dedekorkut1
Doçent
TEMİZLİK İMANIN YARISIDIR
SELİM GÜRBÜZER
Nasıl ki abdestsizliği ve cünüplüğü giderme işlemine hadesten taharet denilmekteyse, bedenimiz, elbisemiz ve namaz kılınacak yerin necasetten temizlenme işlemi de necasetten taharet olarak ad alır. Malumunuz hadesten taharete Yüce Allah’ın; “Ey inananlar! Namazı kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı mesh edip, topuklara kadar ayaklarınızı da (yıkayın) Eğer cünüp oldunuz ise, boy abdesti alın …” (Maide, 6) kelamıyla beyan buyurduğu “temizleniniz” buyruğu bunun en bariz delilidir. Hakeza necasetten taharet için delil ise ‘Elbiseni tertemiz tut’ (Müddessir, 4) diye beyan buyurduğu ayeti kerime delil teşkil eder. Tabii bitmedi, bu hususta ki ayetlerin dahası var. Nitekim Allah Teâlâ genel manada tüm kirlerden arınmamız içinse; “Şüphesiz ki Allah, çok tevbe edenleri sever, temizlenenleri de sever” (Bakara, 222) diye beyan buyurmasıyla iç ve dış kirlerden arınmamızı murad eylemekte. Malumunuz Peygamberimiz (s.a.v)’de bu hususlarda; “Temizlik imanın yarısıdır” (el-Camius, Sahih Müslim, 1/203) ve “Allah temizdir, temizliği sever” (es-Sünen, Tirmizi, 8/33) diye beyan buyurduğu hadis-i şerifleriyle de ümmetinin temiz olmasını dilemiştir.
İşte yukarıda zikredilen ayet ve hadislerden de anlaşıldığı üzere temizlik hem madden hem de manen tüm kirlerden arınmak demektir. Hele Hanefi fıkhı kitaplarına şöyle bir göz attığımızda temizlikle ilgili çok daha ayrıntılı kurallarla karşılaşırız. Madem öyle, dilimizin döndüğü kadarıyla dikkat çeken birkaç temizlik kaidelerinden bahsetmeye çalışalım:
İstinca; idrar ve gaita’nın (büyük abdest) tahliye edildiği bölgelerin temizlenmesi demektir. Ki, bunun için en ideal temizleyici hangi sıvı denildiğinde bunun için elbette ki su tercih edilir. Şayet kırda bayırda dolaşılan yerlerde su yoksa zarurete binaen taş parçacıklarıyla temizlenmek gerekir. Ve böylece istinca işlemi tamamlanmış olur. Peki, sırada ne var derseniz, istinca’nın hemen akabinde istibra yapmak vardır. Malum, istibra erkeklere has uygulama olup su ya da taş parçasıyla temizlenmenin sonrası aşamasında hareket etme, öksürme gibi benzeri yöntemlerle idrar yollarından sızıp geleni veya eser miktarda kir bulaşığını gidermeye yönelik bir usuldür. Derken bu aşamadan sonra abdeste geçilir. Zaten abdest veya gusle geçmeli ki, birtakım ibadetler eda edilebilsin. Mesela öyle durumlar vardır ki, kadınlarda hayız hali sona ermeden abdest alınsa bile hem namaz kılmak hem de Kur’an okumak doğru olmaz. Anlaşılan o ki; özel durumlar hariç şer’i hükümleri yerine getirme öncesinde abdest ya da gusül almakla hadesten temizlenmiş olunur. Hakeza cünüp halden çıkmak için tüm bedenin iğne ucu kadar kuruluk kalmadan tüm azaların sudan geçirilme şartı aranır. İşte görüyorsunuz, iğne ucu kadar kuruluk bile affedilmiyor, geriye kalanı artık siz düşünün. Madem öyle gusül deyip geçmemeli. Kaldı ki bu arada Tıbbi açıdan meseleye bakıldığında ne ilginçtir ki abdestle birlikte tüm vücudun statik elektriği de alınmış olur.
Bir kimse namaz kılarken affedilmeyecek kadar pisliği taşımasıyla namaz batıl olup kazası lazım gelir. Burada affedilmeyecek pislikten maksat ise; elbisenin 1 ̸4’üne tekabül eden pislik veya fazlasının necaset olmasıdır. Yani elbisenin 1 ̸4 kadar kısmın necis olması tamamının necis olması demektir manasınadır bu. Belli ki 1 ̸4 sınırı bütünü temsil eden bir rakamdır. Ancak 1 ̸4’ün altında cüzi (az miktar) bir pislikle namaz kılmak sahih ise de bunda kerahet vardır. Sahih olan bir an evvel necis olan kısmı giderip sonra namaza durmak esastır. Peki, necis sadece elbiseye yönelik hüküm mü, elbette ki bunun yanı sıra bedeni temizlik, seccade temizliği ve mekân temizliği içinde aynı hüküm söz konusudur. Ancak bizim asıl bilmemiz gereken bir husus daha vardır ki; o da malum necaset temizliğinin su ile giderildiğini, hadesten temizliğin ise abdest almakla giderildiğini bilmektir. Şayet su yoksa toprakla teyemmüm alınacağını bilmemiz gerektiğidir. Zaten bu temel kaideleri bildikten sonra necaset için az miktarın af edildiği halde hadesten içinse mesela az miktar kuruluğun bile af edilemeyeceği hükmün ne demek olduğunu anlamak çokta zor olmayacaktır. Nitekim gusül bunun en tipik örneğini teşkil eder. Keza abdest alırken de öyledir. Bilhassa abdest esnasında ayak ve dirseklerin bitim noktalarının kuru kalmayacak şekilde ıslak olup olmadığına azami ölçüde dikkat etmek gerekir ki abdestimiz ifsad olmasın.
