtsızlık, gamsızlık.
lây (F.) [ 1 [ لای .çamur. 2.tortu.
lâya’kil (A.) [ لایعقل ] kendinde olmayan.
lâyemut (A.) [ لایموت ] ölümsüz.
lâyenkatı (A.) [ لاینقطع ] kesintisiz, sürekli.
lâyetecezza (A.) [ لایتجزا ] parçalanmaz, ayrılmaz.
lâyetegayyer (A.) [ لایتغير ] değişmez.
lâyetenâhi (A.) [ لا یتناهی ] sonsuz.
lâyetezelzül (A.) [ لا یتزلزل ] sarsılmaz.
lâyiha (A.) [ لایحه ] tasarı.
lâyuad (A.) [ لایعد ] sayısız.
lâzevâl (A.) [ لازوال ] yok olmaz, ölümsüz.
lâzım (A.) [ 1 [ لازم .gerekli. 2.geçişsiz.
lâzıme (A.) [ لازمه ] gerekli.
leâli (A.) [ لئالی ] inciler.
leb (F.) [ لب ] dudak.
lebâleb (F.) [ لبالب ] ağzına kadar dolu.
leben (A.) [ لبن ] süt.
leb-i derya (F.) [ لب دریا ] sahil, deniz kenarı.
lecâcet (A.) [ لجاجت ] inat.
lecûc (A.) [ لجوج ] inatçı.
ledünnî (A.) [ لدنی ] Tanrı sırlarıyla ilgili.
leffen (A.) [ لفا ] ilişikte.
leh (A.) [ له ] yan, yana, yararına.
lehv (A.) [ 1 [ لهو .oyun. 2.yararı olmayan işler.
leîm (A.) [ لئيم ] alçak.
leîmâne (A.-F.) [ لئيمانه ] alçakça.
leked (F.) [ 1 [ لکد .tekme. 2.çifte.
lekedâr (F.) [ لکه دار ] lekeli.
lem’a (A.) [ لمعه ] parıltı.
lemeân (A.) [ لمعان ] parıldama.
lemeât (A.) [ لمعات ] parıltılar.
lems (A.) [ لمس ] dokunma.
lemyezel (A.) [ 1 [ لم یزل .yok olmayan, kalıcı. 2.Tanrı.
leng (F.) [ لنگ ] aksak, topal.
lerzân (F.) [ لرزان ] titrek.
lerziş (F.) [ لرزش ] titreme.
leşker (F.) [ 1 [ لشکر .asker. 2.ordu.
letâfet (A.) [ 1 [ لطافت .hoşluk. 2.yumuşaklık. 3.güzellik.
letâif (A.) [ لطائف ] şakalar, fıkralar, latifeler.
levâhık (A.) [ لواحق ] ekler.
levâyih (A.) [ لوایح ] tasarılar.
levâzım (A.) [ لوازم ] gereçler, gerekli şeyler.
levend (F.) [ 1 [ لوند .Osmanlı deniz eri. 2.ayyaş. 3.zampara. 4.kabadayı.
levh (A.) [ لوح ] levha.
levha (A.) [ لوحه ] plaka, tabela.
levn (A.) [ 1 [ لون .renk. 2.tür.
levs (A.) [ لوث ] pislik.
levze (A.) [ 1 [ لوزه .badem. 2.bademcik.
leyâlî (A.) [ ليالی ] geceler.
leyl (A.) [ ليل ] gece.
leyle (A.) [ ليله ] gece.
leylî (A.) [ ليلی ] yatılı.
leylünehâr (A.) [ ليل و نهار ] gece gündüz.
leyyin (A.) [ لين ] yumuşak.
lezâiz (A.) [ لذات ] lezzetler.
lezîz (A.) [ لذیذ ] lezzetli.
lezzât (A.) [ 1 [ لذات .lezzetler. 2.zevkler.
lezzet (A.) [ 1 [ لذت .lezzet, tad. 2.zevk.
libas (A.) [ لباس ] giysi.
licâm (F.) [ لجام ] gem.
lifâfe (A.) [ لفافه ] sargı.
ligâm (F.) [ 1 [ لگام .gem. 2.dizgin.
lihâf (A.) [ لحاف ] yorgan.
lihye (A.) [ لحيه ] sakal.
lîk (F.) [ ليک ] ama ancak.
likâ (A.) [ 1 [ لقا .buluşma. 2.yüz.
lîme (F.) [ ليمه ] parça.
lîmû (F.) [ ليمو ] limon.
lisân (A.) [ لسان ] dil.
lisanî (A.) [ لسانی ] dil ile ilgili.
lisâniyyat (A.) [ لسانيات ] dilbilim.
lise (A.) [ لثه ] diş eti.
livâ (A.) [ لوا ] sancak, bayrak.
livata (A.) [ لواطه ] kulamparalık, oğlancılık.
liyakat (A.) [ لياقت ] yaraşma.
lu’bet (A.) [ لعبت ] oyuncak.
lu’betbaz (A.-F.) [ لعبت باز ] kuklacı.
luâb (A.) [ لعاب ] salya.
lugât (A.) [ 1 [ لغات .sözlük. 2.kelimeler.
lugat (A.) [ 1 [ لغت .söz. 2.sözlük. 3.kelime.
lugaz (A.) [ لغز ] bilmece.
lukme (A.) [ لقمه ] lokma.
lûle (F.) [ 1 [ لوله .boru. 2.lüle, kağıt külah.
lutf (A.) [ 1 [ لطف .iyilik, lütuf. 2.güzellik.
lutfeylemek ilgi göstermek, iyilik etmek.
lutfkâr (A.-F.) [ لطفکار ] lütuf sahibi.
lutufdîde (A.-F.) [ لطف دیده ] iyilik görmüş, lütuf görmüş.
lutufkâr (A.-F.) [ لطفکار ] lütuf sahibi.
lü’lü (A.) [ لؤلؤ ] inci.
lübb (A.) [ لب ] öz.
lücce (A.) [ 1 [ لجه .kalabalık. 2.gümüş. 3.deniz, engin su.
lüknet (A.) [ لکنت ] dil tutukluğu.
lüle (F.) [ 1 [ لوله .boru. 2.lüle, kağıt külah.
lüzum (A.) [ لزوم ] gereklilik, lazım olma.
lüzum görmek gerekli bulmak.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
-M-

-M-

mâ (A.) [ ما ] su.
mâ (F.) [ ما ] biz.
ma’âyib (A.) [ معایب ] kusurlar, ayıplar.
ma’ber (A.) [ معبر ] geçit.
ma’ni (A.) [ معنی ] anlam.
ma’raz (A.) [ معرض ] sergi.
ma’reke (A.) [ معرکه ] savaş alanı.
ma’şerî (A.) [ معشری ] kollektif.
maâbid (A.) [ معابد ] mabetler, ibadet yerleri.
maâbir (A.) [ معابر ] geçitler.
maâd (A.) [ 1 [ معاد .dönüş yeri. 2.ahiret.
mâadâ (A.) [ ماعدا ] dışında, -den başka, başka, öte, yanı sıra.
maâdin (A.) [ معادن ] madenler.
maalesef (A.) [ مع الأسف ] ne yazık ki.
maalmemnûniye (A.) [ مع الممنونيه ] seve seve.
maânî (A.) [ معانی ] anlamlar.
maârif (A.) [ 1 [ معارف .bilimler. 2.kültür. 3.Millî Eğitim Bakanlığı.
maarif nezareti millî eğitim bakanlığı.
maâş (A.) [ 1 [ معاش .geçim. 2.aylık.
271
maatteessüf (A.) [ مع التأسف ] ne yazık ki, üzülerek, maalesef.
maazâlik (A.) [ مع ذلک ] bununla birlikte.
maâzallah (A.) [ معاذ الله ] Allah esirgesin.
mâba’dut-tabîa (A.) [ مابعدالطبيعه ] fizik ötesi, doğa ötesi.
mâba’duttabîiyye (A.) [ مابعدالطبيعيه ] metafizik, doğa ötesi.
mâbad (A.) [ مابعد ] sonraki.
mâbadı var (A.-T.) devam edecek, sürecek, arkası var.
mabed (A.) [ 1 [ معبد .tapınak. 2.ibadethane.
mâbeyn (A.) [ 1 [ مابين .arası. 2.padişah sarayı.
mabud (A.) [ معبود ] ibadet edilen,
mâcera (A.) [ 1 [ ماجرا .cereyan eden. 2.serüven.
mâceraperest (A.-F.) [ ماجراپرست ] maceracı.
maceraperestî (A.-F.) [ ماجراپرستی ] maceracılık, maceraperestlik.
mâdâmülhayat (A.) [ مادامالحيات ] ömür boyu.
madde be madde (A.-F.) [ ماده بماده ] madde madde.
maddî (A.) [ 1 [ مادی .madde ile ilgili. 2.materyalist.
maddiyet (A.) [ مادیت ] maddîlik.
maddiyye (A.) [ 1 [ مادیه .madde ile ilgili. 2.matetaryalist.
mâde (F.) [ ماده ] dişi.
mâdelet (A.) [ معدلت ] adalet.
madeniyyât (A.) [ معدنيات ] madencilik bilimi, mineraloji.
mâder (F.) [ مادر ] anne.
maderî (F.) [ مادری ] anne ile ilgili, ana tarafı.
272
mâderzâd (F.) [ مادرزاد ] anadan doğma.
mâdiyân (F.) [ مادیان ] kısrak.
madûd (A.) [ معدود ] sayılı.
madûd olmak sayılmak.
mâdum (A.) [ معدوم ] yok olmuş.
mâdumiyet (A.) [ معدوميت ] yokluk.
mâdun (A.) [ مادون ] ast, aşağıda, alt.
mâfevk (A.) [ مافوق ] üst, üstü, yukarısı.
mafsal (A.) [ مفصل ] eklem.
magâre (A.) [ مغاره ] mağara.
mağâk (F.) [ 1 [ مغاک .çukur. 2.mezar.
mağâzî (A.) [ 1 [ مغازی .savaşlar, gazalar. 2.savaş öyküleri.
mağbûn (A.) [ مغبون ] aldatılmış.
mağdûr (A.) [ مغدور ] haksızlığa uğramış.
mağdur etmek haksızlığa uğratarak zor durumda bırakmak.
mağdur olmak haksızlığa uğramayarak zor durumda kalmak.
mağduriyet (A.) [ مغدوریت ] haksızlığa uğrama, mağdur olma.
mağfiret (A.) [ مغفرت ] yarlıgama.
mağfiret etmek yarlıgamak.
mağfur (A.) [ مغفور ] yarlıganmış.
mağlata (A.) [ مغلطه ] laf salatası, yanıltmaca.
mağlub (A.) [ مغلوب ] yenik.
mağmûm (A.) [ مغموم ] gamlı, kederli.
273
mağrib (A.) [ 1 [ مغرب .batı. 2.akşam namazı. 3.Kuzeybatı Afrika. 4.Fas.
mağrur (A.) [ مغرور ] gururlu, kendini beğenmiş.
mağrûr olmak gururlanmak.
mağrûrane (A.-F.) [ مغرورانه ] gururlanarak, kendini beğenerek.
mağsub (A.) [ مغصوب ] gaspedilmiş.
mağşuş (A.) [ مغشوش ] karışmış.
mağz (F.) [ 1 [ مغز .beyin. 2.iç, öz. 3.ilik.
mağzûb (A.) [ مغضوب ] gazaba uğratılmış.
mâh (F.) [ ماه ] ay.
mahabbet (A.) [ محبت ] sevgi.
mahabbet eylemek sevmek.
mahâfil (A.) [ 1 [ محافل .mahfiller. 2.toplantı yerleri.
mahâkim (A.) [ محاکم ] mahkemeler.
mahal (A.) [ محل ] yer.
mahall (A.) [ محل ] yer.
mahallî (A.) [ 1 [ محلی .yerel. 2.yerli.
mahalliye (A.) [ محليه ] yerel.
mâhâne (F.) [ ماهانه ] aylık.
mahâret (A.) [ مهارت ] beceri.
mâhasal (A.) [ ماحصل ] sonuç.
mahâsin (A.) [ محاسن ] iyilikler, güzellikler.
mâhazar (A.) [ ماحضر ] hazırda olan.
mahâzin (A.) [ مخازن ] mahzenler.
274
mahâzîr (A.) [ محاذیر ] sakıncalar.
mahbes (A.) [ محبس ] hapishane.
mahbûb (A.) [ 1 [ محبوب .sevilen. 2.sevgili.
mahbus (A.) [ 1 [ محبوس .hapsedilmiş. 2.hapishane.
mahcûb (A.) [ 1 [ محجوب .örtülmüş. 2.utangaç.
mahcûb etmek utandırmak.
mahcûb olmak utanmak.
mahcûbiyet (A.) [ محجوبيت ] utangaçlık.
mahcûz (A.) [ محجوظ ] hacizli.
mahcûz olmak haczedilmek.
mahdud (A.) [ محدود ] sınırlı, kasıtlı.
mahdum (A.) [ مخدوم ] oğul.
mâhe (F.) [ ماهه ] matkap.
mahfaza (A.) [ محفظه ] kutu, kap.
mahfî (A.) [ مخفی ] gizli.
mahfil (A.) [ 1 [ محفل .toplantı yeri. 2.cami mahfili.
mahfiyyen (A.) [ مخفيا ] gizlice.
mahfuz (A.) [ محفوظ ] korunmuş, saklanmış.
mâh-ı nev (F.) [ ماه نو ] hilal, ay.
mâh-ı sipihr [ ماه سپهر ] ay, gökyüzündeki ay.
mâhî (F.) [ ماهی ] balık.
mahir (A.) [ ماهر ] becerili, maharetli.
mahiyet (A.) [ ماهيت ] asıl, esas, içyüzü.
275
mahkûk (A.) [ محکوک ] kazılmış, kazılarak yazılmış, yontulmuş.
mahkum (A.) [ محکوم ] hüküm giymiş.
mahkûm etmek hüküm giydirmek.
mahkum olmak hüküm giymek.
mahlas (A.) [ مخلص ] takma ad.
mahlû (A.) [ مخلوع ] tahttan indirilmiş.
mahluk (A.) [ مخلوق ] yaratık.
mahlul (A.) [ محلول ] erimiş, çözülmüş, hallolmuş.
mahlut (A.) [ مخلوط ] karışık.
mahmûd (A.) [ 1 [ محمود .övülmüş. 2.hamd edilmiş.
mahmul (A.) [ محمول ] yüklü.
mahmur (A.) [ مخمور ] uykulu, baygın.
mâhpâre (F.) [ 1 [ ماه پاره .ay parçası. 2.çok güzel.
mahrec (A.) [ مخرج ] çıkış yeri.
mahrem (A.) [ 1 [ محرم .nikah düşmeyen. 2.gizli.
mâhru (F.) [ ماهرو ] ay yüzlü, güzel yüzlü.
mahruk (A.) [ محروق ] yanık, yanmış.
mahrûkat (A.) [ محروقات ] yakacak.
mahrum (A.) [ محروم ] yoksun.
mahrum etmek yoksun bırakmak.
mahrum olmak yoksun kalmak.
mahrumiyet (A.) [ محروميت ] yoksunluk, mahrumluk.
mahrut (A.) [ مخروط ] koni.
276
mahsûb (A.) [ محسوب ] hesap edilen.
mahsûl (A.) [ محصول ] ürün, sonuç.
mahsur (A.) [ محصور ] kuşatılmış.
mahsus (A.) [ 1 [ مخصوص .özgü, ayrılmış. 2.bilerek.
mahsûs (A.) [ مخصوص ] hissedilen, hissedilir.
mahşer (A.) [ 1 [ محشر .kıyamet yeri. 2.aşırı kalabalık.
mâhtâb (F.) [ ماهتاب ] mehtap.
mahtûm (A.) [ مختوم ] mühürlü.
mahtût (A.) [ 1 [ مخطوط .yazılı. 2.çizili.
mahv (A.) [ 1 [ محو .yok etme. 2.yok olma.
mahvetmek (A.-T.) yok etmek.
mahz (A.) [ محض ] sırf, sade, tam.
mahzar (A.) [ 1 [ محضر .huzur, kat. 2.görünüş.
mahzun (A.) [ محزون ] hüzünlü.
mahzun etmek hüzünlendirmek.
mahzun olmak hüzünlenmek.
mahzûnane (A.-F.) [ محزونانه ] hüzünlü bir halde.
mahzur (A.) [ محذور ] sakınca.
mahzur görmek sakıncalı bulmak.
mahzûzat (A.) [ محظوظات ] hoşa gidecek şeyler.
mâî (A.) [ 1 [ مائی .su ile ilgili. 2.mavi.
mâ-i mukattar [ ماء مقطر ] damıtık su.
mâide (A.) [ مائده ] sofra.
277
mâil (A.) [ 1 [ مائل .eğilimli, istekli. 2.eğimli, meyilli. 3.çalan.
mâil olmak eğilim göstermek.
maîşet (A.) [ معيشت ] geçim, dirlik.
maiyyet (A.) [ معيت ] birlik, beraberlik, yanında bulunma.
mak’ad (A.) [ 1 [ مقعد .makat, kıç. 2.minder.
makâbir (A.) [ مقابر ] mezarlar, kabirler.
mâkabl (A.) [ ماقبل ] önceki, önü.
mâkablettârih (A.) [ ماقبل التاریخ ] tarih öncesi.
makâl (A.) [ مقال ] söz.
makam (A.) [ 1 [ مقام .yer. 2.kat, huzur. 3.musikî makamı
makâmat (A.) [ مقامات ] makamlar.
makarr (A.) [ 1 [ مقر .başkent. 2.merkez.
makâsıd (A.) [ مقاصد ] maksatlar.
makber (A.) [ مقبر ] mezar.
makbere (A.) [ مقبره ] mezar.
makbul (A.) [ مقبول ] kabul edilen, beğenilen.
makbuz (A.) [ 1 [ مقبوض .alınmış. 2.alındı belgesi.
makdem (A.) [ مقدم ] gelme, geliş.
makdur (A.) [ 1 [ مقدور .güç. 2.elden gelen.
makes (A.) [ معکس ] yansıma yeri.
makes bulmak (A.-T.) yansımak, yansıyacak yer bulmak.
makes olmak (A.-T.) yansıtmak, yansıma yeri olmak.
makhûr (A.) [ 1 [ مقهور .kahrolmuş, yenilmiş. 2.gazaba uğramış.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
mâkiyan (F.) [ ماکيان ] tavuk.
makrun (A.) [ مقرون ] yakın.
maksad (A.) [ مقصد ] amaç.)
maksûd (A.) [ مقصود ] istenilen, maksat.
makta (A.) [ 1 [ مقطع .kesim yeri. 2.kesit.)
maktel (A.) [ 1 [ مقتل .öldürme yeri. 2.ünlü birinin ölümü üzerine yazılan şiir.
maktû (A.) [ 1 [ مقطوع .kesilmiş, kesik. 2.pazarlık yapılmaz.
maktül (A.) [ مقتول ] öldürülen.
maktül olmak öldürülmek.
mâkul (A.) [ معقول ] akla uygun.
makûlat (A.) [ معقولات ] aklî bilgiler.
makûle (A.) [ مقوله ] kategori.
makûs (A.) [ 1 [ معکوس .ters. 2.uğursuz.
mal (A.) [ 1 [ مال .mal. 2.servet.
mâlâmâl (F.) [ مالامال ] dopdolu.
mâlî (A.) [ 1 [ مالی .mal ile ilgili. 2.maliye ile ilgili.
mâlihulya (Yun.-A.) [ مالی خوليا ] melankoli.
mâlik (A.) [ مالک ] sahip.
mâlikiyet (A.) [ مالکيت ] sahip olma.
maliye (A.) [ ماليه ] devletin gelir ve gider işlerini takip eden bakanlık ve ona
bağlı daireler.
malûl (A.) [ معلول ] özürlü, hastalıklı.
malûlen (A.) [ معلولا ] sakatlanmış olarak, özürlü olarak.
279
malûlîn (A.) [ معلولين ] hastalar, sakatlar.
malûm (A.) [ معلوم ] bilinen.
malûm olmak anlaşılmak, bilinmek.
malûmat (A.) [ معلومات ] bilgi.
malûmatfurûş (A.-F.) [ معلومات فروش ] bilgiçlik taslayan.
malûmatfurûşluk (A.-F.-T.) bilgiçlik taslama.
malûmatfurûşluk etmek bilgiçlik taslamak.
mâmafih (A.) [ مع مافيه ] bununla birlikte.
mâmelek (A.) [ ماملک ] sahip olunan.
mamûl (A.) [ 1 [ معمول .yapılmış, imal edilmiş. 2.alışılmış.
mamûlat (A.) [ معمولات ] imal edilenler.
mamûlün fevkinde alışılmışın ötesinde.
mamûr (A.) [ معمور ] bayındır, imar edilmiş.
mamûr edilmek bayındırlaştırılmak, imar edilmek.
mamûr etmek bayındırlaştırmak.
mamûr olmak bayındır olmak.
mamûre (A.) [ معموره ] bayındır yer.
mamûriyet (A.) [ معموریت ] bayındırlık.
mana (A.) [ معنی ] anlam.
manalandırmak anlam kazandırmak.
manen (A.) [ 1 [ معنا .mana yolu ile. 2.gönülden.
mânend (F.) [ مانند ] gibi.
manevî (A.) [ 1 [ معنوی .anlam ile ilgili. 2.ruh ile ilgili.
280
maneviyat (A.) [ 1 [ معنویات .manaya dayalı şeyler. 2.moral değerler.
mani (A.) [ معنی ] engel.
mani olmak engel olmak.
mânia (A.) [ مانعه ] engel.
manidar (A.-F.) [ معنی دار ] anlamlı.
mansıb (A.) [ منصب ] devlet memuriyetindeki makam.
mansıbdar (A.-F.) [ منصبدار ] makam sahibi devlet memuru.
mansur (A.) [ منصور ] Tanrı’nın yardımıyla zafer kazanan.
mantıkan (A.) [ منطقا ] mantık bakımından.
mantıkî (A.) [ منطقی ] mantıklı.
mantıkiyyûn (A.) [ منطقيون ] mantıkçılar, mantık bilginleri.
manzar (A.) [ 1 [ منظر .seyir yeri. 2.görünüş. 3.yüz.
manzara (A.) [ منظره ] görünüm.
manzum (A.) [ منظوم ] nazmedilmiş.
manzûmât (A.) [ منظومات ] manzumeler.
manzûme (A.) [ 1 [ منظومه .dizilmiş. 2.vezinli söz, şiir. 3.sistem.
manzur (A.) [ 1 [ منظور .bakılan. 2.dikkat çeken.
manzur olmak görülmek, göze çarpmak.
mâr (F.) [ مار ] yılan.
maraz (A.) [ مرض ] hastalık.
marazî (A.) [ مرضی ] hastalıklı, hastalkla ilgili.
mârgîr (F.) [ مارگير ] yılancı, yılan tutan.
marifet (A.) [ 1 [ معرفت .bilme. 2.ustalık, beceri. 3.aracı.
281
mariz (A.) [ مریض ] hasta.
mârpîç (F.) [ مارپيچ ] marpuç, nargile marpucu.
maruf (A.) [ 1 [ معروف .bilinen. 2.ünlü, tanınmış.
marûf olmak tanınmak, bilinmek.
maruz (A.) [ 1 [ معروض .arzedilen, sunulan. 2.karşı karşıya kalma, tutulma.
maruz olmak karşı karşıya kalmak.
maruzat (A.) [ معروضات ] sunulanlar, arzedilecek şeyler.
mâsabak (A.) [ ماسبق ] geçen, geçmiş.
masâri (A.) [ مصارع ] dizeler, mısralar.
masârif (A.) [ مصارف ] harcamalar.
masdar (A.) [ 1 [ مصدر .çıkış yeri, kaynak. 2.masdar.
mâsebak (A.) [ ماسبق ] geçen, geçmiş.
mashara (A.) [ مسخره ] soytarı.
mâsiva (A.) [ 1 [ ماسوی .Tanrı’nın dışındaki varlıklar. 2.dünyaya özgü her şey.
masiyet (A.) [ 1 [ معصيت .günah. 2.isyan.
maskat (A.) [ 1 [ مسقط .düşüş yeri.
maskat-ı re’s [ مسقط رأس ] doğum yeri.
maslahat (A.) [ 1 [ مصلحت .iş. 2.dirlik düzenlik.
maslahatgüzar (A.-F.) [ مصلحت گزار ] elçi adına devlet işlerini yürüten.
masnû (A.) [ 1 [ مصنوع .yapma, yapay. 2.sanatlı.
masraf (A.) [ مصرف ] harcama, gider.
masrû (A.) [ مصروع ] saralı.
masrûf (A.) [ مصروف ] harcanmış.
282
masruf olmak harcanmak.
mass (A.) [ مص ] emme.
massetmek emmek, çekmek.
mâst (F.) [ ماست ] yoğurt.
mastaba (A.) [ 1 [ مصطبه .meyhane. 2.sedir.
masum (A.) [ 1 [ معصوم .suçsuz, günahsız. 2.küçük çocuk.
masumane (A.-F.) [ معصومانه ] masumca.
masume (A.) [ 1 [ معصومه .suçsuz, günahsız. 2.küçük kız çocuğu.
masumiyet (A.) [ معصوميت ] masumluk, suçsuzluk.
masûn (A.) [ مصون ] korunmuş, saklanmış.
masûn kalmak korunmak, zarar gelmemek.
mâşe (F.) [ ماشه ] maşa.
maşer (A.) [ معشر ] toplum.
maşerî (A.) [ معشری ] kollektif, ortaklaşa.
mâşıta (A.) [ ماشطه ] kadın makyajcısı, kadın kuaförü.
mâşî (A.) [ ماشی ] yürüyen.
mâşiyen (A.) [ ماشيا ] yürüyerek.
maşrık (A.) [ مشرق ] doğu.
maşûk (A.) [ معشوق ] (erkek) sevgili.
maşuka (A.) [ معشوقه ] (bayan) sevgili.
matbaa (A.) [ مطبعه ] basımevi.
matbah (A.) [ مطبخ ] mutfak.
matbû (A.) [ 1 [ مطبوع .basılı. 2.hoşa giden, hoş.
283
matbûat (A.) [ 1 [ مطبوعات .basın. 2.basılı şeyler.
mâtem (A.) [ ماتم ] yas.
mâtem tutmak yas tutmak.
mâtemdar (A.-F.) [ ماتمدار ] yaslı.
mâtemî (A.-F.) [ ماتمی ] yaslı.
mâtemli (A.-T.) yaslı.
mâtemserâ (A.-F.) [ ماتمسرا ] yas tutulan ev.
mâtemzede (A.-F.) [ ماتم زده ] yaslı.
matla (A.) [ 1 [ مطلع .doğuş yeri. 2.kaside ve gazelin ilk beyti.
matlab (A.) [ 1 [ مطلب .konu. 2.istek.
matlub (A.) [ 1 [ مطلوب .istenilen, aranan. 2.alacak.
matlûb etmek istemek.
matrûd (A.) [ مطرود ] kovulmuş.
matrûş (A.) [ 1 [ مطروش .sakalsız. 2.tıraşlanmış.
matuf (A.) [ معطوف ] yönelik, çevrili.
matûh (A.) [ معتوه ] bunak, bunamış.
matûhe (A.) [ معتوهه ] bunak, bunamış (bayan).
mâvaka (A.) [ ماوقع ] olup biten.
mâverâ (A.) [ 1 [ ماورا .öte, ötesinde. 2.ahiret, öbür dünya.
mavtın (A.) [ موطن ] yurt tutulan yer.
mâye (F.) [ 1 [ مایه .maya. 2.para. 3.mal. 4.güç.
mâyedar (F.) [ 1 [ مایه دار .mayalı. 2.paralı. 3.mal sahibi. 4.güçlü.
mâyi (A.) [ مایع ] sıvı.
284
mayûb (A.) [ 1 [ معيوب .kusurlu. 2.ayıplanmış.
mazanna (A.) [ 1 [ مظنه .ermiş sanılan.2.zan altındaki.
mazarrat (A.) [ 1 [ مضرت .zarar verme. 2.zarar.
mazarrât (A.) [ مضرات ] zararlar.
mazbata (A.) [ مضبطه ] tutanak.
mazbata tanzim etmek tutanak düzenlemek.
mazbut (A.) [ 1 [ مضبوط .zaptedilmiş. 2.kayda geçirilmiş. 3.derli toplu. 4.sağlam.
mazbutat (A.) [ مضبوطات ] kayda geçirilenler.
mazeret (A.) [ معذرت ] özür.
mazerethâh (A.-F.) [ معذرت خواه ] özür dileyen.
mazhar (A.) [ 1 [ مظهر .ortaya çıkış yeri. 2.şereflenme, nail olma.
mazhar olmak karşılaşmak, nail olmak.
mâzi (A.) [ ماضی ] geçmiş, geçmiş zaman.
mazlum (A.) [ 1 [ مظلوم .zulme uğramış. 2.sesiz sedasız.
mazlumâne (A.-F.) [ مظلومانه ] mazlumca.
mazlûmiyet (A.) [ 1 [ مظلوميت .mazlumluk, zulme uğramışlık. 2.sesiz sedasız
olma.
mazmaza (A.) [ مضمضه ] gargara.
mazmaza yapmak gargara yapmak, ağızda su çalkalamak.
mazmun (A.) [ 1 [ مضمون .kavram. 2.ince söz.
maznun (A.) [ مظنون ] zanlı.
maznun olmak zan altında kalmak.
mazrub (A.) [ 1 [ مضروب .dövülen. 2.çarpılan.
285
mazruf (A.) [ 1 [ مظروف .kaba konulan. 2.zarflı.
mâzu (F.) [ مازو ] mazı.
mazûl (A.) [ معزول ] görevden alınmış, azledilmiş.
mazul olmak görevden alınmak, azledilmek.
mazur (A.) [ معذور ] özürlü.
me’vâ (A.) [ مأوا ] sığınma yeri.
me’yûs (A.) [ مأیوس ] umutsuz.
me’yûs etmek umutsuz bırakmak.
me’yûs olmak umudunu yitirmek.
meâb (A.) [ مآب ] sığınma yeri.
meâd (A.) [ 1 [ معاد .dönüş yeri. 2.ahiret.
meâhiz (A.) [ مآخذ ] kaynaklar.
meâl (A.) [ مآل ] anlam.
meâric (A.) [ معارج ] merdivenler.
meâsî (A.) [ 1 [ معاصی .isyanlar. 2.günahlar.
meâyib (A.) [ معایب ] kusurlar, ayıplar.
mebâd (F.) [ مباد ] sakın, aman sakın, olmaya.
mebâdâ (F.) [ مبادا ] sakın, aman sakın, olmaya.
mebâdî (A.) [ مبادی ] ilkeler, prensipler.
mebâhis (A.) [ مباحث ] konular, bahisler.
mebânî (A.) [ 1 [ مبانی .temeller. 2.yapılar, binalar.
mebde’ (A.) [ 1 [ مبدأ .başlangıç noktası.
mebde-i tarih [ مبدأ تاریخ ] tarih başlangıcı.
286
mebhas (A.) [ 1 [ مبحث .bölüm, fasıl. 2.bilim.
mebhûs (A.) [ مبحوث ] bahsedilen.
mebhût (A.) [ مبهوت ] şaşkın.
meblağ (A.) [ 1 [ مبلغ .tutar. 2.para.
mebnâ (A.) [ مبنی ] bina.
mebnî (A.) [ 1 [ مبنی .dayanan. 2.bina edilmiş.
mebsût (A.) [ مبسوط ] yaygın, açık.
mebsûten (A.) [ مبسوطا ] yaygın olarak.
mebus (A.) [ 1 [ مبعوث .gönderilmiş. 2.milletvekili. 3.ölümden sonra dirilen.
mebzûl (A.) [ مبذول ] bol.
mebzûlen (A.) [ مبذولا ] bolca.
mebzûliyet (A.) [ مبذوليت ] bolluk.
mec’ûl (A.) [ مجعول ] yapay.
mecâl (A.) [ 1 [ مجال .güç, kuvvet. 2.fırsat.
mecâlis (A.) [ مجالس ] meclisler.
mecâmi (A.) [ مجامع ] toplantı yerleri.
mecânîn (A.) [ مجانين ] mecnunlar, çılgınlar.
mecbûr (A.) [ 1 [ مجبور .zorunlu. 2.zora koşulmuş.
mecbûrî (A.) [ مجبوری ] zorunlu.
mecbûriyet (A.) [ مجبوریت ] zorunluluk.
meccânen (A.) [ مجانا ] parasız olarak.
meccânî (A.) [ مجانی ] parasız.
mecd (A.) [ مجد ] ululuk.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
mecelle (A.) [ مجله ] dergi.
mechûl (A.) [ مجهول ] bilinmeyen.
mechûlât (A.) [ مجهولات ] bilinmeyenler.
mechûliyet (A.) [ مجهوليت ] bilinmezlik.
mechûlünneseb (A.) [ مجهول النسب ] onun bunun çocuğu.
mecîd (A.) [ مجيد ] ulu.
meclis (A.) [ مجلس ] toplantı yeri.
meclisefrûz (A.-F.) [ مجلس افروز ] meclisi aydınlatan, meclisi şenlendiren.
meclûb (A.) [ 1 [ مجلوب .celbedilmiş. 2.aşık, tutkun.
mecma’ (A.) [ مجمع ] toplantı yeri.
mecmû’ (A.) [ مجموع ] toplam, tümü.
mecmûa (A.) [ 1 [ مجموعه .dergi. 2.küçük risale veya farklı kitapların bir araya
getirildiği eser.
mecmûan (A.) [ مجموعا ] toplam olarak.
mecnûn (A.) [ 1 [ مجنون .delice seven. 2.cinli. 3.Leyla’nın aşığı.
mecnûnâne (A.-F.) [ مجنونانه ] çılğınca, delicesine.
mecrâ (A.) [ 1 [ مجرا .su yatağı. 2.yol, güzergah.
mecrûh (A.) [ مجروح ] yaralı.
mecrûhîn (A.) [ مجروحين ] yaralılar.
mecûsî (A.) [ مجوسی ] ateşperest, ateşe tapan.
meczûb (A.) [ 1 [ مجذوب .cezbedilmiş. 2.Tanrı sevgisiyle cezbeye kapılan. 2.deli.
med’uv (A.) [ مدعو ] davetli.
med’uvvîn (A.) [ مدعوین ] davetliler.
288
medâfin (A.) [ مدافن ] mezarlar.
medâr (A.) [ 1 [ مدار .yörünge 2.dönence. 3.vesile, vasıta. 4.yardımcı.
medâric (A.) [ مدارج ] merdivenler.
medâris (A.) [ مدارس ] medreseler.
medd (A.) [ 1 [ مد .uzatma. 2.çekme.
meddâh (A.) [ 1 [ مداح .çok öven. 2.meddah.
meded (A.) [ مدد ] yardım, medet.
mededhâh (A.-F.) [ مددخواه ] yardım isteyen.
mededkâr (A.-F.) [ مددکار ] yardım eden, yardımcı.
mededres (A.-F.) [ مددرس ] yardıma koşan, imdada koşan.
medenî (A.) [ 1 [ مدنی .şehirli. 2.uygar. 3.görgülü. 4.Medineli.
medenîleşmek uygarlaşmak.
medeniyyet (A.) [ مدنيت ] uygarlık.
medfa (A.) [ مدفع ] top.
medfen (A.) [ مدفن ] mezar, defin yeri.
medfû (A.) [ 1 [ مدفوع .çıkarılmış. 2.dışkı. 3.para kasasından çıkmış.
medfûn (A.) [ مدفون ] gömülü, defnedilmiş.
medfûn edilmek gömülmek.
medh (A.) [ مدح ] övgü.
medhal (A.) [ 1 [ مدخل .giriş. 2.giriş yeri. 3.başlangıç. 4.dehalet.
medhaldâr (A.-F.) [ مدخلدار ] parmağı olan, müdahale etmiş olan.
medhaldar bulunmak (A.-F.-T.) parmağı olmak; müdahalesi bulunmak.
medhedilmek övülmek.
289
medhetmek övmek.
medhiye (A.) [ مدحيه ] övgü.
medhiyyât (A.) [ مدحيات ] övgüler.
medhûş (A.) [ مدهوش ] dehşete kapılmış.
medîd (A.) [ 1 [ مدید .uzun. 2.çekilmiş.
medîde (A.) [ 1 [ مدیده .uzun. 2.çekilmiş.
medîha (A.) [ مدیحه ] övgü şiiri, kaside.
medîhagû (A.-F.) [ مدیحه گو ] övgü şairi, kaside şairi.
medîne (A.) [ 1 [ مدینه .şehir. 2.Medine.
medînetünnebî (A.) [ مدینة النبی ] Medine.
medînetüsselam (A.) [ مدینة السلام ] Bağdat.
medlûl (A.) [ مدلول ] kanıt olarak gösterilen.
medresevî (A.) [ مدرسوی ] medrese ile ilgili.
medrûs (A.) [ 1 [ مدروس .eski, yırtık pırtık. 2.ders olarak verilen.
medyûn (A.) [ مدیون ] borçlu.
mefâhîm (A.) [ مفاهيم ] mefhumlar.
mefâhir (A.) [ مفاخر ] övünülecek şeyler.
mefâsıl (A.) [ مفاصل ] eklemler.
mefâtih (A.) [ مفاتيح ] anahtarlar.
mefhar (A.) [ مفخر ] övünç kaynağı.
mefhum (A.) [ مفهوم ] kavram.
mefhûm olmak anlaşılmak.
mefkûd (A.) [ 1 [ مفقود .kayıp. 2.yok olmuş.
290
mefkûd olmak 1.kaybolmak. 2.yok olmak.
mefkûre (A.) [ مفکوره ] ülkü, ideal.
mefkûrevî (A.) [ مفکوروی ] ülkü ile ilgili.
meflûc (A.) [ مفلوج ] felçli.
meflûc olmak felç olmak, kımıldayamaz hale gelmek.
meflûciyet (A.) [ 1 [ مفلوجيت .felçlilik. 2.kıpırdayamama.
mefrûş (A.) [ مفروش ] döşenmiş.
mefrûşat (A.) [ مفروشات ] döşeme.
mefrûz (A.) [ مفروز ] ayırılmış.
mefrûz (A.) [ مفروض ] farzedilmiş.
meftûh (A.) [ 1 [ مفتوح .açık. 2.fethedilmiş. 3.fethalı.
meftûn (A.) [ مفتون ] tutkun, aşık.
meftûn etmek aşık etmek.
meftûn olmak aşık olmak, tutulmak.
meftûniyet (A.) [ مفتونيت ] tutkunluk.
meger (F.) [ 1 [ مگر .meğer. 2.oysa.
meges (F.) [ مگس ] sinek.
meğâk (F.) [ 1 [ مغاک .çukur. 2.mezar.
meh (F.) [ مه ] ay.
mehâbet (A.) [ مهابت ] heybetlilik.
mehâlik (A.) [ مهالک ] tehlikeli yerler.
mehâr (F.) [ مهار ] yular, dizgin.
mehaz (A.) [ مأخذ ]] kaynak.
291
mehbil (A.) [ مهبل ] rahim yolu.
mehd (A.) [ مهد ] beşik.
mehekk (A.) [ محک ] mihenk taşı.
mehîb (A.) [ مهيب ] heybetli.
mehl (A.) [ مهل ] süre tanıma.
mehleke (A.) [ مهلکه ] tehlikeli yer.
mehlikâ (F.-A.) [ مه لقا ] ay yüzlü, güzel yüzlü.
mehpare (F.) [ 1 [ مه پاره .ay parçası. 2.güzel yüzlü.
mehpeyker (F.) [ مه پيکر ] güzel yüzlü, parlak yüzlü.
mehr (A.) [ مهر ] mehir.
mehrû (F.) [ مهرو ] ay yüzlü, güzel yüzlü.
mehtâb (F.) [ مهتاب ] mehtap, ay ışığı.
mehûz (A.) [ مأخوذ ] alınmış.
mehveş (F.) [ 1 [ مهوش .ay gibi, ay kadar güzel. 2.güzel yüzlü.
mekân (A.) [ 1 [ مکان .yer. 2.ev.
mekâre (A.) [ مکاره ] kiralık binek veya yük hayvanı.
mekâreci (A.-T.) binek veya yük hayvanı kiralayan.
mekârim (A.) [ مکارم ] cömertlikler.
mekâtîb (A.) [ مکاتيب ] mektuplar.
mekâtib (A.) [ مکاتب ] okullar.
mekâtib-i âliye [ مکاتب عاليه ] yüksekokullar.
mekâtib-i askeriye [ مکاتب عسکریه ] askerî okullar.
mekhûl (A.) [ مکحول ] sürmeli.
292
meknûn (A.) [ 1 [ مکنون .dizili. 2.gizli.
mekr (A.) [ مکر ] hile.
mekrûh (A.) [ مکروه ] iğrenç.
meks (A.) [ مکث ] duralama, duraklama.
meksur (A.) [ مکسور ] kırık.
mekşûf (A.) [ مکشوف ] keşfedilmiş.
mekteb (A.) [ 1 [ مکتب .okul. 2.ekol.
mekteb-i âlî [ مکتب عالی ] yüksekokul.
mekteb-i harbiye [ مکتب حربيه ] harp okulu.
mekteb-i i’dâdî [ مکتب اعدادی ] lise.
mekteb-i ibtidâî [ مکتب ابتدائی ] ilkokul.
mekteb-i rüşdî [ مکتب رشدی ] ortaokul.
mekteb-i sultânî [ مکتب سلطانی ] Galatasaray Lisesi.
mektep (A.) [ مکتب ] okul.
mektub (A.) [ 1 [ مکتوب .yazılı. 2.mektup.
mektûbat (A.) [ مکتوبات ] mektuplar.
mektûbî (A.) [ مکتوبی ] valilik özel kalem müdürü.
mektûm (A.) [ مکتوم ] gizli.
melabe (A.) [ ملعبه ] oyuncak.
melâbis (A.) [ ملابس ] giysiler.
melah (F.) [ ملخ ] çekirge.
melahat (A.) [ ملاحت ] yüz güzelliği.
melâhide (A.) [ ملاحده ] dinsizler, tanrıtanımazlar.
293
melâik (A.) [ ملائک ] melekler.
melâike (A.) [ ملائکه ] melekler.)
melâl (A.) [ ملال ] sıkıntı, usanma.
melalli (A.-T.) sıkıntılı.
melanet (A.) [ ملعنت ] melunluk.
melce (A.) [ ملجأ ] sığınak, sığınacak yer.
melekât (A.) [ ملکات ] yetiler.
meleke (A.) [ ملکه ] yeti.
meleksîmâ (A.) [ ملک سيما ] melek yüzlü güzel.
melekût (A.) [ ملکوت ] ruhlar alemi.
melfûfen (A.) [ ملفوفا ] ilişikte.
melhûz (A.) [ ملحوظ ] düşünülen, öngörülen.
melik (A.) [ ملک ] padişah.
mellah (A.) [ ملاح ] gemici.
melsûk (A.) [ ملصوق ] yapışık.
melûf (A.) [ مألوف ] alışık.
melun (A.) [ ملعون ] lanet olası.
memâlik (A.) [ 1 [ ممالک .ülkeler. 2.topraklar, diyarlar.
memât (A.) [ ممات ] ölüm.
memduh (A.) [ ممدوح ] övülmüş.
memer (A.) [ ممر ] geçit.
memhûr (A.) [ ممهور ] mühürlü.
memleket (A.) [ 1 [ مملکت .ülke. 2.şehir.
