Peygamber efendimiz (sav)’in “teenni” övgüsünün pedagojik tahlili

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
PEYGAMBER EFENDİMİZ (SAV)’İN “TEENNİ” ÖVGÜSÜNÜN PEDAGOJİK TAHLİLİ

Ebu Sa'îdi'I-Hudrî radıyallahu anh birgün anlatıyor ki: “Resulullah aleyhissalatu vesselamın yanında oturuyor idik. (Bir ara) ‘Size Abdulkays kabilesinin gönderdiği heyet geldi' buyurdular. Hâlbuki içimizden hiç kimse (henüz heyetin geldiğini) görmemişti. Hakikaten geldiler ve konakladılar. Sonra aleyhissalatu vesselamın huzuruna geldiler. Onlardan Eşecc el-Asarî (adında biri) konaklama yerinde kaldı, o, sonradan geldi. Çünkü o, bir konağa indi, devesini ıhtırdı. Yolculuk elbisesini bir kenara bıraktı. Sonra (taze elbise giyip, öyle) aleyhissalatu vesselamın huzuruna çıktı. Resulullah aleyhissalatu vesselam da, ‘Ey Eşecc! Sende aziz ve celil olan Allah’ın sevdiği iki haslet vardır: hilm ve teenni ile hareket etmek’ buyurdular. Eşecc, ‘Ey Allah’ın Resulü! Bu hasletler, cibilliyetimde (fıtratımda doğuştan getirdiğim) bir şey mi, yoksa sonradan (iradî gayretimle) meydana gelen bir şey m i?’ dedi. Aleyhissalatu vesselam, ‘Hayır! Yaratılışında bulunan bir şeydir!’ buyurdular.’’ (1)

Hadis-i şerif’e bakıldığında birçok hikmet ve sır içermektedir. Efendimiz (SAV)’in mucize göstermesi, sahabe efendilerimizin (Allah hepsinden razı olsun) huzura temiz kıyafetlerle çıkması gibi. Konumuzu ilgilendiren “teenni” mevzusunun pedagojik tahliline bakacak olursak:

Anne karnındaki bebeğe, ışığın olmadığı, sakin ve sıcak bir ortamda, gece-gündüz demeden, yaklaşık 9 ay boyunca düzenli bir ses eşlik eder: annenin kalp atışları. Bu kalp atışları, bir süre sonra dünyaya gelecek olan insanın ‘biyolojik ritmini’ oluşturacaktır. Bu, ‘sekine halidir;’ huzur ve sakinliğin ritmidir. Bu, sağlıklı bir ruha sahip olan insanın içinde hissettiği huzurun ritmidir. Dengeli. Yavaş. Sükûn içinde...

Bu durumda anlaşılmaktadır ki biyolojik ritmin hangi hızda olacağının dengesi taa anne karnında belirlenir. Çocuk, dokuz ay boyunca anne karnında hiç durmaksızın ‘tık-tık’ ... ‘tık-tık’ sesini işitir, işitir, işitir... Böylece ruhun huzur içindeyken ritminin hangi seviyede olacağı da yavaş yavaş duygu dünyasına oturmaya başlar. Bir yandan da bu sükûnet üfleyen ritmin etrafında, ‘iç dinamikler’ oluşur. Bu şekillenme, bir ömür devam edecek olan huzurlu ve dengeli bir ruhsal yaşam için, insanın duygu dünyasının temelini oluşturacaktır. İç dinamikler de yavaş yavaş, huzur içinde çalışırken, insanın duygu dünyasındaki denge oluşmaktadır.

Yani, çocuğun anne karnındaki serüveni oldukça önemlidir. Annenin hissettiği her bir duygu önemlidir. İster annenin bizzat kendi konuşmaları olsun, isterse dış dünyadaki sesler olsun, her bir konuşmanın bebek tarafından da duyulduğu dikkate alınmalıdır. Ve anne karnındaki çocuk ‘ürkütülmemeli,’ korkuya daha embriyo dönemindeyken alıştırılmamalıdır. Özellikle anne, karnındaki bebeğini düşünerek sesinin yumuşak ve huzur içinde olmasına gayret sarf etmelidir. Yavaş konuşmalı, acele etmeden sakince hareket etmelidir ki, çocuğu da dünyaya geldiğinde biyolojik ritmi sekine halinde olsun.

Bunun aksine, hamilelik döneminde, sigara veya alkol gibi maddelerin kullanılması, anne kalbinin atışlarını hızlandıracağı için, çocuğun iç dinamiklerinin dengesini yitirmesine ve hızlı çalışmasına neden olur. Doğacak olan çocukta, bu dengesiz ruh halinin ilk izleri görülecektir. Anlamsız ağıtları ile doğduğu ilk günden itibaren anne-babayı rahatsız edecektir. Bu yüzden, anne, kalp atışlarını hızlandıracak, sükûnetini bozacak dış etkenlerden veya maddelerden uzak durmalıdır.

Benzer şekilde eğer bebek, birtakım gerekçelerle doğduğu anda anneden ayrılırsa, panik yaşar. Korku ve kaygı içine girer. Bütün bu dengesiz ruh halleri, çocuğun huzur içindeki biyolojik ritmini bozar. Çocuğun iç dünyası huzursuzluktan kaynaklanan bir hızlanma yaşar.

Hızlanmış bir biyolojik ritim, çocuğun his dünyasının artık algılamada zayıf kalacağının da bir işaretidir. Zira bir insan hızlı yaşamaya başlarsa, algılaması azalır. Algının azalması, hissetmeyi de azaltır. Hissetmesi azalan bir kişinin duygu dünyası yeterince hassas değildir. Yavaş yavaş duyarsızlaşma başlar. Anadolu Pedagojisi’nde bu duruma, ‘arsızlaşma’ adı verilmektedir. Belki de bir çocuğun yetiştirilmesinde en çok korkulacak şey, onun duygu dünyasını böyle kaybetmiş olmasıdır.

