ÜLKÜ OCAKLARI VE NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE

Abbas yel

İhvan Forum Üye
Katılım
20 Eki 2022
Mesajlar
93
Tepkime puanı
13
Puanları
8
Konum
Van
ÜLKÜ OCAKLARI VE NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE

Türk milletinin siyasi iradesinin tecelligâhı olan meclisimizde geçen günlerde bütçe görüşmeleri vardı. Genel kurulda söz olan hatipler gündeme dair veya gündem dışı konuştu. Milliyetçi Hareket Partisinin gerek grup başkanvekilleri gerekse söz alan diğer milletvekilleri “Ne mutlu Türk’üm diyene!” sözleriyle konuşmalarını bitirdiler. Tabi bu cümle milletimizin birlik ve beraberliğine kastetmiş bebek katili terör örgütüyle açık açık işbirliği yapan bazı kimseleri rahatsız etti. Ve bu şer odakları nihayet konuyu Ülkü Ocaklarına getirdi. “Biz ne mutlu Türk’üm demek yerine ne mutlu insanım diyene.” demeyi tercih ediyoruz dedi.

Bu tercihleri kendilerine aittir bizi bağlamaz ama bir hususa değinmeden edemeyeceğim. Marksist ideolojiden beslenen ve bazılarına göre “terör örgütü olmayıp silahlı bir halk hareketi(!) olan pekekenin” ve onun siyasi uzantıların ne mutlu insanım demesi çok tuhaf. Zira marksizm, sosyalizm, komünizm gibi paravan ideolojiler “insanı düşünen bir hayvan” olarak görmektedir. Bu sebeple bazı uzantıların ne mutlu düşünen hayvanım diyene demek yerine ne mutlu insanım diyene demesi kendileri hayvanlat âleminden insanlığa geçiş adına bir aşama kaydetmiş olmalarına işaret eder.

Ne mutlu Türk’üm diyene ifadesi ise insanlıkta kemâle ermiş bir tefekkürün mahsûlüdür. İşte bu sebeple “Ne mutlu Türk’üm diyene” diyen Ülkü Ocakları “Kişi kavmini sevmekle kınanamaz” buyuran Hazreti Muhammed aleyhisselamın izinde kemâle ermek isteyenlerin yetiştiği bir irfan mektebidir.

Milli Doktrin Dokuz Işık isimli eserinde cennetmekân başbuğumuz Alparslan Türkeş Ülkücülük bahsinde bir insanın insan olmak için, insanlığa hizmet edebilmesi için evvela kendi milletine hizmet etmesi, kendi milletini mutlu kılmak için çalışması gerektiğini ifade eder. Zira merhum Başbuğ’a göre kendi ailesine, milletine hizmet eden kişilerin insanlık duyguları olgunlaşır. Böylece kişi, tüm insanlığa hizmet edecek kâmil bir insanlık seviyesine ulaşır. Peygamber efendimiz aleyhisselamın “Kavminin efendisi kavmine hizmet edendir.” ve “Sizin en hayırlınız günaha girmedikçe yakınlarına arka çıkandır.” hadisi şerifleri ile bu düsturu en mükemmel şekilde özetlemektedir. Bütün bunları bir araya getirdiğimizde kundaktaki bebeğe dahi kalaşnikof mermisiyle ateş eden, kocasını ziyaret eden kadının yanında bulunan ağzı süt kokulu bebenin de içinde bulunduğu aracı bomba ile havaya uçuran vahşetin failleri ile arasına mesafe koymayanlar hangi insanlıktan bahsediyor?

Milletine hizmet etmek, milletini mutlu kılmak için çalışmak bir tarafa… Türk milletini mutsuz edip canını yakmak için en âdi komploları icra etmekten utanmayan aşağılık bir örgüte “terör örgütü değil, silahlı halk hareketi” diyenler hangi insanlıktan bahsetmektedir?

Ne mutlu Türk’üm diyebilmek önce ailesini sonra milletini mutlu kılmayı başarmış ve nihayetinde insanlığa hizmet için gerekli olgunluğa ulaşabilmiş olgunluktaki kâmil insanların hakkıdır. Zira Türk milleti Karahanlılar, Gazneliler gibi devletler ile kavmini ve milletini mutlu kılmayı başarmıştır. “Aç halkı doyurdum, çıplak olanı giydirdim, yoksul halkı zengin kıldım” diyen Bilge Kağan da kavmine hizmetin güzel bir örneğini ifade etmiştir. Selçuklular sayesinde milletini mutlu etme ve milletine hizmet etme ülküsü daha geniş bir coğrafyaya ulaşmıştır. Bugün Avrupa bütün ilim ve medeniyetini Nizamü-l Mülkün himayesinde kurulmuş kütüphane ve medreselere borçludur. Nihayetinde ise tüm insanlığa hizmet etme ülküsü cihan devleti Osmanlı ile tahakkuk etmiştir. Kürtler de Yavuz Sultan Selim zamanında Türk devletinin bu ülküsüne katkı sağlamış, zaman bölme/bölünme zamanı değil birlikte düşmana siper olma zamanıdır demiştir.

