Sevgiyi Bahara Taşımak

saf deha

Profesör
Katılım
26 Kas 2007
Mesajlar
1,307
Tepkime puanı
120
Puanları
63
Konum
ankara-kayseri
Özgürlük hissi zamansız esen rüzgâr gibidir, kuralları ya da kanunu yoktur. Ne kadar tedbir alsanız böyle havada sağlığınızı koruyamayıp hasta olduğunuz gibi, sizi başta mutlu etse de, her geçen an tutkuları sizi uçurumun eşiğine sürükler. Sevdirdiği dünyadan kaçmayı-ölmeyi isteyecek kadar acı bir sona sürükler. Bilhassa gençlerin sahip oldukları bu fikir dalgaları eğer dizginlenmezse, ileriki yaşlarda bu dünyada yaşasa bile, toplumdan kopuk, isteksiz, uyuşturucu müptelası ve yalnızlık olan bir sonla, toplumdan uzak yaşamaya mahkûm eder.

Dinimiz uç yaşamayı tavsiye etmiyor. Zamansız bir yele kapılmayı da… Dinsel her kural bir ceza gibi görülse de ilerisini düşündüğümüzde aslında altın bir hediye niteliğinde. Sonu sonsuz bir sıkıntı ve yalnızlık olan tercihlere başında tedbir aldırıyor. Biz insanız ve yalnız yaşamak üzere programlanmamışız. Mutlaka bir olayı, bir heyecanı, bir mutsuzluğu paylaşabileceğimiz bir omuz, bir sırdaş ihtiyacı içindeyiz. Bu gerçeği göz ardı etmemeliyiz.

Her keyfi hareketimizde, duyarsız davranışlarımızda, bencil olduğumuzda bu özgürlüğü görebiliriz. İllaki insan ben özgür olacağım diye özgür görünmeye çalışmaz. Alışkanlıklarında görülür. Paylaşırken ayna olmaya çalışıp, anlayışı yansıtmazsak kişi dinler gibi yapar sonrasında yanımıza uğramaz olur. Kurallar genel olduğu için bunlara sahiplenen bir toplumda güven duygusu diye bir şeyde ortaya çıkmaz. Yasak olmasına rağmen yolda hız yapıp kuralları yıkan bir insanın yaptığı kaza başkasını etkiler. Bu sonuçlar göstermiştir ki, kurallar insan yararınadır. Araba kullanıyoruz, sokakta yürüyoruz, alış veriş yapmak için marketlere gidiyoruz, kısacası her yer genel paylaşım yerleridir. Özgürce davranmak sorumsuzluk ve insani bir davranış olamaz. Yolda giderken sigara içen birinin özgürlüğü, arkasında gelen bir insanın her çekilen dumanla bu kokuyu çekmeye yöneltiyorsa, kural veya yasak olamamasına rağmen, içilmemesini gerektirir. Oysaki bu kişiye bu telkin yapılsa, burada da mı yasak var kardeşim deyip, istenilmeyen bir tartışmanın içine çekecektir kişileri.
Özgürlük eğer paylaşılabiliyorsa mutluluk getirir. Eğer bir yarış pistinde hız serbest ve herkes hız yapıyorsa, izleyene bu zevk verir. Eğer yollarda sigara içme yerleri varsa, temiz hava çeken insana yolda yürümek zevk verir. Özgürlük, sağlıklı bir toplumun genel paylaşımı olmalıdır. Ben başkayım mesajı vererek sıra dışı davranmaya ve kurulmuş sistemi bozmaya kimsenin hakkı yoktur.

