'Ulusalcılık' diye diye aslında 'milliyetçiliğin' kafasını koparacaklar

oguz

Yeni
Katılım
29 Eki 2006
Mesajlar
1,560
Tepkime puanı
36
Puanları
0
'Ulusalcılık' diye diye aslında 'milliyetçiliğin' kafasını koparacaklar

Milli devletleri ortadan kaldırarak, yeryüzünde kendi güdümleri altında ‘sömürüye’ açık ‘yeni bir dünya düzeni’ inşa etmeye çalışan küresel güçler, direniş güçlerini ‘teslimiyete’ zorlamak için baskılarını artırdı.
Türkiye’de son günlerde yaşanan hadiseler de ‘küresel’ emperyalistler ile ‘milli’ direnişçiler arasında kıyasıya devam eden savaşın, ‘yerel’ uzantısından başka bir şey değildir.
ABD Başkan Yardımcısı Yahudi kökenli Dick Cheney tarafından ‘ulusal güvenlik’ danışmanlığına getirilen ABD eski Ankara Büyükelçisi Erick Edelman döneminde başlatılan sindirme harekatı, ‘kavramlar’ üzerinden nitelik değiştirerek yeni bir boyut kazandı.
‘İngiliz vatandaşlığından’ AKP iktidarının ‘Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığına’ terfi eden Mehmet Şimşek, 18 Mart 2008 tarihinde New York’ta düzenenlenen Dış Ekonomik İlişkiler Konferansı’nda yaptığı açıklamada aynen şu ifadeleri kullanıyordu:
- “Çok küçük, ama marjinal ve sesi yüksek gruplar aslında AKP’ye değil, küreselleşmeye karşılar. Biz korumacılıktan yana değil, küreselcilikten yanayız. Biz, açık toplum politikamız gereği, dünya ile entegre olduk.
Evet, ortada bir savaş var. Küreselleşmeyi anlayanlar ve buna hazırlananlar ile milliyetçiler arasında. Yani dar anlamda küreselciler ile milliyetçiler kavgası.
Ve sanıyorum bu savaş, mücadele sürecek.”

***

Aradan çok fazla geçmedi, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a, görevi devraldığı dönemde Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından ‘brifing’ mahiyetinde bir rapor sunulduğu ortaya çıktı.
İşbirlikçi iktidarın, ‘ABD/AB/İsrail’ üçgeninde sürdürdüğü teslimiyetçi politikalarına karşı bir tepki hareketi olarak ortaya çıkan ‘ulusalcılık’ akımını, ‘aşırı sağ faaliyetler’ kapsamında değerlendiren raporda özetle şöyle denildi:
- “Ulusalcı kesimler, devlet egemenliğinin AB sürecindeki yasal değişiklikler ile zedelendiği varsayımını temel almaktadır.
Bu söylem etrafında geçmişte sol, sağ ve dinsel arka plana sahip gruplar, söylem, propaganda ve eylem birliğine dayalı bir manevra alanı oluşturmakta, bu kapsamda 50’den fazla dernek ve vakıf, 100’den fazla internet sitesi ve medya organı faaliyet göstermektedir.
Geniş kitleleri etkileme ve yönlendirme arayışındaki ulusalcı blok tarafından kullanılan söylem ve bir takım aşırı yaklaşımların amacını aşan propaganda amaçlı bazı gelişmeleri tetiklediği görülmüştür.”
Ulusalcılık akımını, Terörle Mücadele ve Harekat Dairesi Başkanlığı’nın faaliyetleri kapsamında ele alan raporun, 28 Şubat süreci öncesinde Milli Güvenlik Kurulu’na sunulan, aşırı milliyetçi akımları içeren bir rapor ile benzer özellikler taşıması oldukça dikkat çekici.
Göze çarpan tek fark, kullanılan kavramlar.

