Bizim gibi, sıradan, dünyevî ve gündelik. günibirlik hayatlarını yaşarlardı. içlerinde inzivaya çekilip tefekküre dalanlar vardı. İçlerinde hatırlayanlar da vardı, unutanlar da. Vazifeli oldukları kendilerine okunduğunda telaşlananlar da vardı, bilenler de.
İçimizden birileriydiler. En dürüst, en temiz, en ahlaklı ve zekaları ve akıllarıyla en öne çıkan kişilerdi. seçilmelerinde bunlar da etkiliydi. Ama asıl, ruhlarının hafifliği önemliydi. Ağırlıkları yoktu hiç birinin.
O nedenle ve bu sayede görevi alabildiler ve başarabildiler.
Bizlerden biriydiler. Marangoz, çiftçi, terzi, tüccar vb idiler. Çoluk çocuklarıyla birlikte hayat gailesindeydiler.
Kimisi Hira'da, kimisi Tur'da aldılar mesajı. Görevi başaramayacaklarından çok korktular. Yardım aldılar. Yeri geldi, uyarıldılar. Yeri geldi eleştirildiler. Unutulduklarını sandıklarında hatırlatıldılar. Yeri geldi, "yüce makamlara" yükseltilip, kimselere gösterilmeyenler, gösterildiler.
İnsanüstü ve ulaşılmaz değildiler. İnsanî ve içimizdendiler. Yakındılar ve bizdendiler. Bu yüzden onlara etrafındakiler "ya Muhammed", "ya Ali", "ey Yaşua", "ey Musa" vb diyorlardı. Çekinmeden çadırlarına kadar giriyor, yemek yiyor ve uzun sohbetlere dalıyorlardı. Bu bir sorun olmaya başlayınca, bunu çözmek için, yüzü tutmayan peygambere ayet indi.
Onlardan çok sonra, yeniden iktidara gelen saltanat sahipleri, onları alıp bizlerden uzaklaştırdılar. Erişilmez ve ulaşılmaz mertebelere, makamlara koydular. araya aracılar koyup, kendilerini yetkili kıldılar. Uzaklaştırılanın isminin başına uzaklaştıkça, uzayan, heybetli isimler, hitap biçimleri getirdiler.
Görevli kılınan uzaklaştırılıp erişilmez mertebeye kondukça, mesaj da anlaşılmaz olmaya başladı. Mesaja yorumlarını kattılar ve yorumları kendi düzenlerine hizmet ediyordu.
Mesaj basitti: "Ağırlıklarınızdan kurtulun, hafifleyin." "Yarın bu ağırlıklarınızla yükselemezsiniz. Yarın kıyamet günü, ayağa kalkamazsınız. Yaptıklarınızı bir bir hatırladıkça utancınızdan helak olursunuz" diyordu mesaj.
İçimizden birileriydiler. En dürüst, en temiz, en ahlaklı ve zekaları ve akıllarıyla en öne çıkan kişilerdi. seçilmelerinde bunlar da etkiliydi. Ama asıl, ruhlarının hafifliği önemliydi. Ağırlıkları yoktu hiç birinin.
O nedenle ve bu sayede görevi alabildiler ve başarabildiler.
Bizlerden biriydiler. Marangoz, çiftçi, terzi, tüccar vb idiler. Çoluk çocuklarıyla birlikte hayat gailesindeydiler.
Kimisi Hira'da, kimisi Tur'da aldılar mesajı. Görevi başaramayacaklarından çok korktular. Yardım aldılar. Yeri geldi, uyarıldılar. Yeri geldi eleştirildiler. Unutulduklarını sandıklarında hatırlatıldılar. Yeri geldi, "yüce makamlara" yükseltilip, kimselere gösterilmeyenler, gösterildiler.
İnsanüstü ve ulaşılmaz değildiler. İnsanî ve içimizdendiler. Yakındılar ve bizdendiler. Bu yüzden onlara etrafındakiler "ya Muhammed", "ya Ali", "ey Yaşua", "ey Musa" vb diyorlardı. Çekinmeden çadırlarına kadar giriyor, yemek yiyor ve uzun sohbetlere dalıyorlardı. Bu bir sorun olmaya başlayınca, bunu çözmek için, yüzü tutmayan peygambere ayet indi.
Onlardan çok sonra, yeniden iktidara gelen saltanat sahipleri, onları alıp bizlerden uzaklaştırdılar. Erişilmez ve ulaşılmaz mertebelere, makamlara koydular. araya aracılar koyup, kendilerini yetkili kıldılar. Uzaklaştırılanın isminin başına uzaklaştıkça, uzayan, heybetli isimler, hitap biçimleri getirdiler.
Görevli kılınan uzaklaştırılıp erişilmez mertebeye kondukça, mesaj da anlaşılmaz olmaya başladı. Mesaja yorumlarını kattılar ve yorumları kendi düzenlerine hizmet ediyordu.
Mesaj basitti: "Ağırlıklarınızdan kurtulun, hafifleyin." "Yarın bu ağırlıklarınızla yükselemezsiniz. Yarın kıyamet günü, ayağa kalkamazsınız. Yaptıklarınızı bir bir hatırladıkça utancınızdan helak olursunuz" diyordu mesaj.