alitufan2003
Profesör
Vahhabiler türbe yıktıkları için mi din kurmuş oldular?
Allah-u Teâlâ'nın Dinini
Kendilerine Mâletmeye Çalışan Vehhâbîler ve Vehhâbîlik Dini:
Sünnet-i seniyye'yi öldüren, Resulullah Aleyhisselâm'ı hükümsüz hâle getirmeye çalışan Vehhâbîler; Hazret-i Allah'ın son peygamberi, nuru olan Habib-i Ekrem'i küçük görmekle zaten Hazret-i Allah'a alenen hasım kesildiler.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-ini en üstün şerefle müşerref eyleyen Allah-u Teâlâ, Kur'an-ı kerim üzerine yemin ederek onun doğru yolda olduğunu ve dosdoğru bir yolu gösterdiğini; bu nurlu yolda gönül huzuruyla, emin adımlarla yürümesini beyan buyuruyor:
"Yâsin. Kur'an hakkı için ey Resul'üm! Muhakkak ki sen gönderilmiş peygamberlerdensin ve doğru bir yol üzerinde, üstün ve çok merhametli Allah'ın indirdiği Kur'an yolu üzerindesin." (Yâsin: 1-5)
O öyle bir doğru yoldadır ki, Allah-u Teâlâ'nın nurundan bir nurdur. Kendi nurundan nurunu yarattı, o nurdan mükevvenâtı donattı, Mirac-ı şerif'te Cebrâil Aleyhisselâm dahi bir adım atamadı, o ise huzur-u ilâhîde bulundu, onu nurundan yarattığı için o yanmadı. Amma bu nurdan ayrılan, kim olursa olsun İslâm'dan ayrılmıştır.
Onun dosdoğru bir yol üzerinde bulunduğunu bizzat Allah-u Teâlâ beyan buyuruyor.
Vehhabiler ise ilâhî hükümleri arkaya attı, Sünnet-i seniyye'ye uymayı şirk saydı,Resulullah Aleyhisselâm'ı bırakıp da İbn-i Teymiye'lere, İbn-i Abdulvehhab'lara mı uyuyorlar...
RESULULLAH ALEYHİSSELÂM'A İTAAT ve TESLİMİYET
Resulullah Aleyhisselâm'a itaat etmek, getirmiş olduğu esasların hepsini kabul etmeyi, Sünnet-i seniyye'sine sımsıkı sarılmayı, ahlâkı ile ahlâklanıp edebiyle edeplenmeyi gerektirir.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Resulullah size ne verdiyse onu alın, neyi yasak ettiyse ondan sakının." (Haşr: 7)
Bu bir emr-i ilâhî değil midir? Bu emr-i şerif'e uyan ancak Allah-u Teâlâ'ya ve Resulullah Aleyhisselâm'a iman etmiş olur. Fakat bundan sapan da muhakkak ki put batağına batmış olur.
Bu emr-i ilâhî'yi bizzat Allah-u Teâlâ buyuruyor ve iman edenlere duyuruyor. Bu emr-i ilâhî'yi inkâr eden Allah-u Teâlâ'yı inkâr etmiştir. O'nu ve O'nun emrini inkâr eden de zaten dinden çıkmıştır.
Ona yapılan her türlü itiraz, bu Âyet-i kerime mucibince inkâr ve küfürdür.
Siz bu emr-i ilâhî'ye uyup Resulullah Aleyhisselâm'ın yolunda mısınız, yoksa İbn-i Teymiye'nin, İbn-i Abdülvehhâb'ın yolunda mısınız?
Allah-u Teâlâ Hazret-i Kur'an'ı Muhammed Aleyhisselâm'a indirdi, yolun doğrusunu göstermek Allah-u Teâlâ'ya ve Resulullah Aleyhisselâm'a âittir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde sâdık müminlerin dinlerine ne kadar bağlı olduklarını, Resulullah Aleyhisselâm'ın emrine ne kadar itaatkâr bulunduklarını haber vererek şöyle buyurmaktadır:
"Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah'a ve Resul'üne iman etmişlerdir." (Nûr: 62)
Allah-u Teâlâ böyle buyururken, Vehhâbîler'in Resulullah Aleyhisselâm'ı hiçe saymaları, onların müslüman olmadıklarını göstermektedir.
Resulullah Aleyhisselâm'a itaat etmek, rahmeti beraberinde getiren hususlardandır.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Peygamber'e itaat edin ki rahmete erdirilesiniz." (Nûr: 56)
Allah-u Teâlâ ona her defasında itaat edilmesini bizzat emir buyuruyor. Ancak ve ancak bu suretle rahmete eriştireceğine vaad-i sübhanisi var. Buna aykırı hareket edenler bu rahmet-i ilâhî'den mahrumdurlar.