***

Bir zamanlar, ‘devletin içerisine sızan’ ihanet çevreleri, ‘Susurluk’ta ortaya çıkan’ esrarengiz fotoğrafı bahane ederek, ‘bölücülük’ ve ‘irtica’ ile birlikte ‘aşırı milliyetçilik’ adı altında Türk milliyetçiliğini/ülkücülüğü de ‘ulusal tehditler’ kapsamına aldırmak istemişlerdi.
Daha sonra, bu girişimden vazgeçildi.
Vazgeçildi, ama ne yazık ki Türk milliyetçileri/ülkücüler de, yaşanan sonraki süreçte varlık nedenleri olan ‘ideolojik hedeflerinden’ vazgeçmiş gibi bir görüntü ortaya koyarak, sanki bir anlamda ‘diyet’ borçlarını ödemiş oldular.
Kendilerini ‘Türk milliyetçisi/ülkücü’ olarak tanımlayanlar, Türk devletinin egemenliğinin devredilmesi, Türk milletinin içeriden hançerlenmesi karşısında üzerlerine düşen görevlerini yapmayınca, onların bıraktığı boşluk geçmişte ‘milliyetçiliğe’ karşı olan ve ‘sol söylemleri’ ile tanınan kesimler tarafından dolduruldu.
Ülkenin geleceğinden ‘gerçekten’ endişe duyan ve kendilerine ‘ulusalcı’ sıfatını yakıştıran bu kesimler, kısa sürede inisiyatifi ellerine geçirip, ‘ABD/AB/İsrail’ eksenli ‘ihanet politikalarına’ karşı Türk milliyetçilerinin yapmaları gereken şeyler ‘ne’ ise, onu yapmaya başladılar.
Bugün geldikleri çizgi, Türk milliyetçilerinin 1970’li yılların başlarında bulundukları çizgi ile hemen hemen paralel nitelikte.
Dikkat çeken tek ayırdedici nokta, İslamiyete karşı biraz ‘mesafeli’ yaklaşımları.

***

Bir zamanlar, ‘inançlar’ üzerinden yakın markaja aldıkları Türk milliyetçilerini/ülkücüleri birer birer devşirip ‘etkisiz’ hale getirmeyi başaranlar, şimdi onların bıraktığı boşluğu doldurmaya çalışan ‘ulusal dalgayı’ da aşıp, milli direniş hareketine son darbeyi vurmaya hazırlanıyorlar.
Ey Türk milliyetçisi/ülkücü.
‘İslamiyete’ karşı tarihin en büyük haçlı seferini ilan eden küresel emperyalistler, yerli işbirlikçileri aracılığı ile ‘ulusalcılığı’ bahane edip, ‘milliyetçiliğin’ kafasını koparacaklar.
Hedefteki, ‘nihai düşman’ aslında sensin.
Susma, sustukça sıra sana da gelecek.
İsrafil K.KUMBASAR
 

oguz

Yeni
Katılım
29 Eki 2006
Mesajlar
1,560
Tepkime puanı
36
Puanları
0
‘İngiliz vatandaşlığından’ AKP iktidarının ‘Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığına’ terfi eden Mehmet Şimşek, 18 Mart 2008 tarihinde New York’ta düzenenlenen Dış Ekonomik İlişkiler Konferansı’nda yaptığı açıklamada aynen şu ifadeleri kullanıyordu:
- “Çok küçük, ama marjinal ve sesi yüksek gruplar aslında AKP’ye değil, küreselleşmeye karşılar. Biz korumacılıktan yana değil, küreselcilikten yanayız. Biz, açık toplum politikamız gereği, dünya ile entegre olduk.
Evet, ortada bir savaş var. Küreselleşmeyi anlayanlar ve buna hazırlananlar ile milliyetçiler arasında. Yani dar anlamda küreselciler ile milliyetçiler kavgası.
Ve sanıyorum bu savaş, mücadele sürecek.”

küreselleşme ile İslamiyet bağdaşırmı
böyle bir şey kafirlere benzemek olmazmı
bu suallerin cevabını bilen varsa açıklarsa memnun olurum.
 

SirayeT

Asistan
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
215
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Laikçi “şebeke” ve ulusalcılık, Türkiye'yi bitiriyor

Türkiye'de iki iktidar var: Biri, görünen iktidar; diğeri görünmeyen iktidar'dır. Görünen iktidar, hükümettir. Görünmeyen iktidar ise, gayr-ı Türk ve gayr-ı müslim unsurlardan oluşan laikçi “şebeke” ile laikçi ulusalcılardır.
Türkiye'de, görünen siyasî iktidar, gerçek anlamda iktidar değildir ve hiç bir zaman da gerçek anlamda iktidar olamamıştır. Oysa demokrasinin hâkim olduğu ülkelerde, gerçek iktidar siyasî iktidardır; bürokratik ve teknokratik güç ve çıkar odakları, siyasî iktidarın kontrolündedir bir şekilde. Bu öylesine böyledir ki, örneğin ABD'de, her siyasî iktidar, iktidara gelir gelmez bürokrasiyi silbaştan değiştirir.

Türkiye'de gerçek iktidar, bürokrasiyi, teknokrasiyi, güç ve çıkar odaklarını tam anlamıyla kontrol eden kahir ekseriyeti gayr-ı Türk ve gayr-ı müslim unsurlardan oluşan görünmeyen laikçi “şebeke” ile laikçi ulusalcılardır.

