dedekorkut1
Doçent
TOPRAK ANA
SELİM GÜRBÜZER
Toprağın doğurganlığı hakkında birçok edebiyatçı ona atfen toprak ana demekten kendini alamamıştır. Baksanıza hem karada hem su da hemen hemen her yerde toprağın doğurganlığıyla yüzleşiriz. Bu yüzden her cins toprağa ‘Toprak ana’ deriz hep. İşte ana yüreği bu ya, en nihayetinde gideceğimiz yer kara toprağın bağrı olacaktır. Düşünsenize çiftçiler hayatları boyunca toprakla hep haşır neşir olduklarından tıpkı toprak gibi yürekleri buram buram sevgi tohumu kokmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki, toprak ana bizim olan topraklarda gerek kültürel harcımız bakımından gerekse şehit kanlarıyla sulanıp vatan addedilmesi bakımdan kıymet değer bir anamızdır. Hiç kuşkusuz toprak anayı kültürel ve şehit kanları yönüyle yâd etmek yetmez, bilimsel yönüyle de yâd etmek gerekir. Bu yönüyle yâd ettiğimizde bilim dünyasında gerek toprağın fiziki, kimyasal, biyolojik ve jeolojik bakımdan gerekse toprak çeşitliği bakımdan pek çok anlam karşılığının olduğunu görürüz. Madem öyle, daha ne duruyoruz bir bakalım her toprak cinsi anamızın bilim dünyasında karşılığı neymiş bir görmeye çalışalım.
Tuzlu topraklar
Bakınız; Yaşar Kemal Toros dağlarının eteklerinden Akdeniz kıyılarına doğru yol alırken kaleme aldığı bir romanında buram buram deniz ve tuz kokan toprakları şöyle tasvir eder: “Toros dağlarının etekleri ta Akdeniz’den başlar. Kıyıları döven ak köpüklerden sonra doruklara doğru yavaş yavaş yükselir. Akdeniz’in üstünde daima, top top ak bulutlar salınır. Bu kıyılar dümdüz, cilalanmış gibi düz killi topraklardır. Killi toprak et gibidir. Bu kıyılar deniz kokar, tuz kokar. Tuz keskindir. Düz, killi, sürülmüş topraklardan sonra Çukurova’nın bükleri başlar. Örülmüşçesine sık çalılar, kamışlar, böğürtlenler, yaban asmaları, sazlarla kaplı, koyu yeşil ucu bucağı belirsiz alanlardır bunlar. Karanlık bir ormandan daha yabani, daha karanlık!”
Evet, bizim coğrafyamızda et gibi killi topraklardan tutunda kumlu, humuslu ve buram buram tuz kokan topraklarımıza birde toprak analizi yönünden baktığımızda bir başka manzarayla karşılaşırız elbet. Nasıl mı? Mesela Türkiye’nin değişik bölgelerinde denk geldiğimiz NaCl2 (Sodyum klor), NaSO4 (Sodyum sülfat), CaCl2 (Kalsiyum klor) ve MgCl2 (Magnezyum klor) gibi suda eriyen tuzların toprağın üst tabakalarına doğru birikip humus kısmının çökmesiyle tuzlu toprak manzaralarının oluştuğunu görürüz. Tabii ülkemizde tuzlu topraklardan başka daha pek çok toprak analarımızın varlığını da yüreğimizde taşırız. İşte yüreğimizde varlığını hissettiğimiz bu söz konusu tuz kokan toprak katmanların oluşumunda bilhassa A horizonun, alt A1 katmanının analizleri uzmanlara tarafından yapıldığında organik bakımdan zengin humus toprağının siyahımsı renkli olduğunu müşahede etmiş oluruz. Hakeza toprak analistlerinin A2 horizon formuna geçişte ki toprağın analizini yaptıklarında, yani onların şahitliğinde bu kez siyahımsı bu humus katmanının yıkanaraktan renginin git gide açılıverir hale büründüğünü müşahede etmiş oluruz. İşi daha da ileri boyutlara taşıyan toprak analistleri A2 katmanının altındaki