Önce biraz hesap-kitap; bakalım kimilerinin yere göğe koyamadığı yabancı sermaye son 5 yılda neler yapmış.
Hemen söyleyelim: 5 yılda Türkiye’den 23.2 milyar dolar kâr transferi yapmışlar. Daha da Türkçesi, “götürmüşler…”
Merkez Bankası ödemeler dengesi istatistiklerinin bize söylediğine göre; son 5 yılda yabancı şirketler, Türkiye’deki doğrudan yatırımlarından elde ettikleri kârların 5 milyar 986 milyon doları ile Borsa, devlet iç borçlanma senetleri gibi finansal araçlara yaptıkları portföy yatırımlarından 17 milyar 233 milyon dolar kazanmışlar, bu parayı da olduğu gibi yurt dışına transfer etmişler.
Türkiye’ye son 5 yılda 50 milyar dolardan fazla yabancı sermaye girmiş. Peki hangi sektörlere akmış bu para diye baktığımızda öncelikli olarak bankacılık ve mali aracı kuruluş faaliyetleri ve telekomünikasyon sektörünü görüyoruz.
Sonra hizmet sektörü ve gayrimenkul alımına yönelik yatırımları görüyoruz. Buralarda gördüğümüz yabancı sermayeyi ne hikmetse madencilik, imalat sanayi, enerji ve tarım gibi can alıcı sektörlerde göremiyoruz.
Mesela yabancı sermayeyi, dev marketler, alışveriş merkezleri, ‘tüketim tapınakları’ açarken görüyoruz ama fabrika açarken, üretim yaparken, işsizlerimize iş imkanı sağlarken göremiyoruz.
Bu işte bir yanlış olduğu açık değil mi?
Sermaye çekmek için, yerli sermayeye tanınmayan pek çok imtiyaz ve ayrıcalık yabancılara tanınıyor, ama yabancı sermaye neredeyse hiç risk almadan, üretim yapmadan, sadece finans, borsa ve hizmet sektöründe faaliyet göstererek milyar dolarlık kâr ediyor.
Ettiği ile de kalmıyor, bunu alıp kendi ülkesine götürüyor.
Peki bize ne kalıyor?
Hani yabancı sermaye ülkemizin kalkınmasına katkıda bulunacaktı, gelişmemize, refaha kavuşmamıza yardımcı olacaktı?
Ama bugün geldiğimiz noktada adeta tüm Türkiye yabancı sermayenin daha fazla kâr etmesine hizmet ediyor, borsada, bankacılık sektöründe, dev marketlerde kazıklanan, hakkı yenen hep biz oluyoruz.
Onlar paralarını getiriyorlar, biz onların parasının biraz daha artması için çırpınıyoruz. Bankalara kredi borcu olan milyonlar, borsada batan on binler, tüketim çılgınlığına kendini kaptıran yüz binler, hep yabancı şirketlerin kasalarının biraz daha dolmasına hizmet etmiyor mu?
Bu işin ekonomik boyutu; asıl siyasi boyutu çok daha büyük tehdit içeriyor.
Bugün cari açığı finanse eden, piyasada para varmış gibi hissettiren, sanal bir pembe dünyanın kurulmasına katkıda bulunan sıcak para, siyaset üzerinde de ağır baskı oluşturuyor. Türkiye’yi aniden terk etmesi halinde ortaya çıkacak ağır faturayı göze alamayan iktidarlar, uluslararası şirketler aracılığıyla emperyal güçlerin taleplerine çoğu zaman boyun eğmek, oluşturulan pembe dünyanın, sanal ortamın bozulmaması için katlanmak zorunda kalıyorlar.
Görüyor musunuz; Adamlar hem eşek yüküyle para kazanıyorlar üstüne bir de kendilerini bize emir verebilecek konumda görüyorlar.
Dr. Abdullah Özkan