Tahrif Kavramı; Yazılı Eserde Tahrif ve İntihal kavramı

Enfüsî

Asistan
Katılım
4 Nis 2012
Mesajlar
314
Tepkime puanı
7
Puanları
0
TAHKİK KAVRAMINI MERCEKLE İNCELEME:

İnsanlar kelime ve kavramlar üstünde konuşurken gerektiği yerde kelime ve kavramın tekrar tarifini(kabul etme veya farzetme ekseninde değil, anlayışta müzakere anlamında) yapmadıklarından,

müzakeresini etmediklerinden ve gerçekleşen dinamik durum tespitlerinin tekrar yansıtımında bulunmadıklarından(güncellemediklerinden),

yani tembellik ettikleri(?) ve boşverdikleri(veya yücelttikleri fakat ifrat olan diğer oyalantılarının miktarlarıyla saptırmaları) yüzünden,

(özne nesne ilişkilerini tahkik gibi) incelikleri ihmal ettiklerinden çeşitli sıkıntılar yaşayabilmektedir.


TAHRİF KAVRAMINA İNCELEME

Tahrif, "Bir Değer'e dair özne ve nesne irtibatının yazılı olarak bulandırılması"gibi düşünülebilir. Bulandırmanın ötesinde ilişkinin gizlenmesi durumu ise intihal olarak isimlendirilebilir.

Fıtratın tahrifi pek çok mabeynde metafordur. Bu yüzden, daha somut, elle tutulan "tahrif"i en önemli olarak farzedip "Yazıda Tahrif Kavramı" üstünde duracağız.


Mantalite açısında, yüksek itibar gösterilmesi açıından, ilk önce kutsal metinlerin yazılı tahrifi en kötüdür. Değişmeleriyle ortaya çıkacak fitne ve istismarın ve yozlaşmanın haddi hesabı olmaz. sadece bu değil, değiştirilmelerinin öznesi gizlendiğinde veya hatırlatılmadığında haddi hesabı olmaz. (Tarihte veya şimdi dahi görülebileceği gibi).

Sonra onların açıklama metinleridir; bunlar kendi öznelliklerini gizledikleri takdirlerde tahrif yapmış olurlar. Nesne konumundaki açıklama metni doğrudan "kutsal metin" ismiyle bakıldığı, bakılacağı için saptırmaya yol açmaktan başka çaresi yok.

Sonra bir şeyleri 3.Sınıf beyan eden(anonim-derleme, ilhamla oluşturulan) bazı edebi eserlerdir.

Belki sonra 4. sınıf "rastgele insanların yazılarında ve beyanlarında olabilecek tahrifler" de vardır(yani burada da tahrif adını alır ve yine yanlıştır. Hatta daha doğrusunu yazmak şeklinde "yazarın hatalarını düzeltmek" sadedinde tercüme de birebir ahlaksızlıktır ve tahrif adını aynen alır. Burada önemli olan eserin doğruluğu değil ÖZNE NESNE ilişkisinin bulandırılmamasıdır. Bu da İyi ve kötüyü ayırd edebilmeyi engelleyen(küfr'e neden olan) bir husustur.


İNTİHAL

İntihal, esasında "benlik ticareti"dir. İnsanlar, bilgi sahiplenme(çalma) karşılığında bu benliği satın alırlar. Hukukun ötesinde bir kavram olduğunu derketmek bir "furkan"dır. Allahın verdiğini derketmek ve irkilmek haşyettir.

İlim yitik maldır; ama her bilgi müminin yitik malı değildir. Çünkü ilimden kasıt heralde emekle ilgilidir. Bilgi elde etmek ise hazıra konmakla da olabilir. veya başka zulümlere ait de olabilir.

Üstad çırak makamları, hiyerarşileri. Talebenin öğreticisinden bir şekilde öğrendiklerinin "benliğine yazılamaması için" ona hizmetkar, minnettar ve takipçi olması gerektiğini görmek mümkün. Ve bildiklerinde üstadlarına borçlu olduklarını ifade ederek benlik yüklenmesinden bir miktar kurtulmuşlardır. Bu yükten kurtulmak şöyle "fıtrattan gelici reddolunamazımsı bir temayüldür". Lakin bir kısmı fıtrattan gelmez. Vefa ve vicdan kısmı fıtrattan, tul u emel(miktarda değil yönündeki "ne olursa olsun") kısmı şeytandan gelir.