C horizonun humus toprağının analizini yaptıklarında yine onların şahitliğinde bu söz konusu horizonun jips borular halinde katmanlaştığını müşahede ederiz. Derken bir dizi toprak katmanlarının alt tabanına süzülerekten birikmiş tuzlu suların etkisiyle güçte olsa erimeye yüz tutan jipsin çökmesiyle birlikte tuzlu toprağın oluşumu gerçekleşmiş olur. Ancak şu da var ki toprak katmanlarında süzülerekten biriken tuz birikimleri bir bakıyorsun yağışlı mevsimlerde yağmur sularının etkisiyle çok kolayca eriyebilen bir tuz tabakası halinde karşımıza çıkabiliyor. Ki; böylesi aşamalardan geçerekten toprağın derinliklerinde süzülmek suretiyle oluşan tuz birikimli bu tip topraklar Amerikan literatüründe ‘beyaz alkali topraklar’ olarak tanımlanırken Rus literatüründe de yüzey tuz kırıntıları şeklinde yüksek miktarda eriyebilir tuz içeren manasına ‘solonçak topraklar’ diye tanımlanır. Anlaşılan o ki; gerek iklim bakımdan gerekse coğrafi özellikleri bakımdan tuz birikimine müsait şartların oluştuğu bu tip topraklarda Na (sodyum) miktarının %15 civarlarda seyretmesi adından tuzlu topraklar olarak söz ettirmesine yetiyor zaten. Bu arada tuzlu toprakların vejetasyonunda etken unsur olarak salsola, salicornia, suedea, limonium, tamarx gibi bitki türlerinin çok büyük rolünün olduğunu unutmamak gerekir.
Tuzlu Sodyumlu Toprak Analar
Tuzlu sodyumlu toprak analarımızın adından da anlaşıldığı üzere sodyumlaşma ve tuzlaşma işlemlerinin sonucu bir tertip üzere oluşmuşlardır. Daha ziyade böylesi toprak anaların bağrında % 15’i aşan bir oranda Na (sodyum) içeren hammadde bulunur. İşte bu nedenledir ki böylesi sodyum içeren toprak analar tuzlu topraklar olarak nitelenirler. Ve bu tip topraklarda pH değeri zaman zaman 8,5’un üzerine de çıkabiliyor. Şayet bu tip toprakların bağrında birikmiş tuzlar daha alt tabakalara doğru yıkanaraktan tuz oranı seyrelmeye yüz tutmuşsa ister istemez bu durumda toprak ananın içeriği değişeceğinden bu kez tuzsuz sodyumlu toprak ana olarak niteler ve ona o gözle bakarız da. Yani bu demektir ki toprak eriğindeki tuz yoğunluğunun azalması sonucu, yani sodyumun hidrolize olmasıyla birlikte NaOH içerikli (sodyum hidroksit içerikli) bir toprakla yüzleşmiş oluruz. Derken tuzların yıkanmasıyla birlikte ortaya çıkan böylesi toprak ananın pH değeri 8,5 civarında bir kuvvetli alkali reaksiyon göstereceğinden bu durumda tuz zerreleri dispers (dağınık) halde toprağın işlenmesini bir hayli güçleştirecektir. Ama ne ilginçtir ki böylesi bir dağınıklığa rağmen yine de tuzlu sodyumlu toprak ananın bağrından neşvünema bulacak bir takım bitki türleri hayat bulup gün yüzüne çıkabiliyor. Örnek mi? İşte:
-Trifolium fragiferum,
-Geranium collinum
-Puccinellia Palustris,
-Scirpus maritimus gibi bitki türleri bunun en tipik örneklerini teşkil eder zaten. Hiç şüphe yoktur ki toprağın bağrında her türlü bitkiye hayat verip çeşit çeşit bitkileri yaratan Yüce Allah’tır. Biri tatlı ve leziz, diğeri tuzlu ve acı olan her türlü meyveyi ve bitkiyi birbirinden ayıran da O’dur. Gök kubbeden suyu indirip ölü toprağı diriltende O’dur. Bu yüzden Yüce Allah’a ne kadar şükretsek azdır.