(Hiç bir insanın ırkî veya etnik kökeninden, dînî ya da felsefî inancından ötürü kınanamayacağını, bunun son derece ilkel bir tavır olacağını; her insanın, istediği şeye inanmakta özgür olduğunu ve hiç kimseye hiç bir inancın aslâ dayatılamayacağını düşündüğümü; burada sürekli gizlenen bir olguyu gün ışığına çıkarmaya çalıştığımı özellikle hatırlatma ihtiyacı hissediyorum).

Bu gerçek, gayr-ı Türk ve gayr- müslim unsurların gerçekleştirdiği 1908 komitacı darbesinden bu yana böyledir ve çok partili siyasî hayata geçtiğimiz zamandan itibaren de kısmen görünür hâle gelmiştir: Menderes'ten 1960'ların Demirel'ine, Özal'dan Refahyol'un Erbakan'ına ve nihayet Erdoğan'ın tek parti hükümetine kadarki süreçte Türkiye'nin kaderini, rotasını, iç ve dış politikalarını siyasî yönetimlerin belirlemesi sözkonusu olamamıştır. Menderes idam edilmiş, 1960'ların Demirel'i “devşirilmiş”, Özal öldürülmüş, Erbakan zorla iktidardan uzaklaştırılmış, şimdi ise Erdoğan medyatik ve bürokratik aygıtlarla devre dışı bırakılmaya çalışılmaktadır.

Türkiye'de gerçek iktidarın, siyasî iktidar değil; aksine gayr-ı Türk ve gayr-ı müslim laikçi “şebeke” ile laikçi ulusalcılardan oluşan siyaset-dışı bürokratik güç ve çıkar odakları olduğu gerçeğini en iyi şekilde, medyanın durumuna baktığımız zaman görebiliriz. Çağımızda en etkili güç aygıtı ve üreticisi medyadır. O yüzden medya, her yerde gücün medyası olarak iş ve işlev görür. Türkiye'de de gerçek güç ve çıkar odakları merkez medyalara hâkimdir.

O yüzden Menderes'ten Özal'a, Erbakan'dan ve Erdoğan'a kadar Türkiye'deki temel siyasî aktörler, sürekli olarak merkez medya'nın saldırısına, karalama, yıpratma ve yıldırma kampanyalarına maruz kalmışlardır.

1908 komitacı darbesinden bu yana, büyük ölçüde gayr-ı Türk ve gayr-ı müslim unsurlardan oluşan laikçi “şebeke” ile 28 Şubat'tan itibaren “küresel terör tehdidi” numarasının aynı İslâm-karşıtı stratejileri, “irtica tehdidi”, “ılımlı İslâm tehlikesi” gibi ötekileştirmelerle / şeytalaştırmalarla Türkiye içinde benimseyen, laikçi şebeke ile ulusalcılar, Türkiye'nin görünmeyen ama gerçek iktidarlarıdır: Laikçi güç ve çıkar odakları, kendilerinin sözcülüğünü ve gözcülüğünü yapan merkez medya'yı kontrol etmektedir. O yüzden, Türkiye, kolaylıkla karıştırılabilmekte, Türkiye'de kolaylıkla gerilimler, kaoslar, yapay çatışmalar icat edilebilmektedir.

Laikçi şebeke ve özellikle de ulusalcılar, görünüşte emperyalizm karşıtı söylemler geliştirmelerine rağmen, gerçekte Batılıların Türkiye'deki gönüllü acentalarıdır: Küresel Batılı sistemin omurgasını sekülerlik oluşturur. Türkiye'deki laikçi şebekenin ve ulusalcıların âmentüsü de sekülerliğin en bağnaz laikçilik biçimleridir. Küresel seküler sistemin de, Türkiye'deki laikçi şebekenin ve ulusalcıların da birincil stratejisi, İslâm'ın tarihin yapılmasında belirleyici bir aktör olmasının önüne geçmektir.

Türkiye'deki laikçi şebeke ve ulusalcılar, “ılımlı İslâm projesi”nin İslâm'ın sekülerleştirilmesi ve bitirilmesi projesi olduğunu göremeyecek kadar ilkel bir zihin yapısına sahiptirler. Ayrıca laikçiler, İslâm'a karşı duydukları nefretten ötürü, laikçilik projesinin Türkiye'nin iddialarını bitirmekle ve Türkiye'yi seküler küresel sistemin karikatürü, gönüllü acentası, sömürgesi ve kölesi hâline getirmekle sonuçlanacağını görememektedirler.