Aslında temel problem dünyanın görünüşündedir. Kıt kaynakları insanın bir süre sonra öğrenme noktasında sınırlamaya başlamaktadır. Kişiler heyecan duyma temelinde özgürlüklere ihtiyaç hissetmekte ve bunu sıra dışı yapmaya çalışmaktadır. Riskler almak gibidir bu. Ancak insanın yaşayabilmesi için, bir tek heyecan yetmemektedir. Çalışması ve üretmesi de gerekmektedir. Toplum ve dünya düzeni insanı yok etmeye planlı yapılmıştır. İnsan her ne kadar kurallar üretse de, bu kuralların tümü insanı mutlu etmeye yetmemektedir. Bu aşamada dinsel motifler insanları iradesi altına almaktadır. Ancak, dinsel motifleri uygulamak birçok insan tarafından eleştirisel sonuçlarda doğurmaktadır.

Dini yaşam insanı mutlu edecek yollar tarif etmesine rağmen, dünyada hiçbir ülkede tam anlamıyla inancın yaşama yansıtıldığı bir yönetim biçimi bulunmamaktadır. İnsanların keşfettiği kapitalizm, komünizm, liberalizm gibi kurallar insanlara doyurucu gelmemektedir. Buna rağmen, dinselliğe dönüşte de sorun yaşanmaktadır. İşte bu iki duvar arasına sıkışmış kişiler, ne istediğini bilmeden, maymun iştahlı bir rüzgârı yaşamlarına yansıtmakta ve dillerine şikâyetleri yansımaktadır. O iki duvar arasındaki kurtuluşu özgürlük ve heyecan akımında bulmaya çalışmaktadır.

Doğa dengelerini kendi teorileriyle yaşarken, tıpkı deprem, sel, fırtına gibi, insan eğer doğallığını bozarsa kendini yenileyememektedir. İnsan sürekli yaşlanmakta ve kendi gençlik bedenine dönüşü olmamaktadır. Dünya insana sadece yaşlanmayı ve yok olacağı ölümü yol olarak göstermektedir. Kendini yenilerken insan umurunda değildir. Bu acımasız gerçeğe erişen ve zorlayan insan, özgürlüklerin ve yalnızlığa dönüşmüş iki duvar arasında başlangıçta doyumsuz gibi gelen heyecanlarından bir an önce kurtulup, intihara teşebbüs edebilmektedir. Nitekim Avrupa insanları için bu gerçek çok aşikârdır. Kişi, yapacağım bir şey kalmadı, gayemde yok, o zaman ölmeliyim diyor günümüzde.

İnsanların kurtuluşu, ancak dinsellikle mümkündür. İslamı en iyi şekilde yaşamaksak bile, onun öğretileri içinde azıcık dahi tutunan ülkemizde, nelere katlanılmadı ki. Terörden, fakirlikten, depremlerden en sonunda dinsel motiflerle moral buldu ve bu teselli başka şeyleri düşünmeyi reddetti. Eğer her acının sonunda bu gerçeği görmek yerine, her an bu gerçekle yaşamış olsak, dünyaya gerçek mutluluğu, yeni doğacak sevgileri içinde yeni Mevlanalarla göstermiş olacağız.

Özgür olmak ancak, dine teslim olmak ve yaşamakla mümkündür. Eğer erimek istiyorsak ilahi bir heyecanı tanımaya çalışmalı insan. Bu çağ ancak, sevgiyle kendine gelebilecektir. Dinimizde, sevgi öylesine çok ki, ona erişen insan Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli gibi oluyor… Çünkü bu mübarek kişiler dünyaya değer verip görmemişler, gerçek aşkı keşfetmişler ve onun nuruyla çevrelerine yansımışlardır.

Sizi gerçek özgürlüğe, dünyayı yokluğun içinde yok edecek, gerçek sevgi ve heyecanı tanımaya çağırıyorum. İnsan korkularını ancak yaşayarak ve tanıyarak yok eder. İnsan bilmediği yaşamdan korkar. Alışkanlıklarından kopmakla yok olacağından bir boşluğa düşeceğinde korkar. Sizi bu korkudan uzaklaşmış, gerçek sevgiye alışmış, emin adımlarla sonsuz bir özgürlüğün sahnesinde görmeyi arzuluyorum. Gerçekten İnanın ve gerçekten yaşayın. Yıkın duvarlarınızı, sevgi toplumu için…


Saffet Kuramaz
 
Üst