294
memlûk (A.) [ مملوک ] köle.
memnû (A.) [ ممنوع ] yasak.
memnûa (A.) [ ممنوعه ] yasak.
memnûiyet (A.) [ منوعيت ] yasak olma hali.
memnûn (A.) [ 1 [ ممنون .mutlu, razı. 2.sevinçli.
memnun etmek 1.mutlu edilmek, razı edilmek. 2.sevindirilmek.
memnuniyet (A.) [ ممنونيت ] memnunluk.
memûl (A.) [ مأمول ] umulan, beklenilen.
memur (A.) [ 1 [ مأمور .görevli. 2.devlet memuru.
memurîn (A.) [ مأمورین ] memurlar, görevliler.
memûriyet (A.) [ مأموریت ] memurluk.
memzuc (A.) [ ممزوج ] karışık.
men (F.) [ من ] ben.
men’ (A.) [ 1 [ منع .engel olma, alıkoyma. 2.engel olunma, alıkonulma.
3.yasaklama. 4.yasaklanma.
men’ edilmek yasaklanmak.
men’ etmek 1.engel olmak, alıkoymak. 2.yasaklamak.
men’ olunmak yasaklanmak.
menâbi’ (A.) [ منابع ] kaynaklar.
menâfi’ (A.) [ منافع ] menfaatler, çıkarlar, yararlar.
menâkıb (A.) [ مناقب ] menkıbeler, övgüye değer özellikler.
menâm (A.) [ 1 [ منام .uyku. 2.rüya.
menâre (A.) [ مناره ] minare.
295
menâsıb (A.) [ مناصب ] makamlar.
menâtık (A.) [ مناطق ] bölgeler.
menâzır (A.) [ مناظر ] manzaralar.
menâzil (A.) [ 1 [ منازل .konaklar. 2.aşamalar.
menba (A.) [ 1 [ منبع .kaynak. 2.pınar.
menfâ (A.) [ منفی ] sürgün.
menfaat (A.) [ منفعت ] çıkar, yarar.
menfaatperest (A.-F.) [ منفعت پرست ] çıkarcı.
menfâlık (A.-T.) sürgün hayatı.
menfez (A.) [ منفذ ] nüfuz etme yeri, delik, yarık, giriş veya çıkış yolu.
menfî (A.) [ 1 [ منفی .olumsuz. 2.hep olumsuz düşünen, her şeye olumsuz
yaklaşan. 3.sürgüne gönderilmiş.
menfur (A.) [ منفور ] nefret edilen.
menhî (A.) [ منهی ] yasaklanmış.
menhiyat (A.) [ منهيات ] yasaklar.
menhus (A.) [ منحوس ] uğursuz.
meni (A.) [ منی ] sperma.
menî (F.) [ منی ] benlik.
menî’ (A.) [ منيع ] aşılmaz, sarp, geçit vermez.
menkabe (A.) [ منقبه ] ünlü kişilerin yaşamlarına ilişkin ve çoğu gerçekle
bağdaşmaz öyküler.
menkûha (A.) [ منکوحه ] nikahlı hanım, eş.
menkul (A.) [ 1 [ منقول .nakledilen. 2.anlatılan, rivayet edilen.
menkûş (A.) [ منقوش ] nakışlı, işlemeli, desenli.
296
mensûb (A.) [ منصوب ] nispet edilen, ait, bağlı.
mensûbîn (A.) [ منصوبين ] mensuplar.
mensubiyet (A.) [ منصوبيت ] mensup olma, bağlı olma.
mensûc (A.) [ منسوج ] dokunmuş.
mensûcât (A.) [ 1 [ منسوجات .dokumalar. 2.dokuma sektörü.
mensûh (A.) [ منسوخ ] hükümsüz.
mensûr (A.) [ منثور ] düzyazı.
menşe (A.) [ منشا ] köken..
menşur (A.) [ 1 [ منشور .ferman. 2.prizma.
menus (A.) [ 1 [ مأنوس .alışılmış. 2.alışkın.
menût (A.) [ منوط ] bağlı.
menzil (A.) [ 1 [ منزل .konak. 2.ev. 3.bir günde gidilebilen yol.
menzil alınmak yol alınmak.
menzil almak yol almak.
menzilgâh (A.-F.) [ منزلگاه ] konak yeri.
mer’î (A.) [ مرئی ] yürürlükte, geçerli.
mera (A.) [ مرعی ] otlak.
merâkiz (A.) [ مراکز ] merkezler.
merâm (A.) [ مرام ] amaç, anlatılmak istenen şey.
merâret (A.) [ مرارت ] acılık.
merâsî (A.) [ مراثی ] ağıtlar, mersiyeler.
merâsim (A.) [ 1 [ مراسم .törenler. 2.tören.
merâtib (A.) [ مراتب ] rütbeler, mertebeler.
297
merbut (A.) [ مربوط ] bağlı.
merbûtiyet (A.) [ 1 [ مربوطيت .bağlılık. 2.düşkünlük, aşırı ilgi.
mercân (A.) [ مرجان ] mercan.
merci (A.) [ مرجع ] başvuru yeri.
merd (F.) [ 1 [ مرد .adam. 2.yiğit.
merdâne (F.) [ مردانه ] yiğitçe.
merdiven (F.) [ نردبان ] merdiven.
merdûd (A.) [ مردود ] reddedilmiş, kabul edilmemiş.
merdum (F.) [ 1 [ مردم .insan. 2.halk. 3.gözbebeği.
merdumharlık (F.-T.) insan eti yeme, yamyamlık..
merdüm (F.) [ 1 [ مردم .insan. 2.halk. 3.gözbebeği.
merdümek (F.) [ مردمک ] gözbebeği.
merdümgiriz (F.) [ مرمگریز ] insanlardan kaçan.
merdümhar (F.) [ مردم خوار ] insan yiyen, yamyam.
merdümî (F.) [ 1 [ مردمی .insanlık. 2.yiğitlik.
meremmet (A.) [ مرمت ] onarım.
meremmet etmek onarmak.
merg (F.) [ مرگ ] ölüm.
mergub (A.) [ مرغوب ] rağbet edilen, aranılan, istenilen.
merhale (A.) [ 1 [ مرحله .aşama. 2.konak, menzil.
merhamet (A.) [ مرحمت ] acıma.
merhamet etmek acımak.
merhametli (A.-T.) acıyan.
298
merhametsiz (A.-T.) acımasız.
merhem (A.) [ مرهم ] pomad, yara kremi.
merhemsâz olmak çare bulmak.
merhûm (A.) [ مرحوم ] (erkek) ölü.
merhûme (A.) [ مرحومه ] (bayan) ölü.
merhun (A.) [ 1 [ مرهون .rehinli, ipotekli. 2.zamana bağlı, bir şeye bağlı.
merih (A.) [ مریخ ] Mars.
merkad (A.) [ مرقد ] mezar.
merkeb (A.) [ 1 [ مرکب .binit. 2.eşek.
merkum (A.) [ مرقوم ] adı geçen, anılan; yazılmış.
merkûz (A.) [ مرکوز ] dikili, dikilmiş.
mermi (A.) [ مرمی ] kurşun.
mermûz (A.) [ 1 [ مرموز .gizemli. 2.rumuzlu.
merrât (A.) [ مرات ] defalar.
merre (A.) [ مره ] defa.
mersiye (A.) [ مرثيه ] ağıt, mersiye.
mertebe (A.) [ 1 [ مرتبه .derece. 2.miktar.
merzagî (A.) [ مرزغی ] bataklık.
merzüban (F.) [ 1 [ مرزبان .sınır muhafızı. 2.sınır beyi.
mesâ (A.) [ مسا ] akşam.
mesâcid (A.) [ مساجد ] mesçitler.
mesafe (A.) [ مسافه ] uzaklık.
mesâha (A.) [ مساحه ] ölçüm.
299
mesai (A.) [ مساعی ] çalışma, çalışmalar.
mesâib (A.) [ مصائب ] musibetler.
mesâil (A.) [ مسائل ] meseleler.
mesâkîn (A.) [ 1 [ مساکن .yoksullar. 2.miskinler.
mesâkin (A.) [ مساکن ] konutlar.
mesâme (A.) [ مسامه ] derideki küçük delikler.
mesârif (A.) [ مصارف ] harcamalar.
mesâvî (A.) [ مساوی ] kötülükler.
mescid (A.) [ مسجد ] mesçit.
mesdûd (A.) [ مسدود ] kapalı, set çekili, tıkalı.
mesel (A.) [ 1 [ مثل .örnek. 2.özlü söz. 3.öğretici hikaye.
meselâ (A.) [ مثلا ] örneğin.
mesele (A.) [ 1 [ مسئله .mesele, konu. 2.sorun. 3.problem.
meserrât (A.) [ مسرات ] sevinçler.
meserret (A.) [ مسرت ] sevinç.
mesh (A.) [ مسخ ] silme, sıvama.
meshetmek silmek, sıvamak.
meshûr (A.) [ مسحور ] büyülenmiş.
meshûr etmek büyülemek.
meshûr olmak büyülenmek.
mesîh (A.) [ مسيح ] İsa.
mesîhî (A.) [ مسيحی ] Hıristiyan.
mesîhiyyet (A.) [ مسيحيت ] Hıristiyanlık.
300
mesîr (A.) [ 1 [ مسير .seyir yeri. 2.güzergah.
mesîre (A.) [ مسيره ] gezinti yeri.
mesken (A.) [ مسکن ] konut.
mesken etmek yurt tutmak.
mesken ittihaz etmek (A.-T.) yurt tutmak, mesken edinmek.
meskenet (A.) [ مسکنت ] miskinlik.
meskûkât (A.) [ مسکوکات ] madenî paralar, sikkeler.
meskûn (A.) [ مسکون ] yerleşilmiş, iskan edilmiş.
meslah (A.) [ مسلخ ] mezbaha.
meslek (A.) [ 1 [ مسلک .yol, tarz. 2.sistem. 3.uğraşı, meslek.
meslûl (A.) [ مسلول ] veremli.
mesmû (A.) [ مسموع ] duyulan, işitilen.
mesmûat (A.) [ مسموعات ] duyulanlar, işitilenler.
mesmûm (A.) [ مسموم ] zehirli.
mesned (A.) [ 1 [ مسند .dayanak. 2.makam.
mesnevîhan (A.-F.) [ مثنوی خوان ] mesnevi okuyan.
mesruk (A.) [ مسروق ] çalınmış.
mesrûr (A.) [ مسرور ] sevinçli.
mesrûrane (A.-F.) [ مسرورانه ] sevinçle.
messah (A.) [ مساح ] ölçümcü.
mest (F.) [ مست ] sarhoş, mest.
mestâne (F.) [ مستانه ] sarhoşça.
mestî (F.) [ مستی ] sarhoşluk.
301
mest-i harâb (F.-A.) [ مست خراب ] körkütük sarhoş.
mest-i harâb olmak körkütük sarhoş olmak.
mestûr (A.) [ مستور ] örtülü, gizli, kapalı.
mestûr (A.) [ مسطور ] yazılı.
mesud (A.) [ 1 [ مسعود .mutlu, saadetli. 2.kutlu.
mesûdâne (A.-F.) [ مسعودانه ] mesutça, bahtiyarlıkla.
mesuliyet (A.) [ مسئوليت ] sorumluluk.
meş’al (A.) [ مشعل ] meşale.
meş’um (A.) [ مشئوم ] uğursuz, şom.
meş’ûr (A.) [ مشعور ] bilinçli, şuurlu.
meşâgil (A.) [ مشاغل ] uğraşlar.
meşâhîr (A.) [ مشاهير ] ünlüler.
meşâil (A.) [ مشاعل ] meşaleler.
meşakkat (A.) [ مشقت ] sıkıntı, güçlük.
meşakkat çekmek sıkıntı çekmek, güçlüğe katlanmak.
meşâmm (A.) [ مشام ] burun.
meşârık (A.) [ مشارق ] doğular.
meşâyih (A.) [ مشایخ ] şeyhler.
meşbû (A.) [ 1 [ مشبوع .dolu. 2.tok, doygun.
meşcer (A.) [ مشجر ] ağaçlık.
meşcere (A.) [ مشجره ] ağaçlık.
meşgale (A.) [ مشغله ] uğraşı.
meşgûliyet (A.) [ مشغوليت ] iş güç.
302
meşhed (A.) [ مشهد ] şehit düşülen yer.
meşher (A.) [ مشهر ] sergi, sergilenen yer.
meşhûd (A.) [ مشهود ] görülmüş, gözlenmiş.
meşhûd olmak görülmek, gözlenmek.
meşhûn (A.) [ مشحون ] dolu.
meşhûr (A.) [ مشهور ] ünlü, tanınmış, bilinen.
meşîhat (A.) [ 1 [ مشيخت .şeyhlik. 2.şeyhlik makamı.
meşk (A.) [ 1 [ مشق .yazı örneği. 2.temrin.
meşk (F.) [ مشک ] kırba.
meşkûk (A.) [ مشکوک ] şüphe götürür.
meşkûkiyyet (A.) [ مشکوکيت ] şüphe götürme.
meşkûr (A.) [ مشکور ] övülen, beğenilen.
meşreb (A.) [ 1 [ مشرب .yaratılış, tabiat. 2.içme yeri.
meşrebe (A.) [ مشربه ] maşrapa.
meşrû (A.) [ مشروع ] yasal.
meşrûbât (A.) [ مشروبات ] içilecek şeyler.
meşrûh (A.) [ مشروح ] açıklanmış, şerhedilmiş.
meşrûhât (A.) [ مشروحات ] açıklamalar.
meşrûiyyet (A.) [ مشروعيت ] yasallık.
meşrût (A.) [ مشروط ] koşullu.
meşrut olunmak şart koşulmak.
meşşâte (A.) [ مشاطه ] gelin süsleyen.
meşveret (A.) [ مشورت ] danışma.
303
meşveret etmek danışmak.
metâ (A.) [ متاع ] mal, eşya.
metâli (A.) [ مطالع ] doğuş yerleri.
metânet (A.) [ متانت ] dayanıklılık.
metbû (A.) [ متبوع ] uyulan, izinden gidilen, tâbi olunan.
metin (A.) [ متين ] sağlam, dayanıklı.
metn (A.) [ متن ] yazıya dökülmüş bilgi.
metremik’ab (A.) [ مترو مکعب ] metreküp.
metrûk (A.) [ متروک ] terkedilmiş.
metrûkat (A.) [ متروکات ] miras olarak bırakılanlar, geride bırakılanlar.
metrûkiyete uğramak (A.-T.) terkedilmek, metruk bırakılmak.
mev’ize (A.) [ موعظه ] öğüt.
mev’ûd (A.) [ 1 [ موعود .vaat edilmiş. 2.vadeli.
mevâd (A.) [ مواد ] maddeler.
mevârid (A.) [ موارد ] konular, hususlar, yerler.
mevc (A.) [ موج ] dalga.
mevce (A.) [ موجه ] dalga.
mevcûd (A.) [ 1 [ موجود .var. 2.hazır. 3.varlık.
mevcûdât (A.) [ موجودات ] varlıklar.
mevcûdiyet göstermek varlık göstermek.
mevcûdiyyet (A.) [ موجودیت ] var olma, varlık.
meveddet (A.) [ مودت ] sevgi.
mevhibe (A.) [ موهبه ] bağış.
304
mevhûm (A.) [ موهوم ] vehmedilmiş, asılsız, kuruntuya dayalı.
mevki (A.) [ 1 [ موقع .durum, konum. 2.yer.
mevkib (A.) [ موکب ] alay, kafile.
mevkif (A.) [ 1 [ موقف .durak. 2.istasyon.
mevki-i rüchan (A.-F.) [ موقع رجحان ] tercih mevkii.
mevkûf (A.) [ موقوف ] vakfedilmiş.
mevkufleh (A.) [ موقوف له ] vakfeden.
mevlâ (A.) [ 1 [ مولی .Tanrı. 2.efendi. 3.velî. 4.köle azat eden.
mevlid (A.) [ 1 [ مولد .doğum yeri, doğuş yeri. 2.mevlüt.
mevsuk (A.) [ موثوق ] güvenilir, belgeye dayanan.
mevsûkiyet (A.) [ موثوقيت ] güvenilirlik, belgeye dayanma.
mevsûm (A.) [ موسوم ] adlandırılmış.
mevt (A.) [ موت ] ölüm.
mevtâ (A.) [ موتا ] ölüler.
mevtâî (A.) [ موتائی ] ölümcül.
mevtın (A.) [ موطن ] yurt.
mevzi (A.) [ موضع ] yer.
mevzi’î (A.) [ موضعی ] yerel.
mevzû (A.) [ موضوع ] konu.
mevzu-i bahis (A.-F.) [ موضوع بحث ] sözkonusu.
mevzun (A.) [ 1 [ موزون .biçimli, düzgün. 2.vezinli.
mey (F.) [ 1 [ می .şarap. 2.içki.
meyânında (F.-T.) arasında.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
meydân (A.) [ ميدان ] alan.
meygûn (F.) [ ميگون ] şarap rengi.
meyhâne (F.) [ ميخانه ] şarap içilen yer, içkievi.
meyhâr (F.) [ ميخوار ] içkici.
meyil (A.) [ ميل ] istek, eğilim.
meyil vermek eğilim göstermek.
meykede (F.) [ ميکده ] meyhane.
meyl (A.) [ 1 [ ميل .eğim. 2.eğilim, istek. 3.yatkınlık.
meyl etmek (A.-T.) eğilmek.
meymene (A.) [ ميمنه ] sağ kanat.
meymûn (A.) [ ميمون ] uğurlu.
meysere (A.) [ ميسره ] sol kanat.
meyt (A.) [ ميت ] ölü.
meyus (A.) [ مأیوس ] umutsuz, üzgün.
meyvedâr (F.) [ ميوه دار ] meşveli.
meyyâl (A.) [ 1 [ ميال .eğimli. 2.eğilimli.
meyyit (A.) [ ميت ] ölü.
mezâhib (A.) [ مذاهب ] mezhepler.
mezâlim (A.) [ مظالم ] zulümlerr.
mezâmin (A.) [ 1 [ مضامن .kavramlar. 2.incelikler. 3.semboller.
mezargâh (A.-F.) [ مزارگاه ] mezar yeri.
mezâri (A.) [ مزارع ] tarlalar.
mezâyâ (A.) [ مزایا ] meziyetler, üstünlükler.
306
mezbele (A.) [ مزبله ] çöplük, döküntü alanı.
mezbuh (A.) [ مذبوح ] boğazlanmış.
mezbûr (A.) [ مزبور ] anılan, belirtilen.
mezc (A.) [ مزج ] karıştırma.
mezcetmek (A.-T.) karıştırmak.
mezellet (A.) [ مذلت ] düşkünlük.
mezheb (A.) [ 1 [ مذهب .yol. 2.mezhep. 3.ekol.
mezîd etmek (A.-T.) arttırmak, çoğaltmak.
meziyyât (A.) [ مزیات ] meziyetler, üstünlükler.
meziyyet (A.) [ مزیت ] üstünlük.
mezkûr (A.) [ مذکور ] zikredilen, belirtilen, adı geçen.
mezmûm (A.) [ مذموم ] kötülenmiş, ayıplanmış.
mezra (A.) [ مزرع ] tarla.
mezra’a (A.) [ مزرعه ] tarla.
mezrû (A.) [ مزروع ] ekili.
mezun (A.) [ 1 [ مأذون .izinli. 2.diplomalı.
mezunen (A.) [ مأذونا ] izin alarak, izinli olarak.
mıkraz (A.) [ مقراض ] makas.
mıntaka (A.) [ 1 [ منطقه .bölge, mıntıka. 2.iklim kuşağı.
mısbah (A.) [ مصباح ] kandil.
mısdak (A.) [ مصداق ] ölçüt, kriter.
mısra (A.) [ مصراع ] dize.
mıtrak (A.) [ 1 [ مطرق .değnek. 2.tokmak. 3.çekiç.
307
mızrab (A.) [ مضرب ] mızrap.
mızrak (A.) [ مزراق ] kargı.
miâd (A.) [ ميعاد ] buluşma yeri.
micmer (A.) [ مجمر ] buhurdan.
midevî (A.) [ معدوی ] mideyi yormayan.
midhat (A.) [ مدحت ] övgü.
mie (A.) [ مائه ] yüz.
miftah (A.) [ مفتاح ] anahtar.
miğfer (A.) [ مغفر ] tulga.
mîh (F.) [ ميخ ] çivi.
mihekk (A.) [ محک ] mihenk taşı.
mihen (A.) [ محن ] sıkıntılar.
mihmân (F.) [ مهمان ] konuk.
mihmannevaz (F.) [ مهمان نواز ] misafirsever.
mihmannevazlık (F.-T.) misavirseverlik.
mihmannüvaz (F.) [ مهمان نواز ] misafirsever.
mihmânserâ (F.) [ مهمان سرا ] misafirhane.
mihnet (A.) [ محنت ] sıkıntı, acı, dert.
mihr (F.) [ 1 [ مهر .sevgi. 2.güneş.
mihrak (A.) [ محراق ] odak.
mihrbân (F.) [ مهربان ] sevgi dolu, şefkatli.
mihter (F.) [ 1 [ مهتر .daha büyük. 2.büyük insan.
mihver (A.) [ محور ] eksen.
308
mik’ab (A.) [ مکعب ] küp.
mîkat (A.) [ 1 [ ميقات .buluşma yeri. 2.buluşma zamanı.
mikdar (A.) [ 1 [ مقدار .miktar. 2.değer. 3.derece.
mikraz (A.) [ مقراض ] makas.
mikyas (A.) [ مقياس ] ölçek, ölçü.
mil (A.) [ 1 [ ميل .şiş. 2.yol işareti.
mîlâd (A.) [ ميلاد ] doğum günü.
milel (A.) [ 1 [ ملل .milletler. 2.dinler.
milhafe (A.) [ ملحفه ] yorgan.
milk (A.) [ ملک ] mülk.
millet (A.) [ 1 [ ملت .din. 2.ulus.
millî (A.) [ ملی ] ulusal.
milliyetperver (A.-F.) [ مایت پرور ] milliyetçi, nasyonalist.
milliyetperverlik (A.-F.-T.) milliyetçilik, nasyonalizm.
milliyye (A.) [ مليه ] ulusal.
mîna (F.) [ مينا ] mine.
minba’d (A.) [ من بعد ] bundan sonra.
minelkadim (A.) [ من القدیم ] eskiden beri.
minen (A.) [ منن ] minnetler.
minkale (A.) [ منقله ] iletki.
minkar (A.) [ منقار ] gaga.
minkaş (A.) [ منقاش ] cımbız.
minnetdâr (A.-F.) [ منتدار ] minnet altında kalan.
309
minşâr (A.) [ منشار ] bıçkı.
minvâl (A.) [ منوال ] tarz, yol.
mir’ât (A.) [ مرآت ] ayna.
mirâc (A.) [ معراج ] miraç, göğe ağma.
mîrahur (A.-F.) [ ميرآخور ] imrahor.
miralay (F.-T.) [ ميرآلای ] albay.
mirâren (A.) [ مرارا ] defalarca, birçok kez.
mirashâr (A.-F.) [ ميراث خوار ] mirasyedi.
mirliva (F.-A.) [ ميرلوا ] tuğgeneral.
mirsâd (A.) [ مرصاد ] gözlemevi, gözlem yeri.
mirvaha (A.) [ مروحه ] yelpaze.
mirza (F.) [ ميرزا ] beyzade.
mîsak (A.) [ ميثاق ] sözleşme.
misal (A.) [ ] örnek.
misal almak örnek almak.
misâli (A.-T.) gibi.
misillü (A.-T.) gibi.
miskin (A.) [ 1 [ مسکين .zavallı, uyuşuk. 2.cüzzamlı.
miskîn (F.) [ مسکين ] misk sürülmüş, miskli.
misl (A.) [ 1 [ مثل .gibi. 2.kat.
mîşîn (F.) [ ميشين ] meşin.
mithara (A.) [ مطهره ] matara.
mîvedar (F.) [ ميوه دار ] meyvalı.
310
miyâh (A.) [ مياه ] sular.
miyân (F.) [ 1 [ ميان .orta. 2.bel. 3.ara.
miyâr (A.) [ معيار ] ölçü.
mizâc (A.) [ مزاج ] huy, tabiat, mizaç.
mîzan (A.) [ 1 [ ميزان .terazi. 2.ölçü. 3.terazi burcu. 4.mahşer günü, kıyamet
günü.
mû (F.) [ مو ] kıl.
muhafazakâr (A.-F.) [ محافظه کار ] tutucu.
mu‘arrif (A.) [ 1 [ معرف .tanıtan, sunan, bildiren. 2.hayır sahiplerinin adlarını
okuyan müezzin.
mu’cizât (A.) [ معجزات ] mucizeler.
mu’cizegû (A.-F.) [ 1 [ معجزه گو .mucizeler anlatan. 2.mucize gibi söyleyen.
mu’tâ (A.) [ 1 [ معطی .veri. 2.verilen, verilmiş.
mu’tâd (A.) [ معتاد ] alışılmış.
mu’tâde (A.) [ معتاده ] alışılmış.
mu’tiyat (A.) [ معطيات ] veri.
muabbir (A.) [ معبر ] rüya yorumcusu.
muaccel (A.) [ 1 [ معجل .peşin. 2.acele edilmiş.
muaddil (A.) [ معدل ] denk.
muâdele (A.) [ معادله ] denklem.
muâdelet (A.) [ معادلت ] denklik.
muâdil (A.) [ معادل ] denk, eşdeğer.
muâfiyet (A.) [ 1 [ معافيت .muaf tutulma. 2.bağışıklık.
muâhede (A.) [ معاهده ] ahitleşme, antlaşma.
311
muâhede yapmak antlaşma yapmak.
muâhedenâme (A.-F.) [ معاهده نامه ] antlaşma metni.
muâheze (A.) [ مؤاخذه ] çıkışma, azarlama, paylama.
muahhar (A.) [ مؤخر ] sonraki, daha sonraki, geç.
muakkib (A.) [ معقب ] takip eden, izleyen.
mualla (A.) [ معلی ] yüce, yüksek.
muallak (A.) [ معلق ] asılı, havada.
muallakiyet (A.) [ معلقيت ] havada kalma, asılı kalma, hükümsüz olma.
muallim (A.) [ معلم ] öğretmen.
muallimât (A.) [ معلمات ] bayan öğretmenler.
muallime (A.) [ معلمه ] bayan öğretmen.
muallimîn (A.) [ معلمين ] öğretmenler.
muamelat (A.) [ معاملات ] işlemler.
muamele (A.) [ 1 [ معامله .işlem. 2.davranış.
muamma (A.) [ معما ] bilmece.
muanber (A.) [ معنبر ] hoş kokulu, amberli.
muânid (A.) [ معاند ] inatçı.
muannid (A.) [ معند ] inatçı.
muâraza (A.) [ معارضه ] çatışkı.
muârız (A.) [ معارض ] karşıt, itirazcı.
muarrâ (A.) [ معری ] arınmış.
muâsır (A.) [ معاصر ] çağdaş.
muasırlaşmak çağdaşlaşmak.
312
muâşaka (A.) [ معاشقه ] sevişme.
muâvaza (A.) [ معاوضه ] değiştokuş.
muavenet (A.) [ معاونت ] yardım.
muavenet etmek yardım etmek.
muavin (A.) [ معاون ] yardımcı.
muayede (A.) [ معایده ] bayramlaşma.
muayyen (A.) [ معين ] belirli.
muazzam (A.) [ معظم ] azametli, ulu.
muazzeb (A.) [ معذب ] acı çeken, azap çeken.
muazzez (A.) [ معزز ] değerli, aziz.
mubassır (A.) [ مبصر ] okul düzenini sağlayan görevli.
mûcez (A.) [ موجز ] derli toplu, özlü.
mûcib (A.) [ 1 [ موجب .gereken. 2.sebep.
mûcib olmak sebep olmak.
mûcid (A.) [ موجد ] icat eden, mucit.
mudhike (A.) [ مضحکه ] gülünç.
mufassalan (A.) [ مفصلا ] ayrıntılı olarak.
mugâlata (A.) [ مغالطه ] yanıltmaca.
mugannî (A.) [ مغنی ] şarkıcı.
muganniye (A.) [ مغنيه ] bayan şarkıcı.
mugâyeret (A.) [ مغایرت ] zıtlık, aykırılık.
mugayir (A.) [ مغایر ] aykırı, zıt.
mugîlân (A.>F.) [ مغيلان ] deve dikeni.
313
muğber (A.) [ مغبر ] kırgın, gücenik.
muğber olmak kırılmak, gücenmek.
muğfil (A.) [ مغفل ] aldatan, aldatıcı.
muğlak (A.) [ مغلق ] karmaşık, çapraşık.
muğlakiyet (A.) [ مغلقيت ] karmaşıklık, çapraşıklık.
muhabbet (A.) [ محبت ] sevgi.
muhabere (A.) [ مخابره ] haberleşme.
muhabir (A.) [ مخابر ] haberci.
muhâceret (A.) [ مهاجرت ] göç.
muhacim (A.) [ 1 [ مهاجم .saldıran. 2.saldırgan.
muhacir (A.) [ مهاجر ] göçmen.
muhaddir (A.) [ مخدر ] uyuşturucu.
muhaddis (A.) [ محدث ] hadis bilgini.
muhafaza (A.) [ محافظه ] koruma.
muhafaza etmek korumak, saklamak.
muhafaza olunmak korunmak, saklanmak.
muhafazakâr (A.-F.) [ محافظه کار ] tutucu.
muhafazakârlık (A.-F.-T.) tutuculuk.
muhaffef (A.) [ مخفف ] hafifletilmiş.
muhaffif (A.) [ مخفف ] hafifletici.
muhâfız (A.) [ محافظ ] koruyucu.
muhâkemat (A.) [ 1 [ محاکمات .hüküm yürütmeler. 2.yargılamalar.
muhakeme (A.) [ 1 [ محاکمه .hüküm yürütme. 2.yargılama.
314
muhakkak (A.) [ 1 [ محقق .doğru. 2.kesin. 3.mutlaka.
muhakkık (A.) [ محقق ] araştırmacı, tahkik edici.
muhâl (A.) [ محال ] imkansız.
muhalefet (A.) [ مخالفت ] karşı düşüncede olma.
muhallil (A.) [ محلل ] hülleci.
muhammen (A.) [ مخمن ] tahmin edilen.
muhammer (A.) [ مخمر ] mayalı.
muhammes (A.) [ 1 [ مخمس .beşli. 2.beşgen. 3.beş dizeli şiir.
muhannens (A.) [ مخنث ] kalleş.
muhannet (A.) [ محنط ] kalleş.
muhannetlik etmek kalleşlik etmek, edilik etmek.
muharebat (A.) [ محاربات ] harpler, muharebeler.
muharebe (A.) [ محاربه ] harbetme, savaş.
muharib (A.) [ محارب ] savaşçı.
muharremât (A.) [ محرمات ] dinî yasaklar.
muharrer (A.) [ محرر ] yazılı.
muharrib (A.) [ مخرب ] tahrip edici, yıkıcı.
muharrik (A.) [ محرق ] yakıcı.
muharrir (A.) [ محرر ] yazar.
muhasara (A.) [ محاصره ] sarma, kuşatma.
muhasara etmek sarmak, kuşatmak.
muhasib (A.) [ محاسب ] muhasebeci.
muhassala (A.) [ محصله ] sonuç.
315
muhassas (A.) [ مخصص ] tahsis edilmiş, özgü.
muhât (A.) [ محاط ] çevrili, kuşatılmış.
muhatara (A.) [ 1 [ مخاطره .tehlike. 2.zarar, ziyan.
muhavere (A.) [ محاوره ] konuşma.
muhayyel (A.) [ مخيل ] hayal edilen.
muhayyile (A.) [ مخيله ] hayal gücü.
muhayyirülukûl (A.) [ محيرالعقول ] akıllara durgunluk veren.
muhbir (A.) [ مخبر ] haber veren, haberci.
muhık (A.) [ محق ] haklı.
muhib (A.) [ محب ] seven.
mûhiş (A.) [ موحش ] korkunç, korkutucu.
muhit (A.) [ 1 [ محيط .çevre. 2.saran, kuşatan.
muhtâc (A.) [ 1 [ محتاج .ihtiyaç sahibi. 2.yoksul.
muhtariyet (A.) [ مختاریت ] özerklik.
muhtasar (A.) [ مختصر ] kısa, özlü.
muhtasaran (A.) [ مختصرا ] kısaca.
muhtekir (A.) [ محتکر ] vurguncu.
muhtelefünfîh (A.) [ مختلف فيه ] ihtilaflı.
muhtelif (A.) [ مختلف ] türlü.
muhtelit (A.) [ مختلط ] karışık.
muhterem (A.) [ محترم ] saygın, saygıdeğer.
muhterik olmak yanmak.
muhteriz (A.) [ محترز ] kaçınan, uzak duran.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
muhteşem (A.) [ محتشم ] görkemli, ihtişamlı.
muhteva (A.) [ محتوا ] içerik.
muhtevî (A.) [ محتوی ] içeren, içine alan.
muhtevî olmak içermek, içine almak.
muhteviyat (A.) [ محتویات ] içindekiler.
muhyî (A.) [ محيی ] hayat veren.
mukâbil (A.) [ 1 [ مقابل .karşılığında. 2.karşılık.
mukaddem (A.) [ 1 [ مقدم .önde. 2.önce, önceki.
mukaddemâ (A.) [ مقدما ] önceden.
mukadderat (A.) [ مقدرات ] yazgı.
mukaddes (A.) [ مقدس ] kutsal.
mukaddesat (A.) [ مقدسات ] kutsal değerler.
mukaddime (A.) [ 1 [ مقدمه .giriş. 2.önsöz.
mukallid (A.) [ مقلد ] taklitçi.
mukanna (A.) [ مقنع ] peçeli.
mukannin (A.) [ مقنن ] yasa koyucu.
mukarreb (A.) [ مقرب ] yakın.
mukarrer (A.) [ 1 [ مقرر .kararlaştırılmış. 2.kesin.
mukarrerat (A.) [ مقررات ] kararlar.
mukassır (A.) [ مقصر ] kusurlu.
mukattar (A.) [ مقطر ] damıtılmış.
mukavelat (A.) [ مقاولات ] sözleşmeler.
mukavele (A.) [ مقاوله ] sözleşme.
317
mukavelename (A.-F.) [ مقاوله نامه ] sözleşme metni.)
mukavemet (A.) [ مقاومت ] karşı koyma, direnme.
mukavemet etmek karşı koymak, direnmek.
mukavim (A.) [ مقاوم ] karşı koyan, direnen, dirençli.
mukavvî (A.) [ مقوی ] güç veren.
mukâyese (A.) [ مقایسه ] kıyaslama, karşılaştırma.
mukayyed (A.) [ 1 [ مقيد .bağlı, zincire vurulmuş. 2.kayıtlı.
mukayyi (A.) [ مقيیء ] kusturucu.
mukırr (A.) [ مقر ] itirafçı.
mukîm (A.) [ مقيم ] oturan, yerleşik.
mukni (A.) [ مقنع ] ikna edici.
muktebes (A.) [ مقتبس ] alıntı yapılmış.
muktedâ (A.) [ مقتدا ] uyulan.
muktedî (A.) [ مقتدی ] uyan.
muktedî olmak uymak.
muktedir (A.) [ مقتدر ] güçlü, iktidarlı.
muktesid (A.) [ مقتصد ] tutumlu, iktisatlı.)
muktezî (A.) [ مقتضی ] gereken.
mûmâileyh (A.) [ مومی اليه ] anılan, adı geçen.
mûmâileyhim (A.) [ مومی اليهم ] adı geçenler.
mumza (A.) [ ممضی ] imzalı, imzalanmış.
munfasıl (A.) [ منفصل ] ayrı.
munis (A.) [ مونس ] cana yakın, alışılmış.
318
munkalib (A.) [ منقلب ] değişen, dönüşen.
munkalib olmak değişmek, dönüşmek.
munkarız (A.) [ منقرض ] yıkılan, çöken, sönen.
munkarız olmak yıkılmak, çökmek, sönmek.
munsarif (A.) [ منصرف ] vazgeçen.
munsarif olmak vazgeçmek.
munsif (A.) [ منصف ] insaflı.
muntabık (A.) [ منطبق ] uygun, uyumlu.
muntazam (A.) [ منتظم ] düzenli, düzgün, intizamlı.
muntazaman (A.) [ منتظما ] düzenli olarak.
muntazır (A.) [ منتظر ] bekleyen.
munzam (A.) [ منضم ] ek.
mûr (F.) [ مور ] karınca.
murabba (A.) [ 1 [ مربع .dörtgen. 2.kare.
murabbauşşekl (A.) [ مربع الشکل ] dörtgen şeklinde, kare şeklinde.
murâd (A) [ مراد ] istek, arzu.
murâfaa (A.) [ مرافعه ] duruşma.
murahhas (A.) [ مرخص ] delege.
murakabe (A.) [ 1 [ مراقبه .denetim. 2.kendi iç dünyasına dalma.
murakıb (A.) [ مراقب ] denetçi.
murakka (A.) [ مرقع ] yamalı.
murassa (A.) [ مرصع ] değerli taşlarla süslenmiş.
murg (F.) [ مرغ ] kuş.
319
murûr etmek geçmek.
murzia (A.) [ مرضعه ] sütanne.
musâb (A.) [ مصاب ] yakalanmış, tutulmuş, uğramış.
musâb olmak yakalanmak, tutulmak.
musadif (A.) [ مصادف ] rastlayan.
musâfaha (A.) [ مصافحه ] tokalaşma.
musâfaha etmek tokalaşmak, el sıkışmak.
musahabe (A.) [ مصاحبه ] konuşma, sohbet etme.
musahhah (A.) [ مصحح ] düzeltilmiş.
musahib (A.) [ 1 [ مصاحب .arkadaş, sohbet arkadaşı. 2.padişahın özel işlerine
bakan.
musalaha (A.) [ مصالحه ] barış.
musanna 1.gösterişli. 2.usta elinden çıkmış.
musannif (A.) [ مصنف ] yazar, kitap yazarı.
musarra (A.) [ مصرع ] iki mısraı birbiriyle kafiyelendirilmiş beyit.
musattah (A.) [ مسطح ] düz.
musavver (A.) [ 1 [ مصور .resimli. 2.tasvir edilmiş.
musavvir (A.) [ مصور ] ressam.
mushaf (A.) [ مصحف ] Kur’ân.
musîbet (A.) [ 1 [ مصيبت .bela. 2.şirret, uğursuz.
mûsikîşinas (A.-F.) [ موسيقی شناس ] müzisyen.
musir (A.) [ مصر ] ısrarcı, ısrar eden.
musirrane (A.-F.) [ مصرانه ] ısrarla, ısrar ederek.
320
mustakim (A.) [ مستقيم ] doğru, düz, dosdoğru.
mûş (F.) [ موش ] fare.
muşamma (A.) [ مشمع ] muşamba.
mûşikâfâne (F.) [ موشکافانه ] kılı kırk yararak.
muşt (F.) [ 1 [ مشت .yumruk. 2.avuç.
muta’assıb (A.) [ متعصب ] taassup gösteren, aşırı tutucu, yobaz.
mutabık (A.) [ مطابق ] uyan, uyumlu.
mutâlebât (A.) [ مطالبات ] istekler.
mutâlebe (A.) [ 1 [ مطالبه .istek. 2.isteme, talep.
mutâlebe etmek istemek, talep etmek.
mutantan (A.) [ 1 [ مطنطن .tantanalı. 2.gösterişli.
mutarriden (A.) [ مطردا ] biteviye.
mutasarrıf (A.) [ متصرف ] sancak beyi.
mutasavvıfâne (A.-F.) [ متصوفانه ] sûfice.
mutâva’at (A.) [ مطاوعت ] baş eğme, boyun eğme, itaat.
mutavattın (A.) [ متوطن ] yurt tutmuş.
mutayebe (A.) [ مطایبه ] şakalaşma, birbirine fıkra anlatma.
mutazammin (A.) [ متضمن ] içeren.
mutazarrır (A.) [ متضرر ] zarar gören.
mutazarrır olmak zarar görmek.
muteber (A.) [ 1 [ معتبر .itibarlı. 2.geçerli.
mutedil (A.) [ 1 [ معتدل .ylıman. 2.mülayim, hoşgörülü.
mutekid (A.) [ معتقد ] inanan, inancında olan.
321
mutemed (A.) [ معتمد ] güvenilir.
mutî (A.) [ مطيع ] itaat eden, boyun eğen.
mutî olmak itaat etmek, boyun eğmek.
mutlak (A.) [ مطلق ] kesin.
mutlaka (A.) [ مطلقا ] kesinlikle, zorunlu olarak, kayıtsız şartsız.
mutrib (A.) [ 1 [ مطرب .çalgıcı. 2.şarkıcı.
muttasıl (A.) [ متصل ] sürekli, durmadan.
muvacehe (A.) [ مواجهه ] karşı, yüzyüze.
muvaffak (A.) [ موفق ] başarılı.
muvaffak olmak başarmak, başarılı olmak.
muvaffakiyet (A.) [ موفقيت ] başarı.
muvaffakiyet ihraz etmek başarı göstermek.
muvafık gelmek uygun olmak.
muvahhiş (A.) [ موحش ] korkutucu.
muvakkar (A.) [ موقر ] ağırbaşlı.
muvakkat (A.) [ موقت ] geçici.
muvakkaten (A.) [ موقتا ] geçici olarak.
muvâsalat (A.) [ مواصلات ] varma, ulaşma.
muvâsalat etmek ulaşmak, varmak.
muvâzaten (A.) [ موازاتا ] paralel olarak.
muvazene (A.) [ موازنه ] denge.
muvazene-i umûmiye kanunu bütçe kanunu.
muvazenesiz (A.-T.) dengesiz.
322
muvazi (A.) [ موازی ] paralel.
muvazzaf (A.) [ موظف ] görevli.
muzaffer olmak zafer kazanmak.
muzafferiyet (A.) [ مظفریت ] zafer kazanma.
muzdarip (A.) [ مضطرب ] ızdıraplı, acı çeken.
muzdarip etmek ızdırap vermek, üzmek.
muzır (A.) [ مضر ] zararlı, muzur.
muzlim (A.) [ مظلم ] karanlık.
muztarib (A.) [ مضطرب ] acı çeken, ızdıraplı.
mübadele (A.) [ مبادله ] değiştokuş, alışveriş.
mübahesat (A.) [ مباحثات ] tartışmalar.
mübahese (A.) [ مباحثه ] tartışma.
mübahese olunmak tartışılmak.
mübalağa (A.) [ 1 [ مبالغه .abartma. 2.abartı.
mübalağa edilmek abartılmak.
mübalağa etmek abartmak.
mübarek (A.) [ مبارک ] kutlu, bereketli.
mübareze (A.) [ 1 [ مبارزه .uğraşı, mücadele. 2.savaş.
mübareze etmek mücadele etmek.
mübaşeret olunmak girişilmek, işe başlanmak.
mübâyaa (A.) [ مبایعه ] satın alma.
mübâyaa edilmek alınmak, satın alınmak.
mübâyaa etmek almak, satın almak.
323
mübdi (A.) [ مبدع ] yenilik getiren, yeni bir şey bulan.
mübeşşir (A.) [ مبشر ] müjdeci, müjdeleyen.
mübhem (A.) [ مبهم ] belirsiz.
mübin (A.) [ مبين ] açıklayan, açıklayıcı.
mübrem (A.) [ مبرم ] kaçınılmaz, zorunlu.
mübremleşmek kaçınılmaz bir hal almak.
mübtedi (A.) [ 1 [ مبتدی .başlayan. 2.ilkokula başlayan öğrenci.
mübtela (A.) [ مبتلا ] uğramış, tutulmuş, yakalanmış.
mübtela olmak uğramak, tutulmak, yakalanmak.
mübtenî (A.) [ مبتنی ] dayanan.
mübtezel (A.) [ 1 [ مبتذل .ele ayağa düşmüş. 2.orta malı. 3.çok bulunan.
mücadele (A.) [ مجادله ] savaşım.
mücavir (A.) [ مجاور ] komşu.
mücazat (A.) [ 1 [ مجازات .cezalandırma. 2.karşılık verme.
mücbir (A.) [ مجبر ] zorlayıcı.
müceddid (A.) [ مجدد ] yenilikçi.
mücehhez (A.) [ مجهز ] donanmış.
mücellâ (A.) [ مجلا ] cilalı.
mücellid (A.) [ مجلد ] ciltçi.
mücerreb (A.) [ مجرب ] deneyimli.
mücerred (A.) [ 1 [ مجرد .bekar. 2.soyut.
mücmelen (A.) [ مجملا ] özetle.
mücrim (A.) [ مجرم ] suçlu.