Hem fıtrat ilim talep eder, eğer bunları yapmasa(yaşamasa) ilim devam etmez. Hem şeytan buna hased ettiğinden bunla mucadele etmektedir.
:punch:

Esas minnettar olunacak olan, Cenab-ı Allahı bilmek, işin aslı esasıdır(diğerleri önemsiz olmamakla beraber). Bu kelime-i tevhit olmadan açılan kapılar yanlıştır.
Allahın öğretmesi, var-lıkları meydanımıza getirmesiyle olur. Aslında "Öğretmek" kavramı Allah için mecazidir, zira o öğretmekten de münzezzehtir; Yaratır, ol der ve olur.

* * *

(Yaratır: ol-der olur.
Bakınız yine oldu, oluyor elhamdülillah. Görmüyor muyuz? Çok mu hızlı ol diyor? Gerçekten öyle. Bu makamda an=tanımsızdır, 0 saniye tanımsızdır. Kimse Müşahade edemez. Çok hızlıdır. Hatta çok demek yetmiyor...)
 

Enfüsî

Asistan
Katılım
4 Nis 2012
Mesajlar
314
Tepkime puanı
7
Puanları
0
METİN İNCELEMESİNE RASTGELE SEÇTİĞİM BASİT BİR ÖRNEK

İnceleme, manayı tenzih etme işine bu şekilde mealleri karşılaştırarak girişmedim.
Ama kavram olarak tahrifin ne olduğunu, "ihtiyar ile veya cahilce" tahriflerin nasıl olduğunu, ikisinin de affedilemez olduklarını, birincinin iki defa ikincinin bir defa affedilemez olduğunu söylemeliyim.

KAYNAK ADRES: http://kuran.mollacami.com/ayetler.php?asn=1692

Elmalılı Hamdi Yazır

Şimdi sizden evvelki karnlardan bakıyye sahipleri1 Yer yüzünde fesaddan nehyeder2 olsalardı; lâkin onlardan necata irdirdiğimiz pek az kimselerden başka yok, o zulmetmekte bulunanlar ise şımartıldıkları refahın ardına düştüler ve hep mücrim oldular
Altı çizili 1. öbek, bir bütün ve tamlamadır; tevhide sahiptir. Nesne, sahip olanlar "miras kıymet bilir anlayıştaki yaşayan nesli" ifade eder. 2.çizili kısım mirasa rağmen susulmasını(aklın değil amellerin biriktirdiklerinin susturmasıdır bu bağlamı burada açıklamayacağım) ifade eder. Kalan çizmediğim kısım ise bunların ekserisinin mücrimleştiğini, "miras bitiren olduklarını, anlamaz hale gelişlerini" tasvir eder.

Elmalılı (sadeleştirilmiş)

Şimdi sizden önceki devirlerden yeryüzünde bozgunculuğu yasaklayan faziletli kimseler bulunmalıydı. Ancak onlardan, yalnızca kurtardığımız pek az kimselerden başka yok. Zulmedenler ise kendisi ile şımartıldıkları refahın ardına düştüler ve hep suçlu oldular.
Sadeleştirmedeki (veya sadeleştirmenin doğasındaki) mana kıyımına bakınız. Tamlayan unsurları başka tamlananla yer değiştirilmiş ve meale iftira edilmiş. Bu da ne demek bakınız.!

Zulmeden ve Kurtarılan iki hizip var! Ne oldukları meale (apaçık şekilde)anlattırılmayan iki taraf var! Nasıl anlaşıla beğenirsiniz? Burada fıtri MİHENK ancak ve ancak ne olur? ENE vs ENTE; NAHNU vs ENTUM! Bu da şialara ayrılmanın sebebinin ta kendisinin bir diğer şeklidir. Örneğidir. (“Mihenk fıtridir”le aldatılmasın; ama neticeler iradi; ameli; zulmi olacaktır. "sınanmanın diğer adı" olacaktır.)

Zulmetmenin ne demek olduğunu tanımlayamayan bir taassup söz konusu! insanları vesveseleriyle baş başa bırakmak, zulmü kendi bildikleri(bilmedikleriyle) baş başa bırakmak, aslında Furkan meali de olmamak.! "mürşidane olmamak".