Kutlu hükümdar Şah Yavuz Sultan Selim zamanından son zamanlara kadar Kürtler de büyük Türk milletini oluşturan her fert gibi Türk millet ve devletinin kutlu ülküsüne hizmet etmekten geri durmamıştır. Günümüzde Kürtleri temsil ettiğini söyleyenler ile terör örgütüne tavır alan Kürtleri asimile olmuş cahil topluluk olarak nitelendirenler aynı kişilerdir. Bu güruh ve avanesi emperyalizmin taşeronu olduğunu fark etmiyorlar mı?
Kendi hain ve kanlı ideolojilerine destek verenleri “yurtsever” olarak tanımlayan bu taşeronlar yine kendilerine destek vermeyip Türk bayrağının altında millet olma şuurunu gösteren Kürtler’e asimile olmuş cahiller diyerek ırkçılık yapmış olmuyorlar mı?

Bugün Ülkü Ocaklarına ırkçı diyenler daha düne kadar Van’da yerel seçimler öncesinde bastırdıkları afişlerde malum örgüte oy vermezlerse musluklardan kan akacağını söyleyerek Kürtleri ölümle tehdit ettiklerini ne çabuk unuttular? Bütün bunlar ırkçılık değil ama bir Türk gencinin şanlı bir maziye sahip olan. kavmine duyduğu muhabbeti “Ne mutlu Türk’üm diyene!” sözleriyle dile getirmesi ırkçılık oluyor öyle mi?

Irkçılık Türk Dil Kurumuna göre kendi ırkını öteki ırklardan üstün saymadır. Türk olmakla övünmek ırkçılık olmayıp psikolojik bir mensubiyet şuurunun tezahürüdür. Nasıl ki iyi yönleriyle meşhur olmuş birisinden bahsedilirken “o kişi benim komşum, komşumun oğlu, asker arkadaşım, sıra arkadaşım, hemşehrim” diyerek övünüyorsak yaptıkları hizmetler bakımından bir millete ait olmakla övünebiliriz. Bu hususta son devir Osmanlı ulemasından Seyyid Taha efendinin Tasviri Efkâr isimli gazetedeki şu köşe yazısından misal vermek uygun olacaktır.

"Kim ne derse desin; İslâm kavimlerinin pîşvâsı ( öncüsü ) başbuğu Türkler'dir! Türkler bin seneden beri İslam Milletini himaye etmişlerdir. İşte Gazneli Sultan Mahmûd! İşte Selçuklu Sultanı Alp Arslan! işte Fâtih, işte Selim! Türkler bunlara ve bunların emsaline bakarak Ferazdak ( bir şairin dediği ) gibi
“ Eğer bizi bir araya getirecek olursanız
Bana ecdadım gibilerini getirin “ diyerek övünmeye hakları vardır. (Tasvir-i Efkâr, 8 Mart 1920)

Peki bu hak nereden kaynaklanmaktadır? Sadece İslam âlemine değil bütün insanlığa huzuru, adaleti getirdikleri için yani insanoğlunun Allah rızasına uygun bir şekilde yaşamasını sağladığı içindir. Bu misalde anlatıldığı üzere iyi davranışları sebebiyle kişinin mensup olduğu kavimle övünmesinin dinen de bir mahsuru yoktur. Bu övünmenin de ırkçılık ile bir alakası yoktur.

Ülkü Ocaklarını ve ocaktan yetişerek meclis sıralarına gelmiş değerli milletvekillerini ırkçılık ile itham edenler dönüp arka sıralara bakarlarsa hakiki ırkçıları görecektir. Zira partilerinin genel başkanı hapse girdikten sonra yeni genel başkanın seçileceği kurultay öncesi “Genel başkanın yerine sakın bir Türk göz dikmesin!” diyen kişi Ülkü Ocaklarına ırkçı diye sataşan müfteri ile aynı partiye mensuptur.

