Sultan-ül müslimin tuğrul bey

dedekorkut1

Doçent
Katılım
30 Ağu 2007
Mesajlar
1,148
Tepkime puanı
18
Puanları
38
Konum
Ankara
SULTAN-ÜL MÜSLİMİN TUĞRUL BEY

ALPEREN GÜRBÜZER
Selçuk Bey’in torunu olup Kını boyundandır. Babası Mikail bir seferde şehit düşünce dedesi Selçuk Bey bağrına basıp yetişmesinde çok büyük emek sarf eder. Derken çocukluk yılları Cend şehrinde geçer hep. Malum tarihler 1025’i gösterdiğinde Selçuk Bey’in oğlu Arslan Yabguyu esir almasıyla birlikte Sultanlık yolu ona açılır. İşte bu söz ettiğimiz insan, Tuğrul Beyden başkası değildir elbet. Nitekim kardeşi Çağrı Bey’in Tuğrul Bey’i Selçuklu Sultanı ilan etmesinin akabinde, Tuğrul Bey Bizans'ı hedef alıp Erzurum ve civarındaki Gürcü, Ermeni yerleşim merkezlerini kontrol altına almayı başarır da. Böylece Bizans ilk mağlubiyeti tatmış olur. Tuğrul Bey, sadece Selçuklunun değil tüm İslam âleminin Sultanü’l Müslim’ini olmanın bilinciyle hareket edecektir. Öyle ki o, sınırlarını Ceyhun’dan Fırat’a kadar genişlettiği gibi Bizans hâkimiyeti altında bulunan Anadolu üzerine üst üste yaptığı akınlarla Anadolu’nun İslamlaşma ve Türkleşmesi yolunda ilk kapının aralanmasını da sağlayacaktır. Elbette ki böyle bir lidere can kurban dersek yeridir.
Hele hele Tuğrul Bey 23 Mayıs 1040 yılında Gaznelilere karşı Dandanakan meydan muharebesine yönelik ordusuyla birlikte Hamedan'a girerken Baba Tahir ve Baba Cafer isminde her iki Piri fani zatla karşılaşması ona apayrı bir heyecan katacaktır. Şöyle ki; onu gördüğünde büyük bir adap içerisinde elini öpmeyi ihmal etmeyecektir. Belli ki bu adap karşısında Baba Tahir çok memnun kalmış olsa gerek ki kendisiyle hal hatır ettikten sonra:
Ey Türk! Allah’ın halkına ne yapmak istiyorsun diye sual eyler.
Tuğrul Bey büyük bir mütevazı örneği sergileyip cevaben:
Ne emir buyurursanız onu yapmaya amadeyim der.
Baba Tahir:
O halde Allah’ın emrini yap diye telkinde bulunur. Tabii sadece telkinle kalmaz bu arada Tuğrul Bey’in elini tutup abdest aldığı ibrik kapağını çıkarıp parmağına taktığında şöyle der:
Ey Oğul! Bunun gibi dünya ülkelerini senin eline koydum, adalet üzere ol.
Belli ki; bu telkin sıradan bir telkin olmayıp ilerisinde neler yapabileceğinin haberini veren bir müjdedir. Derken Baba Tahir ona ve ordusuna dua edip öyle uğurlayacaktır. Gerçekten edilen dualar yerini bulur da. İşte bu yüzden meşhur Şair Fahreddin Curcani'nin; “Sultan Tuğrul Bey şarktan güneş gibi doğup Turan’dan İran’a geldi. Yüz bin askeri ile hareket edince hükümdarlar şeytanın Allah'tan firari gibi kaçtıkları gibi Arslan Han, Tatar Hükümdarı ve Rum Kayseri elçileri ile büyük haraç ve hediyeler gönderirlerdi..” sözleri yerinde bir tespit olarak tarihe geçecektir (Bkz. Visu Ramim 1959.S.7–11).