324
müctemi’ (A.) [ مجتمع ] derli toplu.
müdafaa (A.) [ مدافعه ] savunma.
müdahale (A.) [ مداخله ] karışma.
müdahene (A.) [ مداهنه ] yağcılık, yardakçılık.
müdavim (A.) [ مداوم ] devam eden.
müddeî (A.) [ 1 [ مدعی .davacı. 2.inatçı.
müddet (A.) [ مدت ] süre.
müddet-i muvakkata [ مدت موقته ] geçici süre.
müddet-i tahsiliye [ مدت تحصيليه ] öğrenim süresi.
müdevver (A.) [ مدور ] yuvarlak.
müdhiş (A.) [ مدهش ] dehşet verici.
müdhişe (A.) [ مدهشه ] dehşet verici.
müdrik (A.) [ مدرک ] idrak eden.
müdrik olmak idrak etmek.
müebbeden (A.) [ مؤبدا ] ömür boyu.
müellefat (A.) [ مؤلفات ] telif edilmiş yapıtlar.
müellif (A.) [ مؤلف ] yazar.
müesses (A.) [ مؤسس ] kurulu, kurulmuş.
müessesat (A.) [ مؤسسات ] kurumlar, kuruluşlar, müesseseler.
müessese (A.) [ مؤسسه ] kurum, kuruluş.
müessif (A.) [ مؤسف ] üzücü.
müessir (A.) [ 1[ مؤثر .etkileyici, etkili.
müessiriyet (A.) [ مؤثریت ] etkileme gücü.
325
müessis (A.) [ مؤسس ] kurucu.
müeyyide (A.) [ مؤیده ] yaptırım.
müfekkire (A.) [ مفکره ] düşünme gücü.
müfid (A.) [ مفيد ] yararlı.
müflis (A.) [ 1 [ مفلس .iflas etmiş. 2.sefil.
müfreze (A.) [ مفرزه ] askerî birlik.
müfrit (A.) [ مفرط ] aşırı.
müfsid (A.) [ مفسد ] bozucu.
müftehir (A.) [ مفتخر ] iftihar eden.
müftekir (A.) [ 1 [ مفتقر .yoksul. 2.bağlı, muhtaç.
müfteri (A.) [ مفتری ] iftiracı.
müheyya (A.) [ مهيا ] hazır.
müheyyic (A.) [ مهيج ] heyecan verici.
mühim (A.) [ مهم ] önemli.
mühimmat (A.) [ مهمات ] savaş malzemesi.
mühimme (A.) [ مهمه ] önemli.
mühlet (A.) [ مهلت ] tanınmış süre.
mühlet vermek süre tanımak.
mühlik (A.) [ مهلک ] öldürücü.
mühr (F.) [ مهر ] mühür.
mühtedî (A.) [ مهتدی ] islam dinini kabul etmiş.
mühtez (A.) [ مهتز ] titrek.
mühürdar (F.) [ مهردار ] özel kalem müdürü.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
müje (F.) [ مژه ] kirpik.
müjgan (F.) [ 1 [ مژگان . kirpik. 2.kirpikler.
mükâfat (A.) [ مکافات ] ödül.
mükâleme (A.) [ مکالمه ] konuşma.
mükâtebe (A.) [ مکاتبه ] yazışma.
mükedder (A.) [ مکدر ] kederli.
mükemmelen (A.) [ مکملا ] tam olarak, mükemmel olarak.
mükemmeliyet (A.) [ مکمليت ] mükemmellik.
mükerrer (A.) [ مکرر ] tekrarlanmış, yinelenmiş.
mükerreren (A.) [ مکررا ] tekrar tekrar.
mükeyyif (A.) [ مکيف ] keyif verici.
mükteseb (A.) [ مکتسب ] kazanılmış.
müktesebat (A.) [ مکتسبات ] bilgi birikimi.
müktesebe (A.) [ مکتسبه ] kazanılmış.
mülakat (A.) [ 1 [ ملاقات .buluşma. 2.görüşme.
mülâki olmak 1.karşılaşmak. 2.görüşmek.
mülayim (A.) [ ملایم ] yumuşak.
mülazemet etmek 1.devam etmek. 2.staj yapmak. 3.bir işle ilgilenmek.
mülazım (A.) [ ملازم ] teğmen.
mülazım-ı evvel [ ملازم اول ] üsteğmen.
mülazım-ı sâni [ ملازم ثانی ] teğmen.
mülevven (A.) [ ملون ] rengarenk.
mülevves (A.) [ ملوث ] kirli.
327
mülga (A.) [ ملغا ] kaldırılmış.
mülhakat (A.) [ 1 [ ملحقات .ekler. 2.bir yere bağlı olan başka yerler.
mülk (A.) [ 1 [ ملک .yurt. 2.kazanç getiren taşınmaz.
mülteci (A.) [ ملتجی ] sığınmacı.
mültefit (A.) [ ملتفت ] iltifat eden, güleryüzlü.
mülûk (A.) [ ملوک ] melikler.
mümane’et (A.) [ ممانعت ] engelleme.
mümaselet (A.) [ مماثلت ] benzerlik.
mümasil (A.) [ مماثل ] benzer, andıran.
mümasil olmak berbirine benzemek.
mümâşat (A.) [ مماشات ] uysallık, suyuna gitme, alttan alma.
mümessil (A.) [ 1 [ ممثل .temsilci. 2.sınıf temsilcisi.
mümeyyiz (A.) [ 1 [ مميز .katip. 2.sınava giren öğretmen.
mümeyyize (A.) [ مميزه ] tırnak işareti.
mümin (A.) [ مؤمن ] inanan, iman eden.
müminîn (A.) [ مؤمنين ] inananlar, iman edenler.
mümkin (A.) [ ممکن ] mümkün.
mümsik (A.) [ ممسک ] elisıkı.
mümtaz (A.) [ ممتاز ] seçkin.
mümtehin (A.) [ ممتحن ] sınav yapan, sınayan.
mümteni (A.) [ ممتنع ] imkansız.
mümzâ (A.) [ ممضی ] imzalı, imzalanmış.
mün’adim olmak yok olmak.
328
mün’akid (A.) [ منعقد ] yapılmış, imzalanmış, kabul edilmiş.
mün’akis (A.) [ منعکس ] yansıtan.
mün’im (A.) [ 1 [ منعم .Tanrı. 2.velînimet.
münâcat (A.) [ مناجات ] Tanrı’ya yakarma.
münâdi (A.) [ 1 [ منادی .müezzin. 2.tellal, çığırtkan.
münafık (A.) [ منافق ] ikiyüzlü, nifak sokucu.
münâkalat (A.) [ مناقلات ] taşımacılık.
münâkasa (A.) [ مناقصه ] açık eksiltme.
münâkaşa [ 1 [ مناقشه .tartışma. 2.irdeleme.
münâkız olmak (A.-T.) çelişmek.
münakkaş (A.) [ منقش ] nakışlı, işlemeli, desenli.
münasebat (A.) [ مناسبات ] münasebetler.
münatif (A.) [ منعطف ] çevrilmiş,yönelik.
münatif olmak çevrilmek.
münâvebeten (A.) [ مناوبة ] dönüşümlü olaram.
münaza’ât (A.) [ منازعات ] çatışmalar, çekişmeler.
münbais (A.) [ منبعث ] ileri gelen, kaynaklanan.
münbit (A.) [ منبت ] verimli.
müncemid (A.) [ منجمد ] donuk.
müncer olmak sonuçlanmak.
mündemic (A.) [ مندمج ] içinde yer alan, içinde bulunan.
mündericât (A.) [ مندرجات ] içindekiler.
münderis olmak izi kalmamak.
329
münebbih (A.) [ منبه ] uyarıcı, uyandırıcı.
münekkid (A.) [ منقد ] eleştirmen.
münevver (A.) [ 1 [ منور .aydınlanmış, parlak. 2.aydın fikirli.
münevver eylemek aydınlatmak.
münfail olmak gücenmek, alınmak.
münferid (A.) [ 1 [ منفرد .ayrı, tek başına. 2.tektük.
münhal (A.) [ 1 [ منحل .boş, açık. 2.çölülmüş.
münhasır (A.) [ منحصر ] dönük, ait, yönelik.
münhasıran (A.) [ منحصرا ] sırf, sadece.
münhedim olmak yıkılmak, yok olmak.
münhezim (A.) [ منهزم ] bozguna uğramış.
münhezim olmak bozguna uğramak.
müneccim (A.) [ منجم ] yıldızbilimci, astrolog.
münkasım (A.) [ منقسم ] bölünmüş.
münkasım olmak bölünmek, bölünmüş olmak.
münker (A.) [ منکر ] inkâr edilen.
münkesir (A.) [ منکسر ] kırık.
münkesir olmak kırılmak.
münkir (A.) [ منکر ] inkâr eden.
münselib olmak kalmamak.
müntahab (A.) [ منتخب ] seçilmiş, seçkin.
müntahabat (A.) [ منتخبات ] seçki, antoloji.
müntakim (A.) [ منتقم ] intikam alan.
330
münteha (A.) [ منتها ] son.
müntehi olmak sona ermek, son bulmak.
müntesib (A.) [ منتسب ] mensup, intisab etmiş.
müntesip bk. müntesib.
münteşir (A.) [ منتشر ] yaygın.
müphem (A.) [ مبهم ] belirsiz, belli belirsiz.
müptelâ (A.) [ مبتلا ] uğramış, tutulmuş, yakalanmış.
müptelâ olmak tutulmak, yakalanmak, uğramak.
mürâat (A.) [ مراعات ] gözetme.
müracaat (A.) [ مراجعت ] başvuru. 2.geri dönüş.
müracaat etmek 1.başvurmak. 2.geri dönmek.
müradif (A.) [ مرادف ] eşanlamlı.
mürai (A.) [ مرائی ] ikiyüzlü.
müraselât (A.) [ مراسلات ] mektuplaşmalar.
mürasele (A.) [ مراسله ] mektuplaşma.
mürde (F.) [ مرده ] ölü.
mürebbî (A.) [ مربی ] eğitmen, eğitici.
müreccah (A.) [ مرجح ] tercih sebebi, tercih edilir.
müreffeh (A.) [ مرفه ] refah içinde, bolluk içinde.
mürekkeb (A.) [ 1 [ مرکب .oluşan, bileşen. 2.mürekkep.
müretteb (A.) [ 1 [ مرتب .düzenlenmiş, tertip edilmiş. 2.dizilmiş.
mürettib (A.) [ مرتب ] dizgici.
mürevvic (A.) [ مروج ] revaç veren, propagandasını yapan.
331
mürg (F.) [ مرغ ] kuş.
mürgâb (F.) [ 1 [ مرغاب .ördek. 2.kurbağa.
mürid (A.) [ 1 [ مرید .buyuran. 2.şeyhe bağlı kişi, mürit.
mürit bk. murid.
mürşid (A.) [ 1 [ مرشد .şeyh. 2.doğru yolu gösteren, irşad eden.
mürteci (A.) [ مرتجع ] gerici.
mürted (A.) [ مرتد ] islam dininden çıkan.
mürtefi (A.) [ مرتفع ] yüksek.
mürtehen (A.) [ مرتهن ] rehinli, ipotekli.
mürteiş (A.) [ مرتعش ] titrek.
mürtekib (A.) [ مرتکب ] kötü bir iş yapan, işleyen.
mürteşî (A.) [ مرتشی ] rüşvetçi, rüşvet yiyen.
mürûr (A.) [ مرور ] geçme, geçip gitme, geçiş.
mürûr -i zaman [ مرور زمان ] zamanın akışı.
mürûr etmek geçmek.
mürûr eylemek 1.geçmek. 2.uğramak.
mürüvvet (A.) [ 1 [ مروت .insanlık. 2.iyilik.
müsaade (A.) [ 1 [ مساعده .izin. 2.yardım.
müsaade edilmek izin verilmek.
müsaade etmek izin vermek.
müsaadekâr (A.-F.) [ مساعده کار ] yardımcı, izin verici.
müsaadekârlık (A.-F.-T.) yardımcı olma, izin verme.
müsabaka (A.) [ مسابقه ] yarışma.
332
müsabık (A.) [ مسابق ] yarışmacı.
müsademe (A.) [ 1 [ مصادمه .çarpışma. 2.çatışma.
müsadere (A.) [ مصادره ] mal varlığına el koyma.
müsadere edilmek mal varlığına el konulmak.
müsadere etmek mal varlığına el koymak.
müsâdif (A.) [ مصادف ] rastlar, rastlayan.
müsafir (A.) [ 1 [ مسافر .yolcu. 2.konuk.
müsâhelekârlık (A.-F.-T.) kolaylık gösterme.
müsaid (A.) [ مساعد ] uygun.
müsalaha (A.) [ مصالحه ] barış yapma.
müsalemetkâr (A.-F.) [ مسالمت کار ] barışçıl.
müsâmaha (A.) [ مسامحه ] hoşgörü.
müsâmahakâr (A.-F.) [ مسامحه کار ] hoşgörülü.
müsamere (A.) [ 1 [ مسامره .gece eğlencesi. 2.okul piyesi.
müsâvat (A.) [ مساوات ] eşitlik.
müsâvatsızlık (A.-T.) eşitsizlik.
müsbet (A.) [ مثبت ] olumlu, pozitif.
müsebbib (A.) [ مسبب ] yol açan, sebep olan.
müseccel (A.) [ مسجل ] tescilli.
müsekkin (A.) [ مسکن ] sakinleştirici, yatıştırıcı.
müsekkit (A.) [ مسکت ] susturucu.
müsellah (A.) [ مسلح ] silahlı.
müselleme (A.) [ مسلمه ] herkes tarafından kabul edilmiş.
333
müselles (A.) [ مثلث ] üçgen.
müsellesat (A.) [ مثلثات ] trigonometri.
müsellesüşşekl (A.) [ مثلث الشکل ] üçgen şeklinde.
müselmân (A.) [ مسلمان ] müslüman.
müselsel (A.) [ مسلسل ] zincirleme.
müsemma (A.) [ مسمی ] adlandırılmış.
müshil (A.) [ 1 [ مسهل .kolaylaştıran. 2.ishal edici.
müsin (A.) [ مسن ] yaşlı.
müskirat (A.) [ مسکرات ] sarhoş edici şeyler.
müslim (A.) [ مسلم ] müslüman.
müsmir (A.) [ 1 [ مثمر .verimli. 2.iyi sonuç veren.
müsmiriyet (A.) [ مثمریت ] verimlilik.
müsrif (A.) [ مسرف ] savurgan.
müsta’mere (A.) [ مستعمره ] sömürge.
müstab'ed (A.) [ مستبعد ] uzak.
müsta'fî (A.) [ مستعفی ] istifa etmiş, istifa eden.
müstağnî (A.) [ مستغنی ] doygun, eyvallah etmeyen.
müstahak (A.) [ مستحق ] hak kazanmış.
müstahdem (A.) [ مستخدم ] çalışan, hizmet eden.
müstahdemîn (A.) [ مستخدمين ] çalışanlar, hizmet edenler.
müstaid (A.) [ مستعد ] yetenekli.
müstakil (A.) [ مستقل ] bağımsız.
müstakillen (A.) [ مستقلا ] bağımsız olarak, ayrıca.
334
müstakraza (A.) [ مستقرضه ] borç alınan.
müstamel (A.) [ 1 [ مستعمل .kullanılmış. 2.kullanılan.
müstantık (A.) [ مستنطق ] sorgu yargıcı.
müste’cir (A.) [ مستأجر ] kiracı.
müstebân olmak anlaşılmak.
müstebid (A.) [ مستبد ] despot.
müstefid olmak yararlanmak.
müstehlik (A.) [ مستهلک ] tüketici.
müstehzi (A.) [ مستهزی ] alaycı.
müstemleke (A.) [ مستملکه ] sömürge, koloni.
müstenid (A.) [ مستند ] dayanan.
müsteniden (A.) [ مستندا ] dayanarak.
müsterih (A.) [ مستریح ] gönlü rahat.
müstesnâ (A.) [ 1 [ مستثنی .apayrı. 2.dışında haricinde.
müsteşar (A.) [ مستشار ] danışman.
müsteşrik (A.) [ مستشرق ] doğubilimci, oryantalist.
müsvedde (A.) [ مسوده ] taslak.
müşa’şa (A.) [ مشعشع ] gösterişli, şaşaalı.
müşabehet (A.) [ مشابهت ] benzerlik.
müşabih (A.) [ مشابه ] benzer.
müşahedât (A.) [ مشاهدات ] gözlemler.
müşâhede (A.) [ مشاهده ] gözlem.
müşâhede edilmek gözlemlenmek.
335
müşâhede olunmak gözlemlenmek.
müşahhas (A.) [ مشخص ] somut.
müşarik (A.) [ مشارک ] ortak.
müşarünileyh (A.) [ مشار اليه ] anılan, adı geçen.
müşavere (A.) [ مشاوره ] danışma.
müşavere etmek danışmak.
müşekkel (A.) [ مشکل ] biçimli, kalıplı.
müşerref olmak şeref kazanmak.
müşevveş (A.) [ مشوش ] karışık.
müşfik (A.) [ مشفق ] şefkatli.
müşir (A.) [ مشير ] mareşal.
müşkil (A.) [ مشکل ] güç, zor.
müşkilât (A.) [ مشکلات ] güçlükler, zorluklar.
müşkilat çekmek zorluk çekmek, sıkıntı çekmek.
müşkilpesend (A.-F.) [ مشکل پسند ] güç beğenen.
müşt (F.) [ 1 [ مشت .yumruk. 2.avuç.
müştail (A.) [ مشتعل ] alevli.
müştak (A.) [ مشتاق ] çok isteyen, can atan.
müştehir (A.) [ مشتهر ] ünlü.
müşteki (A.) [ مشتکی ] şikayetçi.
müştemilat (A.) [ مشتملات ] eklentiler, ek yapılar.
müştereken (A.) [ مشترکا ] ortaklaşa.
mütalaa (A.) [ 1 [ مطالعه .okuma. 2.görüş. 3.inceleme.
336
mütareke (A.) [ متارکه ] bırakışma, karşılıklı silah bırakma
müteaddid (A.) [ متعدد ] birçok.
müteaffin (A.) [ متعفن ] kokuşmuş.
müteahhid (A.) [ متعهد ] taahhüt eden, üstlenen.
müteakib (A.) [ متعاقب ] ardından.
müteallik (A.) [ متعلق ] ilgili, ilişkin.
müteallim (A.) [ متعلم ] öğrenci.
müteammim (A.) [ متعمم ] yaygın.
müteannid (A.) [ متعند ] inatçı.
müteârife (A.) [ متعارفه ] kanıtlanmak gerektirmeyecek kadar açık.
müteassıb (A.) [ متعصب ] taassup gösteren.
mütebahhir (A.) [ متبحر ] derin bilgi sahibi.
mütebahhirane (A.-F.) [ متبحرانه ] derinlemesine.
mütebaki (A.) [ متباقی ] kalan, geriye kalan.
mütebariz (A.) [ متبارز ] açık seçik, belirgin.
mütebasbıs (A.) [ متبصبص ] yaltakçı, yardakçı.
mütebessim (A.) [ متبسم ] gülümseyen, tebessüm eden.
mütecânis (A.) [ متجانس ] aynı cinsten, homojen.
mütecâviz (A.) [ 1 [ متجاوز .aşkın. 2.saldırgan, tecavüzkâr. 3.sarkıntılık eden,
tecavüzcü.
müteceddid (A.) [ 1 [ متجدد .yenilikçi. 2.yenileşen.
mütecellî (A.) [ متجلی ] görünen, tecelli eden.
mütecessis (A.) [ متجسس ] meraklı, merak eden.
337
mütecessisâne (A.-F.) [ متجسسانه ] merak ederek, meraklı.
mütedair (A.) [ متدائر ] ilişkin.
mütedeyyin (A.) [ متدین ] dindar, dinine düşkün.
müteehhil (A.) [ متأهل ] evli.
müteellim (A.) [ متألم ] elemli.
müteessif (A.) [ متأسف ] üzgün.
müteessif olmak üzülmek.
müteessifâne (A.-F.) [ متأسفانه ] üzgün, esefli.
müteessir (A.) [ 1 [ متأثر .üzgün. 2.etkilenen.
müteessir olmak 1.üzülmek. 2.etkilenmek.
müteezzî (A.) [ متأذی ] eziyet çekmiş, eza görmüş.
müteezzi etmek acı çektirmek.
mütefekkir (A.) [ 1 [ متفکر .düşünür. 2.düşünceli.
mütefekkirane (A.-F.) [ متفکرانه ] düşünceli düşünceli.
mütefelsifâne (A.-F.) [ متفلسفانه ] bir filozof gibi.
mütefennin (A.) [ متفنن ] fen bilimleri ile uğraşan, teknik ile uğraşan.
müteferrik (A.) [ متفرق ] dağınık.
mütefessih (A.) [ متفسخ ] bozulmuş, kokuşmuş, çürümüş.
mütegallib (A.) [ متغلب ] zorba.
mütegâyir (A.) [ متغایر ] birbirine zıt.
mütehaccir (A.) [ متحجر ] taşlaşmış, fosilleşmiş.
mütehalif (A.) [ متخالف ] birbirine uymayan.
mütehammil (A.) [ متحمل ] dayanan.
338
müteharrî (A.) [ متحری ] araştırıcı, araştıran.
müteharrik (A.) [ متحرک ] hareket eden, kıpırdayan.
mütehassıs (A.) [ متخصص ] uzman.
mütehassir (A.) [ متحسر ] özlem duyan.
mütehassis (A.) [ متحسس ] duygulu.
mütehâşi (A.) [ متحاشی ] çekingen.
mütehavvil (A.) [ متحول ] değişken.
mütehayyir (A.) [ متحير ] şaşkın, şaşırmış.
mütekâbil (A.) [ متقابل ] karşılıklı.
mütekâbile (A.) [ متقابله ] karşılıklı.
mütekâbilen (A.) [ متقابلا ] karşılıklı olarak.
mütekaddim (A.) [ متقدم ] geçmiş, eski.
mütekaid (A.) [ متقاعد ] emekli.
mütekamil (A.) [ متکامل ] olgun, tam, gelişmiş.
mütekebbir (A.) [ متکبر ] kendini beğenmiş, şişinen, büyüklenen.
mütekeddir (A.) [ متکدر ] kederli.
mütekellim (A.) [ 1 [ متکلم .konuşan. 2.birinci tekil şahıs.
mütelebbis (A.) [ متلبس ] giyinmiş, kuşanmış.
mütelevvin (A.) [ متلون ] renkten renge giren, yanar döner.
mütemadi (A.) [ متمادی ] sürekli.
mütemadiyen (A.) [ متمادیا ] sürekli olarak.
mütemayil (A.) [ 1 [ متمایل .eğimli. 2.eğilimli, yönelik.
mütemeddin (A.) [ متمدن ] uygar.
339
mütemellik (A.) [ متملک ] dalkavuk, yardakçı.
mütemerkiz (A.) [ متمرکز ] bir merkezde toplanma.
mütemevvic (A.) [ متموج ] dalgalı.
mütemevvil (A.) [ متمول ] varlıklı, zengin.
mütemmim (A.) [ 1 [ متمم .tamamlayıcı. 2.tümleç.
mütenâhi (A.) [ متناهی ] sona eren.
mütenasib (A.) [ متناسب ] uygun, uyumlu.
mütenavib (A.) [ متناوب ] dönüşümlü.
mütenâzır (A.) [ 1 [ متناظر .birbirine bakan. 2.simetrik.
müteneffizân (A.-F.) [ متنفذان ] etkili kişiler, nüfuz sahipleri, sözü geçenler.
mütenevvi (A.) [ متنوع ] çeşitli, türlü türlü.
müteradif (A.) [ مترادف ] eşanlamlı.
müterafik (A.) [ 1 [ مترافق .refakat eden. 2.karışık, bir arada.
mütercem (A.) [ مترجم ] çevrilmiş, tercüme edilmiş.
mütercim (A.) [ مترجم ] çevirmen.
mütesadif (A.) [ متصادف ] rastlayan, tesadüf eden.
mütesâvi (A.) [ متساوی ] eşit.
mütesâviyen (A.) [ متساویا ] eşit olarak.
müteselli (A.) [ متسلی ] teselli bulan, avunan.
müteselli olmak teselli bulmak, avunmak.
müteselsil (A.) [ متسلسل ] zincirleme.
müteselsilen (A.) [ متسلسلا ] zincirleme olarak, birbirinin ardı sıra.
müteşâir (A.) [ متشاعر ] şair geçinen, şair müsveddesi.
340
müteşebbis (A.) [ 1 [ متشبث .girişen, teşebbüs eden. 2.girişimci.
müteşekkî (A.) [ متشکی ] şikayetçi.
müteşekkil (A.) [ متشکل ] oluşmuş, teşekkül etmiş.
müteşekkir (A.) [ متشکر ] şükran borçlu.
müteşettit (A.) [ متشتت ] karışık, dağınık.
mütetebbi (A.) [ متتبع ] araştırmacı.
mütevakkıf (A.) [ متوقف ] bağlı.
mütevaliyen (A.) [ متواليا ] sürekli olarak.
mütevattın (A.) [ متوطن ] yerleşik, yurt tutmuş.
mütevâzı (A.) [ متواضع ] alçakgönüllü.
mütevâzıyâne (A.-F.) [ متواضيانه ] alçakgönüllülükle.
mütevazin (A.) [ متوازن ] oranlı, uyumlu, dengeli.
müteveccih (A.) [ متوجه ] dönük, yönelik.
müteveccihen (A.) [ 1 [ متوجها .dönük olarak. 2.bir yere gitmek üzere.
müteveffâ (A.) [ متوفا ] ölmüş, ölü.
mütevekkil (A.) [ متوکل ] tevekkül eden her işini Tanrı’nın iradesine bırakan.
mütevellî (A.) [ متولی ] bir vakfın üst yöneticisi.
mütevellid (A.) [ 1 [ متولد .doğan. 2.ileri gelen, kaynaklanan.
müteverrim (A.) [ متورم ] veremli, verem hastası.
müteyakkız (A.) [ متيقظ ] uyanık, teyakkuz durumunda olan.
mütezâyid (A.) [ متزاید ] artan, çoğalan.
mütezelzil (A.) [ متزلزل ] sarsılan.
mütezelzil olmak 1.sarsılmak. 2.bozulmak.
341
müttefik (A.) [ متفق ] birlik olmuş, ittifak yapmış.
müttehid (A.) [ متحد ] birleşik.
müvekkil (A.) [ موکل ] vekalet veren.
müverrah (A.) [ مورخ ] tarihli.
müverrih (A.) [ مورخ ] tarihçi, tarih yazarı.
müverrihin (A.) [ مورخين ] tarihçiler.
müyesser olmak gerçekleşmek.
müzaheret (A.) [ مظاهرت ] destek, yardım, arka çıkma.
müzahrefat (A.) [ 1 [ مزخرفات .pislikler, süprüntüler, döküntüler.
müzakere (A.) [ مذاکره ] görüşme.
müzayede (A.) [ مزایده ] açık arttırma.
müzehheb (A.) [ مذهب ] altın yaldızlı.
müzekker (A.) [ مذکر ] eril.
müzevvir (A.) [ مزور ] arabozucu.
müzeyyen (A.) [ مزین ] süslü, ziynetli.
müzmin (A.) [ مزمن ] kronik, süreğen.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
-N-


nâ (F.) [ نا ] olumsuzluk eki.
na’l (A.) [ نعل ] nal.
na’lbend (A.-F.) [ نعلبند ] nalbant.
na’lbur (A.-F.) [ نعلبر ] nalbur.
na’lçe (A.-F.) [ نعلچه ] nalça.
na’nâ’ (A.) [ نعناع ] nane.
na’re (A.) [ نعره ] nara, haykırma.
na’ş (A.) [ نعش ] naaş, cenaze.
na’t (A.) [ 1 [ نعت .övme. 2.Hz. Muhammed’i övücü şiir.
nââşnâ (F.) [ نا آشنا ] yabancı.
naat (A.) [ 1 [ نعت .övme. 2.Hz. Muhammed’i övücü şiir.
nâb (F.) [ ناب ] saf, halis, katışıksız.
nâbecâ (F.) [ نابجا ] yersiz.
nâbehre (F.) [ 1 [ نابهره .nasipsiz. 2.soysuz.
nâbekâr (F.) [ 1 [ نابکار .hayırsız. 2.işe yaramaz.
nâbîna (F.) [ نابينا ] kör.
nâbûd (F.) [ 1 [ نابود .yok. 2.yokluk. 3.perişan.
nabz (A.) [ نبض ] nabız.
nabzgîr (A.-F.) [ نبض گير ] nabza göre şerbet veren.
343
nâcî (A.) [ ناجی ] kurtulan.
nâcins (F.-A.) [ ناجنس ] soysuz, cinsi bozuk.
nâçâr (F.) [ 1 [ ناچار .çaresiz, sorunda. 2.ister istemez.
nâçîz (F.) [ ناچيز ] değersiz, önemsiz.
nâdân (F.) [ 1 [ نادان .cahil. 2.hödük.
nâdânlık (F.-T.) 1.cahillik. 2.hödüklük.
nâdî (A.) [ نادی ] seslenen, çağıran.
nâdim (A.) [ نادم ] pişman.
nâdim etmek pişman etmek.
nâdim olmak pişman olmak.
nâdir (A.) [ نادر ] az bulunur.
nâdirât (A.) [ نادرات ] az bulunur şeyler.
nâdire (A.) [ نادره ] az bulunur.
nâdiren (A.) [ نادرا ] nadir olarak.
nâehl (F.-A.) [ ناأهل ] ehil olmayan, ehliyetli olmayan.
nâf (F.) [ ناف ] göbek.
nafaka (A.) [ نفقه ] geçim parası.
nâfe (F.) [ 1 [ نافه .ceylanın göbeğinden çıkan misk. 2.sevgilinin saçı.
nâfercâm (F.) [ نافرجام ] sonu iyi olmayan, yararsız.
nâfıa (A.) [ نافعه ] bayındırlık işleri.
nâfıa müdüriyeti bayındırlık müdürlüğü.
nâfıa nâzırı bayındırlık bakanı.
nâfıa nezareti bayındırlık bakanlığı.
344
nâfıa vekâleti bayındırlık bakanlığı.
nâfile (A.) [ 1 [ نافله .boşuna. 2.nafile namazı, farz dışında kılınan namaz.
nâfiz (A.) [ نافذ ] etkileyici, nüfuz edici, işleyici.
nâgâh (F.) [ ناگاه ] ansızın.
nâgehan (F.) [ ناگهان ] ansızın.
nağamât (A.) [ نغمات ] nağmeler.
nağme (A.) [ نغمه ] ezgi, melodi.
nağz (F.) [ نغز ] güzel, hoş.
nâhak (F.-A.) [ ناحق ] haksız.
nâhalef (F.-A.) [ ناخلف ] hayırsız evlat.
nahçîr (F.) [ نخچير ] av hayvanı.
nâhencâr (F.) [ ناهنجار ] doğru olmayan, uygun olmayan.
nâhid (F.) [ ناهيد ] Venüs, Çulpan, Zühre.
nahif (A.) [ نحيف ] cılız.
nâhiye (A.) [ 1 [ ناحيه .yöre, bölge. 2.bucak. 3.taraf.
nahl (A.) [ نخل ] hurma ağacı.
nahl (A.) [ نحل ] bal arısı.
nahlistan (A.-F.) [ نخلستان ] hurmalık.
nâhoş (F.) [ ناخوش ] hoş olmayan.
nahs (A.) [ نحس ] uğursuzluk.
nâhudâ (F.) [ ناخدا ] kaptan.
nâhudâ (F.) [ ناخدا ] Allahsız.
nâhun (F.) [ ناخن ] tırnak.
345
nahv (A.) [ 1 [ نحو .sözdizimi. 2.taraf. 3.gibi.
nahvet (A.) [ نخوت ] böbürlenme.
nahvî (A.) [ نحوی ] gramerci, nahiv uzmanı.
nâib (A.) [ 1 [ نائب .vekil. 2.kadı, yargıç.
nâil (A.) [ نائل ] erişen, kavuşan, murada eren.
nail olmak muradına ermek, kavuşmak, erişmek.
nâim (A.) [ نائم ] uyuyan.
nâka (A.) [ ناقه ] dişi deve.
nakd (A.) [ 1 [ نقد .nakit. 2.madeni para.
nakden (A.) [ نقدا ] peşin olarak.
nâkes (F.) [ 1 [ ناکس .soysuz, işe yaramaz. 2.pinti, nekes.
nâkıs (A.) [ 1 [ ناقص .eksik. 2.eksi.
nakış (A.) [ نقش ] desen.
nakib (A.) [ 1 [ نقيب .şeyh yardımcısı. 2.reis vekili.
nâkil (A.) [ 1 [ ناقل .taşıma, nakil. 2.anlatan, nakleden.
nakîsa (A.) [ نقيصه ] kusur.
nakîse (A.) [ نقيصه ] kusur.
nakkad (A.) [ نقاد ] eleştirmen.
nakkal (A.) [ نقال ] nakleden, öykü veya masal anlatan.
nakkare (A.) [ 1 [ نقاره .davul. 2.dümbelek.
nakl (A.) [ 1 [ نقل .nakil, anlatma. 2.taşıma.
nakledilmek 1.anlatılmak. 2.taşınmak.
naklen (A.) [ نقلا ] naklederek, nakil yolu ile.
346
nakletmek 1.anlatmak. 2.taşımak.
nakliyat (A.) [ نقليات ] taşımacılık.
nakliye (A.) [ نقليه ] taşıma.
nakş (A.) [ 1 [ نقش .nakış, desen. 2.resim. 3.duvar resmi.
nakşedilmek işlenmek.
nakş etmek işlemek.
nâkus (A.) [ ناقوس ] çan.
nakz (A.) [ 1 [ نقض .yok sayma. 2.bozma, çözme.
nâlân (F.) [ نالان ] inleyen.
nâlân etmek inletmek.
nâlân olmak inlemek.
nâle (F.) [ ناله ] inilti.
nâlende (F.) [ نالنده ] inleyen.
nâm (F.) [ 1 [ نام .ad. 2.adında, adlı. 3.ün, şöhret.
nam vermek ad vermek, adlandırmak.
nâmahdud (F.-A.) [ نامحدود ] sınırsız.
nâmahrem (F.-A.) [ 1 [ نامحرم .mahrem olmayan. 2.nikah düşmeyen kişi.
3.yabancı.
nâmahsus (F.-A.) [ نامحسوس ] hissedilmeyen.
nâmakbul (F.-A.) [ نامقبول ] makbul olmayan.
nâmakul (F.-A.)) [ نامعقول ] makul olmayan.
nâmalûm (F.-A.) [ نامعلوم ] bilinmeyen.
nâmâver (F.) [ نام آور ] ünlü, sanlı.
347
namaz (F.) [ نماز ] namaz.
namazgâh (F.) [ نمازگاه ] namazlık, üstü açık mesçit.
nâmberdar (F.) [ نامبردار ] ünlü, sanlı.
nâmcû (F.) [ نامجو ] yiğit.
nâmdar (F.) [ نامدار ] ünlü, namlı.
nâme (F.) [ 1 [ نامه .mektup. 2.kitap.
nâme’mûl (F.-A.) [ نامأمول ] umulmayan, beklenmedik.
nâmefhûm (F.-A.) [ نامفهوم ] anlaşılmaz.
nâmer’î (F.-A.) [ نامرئی ] görülmeyen, görülmez.
nâmerd (F.) [ نامرد ] alçak, aşağılık, namert.
nâmesbûk (F.-A.) [ نامسبوق ] olmamış, geçmemiş, cereyan etmemiş.
nâmına (F.-T.) adına.
nâmî (F.) [ نامی ] ünlü, namlı.
nâmurad (F.-A.) [ نامراد ] muradına ermemiş.
nâmus (A.<Yun.) [ 1 [ ناموس .ırz. 2.dürüstlük. 3.yasa.
nâmuskâr (A.-F.) [ ناموسکار ] namuslu.
namuskârane (A.-F.) [ ناموسکارانه ] namusluca, namuslulara yakışır.
nâmüsaid (F.-A.) [ نامساعد ] uygun olmayan.
nâmütenahi (F.-A.) [ نامتناهی ] sonsuz, engin.
nâmver (F.) [ نامور ] ünlü.
namzed (F.) [ 1 [ نامزد .aday. 2.nişanlı.
nân (F.) [ نان ] ekmek.
nâpâyidar (F.) [ ناپایدار ] kalıcı olmayan.
348
nâpervâ (F.) [ ناپروا ] korkusuz, pervasız.
nâr (A.) [ نار ] ateş.
nâr (F.) [ نار ] nar.
nârencî (F.) [ نارنجی ] turuncu.
nâres (F.) [ نارس ] ham, olgunlaşmamış.
nâresâ (F.) [ 1 [ نارسا .ham. 2.uygun olmayan.
nârevâ (F.) [ ناروا ] yakışık almaz.
narh (F.) [ نرخ ] nark.
nâs (A.) [ ناس ] insanlar.
nasâra (A.) [ نصارا ] Hıristiyanlar.
nasâyih (A.) [ نصایح ] öğütler.
nasib (A.) [ 1 [ نصيب .pay. 2.Tanrı’nın kula verdiği.
nasihat (A.) [ نصيحت ] öğüt.
nâsipas (F.) [ ناسپاس ] nankör.
nâsiye (A.) [ ناصيه ] alın.
nasrâni (A.) [ نصرانی ] Hıristiyan.
nass (A.) [ نص ] kesinlik.
nâsûtî (A.) [ ناسوتی ] insanlık ile ilgili.
nâşî (A.) [ ناشی ] ileri gelen, kaynaklanan, dolayı.
nâşinas (F.) [ ناشناس ] yabancı.
nâşir (A.) [ ناشر ] yayıncı.
nâtamam (F.-A.) [ ناتمام ] tamamlanmamış, yarım kalmış.
nâtık (A.) [ ناطق ] konuşan.
349
nâtıka (A.) [ ناطقه ] konuşma gücü.
nâtıkaperdâz (A.-F.) [ ناطقه پرداز ] düzgün ve etkili konuşan.
nats (A.) [ نطس ] nadas.
natûk (A.) [ نطوق ] düzgün konuşan.
nâtüvân (F.) [ ناتوان ] güçsüz, zayıf.
nâv (F.) [ 1 [ ناو .gemi. 2.kayık.
nâvdan (F.) [ ناودان ] oluk.
nâvek (F.) [ ناوک ] ok.
nây (F.) [ 1 [ نای .ney. 2.kamış.
nâyçe (F.) [ نایچه ] küçük ney.
nâyî (F.) [ نایی ] neyzen.
nâyzen (F.) [ نایزن ] neyzen.
naz (F.) [ 1 [ ناز .işve, cilve. 2.kapris. 3.naz.
naza çekmek nazlanmak.
nâzan (F.) [ نازان ] nazlı.
nazar (A.) [ 1 [ نظر .bakış. 2.ilgi gösterme, iltifat etme. 3. bakış açısı.
nazaran (A.) [ نظرا ] göre, nispetle, bakılırsa.
nazargâh (A.-F.) [ 1 [ نظرگاه .bakış yeri. 2.bakılan yer.
nazar-ı şübhe [ نظر شبهه ] şüpheli göz, şüpheli bakış.
nazarında (A.-T.) göre, fikrince, gözünde.
nazarî (A.) [ نظری ] teorik.
nazariyat (A.) [ نظریات ] teoriler, nazariyeler.
nazariye (A.) [ نظریه ] teori.
350
nazariyyat (A.) [ نظریات ] teoriler, nazariyeler.
nâzende (F.) [ نازنده ] nazlı.
nâzenin (F.) [ 1 [ نازنين .nazlı. 2.narin.
nâzım (A.) [ 1 [ ناظم .düzenleyen. 2.nazmeden.
nâzır (A.) [ 1 [ ناظر .bakan. 2.nezaret eden.
nâzırlık (A.-T.) bakanlık.
nazif (A.) [ نظيف ] temiz.
nâzik (F.) [ 1 [ نازک .ince. 2.kibar.
nâzikâne (F.) [ نازکانه ] kibarca, nazikçe.
nâzil (A.) [ نازل ] inen.
nâzil olmak inmek.
nazile (A.) [ 1 [ نازله .nezle. 2.inmiş. 3.sıkıntı.
nazîr (A.) [ نظير ] benzer.
nazm (A.) [ 1 [ نظم .dizme. 2.düzenleme, tertip etme. 3.vezinli ve kafiyeli söz
söyleme.
nazmen (A.) [ نظما ] manzum olarak.
nâzperver (F.) [ نازپرور ] nazlı, naz eden.
nâzperverde (F.) [ نازپرورده ] nazlı, naz içinde büyümüş.
nebât (A.) [ نبات ] bitki.
nebat (F.) [ نبات ] nöbet şekeri.
nebâtât (A.) [ 1 [ نباتات .bitkiler. 2.botanik.
nebatî (A.) [ نباتی ] bitkisel.
neberd (F.) [ نبرد ] savaş.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
nebî (A.) [ نبی ] peygamber.
nebîre (A.) [ نبيره ] torun.
necabet (A.) [ نجابت ] soyluluk.
necâset (A.) [ نجاست ] pislik.
necîb (A.) [ نجيب ] soylu, asil, kişizade.
necîs (A.) [ نجيس ] pis.
necm (A.) [ نجم ] yıldız.
nedâmet (A.) [ ندامت ] pişmanlık.
nedâmet getirmek pişman olmak.
nedim (A.) [ 1 [ ندیم .padişahların ve yüksek rütbeli devlet ricalinin sohbet
arkadaşı. 2.güzel hikaye anlatan.
nedret (A.) [ ندرت ] azlık.
nef’ (A.) [ نفع ] çıkar, yarar.
nefâis (A.) [ نفائس ] değerli ve nefis eserler.
nefâset (A.) [ نفاست ] nefislik.
nefer (A.) [ 1 [ نفر .kişi. 2.asker.
nefh etmek nefes vermek, kazandırmak.
nefha (A.) [ نفحه ] üfürme.
nefîr (A.) [ نفير ] boynuzdan yapılmış boru.
nefrin (F.) [ نفرین ] lanet, ilenç.
nefs (A.) [ 1 [ نفس .nefis, can. 2.kendi. 3.iç.
nefs- i emmâre [ نفس اماره ] kötülükleri emreden nefis.
nefs-i (A.-F.) [ نفس ] içinde.
352
nefsî (A.) [ 1 [ نفسی .nefis ile ilgili. 2.subjektif.
neftî (F.) [ نفتی ] petrol yeşili.
nefy (A.) [ ] sürgün.
nehâr (A.) [ نهار ] gündüz.
nehârî (A.) [ نهاری ] yatılı olmayan okul.
nehc (A.) [ 1 [ نهج .yol. 2.kast teşkilatı.
neheng (F.) [ نهنگ ] timsah.
nehiy (A.) [ 1 [ نهی .olumsuzluk. 2.yasaklama.
nehr (A.) [ نهر ] ırmak, nehir.
nehy (A.) [ 1 [ نهی .olumsuzluk. 2.yasaklama.
nehy etmek yasaklamak.
nejad (F.) [ نژاد ] soy, ırk.
nekahet (A.) [ نقاهت ] hastalıktan sonraki tehlikeli geçiş dönemi.
nekbet (A.) [ 1 [ نکبت .talihsizlik. 2.felaket.
nekes (F.) [ 1 [ نکس .hayırsız. 2.elisıkı.
nem (F.) [ نم ] rutubet.
nemâ (A.) [ 1 [ نما .gelişme, büyüme, serpilme. 2.faiz.
nemed (F.) [ نمد ] keçe.
nemedpûş (F.) [ نمدپوش ] derviş.
nemek (F.) [ نمک ] tuz.
neml (A.) [ نمل ] karınca.
nemnâk (F.) [ نمناک ] nemli.
neng (F.) [ ننگ ] ar, utanma.