Onu nasıl küçültmeye çalışıyorsunuz, bu ilâhî emirleri nasıl arkaya atıyorsunuz, çiğnemek istiyorsunuz? Oysa Allah-u Teâlâ rahmetiyle, şefkatiyle size hakikati duyuruyor, iman etmeniz için yol gösteriyor. İmanın da ancak Allah-u Teâlâ'ya ve Resulullah Aleyhisselâm'a iman etmekle kâim olacağını ve ancak bu şekilde rahmete erileceğini ilân ediyor. Bu olmayınca aslâ!
Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime'sinde Zât-ı akdes'i ile Resulullah Aleyhisselâm'ı bir tutmuş, ona yapılan muhalefeti kendisine yapılan muhalefet gibi saymıştır.
Buyurur ki:
"Allah'a ve Peygamber'e muhalefet edenler, işte onlar en aşağılık kimseler arasındadırlar." (Mücâdele: 20)
Binaenaleyh Allah-u Teâlâ Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e saygısızlıkta ve hürmetsizlikte bulunan kimseyi aşağıların aşağısına indireceğini, rezil ve rüsvay edeceğini haber veriyor.
Hicretin dokuzuncu yılında İslâmiyet artık maddi ve mânevî kuvvet bulmuş, müslümanların eline birçok maddi imkânlar geçmiş, durumları oldukça düzelmişti.
Her türlü imkâna kavuşmuş olmasına rağmen, Resulullah Aleyhisselâm hiç iltifat etmiyor, sade ve mütevâzi yaşayışına devam ediyordu.
Meşrebe diye anılan çardakta bir ay kadar yalnız başına kalmıştı, sabah ve akşam yemeğini yalnız başına yedi.
Bu durumu öğrenen Ashâb-ı kiram telâşa kapıldılar. İçlerinden bazıları Mescid'de mahzun mahzun oturuyor, küçük çakıl taşlarıyla oynayarak içlerindeki sıkıntıyı açığa vuruyorlardı, bazıları da ağlıyordu.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- izin alarak Resulullah Aleyhisselâm'ın huzuruna girdi. Beline bir ihram bağlayıp hurma lifinden yapılmış bir hasır üzerine uzanmış olduğunu gördü, selâm verdi. Vücudundaki hasır izlerini görünce dayanamadı, ağlamaya başladı.
Resulullah Aleyhisselâm: "Niye ağlıyorsun yâ Ömer!" diye sorduğunda: "Yâ Resulellah! Ne diye ağlamayayım ki? Kisrâlar, Kayserler dünyanın zevk ve sefâsını sürerken, siz Allah katında en seçkin kul olduğunuz halde böyle bir hayat sürüyorsunuz!"dedi.
Resulullah Aleyhisselâm buyurdu ki:
"Yâ Ömer! Dünya onların, ahiretin de bizim olmasına râzı değil misin?"
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-: "Râzıyım!" diye cevap verdi. (Ahmed bin Hanbel)
Bir Resulullah Aleyhisselâm'ın yaşayışına bakın, bir de onların yaşayışına bakın!
Öyle lüks içinde yaşıyorlar ki, kralları ecnebî devletlere sefâ için gidiyor, maiyyeti ile beraber... Küçük bir devletin bütçesi kadar bir parayı yazlık için harcıyorlar. Bu parayı da ecnebî devletlere yediriyorlar. İsrafın haddi hesabı yok!
Sarayların sayısı ve masrafı belli bile değil.
Artık Arabistan'da kurdukları köşklere sığamadılar, orası dar geldi, ecnebi devletlerine parayı nasıl akıtıyorlar? Bunca israf bunca masraf İslâm'a uyar mı?
Oysa Allah-u Teâlâ ahirette kullarına zerreden sual sormayacak mı?
Nitekim Âyet-i kerime'lerinde buyurur ki:
"Kim zerre kadar bir iyilik yapmışsa onun mükâfatını görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onun cezâsını görür." (Zilzâl: 7-8)
İlâhî adalet tecelli edecek, herkes bu ilâhî adaletin icabı olarak ya mükâfat veya mücâzat görecek.
Bunların bu hareketi İslâm'a uyuyor mu?
İslâm bu mudur, İslâm'da bu var mıdır? Bu taşkınlık İslâm'a yakışır mı? Resulullah Aleyhisselâm böyle mi yaşadı? Resulullah Aleyhisselâm'ın yaşayışına bakın, bir de bunların durumuna bir bakın! Size kıyas veriyoruz. Bunların neresine kandınız, neresine inandınız? Onları tasdik ettiğiniz zaman siz de küfre girmiş oluyorsunuz!
İmanınız varsa işte ölçü, işte tartı!