Ülkü Ocaklarının veya MHP’nin mazisinde ırkçılık hiçbir devrede yaşanmamıştır. MHP’nin kurucu üyelerinden olan ve cennetmekan Başbuğ Alparslan Türkeş’in yakın çalışma arkadaşlarından olan merhum Muzaffer Kayıhan “bize ırkçı diyenlere beni gösterin.” sözleriyle hatırlanır. Kendisi Libya kökenli olup siyah tenli olması sebebiyle Arap Muzaffer olarak bilinen Muzaffer Kayıhan İzmir gibi büyük bir şehrin il başkanlığı görevini de yürütmüştür.

Sözkonusu il İzmir değil de Hatay, Mardin, Gaziantep olsa idi bu hakikate “siyasi bir manevra” diyecek olanlar bu kişinin İzmir gibi bir ilde “Arap” olmasına rağmen il başkanı olmasına hiç ses çıkarmamıştır. Bu nasıl ırkçı bir partidir ki Libya asıllı bir kişiye İzmir gibi bir ilde başkanlık görevi verilmiştir?

08.03.1994 yılında merhum başbuğumuz Alparslan Türkeş halka açık bir toplantıda Türk milletinin yüzde 99.99’unun Müslüman olduğunu söylemiş ve Türkler ile Kürtlerin İslam kazanında bin yıla yakın bir süredir yıkandığını belirtmiştir. Bu konuşmasında “Onlar ne kadar Kürt ise biz hepimiz o kadar Kürt’üz. Biz ne kadar Türk isek onlar da o kadar Türk oğlu Türktürler.” sözleriyle Türk-Kürt kardeşliğini ifade etmiştir. Merhum Başbuğ Türkeş bu konuşmayı sadece miting alanında değil daha önceki beyanlarında da tekrar etmiştir.

Dilerseniz 24.01.2019 tarihinde MHP lideri sayın Devlet Bahçeli beyefendinin şu konuşmasını hatırlayalım. “Az evvel temas ettiğim, MÇP’nin MHP’yle bütünleştiği 24 Ocak 1993 4.Olağanüstü Kongresi’nde merhum Başbuğumuz aynısıyla şöyle seslenmişti:

“Birlikte hayır, ayrılıkta azap vardır. Kürtler ne kadar Kürt’se biz de o kadar Kürt’üz. Biz ne kadar Türk’sek onlar da o kadar Türk’tür.”

Tekrar diyorum ki, hepimiz birlikte Türk milletiyiz. Doğudan batıya, güneyden kuzeye tek bilek, tek nefes, tek yürek, bölünmez ve dağılmaz tek ve büyük bir aileyiz. Ayrımız gayrımız yoktur, fitne-fesat ayaklarımızın ta altındadır.”

MHP lideri sayın Devlet Bahçeli’nin merhum Başbuğumuzun ifadelerini kürsülerden haykırması MHP’nin ve Türk milliyetçiliğin ayrıştırıcı, ırkçı bir tutumu reddettiğinin ispatıdır. Bu tutum aynı zamanda MHP lideri sayın Devlet Bahçeli’nin Başbuğun emanetine yine onun çizgisinde sahip çıktığının göstergesidir. MHP lideri sayın Devlet Bahçeli’nin MHP’nin birleştirici ve müşfik tavrını muhafaza ettiğinin bir başka tezahürü de özellikle iç ve batı Anadoludaki mitinglerde sarf ettiği şu ifadedir. “ Televizyon ekranlarından, sosyal medya platformlarından bizleri takip eden; yöresi, kökeni ve anasının dili ne olursa olsun aziz milletimizin her güzel insanına Manisa’dan şükranlarımı sunuyorum.”

“Yöresi, kökeni ve anasının dili ne olursa olsun milletimizin her güzel insanı…” ifadesi ırkçılığı reddedip millet olma şuurunu benimsemiş olmanın en güzel örneklerinden birisidir. Bu ifadeyi en son Manisa’da kullanan MHP lideri sayın Devlet Bahçeli’nin ve partisinin ırkçılık yapmadığının en büyük delilidir. Farklı köken, yöre ve dillerin konuşulduğu bir yerde bu ifadeleri kullansa sırf seçim dönemi olduğu için kullanıldı denilebilir. Ama bu ifadeler her fırsatta söyleniyorsa ve özellikle Manisa, Nevşehir, Niğde gibi yerlerde bu ifadeler zikrediliyorsa aklı ve insafı olan herkesin düşünmesi gerekmektedir. Zira bir tarafta kendisine oy vermeyen Kürt vatandaşlarımızı oy vermezseniz musluktan kan akacak şeklinde tehdit edenler var ve onlar nedense ırkçı olmuyorlar. Öte yandan Kürtler ne kadar Kürtse biz de o kadar Kürt’üz diyen MHP ve onun kutlu irfan mektebi Ülkü Ocakları ırkçı oluyor. Gerçekten de yavuz hırsız ev sahibi bastırır dedikleri bu olsa gerek…