Tuzsuz sodyumlu Toprak Analar
Tuzsuz sodyum topraklar Amerikan literatüründe ‘Siyah alkali topraklar’ olarak addedilirken Rus literatüründe ise ‘Solonetz topraklar’ olarak addedilir. Bu topraklar yağışlarla birlikte toprağın üst tabakalarında tuzların yıkanması veya kimyasal sodyum-humus karışımı bir şekle dönüşmesi sonucu meydana gelir. Böylece kurak ve yarı kurak bölgelerin topraklarında sıkça rastlanan pH değerinin yüksek çıkmasına sebep olan NaCO3’ın (Sodyum karbonatın) hidrolizi neticesinde; 2H2O + 2Na + 2 CO3 ↔ Na2CO3 + 2OH- + H2CO3 şeklinde bir bileşenle denklemde yerini almış olurlar. Ve bu tip topraklara örnek olarak ise Puccinella convolata, Artemisia maritima ve Kochia prostrata gibi bitki türleri gösterilir.
Tuzcul Bitkiler (Halofitler)
Adından da anlaşıldığı üzere tuzlu topraklarda yetişen bitkilere halofitler denir. Bu tür bitkilerin gelişmeleri topraktaki belirli oranda aldıkları tuz miktarıyla belirlenir. Böylece bitkiler hücrelerinde belirli oranlarda aldıkları tuz miktarlarından hiçbir şekilde zarar görmeksizin dayanıklılık sergilerler. Sergiledikleri tuzluluğa karşı tahammül göstereceği dayanıklılık oranları şu şekilde belirlenmiştir:
-NaCl2’lü bir eriğin % 5’i NaCl2 de ki osmotik değer miktarı 4,2 Atm.
-NaCl2’lü bir eriğin % 1’i NaCl2 de ki osmotik değer miktarı 8,3 Atm.
-NaCl2’lü bir eriğin % 5’i NaCl2 de ki osmotik değer miktarı 20 Atm.
-NaCl2’lü bir eriğin % 5’i NaCl2 de ki osmotik değer miktarı 41,8 Atmosfer basınç birimidir.
İşte görüyorsunuz toprak eriğinde NaCl2 (Sodyum klor) miktarı arttıkça toprağın emme kuvveti de o nisbette artmakta. Dolayısıyla halofitler hariç bu tip topraklar başka tür bitkiler için yetişmeye elverişli değildir diyebiliriz. Zira tuzlu topraklarda yetişen bitkiler hücrelerinde sürekli olarak sodyum klor birikimini gerçekleştirebilme özelliklerinin yanı sıra topraktaki su ve besin maddelerini alabilmek için de osmotik basıncı toprağın emme kuvvetinden daha fazla artırma faaliyetini gerçekleştirebilme özelliklerine de haizdirler. Ancak şu da var ki toprakta tuz miktarı arttıkça su ve besin gibi temel maddelerin alımında gittikçe bu tür bitkiler içinde bir takım güçlük durumlar söz konusudur. Hatta öyle ki bitki hücrelerinde osmotik değer toprağın emme kuvvetine eşit olduğunda topraktaki su, osmotik basınca bağlı olarak bitki tarafından alınması durur da. Dahası bu gibi durumlarda değim yerindeyse tuzlu toprak bitki için zehir zemberek olmakta. Bilhassa bu tür zehirlenme etkisi kültür bitkilerinde daha sık görüldüğü bilinen bir durumdur. Sebebi malum kültür bitkilerinin bünyesinde tuzun vereceği zarara karşı herhangi bir koruyucu mekanizmaları olmadığından mukavemetsizdirler. Nitekim bu durum toksik zehirlenme denen hadiseyle kendini göstereceğinden netice itibariyle bitkide klorofil azalır, nişasta hidrolize olur, solunum artar, bitki için madde üretimi alışverişi geriler, fotosentez yapamaz haller nükseder. Ve bu tip tuza mukavemet derecesi gittikçe azalma eğilimi gösteren bitki türlerine örnek olarak ise:
-Baklagiller,
-Mısır,
-Şeker pancarı,
-Buğday,
-Yonca,
-Çavdar,
-Yulaf,
-Arpa vs gösterilir.