353
nerd (F.) [ نرد ] tavla.
nerm (F.) [ نرم ] yumuşak.
nermin (F.) [ نرمين ] yumuşak.
nesc (A.) [ نسج ] doku.
neseb (A.) [ نسب ] soy.
nesh (A.) [ 1 [ نسخ .hükümsüz kılma. 2.nesih yazı.
nesîm (F.) [ نسيم ] meltem, esinti.
nesl (A.) [ نسل ] kuşak, nesil.
nesr (A.) [ نثر ] düzyazı.
nesren (A.) [ نثرا ] düzyazı ile.
nesrin (F.) [ نسرین ] yaban gülü.
nessac (A.) [ نساج ] dokumacı.
nesteren (F.) [ نسترن ] yaban gülü.
neş’et (A.) [ نشئت ] kaynaklanma, ileri gelme, doğma, doğuş.
neş’et etmek kaynaklanmak, ileri gelmek.
neşat (A.) [ نشاط ] sevinç.
neşîde (A.) [ 1 [ نشيده .şiir. 2.besteli ve güfteli eser.
neşr (A.) [ 1 [ نشر .yayma. 2.yayınlama. 3.yayınlanma.
neşr etmek 1.yaymak. 2.yayınlamak.
neşr olunmak yayınlanmak.
neşriyat (A.) [ نشریات ] yayın.
neşv ü nemâ (A.) [ نشو و نما ] serpilme, gelişme, büyüme.
neşv ü nemâ bulmak gelişmek, yayılmak.
354
neşve (A.) [ نشوه ] sevinç.
neşvedâr (A.-F.) [ نشوه دار ] neşeli.
neşveyâb olmak neşelenmek.
netâic (A.) [ نتائج ] sonuçlar.
netîce (A.) [ نتيجه ] sonuç.
netice çıkarmak sonuç çıkarmak, sonuca varmak.
netîcepezîr olmak sonuçlanmak.
nev (F.) [ 1 [ نو .yeni. 2.taze, körpe.
nev’ (A.) [ نوع ] tür, nevi, çeşit.
nev’an mâ (A.) [ نوعا ما ] bir bakıma.
nevâ (F.) [ نوا ] ses.
nevâde (F.) [ نواده ] torun.
nevâdir (A.) [ نوادر ] nadir olan değerli eşyalar.
nevâle (A.) [ 1 [ نواله .kısmet. 2.azık.
nevâz (F.) [ نواز ] okşayan.
nevâziş (F.) [ نوازش ] okşama.
nevâziş eylemek okşamak.
nevbahar (F.) [ نوبهار ] ilkbahar.
nevbet (A.) [ نوبت ] sıra, nöbet.
nevcivan (F.) [ نوجوان ] delikanlı, genç.
nevdevlet (F.-A.) [ نودولت ] sonradan görme.
neve (F.) [ نوه ] torun.
nevha (A.) [ نوحه ] ağıt.
355
nevi (A.) [ نوع ] tür, çeşit.
nevid (F.) [ نوید ] müjde.
nevin (F.) [ نوین ] yeni.
nevm (A.) [ نوم ] uyku.
nevmîd (F.) [ نوميد ] umutsuz.
nevmîd etmek umutsuzluğa düşürmek.
nevmîd olmak umutsuzluğa kapılmak.
nevnihal (F.) [ نونهال ] genç fidan.
nevres (F.) [ نورس ] yeti yetişmiş.
nevruz (F.) [ 1 [ نوروز .yeni gün. 2.nevruz.
nevruziye (F.-A.) [ نوروزیه ] nevruz için yazılan kaside.
nevzad (F.) [ 1 [ نوزاد .yeni doğmuş. 2.bebek.
neyistan (F.) [ نيستان ] sazlık, kamışlık.
neyzâr (F.) [ نيزار ] sazlık, kamışlık.
neyzen (F.) [ نيزن ] ney üfleyen.
nez’ edilmek (A.-T.) ayırılmak, çekip atılmak, sökülmek.
nez’ (A.) [ 1 [ نزع .can çekişme. 2.sökme, koparma, zorla alma.
nez’ eylemek ayırmak, çekip atmak, sökmek, koparmak.
nezâfet (A.) [ نظافت ] temizlik.
nezâket (Osmanlıca>A.) [ 1 [ نزاکت .incelik. 2.hassaslık.
nezâret (A.) [ 1 [ نظارت .nazırlık. 2.gözetme.
nezd (F.) [ 1 [ نزد .yan, yanı. 2.kat.
nezih (A.) [ نزیه ] temiz.
356
nezr (A.) [ نذر ] adak.
nezr etmek adamak.
nısf (A.) [ نصف ] yarı, yarım.
nısf -ı ahîr [ نصف اخير ] son yarısı.
nısfunnehâr (A.) [ نصف النهار ] meridyen.
niam (A.) [ نعم ] nimetler.
nida etmek seslenmek.
nidâ eylemek seslenmek, duyurmak.
nidâ’ (A.) [ نداء ] ses.
nifâk (A.) [ نفاق ] ikiyüzlülük.
nigâh (F.) [ نگاه ] bakış.
nigâh eylemek bakmak.
nigâr (F.) [ 1 [ نگار .sevgili. 2.resim.
nigeh (F.) [ نگه ] bakış.
nigîn (F.) [ 1 [ نگين .yüzük. 2.yüzük kaşı. 3.mühür.
nihâd (F.) [ نهاد ] yaratılış, tabiat.
nihâl (F.) [ نهال ] fidan.
nihân (F.) [ 1 [ نهان .gizli. 2.gizlice.
nihan olmak gizlenmek, saklanmak, kaybolmak.
nihayet (A.) [ نهایت ] son.
nihayet bulmak sona ermek.
nijâd (F.) [ نژاد ] soy.
nîk (F.) [ نيک ] iyi, güzel.
357
nikab (A.) [ نقاب ] peçe.
nikbin (F.) [ نيکبين ] iyimser.
nilgun (F.) [ نيلگون ] lacivert.
nîm (F.) [ 1 [ نيم .yarı. 2.yarım. 3.buçuk.
nîm muzlim (F.-A.) [ نيم مظلم ] loş.
nîm cahilî (F.-A.) [ نيم جاهلی ] yarıcahil, yarı cahilî.
nimet (A.) [ 1 [ نعمت .iyilik. 2.yiyecek.
nîm resmî (F.-A.) [ نيم رسمی ] yarı resmî.
nîreng (F.) [ 1 [ نيرنگ .afsun. 2.hile, düzen.
nisâ (A.) [ نسا ] kadınlar.
nisâb (A.) [ 1 [ نصاب .aranan sınır. 2.sermaye.
nisâr (A.) [ نثار ] saçma.
nisâr etmek saçmak.
nisbet (A.) [ 1 [ نسبت .oran. 2.oranla.
nisbî (A.) [ نسبی ] göreceli.
nisvân (A.) [ نسوان ] kadınlar.
nisyân (A.) [ 1 [ نسيان .unutma. 2.unutulma.
nişan (F.) [ 1 [ نشان .iz. 2.belirti. 3.nişan yeri. 4.devlet madalyası.
nişâne (F.) [ نشانه ] belirti, işaret.
nişangâh (F.) [ نشانگاه ] nişan tahtası.
nişîn (F.) [ نشين ] oturan.
niyâbet (A.) [ نيابت ] naiplik, vekillik.
niyâm (F.) [ نيام ] kın.
358
niyâz (F.) [ 1 [ نياز .yalvarma. 2.dua.
niyâz etmek 1.yalvarmak. 2.rica etmek.
niyâzmend (F.) [ نيازمند ] muhtaç.
niyyet (A.) [ نيت ] niyet.
nizâ (A.) [ نزاع ] kavga, çekişme.
nizâm (A.) [ نظام ] düzen.
nizâm bulmak düzene girmek.
nizâmname (A.-F.) [ نظام نامه ] tüzük.
nîze (F.) [ 1 [ نيزه .mızrak. 2.süngü.
nohudî (F.) [ نخودی ] nohut rengi.
noksân (A.) [ 1 [ نقصان .eksiklik. 2.kusur. 3.eksik.
nokta-i nazar [ نقطهء نظر ] görüş açısı, bakım.
nuhbe (A.) [ نخبه ] seçkin.
nukât (A.) [ نقاط ] noktalar, hususlar.
nukud (A.) [ نقود ] nakitler.
nukûş (A.) [ نقوش ] nakışlar, işlemeler.
nur (A.) [ نور ] ışık.
nuranî (A.) [ نورانی ] nurlu, ışıklı.
nush (A.) [ نصح ] öğüt, nasihat.
nusrat vermek üstünlük vermek.
nusret (A.) [ 1 [ نصرت .Tanrı’nın yardımı. 2.üstünlük.
nûş etmek içmek.
nûşin (F.) [ نوشين ] tatlı.
359
nutfe (A.) [ نطفه ] sperma.
nutk (A.) [ 1 [ نطق .nutuk, söylev. 2.konuşma.
nuzzâr (A.) [ نظار ] nazırlar.
nübüvvet (A.) [ نبوت ] peygamberlik.
nücum (A.) [ 1 [ نجوم .yıldızlar. 2.astoroloji.
nüfus (A.) [ 1 [ نفوس .nefisler. 2.insanlar.
nüfuz (A.) [ 1 [ نفوذ .etki etme, işleme. 2.etki gücü.
nüfuz etmek işlemek, etki etmek.
nükhet (A.) [ نکهت ] koku.
nükte (A.) [ نکته ] ince anlam.
nüktedan (A.-F.) [ نکته دان ] zarif insan, nükteli sözler bilen.
nümayan (F.) [ نمایان ] görünen.
nümayan olmak görünmek.
nümayiş (F.) [ نمایش ] gösteri.
nümune (F.) [ نمونه ] örnek.
nüsah (A.) [ نسخ ] nüshalar.
nüsha (A.) [ 1 [ نسخه .yazılı belge. 2.muska. 3.süreli yayın sayısı.
nüve (A.) [ نوه ] çekirdek.
nüvid (F.) [ نوید ] müjde.
nüzhet (A.) [ نزهت ] gezinti, gezip dolaşma.
nüzul (A.) [ 1 [ نزول .inme. 2.felç. 3.konaklama.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
-Ö-P-

-Ö-

ömr (A.) [ عمر ] ömür.
örf (A.) [ عرف ] gelenek, âdet.
örfen (A.) [ عرفا ] geleneğe göre.
örfî (A.) [ عرفی ] geleneksel.
örfî idare [ عرفی اداره ] sıkıyönetim.
örfiyyât (A.) [ عرفيات ] gelenekle ilgili şeyler.
öşr (A.) [ 1 [ عشر .onda bir. 2.öşür vergisi.
özr (A.) [ 1 [ عذر .özür. 2.bahane. 3.engel.
özrhâh (A.-F.) [ عذرخواه ] özür dileyen.


-P-

pâ (F.) [ پا ] ayak.
pâbend (F.) [ پابند ] ayak bağı.
pâbercâ (F.) [ پابرجا ] yerinde, duran, ayakta duran.
pâberikâb (F.-A.) [ پابرکاب ] gitmek üzere, hareket etmek üzere.
pâbeste (F.) [ پابسته ] ayağı bağlı.
pâbirehne (F.) [ پابرهنه ] yalınayak.
pâbûsî (F.) [ پابوسی ] ayak öpme.
pâcâme (F.) [ پاجامه ] pijama.
pâçe (F.) [ پاچه ] paça.
pâdşâh (F.) [ پادشاه ] padişah.
pâdşâhî (F.) [ پادشاهی ] padişahlık.
pâdzehr (F.) [ پادزهر ] panzehir.
paha (F.) [ بها ]değer, kıymet.
pâk (F.) [ پاک ] temiz.
pâkbâz (F.) [ 1 [ پاکباز .fedai. 2.canını hiçe sayan aşık.
pâkdâmen (F.) [ پاک دامن ] iffetli.
pâkîze (F.) [ پاکيزه ] temiz.
paklanmak temizlenmek.
pâlân (F.) [ پالان ] semer, palan.
362
pâlânduz (F.) [ پالان دوز ] semerci.
pâmâl (F.) [ پامال ] ezilmek, çiğnenmek.
pâmâl olmak ezilmek, çiğnenmek, ayaklar altında kalmak.
pâpûş (F.) [ پاپوش ] pabuç.
paralamak parçalamak, parça parça etmek.
paralanmak parça parça olmak.
pârçe (F.) [ پارچه ] parça.
pâre (F.) [ پاره ] parça.
pâre pâre (F.) 1.parça parça. 2.paramparça.
pârelenmek parça parça olmak.
pars (F.) [ پارس ] İran, Pers ülkesi.
pars (F.) [ پارس ] panter.
pârsâ (F.) [ پارسا ] sofu.
pârsî (F.) [ پارسی ] farsça.
pâsban (F.) [ پاسبان ] bekçi, gece bekçisi.
pâş (F.) [ پاش ] saçan, serpen.
pây (F.) [ 1 [ پای .ayak. 2.dip.
pâyân (F.) [ پایان ] son.
pâyânsız (F.-T.) sonsuz, bitmez tükenmez, engin.
pâybend (F.) [ 1 [ پایبند .ayak bağı. 2.engel.
pâybûsî (F.) [ پایبوسی ] ayak öpme.
pâydâr (F.) [ پایدار ] kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı.
pâye (F.) [ 1 [ پایه .rütbe, derece. 2.basamak.
363
pâyende (F.) [ 1 [ پاینده .kalıcı, sürekli. 2.payanda, destek.
pâyidar (F.) [ پایدار ] kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı.
pâyin (F.) [ پایين ] aşağı.
pâyitaht (F.) [ پایتخت ] başkent.
pâyîz (F.) [ پایيز ] güz.
pâykûb (F.) [ پایکوب ] dans eden.
pâzâr (F.) [ 1 [ بازار .çarşı, pazar. 2.alışveriş.
pazar eylemek alışveriş yapmak.
peder (F.) [ پدر ] baba.
pederâne (F.) [ پدرانه ] babaca.
pederî (F.) [ 1 [ پدری .babalık. 2.babaya ait, baba tarafı.
pederşâhî (F.) [ پدرشاهی ] ataerkil.
pehlevân (F.) [ 1 [ پهلوان .yiğit. 2.pehlivan.
pehlivan bk. pehlevân.
pehlû (F.) [ پهلو ] böğür, yan.
pehn (F.) [ پهن ] geniş.
pehnâver (F.) [ 1 [ پهناور .engin. 2.geniş.
pejmürde (F.) [ 1 [ پژمرده .solgun. 2.dağınık. 3.yırtık.
pelas (F.) [ 1 [ پلاس .kilim. 2.çul.
peleng (F.) [ 1 [ پلنگ .leopar. 2.kaplan.
pelîd (F.) [ پليد ] kirli.
penah (F.) [ پناه ] sığınma.
penahgâh (F.) [ پناهگاه ] sığınacak yer, sığınak.
364
penâhî (F.) [ پناهی ] sığınma.
penbe (F.) [ 1 [ پناهی .pamuk. 2.pembe.
penc (F.) [ پنج ] beş.
pence (F.) [ پنجه ] pençe.
pencidü bk. pencüdü.
pencise bk. pencüse.
penciyek bk. pencüyek.
pencüdü (F.) [ پنج و دو ] beş ve iki.
pencüse (F.) [ پنج و سه ] beş ve üç.
pencüyek (F.) [ پنج و یک ] beş ve bir.
pençe (F.) [ پنجه ] pençe.
pend (F.) [ پند ] öğüt.
pendname (F.) [ پندنامه ] öğüt kitabı.
penîr (F.) [ پنير ] peynir.
per (F.) [ 1 [ پر .kanat. 2.kuşların iri tüyü, yelek.
perakende (F.) [ 1 [ پراکنده .dağınık. 2.toptan olmayan.
perçem (F.) [ 1 [ پرچم .kakül. 2.yele. 3.bayrak. 4.bayrak püskülü.
perdedar (F.) [ پرده دار ] kapı görevlisi.
perend (F.) [ پرند ] atlas.
perende (F.) [ 1 [ پرنده .kuş. 2.takla.
perest (F.) [ پرست ] tapan.
perestâr (F.) [ 1 [ پرستار .tapan. 2.besleme. 3.dalkavuk.
perestîde (F.) [ 1 [ پرستيده .tapınılan. 2.taparcasına sevilen, sevgili.
365
perestiş (F.) [ 1 [ پرستش .tapınma. 2.taparcasına sevme.
perestişgâh (F.) [ پرستش ] mabet, tapınak.
perestişkâr (F.) [ 1 [ پرستشکار .tapan. 2.taparcasına seven.
perestişkârâne (F.) [ پرستشکارانه ] taparcasına.
perestû (F.) [ پرستو ] kırlangıç.
pergâl (F.) [ پرگال ] pergel.
pergâr (F.) [ پرگار ] pergel.
perhizkâr (F.) [ پرهيزکار ] sakınan.
perîçihre (F.) [ 1 [ پری چهره .peri kadar güzel yüzlü.
perihan (F.) [ پری خان ] peri padişahı.
perîpeyker (F.) [ پری پيکر ] peri kadar güzel yüzlü.
perîşan (F.) [ 1 [ پریشان .dağınık. 2.kötü durumda, perişan.
perişan olmak darmadağın olmak.
perîşanhal (F.-A.) [ پریشان حال ] hali perişan olan.
perîveş (F.) [ پری وش ] peri gibi güzel.
perniyân (F.) [ پرنيان ] işlemeli atlas.
pertavsız (F.) büyüteç.
pertev (F.) [ پرتو ] ışık.
pertevsuz (F.) [ پرتوسوز ] büyüteç.
pervâ (F.) [ 1 [ پروا .çekinme. 2.korku.
pervâne (F.) [ 1 [ پروانه .pervane böceği. 2.fırıldak, pervane. 3.ulak.
pervâneveş (F.) [ پروانه وش ] pervane gibi.
pervâsız (F.-T.) [ 1 [ پرواسز .çekinmeyen. 2.korkmayan.
366
pervaz (F.) [ 1 [ پرواز .uçma. 2.saçak.
perver (F.) [ پرور ] yetiştiren, eğiten, büyüten, besleyen.
perverde etmek beslemek, gütmek.
perverdigâr (F.) [ پروردگار ] Tanrı.
pervin (F.) [ پروین ] Ülker, Süreyya.
pes (F.) [ پس ] arka.
pesend (F.) [ پسند ] beğenen.
pesendîde (F.) [ پسندیده ] beğenilmiş, makbul.
pesmânde (F.) [ پس مانده ] arta kalan.
peszinde (F.) [ پس زنده ] geriye kalan, yaşayan son örnekler.
peşîman (F.) [ پشيمان ] pişman.
peşin (F.) [ پيشين ] önceden.
peşm (F.) [ پشم ] yün.
peşşe (F.) [ پشه ] sivrisinek.
peşşebend (F.) [ پشه بند ] cibinlik.
peştemal (F.) [ پشتمال ] peştemal, hamam havlusu.
peyâm (F.) [ پيام ] haber.
peyamber (F.) [ پيامبر ] peygamber.
peydâ (F.) [ پيدا ] ortada, açıkta.
peyderpey (F.) [ پی در پی ] peşpeşe, ardy sıra.
peygam (F.) [ پيغام ] haber.
peygamber (F.) [ 1 [ پيغمبر .peygamber. 2.haberci.
peyk (F.) [ پيک ] ulak.
367
peykân (F.) [ پيکان ] temren.
peyke (F.) [ پيکه ] sedir, kanepe.
peyker (F.) [ پيکر ] yüz.
peymâ (F.) [ پيما ] yol alan, kateden, ölçen.
peymâne (F.) [ پيمانه ] kadeh.
pîl (F.) [ پيل ] fil.
pinhan (F.) [ پنهان ] gizli, saklı.
pîr (F.) [ 1 [ پير .yaşlı. 2.tarikat kurucusu.
pîrahen (F.) [ پيراهن ] gömlek, mintan.
pîrâye (F.) [ پيرایه ] süs.
pîrezen (F.) [ پيره زن ] yaşlı kadın.
pistan (F.) [ پستان ] meme.
piste (F.) [ پسته ] fıstık.
pîş (F.) [ 1 [ پيش .ön. 2.yan. 3.huzur. 4.önce.
pîşânî (F.) [ پيشانی ] alın.
pîşdar (F.) [ پيشدار ] öncü.
pîşe (F.) [ 1 [ پيشه .meslek. 2.sanat. 3.huy.
pîşekâr (F.) [ 1 [ پيشه کار .sanatçı. 2.meslek sahibi. 3.ortaoyununda oyunu
başlatan sanatçı.
pîşgâh (F.) [ 1 [ پيشگاه .ön. 2.huzur.
pîşgîr (F.) [ پيشگير ] peşkir.
pîşîn (F.) [ پيشين ] peşin.
pîşva (F.) [ پيشوا ] önder, lider.
368
piyâde (F.) [ 1 [ پياده .yaya, yürüyen. 2.askerlikte piyade sınıfy. 3.satranç
taşlarından paytak.
piyâle (F.) [ 1 [ پياله .kadeh. 2.şarap kadehi.
post (F.) [ 1 [ پست .hayvan derisi. 2.post. 3.makam.
postîn (F.) [ پستين ] kürk.
postnişin (F.) [ 1 [ پست نشي ن .postta oturan. 2.pîre vekaletle postta oturan, tekke
şeyhi.
pûd (F.) [ پود ] argaç, dokumada enine dokunulan ip.
puhte (F.) [ پخته ] pişmiş, pişkin, olgun.
pul (F.) [ پول ] para.
pûlâd (F.) [ پولاد ] çelik, polat.
pulat (F.) [ پولاد ] çelik, polat.
pur (F.) [ پر ] dolu.
pûr (F.) [ پور ] oğul.
pûş (F.) [ پوش ] giyen, örten.
pûşîde (F.) [ 1 [ پوشيده .örtülü. 2.gizli. 3.kapalı. 4.örtü.
pûte (F.) [ پوته ] pota.
pûyân (F.) [ 1 [ پویان .koşan, hızla giden. 2.geçip giden.
pûyân olmak geçip gitmek.
pûziş (F.) [ پوزش ] özür.
pür (F.) [ پر ] dolu.
pürhûn (F.) [ پرخون ] kan dolu, kanlı.
pürsükût (F.-A.) [ پرسکوت ] derin sessizlik içinde.
pürz (F.) [ پرز ] hav, kumaş havı.
369
püser (F.) [ پسر ] oğul.
püşt (F.) [ 1 [ پشت .arka. 2.sırt. 3.homoseksüel erkek.
püştîban (F.) [ 1 [ پشتيبان .destek. 2.destek veren.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
-R-

ra’d (A.) [ رعد ] gökgürültüsü.
ra’nâ (A.) [ رعنا ] güzel, hoş.
ra’şe (A.) [ رعشه ] titreme.
ra’şe vermek titretmek.
ra’şedâr (A.-F.) [ رعشه دار ] titrek, titreyen.
rabb (A.) [ 1 [ رب .Tanrı, Allah. 2.efendi.
rabbânî (A.) [ 1 [ ربانی .tanrısal, ilahî. 2.Tanrı’dan başka bir şey düşünmeyen.
rabbî (A.) [ ربی ] Tanrım.
râbıta (A.) [ 1 [ رابظه .bağ, ilişki, temas. 2.sıra, düzen.
râbıtadar (A.-F.) [ رابطه دار ] bağlantılı, ilintili.
râbi (A.) [ رابع ] dördüncü.
râbian (A.) [ رابعا ] dördüncüsü.
rabt (A.) [ ربط ] bağlama.
rabt edilmek bağlanmak, tutturulmak.
rabt etmek bağlamak, tutturmak.
rabt olunmak bağlanmak, tutturulmak, ilişkilendirilmek.
râci (A.) [ 1 [ راجی .rica eden. 2.ümitli.
raci olmak (A.-T.) ait olmak, dönük olmak, yönelik olmak.
râci’ (A.) [ 1 [ راجع .hakkında. 2.dönen.
371
racîm (A.) [ رجيم ] taşlanmış, recmedilmiş.
radde (A.) [ 1 [ راده .derece. 2.civar.
rağbet (A.) [ 1 [ رغبت .istek. 2.ilgi duyma.
rağbet etmek ilgi duymak.
râh (F.) [ راه ] yol.
râhib (A.) [ راهب ] rahip.
rahîm (A.) [ 1 [ رحيم .merhametli. 2.merhamet eden Tanrı.
rahl (A.) [ رحل ] semer.
rahm (A.) [ رحم ] acıma, merhamet.
rahm etmek acımak, merhamet etmek.
rahm (A.) [ رحم ] rahim, döl yatağı.
rahman (A.) [ رحمان ] merhametli Tanrı.
rahmet (A.) [ 1 [ رحمت .acıma, merhamet. 2.yağmur.
râhname (F.) [ راهنامه ] yol haritası.
rahne (F.) [ 1 [ رخنه .yarık, gedik. 2.bozukluk.
rahnedar etmek 1.gedik açmak. 2.zarar vermek.
rahnedar olmak 1.yarılmak, gedik açılmak. 2.bozulmak, zarar görmek.
rahnüma (F.) [ راهنما ] yol gösteren, kılavuz.
rahşan (F.) [ رخشان ] parlak.
rahşende (F.) [ رخشنده ] parlayan.
raht (F.) [ 1 [ رخت .ev eşyası. 2.koşum takımı.
rahvar (F.) [ راهوار ] atın eşkin yürümesi.
râhzen (F.) [ راهزن ] yol kesen, haydut.
372
raiyyet (A.) [ رعيت ] halk, hükümdar tebası.
râkım (A.) [ 1 [ راقم .yazan. 2.deniz seviyesinden yükseklik.
rakîb (A.) [ رقيب ] rakip.
râkib (A.) [ 1 [ راکب .binen. 2.binici.
râkib olmak binmek.
râkiben (A.) [ راکبا ] binerek.
râkid (A.) [ راکد ] durgun.
rakik (A.) [ 1 [ رقيق .ince. 2.hassas. 3.köle.
rakkas (A.) [ 1 [ رقاص .dansçı. 2.sarkaç.
rakkase (A.) [ رقاصه ] dansöz, çengi.
raks (A.) [ رقص ] dans.
raks etmek dans etmek.
râm (F.) [ رام ] itaat eden, boyun eğen.
râm etmek boyun eğdirmek, itaat ettirmek.
râm olmak boyun eğmek, itaat etmek.
ramak (A.) [ 1 [ رمق .çok az. 2.son nefeslik hayat.
ramak kalmak çok az bir şey kalmak.
ramazaniye (A.) [ رمضانيه ] ramazan kasidesi.
raptetmek (A.-T.) bağlamak, tutturmak, ilişkilendirmek.
rasad (A.) [ 1 [ رصد .gözlem. 2.gözetleme.
rasad edilmek gözlemlenmek.
rasad etmek 1.gözlem yapmak. 2.gözetlemek.
rasadhane (A.-F.) [ رصدخانه ] gözlemevi.
373
rasadî (A.) [ رصدی ] gözlemle ilgili.
râsih (A.) [ 1 [ راسخ .derin din bilgisi olan. 2.temeli sağlam olan.
rassad (A.) [ رصاد ] gözlemci, gözlem yapan.
râst (F.) [ 1 [ راست .doğru. 2.düz. 3.sağ.
râstbin (F.) [ راست بين ] gerçekçi, doğruları gören.
râstgû (F.) [ راست گو ] doğru sözlü.
râstperverâne (F.) [ راست پرورانه ] doğruluktan yana.
ratbüyâbis (A.) [ 1 [ رطب و یابس .yaş ve kuru. 2.düşünmeden konuşan, boşboğaz.
râtib (A.) [ راطب ] nemli, rutubetli.
râtibe (A.) [ راتبه ] aylık, maaş.
ratl (A.) [ 1 [ رطل .hemen hemen bir litrelik sıvı ölçeği. 2.kadeh.
rauf (A.) [ رؤف ] esirgeyici.
râvi (A.) [ 1 [ راوی .rivayet eden. 2.anlatan, hikaye eden.
ravza (A.) [ روضه ] bahçe.
ravza-i mutahhara [ روضهء مطهره ] Hz. Muhammedin mezarının bulunduğu yer.
rây (A.) [ 1 [ رای .fikir. 2.oy.
râyât (A.) [ رایات ] sancaklar.
rayb (A.) [ ریب ] kuşku, şüphe.
râyet (A.) [ رایت ] sancak.
râygân (F.) [ رایگان ] parasız, bedava.
râyic (A.) [ رایج ] yaygın, revaçta.
râyiha (A.) [ رایحه ] koku.
râyihadar (A.-F.) [ رایحه دار ] kokulu.
374
râz (F.) [ راز ] sır.
râzık (A.) [ رازق ] rızık veren Tanrı.
râzi (A.) [ راضی ] rıza gösteren.
re’fet (A.) [ رأفت ] esirgeme.
re’s (A.) [ 1 [ رأس .baş. 2.başkan.
re’sen (A.) [ رأسا ] doğrudan doğruya, danışmaksızın.
re’sülmal (A.) [ رأس المال ] sermaye, anapara, kapital.
re’y (A.) [ رأی ] görüş.
reâya (A.) [ رعایا ] halk.
rebî’ (A.) [ ربيع ] bahar.
recâ (A.) [ 1 [ رجا .ümit. 2.rica.
recm (A.) [ رجم ] taşlama, taşa tutma.
recm edilmek taşlanarak öldürülmek.
recül (A.) [ رجل ] erkek.
recül-i siyasî [ رجل سياسی ] politikacı.
recüliyyet (A.) [ رجليت ] erkeklik.
redd (A.) [ 1 [ رد .geri çevirme. 2.inkar etme.
redd ü cerh etmek reddedip çürütmek.
ref’ (A.) [ 1 [ رفع .kaldırma. 2.giderme. 3.yüceltme.
refâh (A.) [ رفاه ] bolluk.
refâkat (A.) [ رفاقت ] eşlik.
refâkat etmek eşlik etmek.
refakatinde eşliğinde, beraberinde.
375
reff (A.) [ رف ] raf.
refî’ (A.) [ رفيع ] yüksek, yüce.
refik (A.) [ رفيق ] arkadaş, yoldaş.
refîka (A.) [ رفيقه ] eş, zevce, hayat arkadaşı.
reft (F.) [ رفت ] gidiş.
reftâr (F.) [ 1 [ رفتار .gidiş. 2.davranış.
reg (F.) [ رگ ] damar.
regzen (F.) [ رگ زن ] hacamatçı.
reh (F.) [ ره ] yol.
rehâ (F.) [ رها ] kurtuluş.
rehâkâr (F.) [ رهاکار ] kurtarıcı.
rehavet (A.) [ 1 [ رخاوت .gevşeklik. 2.tembellik.
rehavetkâr (A.-F.) [ رخاوتکار ] rehavet verici.
rehber (F.) [ رهبر ] kılavuz.
rehgüzâr (F.) [ رهگذار ] geçit.
rehîn (A.) [ رهين ] rehinli, ipotekli.
rehn (A.) [ رهن ] rehin.
rehnüma (F.) [ رهنما ] yol gösterici.
reis (A.) [ رئيس ] başkan.
rekâket (A.) [ 1 [ رکاکت .kekemelik. 2.söz kusuru.
rekz (A.) [ رکز ] dikme.
rekz edilmek dikilmek.
rekz etmek dikmek.
376
remîde (F.) [ رميده ] ürkmüş.
remiz (A.) [ 1 [ رمز .sembol, işaret, rumuz.
reml (A.) [ 1 [ رمل .kum. 2.remil, falcılık.
remmal (A.) [ رمال ] falcı.
remz (A.) [ 1 [ رمز .sembol, işaret. 2.imalı konuşma.
renc (F.) [ رنج ] sıkıntı, zahmet, meşakkat.
rencber (F.) [ 1 [ رنجبر .sıkıntı çeken. 2.amele, yrgat.
rencîde (F.) [ رنج دیده ] incinmiş.
rencîde etmek incitmek.
rencîde olmak incinmek.
rencûr (F.) [ رنجور ] hasta.
reng (F.) [ رنگ ] renk.
rengâreng (F.) [ رنگارنگ ] renkli, renk renk.
rengin (F.) [ 1 [ رنگين .renkli. 2.hoş, havalı.
resâ (F.) [ رسا ] olgun.
resâil (A.) [ 1 [ رسائل .risaleler. 2.dergiler.
resm (A.) [ 1 [ رسم .resim. 2.çizme. 3.fotoğraf. 4.tören. 5.usül. 6.vergi.
resm -i geçit geçit töreni.
resm-i küşâd [ رسم کشاد ] açılış töreni.
resmen (A.) [ 1 [ رسما .resmî olarak.. 2.kesinlikle.
resmiyet bk. resmiyyet.
resmiyete dökmek resmîleştirmek, resmîlik kazandırmak.
resmiyyet (A.) [ رسميت ] resmîlik.
377
resul (A.) [ 1 [ رسول .elçi. 2.peygamber.
reşehat (A.) [ رشحات ] sızıntılar.
reşid (A.) [ 1 [ رشيد .ergin, büluğa ermiş. 2.doğru yolda giden.
reşk (F.) [ رشک ] kıskançlık.
reşkâver (F.) [ رشک آور ] kıskandırıcı.
retküfetk (A.) [ رتق و فتق ] bir işi iyi idare etme.
revâ (F.) [ روا ] uygun, layık.
revâbıt (A.) [ روابط ] bağlar, ilgiler, ilişkiler.
revac (A.) [ رواج ] yaygınlık, revaç, sürüm.
revaç bk. revac.
revak (A.) [ 1 [ رواق .sundurma. 2.çardak.
revân (F.) [ 1 [ روان .giden. 2.akan. 3.ruh.
revan olmak gitmek, yola koyulmak.
revgan bk. rugan
reviş (F.) [ 1 [ روش .gidiş. 2.tarz, yöntem.
revnak (A.) [ رونق ] parlaklık.
revnak vermek canlılık kazandırmak.
revnakbahş (A.-F.) [ رونق بخش ] parlaklık veren, canlılık kazandıran.
revnakdar (A.-F.) [ رونقدار ] revnaklı.
revzen (F.) [ روزن ] pencere.
re'y (A.) [ 1 [ رأی .görüş. 2.oy.
reyhan (A.) [ ریحان ] fesleğen.
rez (F.) [ رز ] asma.
378
rezâil (A.) [ رذائل ] rezaletler.
rezâlet (A.) [ رذالت ] rezillik.
rezzak (A.) [ رزاق ] rızıklandıran.
rıdvan (A.) [ 1 [ رضوان .cennet. 2.cennetin kapıcısı.
rıhlet (A.) [ 1 [ رحلت .göçüş. 2.ölme.
rızâ (A.) [ 1 [ رضا .razılık, memnunluk. 2.istek.
rızk (A.) [ رزق ] rızık.
riâyet (A.) [ 1 [ رعایت .uyma. 2.sayma.
riâyet etmek 1.uymak. 2.saymak.
riâyetkâr (A.-F.) [ رعایتکار ] saygılı.
ribâ (A.) [ ربا ] tefecinin aldığı aşırı faiz.
ribâhar (F.-A.) [ رباخوار ] tefeci.
ribat (A.) [ 1 [ رباط .konak. 2.han, kervansaray. 3.tekke.
ric’at (A.) [ 1 [ رجعت .geri dönüş. 2.geri çekilme.
ricakâr (A.-F.) [ رجاکار ] ricası, yalvarırcasına.
ricâl (A.) [ 1 [ رجال .erkekler. 2.üst düzeyde bulunanlar.
ridâ (A.) [ 1 [ ردا .örtü. 2.hırka. 3.derviş postu.
rie (A.) [ رئه ] akciğer.
rihlet (A.) [ 1 [ رحلت .göç. 2.ölme.
rihlet etmek 1.göçmek. 2.ölmek.
rikâb (A.) [ 1 [ رکاب .üzengi. 2.huzur, kat.
rikkat (A.) [ 1 [ رقت .incelik, hassaslık. 2.acıma.
rind (F.) [ رند ] dünyayı umursamayan.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
rîş (F.) [ 1 [ ریش .yara. 2.sakal. 3.kök.
rîşe (F.) [ ریشه ] kök, saçaklı kök.
rîşhand (F.) [ ریشخند ] bıyık altından gülüş.
rişvet (A.) [ رشوت ] rüşvet.
rivâyât (A.) [ روایات ] rivayetler, söylentiler.
rivâyet (A.) [ 1 [ روایت .nakletme, hikaye etme. 2.söylenti.
riyâ (A.) [ ریا ] ikiyüzlü.
riyâkâr (A.-F.) [ ریاکار ] ikiyüzlü.
riyâkârâne (A.-F.) [ ریاکارانه ] ikiyüzlüce.
riyakarlık (A.-F.-T.) ikiyüzlülük.
riyâset (A.) [ ریاست ] başkanlık.
riyâset etmek başkanlık yapmak.
riyâz (A.) [ ریاض ] bahçeler.
riyâzet (A.) [ ریاضت ] nefsinin isteklerine boyun eğmeden yaşama.
riyâzî (A.) [ 1 [ ریاضی .matematikçi. 2.matematiksel.
riyâziyat (A.) [ ریاضيات ] matematik.
riyâziyatçı (A.-T.) matematikçi.
riyâziyyûn (A.) [ ریاضيون ] matematikçiler.
rû (F.) [ رو ] yüz.
rub’ (A.) [ ربع ] çeyrek, dörtte bir.
rûbah (F.) [ روباه ] tilki.
rubaiyat (A.) [ رباعيات ] rubailer.
rûbeh (F.) [ روبه ] tilki.
380
rûberû (F.) [ روبرو ] yüzyüze.
rugan (F.) [ روغن ] yağ.
rûh (A.) [ روح ] can, ruh.
ruh (F.) [ رخ ] yanak, yüz.
ruham (A.) [ رخام ] mermer.
ruhbân (A.) [ رهبان ] papazlar.
ruhbâniyyet (A.) [ رهبانيت ] ruhbanlık.
rûhefza (A.-F.) [ روح افزا ] cana can katan.
rûhî (A.) [ 1 [ روحی .ruh ile ilgili. 2.ruhsal.
rûhiyyat (A.) [ روحيات ] psikoloji.
ruhsâr (F.) [ رخسار ] yüz.
ruhsat (A.) [ رخصت ] izin.
ruk’a (A.) [ 1 [ رقعه .pusula. 2.dilekçe. 3.yama.
rumûz (A.) [ رموز ] işaretler, semboller.
rûşen (F.) [ 1 [ روشن .aydınlık. 2.açık, aşikar.
rûşen kılmak açıklamak, söylemek.
rutûbet (A.) [ رطوبت ] nem.
rûy (F.) [ روی ] yüz.
rûy-i zemin (F.) [ 1 [ روی زمين .yeryüzü. 2.yer.
rûz (F.) [ 1 [ روز .gün. 2.gündüz.
rûz -i cezâ [ روز جزا ] kıyamet günü.
rûze (F.) [ روزه ] oruç.
rûzgâr (F.) [ روزگار ] zaman.
381
rûznâmçe (F.) [ روزنامچه ] yevmiye defteri.
rûzüşeb (F.) [ روز و شب ] gündüz gece.
rü’yet (A.) [ رؤیت ] görme.
rübab (A.) [ رباب ] rebap.
rübai (A.) [ رباعی ] dörtlük, rubai.
rüchan (A.) [ رجحان ] üstünlük.
rücû (A.) [ رجوع ] geri dönme.
rüesâ (A.) [ رؤسا ] başkanlar, reisler.
rüfekâ (A.) [ رفقا ] arkadaşlar.
rükn (A.) [ 1 [ رکن .direk, sütun. 2.esas.
rüsum (A.) [ 1 [ رسوم .vergi. 2.tören.
rüsûmat (A.) [ رسومات ] gümrük idaresi.
rüsvâ /y (F.) [ رسوای ] rezil.
rüşd (A.) [ 1 [ رشد .gelişme. 2.erginlik. 3.doğru yolda gidiş.
rüşvet (A.) [ رشوت ] rüşvet.
rüya (A.) [ رویا ] düş.
rüzgâr (F.) [ 1 [ روزگار .zaman. 2.devir.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
-S-

sâ’î (A.) [ ساعی ] çalışan, gayret eden.
sâ’î olmak çalışmak, gayret etmek.
sa’leb (A.) [ ثعلب ] tilki.
sa’y (A.) [ سعی ] çalışma, çaba gösterme.
saâdet (A.) [ سعادت ] mutluluk.
saâdetbahş (A.-F.) [ سعادت بخش ] mutluluk veren.
saâdetmend (A.-F.) [ سعادتمند ] mutlu, bahtiyar.
sabâ (A.) [ 1 [ صبا .meltem, gündoğusunden esen yel. 2.sabâ makamı.
sabâvet (A.) [ صباوت ] çocukluk.
sâbık (A.) [ 1 [ سابق .eski. 2.bir önceki.
sâbıka (A.) [ 1 [ سابقه .geçmişte kalan suç. 2.bir insanın geçmişteki hali.
sâbıküzzikr (A.) [ سابق الذکر ] anılan, zikredilen.
sabır (A.) [ صبر ] dayanma, kendini tutma.
sabî (A.) [ 1 [ صبی .bebek. 2.küçük çocuk.
sâbi’ (A.) [ سابع ] yedinci.
sâbi’an (A.) [ سابعا ] yedincisi, yedinci olarak.
sâbi’î (A.) [ صابئی ] yıldıza tapan.
sâbir (A.) [ صابر ] sabırlı.
sâbit (A.) [ 1 [ ثابت .kanıtlanmış. 2.yerinde duran.
sabr (A.) [ صبر ] sabır.
383
sabûh (A.) [ صبوح ] sabah içilen şarap.
sabun (A.) [ صابون ] sabun.
sabûr (A.) [ صبور ] çok sabırlı.
sâcid (A.) [ ساجد ] secde eden.
sad (F.) [ صد ] yüz.
sadâ (A.) [ صدا ] ses.
sadâkat (A.) [ صداقت ] bağlılık.
sadâret (A.) [ صدارت ] sadrazamlık.
sadâretpenah (A.-F.) [ صدارت پناه ] sadrazam.
sâdât (A.) [ سادات ] seyyitler.
sâde (F.) [ 1 [ ساده .basit. 2.yalın. 3.süssüz. 4.sadece.
saded (A.) [ صدد ] konu, asıl mesele.
sâdedil (F.) [ 1 [ ساده دل .saf, temiz yürekli. 2.ebleh, bön.
sâdedilâne (F.) [ ساده دلانه ] safça.
sadef (A.) [ صدف ] sedef.
sâdelevh (F.-A.) [ ساده لوح ] saf, temiz yürekli.
sademat (A.) [ 1 [ صدمات .sadmeler, çarpmalar, darbeler. 2.musibetler.
sâdık (A.) [ 1 [ صادق .yürekten bağlı olan. 2.doğru.
sâdıkülkavl (A.) [ صادق القول ] doğru sözlü.
sâdır (A.) [ صادر ] çıkan.
sâdır olmak 1.çıkmak, meydana gelmek. 2.imzadan çıkmak.
sâdire (A.) [ صادره ] çıkan.
sâdis (A.) [ سادس ] altıncı.