Oysa, laikçi proje, Türkiye'nin bitirilmesiyle sonuçlanacak bir projedir: Türkiye ne kadar çok sekülerleşirse, hem toplumdaki İslâmî duyarlıklar o kadar bastırılmış ve böylelikle etnik duyarlıklar pekiştirilmiş olacak, hem de Türkiye'de şirret, İslâm'dan nefret eden bir kesim icat edilerek Türkiye sosyo-kültürel olarak tam ortasından ikiye bölünecektir. Laikçilerin Türkiye'yi önce zihnen ve kültürel olarak, sonra da siyasî olarak Batılıların çıkarlarına hizmet edecek bir yok-ülkeye dönüştürmekten başka bir projeleri olmadığı yeteri kadar anlaşılmış olmalıdır. Oysa bu, Türkiye'yi bitirecek, Türkiye'nin başına gelebilecek en büyük felâket olacaktır.
151yusuf kaplan
 

sükunet

Asistan
Katılım
20 Şub 2007
Mesajlar
235
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ulusalcılarında mılliyetçi geçinenlerınde Allah cezasını versın
 

oguz

Yeni
Katılım
29 Eki 2006
Mesajlar
1,560
Tepkime puanı
36
Puanları
0
Laikçi “şebeke” ve ulusalcılık, Türkiye'yi bitiriyor
Türkiye'de iki iktidar var: Biri, görünen iktidar; diğeri görünmeyen iktidar'dır. Görünen iktidar, hükümettir. Görünmeyen iktidar ise, gayr-ı Türk ve gayr-ı müslim unsurlardan oluşan laikçi “şebeke” ile laikçi ulusalcılardır.

Tamam iyi güzel bunuda kabul edelim doğrudur ,yanlız şimdi AKP nin yaptığıda bundan farklı bir şey değilki
bizler birinden kurtulalım derken daha kötüsü olan küresel emperyalizmin emrine altına girmek
islamla bağdaşırmı
 

oguz

Yeni
Katılım
29 Eki 2006
Mesajlar
1,560
Tepkime puanı
36
Puanları
0
ulusalcılarında mılliyetçi geçinenlerınde Allah cezasını versın

Allah ülkesine milletine kötülük edenlerin cezasını versin
böyle açıklama yapmadan yazdıklarınız sizin seviyenizi yansıtır
kocakarı bedduası değil fikirlerinizi yazarsanız daha iyi olacaktır
 

sükunet

Asistan
Katılım
20 Şub 2007
Mesajlar
235
Tepkime puanı
0
Puanları
0
hayrola kardeşim yoksa sende ulusalcı ya da mılliyetçi geçinenlerden mısın??
oyle ya benım bıldığım yarası olan gocunur
bız mıllıyetçılığı vatanı ve mılletı için en hayırlı hizmeti yapanlara yakıştırıyoruz
ülkeye çakılmamış bır çivisi dahı olmayanlara, hamasi duygularla vatan mıllet sakarya edebıyatıyla oy avcılığı yapanları da mılliyetçi geçinenler olarak adlandırıyoruz

bu ülkenın sevdalıları hiç bıtmedı bitmez de tarıhıne bakarsan görürsün
fikirlerını sıze satan yazara da ıstersen bu tavsıyeyı yapabılırsın
fakat yapsanda faydasız yoksa elınde oyuncaksız kalır bütün milliyetçi geçinenler gibi..
 

oguz

Yeni
Katılım
29 Eki 2006
Mesajlar
1,560
Tepkime puanı
36
Puanları
0
bız mıllıyetçılığı vatanı ve mılletı için en hayırlı hizmeti yapanlara yakıştırıyoruz
kardeş işte bu noktada birleştik
amacımız laik geçinip bu milletin milli manevi değerlerine karşı gelenle bir olmak asla değil
Amacımız milliyetçiliği ırkçılık olarak görenlerlede bir olmak değildir
Amacımız islamı gerçek manada savunan bu ülkenin insanının hak ve hukukunu gözeten
ezmeyen ezdirmeyen
haksızyere yemeyen yedirmeyen
ülkeyi yabancılara peşkeç çekmeyen çektirmeyen
fatihin yavuzun yolunda onların amacına uygun hareket eden kim olursa olsun
evet böyle olanı bulmak ve desteklemek....
 

Demirci Mehmet

Asistan
Katılım
26 Ağu 2007
Mesajlar
330
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Allah ergenekon'a gizli açık destek verenlerin hepsinin müstehakını (hakettiğini) versin!
 

manifesto

Yasaklı
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
0
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Konum
Kocaeli
Şuanda ULUSALCI görünen ve takılan kimselerin hiçbirisi gerçek manada Milliyetçi değillerdir

Hatta 28 Şubat sürecinde orduda Milliyetçi Subayları temizleyenler de bunlardır

Küreselleşme küfür yada ecüc-bücüc değil
Ona karşı olmak yerine onu müsbet kullanmak ve ülkeye faydalı hale sokmak gerek
Yani küreselleşmenin ve açık toplumun karşıtı
Kapalı Teokratik düzenler ve kapalı ekonomiler kapalı toplumlardır
Dünyaya hiçbir ülke kendisini kapatamaz
 
Üst