SELİM GÜRBÜZER
Toprağın doğurganlığı hakkında birçok edebiyatçı ona atfen toprak ana demekten kendini alamamıştır. Baksanıza hem karada hem su da hemen hemen her yerde toprağın doğurganlığıyla yüzleşiriz. Bu yüzden her cins toprağa ‘Toprak ana’ deriz hep. İşte ana yüreği bu ya, en nihayetinde gideceğimiz yer kara toprağın bağrı olacaktır. Düşünsenize çiftçiler hayatları boyunca toprakla hep haşır neşir olduklarından tıpkı toprak gibi yürekleri buram buram sevgi tohumu kokmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki, toprak ana bizim olan topraklarda gerek kültürel harcımız bakımından gerekse şehit kanlarıyla sulanıp vatan addedilmesi bakımdan kıymet değer bir anamızdır. Hiç kuşkusuz toprak anayı kültürel ve şehit kanları yönüyle yâd etmek yetmez, bilimsel yönüyle de yâd etmek gerekir. Bu yönüyle yâd ettiğimizde bilim dünyasında gerek toprağın fiziki, kimyasal, biyolojik ve jeolojik bakımdan gerekse toprak çeşitliği bakımdan pek çok anlam karşılığının olduğunu görürüz. Madem öyle, daha ne duruyoruz bir bakalım her toprak cinsi anamızın bilim dünyasında karşılığı neymiş bir görmeye çalışalım.
Tuzlu topraklar
Bakınız; Yaşar Kemal Toros dağlarının eteklerinden Akdeniz kıyılarına doğru yol alırken kaleme aldığı bir romanında buram buram deniz ve tuz kokan toprakları şöyle tasvir eder: “Toros dağlarının etekleri ta Akdeniz’den başlar. Kıyıları döven ak köpüklerden sonra doruklara doğru yavaş yavaş yükselir. Akdeniz’in üstünde daima, top top ak bulutlar salınır. Bu kıyılar dümdüz, cilalanmış gibi düz killi topraklardır. Killi toprak et gibidir. Bu kıyılar deniz kokar, tuz kokar. Tuz keskindir. Düz, killi, sürülmüş topraklardan sonra Çukurova’nın bükleri başlar. Örülmüşçesine sık çalılar, kamışlar, böğürtlenler, yaban asmaları, sazlarla kaplı, koyu yeşil ucu bucağı belirsiz alanlardır bunlar. Karanlık bir ormandan daha yabani, daha karanlık!”
Evet, bizim coğrafyamızda et gibi killi topraklardan tutunda kumlu, humuslu ve buram buram tuz kokan topraklarımıza birde toprak analizi yönünden baktığımızda bir başka manzarayla karşılaşırız elbet. Nasıl mı? Mesela Türkiye’nin değişik bölgelerinde denk geldiğimiz NaCl2 (Sodyum klor), NaSO4 (Sodyum sülfat), CaCl2 (Kalsiyum klor) ve MgCl2 (Magnezyum klor) gibi suda eriyen tuzların toprağın üst tabakalarına doğru birikip humus kısmının çökmesiyle tuzlu toprak manzaralarının oluştuğunu görürüz. Tabii ülkemizde tuzlu topraklardan başka daha pek çok toprak analarımızın varlığını da yüreğimizde taşırız. İşte yüreğimizde varlığını hissettiğimiz bu söz konusu tuz kokan toprak katmanların oluşumunda bilhassa A horizonun, alt A1 katmanının analizleri uzmanlara tarafından yapıldığında organik bakımdan zengin humus toprağının siyahımsı renkli olduğunu müşahede etmiş oluruz. Hakeza toprak analistlerinin A2 horizon formuna geçişte ki toprağın analizini yaptıklarında, yani onların şahitliğinde bu kez siyahımsı bu humus katmanının yıkanaraktan renginin git gide açılıverir hale büründüğünü müşahede etmiş oluruz. İşi daha da ileri boyutlara taşıyan toprak analistleri A2 katmanının altındaki C horizonun humus