Sonuç itibariyle necaset denildiğinde aklımıza ilk evvela pislik gelmektedir. Tabii sadece pislik deyip meseleyi geçiştiremeyiz. Zira necaset ana başlığı altında hafif necaset ve ağır necaset diye kategorize edildiğini fark ederiz. Madem öyle fıkıh kitaplarının sayfalarını çevirelim bu kategoriler neymiş bir görelim:
Hafif necasetler:
-At ve eti yenen koyun, geyik gibi evcil hayvanların idrarları hafif necasettir. Fakat bu hayvanların tersleri konusunda farklı görüş vardır; İmamı Azama göre ağır pisliktir. İmam Yusuf ve İmam Muhammed’e göre ise hafif necasettir. Ve fetva da bu iki imamın görüşü yönündedir. Ancak katır ve merkeplerin tersleri hakkında net bir hüküm olmadığından bu hususta ihtilaf vardır.
-Etleri yenmeyen atmaca, çaylak ve kartal gibi kuşların pislikleri de hafif pislik hükmündedir.
-Hangi hayvan olursa olsun fark etmez öd kesesi ve işkembesi vs. pislik hükmünde olduğundan bu durum namaza mani bir durum teşkil eder. Ancak koyun tersi öyle değildir, yani ağır olmadığından öd kesesi ve işkembesi hafif pislik hükmüne tabiidir.
Hafif necasetin pis olduğu konusunda şer’i delil olmakla birlikte bu hususta birçok farklı görüşlerin ileri sürüldüğü muhakkak. Mesela bir görüşe göre bu tür necasetler murdar olarak nitelenirken, diğer görüşe göre de murdar addedilmez.
Ağır necasette pislik miktarı yaklaşık üç gram baz alınırken, sıvı necaset durumunda ise el ayasından büyük olanı baz alınır. İşte ölçü bu, bundan sonrası bizim uygulamamıza kalan bir durumdur elbet.
SELİM GÜRBÜZER
Nasıl ki abdestsizliği ve cünüplüğü giderme işlemine hadesten taharet denilmekteyse, bedenimiz, elbisemiz ve namaz kılınacak yerin necasetten temizlenme işlemi de necasetten taharet olarak ad alır. Malumunuz hadesten taharete Yüce Allah’ın; “Ey inananlar! Namazı kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı mesh edip, topuklara kadar ayaklarınızı da (yıkayın) Eğer cünüp oldunuz ise, boy abdesti alın …” (Maide, 6) kelamıyla beyan buyurduğu “temizleniniz” buyruğu bunun en bariz delilidir. Hakeza necasetten taharet için delil ise ‘Elbiseni tertemiz tut’ (Müddessir, 4) diye beyan buyurduğu ayeti kerime delil teşkil eder. Tabii bitmedi, bu hususta ki ayetlerin dahası var. Nitekim Allah Teâlâ genel manada tüm kirlerden arınmamız içinse; “Şüphesiz ki Allah, çok tevbe edenleri sever, temizlenenleri de sever” (Bakara, 222) diye beyan buyurmasıyla iç ve dış kirlerden arınmamızı murad eylemekte. Malumunuz Peygamberimiz (s.a.v)’de bu hususlarda; “Temizlik imanın yarısıdır” (el-Camius, Sahih Müslim, 1/203) ve “Allah temizdir, temizliği sever” (es-Sünen, Tirmizi, 8/33) diye beyan buyurduğu hadis-i şerifleriyle de ümmetinin temiz olmasını dilemiştir.
