kebîkec
İhvan Forum Üye
- Katılım
- 21 Eyl 2007
- Mesajlar
- 8,080
- Tepkime puanı
- 1,922
- Puanları
- 113
More and more years ago bir hikaye okumuştum. Gayet mizahi dokunuşlarla yaşamanın zorluklarını anlatıyordu. Tabi yaşamak dedimse ilkeli samimi ama bir o kadarda acemice
Cüneyt Suavi ile hayatın içinden hikâyeler;
Televizyonda dini bir program seyrediyorum. Ekrandaki kişi, ilahiyat fakültelerinin birinde dekan olmalı. Eski asırlardaki maneviyat büyüklerinden bahsederken:
- Onlar, göz ucuyla da olsa nisa taifesine(kadınlara) bakmazlarmış, diyor. Nerde şimdi o büyük evliyalar?
Duyduğum sözler, damarıma dokunuyor. Ve her müslümanın yapması gereken bir şeyin hiç yapılmıyormuş gibi gösterilmesi, beni ta can evimden vuruyor.
Biraz düşündükten sonra müthiş bir karar alıyor ve kendi kendime söz veriyorum: Hocanın “nisa taifesi” dediği hanımlara, konuşmak için bile olsa bir hafta boyunca bakmayacak ve zamanımızda da büyük evliyalar olduğunu ispatlayacağım.
Program bittikten sonra ekmek almak üzere dışarı çıkıyorum. Daha merdivenlerden inerken, alt kata yeni taşındığı söylenen kiracılarla karsılaşıyorum. Evde ne kadar kadın, kız, çoluk, çocuk varsa hepsi kapıda. Hanımlardan biri, benim Türkiye sınırlarını asan şöhretimi duymuş olmalı. Daha görür görmez:
- Vayyyy!… Cüneyd bey, diyor. Kızlarımın tarifinden tanıdım. Çay içmeye geleceğiz inşallah.
Ben aldığım karar gereği hemen başımı eğerken:
- Hoş geldiniz efendim, diyorum. İnşallah memnun kalırsınız komşuluğumuzdan.
Duyduğum seslerden, kalabalığın içinde bir de erkek çocuk olduğu anlaşılıyor. Ona bakayım derken kazayla hanımları görürüm diye gözlerimi kaldıramıyorum yerden. Çocuk, ablası olacak kızlardan birine fısıldayıp:
- Ben sana, bu adamın kendini beğenmiş bir züppe olduğunu söylemiştim, diyor. Yüzümüze bile bakmıyor KASINTI.
Hemen arkasından yaşlı bir kadın sesi:
- Vah evladım vah, diyor. Ne kadar da mahcupmuş zavallıcık. Anlaşılan küçükken çok dövmüşler.
Her evliyanın başına gelen sıkıntılar benim de başıma geliyor tabi ki. Aceleyle merdivenlerden iniyor ve sokağa atıyorum kendimi. Metodum gayet basit: Yürürken sadece yere bakacak ve bana doğru yaklaşan kişilerin ayakkabılarından erkek olduğunu anladığımda, başımı kaldırıp rahatça yürüyeceğim.
Bu büyük buluşumu uygulamak üzere daha birkaç adım attığımda, neye uğradığımı şaşırıyorum. Moda mıdır nedir bilmiyorum ama hanımların çoğunda pantolon var. Altlarında da aynen benimkiler gibi ucu küt, tabanı geniş erkek ayakkabısı veya koca koca asker postalları. Anlaşılan dikkatli olmalıyım. Başımı hiç kaldırmadan giderken, yanımdan geçen kadınların seslerini duyuyorum.
Bir tanesi arkadaşına hitaben:
- Bu adamda bir tuhaflık var ayol, diyor. Boşuna dememişler ‘dost başa, düşman ayağa bakar’ diye.
Diğer kadın, daha farklı görüşte. Benden uzaklaşıp duvar dibine kaçarken:
- Benim de gözüm tutmadı kardeş, diyor. Belli ki çapkının teki. Yere bakan, yürek yakan cinsindendir mutlaka.
Cüneyt Suavi ile hayatın içinden hikâyeler;
- Onlar, göz ucuyla da olsa nisa taifesine(kadınlara) bakmazlarmış, diyor. Nerde şimdi o büyük evliyalar?
Duyduğum sözler, damarıma dokunuyor. Ve her müslümanın yapması gereken bir şeyin hiç yapılmıyormuş gibi gösterilmesi, beni ta can evimden vuruyor.
Biraz düşündükten sonra müthiş bir karar alıyor ve kendi kendime söz veriyorum: Hocanın “nisa taifesi” dediği hanımlara, konuşmak için bile olsa bir hafta boyunca bakmayacak ve zamanımızda da büyük evliyalar olduğunu ispatlayacağım.
Program bittikten sonra ekmek almak üzere dışarı çıkıyorum. Daha merdivenlerden inerken, alt kata yeni taşındığı söylenen kiracılarla karsılaşıyorum. Evde ne kadar kadın, kız, çoluk, çocuk varsa hepsi kapıda. Hanımlardan biri, benim Türkiye sınırlarını asan şöhretimi duymuş olmalı. Daha görür görmez:
- Vayyyy!… Cüneyd bey, diyor. Kızlarımın tarifinden tanıdım. Çay içmeye geleceğiz inşallah.
Ben aldığım karar gereği hemen başımı eğerken:
- Hoş geldiniz efendim, diyorum. İnşallah memnun kalırsınız komşuluğumuzdan.
Duyduğum seslerden, kalabalığın içinde bir de erkek çocuk olduğu anlaşılıyor. Ona bakayım derken kazayla hanımları görürüm diye gözlerimi kaldıramıyorum yerden. Çocuk, ablası olacak kızlardan birine fısıldayıp:
- Ben sana, bu adamın kendini beğenmiş bir züppe olduğunu söylemiştim, diyor. Yüzümüze bile bakmıyor KASINTI.
Hemen arkasından yaşlı bir kadın sesi:
- Vah evladım vah, diyor. Ne kadar da mahcupmuş zavallıcık. Anlaşılan küçükken çok dövmüşler.
Her evliyanın başına gelen sıkıntılar benim de başıma geliyor tabi ki. Aceleyle merdivenlerden iniyor ve sokağa atıyorum kendimi. Metodum gayet basit: Yürürken sadece yere bakacak ve bana doğru yaklaşan kişilerin ayakkabılarından erkek olduğunu anladığımda, başımı kaldırıp rahatça yürüyeceğim.
Bu büyük buluşumu uygulamak üzere daha birkaç adım attığımda, neye uğradığımı şaşırıyorum. Moda mıdır nedir bilmiyorum ama hanımların çoğunda pantolon var. Altlarında da aynen benimkiler gibi ucu küt, tabanı geniş erkek ayakkabısı veya koca koca asker postalları. Anlaşılan dikkatli olmalıyım. Başımı hiç kaldırmadan giderken, yanımdan geçen kadınların seslerini duyuyorum.
Bir tanesi arkadaşına hitaben:
- Bu adamda bir tuhaflık var ayol, diyor. Boşuna dememişler ‘dost başa, düşman ayağa bakar’ diye.
Diğer kadın, daha farklı görüşte. Benden uzaklaşıp duvar dibine kaçarken:
- Benim de gözüm tutmadı kardeş, diyor. Belli ki çapkının teki. Yere bakan, yürek yakan cinsindendir mutlaka.