toprağının analizini yaptıklarında yine onların şahitliğinde bu söz konusu horizonun jips borular halinde katmanlaştığını müşahede ederiz. Derken bir dizi toprak katmanlarının alt tabanına süzülerekten birikmiş tuzlu suların etkisiyle güçte olsa erimeye yüz tutan jipsin çökmesiyle birlikte tuzlu toprağın oluşumu gerçekleşmiş olur. Ancak şu da var ki toprak katmanlarında süzülerekten biriken tuz birikimleri bir bakıyorsun yağışlı mevsimlerde yağmur sularının etkisiyle çok kolayca eriyebilen bir tuz tabakası halinde karşımıza çıkabiliyor. Ki; böylesi aşamalardan geçerekten toprağın derinliklerinde süzülmek suretiyle oluşan tuz birikimli bu tip topraklar Amerikan literatüründe ‘beyaz alkali topraklar’ olarak tanımlanırken Rus literatüründe de yüzey tuz kırıntıları şeklinde yüksek miktarda eriyebilir tuz içeren manasına ‘solonçak topraklar’ diye tanımlanır. Anlaşılan o ki; gerek iklim bakımdan gerekse coğrafi özellikleri bakımdan tuz birikimine müsait şartların oluştuğu bu tip topraklarda Na (sodyum) miktarının %15 civarlarda seyretmesi adından tuzlu topraklar olarak söz ettirmesine yetiyor zaten. Bu arada tuzlu toprakların vejetasyonunda etken unsur olarak salsola, salicornia, suedea, limonium, tamarx gibi bitki türlerinin çok büyük rolünün olduğunu unutmamak gerekir.
Tuzlu Sodyumlu Toprak Analar
Tuzlu sodyumlu toprak analarımızın adından da anlaşıldığı üzere sodyumlaşma ve tuzlaşma işlemlerinin sonucu bir tertip üzere oluşmuşlardır. Daha ziyade böylesi toprak anaların bağrında % 15’i aşan bir oranda Na (sodyum) içeren hammadde bulunur. İşte bu nedenledir ki böylesi sodyum içeren toprak analar tuzlu topraklar olarak nitelenirler. Ve bu tip topraklarda pH değeri zaman zaman 8,5’un üzerine de çıkabiliyor. Şayet bu tip toprakların bağrında birikmiş tuzlar daha alt tabakalara doğru yıkanaraktan tuz oranı seyrelmeye yüz tutmuşsa ister istemez bu durumda toprak ananın içeriği değişeceğinden bu kez tuzsuz sodyumlu toprak ana olarak niteler ve ona o gözle bakarız da. Yani bu demektir ki toprak eriğindeki tuz yoğunluğunun azalması sonucu, yani sodyumun hidrolize olmasıyla birlikte NaOH içerikli (sodyum hidroksit içerikli) bir toprakla yüzleşmiş oluruz. Derken tuzların yıkanmasıyla birlikte ortaya çıkan böylesi toprak ananın pH değeri 8,5 civarında bir kuvvetli alkali reaksiyon göstereceğinden bu durumda tuz zerreleri dispers (dağınık) halde toprağın işlenmesini bir hayli güçleştirecektir. Ama ne ilginçtir ki böylesi bir dağınıklığa rağmen yine de tuzlu sodyumlu toprak ananın bağrından neşvünema bulacak bir takım bitki türleri hayat bulup gün yüzüne çıkabiliyor. Örnek mi? İşte:
-Trifolium fragiferum,
-Geranium collinum
-Puccinellia Palustris,
-Scirpus maritimus gibi bitki türleri bunun en tipik örneklerini teşkil eder zaten. Hiç şüphe yoktur ki toprağın bağrında her türlü bitkiye hayat verip çeşit çeşit bitkileri yaratan Yüce Allah’tır. Biri tatlı ve leziz, diğeri tuzlu ve acı olan her türlü meyveyi ve bitkiyi birbirinden ayıran da O’dur. Gök kubbeden suyu indirip ölü toprağı diriltende O’dur. Bu yüzden Yüce Allah’a ne kadar şükretsek azdır.