Bazıları son zamanlarda özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerinden Ülkücü Hareket’e karşı giderek artan bir teveccüh oluşundan gayet rahatsız olmuş olmalı… Olmaya devam etsinler zira Ülkü Ocaklarının Türk gençliğine yönelik hizmetleri her geçen gün artmakta ve şuurlu her genç dağa çıkmak yerine ocağa gitmektedir. Seyyid Ahmet Arvasi hocamız adeta bugünleri işaret edercesine şu tespiti yapmıştır.

Ay-Yıldızlı şanlı Türk Bayrağının gölgesi altında toplanan bütün Doğu Anadolu çocuklarının hep bir ağızdan, mukaddes bir koro halinde XVII. asırda yaşıyan ERCÎŞ'Lİ EMRAH'ın şu kıtasını tekrarlarken işitiyorum:
«Bize Emrah derler Karakoyunlu,
Yiğitler içinde yiğit oyunlu,
Kaz gibi pısmazık, erkek "boyunlu",
BİZ TÜRKÜK TÜRKLÜKTEN FERMANIMIZ VAR»

Peki ne olmuştur da Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki Türk Gençliği başta olmak üzere gençlerimiz Ülkü Ocaklarına teveccüh göstermiştir? Bu sorunun cevabını işin ehline bırakalım. Göreve geldiğinden beri geleneklere sımsıkı bir şekilde bağlanan yenilikçi bir anlayışı benimseyerek milli ve manevi çizgiye matuf çalışmalar yapan Ülkü Ocakları genel başkanı sayın Ahmet Yiğit Yıldırım bey vizyonunu şöyle ifade etmektedir. “ En önemli vizyonumuz Türk gençliğini Ülkü Ocakları çatısı altında toplayarak devletine, milletine faydalı gençler olarak yetiştirmektir. Türk gençliğiyle birlikte 21. yüzyılı Türk asrı yapacağız.”
Ahmet Yiğit Yıldırım beyin bu öz vizyonu peygamber efendimizin “kavminin efendisi kavmine hizmet edendir” hadisini düstur edinmiş milli ve manevi değerlerle mücehhez bir aksiyonun azmini ifade etmek için yeterlidir.
Merhum milletvekili İbrahim Arvas’ın Arvasi ailesinin Bağdat’tan Anadolu’ya gelmesi ve henüz filizlenen Osmanlı Devletine karşı sadakat ve fedakarlık göstermesini şu sözlerle ifade eder. “Altı buçuk asırdan beri Türk devlet ve milletine kemali sadakat ve ciddiyetle hizmet ve fedakarlık eden aba ve ecdadımızın ahfadı bulunan bugünkü nesilden sadakat ve fedakarlıktan başka ne beklenebilir?”

Ve bu duruşun geçen yüzyıldaki tezahürü merhum Seyyid Ahmet Arvasi hocamızın şu sözleriyle yeniden dile getirilmiştir. “Bir Doğu Anadolu çocuğu olarak, doğduğum ve büyüdüğüm bölge etrafında döndürülmek istenen hain niyetlere, kahpe tertiplere karşı elbette kayıtsız kalamazdım. Beni yakından tanıyanlar, bütün hayatımı ve çalışmalarımı Türk-İslam Ülküsü'ne vakfettiğimi elbette bilirler.”

Merhum Seyyid Ahmet Arvasinin hocanın izini takip etme gayretindeki bir Arvasi ailesi ferdi olarak ben de emperyalizmin taşeronu olan terör örgütünün ve onun siyasi uzantısı olan şer odaklarının Ülkücü Harekete ve bu hareketin irfan mektebi olan Ülkü Ocaklarına yan gözle bakmasına müsaade etmeyeceğimi ilan etmek isterim. Bu vesile ile şuurlu her Türk gencini daha gür bir sesle “Ne mutlu Türk’üm diyene” diyerek bu harekete katkı sağlamaya davet ediyorum. Habip arvas

#KahrolsunŞerOdakları
#YaşasınÜlküOcakları
 
Üst