Yani çocuğun arsızlaşıyor olmasıdır. Bu nedenle, Anadolu Pedagojisi’nde özellikle erken çocukluk döneminde, çocuğa karşı çok duyarlı davranmak, kızmamak ve onu azarlamamak, terslememek, cezalandırmamak, küçük düşürmemek gerekir. Aksi olduğunda çocukların duygu dünyası tahrip olur. Biyolojik ritmi ve sekine hali bozulur. Böylesi bir durum da anne-babaların korkulu rüyasıdır. Zira:

Duyarsız bir çocuktur, annesine hakaret eden...
Duyarsız bir çocuktur, kardeşini döven...
Duyarsız bir çocuktur, anne-babasının değerlerini hafife alan...
Duyarsız bir çocuktur, erken yaşta hırsızlık yapan, yalan söyleyen, anne-babasının gözyaşlarına dalga geçerek karşılık veren...

Sonuç olarak denilebilir ki: “teenni” yani “yavaş ve sükûnet içinde hareket etme”, Anadolu Pedagojisi’nin can damarıdır. Allah (cc)’ın sevdiği ve Efendimiz (SAV)’in övdüğü ve yaratılışda her insanda bulunduğunu buyurduğu “teenni” ile bir insan yavaş ve sükûnet içinde hareket ediyorsa, onun hissetme yeteneği açıktır, algısı açıktır, olayları görebilecek kadar zamanı vardır. Bu yüzden belki anne-babaların çocuk terbiyesinde her şeyden daha çok önem vereceği şey, evin içinde bir yavaşlama, sakinlik ortamı sağlanmasıdır. Çocuk için, sesten ve gürültüden arınmış, televizyon bağırtısından, müzik çağırtısından soyutlanmış, sükûnet içinde bir ortam gereklidir. Çocuk ancak o zaman, yavaş ve hissederek hareket edebilir.

Ama bir kişi acele ile iş yapıyorsa, o kişide algı zayıflar, hissetme azalır, duyarsızlık artar. O yüzdendir ki yine bir hadis-i şerifte Resulullah aleyhissalatu vesselam, "Teenni, Allahu Teala’dandır, acele de şeytandan” (2) diye buyurmuştur...

Acele hareket etmek, bu şekilde bir duyarsızlığı oluşturduğu içindir ki, ibadet ederken de yavaş hareket etmek, duyumsayarak ibadet etmek tavsiye edilmiş ve ibadet esnasında yavaş hareket etmeye, teenni içinde bulunmaya ‘huşu’ denilmiştir. Örneğin namazın ‘huşu’ ile kılınmasının önemi vurgulanmıştır.

Sadece namazda değil, Anadolu Pedagojisi’ne bakıldığında; yürümede, konuşmada, gülmede bile yavaşlık tavsiye edilmiştir. Hızlı ve güçlü gülmeye ‘kahkaha’ denilmiş ve kahkaha atarak gülmek yerine ‘yavaş’ bir gülme olan ‘tebessüm’ tavsiye edilmiştir. Yine Peygamber Efendimiz tarif edilirken, onun her an mütebessim olduğu (3) ve bir ömür boyu hiç kahkaha atmadığı belirtilmiştir (4).

Bunun da ötesinde, yemek yerken yavaş davranılması tavsiye edilmiş ki, yenilen yemeğin tadı ‘hissedilsin,’ duyumsansın. Hızlı hızlı yemek yemek doğru bulunmamış. Günümüzdeki gibi ayaküstü yemek yerine; oturarak, yavaş ve sindirerek yemek yemek tavsiye edilmiştir (5). Hatta sadece yemek değil, su içerken bile Efendimizin 'yudum yudum’ içtiği vurgulanarak (6), suyun dahi duyumsanarak, dudaklarda ve ağızda hissedilerek içilmesi tavsiye edilmiştir (7). Çünkü insan, duyabildiği kadar insandır. Eğer çevresindeki yaşamı duyamıyorsa, ruhunda hissedemiyorsa, o insan, insan olmaktan o kadar uzaktır.

Ezcümle; anne-babaların çocuklarına bırakacakları en büyük miras, gerek çocuk ayakkabısını, elbisesini giyerken gerekse yemeğini yerken, dersini yaparken onları hızlandırmak, acele ettirmek yerine bilakis yavaşlatmak olacaktır. Onlara sekine içinde olmaları konusunda zemin hazırlamak gerekir (8).

Şüphesiz Allah (cc) en doğruyu bilendir.


Ebu Taha bin Mahmud
3 Safer 1439
(m. 23 Ekim 2017)​

Kaynaklar:

1. Tirmizi, Birr 66, (2012); Müslim, İmân 25-26, (17); Ebu Dâvud, Edeb 161, (5225); İbrahim Canan, Kütüb- i Sitte Tercüme ve Şerhi (Akçağ Yayınları: 17/583).

2. Tirmizi, Birr 66, (2013).

3. Seyfurrahman Mübarek Furi. Peygamberimizin Hayatı ve Daveti. Risale Yayınları, İstanbul, 2016; s. 494.

4. Buhârî, Edeb, 68; Müslim, İstiska, 16.

5. Müslim, Eşribe 113; Tirmizî Eşribe 11.

6. Müslim, Eşribe 112, 114, 116.

7. Câmiü’s-Sağîr, 1/392.

8. Adem Güneş, Çocukluk Sırrı. Nesil Yayınları, İstanbul 2017; s. 67-75.
 
Üst