Tuğrul Bey, devletini kuvvetlendirip Anadolu yolunu açan seferini tamamladıktan sonra, bu kez Abbasi Halifesinin yardım isteğine muhatap kalır. Bunun üzerine Hilafeti Şii Büveyhîler'in elinden ve Râfızîler'in şerrinden kurtarmak amacıyla harekete geçecektir. Dahası, 1055 yılında işgal altındaki Bağdat'ta Şii Büveyhîler'in (Fatımîler) saldırısına son verecektir. Böylece Sünni halifelik Şii Büveyhîler'in esareti altından bu sayede kurtulmuş olur. İşte Tuğrul Bey’in bu jesti karşısında halife bir mektupla; onu doğu ve batı’nın hükümdarı ilan eder. Hatta onu İslam’ın dirilticisi, Sultanü’l Müslim’in (Müslümanların Sultanı) ve Kasım Emir’ül Müminin (her hususta Halifenin ortağı) unvanıyla taltif eder de. Bu da yetmez dünya hakanı ilan edip Tuğrul Bey’in şahsında Türkler büyük bir itibar kazanır. Zaten hakanlarımız kendilerini hep, ‘İslam’ın hadimi’ (İslam’ın hizmetkârı) olarak görmemiş olsalardı payidar olamazlardı. Artık bundan böyle XI. yüzyılda İslam dünyasının lideri Tuğrul Bey’dir. Hatta o, Büveyoğulların hâkimiyetine son vermenin ardından Bağdat'ta halifenin kızı Seyyide Fâtıma el-Betül ile evlenme şerefine de nail olur.
Nasıl ki İstanbul'un fethiyle ilgili bir hadiste Fatih Sultan Mehmed'e bir işaret varsa, aynen öylede nakledilen bir hadisi Şerife göre de Yüce Peygamberimizin;
Horasanda Arap olmayan güzel yüzlü Hâkim bir insan zuhur edecek, onun adı da benimki gibi Muhammed olacak ve Büveyhîler’in tahakkümüne son verecektir.
Horasanda büyük Dervazat'a değin fetihler yapacak karşısında tek bir silahlı kalıncaya kadar kılıcı bırakmayacak, İran, Irak ve Mekke hutbelerinde adı okunacaktır” diye övgüyle söz edilen şahsın özellikleri itibariyle Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey için birçok işaret vardır. Zira devletini Horasanda kurması, hadiste bahsi geçen ülkelere hâkim olması, İslam-ı Muhammed adını taşıması ve nihayet Büveyhoğullarını ortadan kaldırması gibi birçok işaret taşları onda fazlasıyla mevcut zaten.
Malum; Türkler İslamiyet’ten önce tamamen yerleşik sayılmazlardı, ne zaman ki Anadolu’ya yönelmeye başladılar, işte o andan itibaren hanlarıyla, camileriyle, medreseleriyle, çeşmeleriyle vatanlaşma yolunda önemli mesafeler kat etmişlerdir. Hiç kuşkusuz bu noktada Selçuklu coğrafyasının yerleşik hayata geçmesinde Tuğrul Bey’in çok büyük katkı payı olduğu muhakkak, bu inkâr edilemez. Zaten nasıl inkâr edilebilir ki; Tuğrul Bey yabancı topraklarda dağınık halde yaşayan göçebe toplulukları bir araya getirip Selçukluyu kanatlandıracak bir devlet kurmayı başaran ilk Başbuğ’dur. İster istemez onun bu toparlayıcı özelliği Müslümanların nezdinde Sultanü'l Müslim’in olarak karşılık bulacaktır. Elbette ki toplum nezdinde güven kazanması ve itibar görmesi sıradan bir hadise değildir. Kaldı ki Tuğrul Bey’in yerleşik hayata geçmesinin en belirgin ispatı şu sözlerinde gizli:
Kendime ev (saray) yapıp da yanında cami inşa etmezsem Allah’tan utanırım.
İşte Müslümanların Hakanı İslam’a çok büyük hizmetlerle damgasını vurup, ardından maddi ve manevi unutulmayacak eserler bırakıp öyle dar-ı bekaya irtihal etmiştir. Tabii Tuğrul Bey’in oğlu olmadığı için yerine Selçuklu Sultanı olarak Çağrı Bey’in oğlu Alparslan geçecektir. Şimdi o kabrinde rahat uyuyabilir. Çünkü emanet emin ellere devr olup sırada Selçukluya Anadolu kapılarını ardına kadar açacak Alparslan vardır artık.
Vesselam.

http://www.bayburtpostasi.com.tr/sultan-tugrul-bey-makale,6538.html
 
Üst