İşte yukarıda zikredilen ayet ve hadislerden de anlaşıldığı üzere temizlik hem madden hem de manen tüm kirlerden arınmak demektir. Hele Hanefi fıkhı kitaplarına şöyle bir göz attığımızda temizlikle ilgili çok daha ayrıntılı kurallarla karşılaşırız. Madem öyle, dilimizin döndüğü kadarıyla dikkat çeken birkaç temizlik kaidelerinden bahsetmeye çalışalım:
İstinca; idrar ve gaita’nın (büyük abdest) tahliye edildiği bölgelerin temizlenmesi demektir. Ki, bunun için en ideal temizleyici hangi sıvı denildiğinde bunun için elbette ki su tercih edilir. Şayet kırda bayırda dolaşılan yerlerde su yoksa zarurete binaen taş parçacıklarıyla temizlenmek gerekir. Ve böylece istinca işlemi tamamlanmış olur. Peki, sırada ne var derseniz, istinca’nın hemen akabinde istibra yapmak vardır. Malum, istibra erkeklere has uygulama olup su ya da taş parçasıyla temizlenmenin sonrası aşamasında hareket etme, öksürme gibi benzeri yöntemlerle idrar yollarından sızıp geleni veya eser miktarda kir bulaşığını gidermeye yönelik bir usuldür. Derken bu aşamadan sonra abdeste geçilir. Zaten abdest veya gusle geçmeli ki, birtakım ibadetler eda edilebilsin. Mesela öyle durumlar vardır ki, kadınlarda hayız hali sona ermeden abdest alınsa bile hem namaz kılmak hem de Kur’an okumak doğru olmaz. Anlaşılan o ki; özel durumlar hariç şer’i hükümleri yerine getirme öncesinde abdest ya da gusül almakla hadesten temizlenmiş olunur. Hakeza cünüp halden çıkmak için tüm bedenin iğne ucu kadar kuruluk kalmadan tüm azaların sudan geçirilme şartı aranır. İşte görüyorsunuz, iğne ucu kadar kuruluk bile affedilmiyor, geriye kalanı artık siz düşünün. Madem öyle gusül deyip geçmemeli. Kaldı ki bu arada Tıbbi açıdan meseleye bakıldığında ne ilginçtir ki abdestle birlikte tüm vücudun statik elektriği de alınmış olur.
Bir kimse namaz kılarken affedilmeyecek kadar pisliği taşımasıyla namaz batıl olup kazası lazım gelir. Burada affedilmeyecek pislikten maksat ise; elbisenin 1 ̸4’üne tekabül eden pislik veya fazlasının necaset olmasıdır. Yani elbisenin 1 ̸4 kadar kısmın necis olması tamamının necis olması demektir manasınadır bu. Belli ki 1 ̸4 sınırı bütünü temsil eden bir rakamdır. Ancak 1 ̸4’ün altında cüzi (az miktar) bir pislikle namaz kılmak sahih ise de bunda kerahet vardır. Sahih olan bir an evvel necis olan kısmı giderip sonra namaza durmak esastır. Peki, necis sadece elbiseye yönelik hüküm mü, elbette ki bunun yanı sıra bedeni temizlik, seccade temizliği ve mekân temizliği içinde aynı hüküm söz konusudur. Ancak bizim asıl bilmemiz gereken bir husus daha vardır ki; o da malum necaset temizliğinin su ile giderildiğini, hadesten temizliğin ise abdest almakla giderildiğini bilmektir. Şayet su yoksa toprakla teyemmüm alınacağını bilmemiz gerektiğidir. Zaten bu temel kaideleri bildikten sonra necaset için az miktarın af edildiği halde hadesten içinse mesela az miktar kuruluğun bile af edilemeyeceği hükmün ne demek olduğunu anlamak çokta zor olmayacaktır. Nitekim gusül bunun en tipik örneğini teşkil eder. Keza abdest alırken de öyledir. Bilhassa abdest esnasında ayak ve dirseklerin bitim noktalarının kuru kalmayacak şekilde ıslak olup olmadığına azami ölçüde dikkat etmek gerekir ki abdestimiz ifsad olmasın.
Sonuç itibariyle necaset denildiğinde aklımıza ilk evvela pislik gelmektedir. Tabii sadece pislik deyip meseleyi geçiştiremeyiz. Zira necaset ana başlığı altında hafif necaset ve ağır necaset diye kategorize edildiğini fark ederiz. Madem öyle fıkıh kitaplarının sayfalarını çevirelim bu kategoriler neymiş bir görelim:
Hafif necasetler:
-At ve eti yenen koyun, geyik gibi evcil hayvanların idrarları hafif necasettir. Fakat bu hayvanların tersleri konusunda farklı görüş vardır; İmamı Azama göre ağır pisliktir. İmam Yusuf ve İmam Muhammed’e göre ise hafif necasettir. Ve fetva da bu iki imamın görüşü yönündedir. Ancak katır ve merkeplerin tersleri hakkında net bir hüküm olmadığından bu hususta ihtilaf vardır.
-Etleri yenmeyen atmaca, çaylak ve kartal gibi kuşların pislikleri de hafif pislik hükmündedir.
-Hangi hayvan olursa olsun fark etmez öd kesesi ve işkembesi vs. pislik hükmünde olduğundan bu durum namaza mani bir durum teşkil eder. Ancak koyun tersi öyle değildir, yani ağır olmadığından öd kesesi ve işkembesi hafif pislik hükmüne tabiidir.
Hafif necasetin pis olduğu konusunda şer’i delil olmakla birlikte bu hususta birçok farklı görüşlerin ileri sürüldüğü muhakkak. Mesela bir görüşe göre bu tür necasetler murdar olarak nitelenirken, diğer görüşe göre de murdar addedilmez.
Ağır necasette pislik miktarı yaklaşık üç gram baz alınırken, sıvı necaset durumunda ise el ayasından büyük olanı baz alınır. İşte ölçü bu, bundan sonrası bizim uygulamamıza kalan bir durumdur elbet.