Tuzsuz sodyumlu Toprak Analar
Tuzsuz sodyum topraklar Amerikan literatüründe ‘Siyah alkali topraklar’ olarak addedilirken Rus literatüründe ise ‘Solonetz topraklar’ olarak addedilir. Bu topraklar yağışlarla birlikte toprağın üst tabakalarında tuzların yıkanması veya kimyasal sodyum-humus karışımı bir şekle dönüşmesi sonucu meydana gelir. Böylece kurak ve yarı kurak bölgelerin topraklarında sıkça rastlanan pH değerinin yüksek çıkmasına sebep olan NaCO3’ın (Sodyum karbonatın) hidrolizi neticesinde; 2H2O + 2Na + 2 CO3 ↔ Na2CO3 + 2OH- + H2CO3 şeklinde bir bileşenle denklemde yerini almış olurlar. Ve bu tip topraklara örnek olarak ise Puccinella convolata, Artemisia maritima ve Kochia prostrata gibi bitki türleri gösterilir.
Tuzcul Bitkiler (Halofitler)
Adından da anlaşıldığı üzere tuzlu topraklarda yetişen bitkilere halofitler denir. Bu tür bitkilerin gelişmeleri topraktaki belirli oranda aldıkları tuz miktarıyla belirlenir. Böylece bitkiler hücrelerinde belirli oranlarda aldıkları tuz miktarlarından hiçbir şekilde zarar görmeksizin dayanıklılık sergilerler. Sergiledikleri tuzluluğa karşı tahammül göstereceği dayanıklılık oranları şu şekilde belirlenmiştir:
-NaCl2’lü bir eriğin % 5’i NaCl2 de ki osmotik değer miktarı 4,2 Atm.
-NaCl2’lü bir eriğin % 1’i NaCl2 de ki osmotik değer miktarı 8,3 Atm.
-NaCl2’lü bir eriğin % 5’i NaCl2 de ki osmotik değer miktarı 20 Atm.
-NaCl2’lü bir eriğin % 5’i NaCl2 de ki osmotik değer miktarı 41,8 Atmosfer basınç birimidir.
İşte görüyorsunuz toprak eriğinde NaCl2 (Sodyum klor) miktarı arttıkça toprağın emme kuvveti de o nisbette artmakta. Dolayısıyla halofitler hariç bu tip topraklar başka tür bitkiler için yetişmeye elverişli değildir diyebiliriz. Zira tuzlu topraklarda yetişen bitkiler hücrelerinde sürekli olarak sodyum klor birikimini gerçekleştirebilme özelliklerinin yanı sıra topraktaki su ve besin maddelerini alabilmek için de osmotik basıncı toprağın emme kuvvetinden daha fazla artırma faaliyetini gerçekleştirebilme özelliklerine de haizdirler. Ancak şu da var ki toprakta tuz miktarı arttıkça su ve besin gibi temel maddelerin alımında gittikçe bu tür bitkiler içinde bir takım güçlük durumlar söz konusudur. Hatta öyle ki bitki hücrelerinde osmotik değer toprağın emme kuvvetine eşit olduğunda topraktaki su, osmotik basınca bağlı olarak bitki tarafından alınması durur da. Dahası bu gibi durumlarda değim yerindeyse tuzlu toprak bitki için zehir zemberek olmakta. Bilhassa bu tür zehirlenme etkisi kültür bitkilerinde daha sık görüldüğü bilinen bir durumdur. Sebebi malum kültür bitkilerinin bünyesinde tuzun vereceği zarara karşı herhangi bir koruyucu mekanizmaları olmadığından mukavemetsizdirler. Nitekim bu durum toksik zehirlenme denen hadiseyle kendini göstereceğinden netice itibariyle bitkide klorofil azalır, nişasta hidrolize olur, solunum artar, bitki için madde üretimi alışverişi geriler, fotosentez yapamaz haller nükseder. Ve bu tip tuza mukavemet derecesi gittikçe azalma eğilimi gösteren bitki türlerine örnek olarak ise:
-Baklagiller,
-Mısır,
-Şeker pancarı,
-Buğday,
-Yonca,
-Çavdar,
-Yulaf,
-Arpa vs gösterilir.