384
sâdisen (A.) [ سادسا ] altıncısı, altıncı olarak.
sadme (A.) [ 1 [ صدمه .çarpma, vurma, tokuşma. 2.musibet.
sadpâre (F.) [ صدپاره ] yüz parça.
sadr (A.) [ 1 [ صدر .göğüs. 2.baş. 3.başköşe. 4.sadrazam.
sadra şifa vermek işe yaramak, rahatlatmak.
sadr-ı a’zam [ صدر اعظم ] sadrazam.
sadr-ı esbak [ صدر اسبق ] eski sadrazam.
sadsâl (F.) [ صدسال ] yüzyıl.
sâf (A.) [ 1 [ صاف .temiz, arı, halis. 2.açık.
saf (A.) [ صف ] sıra.
safâ (A.) [ 1 [ صفا .saflık. 2.gönül rahatlığı, gönlün şen olması.
safâ eylemek şenlenmek.
safâbahş (A.-F.) [ صفابخش ] gönüle rahatlık veren.
safahât (A.) [ صفحات ] aşamalar.
safbeste (A.-F.) [ صف بسته ] sıralanmış, sıra olmuş.
safder (A.-F.) [ صفدر ] düşman saflarını yaran, savaşçı.
safderûn (A.-F.) [ 1 [ صاف درون .saf, yüreği temiz. 2.ebleh, bön.
safderûnâne (A.-F.) [ صاف درونانه ] safça.
safdil (A.-F.) [ 1 [ صاف دل .yüreği temiz. 2.saf.
safdilâne (A.-F.) [ 1 [ صاف دلانه .yürek temizliği ile. 2.safça.
safdillik (A.-F.-T.) 1.yürek temizliği. 2.saflık.
saff (A.) [ صف ] sıra, dizi, saf.
safha (A.) [ 1 [ صفحه .aşama. 2.düz olan yüz. 3.sayfa.
385
sâfî (A.) [ صافی ] temiz, arı, halis.
sâfil (A.) [ سافل ] aşağı, aşağıda.
safîr (A.) [ صفير ] ıslık.
safra (A.) [ 1 [ صفره .öd. 2.sarı.
safsâf (A.) [ صفصاف ] söğüt.
safsata (A.) [ سفسطه ] doğru olmadığı halde doğru gibi gösterilen düşünce veya
söz.
safşikâf (A.-F.) [ صف شکاف ] düşman saflarını yaran savaşçı.
safşiken (A.-F.) [ صاف شکن ] düşman saflarını yaran savaşçı.
safvet (A.) [ صفوت ] saflık, temizlik, arılık.
sâgar (A.) [ ساغر ] kadeh, içki kadehi.
sagîr (A.) [ 1 [ صغير .küçük. 2.küçük çocuk.
sağr (A.) [ ثغر ] sınır, hudut.
sahâ (A.) [ ساخه ] cömertlik, eliaçıklık.
sâha (A.) [ ساحه ] alan.
sahâbe (A.) [ صحابه ] Hz. Muhammed’in sohbetlerine katılan müslüman.
sahâbî (A.) [ صحابی ] Hz. Muhammed’in sohbetlerini katılan müslüman.
sahâif (A.) [ صحائف ] sayfalar.
sahâkâr bk. sehâkâr.
sahâra (A.) [ 1 [ صحاری .çöller. 2.kırlar.
sahâvet bk. sehâvet.
sahbâ (A.) [ صهبا ] şarap.
sahhaf (A.) [ صحاف ] kitapçı.
386
sahî (A.) [ سخی ] cömert, eliaçık.
sâhib (A.) [ صاحب ] sahip.
sâhibcemâl (A.-F.) [ صاحب جمال ] güzel yüzlü, güzel.
sâhibe (A.) [ صاحبه ] bayan sahip.
sâhibkemal (A.-F.) [ صاحب کمال ] olgun insan.
sâhibkerâmet (A.-F.) [ صاحب کرامت ] keramet sahibi.
sâhibkıran (A.-F.) [ صاحب قران ] muzaffer hükümdar.
sâhibnazar (A.-F.) [ صاحب نظر ] görüş sahibi, deneyimli.
sahife (A.) [ صحيفه ] sayfa.
sahih (A.) [ 1 [ صحيح .doğru. 2.gerçek.
sâhil (A.) [ ساحل ] kıyı.
sâhilhane (A.-F.) [ ساحل خانه ] yalı.
sâhir (A.) [ 1 [ ساحر .büyücü. 2.büyüleyici.
sahleb (A.) [ ثعلب ] sâlep.
sahn (A.) [ 1 [ صحن .avlu. 2.boşluk. 3.sahne. 4.üstü kubbeli alan.
sahr (A.) [ صخر ] kaya.
sahra (A.) [ 1 [ صحرا .çöl. 2.kır.
sahre (A.) [ صخره ] kaya.
saht (F.) [ 1 [ سخت .çok. 2.katı. 3.şiddetli. 4.güç.
sahte (F.) [ 1 [ ساخته .yapay, yapma. 2.düzmece. 3.kalp, sahte.
sahtekâr (F.) [ 1 [ ساخته کار .sahteci. 2.kalpazan.
sahtiyan (F.) [ سختيان ] işlenmiş cilalı deri.
sahûr (A.) [ ساحور ] sahur.
387
sâib (A.) [ صائب ] isabetli.
sâibî (A.) [ صائبی ] yıldıza tapan.
sâid (A.) [ ساعد ] kol, bilek ile dirsek arası.
sâik (A.) [ سائق ] sevk eden.
sâika (A.) [ سائقه ] yıldırım.
sâil (A.) [ 1 [ سائل .dilenci. 2.soran. 3.akan.
sâim (A.) [ صائم ] oruçlu.
sâir (A.) [ 1 [ سائر .diğer. 2.gezen.
sâirfilmenâm (A.) [ سائر فی المنام ] uyurgezer.
saiy (A.) [ سعی ] çalışma, çaba.
sâk (A.) [ 1 [ ساق .baldır. 2.sap.
sakâmet (A.) [ 1 [ سقامت .sakatlık. 2.yanlışlık.
sâkeyn (A.) [ ساقين ] ikizkenar.
sâkeyn-i şibh-i münharif [ ساقين شبه منحرف ] yamuk.
sakf (A.) [ 1 [ سقف .tavan. 2.çatı.
sâkıb (A.) [ 1 [ ثاقب .delici. 2.parlak yıldız.
sâkıt (A.) [ 1 [ ساقط .düşük, düşük cenin. 2.düşen.
sâkıt olmak düşmek.
sâkî (A.) [ 1 [ ساقی .içki sunan. 2.saka.
sakil (A.) [ 1 [ ثقيل .ağır. 2.hoş olmayan, yakışmayan.
sakim (A.) [ سقيم ] hastalıklı, sakat.
sâkin (A.) [ 1 [ ساکن .yerleşik. 2.kendi halinde.
sâkit (A.) [ ساکت ] suskun.
388
sakka (A.) [ سقا ] saka.
sâl (F.) [ سال ] yıl.
salâbet (A.) [ صلابت ] sağlamlık.
salâh (A.) [ 1 [ صلاح .düzgünlük, yolunda gitme. 2.barış. 3.dine bağlılık.
salâhiyet (A.) [ صلاحيت ] yetki..
salâhiyetdâr (A.-F.) [ صلاحيت دار ] yetkili.
salât (A.) [ صلات ] namaz.
sâldîde (F.) [ 1 [ سال دیده .yaşlı. 2.deneyimli.
salib (A.) [ صليب ] haç.
salîbî (A.) [ صليبی ] haçlı.
sâlifüzzikr (A.) [ سالف الذکر ] zikredilen, anılan.
sâlih (A.) [ صالح ] dinin kurallarına uyan.
sâlik (A.) [ سالک ] tarikat mensubu.
sâlim (A.) [ 1 [ سالم .sağ, esenlik içinde. 2.sağlam.
sâlimen (A.) [ سالما ] sağ salim.
sâlis (A.) [ ثالث ] üçüncü.
sâlisen (A.) [ ثالثا ] üçüncüsü, üçüncü olarak.
sâlnâme (F.) [ سالنامه ] yıllık.
sâlûs (F.) [ سالوس ] iki yüzlü.
sâmân (F.) [ 1 [ سامان .zenginlik. 2.huzur. 3.düzen.
sâmî (A.) [ سامی ] yüce.
sâmi’ (A.) [ سامع ] dinleyen.
sâmia (A.) [ سامعه ] işitme duyusu.
389
samîmâne (A.-F.) [ صميمانه ] içtenlikle.
samîmî (A.) [ صميمی ] içten.
samimiyet (A.) [ صميميت ] içtenlik.
sâmin (A.) [ ثامن ] sekezinci.
sâminen (A.) [ ثامنا ] sekizincisi, sekizinci olarak.
sanâyi (A.) [ صنایع ] sanatlar.
sanâyi -i nefîse [ صنایع نفيسه ] güzel sanatlar.
sandûk (A.) [ صندوق ] sandık.
sandukdar (A.-F.) [ صندوقدار ] veznedar.
sanem (A.) [ 1 [ صنم .put. 2.put kadar güzel.
sânevî (A.) [ ثانوی ] ikinci.
sânî (A.) [ ثانی ] ikinci.
sâni’ (A.) [ 1 [ صانع .yaratıcı, Tanrı. 2.yapan.
saniye (A.) [ ثانيه ] ikinci.
sâniyen (A.) [ ثانيا ] ikincisi, ikinci olarak.
sâr (A.) [ ثار ] öc.
sarâhat (A.) [ صراحت ] açıklık.
sarâhaten (A.) [ صراحة ] açıkça.
sârban (F.) [ ساربان ] kervancı.
sarf (A.) [ 1 [ صرف .harcama. 2.gramer.
sarf olunmak harcanmak.
sarfiyat (A.) [ 1 [ صرفيات .harcamalar. 2.salgılar.
sârî (A.) [ ساری ] bulaşıcı.
390
sarîh (A.) [ صریح ] açık, kuşku götürmeyen.
sarîhan (A.) [ صریحا ] açıkça.
sârik (A.) [ سارق ] hırsız.
sârim (A.) [ صارم ] keskin.
sarsar (A.) [ صرصر ] fırtına.
sath (A.) [ سطح ] yüzey, satıh.
sathî (A.) [ سطحی ] yüzeysel, üstünkörü.
satl (A.) [ سطل ] kova.
satvet (A.) [ سطوت ] güçlülük.
savâb (A.) [ 1 [ ثواب .doğru. 2.dürüstlük.
savb (A.) [ صوب ] yön.
savlet (A.) [ صولت ] akın, saldırı.
savm (A.) [ صوم ] oruç.
savmaa (A.) [ 1 [ صومعه .manastır. 2.mabet.
savt (A.) [ صوت ] ses.
sayd (A.) [ صيد ] av.
saydgâh (A.-F.) [ صيدگاه ] avlak.
sâye (F.) [ سایه ] gölge.
sâyeban (F.) [ 1 [ سایبان .gölgelik. 2.çadır.
sâyedar (F.) [ سایه دار ] gölgeli.
sayf (A.) [ صيف ] yaz.
sayfiye (A.) [ صيفيه ] yazlık.
sayha (A.) [ صيحه ] haykırış.
391
sâyis (A.) [ سایس ] seyis.
saykal (A.) [ صيقل ] cila.
saykalkâr (A.-F.) [ صيقلدار ] yaldızcı.
sayyad (A.) [ صياد ] avcı.
saz (F.) [ ساز ] enstrüman, saz.
se (F.) [ سه ] üç.
seb’ (A.) [ سبع ] yedi.
seb’in (A.) [ سبعين ] yetmiş.
seb’ûn (A.) [ سبعون ] yetmiş.
sebak (A.) [ سبق ] ders.
sebât (A.) [ ثبات ] yerinden kımıldamama, kararından vazgeçmeme.
sebâtkâr (A.-F.) [ ثباتکار ] sebat eden.
sebâyidü (F.) [ سه با دو ] üç ve iki.
sebbâbe (A.) [ سبابه ] işaret parmağı, şehadet parmağı.
sebeb (A.) [ سبب ] sebep, neden.
sebebiyet (A.) [ سببيت ] sebep olma.
sebebiyet vermek sebep olmak.
sebed (A.) [ سبد ] sepet.
sebîke (A.) [ سبيکه ] külçe.
sebil (A.) [ 1 [ سبيل .yol. 2.su dağıtım yeri, sebil.
sebk (A.) [ سبک ] üslup.
sebkat (A.) [ سبقت ] geçme.
seblâ (A.) [ سبلا ] uzun kirpikli göz.
392
sebt (A.) [ ثبت ] kayda geçirme.
sebt edilmek kayda geçirilmek.
sebt etmek kayda geçirmek.
sebû (F.) [ سبو ] testi.
sebük (F.) [ 1 [ سبک .hafif. 2.kıvrak, çevik. 3.çabuk.
sebükmağz (F.) [ سبک مز ] dangalak.
sebükmizac (F.-A.) [ سبک مزاج ] hoppa.
sebükpây (F.) [ سبک پای ] ayağına çabuk.
sebükser (F.) [ 1 [ سبک سر .dangalak. 2.aşağılık.
sebz (F.) [ سبز ] yeşil.
sebze (F.) [ 1 [ سبزه .çimenlik. 2.sebze.
sec’ (A.) [ سجع ] seci sanatı. Düzyazıda kafiyelendirme sanatı.
secâyâ (A.) [ سجایا ] karakterler.
secdegâh (A.-F.) [ سجده گاه ] secde edilen yer.
seciyevî (A.) [ سجيوی ] karakter ile ilgili.
seciyye (A.) [ سجيه ] karakter.
seciyyesiz (A.-T.) karaktersiz.
sedâ (A.) [ صدا ] ses.
sedânüvis (A.-F.) [ 1 [ صدا نویس .teyp. 2.gramofon.
sedâyâ (A.) [ ثدایا ] memeler.
sedd (A.) [ 1 [ سد .set. 2.baraj. 3.engel. 3.kapama, tıkama. 4.kapatılma.
sedd edilmek örtülmek, örülmek, kapatılmak.
seddâd (A.) [ 1 [ سداد .tıkaç. 2.tampon.
393
sedefî (A.) [ 1 [ صدفی .sedefli. 2.sedef ile ilgili. 3.sedef rengi.
sedy (A.) [ ثدی ] meme.
sefâhat (A.) [ سفاحت ] sefihlik, zevk ve eğlence düşkünlüğü.
sefâin (A.) [ سفائن ] gemiler.
sefâlet (A.) [ سفالت ] sefillik.
sefâret (A.) [ سفارت ] elçilik, büyükelçilik.
sefârethâne (A.-F.) [ سفارت خانه ] elçilik binası, elçilik.
sefer (A.) [ 1 [ سفر .yolculuk. 2.savaş. 3.kez.
seferber (A.-F.) [ 1 [ سفربر .savaşa gönderilmiş. 2.savaşa hazırlanmış.
seferberlik (A.-F.-T.) savaşa hazırlanma hali, savaş hali.
seferî (A.) [ 1 [ سفری .yolcu. 2.savaş ile ilgili.
seffâh (A.) [ 1 [ سفاح .kandökücü. 2.cömert.
seffâk (A.) [ سفاک ] kandökücü.
sefîd (F.) [ سفيد ] beyaz, ak.
sefih (A.) [ سفيه ] zevk ve eğlence düşkünü.
sefil (A.) [ 1 [ سفيل .aşağılık. 2.yoksul.
sefile (A.) [ 1 [ سفيله .aşağılık kadın. 2.yoksul kadın. 3.orospu.
sefîne (A.) [ 1 [ سفينه .gemi. 2.şiir mecmuası.
sefir (A.) [ سفير ] elçi.
sefirikebir (A.-F.) [ سفيرکبير ] büyükelçi.
seg (F.) [ سگ ] köpek.
segâbi (F.) [ سگ آبی ] kunduz.
sehâ (A.) [ سخا ] cömertlik, eliaçıklık.
394
sehâb (A.) [ سحاب ] bulut.
sehâbâlûd (A.-F.) [ سحاب آلود ] bulutlu.
sehâkâr (A.-F.) [ سخاکار ] cömert, eliaçık.
sehâkârlık (A.-F.-T.) cömertlik, eliaçıklık.
sehâvet (A.) [ سخاوت ] cömertlik, eliaçıklık.
sehergâh (A.-F.) [ سحرگاه ] seher vakti.
seherhîz (A.-F.) [ سحرخيز ] seher vakti kalkan.
sehhâr (A.) [ سحار ] büyüleyici.
sehî (F.) [ 1 [ سهی .fidan gibi. 3.düz, doğru.
sehîkad (F.-A.) [ سهی قد ] servi boylu, düzgün boylu.
sehîkâmet (F.-A.) [ سهی قامت ] servi boylu, düzgün boylu.
sehîm (A.) [ سهيم ] pay sahibi.
sehl (A.) [ سهل ] kolay.
sehm (A.) [ 1 [ سهم .pay. 2.ok.
sehm (F.) [ سهم ] korkunç.
sehmgîn (F.) [ سهمگين ] korkunç.
sehmnâk (F.) [ سهمناک ] korkunç.
sehv (A.) [ سهو ] yanılgı.
sehven (A.) [ سهوا ] yanlışlıkla.
sehviyyât (A.) [ 1 [ سهویات .yanlışlıklar. 2.yanılgılar.
sekene (A.) [ سکنه ] oturanlar, sâkinler.
sekiz zılı'lı (T.-A.) sekizgen, sekiz kenarlı.
sekr (A.) [ سکر ] sarhoşluk.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
sekrâver (A.-F.) [ سکر آور ] sarhoşluk veren.
sekte (A.) [ 1 [ سکته .durma. 2.kesilme.
sekte vermek durgunluk vermek, sekteye uğratmak.
sektedâr etmek durdurmak, sekteye uğratmak.
selâmet (A.) [ سلامت ] esenlik.
selâs (A.) [ ثلاث ] üç.
selâse (A.) [ ثلاثه ] üç.
selâset (A.) [ سلاست ] akıcılık.
selâsil (A.) [ سلاسل ] zincirler.
selâsîn (A.) [ ثلثين ] otuz.
selâsûn (A.) [ ثلثون ] otuz.
selâtîn (A.) [ سلاطين ] sultanlar.
selb (A.) [ 1 [ سلب .kapma, kendine çekme. 2.inkâr etme.
selb etmek 1.kapmak, çekmek, almak. 2.inkâr etmek. 3.yok etmek.
selcûkî (A.) [ سلجوقی ] Selçuklu.
selef (A.) [ سلف ] öncekiler, önceki görevliler.
selh (A.) [ سلخ ] deri yüzme.
selhhâne (A.-F.) [ سلخ خانه ] kesim yeri, mezbaha, salhane.
selîka (A.) [ سليقه ] güzel konuşma ve yazma yeteneği.
selim (A.) [ سليم ] sağlam.
selîmülkalb (A.) [ سليم القلب ] temiz yürekli.
selîs (A.) [ سليس ] akıcı.
selle (A.) [ سله ] sele.
396
sellebâf (A.-F.) [ سله باف ] sepetçi.
sem (A.) [ سم ] zehir.
sem’ (A.) [ 1 [ سمع .işitme. 2.kulak.
semâ (A.) [ سما ] gökyüzü.
semâcet (A.) [ سماجت ] çirkinlik.
semâhâne (A.-F.) [ سماع خانه ] mevlevî dervişlerinin semâ ettikleri özel mekan.
semahat (A.) [ سماحت ] iyilikseverlik.
semân (A.) [ ثمان ] sekiz.
semânun (A.) [ ثمانون ] seksen.
semâvât (A.) [ سموات ] gökler.
semâvî (A.) [ 1 [ سماوی .gök ile ilgili. 2.tanrısal.
semdâr (A.-F.) [ سمدار ] zehirli.
semek (A.) [ سمک ] balık.
semen (A.) [ ثمن ] değer, kıymet.
semen (A.) [ سمن ] semizlik.
semen (F.) [ سمن ] yasemin.
semenber (F.) [ سمنبر ] yasemin göğüslü.
semend (F.) [ سمند ] güzel ve çevik at.
semer (A.) [ 1 [ ثمر .meyva. 2.ürün. 3.sonuç.
semerât (A.) [ 1 [ ثمرات .meyvalar. 2.ürünler. 3.sonuçlar.
semere (A.) [ 1 [ ثمره .meyva. 2.ürün. 3.sonuç.
semere vermek 1.meyva vermek. 2.sonuç vermek.
semeredâr (A.-F.) [ 1 [ ثمره دار .meyvalı. 2.ürün veren. 3.sonuç veren.
397
semî (A.) [ سميع ] çok iyi işiten.
semîn (A.) [ ثمين ] değerli.
semin (A.) [ سمين ] semirmiş, semiz.
semmûr (A.) [ سمور ] samur.
semra (A.) [ سمرا ] esmer.
semt (A.) [ 1 [ سمت .taraf. 2.yöre. 3.mahalle.
senâ (A.) [ ثنا ] övgü.
senâ etmek övmek.
senâgû (A.-F.) [ ثناگو ] öven.
senâhân (A.-F.) [ ثناخوان ] öven.
senâkâr (A.-F.) [ ثناکار ] öven.
senâya (A.) [ ثنایا ] ön dişler.
sencîde (F.) [ سنجيده ] tartılı.
sene (A.) [ سنه ] yıl.
sene -i hicriyye [ سنهء هجریه ] hicrî yıl.
sene -i kameriyye [ سنهء قمریه ] kamerî yıl.
sene -i mîlâdiyye [ سنه< ميلادیه ] miladî yıl.
sene -i şemsiyye [ سنهء شمسيه ] şemsî yıl.
senebesene (A.-F.) [ سنه بسنه ] yıldan yıla.
sened (A.) [ 1 [ سند .belge. 2.tapu.
senedât (A.) [ سندات ] belgeler.
senevât (A.) [ سنوات ] yıllar.
senevî (A.) [ سنوی ] yıllık.
398
seng (F.) [ سنگ ] taş.
sengdil (F.) [ سنگ دل ] taş yürekli, acımasız.
sengdilâne (F.) [ سنگ دلانه ] acımasızca.
sengîn (F.) [ 1 [ سنگين .ağır. 2.taştan.
senglâh (F.) [ سنگلاخ ] taşlık arazi.
sengtıraş (F.) [ سنگ تراش ] taş ustası.
seniyye (A.) [ سنيه ] ulu, yüce.
sepîd (F.) [ سپيد ] beyaz, ak.
sepîdedem (F.) [ سپيده دم ] tan ağartısı.
ser (F.) [ 1 [ سر .baş. 2.başkan. 3.uç.
serâ (A.) [ ثرا ] toprak.
serâ (F.) [ سرا ] saray.
serâb (A.) [ سراب ] serap.
serâğâz (F.) [ سرآغاز ] başlangıç.
serâir (A.) [ سرائر ] sırlar.
serâmed (F.) [ سرآمد ] ileri gelen, önde gelen.
serâmedân (F.) [ سر آمدان ] ileri gelenler, önde gelenler.
serâpâ (F.) [ سراپا ] baştan ayağa, bir baştan bir başa, tüm.
serâperde (F.) [ 1 [ ساراپرده .saray perdesi. 2.otağ.
serâser (F.) [ سراسر ] bir baştan bir başa.
serâsîme (F.) [ سراسيمه ] afallamış, sersemleşmiş.
serasker (F.-A.) [ 1 [ سرعسکر .başkomutan. 2.savunma bakanı, harbiye nazırı.
399
seraskerî (F.-A.) [ 1 [ سرعسکری .başkomutanlık. 2.savunma bakanlığı, harbiye
nazırlığı.
serây (F.) [ سرای ] saray.
serbeser (F.) [ سربسر ] bir baştan bir başa.
serbest (F.) [ 1 [ سربست .özgür. 2.kayıtsız.
serbestî (F.) [ سربستی ] serbestlik.
serbesücûd (F.-A.) [ سر بسجود ] alnı secdede.
serbülend (F.) [ سربلند ] başı yüce, yücebaşlı..
serçeşme (F.) [ 1 [ سرچشمه .kaynak. 2.pınarbaşı. 3.önder.
serd (A.) [ سرد ] düzgün dile getirme.
serd (F.) [ 1 [ سرد .soğuk. 2.sert, haşin.
serd etmek dile getirmek.
serdâr (F.) [ 1 [ سردار .önder. 2.komutan, başkomutan.
serden geçmek başından vazgeçmek, ölümü göze almak.
serefrâz (F.) [ 1 [ سرافراز .başı yüce. 2.başta gelen.
serencâm (F.) [ 1 [ سرانجام .son. 2.başa gelen olay.
seretân (A.) [ سرطان ] yengeç.
serfirâz (F.) [ سرفراز ] başı yüce.
serfürû (F.) [ سرفرو ] başı önde, başı eğik, itaat eden.
serfürû etmek 1.itaat etmek. 2.başını eğmek. 3.düşünceye dalmak.
sergerdân (F.) [ 1 [ سرگردان .avare, aylak. 2.şaşkın.
sergüzeşt (F.) [ سرگذشت ] macera, serüven.
serhad (F.-A.) [ سرحد ] sınır.
400
serheng (F.) [ سرهنگ ] çavuş.
serî (A.) [ سریع ] hızlı.
serîr (A.) [ سریر ] taht.
serîülintikal (A.) [ سریع الانتقال ] kıvrak zekalı.
seriyye (A.) [ سریه ] müfreze.
serkâtib (F.-A.) [ سرکاتب ] başkâtip.
serkerde (F.) [ 1 [ سرکرده .lider, baş. 2.elebaşı.
serkeş (F.) [ سرکش ] dikkafalı, inatçı.
serkeşî (F.) [ سرکشی ] dikkafalılık, inatçılık.
serkûy (F.) [ سرکوی ] sokak başı, mahalle başı.
serlevha (F.-A.) [ سرلوحه ] başlık.
sermâ (F.) [ 1 [ سرما .soğuk. 2.kış.
sermâye (F.) [ 1 [ سرمایه .anapara. 2.genelev kadını.
sermâyedâr (F.) [ سرمایه دار ] sermaye sahibi, kapitalist.
sermed (F.) [ سرمد ] ebedî, sürekli.
sermest (F.) [ سرمست ] sarhoş.
sermestî (F.) [ سرمستی ] sarhoşluk.
sermuharrir (F.-A.) [ سرمحرر ] başyazar.
sermüneccim (F.-A.) [ سرمنجم ] müneccimbaşı.
sernâme (F.) [ سرنامه ] mektup başlığı.
sernigun (F.) [ سرنگون ] başaşağı, tepetakla.
sernigûn olmak tepetakla olmak, başaşağı gelmek, yenilmek.
sernüvişt (F.) [ سرنوشت ] yazgı, alın yazısı.
401
serpuş (F.) [ سرپوش ] başlık.
serrâc (A.) [ سراج ] saraç.
serrâchâne (A.-F.) [ سراج خانه ] saraçhane.
serserî (F.) [ 1 [ سرسری .aylak. 2.anlamsız.
serşâr (F.) [ سرشار ] dolu, ağzına kadar dolu.
sertâpâ (F.) [ سرتاپا ] baştan ayağa, baştanbaşa.
sertâser (A.) [ سرتاسر ] baştanbaşa.
serv (F.) [ سرو ] servi, selvi.
serv -i bülend [ سرو بلند ] boyu servi gibi düzgün ve uzun olan sevgili.
serv -i hırâmân [ سرو خرامان ] salınarak yürüyen sevgili.
serv -i nihâl [ 1 [ سرو نهال .fidan gibi düz servi. 2.servi boylu güzel.
serv -i revân [ 1 [ سرو روان .yürüyen servi. 2.yürüyen servi boylu güzel.
servendâm (F.) [ سرواندام ] servi boylu.
server (F.) [ سرور ] önder, lider, baş.
serverân (F.) [ سروران ] önderler, liderler, başlar.
servet (A.) [ 1 [ ثروت .zenginlik, varlık. 2.ekonomi.
servistân (F.) [ سروستان ] servilik.
servkadd (F.-A.) [ سروقد ] servi boylu.
serzeniş (F.) [ سرزنش ] sitem, başa kakma.
serzenişkâr (F.) [ سرزنشکار ] sitem edici.
setr (A.) [ ستر ] örtme, gizleme.
setr etmek örtmek, gizlemek, kamufle etmek.
settâr (A.) [ 1 [ ستار .örten. 2.günahları örten Tanrı.
402
sevâb (A.) [ 1 [ ثواب .sevap. 2.hayır, iyilik.
sevâbit (A.) [ ثوابت ] yıldızlar.
sevâd (A.) [ 1 [ سواد .karalık. 2.karalama, yazma.
sevâhil (A.) [ سواحل ] kıyılar.
sevb (A.) [ ثوب ] giysi.
sevdâ (A.) [ 1 [ سودا .kara, siyah. 2.insan yapısında bulunan dört maddeden biri.
sevdâzede (F.) [ سودازده ] sevdalı.
seviyye (A.) [ سویه ] düzey.
sevk (A.) [ سوق ] gönderme.
sevk -i tabi’î [ سوق طبيعی ] içgüdü.
sevk etmek göndermek, yönlendirmek, götürmek.
sevkülceyş (A.) [ سوق الجيش ] strateji.
sevkülceyşî (A.) [ سوق الجيشی ] stratejik.
sevr (A.) [ 1 [ ثور .boğa. 2.öküz. 3.boğa burcu.
seyâhat (A.) [ سياحت ] gezi.
seyelân (A.) [ سيلان ] akış, akma.
seyf (A.) [ سيف ] kılıç.
seyfiyye (A.) [ سيفيه ] asker kesimi.
seyl (A.) [ سيل ] sel.
seylâb (A.-F.) [ سيلاب ] sel suyu.
seylâbe (A.-F.) [ سيلابه ] sel suyu.
seylhîz (A.-F.) [ سيلخيز ] su taşkını, taşkın.
seyr (A.) [ 1 [ سير .seyir. 2.yürüme. 3.gezi. 4.izleme.
403
seyr etmek izlemek.
seyrân (A.) [ سيران ] gezinme.
seyrangâh (A.-F.) [ سيرانگاه ] gezinti yeri.
seyrfilmenâm (A.) [ سير فی المنام ] uyurgezer.
seyrüsefer (A.) [ سير و سفر ] trafik, gidişgeliş.
seyyâh (A.) [ 1 [ سياح .gezgin. 2.turist.
seyyâhin (A.) [ 1 [ سياحين .gezginler. 2.turistler.
seyyâl (A.) [ سيال ] akışkan.
seyyâle (A.) [ 1 [ سياله .akıntı. 2.sıvı.
seyyar (A.) [ 1 [ سيار .taşınabilir. 2.gezen.
seyyârât (A.) [ سيارات ] gezegenler.
seyyâre (A.) [ سياره ] gezegen.
seyyiât (A.) [ 1 [ سيئات .günahlar. 2.kötülükler. 3.olumsuzluklar.
seyyib (A.) [ ثيب ] dul kadın.
seyyibât (A.) [ ثيبات ] dul kadınlar.
seyyibe (A.) [ ثيبه ] dul kadın.
seyyid (A.) [ 1 [ سيد .Hz. Hasan’yn soyundan gelen. 2.efendi. 3.ağa. 4.başkan.
seyyie (A.) [ 1 [ سيئه .günah. 2.kötülük.
sezâ (F.) [ سزا ] layık, yaraşır.
sezâvar (F.) [ سزاوار ] layık, yaraşır.
sıbt (A.) [ سبط ] torun.
sıbyân (A.) [ صبيان ] çocuklar.
sıddık (A.) [ صدیق ] sözünün eri.
404
sıdk (A.) [ 1 [ صدق .doğruluk. 2.kalp temizliği.
sıfat (A.) [ صفت ] özellik, vasıf.
sıfât (A.) [ صفات ] özellikler, vasıflar.
sıfr (A.) [ صفر ] sıfır.
sığâr (A.) [ صغار ] küçükler.
sığar (A.) [ صغر ] küçüklük.
sıhhat (A.) [ 1 [ صحت .doğruluk. 2.sağlık.
sıhhî (A.) [ صحی ] sağlıkla ilgili.
sıhhiye (A.) [ صحيه ] sağlık işleri dairesi.
sıhr (A.) [ صهر ] evlilikten doğan akrabalık.
sıhriyet (A.) [ صهریت ] evlilikten doğan akrabalık, kan bağı.
sıklet (A.) [ 1 [ ثقلت .ağırlık. 2.sıkıntı.
sıklet vermek ağırlık vermek, rahatsız etmek, sıkıntı vermek.
sıla (A.) [ صله ] yakınlarını ziyarete gitme özlemi.
sıla -i rahm [ صلهء رحم ] yakınlarını ziyaret edip özlem gidermek.
sıle (A.) [ صله ] şaire verilen para ödülü.
sımt (A.) [ سمط ] dizi.
sınâ’î (A.) [ 1 [ صناعی .sanatla ilgili. 2.sanayi ile ilgili.
sınâat (A.) [ 1 [ صناعت .sanat. 2.sanayi.
sınâât (A.) [ صناعات ] sanatlar.
sınâât -ı edebî [ صناعات ادبی ] edebî sanatlar.
sınf (A.) [ صنف ] sınıf.
sırâc (A.) [ سراج ] kandil.
405
sırât (A.) [ صراط ] yol.
sırât -ı müstakîm [ 1 [ صراط مستقيم .doğru yol. 2.sırat köprüsü.
sırf (A.) [ صرف ] sadece, yalnız.
sırr (A.) [ سر ] giz, sır.
sıyâm (A.) [ صيام ] oruç.
sıyânet (A.) [ صيانت ] koruma.
sî (F.) [ سی ] otuz.
siâyet (A.) [ سعایت ] çekiştirme, dedikodu.
sîb (F.) [ سيب ] elma.
sicill (A.) [ سجل ] kayıt kütüğü.
sidrenişin (A.-F.) [ سدره نشين ] sidretülmüntehâda oturan melek.
sidretülmüntehâ (A.) [ سدرة المنتها ] uzayda bulunduğu varsanılan ve ötesine
geçilemeyen bir ağaç.
sifâl (F.) [ سفال ] çanak çömlek.
sifâlîn (F.) [ سفالين ] topraktan yapılmış.
sih (F.) [ سيخ ] şiş.
sihâm (A.) [ 1 [ سهام .oklar. 2.paylar.
sihir (A.) [ سحر ] büyü.
sihr (A.) [ سحر ] sihir, büyü.
sihrâmîz (A.-F.) [ سحر آميز ] büyüleyici.
sihrbâz (A.-F.) [ 1 [ سحرباز .sihirbaz. 2.büyücü.
sika (A.) [ ثقه ] güvenilir kişi.
sikke (A.) [ 1 [ سکه .madenî para. 2.mevlevî külahı.
406
sikkîn (A.) [ سکين ] bıçak.
silâhdâr (A.-F.) [ سلاحدار ] silahtar.
sîlî (F.) [ سيلی ] tokat, sille.
silk (A.) [ 1 [ سلک .dizi. 2.iplik. 3.meslek.
sill (A.) [ سل ] verem.
sillürrie (A.) [ سل الرئه ] akciğer veremi.
silsile (A.) [ 1 [ سلسله .zincir. 2.hanedan. 3.sıradağ. 4.dizi.
silsile -i merâtib [ سلسلهء مراتب ] hiyerarşi.
sîm (F.) [ 1 [ سيم .gümüş. 2.gümüş tel. 3.gümüş para.
sîmâ (F.) [ 1 [ سيما .yüz. 2.kişi.
sîmâb (F.) [ سيماب ] cıva.
simât (A.) [ 1 [ سماط .sofra. 2.ziyafet.
sîmber (F.) [ سيمبر ] gümüş gibi beyaz göğüslü.
sîmîn (F.) [ 1 [ سيمين .gümüşten. 2.gümüş gibi beyaz.
simsâr (A.) [ سمسار ] komisyoncu.
simsâriyye (A.) [ سمساریه ] komisyon ücreti.
sîmten (F.) [ سيم تن ] gümüş tenli.
sîmurg (F.) [ سيمرغ ] zümrütüanka.
sin (A.) [ 1 [ سن .yaş. 2.diş.
sinan (A.) [ سنان ] mızrak.
sindân (F.) [ سندان ] örs.
sîne (A.) [ 1 [ سينه .göğüs. 2.yürek.
sine (A.) [ سنه ] uyuklama.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
sînebend (A.-F.) [ سينه بند ] sütyen.
sîneçâk (A.-F.) [ سيه چاک ] göğsü parçalanmış, göğsü yaralı.
sînezen (A.-F.) [ سينه زن ] göğsünü döven.
sînî (F.) [ سينی ] tepsi.
sinîn (A.) [ سنين ] yıllar.
sinn (A.) [ 1 [ سن .yaş. 2.diş.
sinnen (A.) [ سنا ] yaşça.
sipâh (F.) [ 1 [ سپاه .ordu. 2.asker.
sipâriş (F.) [ سپارش ] ısmarlama.
sipâs (F.) [ سپاس ] şükür.
sipasgüzâr (F.) [ سپای گزار ] şükreden.
sipeh (F.) [ 1 [ سپه .ordu. 2.asker.
sipehsâlâr (F.) [ سپه سالار ] başkomutan.
sipihr (F.) [ سپهر ] gökyüzü.
sîr (F.) [ سير ] sarmısak.
sîr (F.) [ سير ] tok.
sirâyet (A.) [ سرایت ] bulaşma, geçme.
sirâyet etmek geçmek, bulaşmak.
sîret (A.) [ 1 [ سيرت .hal ve gidiş. 2.biyografi.
sirişk (F.) [ سرشک ] gözyaşı.
sirişt (F.) [ سرشت ] yaratılış.
sirkat (A.) [ سرقت ] hırsızlık.
sirkat edilmek çalınmak.
408
sitâre (F.) [ ستاره ] yıldız.
sitâyiş (F.) [ ستایش ] övgü.
sitâyişkâr (F.) [ 1 [ ستایشکار .övücü. 2.öven.
sitebr (F.) [ 1 [ ستبر .kalın. 2.yoğun. 3.kaba.
sitem (F.) [ 1 [ ستم .zulüm. 2.haksızlık.
sitemdîde (F.) [ ست دیده ] zulme uğramış.
sitemger (F.) [ ستمگر ] zalim.
sitemkâr (F.) [ ستمکار ] zalim.
sitîz (F.) [ 1 [ ستيز .kavga. 2.çekişme.
sitîze (F.) [ 1 [ ستيره .kavga. 2.çekişme.
sitt (A.) [ ست ] altı.
sitte (A.) [ سته ] altı.
sittîn (A.) [ ستين ] altmış.
sittin sene [ 1 [ ستتين سنه .altmış sene. 2.belirlenemeyecek kadar uzun bir zaman.
sivâ (A.) [ سوا ] öte, başka, gayrı.
siyâb (A.) [ ثياب ] giysiler.
siyâdet (A.) [ 1 [ سيادت .seyyidlik. 2.efendilik.
siyâh (F.) [ سياه ] kara.
siyâhbaht (F.) [ سياه بخت ] karatalihli.
siyâhî (F.) [ 1 [ سياهی .siyahlık. 2.zenci.
siyâk u sibak (A.) [ سياق و سباق ] sözün gelişi.
siyâset (A.) [ 1 [ سياست .politika. 2.idam cezası.
siyasî (A.) [ 1 [ سياسی .siyasal. 2.politikacı.
409
siyasiyat (A.) [ سياسيات ] politika.
siyasiyûn (A.) [ سياسيون ] siyasetçiler, politikacılar.
siyeh (F.) [ سيه ] kara, siyah.
siyyânen (A.) [ سيانا ] eşit olarak.
sôfî (A.) [ صوفی ] tasavvufla ilgilenen, mutasavvıf.
sohbet (A.) [ صحبت ] konuşma.
sû (F.) [ سو ] yön, taraf.
sû’ (A.) [ سوء ] kötülük.
su’âl (A.) [ سؤال ] soru.
su’âl eylemek soru sormak.
su’âl olunmak soru sorulmak.
su’âlât (A.) [ سؤالات ] sorular.
su’bân (A.) [ ثعبان ] ejderha.
su’ûbet (A.) [ صعوبت ] güçlük.
suâl îrad edilmek soru yöneltmek.
sûbesû (F.) [ سوبسو ] her taraf, her tarafta.
subh (A.) [ صبح ] sabah.
subh ü mesâ [ صبح و مسا ] sabah akşam.
subhdem (A.-F.) [ صبح دم ] sabah vakti, sabahleyin.
subhgâh (A.-F.) [ صبحگاه ] sabah vakti, sabahleyin.
sûd (F.) [ 1 [ سود . kâr, kazanç. 2.yarar.
sudâ’ (A.) [ صداع ] baş ağrısı.
sûdâger (F.) [ سوداگر ] tüccar.
410
sûdmend (F.) [ سودمند ] yararlı.
sudûr (A.) [ 1 [ صدور .çıkış. 2.göğüsler.
sûf (A.) [ صوف ] yün.
suffe (A.) [ صفه ] sofa.
sûfî (A.) [ 1 [ صوفی .mutasavvıf. 2.sofu.
sûfiyye (A.) [ صوفيه ] mutasavvıflar, tasavvufla uğraşanlar.
sufûf (A.) [ صفوف ] sıralar, saflar.
sugrâ (A.) [ صغرا ] küçük.
suhan (F.) [ سخن ] söz.
sûhân (F.) [ سوهان ] törpü.
suhen (F.) [ سخن ] söz.
sûhte (F.) [ سوخته ] yanık.
suhuf (A.) [ صحف ] sayfalar.
sûikasd (A.-F.) [ سوء قصد ] suikast, cana kıyma.
sûinazar (A.-F.) [ سوء نظر ] kötü gözle bakış.
sûiniyet (A.-F.) [ سوء نيت ] kötü niyet.
sûizan (A.-F.) [ سوء ظن ] kötü kanıya düşme.
sûk (A.) [ سوق ] çarşı.
sukût (A.) [ سقوط ] düşüş.
sulb (A.) [ 1 [ صلب .döl, soy. 2.katı.
sulehâ (A.) [ صلحا ] salih kişiler, iyi amelli kullar.
sulh (A.) [ صلح ] barış.
sulhâmîz (A.-F.) [ صلح آميز ] barışçıl.
411
sulhen (A.) [ صلحا ] barış yoluyla.
sulta (A.) [ سلطه ] baskı.
sultân (A.) [ 1 [ سلطان .hükümdar. 2.hükümdar eşi ve kız çocuğu. 3.sevgili.
sun’ (A.) [ 1 [ صنع .yapma. 2.yaratma. 3.güç.
sun’î (A.) [ صنعی ] yapay.
sunûf (A.) [ صنوف ] sınıflar.
sûr (A.) [ سور ] hisar.
sûr (A.) [ 1 [ صور .boru. 2.kıyamette üflenecek boru.
sûr (F.) [ 1 [ سور .düğün. 2.şenlik.
sûrâh (F.) [ سوراخ ] delik.
surahî (A.) [ صراحی ] sürahi.
sûret (A.) [ 1 [ صورت .yüz. 2.çare. 3.biçim. 4.tarz.
sûretâ (A.) [ صورتا ] görünüşte.
sûretger (A.-F.) [ صورتگر ] ressam.
sûrnâ (F.) [ سورنا ] zurna.
surre (A.) [ 1 [ صره .para kesesi. 2.hükümdar tarafından Mekke’ye gönderilen
paralar ve armağanlar.
sûsen (F.) [ سوسن ] susam.
sûsmâr (F.) [ سوسمار ] kertenkele.
sutûh (A.) [ سطوح ] yüzeyler, satıhlar.
sutûr (A.) [ سطور ] satırlar.
suver (A.) [ 1 [ صور .yüzler. 2.çareler. 3.biçimler. 4.tarzlar.
sûy (F.) [ سوی ] yön, taraf.
412
sûz (F.) [ 1 [ سوز .yanma. 2.yakma. 3.ateş. 4.yakan.
sûzân (F.) [ 1 [ سوزان .yakıcı. 2.yanıcı.
sûzen (F.) [ سوزن ] iğne.
sûzende (F.) [ سوزنده ] yakıcı.
sûziş (F.) [ سوزش ] yanma, yangı.
sûznâk (F.) [ سوزناک ] yakıcı.
sübhan (A.) [ سبحان ] Tanrı.
sübhânî (A.) [ سبحانی ] tanrısal.
sübût (A.) [ 1 [ ثبوت .sabitleşme. 2.gerçekleşme. 3.kanıtlanma.
sübût bulmak gerçekleşmek, olmak.
sücûd (A.) [ سجود ] secde etme, yere kapanma.
südde (A.) [ 1 [ سده .kapı. 2.eşik.
süedâ (A.) [ سؤدا ] kutlu kişiler.
süfehâ (A.) [ سفها ] alçaklar, sefihler.
süferâ (A.) [ سفرا ] elçiler, büyükelçiler.
süflî (A.) [ 1 [ سفلی .aşağı, aşağıda. 2.adi, bayağı.
süfte (F.) [ سفته ] delinmiş.
süfün (A.) [ سفن ] gemiler.
sügur (A.) [ ثغور ] sınırlar.
sühan (F.) [ سخن ] söz.
sühandan (F.) [ سخندان ] söz bilen, sözden anlayan.
sühanperdaz (F.) [ سخن پرداز ] ağzı laf yapan.
sühûlet (A.) [ سهولت ] kolaylık.
