Siddiklar Ve Mukarrebler

Yusuf41

Üye
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
26
Tepkime puanı
1
Puanları
0
SIDDIKLAR VE MUKARREBLER

Sıddıkların Vasfı Nedir?
Allah-u Teâlâ onu bütün yarattıkları ile kendisi arasında muhayyer bıraksa, o Allah-u Teâlâ’yı tercih eder.
İkincisi; bir canı değil, bin canı olsa, canlarını O’na kavuşmak için, O’nun yolunda feda etmek ister.

Mukarreblerin Vasfı Nedir?
Allah-u Teâlâ’nın içinde olduğunu görebiliyorsa, kendisinin bir perdeden bir maskeden ibaret olduğunu görebiliyorsa ve o şekilde Allah-u Teâlâ ile ünsiyet edip mülâkat yapabildiği zaman o mukarreb olur.
Bu ancak onlara mahsustur, başkalarına şâmil değildir ve bu sırrın hakikatını da onlardan başka bilen olmaz.

Sıddıklar Üç Kısımdır:
1. Sıddık-ı Ekber: Bu makam Hazret-i Ebu Bekir Sıddık -radiyallahu anh- Efendimize âittir.
2. Allah-u Teâlâ’nın has kulları olan mukarreb sıddıklar.
3. Sözünde sâdık kalan sıddıklar.

Sıddıklar ve Mukarrebler Bu Hâle Nasıl Ulaşırlar?
Ulvi olan ruh, bu karanlık cesetle birleşince yedi perde ile aslî halinden perdelenmiştir. Bu perdelerden her birine nefsin dereceleri veya makamları denir.
Bunlar;
“Emmâre”, “Levvâme”, “Mülhime”, “Mutmainne”, “Râziye”, “Mardiyye” ve “Sâfiye”dir.
Bu yedi perde, yedi elbisedir. Kişi seyr-ü sülûk yolunda ilerledikçe bu elbiseleri bir bir kaldırılabilirse “Sâfiye makamı”na çıktığı zaman Hakk’a varmış olur.
Ve:
“Yere göğe sığmadım, mümin kulumun kalbine sığdım.” (K. Hafâ: 2256)
Kudsî Hadis-i şerif’inin tecelliyatına erer. İlmin sonu Hakk’a varmaktır, tecelliyatının sonu yoktur.
Meselâ denize düşen bir insanın, canını kurtarmak için üzerindeki elbiseyi attığı gibi; hakikat deryasına düşen bir insan da, imanını kurtarmak ve Hakk’a kavuşmak için beden elbisesini atmaya çalışır. “Sâfiye”ye çıktığı zaman kalp üzerindeki perdeler atılmış, bir tek ten elbisesi kalmış olur.
Ondan sonra ibadet ve taat sayesinde ten elbisesi ne kadar incelirse, içindekinin o kadar tecelliyâtına mazhar olmaya başlar.
Bu lütuf deryasına alınanlarda ten elbisesi, vücut içindekine öylesine yapışır ki;
“İçinizde!.. Görmüyor musunuz?” (Zâriyat: 21)
Âyet-i kerime’sinin tecelliyatına mazhar olur ve içindeki Hazret-i Allah’ı görür. Gerek kendisinin gerek kâinatın bir perdeden ibaret olduğunu da görür.
Ehl-i Hakk, Hakk ehlini tanır, halk tanımaz. Yani Hakk ehli anlar, halk ehli anlamaz.
 

cemaliii

Kıdemli Üye
Katılım
24 Ağu 2009
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
982
Puanları
113
Teşekkür ederim allah razı olsun.
 
Üst