Elbette bu sadeleştirmelerin nasıl saptırıcı veya "kendi kendini açıklayan, lugavi/tevhidi bakımdan ölmüş" olacağına sadece bir örnektir. Kişi ne için delil ararsa odur, yoksa orda delil olduğu anlamına gelmez!

Biri gider kendi zulüm kavramını oranın içine derkeder sonra kuran adını verir; anışlardan anış, övmeklerden övmek beğenir; hem kitaba hem peygambere iftira böyle tahakkuk eder. İstediği kadar insan el ayak öpsün hiçbir kıymeti harbiyesi de olmaz.

Kelime kavram cambazlığının insanları belli odaklara ve düşüncelerine köle etmekten başka fascist bir neticesi yoktur.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2)

Sizden önceki devirlerden bakıyye sahipleri (kitap ehli) yeryüzünde bozgunculuktan vazgeçirmeye çalışsalardı ne iyi olurdu. Fakat onların içinden kurtardığımız pek az kimse bunu yaptı. O zulmedenler ise şımartıldıkları refahın peşine düştüler ve hepsi de suçlu oldular.
Bu sadeleştirmeye baktığımızda yapılan yanlıştan dönüldüğünü görüyoruz. Bu da normaldir. İnsanlık halidir. Zira tercüme de, meal de açıklama ve tefsir de, söz ona sadeleştirme de beşeri kültüre ve dile aittir.! Meale “kitap kitap” “kuran kuran” deyip durmanın (vurgulamanın) anlamı yok. Anlayış ve kuran HZ aişe RA’ın deyişiyle “…O yaşayan kurandı…” manası etrafında diyor. Vefat ettiği itibarla ona ittiba edilemez! Ehlisünnet vel cemaatin (tek tek yanlışlarına değil) ortalama değerine (ittiba değil, intiba da değil) hürmet edilir, edilmek mecburdur(ne demekse işte!).

Farklı söyleyişlerde, sayısı arttırılabilecek 3 sonuç:

SONUÇ.0:

Sadeleştirme diye doğru bir şey yoktur! Kendi adını üstüne yazmadan yapılan mâdumlaştırma işleri müellife hakaret ve iftira demektir. Açıklama ve tefsir caizdir.

Sadeleştirme, kutsal kitaba yönelik olansa tahrif ve cinayet adını alır. Onun açıklamaları ise tahrif ve müellif hakkı ihlali ve "bilerek veya bilmeden sözün aitlerinden uzak etmek" olur. Bir cins İftira olur. Özne nesne irtibatını kırarak BENLIK ticareti ve HAYSIYET intihalidir.

Bu yüzden deriz ki: “ben ben” demeyen bir bencillik ve alçakgönüllülük yerine müfteriliği seçene yazıklar olsun.!!

SONUÇ.1

Ve gerçek odur ki Allahtan en çok korkan ancak “Az konuşan”; nehiy veya tavsiye, her konuşmasında Allahtan korkmak içerendir; yani dikkat ve nezaket edendir.

Sadeleştirme diye bir şey yoktur. HELE bir hata ile sadeleştirme yapılmışsa, üstüne "Elmac/lı Hamdi" yazmak asla! Bu da şedit, cins, affedilmez bir zulüm olurdu.

Kelime anlamıyla "tefsir" veya "açıklama" yapmak veya
"benim anlayışım" "BEN BEN BEN" diyen bir girişim ancak ve ancak kabul edilebilir. Kİ Kuran ve Kerim TENZİH EDİLSİN! Veya kul inisiyatifleri teslim edilsin!

SONUÇ.3

Cemil Meriçin de kanaatimce demek istediği(ama çekindiği üzere demediğindeki gibi) gibi, memleketimiz bu konularda en cahil olan bir Müslüman millettir. (Ama bunu sadece ima ile, vugu yapmadan acıklı bir şekilde söyleyebilmiştir.)

Milletimizin bu halinin sebebine girmeyelim. Zannedildiği gibi harf inkılâbı da değil; harf inkılâbı daha çok "kusurun ifşası ve vesveseyi talim", "yüzleşme" sadedindedir. "ağızlara pelesenk edildiği kadar zararlı olmayabilir."