413
sühûnet (A.) [ سخونت sıcaklık.
sükkân (A.) [ سکان oturanlar, sakinler.
sükker (A.) [ سکر şeker.
sükûn (A.) [ سکون sakinlik, hareketsizlik.
sükûnet (A.) [ سکونت .sakinlik, hareketsizlik. 2.rahatlık.
sükûnet bulmak yatışmak, sakinleşmek.
sükût (A.) [ سکوت ] sessizlik.
sülâle (A.) [ سلاله ] soy sop.
sülâsâ (A.) [ ثلثا ] salı.
süllem (A.) [ سلم ] merdiven.
süls (A.) [ ثلث ] üçtebir.
sülûk (A.) [ 1 [ سلوک .yola girme. 2.tarikata girme.
sülüsân (A.) [ ثلثلان ] üçte iki.
süm (F.) [ سم ] toynak.
sümpâre (F.) [ سم پاره ] zımpara.
sümûm (A.) [ سموم ] zehirler.
sünbâde (F.) [ سنباده ] zımpara.
sünbül (F.) [ سنبل ] sümbül.
sünbüle (A.) [ سنبله ] başak.
sünen (A.) [ سنن ] sünnetler.
sünûhat (A.) [ سنوحات ] akla gelenler, içe doğanlar.
sürâdık (A.) [ سرادق ] saray perdesi.
sürb (F.) [ 1 [ سرب .kurşun. 2.kalay.
414
süreyya (A.) [ ثریا ] Ülker, Pervin.
sürfe (F.) [ سرفه ] öksürük.
sürh (F.) [ 1 [ سرخ .kırmızı, kızıl. 2.kırmızı mürekkep.
sürmedan (T.-F.) [ سرمه دان ] sürmelik.
sürûd (F.) [ سرود ] şarkı, melodi.
sürur (A.) [ سرور ] sevinç.
sürûrengîz (A.-F.) [ سرور انگيز ] sevinçli.
sürûş (F.) [ سروش ] melek.
süst (F.) [ 1 [ سست .gevşek. 2.tembel, uyuşuk.
sütre (A.) [ 1 [ ستره .örtü. 2.perde.
sütûde (F.) [ ستوده ] övülmüş.
sütûn (F.) [ ستون ] direk.
sütur (F.) [ 1 [ ستور .binek hayvanı. 2.yük hayvanı.
süvar (F.) [ 1 [ سوار .binmiş. 2.binen.
süvârî (F.) [ 1 [ سواری .binici. 2.atlı asker. 3.gemi kaptanı.
süyûf (A.) [ سيوف ] kılıçlar.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
-Ş-

şa’r (A.) [ شعر ] kıl.
şa’riyye (A.) [ شعریه ] şehriye.
şa’şa’a (A.) [ 1 [ شعشعه .gösteriş. 2.parlaklık.
şa’şa’adâr (A.-F.) [ 1 [ شعشعه دار .gösterişli. 2.parlak.
şâd (F.) [ شاد ] sevinçli.
şâd etmek sevindirmek, mutlu etmek.
şâd olmak sevinmek, mutlu olmak.
şâdân (F.) [ شادان ] sevinçli.
şâdî (F.) [ شادی ] sevinç.
şâdmân (F.) [ شادمان ] sevinçli.
şâdmânî (F.) [ شادمانی ] sevinç.
şâdurvan (F.) [ شادروان ] şadırvan.
şafak (A.) [ شفق ] güneşin doğacağı sıradaki aydınlık.
şâfi’ (A.) [ شافع ] şefaatçi.
şâgird (F.) [ 1 [ شاگرد .öğrenci. 2.çırak.
şâgirdân (F.) [ 1 [ شاگردان .öğrenciler. 2.çıraklar.
şâh (F.) [ 1 [ شاخ .dal. 2.boynuz.
şâh (F.) [ 1 [ شاه .padişah. 2.ıran şahı.
şahâdet (A.) [ 1 [ شهادت .tanıklık, şahitlik. 2.şehadet getirme. 3.şehitlik.
416
şahâdetname (A.-F.) [ شهادت نامه ] diploma.
şâhân (F.) [ شاهان ] şahlar.
şâhâne (F.) [ 1 [ شاهانه .şahlara yakışır. 2.şahlarla ilgili.
şahbal (F.) [ شاهبال ] kanattaki en uzun tüy.
şâhenşâh (F.) [ شاهنشاه ] şahlar şahı.
şâheser (F.-A.) [ شاه اثر ] üstün nitelikli eser.
şâhî (F.) [ شاهی ] şahlık.
şâhid (A.) [ 1 [ شاهد .tanık. 2.güzel. 3.sevgili.
şâhika (A.) [ شاهقه ] doruk.
şahin (F.) [ شاهين ] şahin.
şâhkâr (F.) [ شاهکار ] şaheser, başyapıt.
şahne (A.) [ شحنه ] güvenlik görevlisi, polis.
şâhnişin (F.) [ شاهنشين ] cumba.
şâhrah (F.) [ شاهراه ] anayol.
şâhreg (F.) [ شاهرگ ] atardamar.
şahs (A.) [ شخص ] kişi, şahıs.
şâhsâr (F.) [ شاخسار ] çalılık.
şahsen (A.) [ شخصا ] bizzet, kendisi.
şahsî (A.) [ شخصی ] kişisel.
şahsiyet (A.) [ شخصيت ] kişilik.
şahsüvar (F.) [ شاه سوار ] usta binici.
şahvar (F.) [ 1 [ شاهوار .şah gibi. 2.büyük inci.
şâhzade (F.) [ شاهزاده ] şehzade.
417
şâibe (A.) [ شائبه ] leke, kötü iz.
şaîr (A.) [ شعير ] arpa.
şâir (A.) [ شاعر ] ozan, şair.
şâiran (A.-F.) [ شاعران ] şairler.
şâirâne (A.-F.) [ شاعرانه ] romantik, şairce.
şâire (A.) [ شاعره ] bayan şair.
şakâikünnumân A.) [ شقاءق النعمان ] gelincik.
şakî (A.) [ شقی ] haydut.
şâkî (A.) [ شاکی ] şikayetçi.
şâkir (A.) [ شاکر ] şükr eden.
şâkird (F.) [ 1 [ شاکرد .öğrenci. 2.çırak.
şakk (A.) [ شق ] yarık, çatlak.
şâkûl (A.) [ شاکول ] çekül.
şâl (F.) [ شال ] şal.
şâm (F.) [ شام ] akşam.
şâme (F.) [ شامه ] başörtüsü.
şâmgâh (F.) [ شامگاه ] akşam vakti, akşamüstü.
şâmî (A.) [ شامی ] şamlı.
şâmih (A.) [ شامخ ] yüksek, yüce.
şâmil (A.) [ شامل ] kapsayan.
şâmil olmak kapsamak.
şâmme (A.) [ شامه ] koku alma duyusu.
şân (A.) [ 1 [ شان .şöhret, şan. 2.durum. 3.gösteriş.
418
şâne (F.) [ شانه ] tarak.
şarâb (A.) [ شراب ] şarap.
şarâbî (A.) [ 1 [ شرابی .şarapçı. 2.şarap rengi.
şâri’ (A.) [ شارع ] yasa koyucu.
şâribülleyli vennehâr (A.) [ شارب الليل والنهار ] ayyaş, gece demez gündüz demez
içki içen.
şârih (A.) [ شارح ] şerh eden.
şark (A.) [ 1 [ شرق .doğu. 2.Doğu, Doğu dünyası.
şarkan (A.) [ 1 [ شرقا .doğudan. 2.doğusunda.
şarkî (A.) [ شرقی ] doğu, doğu ile ilgili.
şarkiyat (A.) [ شرقيات ] doğubilim.
şarkiyatçı (A.-T.) doğubilimci, oryntalist, müsteşrik.
şarkiyyûn (A.) [ شرقيون ] doğulular.
şart (A.) [ 1 [ شرط .koşul. 2.yemin. 3.durum.
şartiyyet (A.) [ شرطيت ] koşulluluk.
şartnâme (A.-F.) [ شرط نامه ] şart mektubu.
şast (F.) [ شست ] altmış.
şathiyyat (A.) [ شطحيات ] ince anlamlı ve eğlendirici manzume.
şâtır (A.) [ شاطر ] neşeli.
şatranc (A.) [ شطرنج ] satranç.
şatt (A.) [ شط ] ırmak, büyük nehir.
şâyân (F.) [ شایان ] layık, yaraşır, yakışık alır.
şâyed (F.) [ شاید ] belki, şayet.
419
şâyeste (F.) [ شایسته ] yaraşır, layık.
şâyestegî (F.) [ شایستگی ] yaraşma.
şâygân (F.) [ شایگان ] yaraşır, yakışık alır.
şâyi’ (A.) [ شایع ] yayılmış.
şâyia (A.) [ شایعه ] söylenti.
şâz (A.) [ شاذ ] kural dışı.
şe’n (A.) [ شأن ] iş.
şe’niyet (A.) [ شأنيت ] gerçeklik, realite.
şeâmet (A.) [ شآمت ] uğursuzluk.
şeb (F.) [ شب ] gece.
şeb -i arûs [ 1 [ شب عروس .düğün gecesi. 2.Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin
ölüm gecesi.
şeb -i yeldâ [ شب یلدا ] yılın en uzun gecesi.
şebâb (A.) [ شباب ] gençlik.
şebâhet (A.) [ شباهت ] benzerlik.
şebân (F.) [ شبان ] geceler.
şebangâh (F.) [ شبانگاه ] geceleyin, gece vakti.
şebâviz (F.) [ شباویز ] ishak kuşu.
şebbûy (F.) [ شب بوی ] şebboy.
şebefrûz (F.) [ شب افروز ] geceyi aydınlatan.
şebeke (A.) [ 1 [ شبکه .ağ. 2.balık ağı. 3.dokular.
şebgerd (F.) [ شبگرد ] bekçi.
şebgîr (F.) [ شبگير ] geceleri uyuyamayan, uykusuzluk çeken. 2.sabah.
420
şebîh (A.) [ شبيه ] benzer, benzeyen.
şebîhûn (F.) [ شبيخون ] gece baskını.
şebistan (F.) [ 1 [ شبستان .yatak odası. 2.harem dairesi.
şebnem (F.) [ شبنم ] çiy.
şebpere (F.) [ شب پره ] yarasa.
şebreng (F.) [ 1 [ شب رنگ .siyah. 2.gece rengi.
şebtâb (F.) [ شبتاب ] ateş böceği.
şeburûz (F.) [ شب و روز ] gece gündüz.
şebzindedâr (F.) [ شب زنده دار ] geceleri ibadet eden.
şecâat (A.) [ شجاعت ] cesaret, yiğitlik.
şecer (A.) [ شجر ] ağaç.
şecere (A.) [ شجره ] soyağacı.
şecî (A.) [ شجيع ] cesur, yiğit.
şedîd (A.) [ شدید ] şiddetli.
şefâat (A.) [ شفاعت ] af için aracılık etme.
şefafet (A.) [ شفافت ] saydamlık.
şefakat (A.) [ شفقت ] şefkat.
şeffaf (A.) [ شفاف ] saydam.
şefî’ (A.) [ شفيع ] şefaatçi, şefaat eden.
şefik (A.) [ شفيق ] müşfik, şefkatli.
şeftâlû (F.) [ شفتالو ] şeftali.
şegal (F.) [ شغال ] çakal.
şeh (F.) [ شه ] şah, padişah.
421
şehâ (F.) [ شها ] ey şah.
şehâdet (A.) [ 1 [ شهادت .tanıklık. 2.şehitlik.
şehâdetnâme (A.-F.) [ شهادت نامه ] diploma, mezuniyet belgesi.
şehâmet (A.) [ شهامت ] yiğitlik.
şehbâl (F.) [ شهبال ] kanattaki en uzun tüy.
şehbender (F.) [ شهبندر ] konsolos.
şehbenderhâne (F.) [ شهبندر خانه ] konsolosluk.
şehd (A.) [ شهد ] bal.
şehenşâh (F.) [ شهنشاه ] büyük şah, şahlar şahı.
şehevât (A.) [ شهوات ] şehvetler.
şehîd (A.) [ شهيد ] şehit.
şehîr (A.) [ شهير ] ünlü, meşhur.
şehlâ (A.) [ 1 [ شهلا .hafif şaşı. 2.ela gözlü.
şehnişin (F.) [ شهنشين ] cumba.
şehper (F.) [ شهپر ] kuş kanadındaki en uzun tüy.
şehr (A.) [ شهر ] ay.
şehr (Pehlevî>F.) [ شهر ] kent, şehir.
şehrâşûb (F.) [ شهر آشوب ] şehir karıştıran.
şehremâneti (F.-A.-T.) 1.belediye. 2.belediye başkanlığı.
şehremini (F.-A.-T.) belediye başkanı.
şehrî (F.) [ شهری ] şehirli, kentli.
şehristan (F.) [ شهرستان ] kent, büyük şehir.
şehryâr (F.) [ شهریار ] hükümdar, şah.
422
şehryârî (F.) [ شهریاری ] hükümdarlık, şahlık.
şehsüvar (F.) [ شهسوار ] binici, usta binici.
şehvânî (A.) [ 1 [ شهوانی .şehvetle ilgili. 2.şehvet düşkünü.
şehvât (A.) [ شهوات ] şehvetler.
şehvet (A.) [ 1 [ شهوت .aşırı cinsel istek. 2.aşırı istek.
şehvetengîz (A.-F.) [ شهوت انگيز ] şehvet verici.
şehvetperest (A.-F.) [ شهوت پرست ] şehvet düşkünü.
şehzâde (F.) [ شهزاده ] şah çocuğu, şehzade.
şehzâdegân (F.) [ شهزادگان ] şehzadeler.
şekâvet (A.) [ شقاوت ] haydutluk.
şeker (F.) [ شکر ] şeker.
şekerâb (F.) [ شکراب ] tatsızlık, kırgınlık.
şekerhand (F.) [ شکرخند ] tatlı gülüş, sevgilinin tatlı gülüşü.
şekerleb (F.) [ 1 [ شکرلب .tatlı dudaklı. 2.şirin sözlü.
şekîbâ (F.) [ شکيبا ] sabırlı.
şekk (A.) [ شک ] kuşku, şüphe.
şekl (A.) [ 1 [ شکل .şekil. 2.tür. 3.resim, çizim, kroki.
şeklen (A.) [ شکلا ] şekilce.
şeklî (A.) [ شکلی ] şekle dayanan, biçimsel.
şekvâ (A.) [ شکوا ] şikayet, sızlanma.
şekvâ etmek şikayet etmek.
şekvâ eylemek şikayet etmek, sızlanmak.
şekvâlanmak sızlanmak, şikayetçi olmak.
423
şelgam (F.) [ شلغم ] şalgam.
şellâle (A.) [ شلاله ] çağlayan, şelale.
şelvâr (F.) [ 1 [ شلوار .pantolon. 2.şalvar.
şelvârbend (F.) [ شلواربند ] uçkur.
şem’ (A.) [ 1 [ شمع .mum. 2.balmumu.
şem’dan (A.-F.) [ شمعدان ] mumluk, şamdan.
şemâil (A.) [ شمائل ] huylar, tavırlar.
şemâte (A.) [ شماطه ] şamata.
şemîm (A.) [ 1 [ شميم .güzel koku. 2.güzel kokulu.
şemme (A.) [ شمه ] çok az.
şems (A.) [ شمس ] güneş.
şemsî (A.) [ 1 [ شمسی .güneşle ilgili. 2.güneş takvimi.
şemsiye (A.) [ 1 [ شمسيه .güneşlik. 2.şemsiye.
şemşîr (F.) [ شمشير ] kılıç.
şenâat (A.) [ شناعت ] kötülük.
şenbe (F.) [ شنبه ] cumartesi.
şenî’ (A.) [ شنيع ] kötü, çirkin.
şer (A.) [ شر ] kötülük.
şer’ (A.) [ شرع ] din kuralları.
şer’an (A.) [ شرعا ] şer’î olarak, şeriat hükümlerine göre.
şer’î (A.) [ شرعی ] şeriat ile ilgili, şeriata uyan.
şer’iye (A.) [ شرعيه ] şeriat ile ilgili, şeriata uyan.
şerâbhâr (A.-F.) [ شرابخوار ] şarap içen.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
şerâfet (A.) [ 1 [ شرافت .şereflilik. 2.soyluluk.
şerâit (A.) [ شرائط ] koşullar.
şerâket (A.) [ شراکت ] ortaklık.
şerâre (A.) [ شراره ] kıvılcım.
şerâret (A.) [ شرارت ] kötülük, şerlilik.
şerâyi’ (A.) [ شرایع ] şeriat hükümleri.
şerbet (A.) [ شربت ] şurup.
şeref (A.) [ 1 [ شرف .şeref. 2.üstünlük. 3.kıvanç.
şerefbahş (A.-F.) [ شرفبخش ] şeref veren.
şerefsâdır olmak padişahın emriyle çıkmak.
şerefsudûr olmak padişahın emriyle çıkmak.
şerefvârid olmak şerefle gelmek.
şerefvusûl olmak şerefle gelmek.
şerefzâhir olmak şerefle çıkmak.
şerefzuhûr olmak şerefle çıkmak.
şerer (A.) [ شرر ] kıvılcımlar.
şerh (A.) [ 1 [ شرح .açma. 2.açılama.
şerha (A.) [ شرحه ] dilim dilim olmuş.
şerha şerha dilim dilim, parçamparça.
şeriat (A.) [ 1 [ شریعت .din hükümleri. 2.doğru yol.
şerif (A.) [ 1 [ شریف .şerefli. 2.Hz. Hüseyin soyundan gelen.
şerik (A.) [ 1 [ شریک .ortak. 2.okul arkadaşı.
şerîr (A.) [ شریر ] kötü, şirret.
425
şerîta (A.) [ شریطه ] koşul.
şerm (F.) [ شرم ] utanç, utanma.
şermende (F.) [ شرمنده ] utangaç.
şermendegî (F.) [ شرمندگی ] utangaçlık.
şermgîn (F.) [ شرمگين ] utangaç.
şermnâk (F.) [ شرمناک ] utangaç.
şermsâr (F.) [ شرمسار ] utangaç.
şerr (A.) [ 1 [ شر .kötülük. 2.kötü davranış.
şerîr (A.) [ شریر ] kötü insan, kötülük eden insan.
şest (F.) [ 1 [ شست .okçu yüksüğü. 2.olta.
şeş (F.) [ شش ] altı.
şeşbeş (F.-T.) [ شش بش ] altı ve beş.
şeşcihar (F.) [ شش جهار ] altı ve dört.
şeşise (F.) [ شش و سه ] altı ve üç.
şeşiyek (F.) [ شش و یک ] altı ve bir.
şeşper (F.) [ شش پر ] topuz.
şeşüdü (F.) [ شش و دو ] altı ve iki.
şeşüm (F.) [ ششم ] altıncı.
şeşüse (F.) [ شش و سه ] altı ve üç.
şeşüyek (F.) [ شش و یک ] altı ve bir.
şetâret (A.) [ شطارت ] neşe.
şetm (A.) [ شتم ] küfür, sövgü.
şetm etmek küfretmek, sövmek.
426
şevâgil (A.) [ شواغل ] uğraşılar.
şevher (F.) [ شوهر ] koca.
şevk (A.) [ 1 [ شوق .çok isteme. 2.sevinç.
şevket (A.) [ شوکت ] ululuk.
şevketmeâb (A.) [ شوکت مآب ] yüce padişah.
şevketpenâh (A.-F.) [ شوکت پناه ] yüce padişah.
şey’ (A.) [ شیء ] şey.
şey’î (A.) [ شيئی ] nesnel, objektif.
şey’iyet (A.) [ شيئيت ] nesnellik, objektiflik.
şeyâtin (A.) [ شياطين ] şeytanlar.
şeyb (A.) [ شيب ] yaşlılık, ihtiyarlık.
şeydâ (F.) [ شيدا ] mecnun.
şeyh (A.) [ 1 [ شيخ .yaşlı, ihtiyar. 2.tarikat şeyhi.
şeyhûhet (A.) [ شيخوخت ] yaşlılık.
şeytanet (A.) [ شيطنت ] şeytanlık, hilekârlık.
şeytânî (A.) [ 1 [ شيطانی .şeytanlık. 2.şeytanca.
şıhne (A.) [ شحنه ] güvenlik görevlisi, inzibat görevlisi.
şık (A.) [ شق ] ikiye bölünmüş bir şeyin her parçası.
şi’r (A.) [ شعر ] şiir.
şîa (A.) [ شيعه ] şiî.
şiâr (A.) [ 1 [ شعار .slogan. 2.işaret.
şiâr edinmek slogan haline getirmek, meslek edinmek.
şibh (A.) [ 1 [ شبه .benzeme. 2.benzer.
427
şibh-i cezîre (A.-F.) [ شبه جزیره ] yarımada.
şibh-i münharif (A.-F.) [ شبه منحرف ] yamuk.
şicâ’ (A.) [ شجاع ] cesurlar.
şiddet (A.) [ 1 [ شدت .sertlik. 2.aşırılık, fazlalık.
şiddetle (A.-T.) kesin olarak.
şifa bahşetmek şifa vermek, iyileştirmek.
şifa bulmak iyileşmek.
şifâ’ (A.) [ شفاء ] şifa,iyileşme.
şifâbahş (A.-F.) [ شفابخش ] şifa verme, iyileştirme.
şifâbahş olmak şifa vermek, iyileştirmek.
şifâhane (A.-F.) [ شفاخانه ] hastane.
şifâhen (A.) [ شفاها ] sözlü olarak.
şifâhî (A.) [ شفاهی ] sözlü olarak.
şifakâr (A.-F.) [ شفاکار ] şifa veren, iyileştiren.
şifânâpezîr (A.-F.) [ شفاناپذیر ] iyileşmez, onulmaz, şifa bulmaz.
şifâresân (A.-F.) [ شفارسان ] şifa veren, iyileştiren.
şifâyâb (A.-F.) [ شفایاب ] şifa bulan.
şifâyâb olmak şifa bulmak, iyileşmek.
şîfte (F.) [ شيفته ] delicesine aşık.
şîftedil (F.) [ شيفته دل ] gönlünü kaptırmış, delicesine aşık.
şihâb (A.) [ 1 [ شهاب .akan yıldız, kayan yıldız. 2.kıvılcım.
şîhe (F.) [ شيهه ] kişneme.
şîî (A.) [ شيعی ] şiî, şîa mezhebine mensup.
428
şiirâlud (A.-F.) [ شعر آلود ] şiirli.
şîiyyet (A.) [ شيعيت ] şiîlik.
şikâf (F.) [ ] 1 شکاف .yarık. 2.yaran.
şikâr (F.) [ 1 [ شکار .av. 2.av hayvanı.
şikâr etmek avlamak.
şikâr olmak avlanmak, av olmak.
şikârgah (F.) [ شکارگاه ] avlak.
şikârî (F.) [ 1 [ شکاری .avcı. 2.av ile ilgili.
şikâyât (A.) [ شکایات ] şikayetler.
şikâyet (A.) [ شکایت ] sızlanma, şikayet.
şikâyetnâme (A.-F.) [ 1 [ شکایت نامه .şikayet mektubu. 2.şikayeti konu alan
yapıt.
şikem (F.) [ 1 [ شکم .karın. 2.mide.
şikembe (F.) [ شکمبه ] işkembe.
şikemderd (F.) [ شکم درد ] karın ağrısı.
şikemperest (F.) [ شکم پرست ] obur.
şikemperver (F.) [ شکم پرور ] obur.
şiken (F.) [ 1 [ شکن .kıran. 2.kıvrım, büklüm.
şikence (F.) [ شکنجه ] işkence.
şikest (F.) [ 1 [ شکست .kırık. 2.yenilgi. 3.kırma. 4.kırılma.
şikest bulmak kırılmak.
şikest olmak kırılmak.
şikeste (F.) [ 1 [ شکسته .kırık. 2.yenik, mağlup.
429
şikestebâl (F.) [ 1 [ شکسته بال .kanadı kırık. 2.çaresiz, üzgün.
şikestebeste (F.) [ شکسته بسته ] kırık dökük.
şikestedil (F.) [ شکسته دل ] gönlü yaralı.
şikestetâli’ (F.-A.) [ شکسته طالع ] talihsiz.
şimâl (A.) [ 1 [ شمال .kuzey. 2.sol.
şimâlen (A.) [ 1 [ شمالا .kuzeyden. 2.kuzeyde.
şimâlî (A.) [ شمالی ] kuzeye ait. kutb-i ~ kuzey kutbu.
şimşâd (F.) [ شمشاد ] şimşir.
şimşir (F.) [ شمشير ] kılıç.
şinâs (F.) [ 1 [ شناس .tanıyan. 2.bilen. 3.sayan.
şîr (F.) [ شير ] arslan.
şîr (F.) [ شير ] süt.
şîrâze (F.) [ 1 [ شيرازه .kitap sırtındaki kumaş şerit. 2.düzen.
şîrdan (F.) [ شيردان ] şirden.
şîrdil (F.) [ شيردل ] yiğit, arslan yürekli.
şîre (F.) [ 1 [ شيره .şıra. 2.özsuyu. 3.süt.
şîrhar (F.) [ شيرخوار ] süt çocuğu.
şîrin (F.) [ 1 [ شيرین .tatlı. 2.şirin, sevimli.
şîrinkâr (F.) [ شيرینکار ] davranışları güzel.
şîrinzeban (F.) [ شيرین زبان ] tatlı dilli.
şirk (A.) [ شرک ] Tanrı’ya ortak koşma.
şirket (A.) [ شرکت ] ortaklık.
şîrmerd (F.) [ شيرمرد ] yürekli, yiğit.
430
şîrpençe (F.) [ 1 [ شيرپنچه .arslan pençesi. 2.sırtta ve boyunda çıkan bir tür kan
çıbanı.
şirret (A.) [ 1 [ شرت .kötülük. 2.kötü insan.
şiryân (A.) [ شریان ] atardamar.
şîşe (F.) [ شيشه ] şişe.
şitâ (A.) [ شتا ] kış.
şitâbân (F.) [ شتابان ] koşan, seğirten.
şitâbân olmak koşmak, seğirtmek.
şitâiyye (A.) [ 1 [ شتائيه .kışlık. 2.kış için yazılan şiir.
şîve (F.) [ 1 [ شيوه .tarz, usül. 2.naz, işve. 3.aksan.
şîvebaz (F.) [ شيوه باز ] işveli.
şîvekâr (F.) [ شيوه کار ] işveli, cilveli.
şîven (F.) [ شيون ] ağıt.
şöhre (A.) [ شهره ] ünlü.
şöhret (A.) [ شهرت ] ün.
şöhretşiâr (A.) [ شهرت شعار ] ünlü.
şu’le (A.) [ شعله ] alev, şule.
şu’ledar (A.-F.) [ شعله دار ] alevli, şuleli.
şu’lereng (A.-F.) [ شعله رنگ ] alev rengi.
şu’lever (A.-F.) [ 1 [ شعله ور .alevli. 2.parlak, aydınlık.
şuâ (A.) [ شعاع ] ışın.
şuâât (A.) [ شعاعات ] ışınlar.
şuabât (A.) [ شعبات ] şubeler.
431
şuarâ (A.) [ شعرا ] şairler.
şube (A.) [ شعبه ] kol, dal, şube.
şubede (F.) [ شعبده ] hokkabazlık.
şubedebâz (F.) [ شعبده باز ] hokkabaz.
şuebât (A.) [ شعبات ] şubeler.
şugl (A.) [ شغل ] iş, uğraşı.
şugûl (A.) [ شغول ] uğraşılar.
şûh (F.) [ 1 [ شوخ .oynak ve neşeli. 2.hareketlerinde serbest olan. 3. neşeli güzel.
şûhmeşreb (F.-A.) [ شوخ مشرب ] şen şakrak.
şûm (F.) [ شوم ] uğursuz, şom.
şûr (F.) [ 1 [ شور .heyecan, coşku. 2.tuzlu. 3.gürültü.
şûrâ (A.) [ شورا ] danışma.
şûrbaht (F.) [ شوربخت ] talihsiz.
şûre (F.) [ شوره ] çorak.
şûrezâr (F.) [ شوره زار ] çorak arazi.
şûrîde (F.) [ 1 [ شوریده .perişan. 2.karasevdalı.
şûrîdebaht (F.) [ شوریده بخت ] talihsiz.
şûrîdehâtır (F.-A.) [ شوریده خاطر ] gönlü perişan, aklı karışık.
şûristân (F.) [ شورستان ] çorak arazi.
şûriş (F.) [ شورش ] kargaşa.
şurta (A.) [ شرطه ] öncü asker.
şurûb (A.) [ شروب ] şurup.
şurût (A.) [ شروط ] koşullar.
432
şuûbiyye (A.) [ شعوبيه ] şuûbîlik.
şuûn (A.) [ 1 [ شئون .işler. 2.olaylar.
şuur (A.) [ شعور ] bilinç.
şûy (F.) [ شوی ] koca.
şübhe (A.) [ شبهه ] şüphe.
şübhedar (A.-F.) [ شبهه دار ] şüpheli, kuşkulu.
şücâ’ (A.) [ شجاع ] cesur.
şücâ’at (A.) [ شجاعت ] cesurluk, yiğitlik.
şüfeâ (A.) [ شفعا ] şefaatçılar.
şühedâ (A.) [ شهدا ] şehitler.
şühud (A.) [ 1 [ شهود .görme. 2.görünme. 3.tanıklar.
şühûr (A.) [ شهور ] aylar.
şükr (A.) [ شکر ] şükür, teşekkür.
şükrân (A.) [ شکران ] teşekkür borcu, iyiliğin bilinmesi.
şükrâne (A.-F.) [ شکرانه ] teşekkür borcu olarak, teşekkür alameti.
şükrgüzar (A.-F.) [ شکرگزار ] teşekkür eden.
şükûfe (F.) [ شکوفه ] çiçek.
şükûfezar (F.) [ شکوفه زار ] çiçeği çok olan yer, çiçek bahçesi.
şükûh (F.) [ شکوه ] görkem, ululuk.
şüküfte (F.) [ شکفته ] açılmış, çiçek açmış.
şükür (A.) [ شکر ] teşekkür, iyilik bilme.
şümâr (F.) [ 1 [ شمار .sayı. 2.sayan.
şümûl (A.) [ 1 [ شمول .kapsam. 2.kapsama.
433
şümürde (F.) [ شمرده ] sayılı.
şüpüş (F.) [ شپش ] bit.
şürb (A.) [ شرب ] içme.
şürefâ (A.) [ شرفا ] şerifler, Hz. Muhammed soyundan gelenler.
şürekâ (A.) [ شرکا ] ortaklar.
şürû (A.) [ شروع ] başlama.
şürûh (A.) [ شروح ] şerhler, açılamalar.
şürûr (A.) [ شرور ] kötülükler.
şürut (A.) [ شروط ] koşullar.
şüs (F.) [ شس ] akciğer.
şüst (F.) [ شست ] yıkama.
şüstüşû (F.) [ 1 [ شست و شو .yıkama. 2.yıkanma.
şüş (F.) [ شش ] karaciğer.
şütür (F.) [ شتر ] deve.
şütürban (F.) [ شتربان ] deveci.
şütürdil (F.) [ شتردل ] kinci.
şütürhâr (F.) [ شترخوار ] deve dikeni.
şütürmürg (F.) [ شترمرغ ] devekuşu.
şüûn (A.) [ 1 [ شئون .işler. 2.olaylar.
şüûnât (A.) [ شئونات ] olaylar.
şüyû (A.) [ 1 [ شيوع .yayılma. 2.dağılma. 3.duyulma.
şüyûh (A.) [ 1 [ شيوخ .şeyhler. 2.ihtiyarlar, yaşlılar.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
tâ (F.) [ 1 [ تا .kat. 2.büklüm. 3.tane.
tâ (F.) [ تا ] kadar.
ta’biye (A.) [ 1 [ تعبيه .yerine koyma. 2.kurulu düzen.
ta’biyetülceyş (A.) [ تعبية الجيش ] strateji.
ta’cîl (A.) [ تعجيل ] acele ettirme.
ta’dâd (A.) [ 1 [ تعداد .sayma. 2.sayım. 3.sayı.
ta’dâd etmek 1.saymak. 2.değerlendirmek, kabul etmek.
ta’dîl (A.) [ 1 [ تعدیل .değiştirme. 2.doğrulama.
ta’dîlat (A.) [ تعدیلات ] değiştirmeler, değişiklik.
ta’dilât yapmak değişiklik yapmak.
ta’dîlen (A.) [ تعدیلا ] değiştirilerek, değişiklik yapılarak.
ta’kîb (A.) [ تعقيب ] takip, ardına düşme.
ta’kîbât (A.) [ تعقيبات ] kovuşturma.
ta’kîbat yapmak kovuşturmak.
ta’kîben (A.) [ تعقيبا ] takip ederek, ardına düşerek.
ta’lîk (A.) [ 1 [ تعليق .askıya alma. erteleme.
ta’lîk edilmek asılmak, iliştirilmek, tutturulmak.
ta’lîl (A.) [ 1 [ تعليل .sebep gösterme. 2.tümdengelim.
ta’lîm (A.) [ 1 [ تعليم .öğretme. 2.öğrenme. 3.meşk. 4.idman, egzersiz.
435
ta’lîmât (A.) [ تعليمات ] direktif.
ta’lîmât vermek direktif vermek.
ta’lîmatname (A.-F.) [ تعليمات نامه ] yönetmelik.
ta’lîmhâne (A.-F.) [ تعليم خانه ] eğitim alanı.
ta’lîmî (A.) [ تعليمی ] öğretici, didaktik.
ta’mîk (A.) [ 1 [ تعميق .derinleştirme. 2.derinlemesine inceleme.
ta’mîm (A.) [ 1 [ تعميم .genelleştirme. 2.genelge.
ta’mîmen (A.) [ 1 [ تعميما .genelleştirerek. 2.genelge ile.
ta’mîr (A.) [ تعمير ] onarım.
ta’mîr edilmek onarılmak.
ta’mîr etmek onarmak.
ta’mîrât (A.) [ تعميرات ] onarım, onarımlar.
ta’mîren (A.) [ تعميرا ] tamir ederek, onararak.
ta’n (A.) [ طعن ] ayıplama, kınama, kötüleme, suçlama.
ta’n edilmek ayıplanmak, kınanmak, kötülenmek, suçlanmak.
ta’n etmek ayıplamak, kınamak, kötülemek, suçlamak.
ta’ne (A.) [ طعنه ] ayıplama, kınama, kötüleme, suçlama.
ta’nezen (A.-F.) [ طعنه ] ayıplayan, kınayan, kötüleyen, suçlayan.
ta’rîb (A.) [ تعریب ] arapçalaştırma.
ta’rîb edilmek arapçalaştırılmak.
ta’rîb etmek arapçalaştırmak.
ta’rîf (A.) [ 1 [ تعریف .anlatma. 2.tanımlama, tanım.
ta’rîf edilmek 1.anlatılmak. 2.tanımlanmak.
436
ta’rîf etmek 1.anlatmak. 2.tanımlamak.
ta’rife (A.) [ تعرفه ] çizelge.
ta’rîz (A.) [ تعریض ] laf çarpma, dokundurma, taşlama.
ta’tîl (A.) [ 1 [ تعطيل .durdurma. 2.kapatma. 3.faaliyete son verme.
ta’tîlât (A.) [ تعطيلات ] tatiller.
ta’vîk (A.) [ تعویق ] askıya alma, geciktirme, erteleme, oyalama.
ta’vîk edilmek geciktirilmek, ertelenmek, askıya alınmak.
ta’vîk etmek geciktirmek, ertelemek, askıya almak.
ta’vîz (A.) [ تعویذ ] muska.
ta’vîz (A.) [ 1 [ تعویض .ödün. 2.değiştirme.
ta’yîb (A.) [ تعييب ] ayıplama.
ta’yîn (A.) [ 1 [ تعيين .belirleme. 2.belirlenme. 3.atama. 4.atanma. 5.tayın.
ta’zîb (A.) [ تعذیب ] azap verme.
ta’zîm (A.) [ 1 [ تعظيم .saygı gösterme. 2.ululama, yüceltme.
ta’zîm etmek 1.saygı göstermek. 2.ululamak.
ta’zîmen (A.) [ 1 [ تعظيما .saygı göstererek. 2.ululayarak, yücelterek.
ta’zîr (A.) [ تعذیر ] özrünü bildirme.
ta’ziye (A.) [ 1 [ تعزیه .başsağlığı dileme. 2.şiîlikte yas töreni.
ta’ziyet (A.) [ تعزیت ] başsağlığı dileme.
ta’ziyetnâme (A.-F.) [ تعزیت نامه ] başsağlığı mektubu.
ta’zîz (A.) [ تعزیز ] aziz tutma, değer verme.
taab (A.) [ 1 [ تعب .sıkıntı, zahmet. 2.yorgunluk.
taabbüd (A.) [ تعبد ] kulluk, ibadet, tapınma.
437
taabbüd etmek kulluk etmek, tapınmak.
taaccüb (A.) [ تعجب ] şaşırma.
taaccüb etmek şaşırmak.
taaddî (A.) [ 1 [ تعدی .zulüm. 2.haksızlık.
taaddî etmek 1.zulmetmek. 2.haksızlık etmek.
taaddüd (A.) [ 1 [ تعدد .çokluk. 2.çoğalma.
taadiyât (A.) [ 1 [ تعدیات .zulümler. 2.haksızlıklar.
taaffün (A.) [ تعفن ] kokuşma.
taaffün etmek kokuşmak.
taahhüd (A.) [ تعهد ] üstlenme.
taahhüd etmek üstlenmek.
taahhüdname (A.-F.) [ تعهد نامه ] taahhüt belgesi.
taakkul (A.) [ 1 [ تعقل .akıl erdirme. 2.akıl etme.
taakkul etmek 1.akıl erdirmek. 2.akıl etmek.
taalluk (A.) [ 1 [ تعلق .ilgili olma. 2.ait olma.
taallukât (A.) [ 1 [ تعلقات .ilgili olanlar. 2.akraba, yakınlar.
taâm (A.) [ طعام ] yemek.
taâm etmek yemek yemek.
taâmhane (A.-F.) [ طعام خانه ] yemekhane.
taammuk (A.) [ تعمق ] derinleşme.
taammuk etmek derinleşmek.
taammüd (A.) [ تعمد ] bilerek yapma.
taammüden (A.) [ تعمدا ] bilerek, kasıtlı olarak.
438
taammüm (A.) [ تعمم ] genelleşme, yayılma.
taammüm etmek genelleşmek, yayılmak.
taannüd (A.) [ تعند ] inat etme.
taannüd etmek inat etmek.
taarruz (A.) [ 1 [ تعرض .saldırı. 2.sataşma.
taarrüb (A.) [ تعرب ] araplaşma.
taassub (A.) [ 1 [ تعصب .fanatiklik, katı yandaşlık. 2.yobazlık.
taassubkâr (A.-F.) [ تعصبکار ] fanatik, mutaassıp.
taassubkârî (A.-F.) [ تعصبکاری ] fanatiklik, mutaassıplık, taassup.
taassür (A.) [ تعسر ] güçleşme.
taaşşuk (A.) [ تعشق ] aşık olma.
tâat (A.) [ 1 [ طاعت .ibadet. 2.itaat.
tâat kılmak ibadet etmek.
taavvuk (A.) [ تعوق ] gecikme, oyalanma.
taayYün (A.) [ تعين ] ortaya çıkma, belirme.
taayYüş (A.) [ تعيش ] yaşama.
taayYüş etmek yaşamak.
taazzuv (A.) [ تعضو ] şekillenme, biçim alma, organ oluşturma.
tâb (F.) [ 1 [ تاب .güç. 2.sıcaklık. 3.parlaklık. 4.kıvrım. 5.eğen, büken.
6.aydınlatan.
tab’ (A.) [ 1 [ طبع .huy. 2.basım, baskı.
tab’ edilmek basılmak.
tab’ etmek basmak.
439
tab’ olunmak basılmak.
tab’an (A.) [ طبعا ] doğal olarak, tabiatıyla.
tab’âniyye (A.) [ طبعانيه ] natüralizm.
tabâbet (A.) [ طبابت ] doktorluk.
tabâhat (A.) [ طباخت ] aşçılık.
tabak (A.) [ طبق ] tabak.
tabaka (A.) [ 1 [ طبقه .kat. 2.katman. 3.sınıf.
tabakât (A.) [ 1 [ طبقات .katlar. 2.katmanlar. 3.sınıflar.
tabakâtülarz (A.) [ طبقة الارض ] jeoloji.
tabakhâne (A.-F.) [ طبق خانه ] derilerin sepilendiği yer, tabakhane.
tâbân (F.) [ تابان ] parlak, aydınlık.
tabasbus (A.) [ تبصبص ] yardakçılık, yaltaklanma.
tabasbus etmek yaltaklanmak.
tâbâver (F.) [ تاب آور ] dayanıklı.
tabâyi’ (A.) [ طبایع ] tabiatler, huylar.
tabbâh (A.) [ طباخ ] aşçı.
tabbâl (A.) [ طبال ] davulcu.
tâbdar (F.) [ 1 [ تابدار .kıvrım kıvrım, kıvrık. 2.parlak.
tâbe (F.) [ تابه ] tava.
tâbende (F.) [ تابنده ] parlak, ışık veren.
tabh (A.) [ طبخ ] pişirme.
tabhâne (A.-F.) [ طبع خانه ] basımevi.
tâbi (A.) [ 1 [ تابع .uyan, tabi olan. 2.boyun eğen.
440
tâbi’ (A.) [ طابع ] kitap basan.
tabiat (A.) [ 1 [ طبيعت .doğa. 2.huy, yaratılış.
tabib (A.) [ طبيب ] doktor.
tabîban (A.-F.) [ طبيبان ] doktorlar.
tabîî (A.) [ 1 [ طبيعی .doğal. 2.doğal olarak.
tabîiyyât (A.) [ طبيعيات ] doğa bilimleri.
tâbiiyyet (A.) [ تابعيت ] uyruk.
tabîiyyûn (A.) [ طبيعيون ] natüralistler.
tabir (A.) [ 1 [ تعبير .yorumlama. 2.terim.
tâbirat (A.) [ 1 [ تعبيرات .yorumlar. 2.terimler. 3.deyişler.
tâbistan (F.) [ تابستان ] yaz.
tâbistânî (F.) [ تابستانی ] yazlık.
tâbiş (F.) [ تابش ] parlama.
tabl (A.) [ طبل ] davul.
tablzen (A.-F.) [ طبل زن ] davulcu.
tâbnâk (F.) [ تابناک ] parlak.
tâbut (A.) [ تابوت ] tabut.
tâc (A.) [ 1 [ تاج .taç. 2.sorguç.
tâcdâr (A.-F.) [ تاجدار ] taç sahibi, padişah.
tâcıser (A.-F.) [ تاج سر ] baştacı.
tacidar (A.-F.) [ تاجدار ] taç sahibi, padişah.
tacir (A.) [ تاجر ] tüccar, ticaret yapan.
taciz (A.) [ تعجيز ] rahatsız etme.
441
taciz etmek rahatsız etmek.
tâcser (A.-F.) [ تاجسر ] baştacı.
tâcver (A.-F.) [ تاجور ] taçlı, taç sahibi, padişah.
tadâd (A.) [ 1 [ تعداد .sayı. 2.sayma.
tafazzul (A.) [ تفضل ] bilgiçlik taslama.
tafra (A.) [ طفره ] atıp tutma.
tafrafurûş (A.-F.) [ طفده فروش ] atıp tutan.
tafrafurûşluk (A.-F.-T.) atıp tutma.
tafsil (A.) [ تفصيل ] ayrıntılı açıklama.
tafsilât (A.) [ 1 [ تفصيلات .ayrıntılı açıklama. 2.ayrıntı.
tafsilât vermek ayrıntılı açıklamada bulunmak.
tafsilâtıyla (A.-T.) bütün ayrıntılarıyla.
tafsilatlı (A.-T.) ayrıntılı.
tafsîlen (A.) [ تفصيلا ] ayrıntılı olarak.
tagaddî (A.) [ تغدی ] beslenme.
tagaddî etmek beslenmek.
tagallüb (A.) [ تغلب ] zorbalık.
tagannî (A.) [ 1 [ تغنی .zenginlik. 2.makamına göre şarkı söyleme.
tagannî etmek şarkı söylemek.
tagayyür (A.) [ تغير ] değişme, başkalaşma.
tagazzî (A.) [ تغذی ] beslenme.
tagazzî etmek beslenmek.
tağdiye (A.) [ تغذیه ] besleme.
442
tağdiye etmek beslemek.
tâğî (A.) [ طاغی ] isyancı.
tağlik (A.) [ 1 [ تغليق .kilit vurma. 2.kapama.
tağlît (A.) [ تغليط ] yanıltma.
tağrîb etmek uzaklaştırmak.
tâğun (A.) [ طاغون ] azılılar.
tâğût (A.) [ 1 [ طاغوت .büyücü. 2.şeytan.
tağyîr (A.) [ تغيير ] değiştirme, başkalaştırma.
tağyîr edilmek değiştirilmek.
tağyîr etmek değiştirmek.
tağyîrât (A.) [ تغييرات ] değişiklikler.
tağziye (A.) [ 1 [ تغذیه .besleme. 2.beslenme.
tahaccür (A.) [ تحجر ] taşlaşma.
tahaccür etmek taşlaşmak.
tahaddüb (A.) [ تحدب ] tümsekleşme.
tahaddüb etmek tümsekleşmek, kamburlaşmak.
tahaddüs (A.) [ 1 [ تحدس .sezgi. 2.meydana gelme.
tahaddüs etmek meydana gelmek, ortaya çıkmak.
tahaddüsiyye (A.) [ تحدسيه ] sezgicilik.
tahakkuk (A.) [ تحقق ] gerçekleşme.
tahakkuk etmek gerçekleşmek.
tahakküm (A.) [ تحکم ] hükmetme, hükmü altında tutma.
tahakküm etmek hükmetmek, hükmü altında tutmak.
443
tahallüs (A.) [ 1 [ تخلص .kurtulma. 2.şiirde mahlas kullanma.
tahammur etmek mayalanmak.
tahammül (A.) [ تحمل ] dayanma, katlanma.
tahammül etmek dayanmak, katlanmak.
tahammülfersâ (A.-F.) [ تحمل فرسا ] dayanılmaz, takat kesici.
tahammür (A.) [ تخمر ] mayalaşma.
tahâret (A.) [ 1 [ طهارت .temizlik. 2.temizlenme.
tahâret etmek temizlenmek.
taharrî (A.) [ 1 [ تحری .arama. 2.araştırma.
taharrî edilmek 1.aranmak. 2.araştırılmak.
taharrî etmek 1.aramak. 2.arştırmak.
taharriyât (A.) [ تحریات ] araştırmalar.
taharriyatçı (A.-T.) araştırmacı.
tahassür (A.) [ 1 [ تحسر .özlem duyma. 2.üzülme.
tahassüs (A.) [ تحسس ] duygulanma, hislenme.
tahaşşî (A.) [ تخشی ] ürperme.
tahattî (A.) [ تخطی ] haddini bilmeme, sınırı geçme, çizgiyi geçme.
tahattur (A.) [ تخطر ] anımsama, hatırlama.
tahattur etmek anımsamak, hatırlamak.
tahavvül (A.) [ تحول ] değişim.
tahavvül etmek değişmek.
tahavvülât (A.) [ تحولات ] değişimler.
tahayyül (A.) [ تخيل ] hayal etme.
444
tahayyül etmek hayal etmek.
tahayyülât (A.) [ تخيلات ] hayal etmeler, hayale dalışlar.
tahayyülî (A.) [ تخيلی ] hayalî.
tahayyür (A.) [ تحير ] hayranlık.
tahayyür etmek hayran kalmak, şaşakalmak.
tahcîr (A.) [ تحجير ] çit çekme.
tahdîd (A.) [ تحدید ] sınırlandırma.
tahdîd edilmek sınırlandırılmak.
tahdîd etmek sınırlandırmak.
tahdîdât (A.) [ تحدیدات ] sınırlandırmalar, kısıtlamalar.
tahfîf (A.) [ تخفيف ] hafifletme.
tahfîf etmek hafifletmek.
tâhir (A.) [ طاهر ] temiz.
tahkik (A.) [ تحقيق ] araştırma, gerçeği arama.
tahkik edilmek araştırılmak.
tahkik etmek araştırmak.
tahkîkat (A.) [ تحقيقات ] araştırmalar.
tahkim (A.) [ تحکيم ] sağlamlaştırma.
tahkim edilmek sağlamlaştırılmak.
tahkim etmek sağlamlaştırmak.
tahkîmât (A.) [ 1 [ تحکيمات .sağlamlaştırmalar. 2.sağlamlaştırılmış yer.
tahkîr (A.) [ تحقير ] küçümseme, aşağılama.
tahkîr edilmek aşağılanmak.
445
tahkîr etmek aşağılamak.
tahkîrâmiz (A.-F.) [ تحقير آميز ] aşağılayıcı.
tahkiye etmek anlatmak, hikaye etmek.
tahlîf (A.) [ 1 [ تحليف .and içirme. 2.and içme.
tahlîf etmek halef bırakmak.
tahlîl (A.) [ تحليل ] ayrıştırma, çözümleme, analiz.
tahlil etmek değerlendirme yapmak, analiz yapmak.
tahlîlât (A.) [ تحليلات ] analizler, tahliller.
tahlîs (A.) [ تخليص ] kurtarma.
tahlit (A.) [ تخليط ] karıştırma.
tahliye (A.) [ 1 [ تخليه .boşaltma. 2.salıverme.
tahliye edilmek 1.boşaltılmak. 2.salıverilmek.
tahliye etmek 1.boşaltmak. 2.salıvermek.
tahmîl (A.) [ 1 [ تحميل .yükleme. 2.sorumluluk verme.
tahmînen (A.) [ تخمينا ] tahminle, aşağı yukarı.
tahmînî (A.) [ تخمينی ] tahmin edilen.
tahmîr (A.) [ 1 [ تخمير .mayalandırma. 2.yoğurma.
tahmis (A.) [ 1 [ تخميس .beşleme. 2.beş dizeye çıkarma.
tahnit (A.) [ تحنيط ] ilaçlama.
tahrib (A.) [ تخریب ] yıkma, harap etme.
tahrîb edilmek yıkılmak, bozulmak, harap edilmek.
tahrîb etmek yıkmak, bozmak, harap etmek.
tahrîbât (A.) [ تخریبات ] yıkmalar, yıkımlar.
446
tahrîbkâr (A.-F.) [ تخریبکار ] tahrip edici, yıkıcı, bozucu.
tahrîf (A.) [ تحریف ] üstünde kalem oynatarak bozma, asıl anlamını bozma.
tahrîfat (A.) [ تحریفات ] anlamından uzaklaştıracak şekilde üstünde kalem
oynatmalar.
tahrîk (A.) [ 1 [ تحریک .hareket ettirme, oynatma. 2.kışkırtma.
tahrîkâmiz (A.-F.) [ تحریک آميز ] tahrik edici, kışkırtıcı.
tahrim (A.) [ 1 [ تحریم .yasaklama. 2.yasaklanma.
tahrir (A.) [ 1 [ تحریر .yazma. 2.yazılma. 3.kitap yazma. 4.serbest bırakma.
tahrîr edilmek yazılmak.
tahrîr etmek yazmak.
tahrîr ettirilmek yazdırılmak.
tahrîrî (A.) [ تحریری ] yazılı.
tahris (A.) [ تحریص ] hırslandırma.
tahrîs etmek hırslandırmak.
tahriş (A.) [ تخریش ] tırmalama, kazıma.
tahriş etmek tırmalamak.
tahsil (A.) [ 1 [ تحصيل .elde etme. 2.öğrenim.
tahsîlat (A.) [ تحصيلات ] para ve vergi toplama.
tahsildar (A.-F.) [ تحصيلدار ] vergi memuru.
tahsin (A.) [ تحسين ] beğenme, güzel bulma, takdir etme.
tahsis (A.) [ تخصيص ] özgü kılma, ayırma.
tahsis edilmek ayırılmak.
tahsis etmek ayırmak.
447
tahsisat (A.) [ تخصيصات ] ödenek.
tahşiye (A.) [ تحشيه ] haşiye yazma.
tahşiye edilmek haşiye yazılmak.
tahşiye etmek haşiye yazmak.
taht (A.) [ تحت ] alt, aşağı.
taht (F.) [ 1 [ تخت .saltanat koltuğu. 2.saltanat makamı.
tahtânî (A.) [ تحتانی ] alttaki.
tahte (F.) [ تخته ] tahta.
tahtelarz (A.) [ تحت الارض ] yeraltı.
tahtelbahir (A.) [ تحت البحر ] denizaltı.
tahteşşuur (A.) [ تحت الشعور ] bilinçaltı.
tahtgâh (F.) [ تختگاه ] başkent.
tahtıe (A.) [ تخطئه ] hata bulma.
tahtît-i arazi (A.-F.) [ تخطيط اراضی ] topoğrafya.
tahtnişin (F.) [ تخت نشين ] tahtta oturan, hükümdar.
tahtüşşuûr (A.) [ تحت الشعور ] bilinçaltı.
tahvil (A.) [ 1 [ تحویل .değiştirme. 2.borç senedi.
tahvil edilmek 1.değiştirilmek, dönüştürülmek.2.teslim edilmek.
tahvil etmek 1.değiştirmek. 2.teslim etmek.
tahvîlât (A.) [ تحویلات ] tahviller, borç senetleri.
tahzîr (A.) [ تحذیر ] sakındırma.
tahzîr etmek sakındırmak.
tâib (A.) [ تائب ] tövbekâr, tövbe eden.
448
tâife (A.) [ 1 [ طائفه .zümre. 2.tayfa. 3.kavim.
tâir (A.) [ طائر ] kuş.
tâk (A.) [ طاق ] kemer.
tâk (F.) [ تاک ] asma, asma kütüğü.
takabbül (A.) [ 1 [ تقبل .kabul etme. 2.benimseyiş.
takaddüm (A.) [ 1 [ تقدم .öncelik. 2.öne geçme.
takaddüm etmek öne geçmek.
takallüs (A.) [ تقلص ] kasılma.
takallüs etmek kasılmak.
takarrüb (A.) [ تقرب ] yaklaşma, yakınlaşma.
takarrüb etmek yaklaşmak, yakınlaşmak.
takarrür (A.) [ 1 [ تقرر .karar kılma. 2.yerleşme.
takarrür etmek 1.karar kılmak. 2.kararlaştırılmak. 3.yerleşmek.
tâkat (A.) [ طاقت ] dayanma gücü.
tâkatfersâ (A.-F.) [ طاقت فرسا ] takat tüketici, dayanılmaz.
takattur (A.) [ تقطر ] damlama.
takâvim (A.) [ تقاویم ] takvimler.
takayyüd (A.) [ 1 [ تقيد .bağlanma. 2.özen gösterme.
takbîh (A.) [ تقبيح ] ayıplama, çirkin görme.
takbîh etmek ayıplamak, kınamak.
tâkçe (A.-F.) [ 1 [ طاقچه .küçük kemer. 2.küçük pencere.
takdim (A.) [ 1 [ تقدیم .sunma, sunuş. 2.öne alma.
takdim edilmek sunulmak.
449
takdim etmek sunmak.
takdime (A.) [ 1 [ تقدمه .sunuş. 2.armağan.
takdir (A.) [ 1 [ تقدیر .değerlendirme. 2.beğenme. 3.Tanrı’nın isteği.
takdîr edilmek 1.değerlendirilmek. 2.beğenilmek. 3.değer biçilmek.
takdîr etmek 1.değerlendirmek. 2.beğenmek. 3.değer biçmek.
takdîren (A.) [ تقدیرا ] takdir ederek.
takdîrname (A.-F.) [ تقدیرنامه ] başarı belgesi.
takdîs (A.) [ تقدیس ] kutsama, ululama.
takıyye (A.) [ 1 [ تقيه .gizleme. 2.sakınma.
tâkıyye (A.) [ طاقيه ] takke.
takıyye yapmak 1.mezhebini gizlemek. 2.amacını gizlemek.
takîb etmek izlemek.
takiben (A.) [ تعقيبا ] takip ederek, izleyerek.
taklîd (A.) [ 1 [ تقليد .taklit, öykünme. 2.sahte.
taklîden (A.) [ تقليدا ] öykünerek, taklit ederek.
taklîl (A.) [ 1 [ تقليل .azaltma, kısma. 2.azaltılma, kısılma.
takrîb (A.) [ تقریب ] yaklaştırma.
takrîben (A.) [ تقریبا ] yaklaşık olarak.
takrîbî (A.) [ تقریبی ] yaklaşık olarak.
takrîr (A.) [ 1 [ تقریر .yerleştirme. 2.anlatma. 3.önerge. 4.sağlama.
takrîren (A.) [ تقریرا ] anlatarak.
takrîz (A.) [ تقریظ ] eleştiri.
takrîz (A.) [ 1 [ تقریض .borç verme. 2.kitaba beğeni yazısı yazma.
450
taksîm (A.) [ 1 [ تقسيم .bölme. 2.bölüm. 3.bölü.
taksîm edilmek bölünmek.
taksîm etmek bölmek.
taksimat (A.) [ تقسيمات ] bölümlendirme, bölme.
taksîr (A.) [ 1 [ تقصير .kısaltma. 2.kusur.
taksîrât (A.) [ تقصيرات ] kusurlar.
taksît (A.) [ تقسيط ] borç parçası, taksit.
taktî’ (A.) [ 1 [ تقطيع .kesme. 2.şiiri veznine göre parçalara ayırma.
taktîr (A.) [ تقطير ] damıtma.
takvâ (A.) [ تقوا ] haramdan kaçınma.
takviye (A.) [ تقویه ] kuvvetlendirme.
takviye edilmek kuvvetlendirilmek, desteklenmek.
takviye etmek kuvvetlendirmek, desteklemek.
takviyet (A.) [ تقویت ] kuvvetlendirme.
tal’at (A.) [ 1 [ طلعت .yüz. 2.güzellik.
talâk (A.) [ 1 [ طلاق .boşama. 2.boşanma.
talâknâme (A.-F.) [ طلاق نامه ] boşanma belgesi.
tâlân (F.) [ تالان ] talan, yağma.
taleb (A.) [ 1 [ طلب .isteme. 2.istek.
taleb edilmek istenmek.
taleb etmek istemek.
talebdar (A.-F.) [ طلبدار ] alacaklı.
talebe (A.) [ 1 [ طلبه .öğrenci. 2.istekliler.
451
talebkâr (A.-F.) [ 1 [ طلبکار .istekli. 2.alacaklı.
tâlî (A.) [ تالی ] ikincil.
tâli’ (A.) [ 1 [ طالع .doğan. 2.talih.
talîa (A.) [ طليعه ] öncü.
tâlib (A.) [ طالب ] istekli.
taltif (A.) [ 1 [ تلطيف .ödüllendirme. 2.gönlünü alma.
tama’ (A.) [ طمع ] tamah, açgözlülük.
tama’kâr (A.-F.) [ طمعکار ] açgözlü.
tamâm (A.) [ 1 [ تمام .tam. 2.bitiş, sona erme. 3.bütün.
tamâmen (A.) [ تماما ] tümüyle.
tamâmıyla (A.-T.) tümüyle, tamamen.
ta'mîm (A.) [ 1 [ تعميم .genelleştirme, yayma. 2.genelleştirilme, yayılma.
tâmm (A.) [ تام ] tam, eksiksiz.
tâmme (A.) [ تامه ] tam, eksiksiz.
tanbûr (A.) [ طنبور ] tambur.
tanbûrî (A.) [ طنبوری ] tanbur virtüözü.
tanîn (A.) [ طنين ] tınlama, tını.
tanînendâz (A.-F.) [ طنين انداز ] tınlayan, tını veren, çınlayan.
tannâz (A.) [ طناز ] alaya alan, eğlenen.
tantana (A.) [ طنطنه ] gürültü patırtı ile gösteriş yapma.
tanz (A.) [ طنز ] alaya alma, eğlenme.
tanzîf (A.) [ تنظيف ] temizleme.
tanzîfât (A.) [ تنظيفات ] temizlik işleri.
452
tanzîm (A.) [ تنظيم ] düzenleme, tertipleme.
tanzim edilmek düzenlenmek, tertip edilmek.
tanzim etmek düzenlemek, tertip etmek.
tanzîr (A.) [ 1 [ تنظير .benzetme. 2.nazire yazma.
tanzîr edilmek 1.benzetilmek. 2.nazire yazılmak.
tanzîr etmek 1.benzetmek. 2.nazire yazmak.
târ (F.) [ 1 [ تار .tel. 2.saç teli. 3.enstrüman teli. 3.karanlık. 4.tepe. 5.karanlık.
târ olmak kararmak.
tarab (A.) [ طرب ] şenlik, neşelenme.
tarabengîz (A.-F.) [ طرب انگيز ] neşe veren.
tarabgâh (A.-F.) [ طربگاه ] neşelenme yeri, eğlence yeri.
târâc (F.) [ تاراج ] yağma.
taraf (A.) [ 1 [ طرف .yön. 2.ülke. 3.muhatap iki kişiden her biri. 4.yer.
tarafdâr (A.-F.) [ طرفدار ] yandaş.
tarafdârân (A.-F.) [ طرفداران ] yandaşlar, taraftarlar.
tarafdârî (A.-F.) [ طرفداری ] yandaşlık.
tarafeyn (A.) [ طرفين ] iki taraf.
tarafgîr (A.) [ طرفگير ] yan tutan, yandaş.
tarafgîrlik etmek yan tutmak, taraf tutmak.
tarassud (A.) [ ترصد ] gözleme.
tarassud edilmek gözlenmek.
tarassud etmek gözlemek.
tarâvet (A.) [ طراوت ] tazelik.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
tard (A.) [ 1 [ طرد .kovma. 2.görevden uzaklaştırma.
tard etmek kovmak.
târem (F.) [ تارم ] kubbe.
tarf (A.) [ طرف ] akış.
tarfe (A.) [ طرفه ] göz açıp kapayış.
tarfetülayn (A.) [ طرفة العين ] göz açıp kapayıncaya dek, bir anda.
tarh (A.) [ 1 [ طرح .atma. 2.düzenleme. 3.desen. 4.plan.
târık (A.) [ طارق ] Çulpan, Zühre, Venüs.
târihnüvis (A.-F.) [ تاریخ نویس ] tarihçi, tarih yazarı.
târihşinâs (A.-F.) [ تاریخ شناس ] tarihçi.
tarîk (A.) [ 1 [ طریق .yol. 2.yöntem. 3.meslek. 4.tarikat.
târîk (F.) [ تاریک ] karanlık.
tarrâr (A.) [ طرار ] yankesici.
târümâr (F.) [ 1 [ تارومار .dağınık. 2.perişan.
târümâr etmek 1.dağıtmak, karıştırmak. 2.perişan etmek.
tarümâr olmak 1.dağılmak, karışmak. 2.perişan olmak.
târüpûd (F.) [ 1 [ تار و پود .kumaşın çözgü ve atkısı. 2.doku.
tarz (A.) [ 1 [ طرز .şekil, biçim. 2.yöntem.
tâs (F.) [ تاس ] tas.
tasaddî (A.) [ تصدی ] girişme, başlama, el atma.
tasaddî etmek girişmek, başlamak, el atmak.
tasallut (A.) [ تسلط ] musallat olma.
tasannu (A.) [ تصنع ] yapmacık.
454
tasarruf (A.) [ 1 [ تصرف .tutum. 2.elinde bulundurma. 3.para arttırma.
tasâvîr (A.) [ تصاویر ] resimler.
tasavvufî (A.) [ تصوفی ] tasavvuf ile ilgili.
tasavvur (A.) [ تصور ] zihinde kurma.
tasavvurât (A.) [ تصورات ] tasavvurlar.
tasdî’ (A.) [ تصدیع ] baş ağrıtma, rahatsız etme.
tasdî’ etmek baş ağrıtmak, rahatsız etmek.
tasdîk (A.) [ تصدیق ] onay, doğrulama.
tasdîk etmek onaylamak.
tâse (F.) [ تاسه ] tasa.
tasfiye (A.) [ 1 [ تصفيه .arıtma. 2.temizleme.
tasfiye edilmek 1.arıtılmak. 2.temizlenmek.
tasfiye etmek 1.arıtmak. 2.temizlemek.
tasfiyehane (A.-F.) [ تصفيه خانه ] rafineri.
tasgîr (A.) [ تصغير ] küçültme.
tashîf (A.) [ تصحيف ] kelimeyi yanlış yazma.
tashih (A.) [ تصحيح ] düzelti.
tashih edilmek düzeltilmek.
tashih etmek düzeltmek.
tâsi’ (A.) [ تاسع ] dokuzuncu.
tâsi’an (A.) [ تاسعا ] dokuzuncusu.
tâsme (F.) [ تاسمه ] tasma.
tasmîm (A.) [ تصميم ] kesin karar.
455
tasmîm ittihaz etmek karar almak.
tasmîmât (A.) [ تصميمات ] kesin kararlar.
tasnî’ (A.) [ 1 [ تصنيع .yapma. 2.uydurma.
tasnî’ olunmak yapılmak, oluşturulmak.
tasnîf (A.) [ تصنيف ] sınıflandırma.
tasrîf (A.) [ تصریف ] fiil çekimi.
tasrîf etmek fiil çekmek.
tasrîh (A.) [ تصریح ] açıkça belirtme.
tasrîh etmek açıkça belirtmek.
tasrîhen (A.) [ تصریحا ] açıkça bildirerek.
tasvib (A.) [ تصویب ] uygun görme.
tasvîb edilmek uygun görülmek.
tasvîb etmek uygun görmek.
tasvîb olunmak uygun görülmek.
tasvîr (A.) [ 1 [ تصویر .resmetme. 2.resim. 3.niteleme.
tasvirkâr (A.-F.) [ تصویرکار ] tasvir edici, tasvir eden.
taşt (F.) [ طشت ] leğen.
tatbîk (A.) [ تطبيق ] uygulama.
tatbîkan (A.) [ تطبيقا ] uygulayarak.
tatbîkat (A.) [ 1 [ تطبيقات .uygulamalar. 2.tatbikat.
tatbîkat yapmak uygulama yapmak.
tatbîkî (A.) [ تطبيقی ] uygulamalı.
tathîr (A.) [ تطهير ] temizleme.
456
tathîrat (A.) [ تطهيرات ] temizlik.
tatlîk (A.) [ تطليق ] boşama.
tatmin (A.) [ 1 [ تطمين .doyurma. 2.doyma.
tatvîl (A.) [ تطویل ] uzatma.
tâûn (A.) [ طاعون ] veba.
tav’ (A.) [ طوع ] boyun eğme, itaat.
tav’an (A.) [ طوعا ] isteyerek.
tav’î (A.) [ طوعی ] kendiliğinden.
tavâf (A.) [ طواف ] etrafında dönme.
tavâf etmek etrafında dönmek.
tavâif (A.) [ 1 [ طوائف .zümreler. 2.tayfalar. 3.kavimler.
tavassut (A.) [ توسط ] aracılık.
tavassut etmek aracılık etmek, aracı olmak.
tavattun (A.) [ توطن ] yerleşme, yurt tutma.
tavattun etmek yerleşmek, yurt tutmak.
tavîl (A.) [ 1 [ طویل .uzun. 2.uzun süreli.
tavk (A.) [ 1 [ طوق .kolye, gerdanlık. 2.tasma.
tavr (A.) [ طور ] tavır.
tavsîf (A.) [ توصيف ] vasıflandırma, niteleme.
tavsîf edilmek vasıflandırılmak, nitelenmek.
tavsîf etmek vasıflandırmak, nitelemek.
tavsiye (A.) [ 1 [ توصيه .vasiyet etme. 2.ısmarlama. 3.öğüt verme.
tâvus (A.) [ طاوس ] tavus kuşu.
457
tavzîf (A.) [ توظيف ] görevlendirme.
tavzîh (A.) [ توضيح ] açıklama.
tavzîh etmek açıklamak, açıklığa kavuşturmak.
tavzîhat (A.) [ توضيحات ] açıklamalar.
tây (F.) [ تای ] denk, eşit.
taylasan (A.) [ طيلسان ] sarığın sarkan ucu.
tayr (A.) [ طير ] kuş.
tayy (A.) [ 1 [ طی .geçip gitme. 2.katlama, dürme. 3.silme. 4.yok etme.
tayyâr (A.) [ طيار ] uçucu.
tayyâre (A.) [ طياره ] uçak.
tayyib (A.) [ طيب ] güzel, hoş.
tayyibe (A.) [ طيبه ] iyi davranış.
tâz (F.) [ تاز ] koşma, koşuşturma.
taz’îf (A.) [ 1 [ تضعيف .zayıf düşürme. 2.iki kat yapma.
tazallüm (A.) [ تظلم ] sızlanma, yakınma.
tazallüm etmek sızlanmak, yakınmak.
tazammun (A.) [ 1 [ تضمن .içinde bulundurma. 2.kefil olma.
tazammun etmek 1.içinde bulundurmak. 2.kefil olmak.
tazarru’ (A.) [ تضرع ] yalvarıp yakarma.
tazarru’ât (A.) [ تضرعات ] yalvarıp yakarmalar.
tazarrur (A.) [ تضرر ] zarar görme, zarar etme.
tâze (F.) [ 1 [ تازه .körpe, taze. 2.genç. 3.yeni.
tâzegî (F.) [ 1 [ تازگی .körpelik, tazelik. 2.gençlik. 3.yenilik.
458
tâzî (F.) [ 1 [ تازی .Arapça. 2.tazı.
tâziyân (F.) [ تازیان ] araplar.
tâziyâne (F.) [ 1 [ تازیانه .kırbaç. 2.tezene.
tazmîn (A.) [ 1 [ تضمين .zarar ödeme, tazminat verme, zarar karşılama. 2.bir
başka şaire ait beyti sahibinin adını da bildirerek kendi şiirinde kullanma.
tazmîn edilmek tazminat verilmek, zarar karşılanmak.
tazmîn etmek 1.tazminat vermek, zararı karşılamak. 2.içinde bulundurmak,
içermek.
tazmînât (A.) [ تضمينات ] zarar ödemeleri, tazminat.
tazmînat vermek zarar ödemesinde bulunmak.
tazyîk (A.) [ 1 [ تضييق .sıkıştırma, daraltma. 2.basınç yapma, bastırma. 3.basınç.
tehâsum (A.) [ تخاصم ] birbirine düşmanlık gütme.
te’hîrli (A.-T.) gecikmeli.
te’cîl (A.) [ تأجيل ] geciktirme, erteleme.
te’cîl edilmek geciktirilmek, ertelenmek.
te’cîl etmek geciktirmek, ertelemek.
te’dîb (A.) [ 1 [ تأدیب .eğitme, terbiye etme. 2.cezalandırma.
te’dîb etmek 1.eğitmek, terbiye etmek. 2.cezalandırmak.
te’dîb olunmak 1.eğitilmek, terbiye edilmek. 2.cezalandırılmak.
te’diyât (A.) [ تأدیات ] ödemeler.
te’diye (A.) [ تأدیه ] ödeme.
te’diye edilmek ödenmek.
te’diye etmek ödemek.
te’hîr (A.) [ 1 [ تأخير .geciktirme. 2.gecikme.
te’hîr edilmek geciktirilmek.
te’hîr etmek geciktirmek.
te’kîd (A.) [ تأکيد ] pekiştirme, sağlamlaştırma.
te’kîd etmek 1.pekiştirmek, sağlamlaştırmak. 2.önceki yazıyı tekrarlamak.
te’lîf (A.) [ 1 [ تأليف .yanyana getirme, alıştırma. 2.kaleme alma, yazma.
te’lîf edilmek 1.bir araya getirilmek, birleştirilmek. 2.kaleme alınmak, yazılmak.
te’lîf etmek 1.bir araya getirmek. 2.kaleme almak, yazmak.
te’lîf olunmak 1.bir araya getirilmek, birleştirilmek. 2.kaleme alınmak.
te’lîfât (A.) [ تأليفات ] kaleme alınmış eserler.
te’lifbîn (A.-F.) [ تأليف بين ] uzlaştırıcı, birleşirici.
te’lîfkerde (F.) [ تأليف کرده ] biri tarafından kaleme alınmış.
te’nîs (A.) [ تأنيس ] alıştırma.
te’sîr (A.) [ 1 [ تأثير .iz bırakma. 2.etkileme. 3.etki.
te’sîrât (A.) [ تأثيرات ] etkiler.
te’sîs (A.) [ 1 [ تأسيس .kurma. 2.temel atma. 3.kuruluş.
te’sîs edilmek kurulmak.
te’sîs etmek kurmak.
te’sîsât (A.) [ 1 [ تأسيسات .kuruluşlar. 2.düzenek.
te’vîl (A.) [ تأویل ] başka bir yorum getirme.
te’vîl etmek başka bir yorum getirmek.
te’yîd (A.) [ تأیيد ] pekiştirme.
te’yîd edilmek pekiştirilmek.
te’yîd etmek pekiştirmek.
460
teâdül (A.) [ تعادل ] denklik.
teâkub (A.) [ تعاقب ] birbirini izleme.
teâkub etmek birbirini izlemek.
teâkud etmek karşılıklı akitleşmek.
teâlî (A.) [ تعالی ] yükselme.
teâmül (A.) [ 1 [ تعامل .alışılagelmiş uygulama. 2.iş. 3.tepkime.
teâmülât (A.) [ تعاملات ] alışılagelmiş uygulamalar.
tearrî (A.) [ 1 [ تعری .arınma. 2.çıplaklaşma.
teâruz (A.) [ تعارض ] karşılıklı zıtlık, çelişme.
teâruz etmek çelişmek.
teârüf (A.) [ 1 [ تعارف .birbirini bilme. 2.herkesçe bilinme.
teâtî (A.) [ تعاطی ] birbirine verme.
teâtî edilmek birbirine verilmek.
teâvün (A.) [ تعاون ] yardımlaşma.
teb (F.) [ 1 [ تب .ateş, hastalık harareti. 2.sıtma.
teb’îd (A.) [ 1 [ تبعيد .uzaklaştırma. 2.sürgün etme.
teb’îd edilmek 1.uzaklaştırılmak. 2.sürgün edilmek.
teb’îd etmek 1.uzaklaştırmak. 2.sürgün etmek.
tebaa (A.) [ تبعه ] uyruk, teba.
tebâh (F.) [ 1 [ تباه .yok olmuş. 2.yıkılmış. 3.bozulmuş, çürümüş.
tebâh etmek 1.yok etmek. 2.yıkmak. 3.bozmak, çürütmek.
tebâh olmak 1.yok olmak. 2.yıkılmak. 3.bozulmak, çürümek.
tebahhur (A.) [ تبخر ] buharlanma.
461
tebahhur (A.) [ 1 [ تبحر .göllenme. 2.derin bilgi sahibi olma, uzmanlaşma.
tebahhur etmek buharlanmak.
tebâhkâr (F.) [ تباهکار ] yok eden, mahveden, yıkan.
tebahtur (A.) [ تبختر ] kibirlenerek yürüme.
tebaiyyet (A.) [ تبعيت ] uyrukluk.
tebaiyyeten (A.) [ تبعية ] uyarak.
tebâr (F.) [ تبار ] soy.
tebâşîr (F.) [ تباشير ] tebeşir.
tebâüd (A.) [ تباعد ] uzaklaşma.
tebâüd etmek uzaklaşmak.
tebâyün (A.) [ تباین ] zıtlık, aykırılık.
tebcîl (A.) [ تبجيل ] ululama.
tebcîl edilmek ululanmak.
tebcîl etmek ululamak.
tebcilkârlık (A.-F.-T.) yüceltme, ululama.
tebdîl (A.) [ تبدیل ] değiştirme, dönüştürme, değişiklik.
tebdîl edilmek değiştirilmek, dönüştürülmek.
tebdîl etmek değiştirmek, dönüştürmek.
tebdîl olmak dönüşmek.
tebdîlen (A.) [ 1 [ تبدیلا .değiştirerek, dönüştürerek. 2.değiştirilerek,
dönüştürülerek.
tebe’a (A.) [ تبعه ] tebalar, uyruklar.
tebe’an (A.) [ تبعا ] uyarak.
462
tebeddül (A.) [ تبدل ] değişim.
tebeddül etmek değişmek.
tebeddülât (A.) [ تبدلات ] değişimler, değişiklikler.
tebellüğ (A.) [ تبلغ ] alma.
tebellüğ etmek bizzat almak.
teber (F.) [ تبر ] balta.
teberdâr (F.) [ تبردار ] baltacı.
teberrâ (A.) [ تبرا ] uzak durma.
teberru (A.) [ تبرع ] bağış.
teberruan (A.) [ تبرعا ] bağışlayarak.
teberruât (A.) [ تبرعات ] bağışlar.
teberrüd (A.) [ تبرد ] soğuma.
teberrüd etmek soğumak.
teberrük (A.) [ تبرک ] mübarek görme, kutlu sayma.
teberrüken (A.) [ تبرکا ] mübarek görerek,uğur sayarak.
teberzin (F.) [ تبرزین ] savaş baltası.
tebessüm (A.) [ تبسم ] gülümseme.
tebessüm etmek gülümsemek.
tebettül (A.) [ تبتل ] köşesine çekilme.
tebettül etmek köşesine çekilmek.
tebevvül (A.) [ تبول ] idrar yapma, işeme.
tebeyyün (A.) [ تبين ] ortaya çıkma, anlaşılma.
tebeyyün etmek ortaya çıkmak, anlaşılmak.
463
tebhâl (A.) [ تبخال ] uçuk.
tebhîr (A.) [ تبخير ] buharlaştırma.
teblerze (F.) [ تب لرزه ] sıtma nöbeti.
teblîğ (A.) [ 1 [ تبليغ .bildiri. 2.yetiştirme.
teblîğât (A.) [ تبليغات ] bildiriler.
tebrîd (A.) [ تبرید ] soğutma.
tebrie (A.) [ تبرئه ] arındırma, temize çıkarma.
tebrie etmek temize çıkarmak.
tebrîk (A.) [ تبریک ] kutlama.
tebrîk edilmek kutlanmak.
tebrîk etmek kutlamak.
tebrîkât (A.) [ تبریکات ] kutlamalar.
tebrîkname (A.-F.) [ تبریک نامه ] kutlama yazısı.
tebşîr (A.) [ تبشير ] müjdeleme.
tebşîr etmek müjdelemek.
tebyîn etmek açıklığa kavuşturmak.
tebyîz etmek temize çekmek.
tebzîr etmek savurganlık etmek, israf etmek.
tecâhül (A.) [ تجاهل ] bilmezlikten gelme.
tecârib (A.) [ تجارب ] tecrübeler, denemeler.
tecâsür (A.) [ تجاسر ] yüreklenme.
tecâvüz (A.) [ 1 [ تجاوز .haddini aşma, sınırı geçme. 2.sarkıntılık etme.
tecâvüz etmek 1.sınırı geçmek, başkasının haklarını hiçe saymak. 2.ırza geçmek.
464
tecavüzkâr (A.-F.) [ 1 [ تجاوزکار .sınırı geçen, saldırgan. 2.sarkıntılık eden.
tecdîd (A.) [ 1 [ تجدید .yenileme. 2.yenilenme.
tecdîd edilmek yenilenmek.
tecdîd etmek yenilemek.
tecdîd olunmak yinelenmek.
teceddüd (A.) [ تجدد ] yenilenme, yenilik.
teceddüdât (A.) [ تجددات ] yenilenmeler, yenilikler.
tecellî (A.) [ 1 [ تجلی .görünme, ortaya çıkma. 2.kader.
tecellî etmek görünmek.
tecellîgâh (A.-F.) [ تجليگاه ] görünme yeri, zuhur yeri, ortaya çıkış yeri.
tecemmu (A.) [ تجمع ] toplanma, bir araya gelme.
tecemmu etmek toplanmak, bir araya gelmek.
tecemmül (A.) [ تجمل ] süslenme.
tecennün (A.) [ تجنن ] cinnet geçirme.
tecerru’ (A.) [ تجرع ] yudumlama.
tecerru’ etmek yudumlamak.
tecerrüd (A.) [ 1 [ تجرد .bekarlık. 2.çıplaklık. 3.soyutlanma.
tecerrüd etmek 1.çıplak kalmak. 2.soyutlanmak.
tecessüm (A.) [ تجسم ] cisimleşme, şekillenme.
tecessüm etmek cisim halinde ortaya çıkmak.
tecessüs (A.) [ 1 [ تجسس .araştırma. 2.merak.
tecessüs etmek araştırmak.
tecessüskâr (A.-F.) [ تجسسکار ] meraklı, mütecessis.
465
tecevvüf (A.) [ تجوف ] kofluk.
tecezzî (A.) [ تجزی ] bölünme, parçalanma, ayrışma.
techîl (A.) [ تجهيل ] bilgisizliğini çıkarma.
techîz (A.) [ تجهيز ] donatım.
techîz edilmek donatılmak.
techîz etmek donatmak.
techîzât (A.) [ تجهيزات ] donatım.
tecnîs (A.) [ تجنيس ] cinas yapma, iki anlamlı söz kullanma.
tecribe (A.) [ 1 [ تجربه .deneme, sınama. 2.deneyim.
tecribî (A.) [ تجربی ] deneysel, tecrübî.
tecrîd (A.) [ تجرید ] soyutlama.
tecrîd edilmek soyutlanmak.
tecrîd etmek soyutlamak.
tecrîden (A.) [ تجریدا ] soyutlayarak.
tecrübe (A.) [ 1 [ تجربه .deneme, sınama. 2.deneyim.
tecrübe edilmek denenmek, sınanmak.
tecrübe etmek denemek, sınamak.
tecvîd (A.) [ تجوید ] Kur’ân’ı usûlüne göre okuma.
tecvîz (A.) [ 1 [ تجویز .uygun görme. 2.izin verme.
teczie (A.) [ تجزئه ] parçalara ayırma, bölme.
teczîr (A.) [ تجذیر ] karekök alma.
tecziye (A.) [ تجزیه ] cezalandırma.
tecziye edilmek cezalandırılmak.
466
tecziye etmek cezalandırmak.
tecziye olunmak cezalandırılmak.
tedâbir (A.) [ تدابير ] çareler, tedbirler.
tedâfü (A.) [ تدافع ] savunma.
tedâfüî (A.) [ تدافعی ] savunma ile ilgili.
tedâhül (A.) [ 1 [ تداخل .karışma. 2.yığılışma.
tedâî (A.) [ تداعی ] çağrışım.
tedarikât (A.) [ تدارکات ] hazırlıklar.
tedârukât (A.) [ تدارکات ] hazırlıklar.
tedârük (A.) [ تدارک ] hazırlama, temin etme.
tedâvül (A.) [ تداول ] dolaşım.
tedbîr (A.) [ تدبير ] çare, önlem.
tedbîrülmenzil (A.) [ تدبيرالمنزل ] ekonomi.
tedennî (A.) [ تدنی ] gerileme, alçalma, düşüş.
tedennî etmek gerilemek, alçalmak.
tederrüs (A.) [ تدرس ] ders alma.
tedfîn (A.) [ تدفين ] gömme.
tedfîn edilmek gömülmek.
tedfîn etmek gömmek.
tedhîn (A.) [ 1 [ تدخين .dumanlama. 2.tütsüleme.
tedhîn (A.) [ تدهين ] yağ sürme.
tedhîş (A.) [ تدهيش ] dehşet salma, dehşete düşürme.
tedkîk (A.) [ تدقيق ] inceleme, tetkik.
467
tedkîk edilmek incelenmek.
tedkîk etmek incelemek.
tedkîk olunmak incelenmek.
tedkîkât (A.) [ تدقيقات ] incelemeler, tetkikler.
tedrîcen (A.) [ تدریجا ] gitgide, adım adım, yavaş yavaş.
tedrîcî (A.) [ تدریجی ] yavaş yavaş, azar azar, gittikçe.
tedrîs (A.) [ تدریس ] ders verme.
tedrîs etmek ders vermek.
tedrîsât (A.) [ تدریسات ] öğretim.
tedvîn edilmek kitap haline getirilmek.
tedvîr (A.) [ 1 [ تدویر .döndürme. 2.idare etme.
tedviye etmek ilaç vermek.
teeddüb (A.) [ تأدب ] utanma, terbiye ile çekinme.
teeddüb etmek utanmak.
teeddüben (A.) [ تأدبا ] terbiye ile çekinerek, utanarak.
teehhül (A.) [ 1 [ تأهل .evlenme. 2.evcilleşme.
teehhül etmek evlenmek.
teehhür (A.) [ تأخر ] gecikme.
teehhür etmek gecikmek.
teekküd etmek (A.-T.) pekişmek, tekid edilmek.
teemmül (A.) [ تأمل ] enikonu düşünme.
teemmül etmek enikonu düşünmek.
teennî (A.) [ 1 [ تأنی .yavaşlama, duraksama. 2.dikkat gösterme.
468
teessüf (A.) [ تأسف ] üzülme, hayıflanma.
teessüf etmek üzülmek, hayıflanmak.
teessür (A.) [ 1 [ تأثر .üzülme, üzüntü. 2.etkilenme.
teessüs (A.) [ تأسس ] kurulma.
teessüs etmek kurulmak.
teeyyüd etmek pekişmek.
tefahhur (A.) [ تفخر ] şişinme, övünme.
tefahhus (A.) [ تفحص ] derinlemesine araştırma.
tefâhür (A.) [ تفاخر ] övünme.
tefakkud (A.) [ تفقد ] arkasını arayıp sorma.
tefâsîl (A.) [ تفاصيل ] ayrıntılar.
tefâsîr (A.) [ تفاسير ] tefsirler, yorumlar.
tefâvüt (A.) [ تفاوت ] farklılık.
tefavvuk (A.) [ تفوق ] üstünlük.
tefazzul (A.) [ تفضل ] üstünlük taslama.
tefe’ül (A.) [ 1 [ تفأل .fal açma. 2.hayra yorma, uğur sayma.
tefe’ül etmek 1.fal açmak. 2.hayra yormak, uğur saymak.
tefehhüm (A.) [ تفهم ] anlama.
tefehhüm etmek anlamak, farkına varmak.
tefekkür (A.) [ تفکر ] düşünme, kafa yorma.
tefekkür etmek düşünmek, kafa yormak.
tefekkürât (A.) [ تفکرات ] düşünmeler, düşünceler.
tefelsüf (A.) [ تفلسف ] felsefe yapma.