Burada, “değiştirme ve yok etme yönündeki doğrultunun doğru olduğunu” söylemiyoruz. Olan durumun, “kaza yerinde doğru tespiti” aşkına söylüyorum. Kaza ve kader Allah’tandır!

KM’nin “SN MK yi öldürecekti” açıklama videosunun sonundaki gibi, anladığım kadarıyla şu manadaki: “millete (kendi bazı hatalarıyla ve örttüğü vesveseleriyle/sınafvlarıyla yüzleşmek)müstahak olmuştur” kabilinden.

Bunları ve pek çoğunu, bu, bundan sonraki birkaç gelecek (orta yaş) nesli söyleyecek, ortaya çıkaracaktır.

Bu orijinal mealin ve sadeleştirmesinin "bir kültürün devinim de geçiren birkaç nesli arasında olduğu"nun farkında olarak böyle söylemiş olalım.

SONUÇ.4

Emeği abartmak tamahtır ve cehd değildir. Caiz de değildir! Hakiki gayret niteliğin muhafazası değil niteliğin nakıslığını bilip hakikisini cehd/istiğfar ile aramaktır. Bulmanın da insan değil hayvan değil bitki değil eşya değil "ölüm ve ötesi" olduğunu bilmektir.

-Hangi niteliğin! sendeki mi bahsettiğinin aslındaki mi!
-Hangi muhafaza! kendin mi bahsettiğinin mi! bahsettiğinin muhafazası nefse ait bir vazife olabilir mi? Kuranı koruyan sen misin Allah mı! başka nefste diriltilmesine iradenle salık verirsen anında yaratılır. bir mücadele ve ilhami ile, bir takım "geleceğin adamı olan çocukların nefsinde".
-Neyin nakıslığı? "kitâbın, batıni mananın" değil senin!


NOT.0:


Yazının başka dillere çevrilmesi halinde meydana gelecek yanlış anlamaları (dil ve kültürün beşeri-mayası itibariyle) hayal etmek tahmin etmek akıllara zarar bir iştir.

Gözlemlendiğinde görülür ki, gayrimüslim cemiyetlerde, birkaç değil onlarca "Muhammed", onlarca "Kuran Tercümesi" olabileceğini hayal etmek mümkün.

Sonra tevhidin ne anlama geldiğini kimse anlamaz hale gelir.

(Yaratılmıştaki)Tevhit, Bütünlük, "Aynı bir şeyi söyleyiş", yaratılmıştaki her şeyin aynı şey olduğunu (her biri farklı anlayıştaki terbiyeli veya terbiyesiz nefeslere) söylemesiyle gözlemlenebilir. Furkan, bunun derk edilmesidir.

Bunu bilmeyen ve anlatmayan, kelime i tevhidi söyletmeyen ne mealdir bile, ne tefsirdir biline!
kt001.gif
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
kuranı Kerim mealleri elbette bizlerin Allahın kelamı hakkındaki bilgimizi artırdı, ama şurası da muhakkak ki aynı zamanda bu mealler bir şeyleri görmemize de mani oldu.Mesela ameli salih kelimesi umumiyetle ''yararlı işler'' , ' hayırlı işler'' diye teceme edilmiştir.Sonradan öğrendikki, yararlı işler', ' bizim bildiğimiz '2yararlı işler'' den çok farklıymış, .Yime mesela Diyanetin ne mealinde nede indeksinde ''cihad'' kelimesi kullanılmaz'' Zülüm haksızlık gibi bir kelimeyle yer değiştirmiştir; ''mülk'' ,'hayır'' ,'mal'' kelimeleri müşterek manalara sahibdir..''Mülk' Kur'anda türkçede olduğu gibi ''emlak'' manasında değil, ''egemenlik'' manasında kullanılır.''hayır' kelimesi ise , bazen ''mal'' manasına gelir

kelimeler o kadar sadeleştirilmişki, istilahları bozmuşlardır..Aynen Elmalı mealini sadeleştirme ameliyesinde olduğu gibi..Bu konuda ilerde birkaç örnek verelim inş. bak.''Kur'an Dil ve siyaset üzerine söyleşiler'' , ''Kur'an çevirilerinin Dünyası'' Dücane Cündioğlu
 
Üst