469
teferru’ât (A.) [ تفرعات ] ayrıntılar.
teferrüc (A.) [ تفرج ] gezinti.
teferrücgâh (A.-F.) [ تفرجگاه ] gezinti yeri.
teferrüd (A.) [ 1 [ تفرد .yalnızlık. 2.benzersizlik.
tefessüh (A.) [ تفسخ ] çürüme, çürüyerek dağılma.
tefessüh etmek çürümek, çürüyerek dağılmak.
tefevvuh (A.) [ تفوه ] dile getirme.
tefevvuk (A.) [ تفوق ] üstünlük.
tefhîm (A.) [ تفخيم ] yüceltme, ululama.
tefhîm (A.) [ تفهيم ] anlatma.
tefhîm etmek anlatmak.
tefrîh (A.) [ تفریح ] ferahlık verme.
tefrîk (A.) [ تفریق ] ayırma, ayırdetme.
tefrîk edilmek ayırılmak, ayırt edilmek.
tefrîk etmek ayırmak, ayırt etmek.
tefrîk olunmak ayrılmak.
tefrika (A.) [ 1 [ تفرقه .bölücülük. 2.ayrılma. 3.bölüm bölüm yayınlama.
tefriş (A.) [ تفریش ] döşeme.
tefriş edilmek döşenmek.
tefriş etmek döşemek.
tefrişat (A.) [ تفریشات ] döşemeler.
tefrît (A.) [ تفریط ] aşırılık.
tefsir (A.) [ تفسير ] yorum.
470
tefsir edilmek yorumlanmak.
tefsir etmek yorumlamak.
tefsirât (A.) [ تفسيرات ] yorumlar.
tefte (F.) [ تفته ] kızgın.
teftîn (A.) [ 1 [ تفتين .fitne sokma. 2.meftun etme.
teftiş (A.) [ تفتيش ] denetleme.
teftiş edilmek denetlenmek.
teftiş etmek denetlemek.
tefviz (A.) [ 1 [ تفویض .birine bırakma. 2.ihale etme.
tefviz edilmek 1.birine bırakılmak. 2.ihale edilmek.
tegaddî etmek beslenmek.
tegafül (A.) [ تغافل ] bilmezlikten gelme, anlamazlıktan gelme.
tegafül etmek anlamazlıktan gelmek.
tegayür (A.) [ تغایر ] zıtlık.
tegayyür (A.) [ تغير ] değişme, başkalaşma.
tegayyür etmek değişmek, başkalaşmak.
tegazzî etmek beslenmek.
tegazzül (A.) [ تغزل ] gazel söyleme.
teh (F.) [ ته ] dip.
tehâcî (A.) [ تهاجی ] hicivleşme.
tehâcüm (A.) [ 1 [ تهاجم .saldırı. 2.üşüşme.
tehâcüm etmek üşüşmek.
tehallüf (A.) [ تخلف ] uygunsuzluk, uymama.
471
tehallüs (A.) [ تخلص ] mahlas kullanma.
tehâlüf (A.) [ 1 [ تخالف .uygunsuzluk, uymama. 2.farklılık.
tehâlük (A.) [ تهالک ] can atış, can atma, atılma, çok arzu etme.
tehâsum (A.) [ تخاصم ] birbirine düşmanlık gütme.
tehâşî (A.) [ تحاشی ] çekinme.
tehâvün (A.) [ تهاون ] hafife alma.
tehcîr (A.) [ تهجير ] göçe zorlama, göç ettirme.
tehcîr etmek göç ettirmek.
tehdîd (A.) [ تهدید ] gözdağı.
tehdîd edilmek gözdağı verilmek.
tehdîd etmek gözdağı vermek.
tehdîdâmîz (A.-F.) [ تهدید آميز ] gözdağı vererek, tehdit edici.
tehdîden (A.) [ تهدیدا ] gözdağı vererek tehdit ederek.
tehdîdkâr (A.-F.) [ تهدیدکار ] gözdağı verici, tehdit edici.
tehdîdkârâne (A.-F.) [ تهدیدکارانه ] tehdit ederek.
teheccî (A.) [ تهجی ] heceleme.
teheccî etmek hecelemek.
tehevvu (A.) [ تهوع ] kusma.
tehevvu etmek kusmak.
tehevvür (A.) [ تهور ] küplere binme, köpürme.
tehevvür etmek küplere binmek, köpürmek.
teheyyüc (A.) [ تهيج ] heyecanlanma.
tehî (F.) [ 1 [ تهی .boş. 2.anlamsız, yararsız.
472
tehîdest (F.) [ 1 [ تهی دست .yoksul. 2.eli boş.
tehîdestî (F.) [ 1 [ تهيدستی .yoksulluk. 2.eli boşluk.
tehîmağz (F.) [ تهی مغز ] samankafalı, boşkafalı.
tehîmiyân (F.) [ 1 [ تهی ميان .içi boş. 2.kof.
tehiyye (A.) [ تهيه ] hazırlama.
tehiyye edilmek hazırlanmak.
tehiyye etmek hazırlamak.
tehniyet (A.) [ تهنيت ] kutlama.
tehyie (A.) [ تهيئه ] hazırlama.
tehzîb (A.) [ تهذیب ] süsleme.
tehzîl (A.) [ تهزیل ] alaya alış.
tehzîz (A.) [ تهزیز ] titretme.
tekabül (A.) [ تقابل ] karşılama.
tekabül etmek karşılamak.
tekâlîf (A.) [ 1 [ تکاليف .öneriler, teklifler. 2.vergiler. 3.ibadetler.
tekâmül (A.) [ 1 [ تکامل .olgunlaşma. 2.evrim.
tekâmül etmek olgunlaşmak, gelişmek.
tekâpu (F.) [ 1 [ تکاپو .telaş, koşuşturma. 2.dalkavukluk.
tekârîr (A.) [ تقاریر ] önergeler.
tekârub (A.) [ تقارب ] yakınlaşma.
tekâsüf (A.) [ 1 [ تکاثف .yoğunlaşma. 2.koyulaşma.
tekâsüf etmek yoğunlaşmak.
tekâsül (A.) [ تکاسل ] üşengeçlik, tembellik.
473
tekâsür (A.) [ تکاثر ] çoğalma.
tekâtu’ (A.) [ تقاطع ] kesişme.
tekâüd (A.) [ تقاعد ] emeklilik.
tekâüd olmak emekliye ayrılmak, emekli olmak.
tekâüdiye (A.) [ تقاعدیه ] emekli aylığı.
tekâvîm (A.) [ تقاویم ] takvimler.
tekâyâ (A.) [ تکایا ] tekkeler.
tekbîr (A.) [ تکبير ] Allahuekber deme.
tekbîr getirmek Allahuekber demek.
tekdîr (A.) [ 1 [ تکدیر .azarlama. 2.bulandırma.
tekebbür (A.) [ تکبر ] büyüklük taslama.
tekeffül (A.) [ تکفل ] kefil olma.
tekeffül etmek kefil olmak.
tekellüm (A.) [ تکلم ] konuşma.
tekemmül (A.) [ 1 [ تکمل .tamamlanma. 2.olgunlaşma.
tekemmül etmek 1.tamamlanmak. 2.olgunlaşmak.
tekerrür (A.) [ تکرر ] tekrarlanma.
tekerrür etmek tekrarlanmak.
tekessur (A.) [ تکسر ] kırılma.
tekessür (A.) [ تکثر ] çoğalma.
tekevvün (A.) [ تکون ] oluşum, oluşma.
tekevvün etmek 1.oluşmak. 2.meydana gelmek, olmak.
tekevvünât (A.) [ تکونات ] oluşumlar, oluşmalar.
474
tekeyyüf (A.) [ تکيف ] keyiflenme.
tekfîl (A.) [ تکفيل ] kefil etme, kefil gösterme.
tekfîn (A.) [ تکفين ] kefenleme.
tekfîr (A.) [ تکفير ] kafirlikle suçlama.
teklîf (A.) [ 1 [ تکليف .öneri. 2.vergi.
teklîfât (A.) [ تکليفات ] öneriler.
tekmîl (A.) [ 1 [ تکميل .tamamlama. 2.bütün, tüm.
tekmile (A.) [ تکمله ] ek.
tekrâr (A.) [ تکرار ] yine.
tekrâren (A.) [ تکرارا ] tekrar tekrar.
tekrîm (A.) [ تکریم ] saygı gösterme.
tekrîr (A.) [ تکریر ] tekrarlama.
teksîf (A.) [ 1 [ تکثيف .yoğunlaştırma. 2.toplama.
teksîf etmek yoğunlaştırmak.
teksîr (A.) [ تکثير ] çoğaltma.
teksîr edilmek çoğaltılmak.
teksîr etmek çoğaltmak.
tekvîn (A.) [ تکوین ] yaratma, var etme.
tekye (A.) [ تکيه ] tekke.
tekzîb (A.) [ تکذیب ] yalanlama.
tekzîb edilmek yalanlanmak.
tekzîb etmek yalanlamak.
tel’în (A.) [ تلعين ] lanetleme.
475
tel’în edilmek lanetlenmek.
tel’în etmek lanetlemek.
telâfî (A.) [ تلافی ] zarar karşılama.
telâkî (A.) [ تلاقی ] buluşma, görüşme.
telakkî (A.) [ تلقی ] anlayış, görüş, değerlendirme.
telakkî etmek anlamak, değerlendirmek.
telakkiyât (A.) [ تلقيات ] görüşler, anlayışlar, değerlendirmeler.
telâmîz (A.) [ تلاميذ ] öğrenciler.
telâsuk (A.) [ تلاصق ] bitişme, yapışma.
telâşî (A.) [ تلاشی ] dağılma.
telattuf (A.) [ تلطف ] yumuşak davranma.
telâtum (A.) [ تلاطم ] çalkantı.
telbîs (A.) [ تلبيس ] hile yaparak aldatma.
tele (A.) [ تله ] kapan, tuzak.
tele’lu (A.) [ تلألؤ ] ışıldama.
telebbüs (A.) [ تلبس ] giyinme.
telef (A.) [ 1 [ تلف .ölme. 2.boşa gitme.
telef etmek harcamak, tüketmek, yok etmek.
telef olmak 1.ölmek. 2.boşa gitmek.
telefât (A.) [ تلفات ] can kaybı, ölümler.
telehhüf (A.) [ تلهف ] yanıp yakılma.
telemmüz (A.) [ تلمذ ] öğrencilik.
telemmüz etmek öğrenci olmak, öğrencilik etmek.
476
televvün (A.) [ تلون ] yanardönerlik.
telh (F.) [ تلخ ] acı.
telhîs (A.) [ 1 [ تلخيص .kısaltma. 2.özetleme.
telhîs etmek özetlemek.
telhîsen (A.) [ تلخيصا ] özetle.
telhkâm (F.) [ تلخکام ] üzgün, acılı.
telkârî (T.-F.) [ تل کاری ] gümüş işleme.
telkîh (A.) [ تلقيح ] aşılama.
telkîn (A.) [ تلقين ] öğretme, kulağına anlatma.
telkînî (A.) [ تلقينی ] telkine dayalı.
tell (A.) [ تل ] tepe, sırt.
telmîh (A.) [ تلميح ] gönderme, îmâlı anlatma.
telmîhât (A.) [ تلميحات ] göndermeler, îmâlı anlatmalar..
telmîhen (A.) [ تلميحا ] göndermede bulunarak.
telvîn (A.) [ تلوین ] boyama.
telvîs etmek kirletmek. Beni de telvis ettiniz.
temâdî (A.) [ تمادی ] uzama, sürme.
temâdî etmek uzamak, sürmek, devam etmek.
temâs (A.) [ تماس ] dokunma.
temâs etmek dokunmak.
temâsîl (A.) [ 1 [ تماثيل .resimler. 2.semboller.
temâsül (A.) [ تماثل ] benzeşme.
temâşâ (F.) [ تماشا ] seyretme.
477
temâşâ etmek seyretmek.
temaşagâh (F.) [ تماشاگاه ] seyir yeri.
temâyül (A.) [ تمایل ] eğilim.
temâyülât (A.) [ تمایلات ] eğilimler.
temâyüz (A.) [ تمایز ] seçkinlik, üstünlük, ayrıcalık.
temayüz etmek seçkinlik kazanmak, ayrıcalık kazanmak, dikkat çekmek.
temcîd (A.) [ تمجيد ] ululama.
temdîd (A.) [ 1 [ تمدید .uzatma. 2.süre uzatma.
temdîd edilmek uzatılmak.
temdîd etmek uzatmak.
temeddün (A.) [ تمدن ] uygarlık.
temeddün eylemek uygarlaşmak.
temekkün (A.) [ تمکن ] yerleşme.
temelluk (A.) [ تملق ] yaltaklanma.
temellük (A.) [ تملک ] mülk edinme.
temellük etmek mülk edinmek.
temennî (A.) [ تمنی ] istek, arzu.
temennî edilmek arzu edilmek.
temennî etmek arzu etmek.
temerküz (A.) [ تمرکز ] toplanma, yığılışma.
temerküz etmek toplanmak, yığılışmak.
temerrüd (A.) [ تمرد ] dikbaşlılık, direniş.
temerrüd etmek direnmek, dikbaşlılık etmek.
478
temeshur (A.) [ تمسخر ] maskaralık.
temeshur etmek maskaralık etmek.
temessüh etmek şekil değiştirmek.
temessük etmek sımsıkı tutunmak, sarılmak.
temessül etmek 1.cisimlenmek. 2.benzeşmek. 3.özümlemek.
temettü (A.) [ تمتع ] kazanç, kâr.
temevvüc (A.) [ تموج ] dalgalanma.
temevvüc etmek dalgalanmak.
temevvül (A.) [ تمول ] zenginlik.
temeyyüz (A.) [ تميز ] kendini gösterme, sivrilme, ayrıcalık kazanma.
temeyyüz etmek kendini göstermek.
temhîl etmek süre tanımak.
temîn (A.) [ 1 [ تأمين .gerçekleştirme, sağlama. 2.gerçekleştirilme, sağlanma.
3.emin kılma, güvence verme.
temîn edilmek 1.sağlanmak, gerçekleştirilmek. 2.güvenci verilmek, emin
kılınmak.
temîn etmek güvence vermek, kesin konuşmak.
temînât (A.) [ تأمينات ] güvence parası.
temînen (A.) [ تأمينا ] sağlanarak, temin edilerek.
temkîn (A.) [ 1 [ تمکين .ihtiyatlı davranma. 2.sağlamlık. 3.ağırbaşlılık.
temlîk (A.) [ تمليک ] mülk verme, mülk edindirme.
temr (A.) [ تمر ] hurma.
temrîn (A.) [ تمرین ] alıştırma, egzersiz.
temsîl (A.) [ 1 [ تمثيل .tiyatro oyunu. 2.sözgelişi. 3.özümseme.
 

AdigeBatur

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
1,678
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Ayıntab
Web sitesi
www.blogcu.com
temsîlât (A.) [ تمثيلات ] tiyatro oyunları.
temyîz (A.) [ 1 [ تمييز .ayırdetme. 2.seçme.
ten (F.) [ 1 [ تن .vücut, beden. 2.dış yüz.
tena’um (A.) [ تنعم ] bolluk içinde yaşama.
tenâfür (A.) [ 1 [ تنافر .birbirinden nefret etme. 2.kulağa hoş gelmeyen sözcükleri
sık sık kullanma.
tenahnuh (A.) [ تنحنح ] boğazını temizleme.
tenâkus (A.) [ تناقص ] eksilme, azalma.
tenâkus etmek eksilmek, azalmak.
tenâkuz (A.) [ تناقض ] çelişki.
tenâkür (A.) [ تناکر ] antipati.
tenâsân (F.) [ تن آسان ] canının kıymetini bilen, rahatına düşkün.
tenâsur (A.) [ تناصر ] yardımlaşma.
tenâsüb (A.) [ 1 [ تناسب .uygunluk. 2.orantı.
tenâsüh (A.) [ تناسخ ] ruhun bedenler arası göçü.
tenâsül (A.) [ تناسل ] üreme, üreyiş.
tenâsülî (A.) [ تناسلی ] üreyiş ile ilgili.
tenâvüb (A.) [ تناوب ] dönüşüm.
tenâzur (A.) [ تناظر ] bakışma, bıkışım, simetri.
tenâzurî (A.) [ تناظری ] bakışık, simetrik.
tenbân (F.) [ تنبان ] don.
tenbel (F.) [ تنبل ] tembel.
tenbîh (A.) [ 1 [ تنبيه .uyandırma. 2.uyarı, tembih.
480
tenbîh edilmek 1.uyandırılmak. 2.uyarılmak, tembihlenmek.
tenbîh etmek uyarmak, tembihlemek.
tenbîhât (A.) [ تنبيهات ] uyarılar, tembihler.
tendürüst (F.) [ تن درست ] sağlıklı, sağlam yapılı.
tene (F.) [ تنه ] gövde.
tenebbüh (A.) [ 1 [ تنبه .uyanma. 2.uyarım.
tenebbüt (A.) [ تنبت ] bitme, yeşerme.
tenebbüt etmek bitmek, yeşermek.
teneffür (A.) [ تنفر ] nefret etme, iğrenme.
teneffür etmek nefret etmek, iğrenmek.
teneffüs (A.) [ 1 [ تنفس .soluk alma.
teneffüs edilmek soluk alınmak.
teneffüs etmek soluk almak.
tenemmüv etmek serpilmek, gelişip büyümek.
tenevvü' (A.) [ تنوع ] çeşitlilik.
tenevvür (A.) [ تنور ] aydınlanma.
tenevvür etmek aydınlanmak.
tenezzüh (A.) [ تنزه ] gezinti.
tenezzüh etmek gezinti yapmak, gezinmek.
tenezzül (A.) [ 1 [ تنزل .alçalma. 2.alçakgönüllülük.
tenezzülen (A.) [ تنزلا ] alçakgönüllülükle.
teng (F.) [ تنگ ] dar.
tengdest (F.) [ تنگ دست ] elidarda, yoksul.
481
tenhâ (F.) [ 1 [ تنها .tek başına, yalnız. 2.boş yer, yssız yer.
tenkîd (A.) [ تنقيد ] eleştiri.
tenkîd edilmek eleştirilmek.
tenkîd etmek eleştirmek.
tenkîdât (A.) [ تنقيدات ] eleştiriler.
tenkîh (A.) [ تنقيح ] nikahlama.
tenkîl (A.) [ 1 [ تنکيل .uzaklaştırma. 2.ortadan kaldırma. 3.cezalandırma.
tenkîs (A.) [ تنقيص ] azaltma, eksiltme.
tenkîsât (A.) [ تنقيصات ] azaltmalar, eksiltmeler.
tenmiye (A.) [ تنميه ] geliştirme, artırma, nemalandırma.
tenmiye etmek geliştirmek, artırmak.
tennûr (A.) [ 1 [ تنور .tandır. 2.fırın.
tennûre (A.) [ تنوره ] mevlevî dervişlerinin sema giysisi.
tenperver (F.) [ تن پرور ] rahatına düşkün.
tensîb (A.) [ تنسيب ] uygun görme.
tensîb edilmek uygun görülmek.
tensîb etmek uygun görmek.
tensîk (A.) [ تنسيق ] düzenleme, tertip etme.
tenşît (A.) [ تنشيط ] neşelendirme.
tenûmend (F.) [ تنومند ] iriyarı, çamyarması.
tenvîm (A.) [ تنویم ] uyutma.
tenvîr (A.) [ 1 [ تنویر .aydınlatma, ışıklandırma. 2.düşünce yoluyla aydınlatma.
tenvîr etmek aydınlatmak.
482
tenzîh (A.) [ تنزیه ] arındırma, uzak tutma, kusur kondurmama.
tenzîh etmek uzak tutmak, kusur kondurmamak.
tenzîl (A.) [ 1 [ تنزیل .indirme. 2.indirim.
tenzîlât (A.) [ تنزیلات ] indirim.
tenzîlât yapmak fiyat düşürmek, indirim yapmak.
ter (F.) [ 1 [ تر .taze.. 2.ıslak.
ter’îb (A.) [ ترعيب ] korkutma.
terâfuk (A.) [ ترافق ] yardımlaşma.
terâfuk etmek birbirine yardım etmek.
terahhum (A.) [ ترحم ] acıma, merhamet etme.
terahhum etmek acımak, merhamet etmek.
terahhum kılmak acımak, merhamet etmek.
terakkî (A.) [ ترقی ] ilerleme, gelişme.
terakkîperver (A.-F.) [ ترقی پرور ] ilerleme yanlısı.
terakkiyât (A.) [ ترقيات ] ilerlemeler.
terâküm (A.) [ تراکم ] birikim, birikme, yığılma.
terâküm etmek birikmek, yığılmak.
terâküm ettirmek biriktirmek.
terâne (F.) [ 1 [ ترانه .İran edebiyatına özgü rubai şekli. 2.makam, ahenk. 3.şarkı.
terâzû (F.) [ ترازو ] terazi.
terbî’ (A.) [ 1 [ تربيع .dörtleme. 2.dördün.
terbiye (A.) [ 1 [ تربيه .yetiştirme. 2.eğitim. 3.cezalandırma.
terbiyevî (A.) [ تربيوی ] eğitimsel.
483
terceme (A.) [ ترجمه ] çeviri.
tercî’ (A.) [ ترجيع ] geri çevirme.
tercîh (A.) [ ترجيح ] yeğleme.
tercüman (A.) [ 1 [ ترجمان .çevirmen. 2.duyguları, görüşleri dile getiren.
terdâmen (F.) [ تردامن ] iffetsiz. 2.namussuz.
terdîd (A.) [ تردید ] geri çevirme.
terdîf (A.) [ 1 [ تردیف .ekleme, iliştirme. 2.terkiye alma.
terdîf eylemek eklemek.
tereddî etmek soysuzlaşmak.
tereddüd (A.) [ 1 [ تردد .gidip gelme.2.ikirciklenme.
tereddüd etmek ikirciklenmek.
tereke (A.) [ ترکه ] ölenin geride bıraktıkları.
terekküb (A.) [ 1 [ ترکب .oluşum. 2.bileşim.
terekküb etmek oluşmak.
terekkübât (A.) [ ترکبات ] oluşumlar.
terennüm (A.) [ 1 [ ترنم . şarkı söyleme, şakıma. 2.dile getirme.
terennüm etmek 1.şarkı söylemek, şakımak. 2.dile getirmek.
teressüb (A.) [ ترسب ] tortulanma.
teressüb etmek tortulanmak.
tereşşüh (A.) [ ترشح ] sızıntı.
terettüb (A.) [ 1 [ ترتب .gerekme. 2.üzerine görev düşmek.
terettüb etmek 1.gerekmek. 2.üzerine görev düşmek.
terfî’ (A.) [ 1 [ ترفيع .yükseltme. 2.rütbesini yükseltme. 3.bir üst sınıfa geçme.
484
terfî’ etmek 1.yükselmek. 2.rütbesi yükselmek. 3.bir üst sınıfa geçme.
terfîk (A.) [ 1 [ ترفيق .ayak uydurma. 2.arkadaş etme.
terfîk etmek ayak uydurmak.
tergîb (A.) [ ترغيب ] rağbet ettirme, istek uyandırma.
tergîb etmek rağbet ettirmek, istek uyandırmak.
terhîb etmek gözünü korkutmak.
terhîn (A.) [ ترهين ] rehin bırakma.
terhis (A.) [ 1 [ ترخيص .izin verme. 2.askerlik süresi dolanı serbest bırakma.
terk (A.) [ 1 [ ترک .bırakma. 2.vazgeçme. 3.ayrılma.
terk edilmek 1.bırakılmak. 2.vazgeçilmek.
terk etmek 1.bırakmak. 2.vazgeçmek. 4.ayrılmak.
terk olunmak 1.bırakılmak. 2.vazgeçilmek.
terkeş (F.) [ ترکش ] okluk, sadak.
terkîb (A.) [ ترکيب ] birleştirme, terkip.
terkuve (A.) [ ترقوه ] köprücük kemiği.
termîm (A.) [ ترميم ] onarma, onarım.
termîm edilmek onarılmak.
termîm etmek onarmak.
termîmât (A.) [ تریمات ] onarımlar.
ters (F.) [ ترس ] korku.
tersâ (F.) [ ترسا ] Hıristiyan.
tersân (F.) [ ترسان ] korku ile, korkarak.
tersâyân (F.) [ ترسایان ] Hıristiyanlar.
485
tersengîz (F.) [ ترس انگيز ] korkunç, korku salan.
tersî’ (A.) [ ترصيع ] mücevher işleme, mücevher kakma.
tersîb (A.) [ ترسيب ] tortulandırma.
tersîm (A.) [ ترسيم ] resmetme, resimleme.
tersîm edilmek resimlenmek, resmedilmek.
tersîm etmek resimlemek, resmetmek.
tersnâk (F.) [ ترسناک ] korkunç.
tertîb (A.) [ 1 [ ترتيب .dizme. 2.düzen. 3.hazırlama, düzenleme.
tertîb edilmek hazırlanmak, düzenlenmek.
tertîb etmek hazırlamak, düzenlemek.
tertîbât (A.) [ ترتيبات ] düzenlemeler, düzenler.
terütâze (F.) [ تروتازه ] taptaze, çok körpe.
tervîc (A.) [ 1 [ ترویج .yaygınlaştırma, rayiç kılma. 2.değerini artırma.
terzebân (F.) [ ترزبان ] hazırcevap.
terzîk (A.) [ ترزیق ] rızıklandırma.
terzîl (A.) [ ترذیل ] rezil etme.
terzîl edilmek rezil edilmek.
terzîl etmek rezil etmek.
tes’îd (A.) [ تسعيد ] kutlama.
tes’îd edilmek kutlanmak.
tes’îd etmek kutlamak.
tesâdüf (A.) [ 1 [ تصادف .rastlama. 2.rastlantı.
tesâdüf edilmek rastlanmak.
486
tesâdüf etmek rastlamak.
tesâdüfen (A.) [ تصادفا ] rastlantı eseri, rastgele.
tesâdüfî (A.) [ تصادفی ] rastlantı eseri, rastgele.
tesâdüm (A.) [ تصادم ] çarpışma, tokuşma.
tesâdüm etmek çarpışmak, tokuşmak.
tesâhub (A.) [ 1 [ تصاحب .sahip çıkma. 2.arkadaşlık etme.
tesâmüh (A.) [ تسامح ] hoşgörü.
tesâmühkâr (A.-F.) [ تسامحکار ] hoşgörülü.
tesâmühkârlık (A.-F.-T.) hoşgörü.
tesâmühperver (A.-F.) [ تشامح پرور ] hoşgörülü.
tesânîf (A.) [ تصانيف ] kitaplar.
tesânüd (A.) [ تساند ] dayanışma.
tesâud (A.) [ تصاعد ] göklere yükselme, ağma.
tesâvî (A.) [ تساوی ] eşitlik.
tesâvîr (A.) [ تصاویر ] resimler, tasvirler.
tesbîh (A.) [ تسبيح ] tespih.
tesbît (A.) [ 1 [ تثبيت .sağlamlaştırma, tutturma. 2.kanıtlama.
tesbît edilmek 1.tutturulmak. 2.kanıtlamak. 3.belirlenmek.
tesbît etmek 1.tutturmak. 2.kanıtlamak. 3.belirlemek.
tescîl (A.) [ تسجيل ] kayıt defterine geçirme, sicile kaydetme.
tescîl edilmek sicile kaydedilmek.
tescîl etmek sicile kaydetmek.
tesdîs (A.) [ تسدیس ] altılama.
487
tesellî (A.) [ تسلی ] avutma.
tesellî vermek avutmak.
tesellîkâr (A.-F.) [ تسلی کار ] avutan, teselli veren.
tesellüm (A.) [ تسلم ] teslim alma.
tesellüm etmek teslim almak.
teselsül (A.) [ تسلسل ] zincirleme.
tesettür (A.) [ تستر ] örtünme.
teseyyüb (A.) [ تثيب ] dul kalma.
teshîl (A.) [ تسهيل ] kolaylaştırma.
teshîl etmek kolaylaştırmak.
teshîlât (A.) [ تسهيلات ] kolaylıklar.
teshîr (A.) [ تسخير ] ele geçirme.
teshîr (A.) [ تسحير ] büyüleme.
teskîn (A.) [ تسکين ] yatıştırma, sakinleştirme.
teskîn etmek yatıştırmak, sakinleştirmek.
teskîn olmak yatışmak, sakinleşmek.
teslîh (A.) [ 1 [ تسليح .silahlandırma. 2.silahlandırılma.
teslîh edilmek silahlandırılmak.
teslîh etmek silahlandırmak.
teslîm (A.) [ 1 [ تسليم .sahibine verme. 2.hakkını verme, doğrulama.
teslîs (A.) [ تثليث ] üçleme.
tesmîm (A.) [ 1 [ تسميم .zehirleme. 2.zehirlenme.
tesmîm edilmek zehirlenmek.
488
tesmîm etmek zehirlemek.
tesmiye (A.) [ تسميه ] adlandırma.
tesmiye edilmek adlandırılmak, denilmek.
tesmiye etmek adlandırmak, demek.
tesmiye olunmak adlandırılmak, denilmek.
tesrî’ (A.) [ تسریع ] hızlandırma.
tesrî’ edilmek hızlandırılmak.
tesrî’ etmek hızlandırmak.
tesvîd (A.) [ 1 [ تسوید .karartma. 2.müsvedde yazma.
tesviye (A.) [ 1 [ تسویه .eşitleme. 2.düzleme. 3.sonuçlandırma. 4.hesap kapatma.
tesviye edilmek 1.eşitlenmek. 2.düzlenmek. 3.sonuçlandırılmak. 4.hesap
katılmak.
tesviye etmek 1.eşitlemek. 2.düzlemek. 3.sonuçlandırmak. 4.hesap kapatmak.
teşa’şu’ (A.) [ تشعشع ] ışıma.
teşa’ub (A.) [ تشعب ] şubelenme, dallanma.
teşâbüh (A.) [ تشابه ] benzeşme.
teşbîh (A.) [ تشبيه ] benzetme.
teşbîh edilmek benzetilmek.
teşbîh etmek benzetmek.
teşcî’ (A.) [ تشجيع ] yüreklendirme.
teşcî’ edilmek yüreklendirilmek.
teşcî’ etmek yüreklendirmek.
teşcîr etmek ağaçlandırmak.
489
teşdîd (A.) [ تشدید ] şiddetlendirme, arttırma, çoğaltma.
teşdîd etmek şiddetlendirmek.
teşebbüs (A.) [ تشبث ] girişim.
teşebbüs etmek girişmek, girişimde bulunmak.
teşebbüsât (A.) [ تشبثات ] girişimler.
teşeccür etmek ağaçlaşmak.
teşekkül (A.) [ تشکل ] oluşma, oluşum.
teşekkül etmek oluşmak.
teşekkürât (A.) [ تشکرات ] teşekkürler.
teşennüc (A.) [ تشنج ] kasılma, spazm.
teşerrüf (A.) [ تشرف ] şereflenme.
teşerrüf etmek şereflenmek.
teşevvüş (A.) [ تشوش ] karışıklık.
teşeyyu’ (A.) [ تشيع ] şiîlik.
teşfiye (A.) [ تشفيه ] şifa verme.
teşhîr (A.) [ 1 [ تشهير .meşhur etme. 2.sergileme. 3.sergilenme.
teşhîr edilmek sergilenmek.
teşhîr etmek sergilemek.
teşhîs (A.) [ 1 [ تشخيص .ayırt etme. 2.kişilik kazandırma. 3.tanı.
teşhîs edilmek 1.ayırt edilmek. 2.tanı konulmak.
teşhîs etmek 1.ayırt etmek. 2.tanı koymak.
teşhîs olunmak. ayırt edilmek.
teşkîl (A.) [ 1 [ تشکيل .şekillendirme, oluşturma. 2.kurma.
490
teşkîl edilmek kurulmak.
teşkîl etmek oluşturmak.
teşne (F.) [ تشنه ] susuz,susamış.
teşnedil (F.) [ تشنه دل ] seven, arzulu, can atan.
teşrî’ (A.) [ تشریع ] yasa koyma.
teşrîf (A.) [ 1 [ تشریف .şereflendirme. 2.gelme.
teşrîfât (A.) [ تشریفات ] protokol.
teşrîfatçı (A.-T.) protokol görevlisi.
teşrîh (A.) [ 1 [ تشریح .açma. 2.açılama, şerh etme. 3.otopsi. 4.anatomi.
teşrîh etmek açılamak, açıklamalı olarak söylemek veya yazmak.
teşrîhhâne (A.-F.) [ تشریح خانه ] otopsi odası.
teşrîk (A.) [ تشریک ] ortak etme.
teşrîn-i evvel (A.-F.) [ تشرین اول ] Ekim.
teşrîn-i sânî (A.-F.) [ تشرین ثانی ] Kasım.
teşvîk (A.) [ تشویق ] şevklendirme.
teşvîk edilmek şevklendirilmek.
teşvîk etmek şevklendirmek.
teşvîkât (A.) [ تشویقات ] teşvikler.
teşyî’ (A.) [ تشييع ] uğurlama.
teşyî’ edilmek uğurlanmak.
teşyî’ etmek uğurlamak.
tetâbuk (A.) [ تطابق ] uyma, uygun düşme.
tetâbuk etmek uymak, uygun düşmek.
491
tetebbu’ (A.) [ تتبع ] derinlemesine araştırma, inceleme.
tetebbu’ etmek incelemek.
tetebu’ât (A.) [ تتبعات ] incelemeler.
tetimme (A.) [ تتمه ] tamamlayıcı ek.
tevâfuk (A.) [ توافق ] uygun gelme.
tevaggul (A.) [ توغل ] sürekli uğraşı.
tevahhuş (A.) [ توحش ] korku, korkma.
tevakki (A.) [ توقی ] sakınma, korunma, çekinme.
tevakku’ (A.) [ توقع ] beklenti.
tevakkuf (A.) [ توقف ] durma.
tevakkuf etmek durmak.
tevâlî (A.) [ توالی ] kesintisiz sürme, birbirini izleme.
tevâlî etmek kesintisiz sürmek, birbirini izlemek.
tevânâ (F.) [ توانا ] güçlü.
tevârîh (A.) [ تواریخ ] tarihler.
tevârüs (A.) [ توارث ] miras alma.
tevârüs etmek miras almak.
tevâtur (A.) [ تواتر ] yaygın söylenti.
tevâzu (A.) [ تواضع ] alçakgönüllülük.
tevâzün (A.) [ توازن ] denklik.
tevbe (A.) [ توبه ] tövbe.
tevbîh (A.) [ توبيخ ] azarlama, azar.
tevbîh olunmak azarlanmak.
492
tevcîh (A.) [ 1 [ توجيه .yöneltme, yönlendirme. 2.yorumlama. 3.rütbe verme.
tevdî’ (A.) [ تودیع ] bırakma, görev verme.
tevdî’ etmek bırakmak.
teveccüh (A.) [ 1 [ توجه .yönelme, dönme. 2.ilgi gösterme.
teveccüh etmek 1.yönelmek, dönmek. 2.ilgi göstermek. 3.düşmek.
tevellüd (A.) [ 1 [ تولد .doğma. 2.doğum. 3.doğum tarihi.
tevellüd etmek doğmak.
teverrüm (A.) [ 1 [ تورم .şişme. 2.verem olma.
teverrüm etmek şişmek.
tevessü (A.) [ توسع ] genişleme.
tevessü etmek genişlemek.
tevessül (A.) [ 1 [ توسل .el atma, girişme. 3.inanma. 3.sarılma.
tevessül etmek 1.el atmak. 2.sarılmak.
tevezzü’ (A.) [ توزع ] dağılım.
tevfîkan (A.) [ توفيقا ] -e göre, uyarak, bakılarak.
tevhîd (A.) [ توحيد ] birleştirme.
tevhîd edilmek birleştirilmek.
tevhîd etmek birleştirmek.
tevhit etmek bk. tevhîd etmek.
tevkîf (A.) [ 1 [ توقيف .durdurma. 2.kapatma. 3.tutuklama.
tevkîf edilmek 1.durdurulmak. 2.kapatılmak. 3.tutuklanmak.
tevkîf etmek 1.durdurmak. 2.kapatmak. 3.tutuklamak.
tevkîl etmek vekil bırakmak.
493
tevlîd (A.) [ 1 [ توليد .doğurtma, üretme. 2.meydana getirme.
tevlîd etmek 1.üretmek. 2.meydana getirmek.
tevsî etmek genişletmek.
tevsî’ (A.) [ 1 [ توسيع .genişletme. 2.genişletilme.
tevsî’ edilmek genişletilmek.
tevsîk (A.) [ 1 [ توثيق .belgeleme. 2sağlamlaştırma.
tevsîk edilmek belgelendirilmek.
tevsîk etmek belgelendirmek.
tevşîh (A.) [ 1 [ توشيح .süsleme. 2.çifte kafiye kullanma.
tevvâb (A.) [ 1 [ تواب .çok tövbe eden. 2.tövbe kabul eden Tanrı.
tevzî’ (A.) [ توزیع ] dağıtım, dağıtma.
tevzî’ edilmek dağıtılmak.
tevzî’ etmek dağıtmak.
teyakkuz (A.) [ تيقظ ] uyanıklık.
teyemmün (A.) [ تيمم ] uğur sayma.
tezâd (A.) [ تضاد ] zıtlık, çelişki.
tezâhür (A.) [ تظاهر ] ortaya çıkma, belirme.
tezâhür etmek ortaya çıkmak, belirmek.
tezâhürât (A.) [ 1 [ تظاهرات .ortaya çıkışlar, oluşlar. 2.destekler.
tezâyüd (A.) [ تزاید ] artma, çoğalma.
tezâyüd etmek artmak, çoğalmak.
tezekkür (A.) [ تذکر ] ele alınma.
tezelzül (A.) [ تزلزل ] sarsılma, sarsıntı.
494
tezerv (F.) [ تذرو ] sülün.
tezevvüc (A.) [ تزوج ] evllilik, evlenme.
tezhîb (A.) [ 1 [ تذهيب .süsleme. 2.yaldızlama. 3.altın sürme.
tezkâr (A.) [ تذکار ] anma hatırlama.
tezkâr eylemek hatırlatmak.
tezkîr (A.) [ تذکير ] hatırlatma.
tezkîr edilmek hatırlatılmak, dile getirilmek.
tezkîr etmek hatırlatmak, dile getirmek.
tezlîl (A.) [ تذليل ] aşağılama, zelil etme.
tezvîc (A.) [ تزویج ] evlendirme.
tezvîc etmek evlendirmek.
tezvîr (A.) [ تزویر ] arabozuculuk.
tezyîd (A.) [ تزیيد ] arttırma.
tezyîd etmek arttırmak.
tezyîd olunmak arttırılmak.
tezyîn (A.) [ 1 [ تزیين .süsleme. 2.süslenme.
tezyîn edilmek süslenmek, bezenmek.
tezyînat (A.) [ تزیينات ] süslemeler, süsler.
tıbb (A.) [ طب ] tıp.
tıbbî (A.) [ طبی ] tıp ile ilgili.
tıbbiye (A.) [ طبيه ] tıp fakültesi, tıp okulu.
tıfl (A.) [ طفل ] küçük çocuk.
tıflâne (A.-F.) [ طفلانه ] çocukça, çocuksu.
495
tılâ (A.) [ طلاع ] yaldız.
tınab (A.) [ طناب ] sicim, çadır ipi.
tıraş (F.) [ تراش ] tıraş.
tıynet (A.) [ طينت ] mizaç.
tıynetsiz (A.-T.) kötü mayalı, karaktersiz.
tîb (A.) [ طيب ] güzel koku.
ticârethâne (A.-F.) [ تجارت خانه ] ticaret yapılan işyeri.
tîğ (F.) [ تيغ ] kılıç.
tilâvet (A.) [ تلاوت ] güzel Kur’ân okuma.
tilâvet etmek usûlüne göre Kur’ân okumak.
tilmîz (A.) [ تلميذ ] öğrenci.
tîmâr (F.) [ 1 [ تيمار .bakım. 2.tımar.
tîmârhâne (F.) [ تيمارخانه ] akıl hastanesi.
timsâh (A.) [ تمساح ] timsah.
timsâl (A.) [ 1 [ تمثال .resim. 2.sembol.
timsâlî (A.) [ تمثالی ] sembolik.
tîr (F.) [ 1 [ تير .ok. 2.sevgilinin kirpiği.
tîrâje (F.) [ تيراژه ] gökkuşağı.
tîrdân (F.) [ تيردان ] okluk, sadak.
tîre (F.) [ 1 [ تيره .karanlık. 2.bulanık. 3.koyu.
tîrendâz (F.) [ تيرانداز ] okçu.
tîrkeş (F.) [ تيرکش ] okluk, sadak.
tiryâk (A.) [ 1 [ تریاک .panzehir. 2.afyon.
496
tiryâkî (A.) [ 1 [ تریاکی .esrarkeş. 2.sigara tutkunu.
tis’a (A.) [ تسعه ] dokuz.
tis’în (A.) [ تسعين ] doksan.
tîşe (F.) [ 1 [ تيشه .keser. 2.balta.
tîz (F.) [ 1 [ تيز .keskin. 2.sivri. 3.çabuk tez.
tîzâb (F.) [ تيزاب ] kezzap.
töhmet (A.) [ تهمت ] suç.
tu’me (A.) [ 1 [ طعمه .yem. 2.yiyecek. 2.tat.
tûde (F.) [ توده ] yığın.
tufeylât (A.) [ طفيلات ] parazitler.
tufeylî (A.) [ طفيلی ] parazit.
tufeyliyet (A.) [ طفيليت ] parazitlik.
tuffah (A.) [ تفاح ] elma.
tufû (F.) [ 1 [ تفو .tükrük. 2.tüh!
tufûliyyet (A.) [ طفوليت ] çocukluk.
tuğrâkeş (T.-F.) [ طغراکش ] tuğracı.
tuğyân (A.) [ 1 [ طغيان .taşkınlık, azgınlık. 2.taşkın.
tuhaf (A.) [ 1 [ تحف .ilginç. 2.hediyeler. 3.gülünç.
tuhfe (A.) [ تحفه ] hediye.
tuhm (F.) [ تخم ] tohum.
tûl (A.) [ 1 [ طول .uzunluk. 2.boylam.
tûlânî (A.) [ طولانی ] uzunluğuna.
tullâb (A.) [ طلاب ] öğrenciler.
497
tulû (A.) [ طلوع ] doğuş.
tulûât (A.) [ طلوعات ] doğaçlamalar.
tûranî (T.-F.) [ تورانی ] Turanlı.
tûraniyülasl (T.-A.) [ تورانی الاصل ] Tûran asıllı.
turfa (A.) [ طرفه ] yepyeni, görülmemiş şey.
turre (A.) [ طره ] saç lülesi.
turş (F.) [ ترش ] ekşi.
turuk (A.) [ طرق ] yollar.
turuncî (F.) [ ترنجی ] turuncu.
tûsen (F.) [ توسن ] serkeş at.
tûşe (F.) [ توشه ] azık.
tût (F.) [ توت ] dut.
tûtî (F.) [ طوطی ] papağan, dudu kuşu.
tuyûf (A.) [ طيوف ] tayflar.
tuyûr (A.) [ طيور ] kuşlar.
tüccâr (A.) [ تجار ] tacirler.
tükme (F.) [ تکمه ] düğme.
tünbek (F.) [ تنبک ] dümbelek.
tünd (F.) [ 1 [ تند .hızlı. 2.keskin. 3.acı. 3.şiddetli.
tündbâd (F.) [ تندباد ] kasırga.
tündmizâc (F.-A.) [ تندمزاج ] asabî mizaçlı.
türâb (A.) [ تراب ] toprak.
türb (F.) [ ترب ] turp.
498
türbet (F.) [ تربت ] türbe.
türk 1.Türk. 2.güzel.
türkân (T.-F.) [ 1 [ ترکان .Türkler. 2.güzeller.
türkiyât (T.-A.) [ ترکيات ] Türklük araştırmaları, türkoloji.
türktâz (T.-F.) [ 1 [ ترکتاز .koşturma, koşma. 2.yağmalama.
türrehe (A.) [ ترهه ] zırva.
türşî (F.) [ 1 [ ترشی .ekşilik. 2.turşu.
türşrû (F.) [ ترش رو ] suratı sirke satan, ekşi suratlı.
tüvân (F.) [ توان ] güç.
tüvânâ (F.) [ توانا ] güçlü.
tüvânger (F.) [ توانگر ] zengin.
 
Üst